Sponsorlu Bağlantılar
Geleneksel Türk tiyatrosu hakkında bilgi
Türk tiyatrosu yüzyılı aşkın süredir,kendi insanını kendi ulusal sorunlarını, kendine özgü renk ve tarzıyla seyircisine aktaracak bir biçem arayışı içerisindedir.Tanzifatla birlikte başlayan batılılaşma eğiliminin katı bir biçimde reddettiği ,karşısına aldığı ve imparatorluğun içinde bulunduğu yozlaşmanın birer belirtisi olarak yorumladığı ‘kukla’, ‘karagöz’, ‘ortaoyunu’, ‘meddah’ , ‘çengi’ gibi geleneksel seyirlik sanatlarımız, bu güçlü sahip çıkmayış karşısında, baş döndürücü bir değişim süreci içerisinde son gösterilerini yaptılar.
Özellikle İstanbul’da odaklanan bu geleneksel seyirlik sanatlarımızdaki bu susuş öyle hızla oluştu ki, zaten yazılı metine dayanmak alışkanlığı olmayan bu gösterilerden yola çıkarak yeni bir biçem bileşimine yönelmek isten genç kuşak sanatçıları için, değil otantik bir biçimde yaşatılan bir örneği izleyip incelemek; Eski ustalarla konuşup bilgi alışverişinde bulunma olanağı bile kalmamıştır. Kaybolan bu sanatlar üzerine toplanan belgeleri, malzemeleri, film, fotoğraf, video, ses kaydı gibi yöntemlerle saptanan bilgileri bir araya getiren bir ‘Geleneksel Seyirlik Sanatları Müzesi’ henüz kurulmuş değildir.Şimdi ‘Geleneksel Türk Tiyatrosu’nun seyirlik oyunlarını inceleyelim.
TÜRK SEYİRLİK OYUNU
Türk seyirlik oyunları söze dayanan ve sözsüz oyunlar olarak ikiye ayrılır:a) Sözsüz Oyunlar: Söze dayanmayan oyunlardır. Cambaz (İp üzerinde ve dikili direkler üzerinde canıyla oynayanlar);Gözbağcılar (bunların içinde yumurtabaz,hokkabaz,sihirbazlar da bulunmaktadır);Dansçılar : köçek , çengi , kasebaz , curcunabaz, mıtrakbaz cinaskeri ;Güçgösterisi : Zorbaz, gürbaz,çanakbaz,sinibaz,parandebaz,şişebaz, ; Hayvanlarla gösteri yapanlar : Maymunbaz,köpekbaz,ayıbaz, yılanbaz,; Fişa,eklerle gösteri yapanlar :ateşbaz..Bir de anlamı tam olarak kestirilemeyen pehlivan-ı kağıtbaz, pehlivan-ı kumarbaz vardır. Bunların da şans oyunları olup seyirlik oyunlar içerisinde yeraldığı sanılmaktadır.
b) Sözlü Oyunlar: Sözsüz oyunlar kadar çeşitli olmamakla beraber, tüm hikaye anlatıcı türleri,ortaoyunu ve benzeri oyun türlerini, karagöz ve kukla oyunlarını bünyesinde toplar.
Bunların dışında dramatik nitelikte iki oyun türü daha vardır: tulumcular ve savaş oyuncuları…
Tulumcuların iki görevi vardı.İlki şenliklerde oyun yeri ile seyirciyi birbirinden ayırmaktı ; fakat bunu yaparken asık suratlı bir kolcu gibi değil, şenlik havasına uygun bir biçimde güler yüzle,izleyicilerle şakalaşarak yaparlardı.Deriden don ve külahlar giyer, ellerinde keçi derisinden bir tulum taşırlardı.Bu tulumlar yağ,hava yada su ile şişirilirdi ve hiç can yakmazdı.Tulumcular bu tulumları orta oyunundaki şakşak gibi kullanarak seyircilerle şakalaşırlardıDramatik özellikteki diğer bir gösteri türü de yalancı savaşlardır.Bu savaş oyunları karada yada suda dekor olarak hazırlanan kaleler,gemilerde hasım kesime ayrılan savaşçılarla yapılıyordu.Bu oyunlar dramatik bir gösteri gibi önceden hazırlanmış olaylar dizisine uygun olarak kimi kez bir yapıntı, kimi kez tarihteki bir savaşı canlandırarak yapılıyordu. Oyunlar hep Osmanlılardın kazanıp düşman kalesine bayrağını dikmesiyle sonuçlanırdı.Türk seyirlik oyunlarının sözlü olanlarında birtakım ortak özellikler görülmektedir
- Taklit en önemli yeri tutuyordu,başlıca çatışma ve kişileştirme yöntemiydi.İlk anlamıyla bir oyunun taklidi yapılmaktadır.Pişekar ortaoyununa başlarken ‘falan oyunun taklidini aldım’ der ve söz konusu olan bir oyunun yada olaylar dizisinin taklididir.Diğer bir anlamda da İnsanların,hayvanların,kimi zaman cansız nesnelerin, hareketlerine, davranışlarına, görünüşlerine benzemek, benzetmektir. Bazen de çeşitli ağızların,dillerin , kusurlu kişilerin taklidi yapılırdı.Bu taklit çoğu kez alayedici,aşağılayıcı,taşlayıcı bir yoldan yapılırdı.
