Sinekli Bakkal - Halide Edip Adıvar - roman özeti

#1
Sponsorlu Bağlantılar
[FONT=Times New Roman, Times, serif]SİNEKLİ BAKKAL ROMAN ÖZETİ (HALİDE EDİP ADIVAR)[/FONT]
[FONT=Times New Roman, Times, serif]Sinekli bakkal bulunduğu semtin adını almış olan dar bir sokaktır. Bir geçitten çok bir toplantı yeri gibidir. Bu sokakta oturanlardan biri mahalle imamıdır. Onun kızı, Emine ise babasının istememesine rağmen Kız Tevfik denilen bir halk sanatçısı ile evlenir. Tevfik; orta oyunu, karagöz gibi şeylerle vakit geçirir. Ayrıca Emine ve Tevfik'le birlikte, sokaktaki İstanbul bakkaliyesini işletmektedir. Bir süre sonra Tevfik ile Emine anlaşamazlar ve ayrılırlar. Tevfik yaptığı şaklabanlıklar yüzünden sürülür. Ancak Emine hamiledir, ve inadını ve iradesini annesinden, yeteneklerini ise babasından olan bir Rabia isimli bir kızını dünyaya getirir . Emine'nin Babası Rabia'nın dedesi olan imam ise Rabia'yı biraz büyüyünce hafız yapar. Mahallenin bir de kibar konağı vardır: Selim Paşa Konağı. Bu konak başlı başına bir alemdir. Selim Paşa'nın hanımı dünyanın tadına varmış, yaşlandıkça ölüm korkularına kapılmıştır. Ve teselliyi nerede bulacağını şaşırmış bir kadındır. Selim Paşa ise padişahın dostlarından ve zaptiye nazırıdır. Oğlu Hilmi ise babasının aksine Jön Türklerle ilgisi olan bir ihtilalcidir. Büyüklük peşinde bir hayal adamı. Konağa giren - çıkan pek çoktur. Peregrini adında ki bir İtalyan piyanist Vehbi Dede adında bir Mevlevî bunların başlıcaları arasındadır.
[/FONT]

[FONT=Times New Roman, Times, serif]Rabia mevlit ve kuran okumaktaki şöhreti ile Selim Paşa Konağı'na kapılanır. Peregrini'yi orada tanır. Vehbi Dede'den mu***i dersleri, alır. Rabia biraz büyüdüğünde Hiç görmediği babası Tevfik sürgünden dönmüştür. Rabia annesi ile babası arasında tercih yapmak zorunda kalmış ve Babası Tevfik'i seçmiştir. Bunun üzerine Emine Rabia'ya çok kızmış her namazdan sonra beddua etmeye başlamıştır. Rabia babasına bakkalda ve karagöz oyunlarında yardım etmekte mahallenin cücesi olan Rakım Amcası ile beraber hep beraber güzel vakit geçirmektedir. Lakin Tevfik'in kadın kılığına girip Selim Paşa'nın Oğlu Hilmi için Fransa'dan gelen yabancı evrakları feslilerin giremeyeceği Fransız Postanesine gidip alması esnasında yakalanması ile, Tevfik, zaptiye dairesinde Göz Patlatan Hakkı adında ki zorbanın sıkı işkenceleri ile sorguya çekilmiştir. Gene de Hilmi'nin adını vermez sürgüne yollanır. İş anlaşıldığı için Paşanın Oğlu Hilmi de Selim Paşa'nın emri ile sürgüne Şam'a sürülecektir.

Tevfik yokken Rabia Rakım Amca'nın yardımı ile dükkanı idare eder. Vehbi Dede ve Peregrini de kendisine arkadaşlık ederler. Ama babası sürgüne yollandığından sonra bir daha Selim Paşa Konağı'na ayak basmaz. Konakta pek sevdiği bir cariye vardır: Kanarya Hanım. Çerkez asıllı olan Kanarya Hanım da aslında evlenip çırak çıkmıştır.

Rabia, Ramazanlarda camileri gezer mukabele okur ara sıra mevlitlere çağrılır. Şehzade Nihat Efendi'nin yalısında da Mevlit okumaya davet edilir. Rabia yalıya gittiğinde iç salonun kapıları açılarak sinekli bakkal mescidinin büyük bir toplantı yeri haline getirildiğini görür. Renkli papatya başlarına benzeyen yüzlerce başörtülü kadın dinleyicisi vardır. Bu duygulu kalabalığa yanık ve dokunaklı sesi ile mevlit okuduktan sonra salonun sonunda çok güzel bir mermer heykele benzeyen sarışın bir kadın görür . Bu Kanarya Hanım'dır. İki eski dost çığlık çığlığa birebirlilerinin boynuna atılırlar.

Peregrini Rabia'nın okuduğu mevlide hayrandır. Karakterine, olgunluğuna hayrandır. Sonunda , tasarısını Vehbi Dede'ye açar. Onunda uygun bulması üzerine Rabia ile evlenmek için dinini değiştirir. Osman adını alır. Vehbi Dede de, onu kızı gibi sevmektedir. Yani Rabia da güzelliği bulan Tanrı sevgisi...

İmam da Emine de öldüğünden Osman'la Rabia Evi onarırlar. Dükkanın üstüne yerleşirler. Rabia'nın gebeliği çok sıkıntılı geçer. Sonunda İstanbul'da ilk defa yapılan bir sezeryan ameliyatı ile kurtulur. Bir oğlu olur. Bu mutlu olayı izleyen yıllarda 1908 meşrutiyeti gelir. Sürgünler yerlerine dönerler. Geri dönenler arasında Tevfik de vardır. Rabia, Osman Rakım Amca , mahallenin kibar tulumbacısı, Sabit Beyağabey , bütün sinekli bakkal onu karşılamaya giderler. Vakti ile padişah haini diye sille tokat İstanbul'dan sürülenlerin hepsi, şimdi birer hürriyet kahramanı olarak dönmektedir.

Tevfik'in bu siyasi görüşlerle ilişiği yoktur. Vapur rıhtımına yanaşıp da sürgünler çıkınca karşılama törenleri başlar. Sabit Beyağabey bir emir verince sinekli bakkal takımı Tevfik'in bile ürkütüp saklanacak yer aratan bir coşku ile gösterilerine başlar. Sinekli bakkal delikanlıları şişmanca bir adamı omuzlarına alırlar. Tevfik'in mahalleye dönüşü dolası ile ateşli bir hürriyet nutku çeken bu adamı Tevfik hemen tanır. Bu zaptiye dairesinde kendine işkence eden göz patlatan Muzafferdir. Vehbi Dede ile Osman Tevfik'in koluna girer ve ona bir torunu olduğunu haber verirler.

