Erzurum Hakkında Bilgi

#1
Sponsorlu Bağlantılar
Erzurum Genel Bilgi

Doğu Anadolu Bölgesi’nde il merkezi olan Erzurum’un kuzeyinde Artvin-Rize, batısında Gümüşhane-Erzincan, güneyinde Bingöl-Muş, doğusunda Ağrı -Kars illeri bulunmaktadır. Erzurum, Fırat nehrinin başlangıcı olan Karasu’nun yukarı havzasında kendi adı ile anılan Erzurum Ovası’nın güneydoğusundaki Palandöken dizisinin Eğerli Dağı (2.974 m.) eteğinde bulunmaktadır. Erzurum’un doğu ve batısında Pasinler ve Erzurum Ovaları bulunmakta olup, kuzey ve güneyi dağlık bir görünümdedir. Pasinler ve Erzurum ovaları tektonik olaylar sonucu, kırılmalardan meydana gelmiş çöküntü alanlarıdır. İlin kuzeyinde doğudan batıya doğru Çilligül, Yeniköydüzü, Ziyaret Tepesi, Kargapazarı, Gavur Dağlarının uzantısı olan Dumlu Tepesi, Yeşerçöl ve Kop dağları; güneyinde ise Akbaba, Sakaltutan, Nalbant, Şahveled, Alibaba, Dumanlı, Turnagöl, Palandöken ve Karagöl Dağları bulunmaktadır. Türkiye’nin en yüksek ili olan Erzurum’un toprakları sıradağlar ve yüksek yaylalarla kaplıdır.

Erzurum akarsu bakımından da çok zengindir. Özellikle karların erimesi ile birlikte akarsular, yataklarının derinliğinden ötürü taşkınlık meydana getirmezler. İl topraklarında Çoruh, Aras ve Fırat Nehirleri kaynaklarını Erzurum dağlarından alırlar. Erzurum Ovası’nın kuzeydoğusundaki Dumlu Dağı’nın eteklerinden doğan Karasu, Gürcü Boğazını geçtikten sonra, Kargapazarı Dağından gelen küçük bir akarsu ile birleşerek Erzurum Ovasına girer. Bundan sonra Ovacık Yaylasından gelen Serçeme Deresi ile birleşerek 60 km. uzunluğundaki Aşkale Boğazına girer. Daha sonra da Tuzla Suyu ile birleşir. Mescit Dağının batı yamaçlarından doğan ve derin olmayan bir vadide Çoruh Nehri akmaktadır. Gümüşhane il topraklarından geçen bu nehir, Bayburt’tan sonra Erzurum’dan da geçerek Artvin’e ulaşır. İki ana koldan oluşan Oltu Çayının bir kolu Kargapazarı Dağlarından doğarak Oltu ilçesinden geçer ve Sarıkamış’ın batısındaki Allahuekber Dağlarından çıkan ikinci bir kolla birleşir. Erzurum Oltu ilçesini sulayan bu akarsu daha sonra Çoruh Irmağı ile birleşir. Bölgedeki diğer akarsulardan Tortum Çayı Mescit Dağlarından çıkarak ilçenin bulunduğu havzanın bütün sularını toplayarak Tortum Gölüne dökülür. Bingöl Dağları’nın Erzurum il sınırları içerisinde kuzey yamaçlarından doğan Aras Irmağı ise Tekman yaylasının bütün sularını toplar, kuzey yöne akarak Pasinler Ovasından gelen suları da içerisine alır ve il sınırları dışına çıkar. Bingöl Dağlarının doğu yamaçlarından çıkan Hınıs Çayı da Hınıs Ovasından geçerek il sınırları dışında Murat Irmağı ile birleşir.

Erzurum’un en önemli gölü Tortum Gölü olup, Tortum Çayının yakınındaki Kemerlidağ’dan toprak kayması sonucu oluşmuştur. Buradaki çağlayan hidroelektrik enerji üretimi için değerlendirilmiş ve turizm yönünden de önem kazanmıştır.

İl toprakları eğimli bir yüzeye sahip olup, denizden 1850-1980 m. yüksekliktedir. Yüzölçümü 25.066 km2., toplam nüfusu ise 242.391’dir.

Erzurum’da şiddetli ve uzun bir kış mevsimi hüküm sürmektedir. Bölge genellikle Sibirya antisiklonu ve Basra siklonu etkisi altındadır. Kış aylarında Sibirya antisiklonunun etkisinde bulunmaktadır. ilkbaharda, Sibirya antisiklonunun etkisi yavaş yavaş azalmaya başlar, kararsız bir rüzgar ve sıcaklık hüküm sürer. Erzurum’da en erkan 20 Ekim’de kar yağmaya başlar ve 15 Mayıs’a kadar devam eder.

İlin ekonomisi tarım, hayvancılık, madencilik, sanayii ve ormancılığa dayalıdır. Türkiye’nin önemli ticaret yolları üzerinde bulunuşu, özellikle hayvan alım satımı ile doğunun önemli bir merkezi konumundadır. Erzurum, Anadolu-Kafkasya-İran demiryolu bağlantısında olup, Ortaçağdan beri, İran-Hint ve Orta Asya ticaretinin Akdeniz ülkelerine giden önemli bir konaklama ve ticaret merkezidir. Tiflis-Kars üzerinden gelen Kafkas yolu ve Tebriz-Doğubeyazıt’tan geçen Kuzey İran yolu; diğer taraftan Sivas üzerinden Diyarbakır-Irak-Suriye-Basra körfezine ve Akdeniz kıyılarına giden yollar ile, yine Sivas üzerinden Ankara-İstanbul, Ankara-İzmir’e giden yollar burada birleşir. Kuzey Anadolu dağlarını Kop ve Zigana geçitleri üzerinden aşarak Trabzon’da Karadeniz’e ulaşan transit yolu da Erzurum’dan geçmektedir. Bu tarihi yolların yanı sıra Erzurum İspir üzerinden Rize’ye, Bingöl üzerinden de Diyarbakır iline bağlanmıştır.

İlde yetiştirilen tarımsal ürünler, buğday, arpa, şeker pancarı, patates, sebze ve meyvedir. Sebzecilik ve meyvecilik ilin Karadeniz Bölgesi’ne yakın Çoruh Vadisi ile ona açılan küçük vadilerde yoğunlaşmıştır. Oltu, Tortum, İspir ve Olur’da kış sebzeleri ile elma, armut, dut ve kızılcık yetiştirilir. XIX.yüzyıldan itibaren hayvan ve hayvansal ürünlerin satışını yapan Erzurum aynı zamanda başta İstanbul olmak üzere büyük kentlerin bu yöndeki gereksinimini karşılamaktadır. Özellikle sığır, mor karaman ırkı koyun ile keçi yetiştirilir.Cumhuriyet sonrasında kurulan Ilıca Atçılık Aygır Deposunun at yetiştirilmesine büyük katkısı olmuştur. Tavukçuluk ve arıcılık da yaygındır. Et, yağ, peynir ve yoğurt, yapağı ve deri üretimi de önem taşımaktadır.