- Genellikle karşıtlıktan yararlanılıyordu.Söyleşen iki kişi arasındaki karşıtlığın vurgulanması en önemli öğelerden biriydi.Oyunlarda ‘dişi konuşan’ diye adlandırılan kişi karşısındakine nükte yapmak fırsatını verir.Buna ‘anahtar verme’ denir.Karagöz’de Hacivat;Ortaoyununda Pişekar ‘dişi konuşan’ kişilerdir.Buna karşın ‘erkek konuşan’ diye adlandırılıp’ laf yetiştiren kişi,Karagöz’de Karagöz, Ortaoyununda ise Kavuklu’dur.
- Müzik, şarkı, dans, şaklabanlık ve soytarılık bu oyunların tümünde birbirine karışırdı.
- Eski seyirlik oyunlar iç içe geçmişti. Karagöz oynatanın meddahlık ettiği,ortaoyununa çıktığı görüldüğü gibi, pek çok seyirlik oyunun içerisinde başka seyirlik oyunlara da yer verildiği görülmekteydi.Ortaoyununda hokkabazlık yapılır,karagöz oynatılırdı
- Oyunlar belirli bir metne dayanmadan doğaç oynanırdı.Örgütlenmiş tiyatro gibi belirlenmiş oyun yerleri bulunmazdı.Ortaoyununun 19.Yy.da sahnede oynanması denenmiş,ortaoyununu batı tiyatrosuna uygulamak için denemeler yapılmış,bu arada ‘tuluat tiyatrosu’ ortaya çıkmıştır.
A. HOKKABAZ
Hokkabazlık, el çabukluğu, gözbağcılığı gibi bir hüner gösterisidir.Diğer yandan da usta ile çırak arasındaki uzun ve komik söyleşmelerle Karagöz, Ortaoyunu gibi sözlü oyunlara benzer.Bu oyun adını ‘’hokka oyunu’’ ndan alır: Üç hokkadan birinin içerisine top konulur ve hokkalar tersine çevrilirdi. Hokkaların yerleri el çabukluğu ile değiştirilirdi.Altı boş gösterilen hokkanın içerisinden top çıkması yada içi boş olduğu sanılan hokkanın boş çıkması oyunun başlıca şaşırtmasıdır.Farklı numaralar da vardı: Dikine eğik tutulan bir sopa üzerinde bir yumurtayı sıçratıp oynatmak,,paraları yok edip değiştirmek,sağdan soldan bakır paralar çıkarak,boş tastan su dökmek gibi…Hokkabazlığın, el çabukluğu yanında dil çabukluğunu da gerektirmesinin yanı sıra Türk hokkabazlığının önemli bir özelliği de yanındaki yardımcıları başka adıyla yardakçılarıyla söyleşmeleridir.Bu yardakçılar oyun boyunca saklanıp gülünçlükler yapıyor, oyunun hilesini çözmeye çalışıyormuş gibi yaparak seyirciyi güldürüyorlardı.Asıl amaç oyun sırasında seyircinin ilgisini başka yöne dağıtarak oyun hilesini örtmekti .
B. ÇENGİLER – KÖÇEKLER - CURCUNABAZLAR
Bunlar tıpkı bale sanatı gibi dramatik özelliği olan sahne dansı gösterileriydi.Dansçıların çengi,köçek,tavşan , kasebaz, beççe gibi adları vardı. Çengi ilk başta tüm dansçılara verilen bir isimdi.aha sonra yalnızca kadın dansçılara çengi denmeye başlandı.Erkek dansçılara ise daha çok köçek yada tavşan deniliyordu.
