Sponsorlu Bağlantılar
Yüzme Sporu , Yüzme Spor Dalı , Yüzmenin Tarihçesi , Hakkında Bilgiler , Yüzme Nedir
Yüzme Sporunun Tarihçesi
Yüzme sporunda, Türklerin daha Orta Asya'dan göç etmeden oradaki nehirlerde ve göllerde yüzdükleri, bilinen bir gerçektir. Londra'daki British Museum'da bulunan bir kabartmada, Uygur Türkleri'nin bugünkü kulaç sitilini bildikleri görülmektedir. Asur-Babiller'in de yüzme sporuyla uğraştıklarına ilişkin belgeler vardır. M.Ö. VIII. yüzyıla ait olduğu sanılan bir Asur kabartmasında, düşman oklarından kaçan Asur savaşçılarının yüzerek karşı kıyıya çıktıkları görülmektedir.
Öte yandan Hun Türkleri'nin de yüzme ve kürek sporları yaptıkları tarihi belgelerde görülmektedir.
Osmanlı kültüründe özellikle İstanbul ve İzmir olmak üzere bazı büyük şehirlerimizin kıyılarında kurulan ahşap deniz hamamlarının yüzme sporunun sevilip, yerleşmesinde önemli rolü olmuştur. Kıyılarda denizlere çakılan ağaç kazıkların arasına tahta perdeler çakarak yapılan tahta havuzlarda yaz aylarında İstanbul ve İzmir halkı yüzme sporu yapmaktaydı.
Yüzme tekniği olarak " Hazret-i Adem sitili" de denilen köpekleme yüzme uygulamaları Anadolu’da başlamıştır. Kulaç sitiline geçiş "Karadeniz Kulacı" denilen ve kolu dirsekten bükmeden ileri doğru sert hareketle atmaya dayanan uygulamalarla başlamıştır. Bu stilde yüzen bir yüzücünün göğsünün su hizasına kadar çıktığı görülür. Karadeniz'in dalgalı ve çırpıntılı deniziyle mücadelede etkili olan bu stil bu nedenle "Karadeniz Kulacı" adıyla anılmıştır.
Yine buna benzeyen ancak daha sert ve çabuk kulaç şekli kullanılan yüzme tekniğine de " Devri Mahmudiye Kulacı" denilmekteydi. Bu kulaç şeklinin, Sultan Mahmud zamanında donanmanın yeniden ıslahı yapılırken denizcilerin de özel bir eğitime tabi tutulmaları sırasında ortaya çıkarıldığı ve donanmada öğretildiği bilinir.
İlk Türk tahta havuzlarına " Deniz Hamamı" adı verilmiştir. İstanbul'un en gözde deniz hamamları Kadıköy, Moda ve Boğaziçi kıyılarındaydı. Ayrıca Boğazdaki yalıların bazılarında da özel deniz hamamları vardır. İlk Türk yüzücülerin in bu deniz hamamlarında çalıştıkları bilinir. İstanbul'da olduğu gibi İzmir'deki deniz hamamları da İzmir'de yüzme sporunun doğup gelişmesinde önemli rol oynamıştı. Karşıyaka, Güzelyalı ve Alsancak kordonlarında var olan İzmir deniz hamamları bilinir.
Türkiye'de modern anlamda yüzme sporuna ilk adımın 1973 yılında Galatasaray Sultaniyesi'nde atıldığı görülür. Okulun Fransa'dan gelen Beden Eğitimi Öğretmeni M. Moiroux, aynı zamanda iyi bir yüzücü olduğundan Galatasaray Sultaniyesi öğrencilerine beden eğitimi deslerinde yüzmeyi de öğretmiştir. Ayrıca Heybeliada'daki Mekteb-i Fünun-ı Bahriye'nin (Deniz Harp Okulu) iç yönetmeliğinin 19. Maddesinde, okulun her öğrencisinin denize girmek ve yüzme öğrenmekle mükellef bulunduğu kesinlikle belirtilmekteydi.
Evliya Çelebi'nin Seyehatnamesi'nden Kağıthane şenliklerinde yüzme yarışlarının yapıldığı anlaşılmaktadır. Ayrıca Osmanlı Donanmasındaki leventlerinde çok iyi yüzme bildikleri saptanmıştır.
1900' lü yılların başlarında İstanbul'da bulunan yabancı uyruklular, kendi aralarında yüzme yarışları düzenlemeye başladılar. Bu tür yarışlara zaman zaman Türk gençleri de katılıyorlardı. Yüzme sporuna ilk yer veren kulüp Fenerbahçe olurken, onu Galatasaray izledi. 1922'de Moda-Kınalıada, Fenerbahçe-Kınalıada, Büyükada-Fenerbahçe arasında uzun mesafe yarışları düzenlendi.
Türkiye' de ilk düzenli yarış, 15 Eylül 1923' te Büyükada'da yapıldı. Aynı yıllarda kurulan Türkiye İdman Cemiyetleri İttifakı, yüzmenin daha disiplinli olarak yapılmasını sağladı. 1931'de Ekrem Rüştü Akömer'in çabaları ile Türkiye'de ilk yüzme havuzu olan, 25x50 m boyutlarındaki İstanbul Büyükdere Yüzme Havuzu açıldı. Aynı dönemde, İzmir Karşıyaka spor kulübü de yüzme şubesi açtı. Büyükdere Havuzu'nda G.Saray ile başlayan yüzme çalışmaları F.Bahçe, Ortaköy, Vefa, Beykoz kulüplerinin de eklenmesiyle yaygınlaştı.
Amatör Yüzme Federasyonu FINA (Federation İnternationale de Natation Amateur) kurulmasından önce olimpiyatlarda yer alan yüzme yarışları sportif olmaktan çok uzaktı. 200 m engelli yüzme yarışları, bir direğe tırmanmayı ve bir dizi kayığın üstünden geçtikten sonra, bu kayıkların altlarından yüzerek geçmeyi içeriyordu. Diğer yarışlar ise, su altında en uzun mesafe yüzme, 4000 m yüzme gibi yarışlardı. FINA' nın kurulmasıyla birlikte, bu türden yarışlar kaldırılarak, yarışlarda FINA yönetmeliği esas alındı.
Bu yönetmelikte yarış mesafelerinin metre cinsinden ölçülmesine karar verilerek yarışma stilleri de serbest, sırtüstü, kurbağalama ve kelebek olarak belirlendi. Türkiye kulüpleri de buna uygun eğitim ve yarışlar düzenlemeye başladılar. Yüzücülerimiz, ilk uluslar arası karşılaşmaya 1934'te o dönemin Sovyetler Birliği' nde katıldı. Türkiye’de ilk yarış ise 1937'de Moda'da yapıldı. Aynı yıl yüzme yarışları Denizcilik Federasyonu'na bağlandı. 1942 yılında Ortaköy'de inşa edilen ilk modern yüzme havuzu açıldı.