Erzurum 1968’de kalkınmada öncelikli yöreler arasına alınmıştır. Bununla birlikte özel imalat sanayii gelişmemiştir. Büyük kuruluşlar kamuya ait olup, başlıca imalat dalları gıda, dokuma, metal eşya ve makinadır. İlde süt , şeker, ispirto, yem, briket, bitkisel yağ, linyit fabrikaları ve bütan gazı dolum tesisleri bulunmaktadır. Oltu taşı işlemeciliği, ev dokumacılığı gibi el sanatları da yaygındır.
Erzurum maden yönünden oldukça zenginse de bunların çoğu işletilememektedir. Şenkaya yakınlarında bakırlı prit, Aşkale yakınlarında alçıtaşı, Pasinler yakınlarında perlit, Merkez’de tuğla ve kiremit hammaddesi, Aşkale, Çat, Tortum, Tekman, Hınıs, Narman ve Şenkaya’da tuz, İspir, Aşkale, Şenkaya, Oltu ve Pasinlerde linyit yatakları bulunmaktadır. İlin pek çok yerinde de kaplıcalar ve maden suyu kaynakları vardır.
Erzurum yöresindeki Hasankale’de 1942 yılında başlatılan yüzey araştırmalarında Paleolotik Çağın obsidyen ve bazalttan yapılmış aletleri bulunmuştur. Bunun ardından Ilıca’nın yakınlarındaki Karas Höyüğünde Kalkolitik ve İlkçağın çanak çömlekleri ile karşılaşılmıştır. Erzurum’un 20 km. güneybatısındaki Pulur Höyüğünde yapılan kazılarda da MÖ.4000’e inen bir yerleşim ortaya çıkarılmıştır. Ayrıca Erzurum’un 15 km. kuzeydoğusundaki Güzelova Köyündeki kazılar sonucunda MÖ.3000’lerde hayvancılıkla uğraşan insanların yaşadığı anlaşılmıştır. Bütün bunlar Erzurum yöresinde ilk yerleşimin tarih öncesi çağlara indiğini göstermektedir. Bugünkü Erzurum’un bulunduğu yerde, daha önce tarihin çeşitli dönemlerinde Karin, Karna, Garin, Kornoi, Kalai ve Karnak olarak isimlendirilen bir kentin bulunduğu bilinmektedir. Yine aynı dönemlerde Erzurum Ovası’nın batı bölümünde Erzen, Erzeron isimli bir kentin var olduğunu tarihi kaynaklar ortaya koymuştur.

Erzurum’da Hitit döneminden kalma tabletlerle karşılaşılmıştır. Boğazköy tabletlerinde yörenin bir çok savaşa sahne olduğu belirtilmiştir. MÖ.IX.yüzyılda Urartular, sonra Persler buraya egemen olmuşlar, MÖ.331’de de Makedonyalıların eline geçmiştir. Erzurum yöresi MÖ.II.yüzyılda Romalılar ile Partların MÖ.III. yüzyılda Sasaniler ile Bizanslılar arasında sürekli savaşlara sahne olmuştur. Bizans İmparatoru II. Teodosious (M.S. 408-450) döneminde Erzurum Ovası’nı doğudan gelen Pers saldırılarından korumak amacıyla, bugünkü Erzurum’un olduğu yerdeki Karin şehrine hakim bir tepe üzerinde bir kale inşa edilmiştir. Bundan sonra buraya imparatorun adına izafeten “ Teodosiopolis” ismi verilmiştir. Bizans kaynaklarında Teodosipolis olarak geçen şehre, Araplar Kalikala adını vermişlerdir. Arap tarihçilerden Belazuri’ye (ö. 892)göre, şehir bu ismi kurucusundan almıştır. Bizans döneminde bölgeyi ele geçiren bir beyin karısı olan Kali, bir şehir yaptırmış ve şehre de Kalikala adını vermiştir.

M.S.1048 ‘de Bizans topraklarına giren Selçuklu Türkleri , Yinaloğlu İbrahim Bey komutasında, ovanın batısında ki Erzen’i (Arze) ele geçirmişlerdir. Erzen’in bu kuşatmada bi harabe halini almasından sonra, geride kalanlar bugünkü Erzurum şehrinin bulunduğu yerdeki Kalikala’ya sığınmışlar ve şehre de Erzen ismini vermişlerdir. Saldırılar sonucunda harap olmuş asıl Erzen şehrine ise Türkler , Kara Erzen demişlerdir. Bu isim zamanla halk dilinde Kara Arza, Kara Arz ve sonunda Karaz’a dönüşmüştür. Bundan ötürü de Erzurum’la ilgili çeşitli tarihi metinlerde, kitabelerde ve basılan paralarda Erzi-i Rum, Erzen-ir Rum , Arz-ı Rum isimleri kullanılmıştır.

Malazgirt Savaşı’ndan (1071) sonra, Erzurum ve çevresi büyük Selçuklu Sultanı Alparslan tarafından Ebl-ul Kasım’a verilmiştir. Eb-ul Kasım, Melik Danişment Ahmet Gazi ve Emir Mengücek gibi, Doğu Anadolu’nun fethi için Büyük Selçuklu Sultanı tarafından görevlendirilen bir Selçuklu komutanı idi. Erzurum’ da kurulacak ve sonradan Eb-ul Kasım’ın torunlarından birisi olan Saltuk Bey’in adı ile anılacak olan beyliğin kurucusu olan Eb-ul Kasım, yörenin Selçuklu egemenliğine girmesi yönünde büyük çabalarda bulunmuştur.

Gazan Mahmut Han zamanında (1304 –1317) İlhanlıların hakimiyetine girmiştir. Gazan Han’dan sonra yerine geçen Olcaytu Han zamanında, Erzurum şehri büyük ölçüde imar edilmiştir. Ebu Said Bahadır Han zamanında ise Erzurum’un yönetimi Sultanın veziri Emir Çoban’ın oğlu Timurtaş’a verilmiştir. Emir Çobanla İlhanlı Sultanı ile arası açılınca, Bahadır Han, İrencin Noyan adlı komutanını Erzurum üzerine gönderdi, bu durumdan korkan Timurtaş Mısır’a kaçmış, Erzurum’un yönetimi de Eretna Bey’e verilmiştir. Eretna Beyleri tarafından 50 yıl yönetilen Erzurum 1385’Karakoyunluların hakimiyetine geçmiştir. Timur Karakoyunlu egemenliğine 1387’de son vermiş, Erzurum’a vali olarak torunu Gıyaseddin Sagar’ı göndermiştir. Timur’ un ölümünden sonra (1404), Erzurum, Karakoyunlular ve Akkoyunlularla, Timur’ un oğlu Şahruh arasındaki çarpışmalara sahne olmuş, bu dönemde şehir tahrip edilmiştir. Akkoyunlu hükümdarı Uzun Hasan Gürcistan seferi sırasında Erzurum’dan geçmiş, 1468’de de kente hakim olmuştur. Yöre kısa bir süre Safavilerin hakimiyeti altında kalmış Yavuz Sultan Selim’in Mısır Seferi dönüşünde 1517’de Osmanlı topraklarına katılmıştır. Kanuni Sultan Süleyman zamanında Erzurum kalesi ve şehir yeni baştan imar edilmiştir. Kanuni’nin 1534 ve 1548 yıllarında İran üzerine düzenlediği seferlerde, Erzurum şehri, Osmanlı ordusunun önemli bir askeri üssü olmuştur.
Kanuni’nin İran seferi dönüşünde (1535) Dulkadirli Mehmet Han’ı Erzurum Beylerbeyliğine tayin etmiş, Erzurum şehri de Erzurum Beylerbeyliğine bağlı bir sancak durumuna getirilmiştir.