Çengi,köçek ve tavşanlar kendi içinde kollar meydana getiriyordu.her kolda sarı çizme giyen bir kolbaşı ve kolbaşının yardımcısı,’sıracı’ denilen dört kişilik bir çalgı grubu,yardakçılar bulunuyordu.Temsil verilen yerde çengileri hamam ustaları ve soyguncu denilen kadınlar soyup giydirirler,makyajlarına ve süslerine yardım ederlerdi.
Çengiler üstlerinde ‘camadan’ denilen altınlarla işlenmiş kadifeden kısa kolsuz bir üstlük,altlarında ‘üçetek’ adı verilen ipekli sırmayla süslü bir entari,göğüslerini yarı açık gösteren hilal şeklinde yakalı bir gömlek,bellerinde altın ve gümüşle süslü bir kemer,ve saçlarında altınlarla bezenmiş bir tepelik ile sahneye çıkarlardı.
Çengilerin çoğu tıpkı köçekler gibi cinsel sapkınlardı.Kadın kadına sevişir,erkek kılığına girip ‘zeybek,kilci kalyoncu’ gibi oyunlara çıkarlardı.Köçekler ise kadın tavırlı,profesyonel genç dansçık erkeklerdi;Kız gibi giyinir saçlarını uzatırlardı.İpek kumaştan bir fistan,sırtında ipek bir gömlek, başlarında hasır bir fes giyerlerdi. Bunar da cinsel açıdan sapkınlardı.Zenginler köçekler için varlarını yoklarını döker, yeni çeriler arasında köçekler uğruna kavgalar çıkardı.
Tavşanlarsa köçeklere benzer, fakat etek yerine şalvar giyer ve başlarına külah takarlar
Köçek,çengi ve tavşanların dansları göbek atma,gerdan kırma,omuz titretme,bel kıvırma gibi hareketlere dayanırdı.
3. MEDDAH
Meddah, anlatı bölümlerinin arasına söyleşmeli,taklitli,kişileştirmeli bölümler yerleştirdiği için o da diğer dramatik türlere benzerlik göstermektedir.karagöz oyunlarına çok yakınsa da çok zengin kaynaklara dayanması,hikaye dağarcığının çeşitliliği,güldürmenin yanı sıra çeşitli olayları da yansıtması ile onlardan ayrılır.Dede Korkut,Köroğlu gibi geleneksel Türk kaynaklarından gelen konular,İslam geleneğinden gelen dinsel konular,Hz. Ali’den gelen konular,İran geleneklerindeki efsaneler içinde değişik mizaçları yansıtırdı.
Karagöz ve ortaoyununun salt gösterimci birer tiyatro olmasına karşın,meddahların seçtiği konulara göre benzetmeci,gerçekçi tiyatroyu zorladığı görülür.Karagöz ve ortaoyununda seyirci için oyun oyundur, oyuncu da oyuncu; o nedenle oyun sırasında bir özdeşleşme,oyunun havasına kendini kaptırma göremeyiz.Oysa meddah,seçtiği konuya göre seyircide bir coşkunluk,üzüntü,merak,acıma duygusu yaratır.
Meddahlar hikayeye başlar ve bitirirken çeşitli söz kalıplarına başvururlardı.Kimi kez çeşitli ağızlardan kısa taklitler yapılarak hikayeye başlanır,hikayeden önce çeşitli tekerlemeler görülürdü.Daha sonra meddah hikayesini anlatır ve hikayenin sorumluluğunu hikayenin kaynağına bırakıp özür dilerdi.18.Yy.dan bir tanık , meddahların kahvede hikaye anlatırken kimi zaman resmi bir haber kaynağı gibi ,hükümet çevrelerince siyaset yapmaları için görevlendirildiğini söylemiştir.
KUKLA
Geleneksel Türk Tiyatrosu üzerine pek çok araştırma yapılmış ancak bunlarda kukladan pek az bahsedilmiştir.Bunun başlıca nedeni kukla üzerine olan kaynakların bir çoğunun gölge oyunu sanılmasıdır.Diğer bir nedense kukla gösterilerine,eldeki kaynakların kukla adını vermesi 17. Yy.da başlamasıdır.Ancak ortaoyunu nasıl çok eskilerde başlamasına rağmen adını 19.Yy.da aldıysa, kukla da 17.Yy.dan çok daha eskilere dayanır.Türkiye’de yüzyıllar boyunca çeşitli kukla türlerinin bilinip oynanmış olmasına karşın;kukla hiçbir zaman karagöz gibi ağırlığını belli etmemiştir. Yaygın olarak kullanılan üç çeşit kukla vardı.