Kahramanlar

Rabia: Romanın asıl kahramanı: İlhâmi İmam'ın kızı Emine ve Kız Tevfik diye bilinen orta oyuncusunun kızı Rabia'dır. Rabia, yazarın romanda kendisi yerinde gösterdiği ve ideal Türk kadını nasıl olmalı? sorusunun cevabı olan kişidir. Rabia'nın kişiliğinin oluşmasında babasından çok dedesinin etkili olmuştur. Kendisi imam olduğu için torunu hafız yaparak İslami bilgilerle donanmasını sağlamıştır. Paşanın konağına gitmesi ile Rabia'nın kişiliğinin değişiminde en büyük etkiyi görülüyor. Dedesinin yanında her zaman cehennemden bahsedilerek büyüyen Rabia konağın ortamını görünce geleneklerine bağlı, ancak Batı eğilimli bir karakter ortaya çıkıyor. İki ayrı ruh ikliminde yetişmiş olduğu Peregrini yani Osman'la evlenmesi ile de bunu gösteriyor.

Kız Tevfik: Daima şen şakrak, orta oyununda usta, yakışıklı ve çok düzensiz bir kimlikte anlatılıyor.

Vehbi Dede: Konakta Rabia'ya ders veren bir Mevlevî derviş olarak bize aktarılan Vehbi
Dede, her zaman teselli edici teskin edici mizacı ile Rabia'nın dedesinden çok farklı olarak ruh okşayıcı bir alim olarak anlatılıyor.

Peregrini (Osman): Annesinin tavsiyesiyle eskiden papaz olan Peregrini daha sonra her hangi bir dine bağımlı olmaksızın yaşamış bir müzik hocası. Türkçe'yi çok iyi konuşan bu adam dinsiz olmasına rağmen Vehbi Dede gibi dinine bağlı insanlara saygı duymuştur. Rabia ile evlenmek için dinini değiştirerek Osman ismini almıştır.

Selim Paşa: Eski Dahiliye Nazırı, padişaha son derece bağlı bir mizaç ortaya sürmüştür. Öyle ki kendi oğlunu bile gözünü kırpmadan ve elinde kesin delil olmadan sürebilmiştir. Ama diğer taraftan Rabia'ya karşı hep şefkatli olmuş ve iyi davranmıştır.

Emine: Rabia'nın annesidir. Önceleri Rabia'yı çok sevmiş ancak sürgünden dönen babasını kendisine tercih edince, elinden gelse Rabia'nın boğazına sarılmak istemiştir. Elini öpmek için gelen kızını kovmuştur.

İlhamî İmam: Rabia'nın büyük babası, mahalleliye devamlı cehennemden bahseden bir imam.

Diğer tipler: Bilal; Rabia ile evlenmek isteyen bir genç, Rıfat Amca; mahallenin cücesi, Pembe; Rabia'nın hizmetini yürüten beraber yaşadığı çingene, Hilmi; Selim Paşa'nın Jön Türk oğlu, Sabiha Hanım; Selim Paşanın Hanımı, Kanarya Hanım; köşkte ki bir Çerkez kızı.

Çevre
Daha romanın başında, ilk cümlelerle yazar bize olayın nerede geçtiğini söylüyor, Aynen okursak: "Bu dar arka sokak bulunduğu semtin adını almıştır: Sinekli bakkal." Romanın ileri ki bölümlerinde ise bu sokağın İstanbul'da olduğu söyleniyor.

Zaman
Zaman Osmanlı Devletinin 33. padişahı olan Abdülhamit Han devridir. Tevfik'in sürgünden dönüşü 2. Meşrutiyet Dönemi'nin başına yani 1908 ihtilâli'ne geldiğine göre zaman I. Meşrutiyet'ten sonra , 1908 öncesi diyebiliriz.
[/FONT]
 

NeslisH

Özel Üye
#2
Sinekli Bakkal - Halide Edip Adıvar

Sinekli Bakkal ve Halide Edip
Romanın geneli göz önüne alınırsa siyasal,toplumsal ve duygusal sorunlarla örülmüş bir olay örgüsü dikkati çeker. II.Abdülhamit dönemi anlatılmaktadır. Ama sadece bir dönemin anlatıldığı bir roman değildir. Romanda Rabia’nın hayat hikayesi daha ön plandadır. Yazar,bu romanda kendi inandığı felsefeyi, değerleri olay örgüsüyle birlikte anlatıyor.

Kronolojik sırasıyla yazarın hayatı yaklaşık iki sayfa sürdüğü için ve dilenirse ayrıntılı olarak başka yerlerden de ulaşılabileceğinden hayatına çok kısa değineceğim:

Halide Edip, 1882 İstanbul’da doğdu. 1897 İlk çevirisi yayınlandı(J.Abbot’t an Mother adlı eserin çevirisiyle II. Abdülhamit tarafından şefkat nişanı ile ödüllendirildi) . 1917’ye kadar olan anılarını Mor Salkımlı Ev adlı eserinde anlattı.1922’ye kadar olan anılarını da Türkün Ateşle İmtihanı adlı eseriyle yayınladı.

Yazar, 1964 (9 Ocak) vefat etti ve İstanbul Merkez Efendi Mezarlığı’na defnedildi.

Halide Edip’i Etkileyen Faktörler ve Edebi Yönü:

Halide Edip,sosyal ve edebi bütün etkiler arasında kendi sentezini oluşturabilmiştir. Biyografisi incelendiğinde doğu,batı,eski,yeni, mistik,pozitivist,en telektüel birikim ve halk kültürü gibi pek çok etkiye maruz kalmış olduğu görülür. Edebi etkilenme kaynakları gözden geçirildiğinde; Divan Edebiyatı konusunda pek ısrarlı olmadığı görülür. Divan Edebiyatı eseri olarak Şeyh Galib’in Hüsn ü Aşk mesnevisinin etkisinde kalmıştır. Türk şiiri olarak Halk şiiri ve Tanzimat sonrasına yönelmiştir. Kişiliği ve idealizmi ile Namık Kemal’i sever. On beş-on yedi yaşlarında Rıza Tevfik etkisiyle Hamid’i; özellikle Makber ve Ölü’yü tanımış ve sevmiş. Hamid etkisi daha sonra yerini T.Fikret’e bırakır; özellikle Sis şiirinin etkisinde kaldığını söyler. İngiliz edebiyatından Shakespare,Byron ve İngiliz İncil’in etkisinde kalır. İngiliz romancısı Dickens’ı “insanlığı için”,Fransız edebiyatından Zola’yı “insan ve hakikat adamı olarak”; “artist” olarak Daudet ile Maupassant’ı sever. Bizim edebiyatımızdan Süleyman Çelebi’nin Mevlid’ine oldukça bağlıdır. Gençliğinde Rıza Tevfik’ten Tasavvuf ve Halk Edebiyatı dersleri alırken bir taraftan da Salih Zeki’den matematik dersleri almıştır. Ziya Gökalp dil,kadın hakları,milliyetçili k fikri,batı,eğitim,di ni görüş,halkçılık ve halk kültürü ve Turancılık konularında Halide Edip’i etkilemiştir.