Ali Cevad Memalik-i Osmaniye’nin Tarih ve Coğrafya Lügatı isimli eserinde, XIX.yüzyıl Erzurum’undan “Doğu Anadolu’nun en önemli şehirlerinden biri ve vilayet merkezi” diye söz etmiştir. Erzurum Ruslar tarafından Temmuz 1829’da işgal edilmiş, Edirne Antlaşması (14 Eylül 1829) uyarınca da işgal kaldırılmıştır. Ruslar 1877-1878 Osmanlı Rus Savaşı sırasında yine Erzurum önlerine kadar gelmişlerdir. Şehir güçlü bir direnişten sonra Rusların eline geçmiştir. Bu savaşta direnişçiler arasında bulunan Nene Hatun savunmanın simgesi olmuştur. Berlin Antlaşması ile (13 temmuz 1878) bu işgal sona ermiştir. Ruslar Şubat 1916’da yeniden Erzurum’a girmiş, ancak Sovyet İhtilali sonrasında Aralık 1917’de kentten çekilmişlerdir. Brest-Litovesk’da yapılan antlaşmayla (3 Mart 1918) Erzurum yeniden Osmanlı topraklarına katılmıştır.

I.Dünya Savaşı’ndan sonra Mustafa Kemal Paşa, 9.Ordu Müfettişliğine tayin edilerek 3 Temmuz 1919’da Erzurum’a geldi ve 4 Temmuz’da da Erzurum Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti’ni ziyaret etti.

Erzurum Kongresi 23 Temmuz 1919’da çevre illerinden gelen 56 delegenin katılımı ile yapıldı. Mustafa Kemal Paşa ile Hüseyin Rauf Bey istifa eden iki delegenin yerine seçilerek kongreye katıldı. Kurtuluş Savaşı’nın ilk aşamasını oluşturan ve 7 Ağustos’a kadar çalışmalarını sürdüren Erzurum Kongresi’nde önemli kararlar alındı:

1- Milli sınırlar içinde vatan bir bütündür ayrılık kabul edilemez;
2- İşgal ve müdahaleler sonucu Osmanlı Devletinin dağılması halinde millet tek vücut olarak yurdunu savunacaktır;
3- Vatanın bağımsızlığını korumaya İstanbul Hükümeti’nin gücü yetmediği takdirde, geçici bir hükümet kurulacaktır.
4- Bu hükümet milli kongre tarafından seçilecektir;
5- Kongre toplantıda değilse bunu Heyet-i Temsiliye üstlenecektir;
6- Kuvâ-yı Miliyeyi etken ve milli iradeyi hakim kılmak esastır;
7- Hıristiyan azınlıklara siyasî hakimiyet ve sosyal dengemizi bozacak ayrıcalıklar verilemez;
8- Manda ve himaye kabul edilemez; Milli Meclis’in hemen toplanmasını ve hükümet işlerinin meclis denetiminde yürütülmesini sağlamak için çalışılacaktır.

Kongre çalışmaları sonunda Heyet-i Temsiliye ismi altında bir yürütme organı seçildi. Bu heyette Mustafa Kemal Paşa, Hüseyin Rauf Bey, İzzet Bey, Raif Efendi, Servet Bey, Şeyh Fevzi Efendi, Bekir Sami Bey, Sadullah Efendi ve Hacı Musa Bey bulunuyordu.

Erzurum’da günümüze gelebilen tarihi eserler arasında; V.yüzyılda Bizans İmparatoru II.Theodosios zamanında yapılan kalenin kalıntıları, Erzurum Kalesi, Oltu Kalesi, Avnik Kalesi, Hasan Kale, XII.yüzyılda yapılan İzzeddin Saltuk’un Kale Mescidi, Saltuklu yapısı olan Tepsi Minare (Saat Kulesi), Erzurum Ulu Camisi, Lala Mustafa Paşa’nın Lala Mustafa Paşa Camisi, Kuyucu Murat Paşa Camisi, Gürcü Kapısı Camisi (Ali Ağa), Boyahane Camisi, Caferiye Camisi, Kurşunlu Cami (Feyziye), Pervizoğlu Camisi, Derviş Ağa Camisi, Gümrük Camisi, Bakırcı Camisi, Ali Paşa Camisi, Narmanlı Camisi, İbrahim Paşa Camisi, Abdurrahman Gazi Camisi, Ayas Paşa Camisi, Şeyhler Camisi, Cennetzade Camisi, Esat Efendi Camisi, Kasımpaşa Camisi, Ane Hatun Türbesi, Ebu İshak’ı Kâzuruni Türbesi, Abdurrahman Gazi Türbesi, Alaeddin Ali Türbesi, Emir Şeyh Türbesi, Habip Baba Türbesi, Mahmut Paşa Türbesi, Hatuniye Medresesi (Çifte Minareli Medrese), Yakutiye Medresesi, Ahmediye Medresesi, Kurşunlu Medrese, Pervizoğlu Medresesi, Şeyhler Medresesi, Emir Saltuk Kümbeti, Karanlık Kümbet, Gümüşlü Kümbet, Cimcime Sultan Kümbeti, Rabia Hatun Kümbeti, Üç Kümbetler, Rüstem Paşa Kervansarayı, Çoban Köprüsü, Aziziye Anıtı, 1293 Savaş Anıtı bulunmaktadır. Ayrıca 1965 yılında heykeltıraş Hakkı Atamulu’nun yaptığı Atatürk Anıtı vardır. Erzurum'da Türk sivil mimarisi özelliklerini gösteren evler bulunmaktadır.
 
Son düzenleyen: Moderatör:
#2
Erzurum Gezgin Gözüyle

Erzurum Kalesi : Erzurum Kalesi Erzurum İli’ne 79km uzaklıktaki Horasan-Pasinler-Erzurum
tarihi İpek Yolu üzerindedir. İlk inşa tarihi kesin olarak bilinmeyen Erzurum Kalesi’nin M.S. 5.yy ilk yarısında Bizanslılar tarafından yaptırıldığı tahmin edilmektedir. Saat Kulesi: İç kale mescidine minare olarak yaptırılan Saat Kulesi, Tepsi Minare ve Kule diye de adlandırılmaktadır.Şehre hakim bir tepe üzerinde kurulu bulunan Erzurum Kalesi’nin surlarındaki Saat Kulesi her taraftan çok rahatlıkla görülebilmektedir. Çobandede Köprüsü:Çobandede Köprüsü 1297-98 yıllarında İlhanlıların Veziri Emir Çoban Salduz tarafından yaptırılmıştır.Aras nehri üzerinde 7 kemer gözlü olarak inşaa ettirilen önemli bir yapıttır. Rüstempaşa Bedesteni: Kanuni Sultan Süleyman’ın Sadrazamı Rüstem Paşa tarafından yaptırılmıştır. Osmanlı mimarisinin özelliklerini taşıyan iki katlı bina halen çarşı olarak kullanılmaktadır. Çarşıda daha ziyade oltu taşı satıcıları faaliyet göstermektedir.