İSKEMLE KUKLASI:
Göğüslerinden yatay ip geçen bu kuklalar,çalgılar eşliğinde,aşağıdan ipleri çekilerek sıçratıp dans ettirilir.Bu kuklaları daha çok sokak göstericileri kullanırdı.
EL KUKLASI :
Başları ve kolları tahtadan ,gövdeleri bezdendir.Kuklacı elini kuklanın içerisine sokar ; İşaret parmağıyla başını,baş ve orta parmağıyla da kollarını oynatır.
İPLİ KUKLA :
Yapımı el kuklasına göre daha zor olduğundan pek yaygın değildi. Kuklanın eklem yerlerinin bir ip ile bağlanması ve bu iplerin ‘T’ şeklinde bir tahta parçasına tutturulması ile yapılırdı.
Türk kuklasında kişilerin özellikleri karagözdeki gibi keskin çizgilerle belirtilmemiştir.Kukla oyununda karagözdeki gibi iki birincil kişi buluruz.Bunlar ‘İbiş’ ile ‘İhtiyar’ dır.İbiş hep uşak olur. Adı, efendisine bağlılığından ötürü ‘sadık’ tır.Ayrıca ‘’Durmuş,Tombul,Fıstık, Kıvrak, Kışkış’’ gibi isimler de alırdı.İbiş kurnaz ve hazırcevaptır.Biçimsiz bir fesi vardır,püskülü sağa sola kayar.Yanlış anlaşılmalar,çift anlamlı deyimler, açık saçık sözler kullanır.diğer baş karakter olan İhtiyar ise çiftliğin sahibi varlıklı bir kişidir. Bu iki karakter dışında ikincil kişiler de vardır. Bunlardan biri genç aşık delikanlı ,diğeri de onun sevgilisi olan kızdır.
Kukla oyunu konusunu Ortaoyunu ve Karagöz’den yada aşk hikayeleri ve halk efsanelerinden alırdı.
Türk tiyatrosu yüzyılı aşkın süredir,kendi insanını kendi ulusal sorunlarını, kendine özgü renk ve tarzıyla seyircisine aktaracak bir biçem arayışı içerisindedir.Tanzifatla birlikte başlayan batılılaşma eğiliminin katı bir biçimde reddettiği ,karşısına aldığı ve imparatorluğun içinde bulunduğu yozlaşmanın birer belirtisi olarak yorumladığı ‘kukla’, ‘karagöz’, ‘ortaoyunu’, ‘meddah’ , ‘çengi’ gibi geleneksel seyirlik sanatlarımız, bu güçlü sahip çıkmayış karşısında, baş döndürücü bir değişim süreci içerisinde son gösterilerini yaptılar.
Özellikle İstanbul’da odaklanan bu geleneksel seyirlik sanatlarımızdaki bu susuş öyle hızla oluştu ki, zaten yazılı metine dayanmak alışkanlığı olmayan bu gösterilerden yola çıkarak yeni bir biçem bileşimine yönelmek isten genç kuşak sanatçıları için, değil otantik bir biçimde yaşatılan bir örneği izleyip incelemek; Eski ustalarla konuşup bilgi alışverişinde bulunma olanağı bile kalmamıştır. Kaybolan bu sanatlar üzerine toplanan belgeleri, malzemeleri, film, fotoğraf, video, ses kaydı gibi yöntemlerle saptanan bilgileri bir araya getiren bir ‘Geleneksel Seyirlik Sanatları Müzesi’ henüz kurulmuş değildir.Şimdi ‘Geleneksel Türk Tiyatrosu’nun seyirlik oyunlarını inceleyelim.
