Eski insanların yaşamları nasıldı?

SeLeN

Yönetici
Editör
#1
Sponsorlu Bağlantılar
ilk insanlar nasıl yaşardı - eski insanlar - eski dünya insanları


İlk insanlar yerleşik değil, sürekli hareket halindelerdi. Tarım yapmıyor, avcılık ve toplayıcılık yapıyorlardı. Kendiliğinden büyümüş bitkilerin meyvelerini yiyorlar, yaptıkları aletlerle hayvanları avlayıp yiyorlardı. Gittikleri yerlerde hava karardığında, soğuduğunda, korunmak için mağaraları kullanıyor, giysi olarak hayvan postları kullanıyorlardı.

En eski avcıların yaşam biçimlerinde görülen kararlılık, çevreye kesin bir uyumun belirtisidir. Her bir avcı topluluğu, kalıtım yoluyla, ortaya çıkabilecek her duruma uygun geleneksel tepkiler edindi. En eski avcıların içinde barındıkları bitki ve hayvan çevresinin dengesinde önemli değişikliklerin olmadığı bir ortamda, insanın yaşamı, gene küçük, gezici avcı ve toplayıcı toplulukların davranış biçimlerine bağlı kalmış olabilir. Bu böyle olmuşsa, insanın kültürel evrimi, yazılı tarih dönemlerinin paldır küldür gidişinden çok, içinden çıktığı biyolojik gelişmenin gidişine benzer biçimde kaplumbağa hızıyla ilerlemiş olsa gerek.

İnsanlık tarihinin tetiğini çeken çevresel değişikliklerin tümü, Kıta Buzulu’nun Kuzey Yarımküre’den en son çekilişiyle ilişkilidir. Buzullar, zamanımızdan otuz bin yıl kadar önce erimeye, Avrupa’da, Kuzey Asya’da ve Amerika’da gerilemeye başladı. Siklon yellerinin Eski Dünya’nın Atlantik kıyıları boyunca, Gulf Stream üzerinden geçerken sürüklediği yağmur bulutları, Batı Avrupa’da oldukça nemli ve ılıman bir iklim yarattı. Bunun sonucunda, gür bir bitki örtüsü yerden mantar gibi biterek, Kuzey Kutbu’nun altındaki kuşağın mamut, rengeyiği, bizon ve birçok öteki etoburlarını beslemeye başladı. Bu durum, ilkel insanlar ve avlanarak beslenen hayvanlar için zengin yiyecek kaynakları oluşturdu.

Ancak, insanların bu olanaklardan yararlanabilmeleri için, bazı temel buluşların gerçekleştirilmesi gerekiyordu. İnsanlar özellikle, kılsız bedenlerini çok soğuk bir ülkede sıcak tutabilecek yapay bir post yapmak üzere, derilerin nasıl dikilerek bir araya getirileceğini öğrenmek zorunda kaldılar. Derilerin dikilmesi ise, “biz”ler ve “iplik” olarak kullanılabilecek şeyleri, belki de sinir tellerinden ya da ham deriden sırımlar yapılmasını gerektirdi. İskelet yapıları günümüz insanının iskeletinden neredeyse ayırt edilemeyen insanlardan oluşan avcı topluluklarının tundraya ve Batı Avrupa ormanlarına, yirmi beş otuz binyıl kadar önce yayılmalarına olanak verecek gerekli buluşlar yapıldı. Bu toplulukların gelişleriyle, ilk insanların ya da iskelet yapıları zamanımızın herhangi bir topluluğunun insanlarının iskeletinden oldukça farklı olan Neanderthal insanı denen insana yakın varlıkların toplulukları yok oldu.

Bu istilacı avcıların yaşamları hakkında gerilerinde bıraktıkları tek kanıt, taş araçlarla silahlar değildir. Güney Fransa’nın ünlü mağara resimlerini yapanlar ve sihirsel-dinsel törenlerinin öteki izlerini yeryüzünün kıyısında köşesinde bırakanlar da onlardır. Hangi düşüncelerin, belki on sekiz binyıl öncesinin bu avcılarını avladıkları hayvanların resimlerini derin, karanlık mağaraların duvarlarına çizmeye yönelttiğini bugün bilemeyiz. İnce işlenmiş mitoslarla, insan ve hayvan arasındaki ilişkilerin anlatılmış olması olası. Belki mağara törenlerinin amacı, hayvanların ruhlarını çoğalıp yeryüzünü doldurmaları yolunda kışkırtmaktı; ama bu konuda tahminlerden öte bir şey söyleyemiyoruz.