Medreseler:

Çifte Minareli Medrese: 13’üncü yüzyılın sonlarında İlhanlılar tarafından yaptırılmıştır.Anadolu Selçuklu Mimari geleneğinde açık avlulu, iki katlı ve iki minareli eğitim kurumu, Anadolu’nun en büyük medresesidir. Yakutiye Medresesi: Hoca Celaleddin Yakut tarafından MS 1310 yılında inşa edilmiştir.İlhanlı döneminden günümüze kalan nadir eserlerden birisidir. İslam Eserleri Müzesi olarak kullanılmaktadır. Palandöken Kayak Merkezi: Ülkenin önemli Kayak Merkezlerinden olan Palandöken Erzurum ili sınırlarındadır. Palandöken Kayak Merkezi


ERZURUM ARKEOLOJİ MÜZESİ
Erzurum ve çevre illerden çeşitli şekillerde kazandırılan eserlerin sergilendiği müze, 1942 yılında Çifte Minareli Medrese’de faaliyete geçmiş, 1967 yılında yeni binasına taşınmıştır. 1994 yılında Yakutiye Medresesi Türk-İslâm Eserleri ve Etnografya Müzesi’nin açılması ile Arkeoloji Müzesi’ne dönüştürülmüştür. Bağlı birimleri Türk-İslâm Eserleri Müzesi ve Atatürk Evi Müzesidir. Ayrıca çevre illerdeki geniş bir bölgede çalışmalarını sürdüren müdürlüğün idari işleri de bu binada sürdürülmektedir.

Müzede, Kazılar Salonu, M.Ö. II. bin Trans-Kafkas Kültürü Salonu, Urartu Salonu, Tabiat Tarihi Salonu ve Ermeni Katliamları Salonu bulunmaktadır.

Kazılar Salonu
Bölgede bu güne kadar yapılan kazılarda çıkarılan eserler sergilenmektedir. Bunlar arasında Karaz (1942-1944), Pulur (1960), Güzelova (1961), Sos (1994-1998) Höyük kazıları önemli bir kısmını teşkil etmektedir. M.Ö. IV. bin. den Selçuklu Dönemi’ne kadarki döneme ait heykelcikler, kutsal ocaklar, ok uçları, pişmiş toprak kaplar, taş eserler gibi eserler sergilenmektedir.

Ülkemizde, Karaz kültürü olarak bilinen, Güney Kafkasya’dan, Urmiye Gölü’nün batısına ve Filistin’e kadar geniş bir bölgeye yayılmış olan bu kültüre en yoğun şekilde Doğu ve Güneydoğu Anadolu’da, özellikle de Erzurum ve çevresinde rastlanması, bu kazıların ve bundan sonra yapılacak olan kazıların önemini artırmaktadır.

Roma, Hellenistik, Trans-Kafkas Salonu
İkiztepe tümülüslerinde çıkarılan eserler ile satın alma ve müsadere yoluyla müzeye kazandırılan Roma ve Hellenistik dönemlere ait diadem, yüzük, küpe gibi altın eserler, cam gözyaşı şişeleri, pişmiş toprak, lahit gibi eserler ile M.Ö. II. binde Van Havzası’nın batısı, Doğu Anadolu Bölgesi, güneydoğuda Urmiye Gölü çevresinde, kuzeydoğuda Gürcistan’a kadar yayılmış olan Trans-Kafkas Kültürü’ne ait eserler sergilenmektedir.

Urartu Eserleri ve Sikke Salonu
M.Ö. 900-600 tarihleri arasında hüküm süren Urartular’ın başkenti, Van (Tuşpa) dır. Urmiye, Gökçegöl ve Çıldır göllerini kapsayan batıda Erzincan ve Malatya çizgisine kadar yayılan geniş bir sahada güçlü bir krallık olarak hüküm sürmüştür. Kökenleri Hurriler’e dayandırılmaktadır. Urartular’dan kalan bir çok kale, kaya mimarîsi, baraj ve sulama tesisleri yanında, müzede sergilenen pişmiş toprak ve madeni kaplar, süs eşyaları, mühürler, savaş malzemeleri, adak levhaları ve rythonlar Urartu Uygarlığı’nın gelişmişliğini göstermektedir.

Bu salonda, Hellenistik, Roma ve Bizans dönemlerine ait çok sayıda sikke bulunmaktadır.

Urartu Yazıtları ve Tabiat Tarihi Salonu
Tarihe ışık tutan çok önemli yazılı belgeler olan kitabelerden Urartular’a ait satın alma yoluyla müzeye kazandırılan taş Urartu yazıtları bu salonda sergilenmektedir.

Günümüzden yaklaşık 500 bin yıl önce yaşamış olan Mamut (fil) fosili, yumuşakça fosilleri, bitki fosilleri ve obsidiyenler de bu bölümde yer almaktadır.

Ermeni Katliamı Salonu
1918 yılında Ermeni komitacılar tarafından Anadolu’da Türkler’e yapılan soykırım alanlarından, Erzurum’da Alaca, Yeşilyayla ve Tımar Köyü ile Kars’ta Obaköy kazılarında ortaya çıkarılan buluntular sergilenmektedir.

Buluntular arasında muskalar, düğmeler, ayyıldızlı tabaka ve kolyeler, mermi kovanları, Kur’an-ı Kerim parçaları yer almaktadır.

Çifte Minareli Medrese
Kitabesi olmadığından ne zaman yapıldığı ve gerçek adı bilinmez. Selçuklu Sultanı Alaaddin Keykubad’ın kızı Hundi Hatun veya İlhanlı Hanedanı’ndan Padişah Hatun tarafından yaptırılmış olabileceği düşüncesiyle buna Hatuniye Medresesi de denmektedir. Genelde 13. yy. sonlarında yapıldığı kabul edilir. Sultan IV. Murad’ın emriyle tophane haline getirilmiştir. Bir süre de kışla olarak kullanılmıştır. 1971-1972 yıllarında Vakıflar Genel Müdürlüğü’nce kazı ve rest
orasyonu yapılan medrese halen Erzurum Yakutiye Belediye Başkanlığı’nca kullanılmaktadır.

Dört eyvanlı, açık avlulu medreselerin Anadolu’daki en büyük örneğini teşkil eder. Çifte minareli taç kapısı güneyde ana eyvanla bitişen kümbetle değişik düzenlemeye sahiptir. Plandaki çarpıklık sur duvarına bitişik olmasından kaynaklanmaktadır. Cephede, taçkapı formundan başka çeşme nişleri ile yarım yuvarlak iki payanda vardır. Taçkapının iki yanında yükselen çok dilimli silindirik minareler sırlı-sırsız tuğla, pabuç kısımları ise mozaik çinilerle süslenmiştir. Şerefelerden itibaren üst kısımları yıkılmıştır. Taçkapıyı kademeli kuşaklar halinde çeviren plastik hacimli bitki süslemeleri ile kalın silmeli panoların içindeki ejder, hayat ağacı, kartal motifleri cephenin en gösterişli bölümleridir. Doğudaki tamamlanmış hayat ağacı ile kartal motiflerinin bir arma olmaktan çok, Orta Asya Türk inanışına kadar uzanan gücü ve ölümsüzlüğü dile getirdiği düşünülür.