TÜRK SEYİRLİK OYUNU
Türk seyirlik oyunları söze dayanan ve sözsüz oyunlar olarak ikiye ayrılır:a) Sözsüz Oyunlar: Söze dayanmayan oyunlardır. Cambaz (İp üzerinde ve dikili direkler üzerinde canıyla oynayanlar);Gözbağcılar (bunların içinde yumurtabaz,hokkabaz,sihirbazlar da bulunmaktadır);Dansçılar : köçek , çengi , kasebaz , curcunabaz, mıtrakbaz cinaskeri ;Güçgösterisi : Zorbaz, gürbaz,çanakbaz,sinibaz,parandebaz,şişebaz, ; Hayvanlarla gösteri yapanlar : Maymunbaz,köpekbaz,ayıbaz, yılanbaz,; Fişa,eklerle gösteri yapanlar :ateşbaz..Bir de anlamı tam olarak kestirilemeyen pehlivan-ı kağıtbaz, pehlivan-ı kumarbaz vardır. Bunların da şans oyunları olup seyirlik oyunlar içerisinde yeraldığı sanılmaktadır.
b) Sözlü Oyunlar: Sözsüz oyunlar kadar çeşitli olmamakla beraber, tüm hikaye anlatıcı türleri,ortaoyunu ve benzeri oyun türlerini, karagöz ve kukla oyunlarını bünyesinde toplar.
Bunların dışında dramatik nitelikte iki oyun türü daha vardır: tulumcular ve savaş oyuncuları…
Tulumcuların iki görevi vardı.İlki şenliklerde oyun yeri ile seyirciyi birbirinden ayırmaktı ; fakat bunu yaparken asık suratlı bir kolcu gibi değil, şenlik havasına uygun bir biçimde güler yüzle,izleyicilerle şakalaşarak yaparlardı.Deriden don ve külahlar giyer, ellerinde keçi derisinden bir tulum taşırlardı.Bu tulumlar yağ,hava yada su ile şişirilirdi ve hiç can yakmazdı.Tulumcular bu tulumları orta oyunundaki şakşak gibi kullanarak seyircilerle şakalaşırlardıDramatik özellikteki diğer bir gösteri türü de yalancı savaşlardır.Bu savaş oyunları karada yada suda dekor olarak hazırlanan kaleler,gemilerde hasım kesime ayrılan savaşçılarla yapılıyordu.Bu oyunlar dramatik bir gösteri gibi önceden hazırlanmış olaylar dizisine uygun olarak kimi kez bir yapıntı, kimi kez tarihteki bir savaşı canlandırarak yapılıyordu. Oyunlar hep Osmanlılardın kazanıp düşman kalesine bayrağını dikmesiyle sonuçlanırdı.Türk seyirlik oyunlarının sözlü olanlarında birtakım ortak özellikler görülmektedir
- Taklit en önemli yeri tutuyordu,başlıca çatışma ve kişileştirme yöntemiydi.İlk anlamıyla bir oyunun taklidi yapılmaktadır.Pişekar ortaoyununa başlarken ‘falan oyunun taklidini aldım’ der ve söz konusu olan bir oyunun yada olaylar dizisinin taklididir.Diğer bir anlamda da İnsanların,hayvanların,kimi zaman cansız nesnelerin, hareketlerine, davranışlarına, görünüşlerine benzemek, benzetmektir. Bazen de çeşitli ağızların,dillerin , kusurlu kişilerin taklidi yapılırdı.Bu taklit çoğu kez alayedici,aşağılayıcı,taşlayıcı bir yoldan yapılırdı.
- Genellikle karşıtlıktan yararlanılıyordu.Söyleşen iki kişi arasındaki karşıtlığın vurgulanması en önemli öğelerden biriydi.Oyunlarda ‘dişi konuşan’ diye adlandırılan kişi karşısındakine nükte yapmak fırsatını verir.Buna ‘anahtar verme’ denir.Karagöz’de Hacivat;Ortaoyununda Pişekar ‘dişi konuşan’ kişilerdir.Buna karşın ‘erkek konuşan’ diye adlandırılıp’ laf yetiştiren kişi,Karagöz’de Karagöz, Ortaoyununda ise Kavuklu’dur.
- Müzik, şarkı, dans, şaklabanlık ve soytarılık bu oyunların tümünde birbirine karışırdı.
- Eski seyirlik oyunlar iç içe geçmişti. Karagöz oynatanın meddahlık ettiği,ortaoyununa çıktığı görüldüğü gibi, pek çok seyirlik oyunun içerisinde başka seyirlik oyunlara da yer verildiği görülmekteydi.Ortaoyununda hokkabazlık yapılır,karagöz oynatılırdı
- Oyunlar belirli bir metne dayanmadan doğaç oynanırdı.Örgütlenmiş tiyatro gibi belirlenmiş oyun yerleri bulunmazdı.Ortaoyununun 19.Yy.da sahnede oynanması denenmiş,ortaoyununu batı tiyatrosuna uygulamak için denemeler yapılmış,bu arada ‘tuluat tiyatrosu’ ortaya çıkmıştır.