Halide Edip için esas olan hayatın kendisidir. Romanları gözleme dayalı,fakat hayalleriyle genişletilmiştir. Halide Edip,hayal ve hakikati birlikte kullanmıştır. Eserlerine kendisinden bir şeyler katar,fakat hiçbir kahramanının bütünüyle kendisi olmadığını dile getirmiştir. Romanın tür olarak daima yaşayacağına inanır. Fikri birikimi,sosyokültür el hayatımızdaki kimliğine,edebiyatın pek çok alanında eser vermesine rağmen asıl şöhretini romancılığıyla yapmıştır. Edebiyat Üzerine Makaleler’inde A.Hamdi Tanpınar,1908-1921 yılları arasında “roman nevinin en yeni ve şahsi mahsullerini” verdiğini belirtmiştir. Yirmi yedi yıla yirmi bir roman sığdırmıştır. Sinekli Bakkal ise Türk edebiyatında en çok basılan romanı olmuştur. Eserlerinde çağdaş kadın tipi ön plandadır. Bu noktada M.Kaplan’ın değerlendirmelerinde n özetleme yapmak istiyorum; romanlarındaki kadın da her şeyden önce kadındır; sevgili,anne,eş olarak ve daima kültürlüdür. Milli geleneklerimizin kıymetlerini kendisinde bir hazine gibi saklarken batılı-çağdaş medeniyeti de şahsiyetinin bir parçası haline getirebilmiştir.

Halide Edib,romanlarında fikir olarak savunduğu doğu-batı; eski-yeni sentezini uygulamıştır. Kendi hayatında oluşturduğu sentezi romanlarında temsil etmiştir. Onun romanlarını,doğu-batı; eski-yeni; aşk-mantık; kalp-akıl arasında önce çatışma yaşayan sonra bunları ideal bir sentezle çözümleyen kahramanın(özellikle kadın baş kahraman) romanı şeklinde özetleyebiliriz. Halide Edib’in romanlarında güzel sanatların pek çok alanı ifade bulmaktadır. Fakat bunların içinde en çok dikkati çeken musiki olmaktadır. Din,onun eserlerinde ve romanlarında önemli bir yer tutar. Din,fert ve ilahi kudret arasında bir iletişim vasıtasıdır. Yetişme tarzından dolayı da dinin özellikle tasavvufi ve rahmet yönü ağır basmaktadır. Halide Edib,sosyal konularda çözüm olarak halk kültürünü güçlü bir çıkış noktası olarak görmüş ve romanlarında da buna geniş yer vermiştir. Kadın meselesi kendi hayatında olduğu gibi romanlarında da temel meselelerden biridir. Halide Edib’in bu meseleye bakışını en iyi şekilde 1908 yılında Tanin’de yayınlanan ilk yazılarından birinin başlığı özetlemektedir; ”Beşiği sallayan el dünyaya hükmeder”.Bütün statülerinden önce kadın,annedir; çocuk doğurur,yetiştirir,e ğitir; bu yönüyle de toplumun temelidir. Yine Halide Edib’in ideal birlikteliğinde kadın; eşinin kendini gerçekleştirmesine herkesten çok yardımcı olandır. Eşler birbirlerine karşılıklı var ediş’te yardımcıdırlar.
 

NeslisH

Özel Üye
#3
Sinekli Bakkal

A- ROMAN HAKKINDA BİLGİLER

Romanın Adı: Sinekli Bakkal
Romanın Yazarı: Halide Edib Adıvar
Basıldığı Yer ve Tarih: Özgür Yayınları, Mart 2004
Sayfa Sayısı: 458