" Lido" ismiyle açılan bu havuzun ölçüleri 33x15 m olup havuzun bir tarafı daha sığdı. Türk yüzme sporunda başlayan yeni dönem, 1943 yılında İstanbul Yüzme İhtisas Kulübü'nün kurulmasıyla sürdü. İYİK çalışmalarına 1943'ten 1961'e dek Ortaköy'deki Lido Havuzu'nda devam ettikten sonra, kendi tesislerine taşındı. 10 Ağustos 1954'te, 16 saat 50 dakika süren zorlu bir mücadeleyi tamamlayan Murat Güler, Manş Denizi'ni geçen ilk Türk yüzücü oldu.
1931-1932 yıllarında bayanlar arası yüzme yarışları başlamıştır. Avrupa'da doğup büyüyen Leyla Asım Turgut hanım anavatana döndükten sonra bu sporu sürdürmek istemiş ve Fenerbahçe kulübüne girmişti. Onun tek başına başlattığı bayanlar yüzme spor çalışmaları yeni bayan yüzücülerin katılımıyla genişlemiştir. Bunda Atatürk'ün o yıllarda Türk kadınlarına tanıdığı büyük hakların da önemli etkisi bulunmaktaydı. 1960'lı yıllarda Gülşen Koşkun, Roksan Okan, Nilgün Sökmen, Sevgi Duru ve Lahe Kohen yüzme havuzlarında yıldızlaştılar.
1980 yılında İzmir'de yapılan İslam Oyunları Sebla Tanık 100 metre serbestte, Elif Ünsal 200 metre serbestte, Yakut Alca 100 metre kelebek , 200 metre serbest ve 200 metre karışıkta, Şehnaz Uslu 200 metre sırtüstüde, Memduha Alpdoğan 400 metre serbestte ve 800 metre serbestte; Yasemin Savran 400 metre karışıkta Türkiye'ye 11 altın madalya kazandırdılar.
Yüzme sporu, 1957'de Denizcilik Federasyonu'ndan ayrılarak, Rıza Salih Saray başkanlığında bağımsız bir federasyona kavuştu. 1970'li yıllarda inşa edilen açık ve kapalı yüzme havuzlarının hizmete girmesi ve miniklere yöneltilen altyapı çalışmaları Türk yüzme sporu açısından olumlu sonuçlar vermeye başladı. 1971 yılında İzmir'de yapılan Akdeniz Oyunlarında Türkiye 15 erkek ve 10 bayan yüzücü 15 sutopucu ve 6 atlayıcı ile yer aldı. Akdeniz Oyunları İzmir de yüzme sporuna karşı duyulan sevginin ve ilginin bir kat daha büyümesine yol açtı.
Ersin Aydın'ın Anamur-Girne arasında açık denizde yüzmesini Murat Özüak'ın Balkan Şampiyonaları'nda ilk altın madalyayı kazandırması ve Sabri Özün'ün Balkan Şampiyonluğu izledi. 1978 Dünya Okullar Oyunları'nda Zafer Atamer altın madalyaya ulaştı. Şubat 1994'te Dünya Yüzme Federasyonu (FINA)'nun, mayıs ayında ise Avrupa Yüzme, Atlama, Sutopu ve Senkronize Birliği'nin yönetim kurulu toplantıları Türkiye'de yapıldı.Yüzme Sporunun Katkıları
Yüzme sporu beden gelişiminin temel sporlarından biridir. Tüm vücut kaslarının kullanıldığı sporlardandır. Su direncine karşı yapılan bir spor olması nedeniyle kas kuvvetine ve genel dirence önemli katkılarda bulunmaktadır.
Spor belli bir yaşam disiplini verir. Bu yaşam disiplinini en iyi sağlayan sporlardan biri yüzme sporudur. Erken yaşlarda başlama olanağı olan birkaç spordan biri olması ve insan doğasına uygunluğu nedeniyle yüzme sporu bu disiplini sağlar. İnsan doğasının en kolay uyum sağladığı spor dalı olması çok ileri yaşlara kadar uygulanabilecek spor olmasını sağlar. Yürümek kadar doğal ve kolay bir spordur.
Sporda saldırganlığı azaltan ve yarış ortamında çok çalışanın başarılı olması doğasını kabul ettiren bir spordur. Çalışmayan başarılı olamaz ve daha çok çalışanın başarısını alkışlamak gerekir. Ondan daha başarılı olmak için ondan daha fazla alışmak gerekliliğini kabul etmek gerekir. Birey olarak kendine güveni ve başarabileceklerini önceden görmeyi sağlar.
Düzenli çalışmalar yüzme sporunda nerelere gelinebileceğini ve kişinin sınırlarını ne kadar zorlayabileceğini ortaya koyar.
Başarılı olmak onu korumayı ve daha çok çalışmayı, başarısız olmak ise yapılan hataları gözden geçirip ders alarak eksiklikleri gidermeyi ve yeniden çalışmayı gerektirir. Yüzme sporu bu yaşam anlayışının en iyi yaşandığı ortamdır.
Bağışıklık sistemini uyarması ve ****bolizmanın düzenli çalışmasını sağlaması kişileri hastalıklardan korumaya yönelik önemli katkılar sağlar. Kuzey ülkelerinde yaşayanlar soğuk ortamlarda dirençlerini arttırmak için soğuk sulara girmek alışkanlığı kazanmışlardır. Bu davranış onların dolaşım sistemlerinde de düzenleyici etkiler yapmaktadır. Damar hastalıklarını görülme sıklığını azaltır.
Spor amaçlı yüzme sporu ile uğraşmak için haftada iki ya da üç gün yüzme sporuna bir saat zaman ayırmak yeterlidir. Bu süre karada yapılacak çalışma öncesi gerdirme egzersizleri ile geliştirilebilir. Yüzme sporunda belli bir mesafenin yüzülmesi hedeflenerek çalışmalara başlanmalı ancak nefes alış veriş tekniği ve yüzme sitillerinin buna uyumu için eğitim alınmalıdır. Temel yüzme eğitimi almayan kişilerin yüzme mesafesi uzadıkça yorulmaları daha çabuk olacaktır. Su ile uyum içinde yapılan bir yüzme sporu hem ruhsal dinginlik hem de beden gelişimi sağlayacaktır. Su direncine karşı yanlış hareketler ise kişinin çabuk yorulmasına ve bu spora fazla devam edememesine neden olacaktır.
Yüzme sporu bu sporla aktif uğraşanlar kadar sağlık için spor anlayışıyla çalışanlarında düzenli ve sürekli uygulamasına gerek duyan bir spordur. Öğrenmenin yaşı yoktur. İnsan doğası suda batmamayı ve hareket edebilmeyi bilir. Bisiklete binmek gibi dengeye dayanan bir davranıştır. Çalışmalarla geliştirilir, doğru hareketlerin yapılması ile hız ve direnç kazanılır. Korku sadece yaşanan deneyimlerden kaynaklanır ve doğru hareketlerin öğrenilmesi ile kolayca üstesinden gelinir.
Suda terleme olmasına karşın su ortamında vücuttan uzaklaşması kolaydır. Yüzme sporu yapılan ortamın genel temizlik kurallarına dikkat edilirse en temiz spor olma özelliği taşır. Çamur, toz ve vücut kirleri bu spor için var olmayan kavramlardır. Bir bone ile saçların toplanması ve suya dökülmesinin önlenmesi, suya girmeden önce duş alınarak deri üstünde var olan deri döküntülerinin uzaklaştırılması kullanılan ortamın temizliğine katkı sağlayacaktır.