Giriş eyvanın iki yanında kubbeyle örtülü odalar yer almaktadır. Uzun dikdörtgen avlu, değişik boyutlu sütun ve payelerle desteklenen revaklarla çevrilmiştir. Ortasında bir havuz bulunmaktadır. Revakların ortasında yer alan hücreler iki katlıdır. Küçük olan yan eyvanlar yıldız tonozlarla örtülmüştür. İç mimarî süslemelerin yarım kaldığı gözlenmektedir. Hücre kemerleri, kapı-pencere çerçeveleri ile sütunlarda görülen geometrik ve bitki örnekleri yanında ayet-hadislerden oluşan yazı kuşakları da mevcuttur.

Ana eyvanın sonunda altlı-üstlü merdivenlerle kümbetin mumyalık ve gövde kısmına geçilmektedir. İçten haçvari planlı mumyalıkta iki lahit mevcuttur. Onikigen planlı kümbet, Anadolu’daki bu tür mezar anıtların en büyüğüdür. Medresenin dışında kalan sekiz yüzde, birer atlamak suretiyle, alttan mukarnas kavsaralı ve daha büyük, üstte sade ve küçük olmak üzere sekiz pencere açılmıştır. Konik külâh, kırmızı renkli taşlarla kaplanmıştır. Tüm mimarî ihtişamına rağmen süslemeleri yarım kalmıştır.

Erzurum Yakutiye Medresesi Türk İslâm Eserleri
ve Etnografya Müzesi

Son zamanlara kadar medresenin etrafında kışla olarak kullanılan ek yapılar bulunuyordu. 1970’li ve 1980’li yıllarda bu ek yapılar yıkılmış ve çevresi yeniden düzenlenmiştir. 1984 yılından 1994 yılına kadar onarımı süren medrese, Erzurum Müze Müdürlüğüne bağlı birim olarak 29 Ekim 1994 tarihinde Türk-İslâm Eserleri ve Etnografya Müzesi olarak ziyarete açılmıştır.

Müzede bölge kültürü ve sanatı ile ilgili etnografik nitelikli eserler sergilenmektedir.

Müzede Bulunan Seksiyonlar


1- Kadın Takıları ve Giysileri Seksiyonu
Osmanlı Döneminden kalma geleneksel takı ve giysilerden tepelikler, halkalar, saçlıklar, yüzükler, küpeler, mücevher kutuları, bindallı giysiler vb. eserler sergilenmektedir.

2- Savaş Aletleri Seksiyonu
Osmanlı ve Cumhuriyet’in ilk dönemlerinde kullanılan tüfekler, tabancalar, kılıçlar, barutluklar, dürbünler, yağdanlıklar gibi savaş aletleri sergilenmektedir.

3- Erkek Takı ve Keyif Eserleri Seksiyonu
Osmanlı ve Cumhuriyet’in ilk yıllarına ait kemer ve takıları, tütün tabakaları, köstekler, yüzükler ve pazubentler teşhir edilmektedir.

4- Madeni Eserler Seksiyonu
Daha çok mutfak eşyaları olarak kullanılan tombak ibrik ve leğen, altın kakma süslemeli ibrikler, şifa tasları, tabaklar vb. eserleri bu seksiyonda görmek mümkündür.

5- Dokumacılık Seksiyonu
Yörede geleneksel el sanatlarından biri olan ve kullanım alanının daralması nedeniyle giderek yok olan ehramcılığın geliştirilmesi ve yaygınlaşmasını sağlamak amacıyla yeni şekliyle ehram giysileri tanıtılmaktadır.

6- Halı ve Kilim Seksiyonu
Dünyaya Türkler’in tanıttığı bir el sanatı olan halı ve kilim dokumacılığının Doğu Anadolu Bölgesi’ne ait örnekleri sergilenmektedir.

7- El Yazması Eserler Seksiyonu
Osmanlı Döneminden kalma değişik konularda yazılmış el yazmaları, kıblegâh ve yazı takımları sergilenmektedir.

8- Tarikat ve Tartı Aletleri Seksiyonu
Müzeye satın alma yoluyla kazandırılan bu eserler arasında keşkül, ittika, Rufai şişleri, def, topuz, teber ve tartı aletlerinden dirhemler, değişik el kantarları, kutu terazileri gibi etnografik eserler bulunmaktadır.

9- Selçuklu Seramikleri Seksiyonu
Çoğunluğu Selçuklu Dönemine ait olan ve günümüze gelebilen nadir örneklerin sergilendiği bu seksiyonda tabaklar, kandiller, rythonlar vb. seramikler bulunmaktadır.

10- Oltutaşı Seksiyonu
Erzurum İli’nin Oltu İlçesi’nde çıkarılan tesbih, küpe, kolye vb. bir çok süs eşyasının yapıldığı "Oltutaşı" olarak tanınan maddenin tarihi gelişimi tanıtılmakta ve bazı ör
nekleri sergilenmektedir.

11- Sikke Seksiyonu
Türk ve İslâmî dönemlere ait sikkelerle Osmanlı ve Cumhuriyet’in son dönemlerine ait kağıt paralar kronolojik olarak teşhir edilmektedir.

Yakutiye Medresesi
Medrese taçkapısında bulunan kitabeye göre, İlhanlı Hükümdarı Sultan Olcayto zamanında Gazanhan ve Bolugan Hatun adına, Cemaleddin Hoca Yakut Gazani tarafından Hicri 710 (milâdi 1310) yılında yaptırılmıştır.

Türkler’in Anadolu’ya gelişlerinden hemen sonra başlayan Anadolu’yu değişik amaçlı mimarî eserlerle donatma çabası bütün tarihi olaylara rağmen devam etmiş ve Selçuklu Dönemi geleneksel mimarî tarzı Yakutiye Medresesi’nde de sürdürülerek anıtsal bir yapı ortaya çıkarılmıştır.

Yapı dört eyvanlı kapalı avlulu medreseler grubundadır. Eyvanlar arasında hücreler yer almaktadır. Batı eyvanı değişik bir tarzda ele alınarak iki katlı inşa edilmiştir. Güney eyvanı mescit olarak planlanmış ve bu eyvanın her iki duvarına mermer vakfiye kitabesi yerleştirilmiştir. Orta avlunun üzeri mukarnaslı bir kubbeyle örtülmüştür. Doğu eyvanın bitiminde kümbet yer almaktadır. Kümbette mezar bulunmamaktadır.