B- ROMANDAKİ OLAYIN İNCELENMESİ

Olayın Özeti:
İmam’ın kızı Emine ile Tevfik çocukluktan beri birbirlerine aşıktırlar. Emine sonunda Tevfik’e kaçar ve İmam Emine’yi evlatlıktan reddeder. Fakat bir süre sonra araları bozulur. Emine bir gece Tevfik’i arkadaşlarına kendi taklidini yaptığını görünce terk eder.. Tevfik bir süre sonra yaptığına pişman olur ve Emine’nin kapısında dolanmaya, derdini mahalleli kadınlara anlatmaya başlar. Mahalleli Tevfik’i komisere şikayet eder. Şikayet padişaha kadar gider. Tevfik Gelibolu’ya sürülür.
Emine hamiledir. Tevfik ve Emine’nin bir kızları olur. Adını Rabia koyarlar. İmam ve Emine Rabia’nın sesinin çok güzel olduğunu fark eder. İmam, torununu hafız yapmaya karar verir. Rabia’nın ünü çabuk yayılır. Zaptiye Nazırı Selim Paşa’nın karısı Sabiha Hanım Rabia’yı dinlemek ister ve kandilde Kuran okuması için çağırır.
Selim Paşa, Sabiha Hanım’dan kendisi gibi bir erkek evlat ister. Oğlu Hilmi ise çelimsiz, peltek bir oğlandır. Ayrıca Hilmi ileride babasının hiç tasvip etmediği bir şekilde Jön Türkler’e katılır. Sabiha Hanım başka çocuk doğurmayınca Paşa da gizlice bir buğday tüccarının kızıyla evlenir. Fakat ikinci karısı da Hilmi’den daha çelimsiz bir kız doğuruken ölür. Selim Paşa daha bu durumu karısıa anlatamadan Sabiha Hanım her şeyi bildiğini söyler. Selim Paşa’nın anasız kalan kızını da yanına alıp büyütmeyi teklif eder.
Sabiha Hanım, Rabia’nın eğitiminin kendi konaklarında devam etmesini ister. İmam da bu teklifi kabul eder. Bir gün Rabia, Selim Paşa’nın uşağı Şevket Ağa’yla İmam’ın evine dönerken, Tevfik’in evinde ışık görür. Rabia babasının döndüğünü anlar. Öğleden sonraları konak yerine Tevfik’in evine gitmeye başlar. Bu durum fark edilince Emine konağa gider. Selim Paşa, İmam ve Emine’ye çocuğun seçme hakkı olduğunu söyler. Rabia Tevfik’le yaşamayı tercih eder. İmam tüm kazancını Rabia’dan elde ettiği için bu durumu kabul etmez. Tevfik, İmam’a Rabia’nın tüm gelirini vermeyi teklif eder. İmam bu durumda Rabia’nın gitmesini kabul eder. Aylar sonra mahalle kadınları Tevfik’e Emine’nin kötü durumda olduğunu, Emine ile Rabia’yı barıştırmak gerektiğini anlatırlar. Tevfik, Rabia’yı Emine’ye gönderir. Bunu zaten istemeyen Rabia, Emine’nin evinde hiç iyi karşılanmaz. Emine onu istemediğini söyler ve evinden kovar. Bu Rabia ile annesinin son görüşmesi olur.
Selim Paşa’nın bahçıvanının yeğeni Bilal, Manastır’dan İstanbul’a gelir. Bir gün Sinekli Bakkal’dan geçerken Rabia’yı görür. Onunla tanışmak ister. Fakat Rabia ona pek iyi davranmaz ama sonra araları düzelir.
Tevfik haftada üç gün mahalle kıraathanesinde Karagöz oynatmaya başlamıştır. Bu arada Rabia büyümüş, güzel, genç bir kız olmuştur. Etrafındakiler de bunun farkındadırlar. Rabia ile Bilal yakınlaşmaya başlar. Bilal hep gelecekte nasıl büyük ve zengin bir insan olacağından bahsetmektedir. En büyük hayali ise Selim Paşa gibi bir zorba olmaktır. Rabia bu durumu öğrenince Bilal’e küser. Bilal de Rabia’nın kendisini kıskanması için Selim Paşa’nın kızı Mihri’yle evlenmeye karar verir. Fakat amacına ulaşamayacaktır.
Tevfik hastalanmıştır. Bu sırada Rabia hutbe okumaya gitmediği için İmam’a para gitmez. Emine yoksulluk içinde ölür.
Tevfik ortaoyunlarındaki Mirasyedi karakterini değiştirmiş, gizliden gizliye onun yerine Dahiliye Nazırı Zati Bey’i oynatmaktadır. Zati Bey bu durumu bir şekilde duyar ve Tevfik’i konağına çağırıp uyarır. Bu arada Selim Paşa padişahın gözünde gittikçe düşmekte Zati Bey ise gittikçe yükselmektedir. Padişah, Selim Paşa’ya Hilmi ve arkadaşlarını araştırması vazifesini verir. Hilmi Beyrut’a gider. Selim Paşa Hilmi’nin peşine adam gönderir. Beyrut’tan gelen haberler olumsuz değildir. Hilmi’nin hiçbir yabancı evrak almadığı ve hiçbir olaya karışmadığı haberi gelir.
Bir gece Tevfik kadın kılığında Fransız Postane’sine gider. Çıkışta yakalanır ve Selim Paşa’nın karşısına çıkarılır. Şam’a sürülecektir. Bu arada Hilmi de Şam Vali Muavinliğine atanır.
Peregrini’nin annesi ölür ve Peregrini ülkesine döner. Bir sene kadar sonra dönünce Rabia’ya evlenme teklifi eder. Müslümanlığı kabul eder. Yeni adı Osman olur.
Rabia ile Osman evlenir. Fakat evlilikleri bekledikleri kadar mutlu sürmez. Aksine Vehbi Dede’nin söylediği gibi kültürler arası fark ortaya çıkar. Mutsuzluk dışında kavgalar da başlar. Fakat ettikleri kavgalar hiçbir zaman uzun sürmez. Çünkü birbirlerini hala sevmektedirler.
Rabia hamiledir. Doktorlar, bebeğin sezeryanla alınması gerektiğini bunun az da olsa tehlikeli olduğunu söylerler. Osman bebeği aldırmak ister. Rabia’yı kaybetmek istemiyordur. Rabia ise bebeğini doğurmak istemektedir. Rabia doğumu sağ salim atlatır.
Bu arada 1908 ihtilali olmuş, padişah devrilmiştir. Tüm sürgünler evlerine geri dönerler. Bunların içinde Tevfik de vardır. Tevfik ve diğer sürgünler bir anda halkın kahramanı olmuşlardır. Torun sahibi olduğunu Tevfik damadından öğrenir. Gözlerinden iki yaş yanaklarına damlar.
Karakterler (Asıl ve Yardımcı Karakterler) Karakterlerin Ruhsal ve Fiziksel Özellikleri:
Asıl Karakterler
RABİA: Çocukluğu dedesi İmam ve annesi Emine’nin terbiyesinde geçmiştir. Çocukluğunu yaşayamamıştır. Dedesi tarafından sürekli olarak cehennem tasvirleriyle büyütülmüştür. On bir yaşında hıfzını dedesine dinletmiştir. İstanbul’un en küçük, fakat üslubuyla ve sesiyle en meşhur hafızı olmuştur. On bir-on iki yaşlarında Vehbi Dede’den ders almaya başlar; kısa sürede tef, ud, kanun gibi alaturka sazları süratle ve kabiliyetle öğrenir. Alaturka pek çok şarkıyı da güzel bir şekilde söyleyebilmektedir. Daha sonra Peregrini’den de batı müziği dersleri almaya başlar ve bunda da başarılı olur. Hatta doğu ve batı müziğini kendi üslubuyla birleştirir. Babasıyla kalmaya başladıktan sonra ise neşeli ve sanatkar yönü daha baskın bir şekilde ortaya çıkar.