Yüzme sporu çok küçük yaşlarda başlanabilen ve çok ileri yaşlara kadar sürdürülebilen, sağlıklı zamanlarda yapılabildiği gibi sakatlık iyileşmelerine de katkısı olabilen, engelli insanların kolaylıkla yapabileceği bir temel spordur. Sağlık ve spor kavramlarının yan yana olduğu tek spordur.
Yüzmenin Faydaları
A- Kalp-dolaşım sistemi üzerine etkileri :
Antrenmanlar ile kalbin dakika volümünü arttırmak mümkündür. Bu artışın gerçekleşmesi maximal ve submaximal yapılan yüklenmelerle mümkündür. Yapılan araştırmalar kalbin dakika volümünü arttıran en iyi yolun submaximal (%70 ve altı) yüklenmeler olduğunu ortaya koymuştur. Kalbin dakika volümünün artması, dokuların oksijen ihtiyacının karşılanması bakımından çok önemlidir. Bu sebeple orta ve uzun mesafe yüzücülerin bu özelliğini geliştirmeleri önemlidir.
Bilindiği gibi, kalbin dakika volümünün artması, öncelikle atım volümünün (her atımda pompalanan kan miktarı) ve de kalp atım sayısının artırılması ile olanaklıdır. Su içindeki yatay pozisyon, kalbin atım volümünün ayakta duruşa oranla daha iyi olmasını sağlar. Çünkü, bu pozisyonda, kalbin kan ile doluşu daha iyi olur. Su içinde, suyun kaldırma kuvveti yerçekimine karşı koyar. Bu konumda kalp, kanı yer çekimine karşı atmak zorunluluğunda kalmaz. Ayrıca, suyun kaldırma kuvvetinin yer çekimini karşılanması ve suyun alt ekstremitelere uyguladığı hidrostatik basınç, havada dik durumda iken karşılaşılan "Kanın alt ekstremitelerde toplanma eğilimini" elemine eder.
Diğer taraftan, su içinde kalp, ısı düzenlemesine yardım amacıyla deriye fazla kan göndermek zorunda kalmaz. Bu kan çalışan kaslara aktarılır.
Özetlersek, yüzücülerdeki dolaşım diğer spor dallarındaki sporculara oranla farklılıklar gösterir. Bu durum, su içindeki vücudun yatay pozisyonda olmasına bağlıdır. Bu pozisyonda kalp kan ile tamamen dolar ve sonuçta kalbin tek bir kasılışında daha fazla kan vücuda pompalanır.
• Düzenli antrenmanların kalp üzerine yaptığı olumlu etkiler şunlardır;
1. Antrenman ile kalp odacıklarının hacmi büyür. Kalp odacıklarının büyümesi ile kalbin içine aldığı kan miktarı artarken, dakika volümü artar. İyi antrene edilmiş sporcularda kalbin yük altında bir dakika içinde pompalandığı kan miktarı 35-40 litreye kadar çıkabilmektedir.
2. Antrenman sonucunda, kalp kaslarında "hipertrofi" denilen gelişme, kalınlaşma, kuvvetlenme meydana gelir. Bu gelişmelerle kalbin pompalandığı kan daha güçlü bir şekilde organizmaya dağılır.
B- Yüzmenin solunum sistemleri üzerine etkileri :
Temel görevi, kana oksijen vermek ve kandaki karbondioksiti almak olan solunum sistemi, ağızdan ve burun dan başlayarak akciğerde sonlanır. Ağızdan ve burundan alınan hava "trakea" adı verilen ve havanın iletilmesini sağlayan boru yoluyla akciğerlere gelir. Akciğerlere gelen ve akciğerlerin yapısında bulunan "alvoel"lere (hava kesecikleri) yerleşe havada % 14-15 oksijen ve % 4.9-6.9 oranında karbondioksit vardır. Çevresi kılcal damarlarla sıkı bir şekilde çevrilmiş ola alveollerle kılcal damarlar arasında gaz alış verişi olur. Gaz değişimi difüzyonla meydana gelir.
Örneğin, vennler (toplar damar) içinde akciğerlere gelen karbondioksitten zengin kan, akciğer yapısındaki alveol keselerine geçerken burada bulunan oksijen de kana geçer.
Eritrosit içinde dokulara gelen oksijen il bağlanmış hemoglobin molekülü, oksijenini aktif dokulara verir. Bu alışveriş ise aşağıdaki şekilde belirtilmiştir. Antrenmanlar sırasında organizmanın oksijen gereksinimi artar. Bu artışa paralel olarak, bu gereksinimi karşılayacak dolaşım ve solunum sistemlerinin de bu duruma fizyolojik bir uyum göstermesi gerekir. Dokuların oksijene olan gereksinimi arttıkça, solunum sisteminin organizmaya soktuğu oksijen miktarı ve bu oksijeni dokulara taşıyacak olan dolaşım sisteminin faaliyeti artar.
3- Yüzmenin Sinir sistemi üzerine etkileri :
Yüzme tüm vücudumuzu hareket ettirebildiğimiz bir spor olduğu için sinir sistemine etki yapan en önemli spor dallarından biridir. Suyla ilgili tüm çalışmalarda, sinir sitemimizdeki etkiler duyu organlarımızın devreye girmesiyle gerçekleşmektedir. Burada duyu organlarımız ve sinir sistemimiz bir bütünlük içersinde çalışmaktadır. Kısacası tüm yaşantımızda sinir sistemimizle, duyu organlarımız iç içe çalışmakta olduğunu herkes bilmektedir.
Su içersinde yaptığınız her çalışmada suyla ilgili ayrı bir rehavet ve canlılık hissetmeniz; sinir sisteminizi rahatladığını gösterir.
Yıkanırken olan rahatlama duygusu veya yüzerken egzersiz sonrası canlılığımızı Sinir sistemimizin dinlenmesi sonucu ortaya çıkan unsurlardır. Yüzme ortamının iyi olması, eğitmeninizin kalitesi ve ortamdaki mutluluğunuz da diğer faktörler olarak Sinir sisteminizin dinlenmesine yardımcı unsurlardır.
Yüzme sonrası görülen rahatlamalarda insanlarda aşağıda sıraladığımız davranışların geliştiği bilinmektedir;
- Kişinin kendine güveni artar,
- Korkusu yok olur,
- Yapacağı bir işe adaptasyonu daha kolaydır ve dikkati zor dağılır,
- Zor bir spor olan yüzme branşı, kişileri daha disipline eder, daha programlıdırlar,
- Yüzme sporunu yapan kişiler normal yaşantılarında daha aktiftirler ve başarılıdırlar,
- Toplumda İyi ve güvenilir bireylerdirSerbest Yüzme
Serbest yüzme tekniğinin gelişimi :
Sportif yüzmenin başlangıcında, İngiliz Yüzme Ekolü'nde yüzme teknikleri veya yarışlara katılımlarında herhangi bir kural söz konusu değildir. Kurbağalamadan farklı olan yüzme şekillerine "serbest yüzme" adı verilirdi. Günümüzde bile, FINA ' ya göre "serbest yarışlarda yüzücüler istediği yüzme stilini kullanabilirler. Ancak, ferdi ve bayrak karışık yüzmede, serbest yüzme, kurbağalama, kelebek ve sırtüstü dışında herhangi bir teknik kullanılabilir".