A. HOKKABAZ
Hokkabazlık, el çabukluğu, gözbağcılığı gibi bir hüner gösterisidir.Diğer yandan da usta ile çırak arasındaki uzun ve komik söyleşmelerle Karagöz, Ortaoyunu gibi sözlü oyunlara benzer.Bu oyun adını ‘’hokka oyunu’’ ndan alır: Üç hokkadan birinin içerisine top konulur ve hokkalar tersine çevrilirdi. Hokkaların yerleri el çabukluğu ile değiştirilirdi.Altı boş gösterilen hokkanın içerisinden top çıkması yada içi boş olduğu sanılan hokkanın boş çıkması oyunun başlıca şaşırtmasıdır.Farklı numaralar da vardı: Dikine eğik tutulan bir sopa üzerinde bir yumurtayı sıçratıp oynatmak,,paraları yok edip değiştirmek,sağdan soldan bakır paralar çıkarak,boş tastan su dökmek gibi…Hokkabazlığın, el çabukluğu yanında dil çabukluğunu da gerektirmesinin yanı sıra Türk hokkabazlığının önemli bir özelliği de yanındaki yardımcıları başka adıyla yardakçılarıyla söyleşmeleridir.Bu yardakçılar oyun boyunca saklanıp gülünçlükler yapıyor, oyunun hilesini çözmeye çalışıyormuş gibi yaparak seyirciyi güldürüyorlardı.Asıl amaç oyun sırasında seyircinin ilgisini başka yöne dağıtarak oyun hilesini örtmekti .
B. ÇENGİLER – KÖÇEKLER - CURCUNABAZLAR
Bunlar tıpkı bale sanatı gibi dramatik özelliği olan sahne dansı gösterileriydi.Dansçıların çengi,köçek,tavşan , kasebaz, beççe gibi adları vardı. Çengi ilk başta tüm dansçılara verilen bir isimdi.aha sonra yalnızca kadın dansçılara çengi denmeye başlandı.Erkek dansçılara ise daha çok köçek yada tavşan deniliyordu.
Çengi,köçek ve tavşanlar kendi içinde kollar meydana getiriyordu.her kolda sarı çizme giyen bir kolbaşı ve kolbaşının yardımcısı,’sıracı’ denilen dört kişilik bir çalgı grubu,yardakçılar bulunuyordu.Temsil verilen yerde çengileri hamam ustaları ve soyguncu denilen kadınlar soyup giydirirler,makyajlarına ve süslerine yardım ederlerdi.
Çengiler üstlerinde ‘camadan’ denilen altınlarla işlenmiş kadifeden kısa kolsuz bir üstlük,altlarında ‘üçetek’ adı verilen ipekli sırmayla süslü bir entari,göğüslerini yarı açık gösteren hilal şeklinde yakalı bir gömlek,bellerinde altın ve gümüşle süslü bir kemer,ve saçlarında altınlarla bezenmiş bir tepelik ile sahneye çıkarlardı.
Çengilerin çoğu tıpkı köçekler gibi cinsel sapkınlardı.Kadın kadına sevişir,erkek kılığına girip ‘zeybek,kilci kalyoncu’ gibi oyunlara çıkarlardı.Köçekler ise kadın tavırlı,profesyonel genç dansçık erkeklerdi;Kız gibi giyinir saçlarını uzatırlardı.İpek kumaştan bir fistan,sırtında ipek bir gömlek, başlarında hasır bir fes giyerlerdi. Bunar da cinsel açıdan sapkınlardı.Zenginler köçekler için varlarını yoklarını döker, yeni çeriler arasında köçekler uğruna kavgalar çıkardı.
Tavşanlarsa köçeklere benzer, fakat etek yerine şalvar giyer ve başlarına külah takarlar
Köçek,çengi ve tavşanların dansları göbek atma,gerdan kırma,omuz titretme,bel kıvırma gibi hareketlere dayanırdı.