Karar verdi mi peşini bırakmayan; kendisine ihtiyacı olanlara yardımseverdir. Sinekli Bakkal’a her şeyiyle bağlıdır. Aynı zamanda “giydiği her kıyafete şahsiyetinden bir şeyler katan” bir özelliği vardır. Uyuşamadığı noktalarda, tartışma esnasında, inatçı ve kesinlikle cevap vermeyen bir yapıya sahip; aynı zamanda kabullenmediği şeyleri asla yapmayacak kadar inatçı ve güçlüdür. Açıklayamadığı ve gücünün yetmediği konularda kadere, alınyazısına son derece bağlıdır. Olumlu özelliklerin çoğunu kendinde toplamış bir kadın tiplemesidir. Eserde diğer bütün hayatlar onun hayatı etrafında ortak bir şekilde anlatılmaktadır.
PEREGRİNİ, OSMAN: Peregrini, Batı müziğinin üstadı olan, kulağı çok hassas bir müzik hocası. Ateşli ve heyecanlı bir yapıya sahip. Felsefeyi, fikri tartışmaları ve konuşmayı çok seviyor. Gençlik döneminde ise zevklerin hepsini tatmış olarak, yirmi dört yaşında manastıra çekilir. Buradan usanınca dinini bırakarak tekrar dünya hayatına döner. Daha sonra Osmanlı milliyetine geçer, ismini değiştirir ve müzik hocalığı yapmaya başlar. Kendisinin üç şahsiyeti olduğuna inanır; birincisi dimağı, ikincisi ruhu, üçüncüsü de kalbi.
Rabia’yı tanıştıklarından itibaren en çok tahlil eden kişi. Sürekli soru soran ve öğrenmeye hevesli bir yapısı var. Rabia’yı gerçekten seviyor ve ona saygı duyuyor; çok zengin ve asil bir aileden olsa bile sırf bu sevgisinden dolayı her şeyi geride bırakıp Rabia’nın istediği hayatı kabul ediyor. Zaman zaman alıştığı yaşantının çok dışındaki bu hayattan dolayı sıkıntı çekse de Rabia’ya olan bağlılığıyla ve çevresindekilerin ona gösterdiği alaka ile bu yeni hayatına uyum sağlıyor. Yeni evlerine taşındıktan sonra ancak kendine özel bir çalışma odası ayırıp,orada yapmak istediği beste ile uğraşabiliyor. “Tılsımlı kuyu” operası da aynı zamanda Rabia ile Osman sentezinin canlı bir göstergesi oluyor.
VEHBİ DEDE: Romanın hemen hemen her anında karşımıza çözüm olarak çıkıyor. Rabia onun sayesinde yumuşayıp, kendini her yönde geliştirir. Peregrini’nin Osman’a dönmesinde alt yapı olarak onun katkısı çok büyüktür. İnsani özelliklerden soyutlanmış bir karakter değildir. Aksine hayatın her alanında olan bir karakterdir. Felsefenin dışında pek çok telli saz ve neyi kullanabilen bir alaturka musiki hocasıdır. İnsanların kızını, bütün ailesini güvenerek teslim ettiği, emanet ettiği bir güven kapısıdır. Ayrıca insanların rahatlıkla sırlarını, dertlerini de paylaştığı bir kişidir. Her olaya daima yumuşak bir tavırla yaklaşır. İnsana huzur veren bir yapısı vardır; hem iç alemiyle hem de dış görünüşüyle. Sakin ve telaşsız bir yapıya sahiptir
TEVFİK: Karagöz ve Ortaoyunu sanatçısı. Çocukluğundan itibaren hem fiziki özellikleriyle hem de sanatçı yönüyle ön planda olmuş. Çocukluğu yeğeni olduğu İstanbul Bakkaliyesi sahibi Mustafa Efendi’nin yanında geçiyor. Paraya önem vermiyor ve mahallenin daha ziyade fakirleriyle arkadaş. Tembel ve çocuk ruhlu, neşeli, oyunu seviyor. Elleri kağıt parçalarına can veren bir çevikliğe sahip. Sesini, mimiklerini kullanma da oldukça usta. Tevfik’in dinle ilgisi ve bağlantısı yok; içki içen, ilk sürgününde eğlence hayatını yaşamış birisi. Paraya hiç kıymet vermiyor. Sevdiği kişi,arkadaşı,dostu için cezaya ve canını bile vermeye razı olacak kadar sadık ve cesaretli bir yapıya sahip.
İMAM: Mahallenin imamı. Mahalle sakinleri tarafından pinti ve çıkarcı olarak biliniyor. Paraya düşkün; para için ispiyonculuk yapabilen biri. Görünüşünde ve konuşmasında heybet var. Vaazlarında cehennemi daha parlak ve canlı olarak anlatıyor. Eğlenceye ve sevince karşı bitmeyen bir kin ve düşmanlığı herkese öğretmeye çalışıyor. Hiç gülmeyen biri. Yeni olan şeylere karşı. Bütün katılığına rağmen Vehbi Dede’ye evliya olarak bakıyor; ona saygı duyuyor. Kinci ve inatçı. Yaşlılığında bile rahmet, şefaat vadeden surelere bile kinini, insanları hiç affetmeyen nefretini karıştırıyor. Bütün mahalle halkını “cehennemlik” olarak görüyor. İmam karakteri olarak olumsuz ve korkutucu bir tip.
EMİNE: İmam’ın kızı, Tevfik’in karısı ve Rabia’nın annesi. Çocukluğundan itibaren hamarat, titiz, mahalle çocuklarıyla oynamaya tenezzül etmeyen biri. Suratsız ve gülmeyen bir kişi. On yedi yaşında Tevfik’e kaçıyor; Tevfik’e oyunculuğu bırakacağına dair söz verdirttiği için onunla evleniyor. Kalbi kuru, kafası dar ve dilinin zehir gibi olmasının yanında kinci ve gururlu. İdeal olarak babasını düşünüyor. O da babası gibi paraya önem veriyor. Kendine göre olan namus anlayışı çok önemli. Tevfik’ten ayrıldıktan sonra ona sürekli beddua eden ve onu kötüleyen biri. Tevfik’ten ne kadar nefret etse de onu kendi malı gibi görüyor ve ona döneceğini düşünüyor. Asla affetmiyor. Kini ve üzüntüsüyle günden güne çöküp vefat ediyor.
SELİM PAŞA: Hükümdarın Zaptiye Nazırı. İyi bir aile babası ve karısına bağlı. Paşa,tamamen eski zaman adamı. Samimi ve kendi ölçüleriyle namuskar.
SABİHA HANIM: Selim Paşa’nın karısı. Bir yönüyle hayır sahibi, merhametli, bağış seven; sağ elinin verdiğini sol elinin duymadığı biri; diğer yönüyle de saza söze düşkün, bir dalda durmayan bir kadın. Hükmeden, meraklı; emri altındaki her ferdin ne yaptığını, ne düşündüğünü öğrenmezse içi rahat etmez. Bunların yanında sır saklayan, ağzı sıkı biri. Ailesine düşkün; eşinin ikinci bir hanımı ve ondan çocuğu olduğunu bildiği halde bunu saklamış, hanım ölünce de kızlarına bakmış. Bunun yanında oğlunu çok seven bir anne.
HİLMİ: Selim Paşa ile Sabiha Hanım’ın oğlu. Jön Türk. Genç ve devrimci aydınları temsil ediyor. Giyimine dikkat eder ve zevkinde diğer “paşazade” çocuklarından onu ayıran bir başkalık, durgunluk vardır. Gözleri ve bakışının manası ile ağzı ve dudaklarının ifadesi onun ince düşünceli bir mizaca sahip olduğu havasını vermektedir. Annesine derin bir sevgi ve hürmeti vardır; bunu davranışlarıyla da gösterir.
RAKIM AMCA, CÜCE: Tevfik’in oyuncu arkadaşlarından. Rabia’ya sözünü geçirebilen, çıkışabilen yegane kişilerden biri.
Neşeli, taklit yeteneği olan bir oyuncu. Dindar değil, zaman zaman içki içiyor; Ramazan’da oruç tutmuyor ve namaz kılmıyor; Vehbi Dede’ye ve dindarlara saygılı.