1840-1850 yıllarında kurbağalama tekniğinden farklı olarak "över" yüzme tekniği geliştirilmiştir.Bu teknikte, vücut yan yatay pozisyonda olup, tek bir kol yukarıdan vücudun yanında bacaklara doğru suyu çekerek hareket ederdi, diğer kol ise sabit kalırdı. Bacak hareketi yan kurbağalama bacak hareketine benzerdi 1873 yılında "trudgeon" tekniği ilk defa uygulanmıştı. "Över" tekniğinden farklı olarak "trudgeon" tekniğinde her iki kol alternatif ve bacaklarla koordineli olarak hareket edip, daha büyük bir sürat yakalanabilirdi.
Günümüzde kullanılan ve bildiğimiz krawl tekniği ilk defa 1897 yılında avustralyalı yüzücüler tarafından uygulanmıştır. En başında, krawl tekniği özellikle yarışların bitiminde, hız kazanmak amacıyla kullanılırdı. Ancak 1911 yılında amerikan yüzücü Duke Kahenamoku 100 yards serbest yansında tüm yarış boyunca krawl tekniği kullanarak, dünya rekoru kırdı. Daha sonra 1922 yılında Johny Weissmuller krawl tekniğini kullanarak, 100 m serbest yarışını bir dakikanın altında yüzdü.
Weissmuller'in kullandığı teknik günümüzde "klasik" teknik olarak kabul edilir: 6 bacak vuruşuna 2 kol hareketi koordinasyonu kullanırdı; Vücudun suyun üzerinde yüksek bir pozisyonu vardı; kolların kayma süresi uzundu; kolun suyu çekme hareketi kısaydı. 1930 yıllarında, krawl tekniği Japon yüzücüler tarafından daha da geliştirilmiştir. Japonlar bacak hareketine daha çok önem verip, 1932 yılındaki Dünya Şampiyonasında 100 m serbest (0:58.2) dünya şampiyonu, Yasugi Miyazaki, iki kol hareketine on bacak vuruşu koordinasyonu kullanırdı.
İkinci Dünya Savaşı'ndan sonra, Japon ve Avustralyalı yüzücülerle rekabette olan Amerikalı yüzücüler, krawl tekniğini kol hareketi açısından geliştirdiler. Amerikalı uzmanlar kol hareketinde "omuz rotasyonu'nun önemini tespit ederek, kolun suyu çekme hareketinin daha uzun olmasına dikkat ettiler. Ayrıca, sprint krawl ve uzun mesafe krawl tekniklerinde farklılıklar ortaya çıkmaya başlamıştı.
Bilinen "bumerang krawl" tekniği Avustralyalı yüzücüler tarafından geliştirildi. Bu tekniğe göre, bacak hareketi sayısı azalıp, kol hareketi frekansı yükselir. Uzun mesafe krawl yarışında J. Comels 4 bacak vuruşuna 2 kol hareketi kullanarak, olimpiyat şampiyonu olmuştu.Kol hareketleri hızlı olduğundan dolayı, suyu çekme hareketi kısa olup ve pasif evrede kollar düzgün olmazdı. Kolların dirsekten sürekli fleksiyon yapması, kolu bir bumeranga benzetirdi.
1976 yılında 100 m serbest yarışını 50 saniyenin altında yüzen Amerikalı Jim Montgomery' nin sprint krawl tekniğinin temelinde, uzun kol hareketleri ve 6-2 koordinasyonu bulunmaktadır.
Krawl bacak hareketinin teknik uygulaması :
Aktif hareket : Bacak hareketi kalça ekleminden yapılır. Hareketin başlangıcında diz hafif bükülür ve parmak uçları sivri olup, içe doğru rotasyon yapar Dizin bükülmesi devam ederken, alt bacak ayakla birlikte aşağıya doğru bir "kırbaç" şeklinde hareket eder.
Pasif hareket : Bacak geriye düz bir şekilde uzatılır ve topuk suyun üzerine çıkana kadar devam eder.
Genel Hatalar
1- Dizin bükülmemesi ve bacakların gergin olması.
2- Dizin fazla bükülmesi.
3- Bileğin hiperekstensiyon yapmaması ve bükülü olması.
Krawl kol hareketinin teknik uygulanması :
Aktif hareket : Kolun suya girişi ve suyun tutulması evresinde, kol suya girerken yatay pozisyonda olup, önce hafif fleksiyon, suyun içinde ise ekstensiyon yapmalıdır. Kolun suyu çekmesi evresinde ise dirsek yavaş yavaş fleksiyon yapar ve üst kol omuzla 90 dereceli bir açı yapıncaya kadar kol suyu önden aşağıya geriye doğru çeker. Kolun suyu itmesi evresinde el, kalçaya doğru çekilir ve kol düzeltildikten sonra dışarıya doğru çıkartılır.
Pasif hareket : Suyun itilmesinden sonra, kol sudan çıkar. Bu evrede dirsek hafif bükülü olmalıdır, çünkü bütün kolun gevşemesi gerekir. Pasif hareket aktif hareketin başlangıcına kadar devam etmektedir.
Genel Hatalar
1- Kol suya girdiğinde düz, çok bükük veya başa yakın olması.
2- Suyun çekilmesinin düz kolla yapılması.
3- El bileği ekleminin gevşek olması.
4- Suyu çekme hareketinin kısa olması.
5- Pasif hareketin düz ve gergin kolla yapılması
6- Pasif harekette kolun izlediği yolun suyla paralel olması (kolun yandan atılması).
Krawl yüzme tekniğinde nefes alıp-verme tekniğinin uygulaması :
Nefes almak için başın uygun bir şekilde çevrilmesi şarttır, aksi taktirde vücut pozisyonu, kol hareketlerinin simetrisi ve bacak hareketlerinin planı bozulabilir ve bu şekilde yüzme randımansız bir hale gelebilir.
Pozisyon : Baş suyun içindedir, gözler ileriye bakar (başın açısı 45 derece). Suyu çekme evresi boyunca nefes verilir daha sonra suyun itişini gerçekleştiren kolun tarafına doğru baş hafif eğilir.
Nefes alma : Yüzün yarısı sudan çıktığında nefes alınır ve gözler sudan çıkmaya hazırlanan kola doğru bakar. Kol omuz hizasına geldiğinde nefes alma evresi sona erer ve başın pozisyonu vücudun pozisyonuna uygun hale gelir.
Nefes tutulması : Başın vücut pozisyonuna dönmesinden sonra, kol suya girinceye kadar ve kolun "kayma" evresi bitinceye kadar nefes tutulur.