Batı Avrupa’nın Kutup bölgelerinin büyük hayvan avcılarının yaşamı sürülere, sürülerin yaşamı otlara, yosunlara ve öteki bitkilere bağlıydı. Buzulun daha da çekilmesi ve iklimin yumuşaması sık ormanların oluşmasına yol açınca, bu yiyecek kaynaklarından yoksun kalındı. Büyük sürülerin yok olmaları üzerine, insanın yeni bir yaşam biçimi geliştirmesi gerekti. Mağaralar bırakıldı ve mağaraları kullanmış olan insanlar, belki de buzul çekilirken, gittikçe küçülen Kutup altı bölge sürülerinin ardına takılarak, kuzeye ve doğuya doğru göçmeye başladılar. Batı Avrupa’da ağaçlarla birlikte, ormanlık bölgelerde otlanan geyik, sığır gibi hayvanlar belirdi ve bir olasılıkla buralara başka yerlerden gelmiş avcı insanlar, bunları avlayarak yaşamanın yollarını kısa zamanda öğrendiler.


Ne var ki, yaşamlarını geyik ve yabanıl sığır sürülerinin ardında tüketen bu avcı toplulukları, yeryüzünün arkeolojik kayıtlarında pek fazla iz bırakmadılar. Bununla birlikte, öteki bazı topluluklar, basit kayıklar, ağlar, balık oltaları icat ederek sulardaki yiyecek kaynaklarından yararlanmayı öğrendiler. Bu durumda, kayıkların limana geri getirilmesi zorunlu olduğu için ve fırtınalara karşı sığınak olmaya elverişli noktalar her yerde bulunmadığı için, belli bir toprak parçasına bağlanmış topluluklar ortaya çıktı. Buralarda, daha çok kabuklu deniz hayvanları kalıntılarından oluşan büyük çöp yığınları birikti. Bu yığınlar, günümüz arkeologlarına, buralara yerleşme sürecini incelemek ve zaman içinde araç çeşitlerinde oluşan değişiklikleri izlemek olanağı verdi.


Dünyanın öteki bölgeleri, Batı Avrupa’ya oranla çok daha az araştırılmıştır. Eski Dünya’nın kuzey bölgelerinde bu anlattığımız değişiklikler olurken, başka yerlerde nelerin olup bittiğini ayrıntılarıyla ortaya çıkarma olanağına daha sahip değiliz. Buraları, Batı Avrupa’daki kadar kökten değişikliklere uğramış görünmüyor. Batı Avrupa’nın buzul etkisinden çıkıp Gulf Stream’in etkisine girişi, ikliminde ve bitki örtüsüyle hayvan türlerinde başka herhangi bir yerde görülen değişikliklerden çok daha kökten değişikliklere neden oldu. Dünyanın öteki bölgelerindeki insanların yayılma alanlarında ve yaşam biçimlerinde ortaya çıkan değişikliklerin ise, buralardaki iklim değişmelerine uygun olarak, kökten değişiklikler olmadığını, son derece sınırlı bulguların tahminlerde bulunmamıza izin verdiği ölçüde söyleyebiliriz.

Bu genel yargının dışında bırakılması gereken bir örnek olarak, buzulun çekilişiyle kuzeye, Asya’nın Pasifik kıyılarına yürüyen ve Alaska’ya geçen avcı toplulukları nedeniyle, Kuzey Amerika’da ve Güney Amerika’da oluşan değişikliklere değinmek gerek. Bu avcı toplulukları, Alaska’dan Kuzey Amerika’nın ve Güney Amerika’nın her yanına ve bu kıtaların bitişiklerindeki adalara sızmalarına dek, güneye doğru sürüklendiler.

İnsanların Yeni Dünya’ya ne zaman gelip yerleştikleri tartışma konusudur; ancak on beş binyıl kadar öncelerde, ilk avcı topluluklarının, Kuzey Amerika’dan yayılmaya başlamış olmaları olasıdır. Dünyanın, insanların yerleşebileceği bir başka kıtası olan Avustralya’nın insanlarca işgal edilmesi, çok daha geç bir tarihte ve bir olasılıkla Avustralya’nın Güneybatı Asya’ya bir kara köprüsüyle bağlı bulunduğu zamanlarda gerçekleşmiş görünüyor.

alıntı
 
Üst