Yardımcı Karakterler
BİLAL: Rumelili Bahçıvan Ramazan Ağa’nın yeğeni. Tokattan,tekmeden kaçan; başını her halden kurtarabilen biri. Yaşlıları bile ürküten bakışlara sahip. İş yapmayı sevmiyor. Selim Paşa tarafından görünüşü ve gözlerindeki kudreti fark edilerek okutuluyor. Rabia’yı tutkulu bir şekilde seviyor. Rabia ise ilk kendi yaşlarında bir karşı cins olarak ondan hoşlanıyor; fakat Selim Paşa’nın dile getirdiği evlenme teklifini kesin olarak reddediyor. Bundan sonra Bilal,Paşa’nın damadı olma yolunda ilerliyor. Bilal, Vehbi Dede ve Peregrini’yi çalgıcı olarak; Hilmi ve arkadaşlarını ise birer züppe olarak görüyor. Paşa’yı beğeniyor ve her haliyle onun gibi olmak istiyor. Rabia’nın evleneceğini öğrendiğinde bile onu sevdiğini fark ediyor.
TULUMBACI BAŞI SABİT BEYAĞABEY: Mahallenin Tulumbacı başlarından en hatırı sayılırı. Kendine mahsus bir babayiğitliği, namus ölçüsü vardı; ama bunun yanında külhanbeyliğin verdiği bir kabadayılığı, sert ve yakışıksız davranışları vardı. Rabia’ya göz dağı vermek için gidip bunu başaramayınca, bu olaydan sonra Rabia’dan korkar, ona saygı gösterir. Kendisiyle birlikte bütün tulumbacılar Rabia ile bağlantısı olan herkese saygı gösterirler. Rabia Osman ile evlendikten sonra da Osman ile iyi diyalog kuran biri olur.
ÇİNGENE PENBE: Batıl inançları bol olan bir çingene. Tevfik ile ilgilenirken Rabia’nın ikazıyla bundan vazgeçmiştir. Onlarla kalmaya başladıktan sonra Rabia’ya ev işlerinde yardım eden,onun “teyze” diye hitap ettiği biri olur.
KANARYA: Sabiha Hanım’ın alıp yetiştirdiği bir güzel Çerkes kızı. Daha sonra saraya Kadın Hanım’a verilen böylece saraya giren birisi. Sarayda sultanın yeğeniyle evlendirilir; bundan sonra Nejat Bey’in eşi olarak karşımıza çıkar. Abdülhamit’ten korkar ve onu sevmez. Nejat Bey’in eşi olduktan sonra da aslını unutmaz ve Sabiha Hanımlara saygıda kusur etmez. Rabia’nın düğün hazırlıklarında yardım ediyor ve sık sık görüşüyorlar. En son Rabia’nın hamileliği esnasında karşımıza çıkıyor. Yardımsever birisi.
NEJAT BEY: Padişahın yeğeni. Saray içinde yetişmiş,bundan dolayı halkın yaşantısı ona ilginç ve gizemli geliyor. Rabia’ya sanatkarlığının dışında bu yönünden dolayı bir yakınlık duyuyor. Batı müziğini ve piyano çalmayı biliyor. Vehbi Dede ve Peregrini ile her hafta toplanıyorlar. Babası da kendisi de çocuk tabiatlı olduğu için hiçbir entrikaya karışmazlar. Onun için saray çevresinin en rahat ailesidirler.
SAFVET BEY: İkinci Mabeyinci. Hiç evlenmemiş. Yeğenlerini büyütüp, eğitimini sağlamış.
DÜRNEV: Selim Paşa’ların gelini; Hilmi’nin eşi. Sabiha Hanım tarafından küçükken alınıp yetiştirilmiş, terbiye edilmiş,iyi bir tahsil verilmiş ve oğluyla evlendirilmiş bir Çerkes kızı. Fakat Sabiha Hanım romatizmaya yakalanıp yatağa bağlandıktan sonra cesaretlenip kendi başına hareket etmeye başlar. Aşırı süslü, karışık ve abartılı makyaja ve giyinişe sahip. Ama sürgünde yaşadığı zorluklardan sonra biraz daha olumlu hale gelmiş birisi.
GALİP: Hilmi’nin Jön Türk arkadaşlarından. Annesi ölmüş,zengin bir babanın oğlu. İleri ki dönemlerde Rabia’yı istiyor; fakat Rabia kabul etmiyor.
ŞEVKİ: Hilmi’nin Jön Türk arkadaşlarından. Vehbi Dede’nin İmam’dan daha tehlikeli olduğunu düşünüyor. Konuşkan, taklitçi ve düşüncesine ateşli bir şekilde bağlı.
ZATİ BEY: Yeni Dahiliye Nazırı. Dilediği ferdi asmak, boğdurmak kudretine sahip olmak için ömrünün on senesini fedaya hazır. Evi o zamanın alafrangalığına özenilerek dekor edilmiş; hizmetlileriyle, eşyasıyla ve kendi giyimiyle özentili birisi. Menfaatine düşkün. Dinle hiçbir alışverişi olmayan bir adam.
BAYRAM AĞA: Selim Paşa’nın bahçıvanı. Rumelili. Kendine ve yetiştiği ortama has kural ve prensipleri var.
BEHİRE HANIM: Safvet Bey’in kız kardeşinin kızı. Mürebbiyelerle büyütülen kibar kızlara kendi kültürleri,kendi klasiklerinin de öğretildiği devirde yetişmiş. Kocası sadece Avrupa’da yapmış olduğu için kendi kızlarını Fransız mürebbiyeler elinde yetiştirmiş; Avrupa’dan gelen her şeyi gökten inmiş bir emir kabul eden biriydi. Hayatları serbest ve mesut olsa da Behire Hanım ananelere bağlı; bundan dolayı da dayısının yanına sık geliyor.
ARİF: Safvet Bey’in yetim yeğeni. Safvet Bey tarafından büyütülmüş ve onunla birlikte kalıyor. Nejat Bey’den sonra en iyi Türk piyanist. Tembel olduğu için ve müzikten para kazanılması adet olmadığından çalışmıyor; canı istediği zaman Robert Koleji’ne kaydoluyor,bir müddet devam edip çıkıyor.
MUAVİN RANA BEY: Selim Paşa’nın yardımcısı.
GÖZPATLATAN MUZAFFER: Tehlikeli,siyasi sanıkları sorgulamayla memur. Görünüş olarak eski pehlivanlara benziyor. Yardımsever, vazifesini yerine getiren bir adam imajı var. 1908 ihtilalinden sonra ise Meşrutiyet hatibi olur.
MİSİS HOPKİNS: Robert Koleji’nin İngilizce hocasının madamı. Kanarya’nın arkadaşı; ondan hayatı hakkında pek çok şeyi öğreniyor.
EBE ZEHRA HANIM: Mahallenin ebesi.