Nefes alıp-verme evreleri süre olarak eşit değildir. En uzun süren evre nefes vermedir, nefes alma ve nefes tutma evreleri ise daha kısadır. Kol ve vücut hareketlerinde asimetrik bir durumun ortaya çıkmaması için, yüzmeyi yeni öğrenenlere her iki taraftan nefes almaları tavsiye edilir. __________________
Yüzme Sporunun Tarihçesi
Yüzme sporunda, Türklerin daha Orta Asya'dan göç etmeden oradaki nehirlerde ve göllerde yüzdükleri, bilinen bir gerçektir. Londra'daki British Museum'da bulunan bir kabartmada, Uygur Türkleri'nin bugünkü kulaç sitilini bildikleri görülmektedir. Asur-Babiller'in de yüzme sporuyla uğraştıklarına ilişkin belgeler vardır. M.Ö. VIII. yüzyıla ait olduğu sanılan bir Asur kabartmasında, düşman oklarından kaçan Asur savaşçılarının yüzerek karşı kıyıya çıktıkları görülmektedir.
Öte yandan Hun Türkleri'nin de yüzme ve kürek sporları yaptıkları tarihi belgelerde görülmektedir.
Osmanlı kültüründe özellikle İstanbul ve İzmir olmak üzere bazı büyük şehirlerimizin kıyılarında kurulan ahşap deniz hamamlarının yüzme sporunun sevilip, yerleşmesinde önemli rolü olmuştur. Kıyılarda denizlere çakılan ağaç kazıkların arasına tahta perdeler çakarak yapılan tahta havuzlarda yaz aylarında İstanbul ve İzmir halkı yüzme sporu yapmaktaydı.
Yüzme tekniği olarak " Hazret-i Adem sitili" de denilen köpekleme yüzme uygulamaları Anadolu’da başlamıştır. Kulaç sitiline geçiş "Karadeniz Kulacı" denilen ve kolu dirsekten bükmeden ileri doğru sert hareketle atmaya dayanan uygulamalarla başlamıştır. Bu stilde yüzen bir yüzücünün göğsünün su hizasına kadar çıktığı görülür. Karadeniz'in dalgalı ve çırpıntılı deniziyle mücadelede etkili olan bu stil bu nedenle "Karadeniz Kulacı" adıyla anılmıştır.
Yine buna benzeyen ancak daha sert ve çabuk kulaç şekli kullanılan yüzme tekniğine de " Devri Mahmudiye Kulacı" denilmekteydi. Bu kulaç şeklinin, Sultan Mahmud zamanında donanmanın yeniden ıslahı yapılırken denizcilerin de özel bir eğitime tabi tutulmaları sırasında ortaya çıkarıldığı ve donanmada öğretildiği bilinir.
İlk Türk tahta havuzlarına " Deniz Hamamı" adı verilmiştir. İstanbul'un en gözde deniz hamamları Kadıköy, Moda ve Boğaziçi kıyılarındaydı. Ayrıca Boğazdaki yalıların bazılarında da özel deniz hamamları vardır. İlk Türk yüzücülerin in bu deniz hamamlarında çalıştıkları bilinir. İstanbul'da olduğu gibi İzmir'deki deniz hamamları da İzmir'de yüzme sporunun doğup gelişmesinde önemli rol oynamıştı. Karşıyaka, Güzelyalı ve Alsancak kordonlarında var olan İzmir deniz hamamları bilinir.
Türkiye'de modern anlamda yüzme sporuna ilk adımın 1973 yılında Galatasaray Sultaniyesi'nde atıldığı görülür. Okulun Fransa'dan gelen Beden Eğitimi Öğretmeni M. Moiroux, aynı zamanda iyi bir yüzücü olduğundan Galatasaray Sultaniyesi öğrencilerine beden eğitimi deslerinde yüzmeyi de öğretmiştir. Ayrıca Heybeliada'daki Mekteb-i Fünun-ı Bahriye'nin (Deniz Harp Okulu) iç yönetmeliğinin 19. Maddesinde, okulun her öğrencisinin denize girmek ve yüzme öğrenmekle mükellef bulunduğu kesinlikle belirtilmekteydi.
Evliya Çelebi'nin Seyehatnamesi'nden Kağıthane şenliklerinde yüzme yarışlarının yapıldığı anlaşılmaktadır. Ayrıca Osmanlı Donanmasındaki leventlerinde çok iyi yüzme bildikleri saptanmıştır.
1900' lü yılların başlarında İstanbul'da bulunan yabancı uyruklular, kendi aralarında yüzme yarışları düzenlemeye başladılar. Bu tür yarışlara zaman zaman Türk gençleri de katılıyorlardı. Yüzme sporuna ilk yer veren kulüp Fenerbahçe olurken, onu Galatasaray izledi. 1922'de Moda-Kınalıada, Fenerbahçe-Kınalıada, Büyükada-Fenerbahçe arasında uzun mesafe yarışları düzenlendi.
Türkiye' de ilk düzenli yarış, 15 Eylül 1923' te Büyükada'da yapıldı. Aynı yıllarda kurulan Türkiye İdman Cemiyetleri İttifakı, yüzmenin daha disiplinli olarak yapılmasını sağladı. 1931'de Ekrem Rüştü Akömer'in çabaları ile Türkiye'de ilk yüzme havuzu olan, 25x50 m boyutlarındaki İstanbul Büyükdere Yüzme Havuzu açıldı. Aynı dönemde, İzmir Karşıyaka spor kulübü de yüzme şubesi açtı. Büyükdere Havuzu'nda G.Saray ile başlayan yüzme çalışmaları F.Bahçe, Ortaköy, Vefa, Beykoz kulüplerinin de eklenmesiyle yaygınlaştı.
Amatör Yüzme Federasyonu FINA (Federation İnternationale de Natation Amateur) kurulmasından önce olimpiyatlarda yer alan yüzme yarışları sportif olmaktan çok uzaktı. 200 m engelli yüzme yarışları, bir direğe tırmanmayı ve bir dizi kayığın üstünden geçtikten sonra, bu kayıkların altlarından yüzerek geçmeyi içeriyordu. Diğer yarışlar ise, su altında en uzun mesafe yüzme, 4000 m yüzme gibi yarışlardı. FINA' nın kurulmasıyla birlikte, bu türden yarışlar kaldırılarak, yarışlarda FINA yönetmeliği esas alındı.
Bu yönetmelikte yarış mesafelerinin metre cinsinden ölçülmesine karar verilerek yarışma stilleri de serbest, sırtüstü, kurbağalama ve kelebek olarak belirlendi. Türkiye kulüpleri de buna uygun eğitim ve yarışlar düzenlemeye başladılar. Yüzücülerimiz, ilk uluslar arası karşılaşmaya 1934'te o dönemin Sovyetler Birliği' nde katıldı. Türkiye’de ilk yarış ise 1937'de Moda'da yapıldı. Aynı yıl yüzme yarışları Denizcilik Federasyonu'na bağlandı. 1942 yılında Ortaköy'de inşa edilen ilk modern yüzme havuzu açıldı.
" Lido" ismiyle açılan bu havuzun ölçüleri 33x15 m olup havuzun bir tarafı daha sığdı. Türk yüzme sporunda başlayan yeni dönem, 1943 yılında İstanbul Yüzme İhtisas Kulübü'nün kurulmasıyla sürdü. İYİK çalışmalarına 1943'ten 1961'e dek Ortaköy'deki Lido Havuzu'nda devam ettikten sonra, kendi tesislerine taşındı. 10 Ağustos 1954'te, 16 saat 50 dakika süren zorlu bir mücadeleyi tamamlayan Murat Güler, Manş Denizi'ni geçen ilk Türk yüzücü oldu.