Medresenin dışa taşkın taçkapısı ve iki köşesindeki minareleriyle kurulan denge, yapının bütününde de cepheye karşılık kümbet yerleştirilerek sağlanmıştır. Bu da mimarlığın Selçuklu Döneminde bilimsel metotlarla yapıldığını göstermesi bakımından önemlidir. Ancak köşelerdeki minarelerden biri şerefeye kadar, diğeri kaideye kadar yıkılarak üzeri konik külâhla kapatılmıştır.

Cephede yer alan bitkisel, geometrik motifler ve sembolik tasvirlerde de denge ve simetriye
önem verilmiştir. Gerek taçkapısındaki ve hücre kapılarındaki süslemeler gerekse minaredeki çini süslemeler o dönemde, sanatta gelinen noktayı ve sanata verilen önemi göstermektedir.

Taçkapısının her iki yüzünde, silme kemerler içerisinde altta ajurlu bir küre, hayat ağacı, her iki taraftaki pars figürleri ve üstte çift başlı kartal, Selçuklu Döneminde dini inançların anlatımını da içeren ve bazı farklılıklarla değişik yapılarda karşımıza sık sık çıkan bir semboldür.

Atatürk Müzesi
Müze Çaykara Caddesi, Çaykara Sokak’ta bulunmaktadır. XIX. yüzyılın sonlarında Erzurumlu bir zengin tarafından konak olarak yaptırılmıştır. 1915-1916 yıllarında 9 ay kadar kısa bir süre için Alman Konsolosluğu olarak kullanılan yapı, 12 Mart 1918 tarihinde Erzurum’un kurtuluşunu müteakip, Erzurum Valiliği’ne ikametgâh olarak verilmiştir. Vali Mahir Akkaya 3 Temmuz 1919 tarihine kadar burada oturmuş, onun Erzurum’dan ayrılması ile konak boşalmıştır.

Mustafa Kemal Paşa’nın Samsun’a çıkmasından sonra kongre için gelmiş olduğu Erzurum’daki bu konağa 9 Temmuz 1919 tarihinde Hüseyin Rauf Bey ve arkadaşları ile yerleşmeleri, 29 Ağustos 1919 tarihine kadar 52 gün Erzurum Kongresi çalışmalarını
sürdürmeleri ile konak, tarihsel bir önem kazanmıştır. Gazi Mustafa Kemal Paşa’nın Erzurum’dan ayrılmaları üzerine ev yine vali konağı olarak kullanılmaya başlanmıştır.

Cumhuriyet’in ilanından sonra 13 Eylül 1924 günü Erzurum’a gelişlerinde, Belediye Başkanı Nazif Bey tarafından Erzurumlu bir kuyumcuya yaptırılan altın anahtar ve evin tapusu şehir adına Mustafa Kemal Paşa’ya armağan edilmiştir.

1930-1934 yılları arasında Erzurum kolordu kumandanlarının ikâmetine verilen konak, Atatürk’ün ölümü üzerine kızkardeşi Makbule Boysan Hanım’a intikal etmiş ve tapu kayıtlarından elde edilen bilgiye göre, onun da ölümünden sonra isteği üzerine 12.10.1944 tarihinde Çocuk Esirgeme Kurumu’na devredilmiştir. Bu kurum tarafından 1980 yılına kadar kullanılan bina 8.5.1984 tarihinde Sağlık Bakanlığı tarafından Kültür Bakanlığı’na devredilmiştir.

Bodrum kat üzerine zemin ve birinci kat ile çatı katından ibaret olan bina onarılarak 3.10.1984 tarihinde Atatürk Müzesi olarak ziyarete açılmıştır.

Zemin Kat
Taş kemerli çift kanatlı girişten sonra sağda Kazım Karabekir ve Kazım Yurdalan’a ait eşya, belge ve fotoğraflar sergilenmekte olup, bu odadan bir kapıyla Erzurum Müdafai Hukuki Milliye Cemiyeti Başkanı ve Erzurum Kongresi üyesi Raif Dinç’e ait giysiler, silahlar, fotoğraflar ve belgelerin sergilendiği odaya geçilmektedir.

Bu odanın karşısında Anadolu’da yayınlanan Türk Gazetesi Envari Şarkiye’nin, Milli Mücadele Dönemi’nin unutulmaz gazetesi Albayrak’ın ve Erzurum Kongresi bildirilerinin basıldığı matbaa makinasının teşhir edildiği oda yer almaktadır.

I. Kat

Birinci katta merdiven başı sahanlığında Atatürk’ün ikinci kez Erzurum’a gelişlerinde toplu halde çekilen büyük boy fotoğraf ve o yıllara ait koltuk ve sehpalar bulunmaktadır. Buradan geçilen antre kısmından Erzurum Kongresi üyelerinin fotoğrafları ve biyografileri bulunan salona, kabul salonuna ve yatak odasına geçilmektedir.

23 Temmuz Kongre Salonu
Kendi adını verdiği Kongre Meydanı’nda bulunmaktadır. XIX. yüzyıl sonlarında yapılmıştır.

23 Temmuz Kongre Salonu (Atatürk Yapı Meslek Lisesi) binası Güzel Sanatlar Lisesi olarak hizmet vermektedir.

23 Temmuz Erzurum Kongresi, İdadi Mektebi (Lisesi) olarak hizmet veren bu binanın birinci katındaki bir salonda yapılmıştır. 1925 yılında geçirdiği yangında binanın tüm ahşap bölümleri yanmıştır. Yangınından sonra onarılan bina Yapı Sanat Mektebi olarak hizmete açılmıştır. Binanın ikinci katında bulunan bir salon ve salona açılan iki oda Kongre Müzesi olarak düzenlenmiştir. Atatürk’ün başkanlığında gerçekleştirilen Erzurum Kongresi ile Cumhuriyet’in temelleri bu binada atılmış ve Türkiye Büyük Millet Meclisi’ne giden yol bu kongre ile aralanmıştır. Dolayısıyla bu bina Cumhuriyet tarihimizde çok önemli bir yere sahiptir.


Milli Eğitim Bakanlığı’na bağlı özel müze statüsünde bulunan bu salonda kongre üyelerinin fotoğrafları, biyografileri, o dönemden kalma sıralar ve benzeri kongre belgeleri sergilenmektedir.

Bina U planlı olup, bodrum ve 2 kattan oluşmaktadır. Binanın ana girişi esas alındığında planda ve cephede tam simetri hakimdir. Ana girişle beraber iki girişi daha mevcuttur. Merdivenlerden birinci kata çıkınca tam karşıda Erzurum Kongresi’nin temsili salonu bulunmaktadır. Salondan girince tam karşıda Atatürk heykeli, dört sıra halinde oturma grupları, duvarlarda kongreye hangi illerden delegelerin katıldığını gösteren harita bulunmaktadır. Salonun karşılıklı her iki yanında küçük odalar zamanın mobilyaları ile donatılmıştır.
ERZURUM EVLERİ
Erzurum evlerinin oluşmasında bulunduğu zengin coğrafya, tarih ve kültür ortamının payı
büyüktür. Özellikler içlerinde yaşanan hayat,iklim ve yapı malzemesi evlerin tasarımında önemli etkenlerdir. Bunun için Erzurum’da esas olarak Türk ev mimarisine uyan fakat kendine has özellikleri olan bir konut türü olarak orataya çıkmış bulunmaktadır. ZZemin katta ahır,kiler,samanlık gibi yardımcı hizmet bölümlerinin yanı sıra yaşama mekanlarıda bulunmaktadır. önemli yaşama birimi olan tandırevi ve kışlık odalarda bu kata yerleştirilmiştir. TÜrk evinin açık avlu - taşlık kısmı kapalı bir avlu şeklinde zemin kat öenmli bir yer yaşama alanı haline gelmiştir. birinci katta ,daracık bir geçitten ibaret olan sofaya bir veya iki oda açılmaktadır. Böylelikle Doğu Anadolu’ya has,diğer bölgelerimizden farklı bir plan ortaya çıkmaktadır. iç avlulu ve tandırevli tip olarak tanımladığımız bu tip evlere Bayburt ve Kars gibi yerleşim birimlerinde rastlanmaktadır. Ancak bu evlerin en güzel örnekleri Erzurum’da mevcuttur. Erzurum’un eski evleri savaşlar, yangınlar ve yeni inşaatlar yüzünden yeterince korunamamıştır.