KAHYA ŞÜKRİYE HANIM: Sabiha Hanım’ın kahyası. Konaktaki her şeyi hanımına haber veren, kendisine verilen görevleri yapan biri.
UŞAK ŞEVKET AĞA: Selim Paşa’nın uşağı. On beş yıldır Paşa’ya hizmet ediyor.
ESKİCİ FEHMİ EFENDİ: Sinekli Bakkal’ın umumi ve içtimai hayatına,her vesileyle karışan; ihtiyar heyetinin hatırı sayılır üyelerinden. Osman’a da yakınlık gösteren komşulardan. Mahallenin muhafazakar kısmını idare ediyor.
BEKÇİ RAMAZAN AĞA: Sinekli Bakkal bekçisi.
DOKTOR KASIM: Dahiliyeci. Türk tıbbına Alman fennini,biraz da katılığını getiren meşhur simalardan. Rabia’nın doktorlarından. Hastaların dimağlarına etki ederek tedavi etme fikrini İstanbul’da yayan ilk doktor olarak geçiyor. Çoluk çocuğu olmadığı için biraz daha sert yaklaştığı belirtiliyor.
DOKTOR SALİM: Jinekolog. Türk tıbbına Alman fennini ve katılığını sokan diğer meşhur sima. Rabia’nın doktoru. İlk sezeryan uygulayacağı hastası olduğu için Rabia ile çok ilgilenir. Daha yumuşak tabiatlı.
İKBAL HANIM: İkinci Mabeyinci Safvet Beyin süt ninesi ve yalının hanımı. İhtiyar,kendine göre bir sevimliliği olan, Çerkes asıllı. Elli beş senedir İstanbul’da olmasına rağmen Türkçe’yi tam öğrenememiş. Şiddetli taassupla dindar; fakat bu dindarlığının içi dolu değil. Vehbi Dede’ye ve Rabia’ya hürmeti çok. Çileli bir gençliği var; bunu daha sonra Rabia ile paylaşıyor.
ELENİ: Osman’ın aşçısı.
BAKKAL MUSTAFA EFENDİ: İstanbul Bakkaliyesi’nin sahibi, Tevfik’in dayısı. Tiryaki bir mahalle bakkalı.
MİHRİ: Selim Paşa’nın kızı.
Olayın Geçtiği Yerler:
Romanın esas mekanı Sinekli Bakkal sokağı ve mahallesidir. Sinekli Bakkal Sokağı, Aksaray civarında dar bir sokaktır. Sinekli Bakkal; bakkalıyla, kahvesiyle, ahşap evleriyle, çeşmesiyle tam anlamıyla halka ait bir yerdir. İstanbul’un bu mekanı halkı ve halk kültürünü temsil etmektedir. Ayrıca mekanda da romanda olduğu gibi doğu-batı; eski-yeni meselesiyle karşılaşıyoruz. Rabia’nın mekandaki güzellik anlayışı; genişlik, ışık, açıklık, sadelik ile anlatılırken, Osman’ınki ise daha karışık, daha zıt unsurların birleşmesiyle oluşan bir güzellik anlayışıdır.
Olayın Meydana Geldiği Zaman:
Bu roman II.Abdülhamit zamanında geçiyor. Roman, Sinekli Bakkal’ın tanıtımı ve Emine ile Tevfik’in çocukluklarıyla başlar. Çocuklukları gibi evlilik dönemi de kısaca anlatılır. Bu dönemi yaklaşık olarak 15-20 sene kadar düşünebiliriz. Rabia’nın doğumuyla birlikte onun hayatı çevresinde diğer hayatlar da anlatılıyor. Rabia’nın hayatını zamanı hesaplamak için düşünecek olursak; kitapta geçen zaman yaklaşık 40-50 yıllık bir zaman.
Romanın Dil ve Anlatım Özellikleri:
Roman iki ana kısımdan oluşuyor. Birinci kısım kendi içinde yirmi yedi bölüm halindedir. İkinci kısım ise kendi içinde yirmi üç bölümden oluşuyor.
Romanın geneli göz önüne alınırsa siyasal, toplumsal ve duygusal sorunlar dikkati çeker. II.Abdülhamit dönemi anlatılmaktadır. Ama sadece bir dönemin anlatıldığı bir roman değildir. Romanda Rabia’nın hayat hikayesi daha ön plandadır. Romanın ilk bölümünde daha çok olaylar birbiri ardınca anlatılıyor; bu bölüm çözülecek olan bir düğüm şeklinde son buluyor. İkinci bölümde olay daha özele iniyor; daha yavaş bir şekilde Rabia’nın hayatı anlatılıyor. Romanın sonu hızlı bir şekilde ve çözüme ulaşarak bitiyor.
Dil özelliklerine bakıldığı zaman Halide Edib’in yer yer devrik cümleler kullandığını görüyoruz. Olaylar da birbirlerine iyi bağlanmış. Konu ve olay örgüsü akıcı ve okuyucuyu sıkmıyor.
Romanın Ana Fikri:
Halide Edib, bu romanında doğu-batı, eski-yeni, aşk-mantık, kalp-akıl gibi zıtlıkları işlemiştir. Romanda güzel sanatların birçok dalı bulunmaktadır. Ama en çok öne çıkanı musikidir. Kısaca Halide Edib romanda bir kadının kendi ruh çatışmalarının yanı sıra din etkisiyle kalbi ve aklı arasında karar verişini anlatıyor.
C-YAZAR HAKKINDA BİLGİ
Halide Edib Adıvar (1884-1964)
Türk kadın romancısı. Üsküdar Amerikan Kız Koleji mezunu olan Halide Edib, Rıza Tevfik’ten felsefe ve sosyoloji, Salih Zeki’den matematik dersleri aldı. Yedi sene boyunca İstanbul Kız Öğretmen Okulu, Kız Lisesi ve vakıf okullarında öğretmenlik; Beyrut, Lübnan, Şam’da Türk Kız Okulları Genel Müfettişliği yaptı. Ayrıca, Üniversite’de Batı Edebiyatı dersleri verdi. İzmir’in Yunanlılar tarafından işgali üzerine Fatih ve Sultanahmet mitinglerinde konuşma yaptı. Böylelikle Halide Edib Kurtuluş Savaşı’nda Türk kadınının temsilcisi oldu. İstanbul’un işgalinden sonra Anadolu’ya geçerek Mustafa Kemal’in yanında görev aldı. Tedavi görmeye gittiği Avrupa’da on iki yıl kaldı ve buradaki üniversitelerde profesörlük yaptı. Yurda dönünce İ.Ü.Edebiyat Fakültesi İngiliz Dili ve Edebiyatı Bölümü’nde öğretim görevlisi olarak çalıştı. 1950 yılında Demokrat Parti listesinden milletvekili oldu.