1931-1932 yıllarında bayanlar arası yüzme yarışları başlamıştır. Avrupa'da doğup büyüyen Leyla Asım Turgut hanım anavatana döndükten sonra bu sporu sürdürmek istemiş ve Fenerbahçe kulübüne girmişti. Onun tek başına başlattığı bayanlar yüzme spor çalışmaları yeni bayan yüzücülerin katılımıyla genişlemiştir. Bunda Atatürk'ün o yıllarda Türk kadınlarına tanıdığı büyük hakların da önemli etkisi bulunmaktaydı. 1960'lı yıllarda Gülşen Koşkun, Roksan Okan, Nilgün Sökmen, Sevgi Duru ve Lahe Kohen yüzme havuzlarında yıldızlaştılar.
1980 yılında İzmir'de yapılan İslam Oyunları Sebla Tanık 100 metre serbestte, Elif Ünsal 200 metre serbestte, Yakut Alca 100 metre kelebek , 200 metre serbest ve 200 metre karışıkta, Şehnaz Uslu 200 metre sırtüstüde, Memduha Alpdoğan 400 metre serbestte ve 800 metre serbestte; Yasemin Savran 400 metre karışıkta Türkiye'ye 11 altın madalya kazandırdılar.
Yüzme sporu, 1957'de Denizcilik Federasyonu'ndan ayrılarak, Rıza Salih Saray başkanlığında bağımsız bir federasyona kavuştu. 1970'li yıllarda inşa edilen açık ve kapalı yüzme havuzlarının hizmete girmesi ve miniklere yöneltilen altyapı çalışmaları Türk yüzme sporu açısından olumlu sonuçlar vermeye başladı. 1971 yılında İzmir'de yapılan Akdeniz Oyunlarında Türkiye 15 erkek ve 10 bayan yüzücü 15 sutopucu ve 6 atlayıcı ile yer aldı. Akdeniz Oyunları İzmir de yüzme sporuna karşı duyulan sevginin ve ilginin bir kat daha büyümesine yol açtı.
Ersin Aydın'ın Anamur-Girne arasında açık denizde yüzmesini Murat Özüak'ın Balkan Şampiyonaları'nda ilk altın madalyayı kazandırması ve Sabri Özün'ün Balkan Şampiyonluğu izledi. 1978 Dünya Okullar Oyunları'nda Zafer Atamer altın madalyaya ulaştı. Şubat 1994'te Dünya Yüzme Federasyonu (FINA)'nun, mayıs ayında ise Avrupa Yüzme, Atlama, Sutopu ve Senkronize Birliği'nin yönetim kurulu toplantıları Türkiye'de yapıldı.Yüzme Sporunun Katkıları
Yüzme sporu beden gelişiminin temel sporlarından biridir. Tüm vücut kaslarının kullanıldığı sporlardandır. Su direncine karşı yapılan bir spor olması nedeniyle kas kuvvetine ve genel dirence önemli katkılarda bulunmaktadır.
Spor belli bir yaşam disiplini verir. Bu yaşam disiplinini en iyi sağlayan sporlardan biri yüzme sporudur. Erken yaşlarda başlama olanağı olan birkaç spordan biri olması ve insan doğasına uygunluğu nedeniyle yüzme sporu bu disiplini sağlar. İnsan doğasının en kolay uyum sağladığı spor dalı olması çok ileri yaşlara kadar uygulanabilecek spor olmasını sağlar. Yürümek kadar doğal ve kolay bir spordur.
Sporda saldırganlığı azaltan ve yarış ortamında çok çalışanın başarılı olması doğasını kabul ettiren bir spordur. Çalışmayan başarılı olamaz ve daha çok çalışanın başarısını alkışlamak gerekir. Ondan daha başarılı olmak için ondan daha fazla alışmak gerekliliğini kabul etmek gerekir. Birey olarak kendine güveni ve başarabileceklerini önceden görmeyi sağlar.
Düzenli çalışmalar yüzme sporunda nerelere gelinebileceğini ve kişinin sınırlarını ne kadar zorlayabileceğini ortaya koyar.
Başarılı olmak onu korumayı ve daha çok çalışmayı, başarısız olmak ise yapılan hataları gözden geçirip ders alarak eksiklikleri gidermeyi ve yeniden çalışmayı gerektirir. Yüzme sporu bu yaşam anlayışının en iyi yaşandığı ortamdır.
Bağışıklık sistemini uyarması ve ****bolizmanın düzenli çalışmasını sağlaması kişileri hastalıklardan korumaya yönelik önemli katkılar sağlar. Kuzey ülkelerinde yaşayanlar soğuk ortamlarda dirençlerini arttırmak için soğuk sulara girmek alışkanlığı kazanmışlardır. Bu davranış onların dolaşım sistemlerinde de düzenleyici etkiler yapmaktadır. Damar hastalıklarını görülme sıklığını azaltır.
Spor amaçlı yüzme sporu ile uğraşmak için haftada iki ya da üç gün yüzme sporuna bir saat zaman ayırmak yeterlidir. Bu süre karada yapılacak çalışma öncesi gerdirme egzersizleri ile geliştirilebilir. Yüzme sporunda belli bir mesafenin yüzülmesi hedeflenerek çalışmalara başlanmalı ancak nefes alış veriş tekniği ve yüzme sitillerinin buna uyumu için eğitim alınmalıdır. Temel yüzme eğitimi almayan kişilerin yüzme mesafesi uzadıkça yorulmaları daha çabuk olacaktır. Su ile uyum içinde yapılan bir yüzme sporu hem ruhsal dinginlik hem de beden gelişimi sağlayacaktır. Su direncine karşı yanlış hareketler ise kişinin çabuk yorulmasına ve bu spora fazla devam edememesine neden olacaktır.
Yüzme sporu bu sporla aktif uğraşanlar kadar sağlık için spor anlayışıyla çalışanlarında düzenli ve sürekli uygulamasına gerek duyan bir spordur. Öğrenmenin yaşı yoktur. İnsan doğası suda batmamayı ve hareket edebilmeyi bilir. Bisiklete binmek gibi dengeye dayanan bir davranıştır. Çalışmalarla geliştirilir, doğru hareketlerin yapılması ile hız ve direnç kazanılır. Korku sadece yaşanan deneyimlerden kaynaklanır ve doğru hareketlerin öğrenilmesi ile kolayca üstesinden gelinir.
Suda terleme olmasına karşın su ortamında vücuttan uzaklaşması kolaydır. Yüzme sporu yapılan ortamın genel temizlik kurallarına dikkat edilirse en temiz spor olma özelliği taşır. Çamur, toz ve vücut kirleri bu spor için var olmayan kavramlardır. Bir bone ile saçların toplanması ve suya dökülmesinin önlenmesi, suya girmeden önce duş alınarak deri üstünde var olan deri döküntülerinin uzaklaştırılması kullanılan ortamın temizliğine katkı sağlayacaktır.