3. MEDDAH
Meddah, anlatı bölümlerinin arasına söyleşmeli,taklitli,kişileştirmeli bölümler yerleştirdiği için o da diğer dramatik türlere benzerlik göstermektedir.karagöz oyunlarına çok yakınsa da çok zengin kaynaklara dayanması,hikaye dağarcığının çeşitliliği,güldürmenin yanı sıra çeşitli olayları da yansıtması ile onlardan ayrılır.Dede Korkut,Köroğlu gibi geleneksel Türk kaynaklarından gelen konular,İslam geleneğinden gelen dinsel konular,Hz. Ali’den gelen konular,İran geleneklerindeki efsaneler içinde değişik mizaçları yansıtırdı.
Karagöz ve ortaoyununun salt gösterimci birer tiyatro olmasına karşın,meddahların seçtiği konulara göre benzetmeci,gerçekçi tiyatroyu zorladığı görülür.Karagöz ve ortaoyununda seyirci için oyun oyundur, oyuncu da oyuncu; o nedenle oyun sırasında bir özdeşleşme,oyunun havasına kendini kaptırma göremeyiz.Oysa meddah,seçtiği konuya göre seyircide bir coşkunluk,üzüntü,merak,acıma duygusu yaratır.
Meddahlar hikayeye başlar ve bitirirken çeşitli söz kalıplarına başvururlardı.Kimi kez çeşitli ağızlardan kısa taklitler yapılarak hikayeye başlanır,hikayeden önce çeşitli tekerlemeler görülürdü.Daha sonra meddah hikayesini anlatır ve hikayenin sorumluluğunu hikayenin kaynağına bırakıp özür dilerdi.18.Yy.dan bir tanık , meddahların kahvede hikaye anlatırken kimi zaman resmi bir haber kaynağı gibi ,hükümet çevrelerince siyaset yapmaları için görevlendirildiğini söylemiştir.
KUKLA
Geleneksel Türk Tiyatrosu üzerine pek çok araştırma yapılmış ancak bunlarda kukladan pek az bahsedilmiştir.Bunun başlıca nedeni kukla üzerine olan kaynakların bir çoğunun gölge oyunu sanılmasıdır.Diğer bir nedense kukla gösterilerine,eldeki kaynakların kukla adını vermesi 17. Yy.da başlamasıdır.Ancak ortaoyunu nasıl çok eskilerde başlamasına rağmen adını 19.Yy.da aldıysa, kukla da 17.Yy.dan çok daha eskilere dayanır.Türkiye’de yüzyıllar boyunca çeşitli kukla türlerinin bilinip oynanmış olmasına karşın;kukla hiçbir zaman karagöz gibi ağırlığını belli etmemiştir. Yaygın olarak kullanılan üç çeşit kukla vardı.
İSKEMLE KUKLASI:
Göğüslerinden yatay ip geçen bu kuklalar,çalgılar eşliğinde,aşağıdan ipleri çekilerek sıçratıp dans ettirilir.Bu kuklaları daha çok sokak göstericileri kullanırdı.
EL KUKLASI :
Başları ve kolları tahtadan ,gövdeleri bezdendir.Kuklacı elini kuklanın içerisine sokar ; İşaret parmağıyla başını,baş ve orta parmağıyla da kollarını oynatır.
İPLİ KUKLA :
Yapımı el kuklasına göre daha zor olduğundan pek yaygın değildi. Kuklanın eklem yerlerinin bir ip ile bağlanması ve bu iplerin ‘T’ şeklinde bir tahta parçasına tutturulması ile yapılırdı.
Türk kuklasında kişilerin özellikleri karagözdeki gibi keskin çizgilerle belirtilmemiştir.Kukla oyununda karagözdeki gibi iki birincil kişi buluruz.Bunlar ‘İbiş’ ile ‘İhtiyar’ dır.İbiş hep uşak olur. Adı, efendisine bağlılığından ötürü ‘sadık’ tır.Ayrıca ‘’Durmuş,Tombul,Fıstık, Kıvrak, Kışkış’’ gibi isimler de alırdı.İbiş kurnaz ve hazırcevaptır.Biçimsiz bir fesi vardır,püskülü sağa sola kayar.Yanlış anlaşılmalar,çift anlamlı deyimler, açık saçık sözler kullanır.diğer baş karakter olan İhtiyar ise çiftliğin sahibi varlıklı bir kişidir. Bu iki karakter dışında ikincil kişiler de vardır. Bunlardan biri genç aşık delikanlı ,diğeri de onun sevgilisi olan kızdır.
Kukla oyunu konusunu Ortaoyunu ve Karagöz’den yada aşk hikayeleri ve halk efsanelerinden alırdı.