Halide Edib’in eserlerinde işlediği başlıca temalar; aşk, kadın psikolojisi, Türkçülük, milliyetçilik ve Kurtuluş Savaşı’dır. Eserlerinde sosyal meseleleri ön plana çıkartırken psikolojik tahlillere de yer vermiştir. İlk romanlarının konusu aşk ve kadın psikolojisi iken , daha sonra Kurtuluş Savaşı’nda da görev alması sebebiyle eserlerinde Türkçülük ve milliyetçilik duygularına yer vermiş; bu nedenle ilk önce romantizmin daha sonra realizmin etkisinde kalmıştır.
Eserleri: Seviye Talip, Raik’in Annesi, Handan, Yeni Turan, Son Eseri, Mev’ut Hüküm, Ateşten Gömlek, Kalp Ağrısı, Vurun Kahpeye, Zeyno’nun Oğlu, Sinekli Bakkal, Yolpalas Cinayeti, Tatarcık, Sonsuz Panayır, Döner Ayna, Akile Hanım Sokağı, Hayat Parçaları, Harap Mabetler, Dağa Çıkan Kurt, Kenan Çobanları, Maske ve Ruh, Türkün Ateşle İmtihanı, Mor Salkımlı Ev
D-OKUYUCUNUN KİŞİSEL GÖRÜŞLERİ
En Sevdiğiniz On Cümle:
· Kendi canlı, kanlı, hatta biraz yırtıcı hilkatine hiç benzemeyen bu oğul, onun hayali emellerini yanlış yoldan sürükleyecek bir neslin numunesi…
· Tevfik, Tuna Nehri gibi taşmıştı, tayfun gibi kızının etrafında dönüyor, kapıp kollarıyla kaldırıyor, dükkanda aşağı yukarı divane gibi dolaştırıyor, arada bir bırakıyor, biraz yüzüne baktıktan sonra tekrar kapıyor, nöbet gelmiş deli gibi sayıklıyor, ağlıyordu.
· Onlar hayatla kedilerin ipek yumaklarla oynadıkları gibi oynuyorlar, ipeklerin bir gün ellerine ayaklarına dolaşabileceğini hiç akıllarına getirmiyorlardı.
· Tevfik, çocuğun kuru bir çöl zannettiği hayatta gördüğü ilk vaha, tatmin edilmemiş emellerini şahsında toplayan biricik insan.
· Devlete hıyanet eden kim olursa olsun alimallah tabanlarına öyle bir sopa çekerim ki etleri hallaç pamuğu gibi darmadağın olur.
· Değil kendi oğlum, hain olan Zat-ı Şahane’nin gözbebeği bir şehzade bile olsa, Fizan’a yaya yollamaktan çekinmem.
· Kainat, Hâlik ressamın mütemadiyen çizip bozduğu, kendisiyle beraber her an baştan yarattığı hayaller ve gölgeler geçidi!
· Sinekli Bakkal kadınlarının küçük kağıtlara maniler yazıp, çömleğe koyup, ağaç diplerinde çalıp söyledikleri gün.
· Aşk ve kin, bunlar karanlık, aydınlık gibi birbirini itmam eden hareketler…
· Kendi kendini ebediyen tekrar eden fakat mütemadiyen uzaklaşan bir Şark melodisi
En Sevdiğiniz Bölüm (sebebi ile birlikte):
En sevdiğim bölüm Tevfik’in sürgünden döndüğü ve Rabia ile karşılaştığı bölümdür. Çünkü yazar bu bölümde karakterlerin duygularını çok iyi yansıtmış ve çok güzel cümleler kurmuş. Ayrıca bu bölüm bence çok akıcı ve bu bölümde okuyucunun karakterlerin duygularını hissetmesi sağlanıyor.
En Sevdiğiniz Karakter (sebebi ile birlikte):
En sevdiğim karakter, Vehbi Dede’dir. Çünkü Vehbi Dede, kitabın herhangi bir yerinde herhangi bir sorun çıktığında karşımıza çözüm olarak çıkıyor. Herkesin aslında yapmak veya olmak istediği şeyleri biliyor ve kişileri o yöne doğru yönlendiriyor.
En Sevmediğiniz Karakter (sebebi ile birlikte):
En sevmediğim karakter Bilal’dir. Çünkü Bilal fazla heyecanlı, fazla hırslı. Bu hırsını duygularına da yansıtıyor ve hatalar yapıyor. Ayrıca Bilal kendini fazla büyük görüyor. Vehbi Dede’yle Peregrini’yi çalgıcı olarak görmesi bir hata.
En Başarısız Bulduğunuz Bölüm yada Bölümler (sebebi ile birlikte):
En başarısız bulduğum bölüm Tevfik’in ikinci kez İstanbul’a döndüğü bölüm, yani son bölümdür. Yazar, bu bölümde olayları iyi bağlayamamış ve bu kadar tasvirlerle süslenmiş ayrıntılarla her şeyin anlatıldığı bir kitap için bence çok kısa bir son.
Romana Müdahale İmkanınız Olsaydı Nereleri Nasıl Değiştirirdiniz?
Romana müdahale imkanım olsaydı, son kısmını değiştirirdim. Son kısım çok yetersiz. Olaylar iyi bağlanamamış. Ayrıca kitabın birinci bölümünde birçok olay oluyor. Yazar bu bölümde olay örgüsünü çok iyi kurmuş fakat Rabia’nın ve diğer karakterlerin ruh halinden fazla söz etmemiş.
Kitabın İsmi İle İlgili Düşünceleriniz
Romana olayın geçtiği mahallenin ismi verilmiş. Bu güzel bir düşünce. Fakat bence romana, romanın İngilizce olarak ilk çıktığı isim “Soytarı ve Kızı” ismi verilse daha iyi olurdu. Bu isim romanı çok daha iyi yansıtırdı.
Romanı Nasıl Bir Ortamda Okudunuz
Okulda etütlerde, pansiyonda ve evimde okudum. Bu ortamlar genellikle sessiz ve kendimi kitaba verebileceğim ortamlardı.
Bu Romanı Okumakla Hayatınızda Değişen yada Değişebilecek Şeyler
Bu romanı okuduktan sonra akıl ile kalp arasında bir seçim yapmak gerektiğini anladım. Yaşantımda bu açıdan birçok şeyin değişeceğine eminim. Ayrıca hayatımızda hiç ummadığımız bir anda bize bir yardım eli uzatılabileceğini, umudumuzu kaybetmememiz gerektiğini öğrendim. İnsanların birden çok değişebileceğini, geçirdikleri bir olayın yada bir düşüncelerinin onları ne denli etkileyebileceğini gördüm.
10-Size Göre Yazar Bu Romanı Neden Yazmıştır:
Halide Edip’in hayatını incelerken 1913 yılında Evkaf Kız Mektepleri umumi müfettişliği ile vazifeliyken her hafta fakir mahalleleri, özellikle Sinekli Bakkal’ı ziyaret ettiğini görmüştüm. Büyük bir ihtimalle bu gezileri esnasındaki izlenimleri bir kitaba dönüştürmek için yazmıştır.
 
Üst