Yüzme sporu çok küçük yaşlarda başlanabilen ve çok ileri yaşlara kadar sürdürülebilen, sağlıklı zamanlarda yapılabildiği gibi sakatlık iyileşmelerine de katkısı olabilen, engelli insanların kolaylıkla yapabileceği bir temel spordur. Sağlık ve spor kavramlarının yan yana olduğu tek spordur.
Yüzmenin Faydaları
A- Kalp-dolaşım sistemi üzerine etkileri :
Antrenmanlar ile kalbin dakika volümünü arttırmak mümkündür. Bu artışın gerçekleşmesi maximal ve submaximal yapılan yüklenmelerle mümkündür. Yapılan araştırmalar kalbin dakika volümünü arttıran en iyi yolun submaximal (%70 ve altı) yüklenmeler olduğunu ortaya koymuştur. Kalbin dakika volümünün artması, dokuların oksijen ihtiyacının karşılanması bakımından çok önemlidir. Bu sebeple orta ve uzun mesafe yüzücülerin bu özelliğini geliştirmeleri önemlidir.
Bilindiği gibi, kalbin dakika volümünün artması, öncelikle atım volümünün (her atımda pompalanan kan miktarı) ve de kalp atım sayısının artırılması ile olanaklıdır. Su içindeki yatay pozisyon, kalbin atım volümünün ayakta duruşa oranla daha iyi olmasını sağlar. Çünkü, bu pozisyonda, kalbin kan ile doluşu daha iyi olur. Su içinde, suyun kaldırma kuvveti yerçekimine karşı koyar. Bu konumda kalp, kanı yer çekimine karşı atmak zorunluluğunda kalmaz. Ayrıca, suyun kaldırma kuvvetinin yer çekimini karşılanması ve suyun alt ekstremitelere uyguladığı hidrostatik basınç, havada dik durumda iken karşılaşılan "Kanın alt ekstremitelerde toplanma eğilimini" elemine eder.
Diğer taraftan, su içinde kalp, ısı düzenlemesine yardım amacıyla deriye fazla kan göndermek zorunda kalmaz. Bu kan çalışan kaslara aktarılır.
Özetlersek, yüzücülerdeki dolaşım diğer spor dallarındaki sporculara oranla farklılıklar gösterir. Bu durum, su içindeki vücudun yatay pozisyonda olmasına bağlıdır. Bu pozisyonda kalp kan ile tamamen dolar ve sonuçta kalbin tek bir kasılışında daha fazla kan vücuda pompalanır.
• Düzenli antrenmanların kalp üzerine yaptığı olumlu etkiler şunlardır;
1. Antrenman ile kalp odacıklarının hacmi büyür. Kalp odacıklarının büyümesi ile kalbin içine aldığı kan miktarı artarken, dakika volümü artar. İyi antrene edilmiş sporcularda kalbin yük altında bir dakika içinde pompalandığı kan miktarı 35-40 litreye kadar çıkabilmektedir.
2. Antrenman sonucunda, kalp kaslarında "hipertrofi" denilen gelişme, kalınlaşma, kuvvetlenme meydana gelir. Bu gelişmelerle kalbin pompalandığı kan daha güçlü bir şekilde organizmaya dağılır.
B- Yüzmenin solunum sistemleri üzerine etkileri :
Temel görevi, kana oksijen vermek ve kandaki karbondioksiti almak olan solunum sistemi, ağızdan ve burun dan başlayarak akciğerde sonlanır. Ağızdan ve burundan alınan hava "trakea" adı verilen ve havanın iletilmesini sağlayan boru yoluyla akciğerlere gelir. Akciğerlere gelen ve akciğerlerin yapısında bulunan "alvoel"lere (hava kesecikleri) yerleşe havada % 14-15 oksijen ve % 4.9-6.9 oranında karbondioksit vardır. Çevresi kılcal damarlarla sıkı bir şekilde çevrilmiş ola alveollerle kılcal damarlar arasında gaz alış verişi olur. Gaz değişimi difüzyonla meydana gelir.
Örneğin, vennler (toplar damar) içinde akciğerlere gelen karbondioksitten zengin kan, akciğer yapısındaki alveol keselerine geçerken burada bulunan oksijen de kana geçer.
Eritrosit içinde dokulara gelen oksijen il bağlanmış hemoglobin molekülü, oksijenini aktif dokulara verir. Bu alışveriş ise aşağıdaki şekilde belirtilmiştir. Antrenmanlar sırasında organizmanın oksijen gereksinimi artar. Bu artışa paralel olarak, bu gereksinimi karşılayacak dolaşım ve solunum sistemlerinin de bu duruma fizyolojik bir uyum göstermesi gerekir. Dokuların oksijene olan gereksinimi arttıkça, solunum sisteminin organizmaya soktuğu oksijen miktarı ve bu oksijeni dokulara taşıyacak olan dolaşım sisteminin faaliyeti artar.
3- Yüzmenin Sinir sistemi üzerine etkileri :
Yüzme tüm vücudumuzu hareket ettirebildiğimiz bir spor olduğu için sinir sistemine etki yapan en önemli spor dallarından biridir. Suyla ilgili tüm çalışmalarda, sinir sitemimizdeki etkiler duyu organlarımızın devreye girmesiyle gerçekleşmektedir. Burada duyu organlarımız ve sinir sistemimiz bir bütünlük içersinde çalışmaktadır. Kısacası tüm yaşantımızda sinir sistemimizle, duyu organlarımız iç içe çalışmakta olduğunu herkes bilmektedir.
Su içersinde yaptığınız her çalışmada suyla ilgili ayrı bir rehavet ve canlılık hissetmeniz; sinir sisteminizi rahatladığını gösterir.
Yıkanırken olan rahatlama duygusu veya yüzerken egzersiz sonrası canlılığımızı Sinir sistemimizin dinlenmesi sonucu ortaya çıkan unsurlardır. Yüzme ortamının iyi olması, eğitmeninizin kalitesi ve ortamdaki mutluluğunuz da diğer faktörler olarak Sinir sisteminizin dinlenmesine yardımcı unsurlardır.
Yüzme sonrası görülen rahatlamalarda insanlarda aşağıda sıraladığımız davranışların geliştiği bilinmektedir;
- Kişinin kendine güveni artar,
- Korkusu yok olur,
- Yapacağı bir işe adaptasyonu daha kolaydır ve dikkati zor dağılır,
- Zor bir spor olan yüzme branşı, kişileri daha disipline eder, daha programlıdırlar,
- Yüzme sporunu yapan kişiler normal yaşantılarında daha aktiftirler ve başarılıdırlar,
- Toplumda İyi ve güvenilir bireylerdirSerbest Yüzme
Serbest yüzme tekniğinin gelişimi :
Sportif yüzmenin başlangıcında, İngiliz Yüzme Ekolü'nde yüzme teknikleri veya yarışlara katılımlarında herhangi bir kural söz konusu değildir. Kurbağalamadan farklı olan yüzme şekillerine "serbest yüzme" adı verilirdi. Günümüzde bile, FINA ' ya göre "serbest yarışlarda yüzücüler istediği yüzme stilini kullanabilirler. Ancak, ferdi ve bayrak karışık yüzmede, serbest yüzme, kurbağalama, kelebek ve sırtüstü dışında herhangi bir teknik kullanılabilir".