Bölgesel farklıklıklara rağmen Türk evlerinin ana özellikleri şöyle özetlenebilir.

çoğunlukla iki katlı olan evlerin zemin katları ahır,depo,kiler olarak kullanılır.evin birinci katına
ahşap bir merdivenle çıkılır.Ev birden fazla katlı ise esas yaşanan yer üst kat olmaktadır.esas yaşama katında sofa ve sofaya açılan odalar bulunmaktadır.mutfak zemin katta veya bahçenin bir kenarına yerleştirilmiştir. son yıllarda Trük ev mimarisine ilişkin yapılan araştırmalar sonucu; sofaların konumuna göre tipler belirlenmiştir.

1-sofasız 2-dış sofalı 3- iç sofalı 4- orta sofalı evler olarak.

Eski ERzurum evlerinin Anadolu Türk ve mimarisi içinde ayrı bir yeri vardır. Doğu Anadolu’nun soğuk iklimi Erzurum evlerinin planlanmasını büyük ölçüde etkilemiştir.bu etki çoğunlukla iki katlı olan evlerin zemin katlarını esas hayatın geçtiği alan haline getirmiştir. Zemin katta çoğunlukla kadınların yaşadığı ,yemek pişirdiği tandırevine kışlık odalar açılmaktadır.avlu-taşlık kapalı bir mekan haline gelirken üst katta sofa küçülmüş ve önemini yitirmiştir. bu bakımdan Erzurum evleri sofasız,içavlulu ve tandırevl,i yeni plan tipini oluştururlar. Erzurum evleri bu plan farklılığının dışında,yaşama alanları, süsleme özellikleri bakımından Türk evinin diğer bölge örneklerine benzerlik gösterir.

Yapı Malzemesi

Erzurum evlerinin ana özelliklerini belirleyen öenmli bir etkende yapı malzemesidir. Ana yapı malzemesi taş,ahşap,toprak,tuğla ve maden olarak ele alınır.

1 - Taş : Köşe ve cephelerde yonu taş,diğer kısımlarda moloz taş duvarlar kullanılmıştır. Karataş,BOztaş ve Kamber taşı gibi türleri vardır. Karataş,Hasankale civarından ve Nenehatun(Sivişli) Köyü; Boztaş,Ağzı açık tabya ve Ağveren Köyü; Kamber taşı ise aynı adlı köyün ocaklarından temin edilmiştir.

2 - Ahşap : Erzurum evlerinde taştan sonra en çok kullanılan yapı elemanıdır. Duvarları bağlayan hatıllar,toprak örtüyü taşıyan kirişler,döşeme ,tavan ve bütün doğramalar ahşap olarak yapılmıştır. Çam,kavak ve söğüt en çok kullanılan ağaç çeşitleridir. Saz ve kamış da damın örtülmesinde yardımcı malzeme olarak kullanılmıştır.

3 - Toprak :
Erzurum evlerinin ana örtü malzemesi,taş duvarların bağlayıcı elemanıdır. Toprak malzeme şehir çevresindenitabyalardan kolaylıkla temin edilirdi.

4 - Tuğla : Toprak elverişli olduğu için yapılan tuğlalar kalitelidir. Tuğla, ara bölmelerde 1.katın cephesinde ve baca yapımında kullanılmıştır.

5 - Maden : Sıcak demir işleri olarak kullanılmıştır. Kapı ve pencere menteşeleri,kuşakları,çiviler,pencere parmakları,kapı tokmakları demirden yapılmıştır. Bronz döküm kapı tokmakları da kullanılmıştır.
 
#3
Erzurum Sözlü Tarih

Köroğlu’nun oltu Kolu’na ilişkin söylence

Köroğlu Silistre’li Hasan Paşa yengisinden sonra çamlıbel’e çekilmiş dinlenmektedir. Bir gün yaşlı bir adam ziyaretine gelir ve halkının baskı altında olduğunu ,haksızlığın ve zulmün hat safhaya ulaştığını söyler.
Oltu Paşa’sı Kenan Sancaktar ve annesi Tamara yöreye kan kusturmaktadır.
Köroğlu hemen Köse Kenan’ı oğlu Hasan Bey’i ve yüzelli keleşini Oltu’ya gönderir.Köse Kenan’ın tedbirsiz davranması sonunda esir olurlar.Hasan Bey’in tüm uyarmaları sonuçsuzdur. Köroğlu düşünde Hasan Bey’in güç durumda olduğunu görür.Ayvaz’ı Lelevütlü’yü alarak kır ata biner ve uçarak oltuya gelir.Oltu’daki tüm askerler Çamlıbel’e baskına gitmiştir.Bu nedenle adamlarını kolaylıkla kurtarır.Çamlıbel’i basmaya giden Oltu Paşası’nın ardına düşerler,yetişip onları bozguna uğratırlar.Aman dileyenleri ve kendilerine katılmak isteyenleri affederler. Sonunda Oltu Paşası Kenan Sancaktar başta olmak üzere tüm sağ kalanlar Köroğlu’nun Keleşleri arasına katılır.
Oltuya’da heber gönderilir.Tamara kentten çıkarılır.Böylelikle Oltu’lular güven ve rahata kavuşur.
Rabia Adeviye Sultan Söynecesi

Yoksul bir ailenin kızı olan Rabia doğduğunda annesine kızının ermişlerden olacağı müjdelenmiştir.Kadın yoksulluktan üzülmektedir.Rüyasına giren yaşlı bir adam Sabah olunca kocasının Basra Beyi’ne gitmesini ve her gece 100 salavatla düşteki dervişin gönlünü hoş etmesini üç gecedir neden okumadığını sorup uyarmasını söyler.Adam denileni yapar ve Basra Bey’i tarafından ödüllendirilir.
Rabia’nın anne ve babası bir süre sonra ölür.Kızkardeşler esir pazarında herbiri bir tarafa satılır.Rabia da Erzurumlu bir beye satılır.Kısa sürede kendini ev halkına sevdiren Rabia Kula kulluk etmekten Tanrı’ya karşı görevlerini yerine getirememekten şikayet edince durumu öğrenen Bey ona özgürlüğünü bağışlar ve onu küçük bir eve yerleştirir.Rabia sultan tüm doğaya söz geçirip günlerini ibadetle geçirmektedir.
Bir gece kapıya dayanan halk mumları olmadığından ve karanlıktan şikayet edince parmaklarını uzatan Rabia etrafı ışığa boğar.
Güç şartlarda Kabe yolculuğuna çıkan Rabia sonunda gücü tükenir ve Tanrı’ya Kabe’yi görebilmek için yakarır ve Kabe ayağına gelir.