1840-1850 yıllarında kurbağalama tekniğinden farklı olarak "över" yüzme tekniği geliştirilmiştir.Bu teknikte, vücut yan yatay pozisyonda olup, tek bir kol yukarıdan vücudun yanında bacaklara doğru suyu çekerek hareket ederdi, diğer kol ise sabit kalırdı. Bacak hareketi yan kurbağalama bacak hareketine benzerdi 1873 yılında "trudgeon" tekniği ilk defa uygulanmıştı. "Över" tekniğinden farklı olarak "trudgeon" tekniğinde her iki kol alternatif ve bacaklarla koordineli olarak hareket edip, daha büyük bir sürat yakalanabilirdi.
Günümüzde kullanılan ve bildiğimiz krawl tekniği ilk defa 1897 yılında avustralyalı yüzücüler tarafından uygulanmıştır. En başında, krawl tekniği özellikle yarışların bitiminde, hız kazanmak amacıyla kullanılırdı. Ancak 1911 yılında amerikan yüzücü Duke Kahenamoku 100 yards serbest yansında tüm yarış boyunca krawl tekniği kullanarak, dünya rekoru kırdı. Daha sonra 1922 yılında Johny Weissmuller krawl tekniğini kullanarak, 100 m serbest yarışını bir dakikanın altında yüzdü.
Weissmuller'in kullandığı teknik günümüzde "klasik" teknik olarak kabul edilir: 6 bacak vuruşuna 2 kol hareketi koordinasyonu kullanırdı; Vücudun suyun üzerinde yüksek bir pozisyonu vardı; kolların kayma süresi uzundu; kolun suyu çekme hareketi kısaydı. 1930 yıllarında, krawl tekniği Japon yüzücüler tarafından daha da geliştirilmiştir. Japonlar bacak hareketine daha çok önem verip, 1932 yılındaki Dünya Şampiyonasında 100 m serbest (0:58.2) dünya şampiyonu, Yasugi Miyazaki, iki kol hareketine on bacak vuruşu koordinasyonu kullanırdı.
İkinci Dünya Savaşı'ndan sonra, Japon ve Avustralyalı yüzücülerle rekabette olan Amerikalı yüzücüler, krawl tekniğini kol hareketi açısından geliştirdiler. Amerikalı uzmanlar kol hareketinde "omuz rotasyonu'nun önemini tespit ederek, kolun suyu çekme hareketinin daha uzun olmasına dikkat ettiler. Ayrıca, sprint krawl ve uzun mesafe krawl tekniklerinde farklılıklar ortaya çıkmaya başlamıştı.
Bilinen "bumerang krawl" tekniği Avustralyalı yüzücüler tarafından geliştirildi. Bu tekniğe göre, bacak hareketi sayısı azalıp, kol hareketi frekansı yükselir. Uzun mesafe krawl yarışında J. Comels 4 bacak vuruşuna 2 kol hareketi kullanarak, olimpiyat şampiyonu olmuştu.Kol hareketleri hızlı olduğundan dolayı, suyu çekme hareketi kısa olup ve pasif evrede kollar düzgün olmazdı. Kolların dirsekten sürekli fleksiyon yapması, kolu bir bumeranga benzetirdi.
1976 yılında 100 m serbest yarışını 50 saniyenin altında yüzen Amerikalı Jim Montgomery' nin sprint krawl tekniğinin temelinde, uzun kol hareketleri ve 6-2 koordinasyonu bulunmaktadır.
Krawl bacak hareketinin teknik uygulaması :
Aktif hareket : Bacak hareketi kalça ekleminden yapılır. Hareketin başlangıcında diz hafif bükülür ve parmak uçları sivri olup, içe doğru rotasyon yapar Dizin bükülmesi devam ederken, alt bacak ayakla birlikte aşağıya doğru bir "kırbaç" şeklinde hareket eder.
Pasif hareket : Bacak geriye düz bir şekilde uzatılır ve topuk suyun üzerine çıkana kadar devam eder.
Genel Hatalar
1- Dizin bükülmemesi ve bacakların gergin olması.
2- Dizin fazla bükülmesi.
3- Bileğin hiperekstensiyon yapmaması ve bükülü olması.
Krawl kol hareketinin teknik uygulanması :
Aktif hareket : Kolun suya girişi ve suyun tutulması evresinde, kol suya girerken yatay pozisyonda olup, önce hafif fleksiyon, suyun içinde ise ekstensiyon yapmalıdır. Kolun suyu çekmesi evresinde ise dirsek yavaş yavaş fleksiyon yapar ve üst kol omuzla 90 dereceli bir açı yapıncaya kadar kol suyu önden aşağıya geriye doğru çeker. Kolun suyu itmesi evresinde el, kalçaya doğru çekilir ve kol düzeltildikten sonra dışarıya doğru çıkartılır.
Pasif hareket : Suyun itilmesinden sonra, kol sudan çıkar. Bu evrede dirsek hafif bükülü olmalıdır, çünkü bütün kolun gevşemesi gerekir. Pasif hareket aktif hareketin başlangıcına kadar devam etmektedir.
Genel Hatalar
1- Kol suya girdiğinde düz, çok bükük veya başa yakın olması.
2- Suyun çekilmesinin düz kolla yapılması.
3- El bileği ekleminin gevşek olması.
4- Suyu çekme hareketinin kısa olması.
5- Pasif hareketin düz ve gergin kolla yapılması
6- Pasif harekette kolun izlediği yolun suyla paralel olması (kolun yandan atılması).
Krawl yüzme tekniğinde nefes alıp-verme tekniğinin uygulaması :
Nefes almak için başın uygun bir şekilde çevrilmesi şarttır, aksi taktirde vücut pozisyonu, kol hareketlerinin simetrisi ve bacak hareketlerinin planı bozulabilir ve bu şekilde yüzme randımansız bir hale gelebilir.
Pozisyon : Baş suyun içindedir, gözler ileriye bakar (başın açısı 45 derece). Suyu çekme evresi boyunca nefes verilir daha sonra suyun itişini gerçekleştiren kolun tarafına doğru baş hafif eğilir.
Nefes alma : Yüzün yarısı sudan çıktığında nefes alınır ve gözler sudan çıkmaya hazırlanan kola doğru bakar. Kol omuz hizasına geldiğinde nefes alma evresi sona erer ve başın pozisyonu vücudun pozisyonuna uygun hale gelir.
Nefes tutulması : Başın vücut pozisyonuna dönmesinden sonra, kol suya girinceye kadar ve kolun "kayma" evresi bitinceye kadar nefes tutulur.
Nefes alıp-verme evreleri süre olarak eşit değildir. En uzun süren evre nefes vermedir, nefes alma ve nefes tutma evreleri ise daha kısadır. Kol ve vücut hareketlerinde asimetrik bir durumun ortaya çıkmaması için, yüzmeyi yeni öğrenenlere her iki taraftan nefes almaları tavsiye edilir. __________________