Çoban Dede Söylencesi

Erzurum dağlarında sürülerini otlatan Çoban Dede ve koyunları susuzluktan bunalmıştır.Koyunların halini gören Çoban Dede Tanrı’ya yalvarır.:"Ya Rabbim,bu yerde soğuk bir su yarat da ben ve koyunlarım kana kana içelim.Ondan sonra istersen canımı al."
Başını kaldırdığında bulunduğu yerde bir pınar akmaktadır.Koyunları da kendisi de kana kana içer.Sonra da "Tanrım deyilmi ki sen beni duydun rahmet hazineni benden asirgemedin,artık bu can bana lazım değildir.."der ve orada ölür.
Koyunlar da taş kesilir.Yöre de,bu suyun ,sürüler dağda iken aktığına ve sürüler inince kesildiğine inanılır.Dağdaki ufak bir tümsek çobanın mezarını,çevrede ki irili ufaklı taşlar da çobaının taş kesilmiş koyunları sayılır.Dağdaki kavaklarında çobanın değneğinden türediğine inanılır.

Davut Baba Söylencesi

Ziyaretli köyünde su yoktur.Köylüler susuzluktan kırılmaktadır.Köyde yaşayan Davut baba bir gece rüyasında köyün yaslandığı yamaçtan tırmanan bir tilkinin gür bir pınarın yanında durduğunu görür.Rüyasını köylülere anlatan Davut Baba o gün yamaçta gördüğü tilkinin gittiği yönde bir ark açılmasını ister.Köylüler işe koyulur.Fakat bir süre sonra yorulup kazma kürek bırakıp köye dönerler.
Ertesi gün aynı yere gelen köylüler Peynirli Deresi’nden köye bir su yolunun açıldığını görür.Ancak su akmamaktadır.Baba’ya haber verilir. Baba kurban kesmelerini söyler.Kurban kesilince sular akmaya başlar.
Davut Baba Söylencesi

Ziyaretli köyünde su yoktur.Köylüler susuzluktan kırılmaktadır.Köyde yaşayan Davut baba bir gece rüyasında köyün yaslandığı yamaçtan tırmanan bir tilkinin gür bir pınarın yanında durduğunu görür.Rüyasını köylülere anlatan Davut Baba o gün yamaçta gördüğü tilkinin gittiği yönde bir ark açılmasını ister.Köylüler işe koyulur.Fakat bir süre sonra yorulup kazma kürek bırakıp köye dönerler.
Ertesi gün aynı yere gelen köylüler Peynirli Deresi’nden köye bir su yolunun açıldığını görür.Ancak su akmamaktadır.Baba’ya haber verilir. Baba kurban kesmelerini söyler.Kurban kesilince sular akmaya başlar.
 
#4
Erzurum Erzurum Cami ve Mescitleri


Kale Camisi (İç Kale Camisi) (Merkez)

Erzurum İç Kale’de Ulu Cami Tebriz Kapı semtinde, kalenin kuzey duvarının bir burcuna bitişik olan Kale Camisi’nin kitabesi günümüze gelememiştir. Bu cami kale muhafızları için XII.yüzyılda Saltukoğlu İnanç Biygu Alp Tuğrul tarafından yaptırılmıştır. Bazı kaynaklarda kale ile birlikte 1154’te İzeddin Saltuk tarafından yaptırıldığı yazılıdır. Yine bazı kaynaklarda da günümüze gelememiş olan kitabesinde 1179-1180 yılında Ebü’l-Feth Melik Muhammed tarafından yaptırıldığı yazılıdır.

Camiye İç Kale meydanındaki bir kapıdan girilmektedir. Kıble duvarı, kale duvarı ile ortak olan bu kapı kalenin avlusuna da açılmaktadır. Giriş kapısının ve yanlarındaki pencerelerin üzerinde bezemeler bulunmaktadır. Cami kesme taştan yapılmış olup, dikdörtgen planlıdır. İç mekan mihraba paralel iki sahından meydana gelmiştir. Girişin üzeri çapraz tonoz ile örtülüdür. Mihrabın önünde mukarnaslı kasnaklar üzerine oturmuş bir kubbesi vardır. Bunun dışında kalan bölümler de beşik tonozlarla örtülmüştür. Yapının ön kısmı toprak damlıdır. Mihrap önü ise konik bir külah ile örtülmüştür. Bu külahın gövdesi silindir şeklinde ve kalker taşından yapılmıştır. Gövdesi ikişer kabartma silme ile 16 bölüme ayrılmıştır.

İbadet mekanı 8.75x9.80 m. ölçüsündedir. İbadet mekanında ortada L şeklinde iki ayak burasını ikiye ayırmaktadır. Ön kısmın iki yanında yüksek birer sivri tonoz, ortasında ise bir çapraz tonoz bulunur. Mihrap önü ortadaki iki ayağın üzerinde bulunan sivri kemerlerle, yanlarda da iki sivri tonoz ile takviye edilmiştir. Kuzeydeki üç, kubbe eteğindeki dört pencere ile aydınlatılmıştır. Kabartma süslerle bezeli olan mihrap yarım yuvarlak olup yanındaki kalenin burcu içerisine yerleştirilmiştir. Üzerindeki mermerden kırık kitabenin cami ile bir bağlantısı bulunmamaktadır.

Caminin yanındaki saat kulesi aynı zamanda minare olarak kullanılmıştır. Caminin etrafı kalenin depoları ile kuşatılmıştır.


Ulu Cami ( Atabey Cami ) (Merkez)

Erzurum’un en eski camilerinden olan Ulu Cami, Cumhuriyet Caddesi üzerinde, Çifte Minareli Medresenin de yanındadır. Saltuklulara Atabey ismi yakıştırıldığından ötürü bu camiye Atabey Camisi de denilmektedir. Cami Saltuklu Emiri Nasreddin Aslan Mehmet tarafından 1179 yılında yaptırılmıştır. Ancak onarımlarla özgün durumunu kaybetmiştir. Erzurum’a 1640 yılında gelen Evliya Çelebi bu caminin toprak damlı olduğunu ve içerisinde de 200 çam direk bulunduğunu belirtmiştir. Ancak bu durumun biraz abartılı olduğu sanılmaktadır.

Cami Sultan IV.Murad zamanında yiyecek deposu olarak kullanılmıştır. Camideki kitabelerden anlaşıldığına göre değişik tarihlerde beş kez onarılmıştır. Erzurum Valisi Hüseyin Paşa 1639’da, Ali Efendi 1826’da camiyi onarmış, bunu 1858, 1860 yıllarında yapılan onarımlar izlemiştir. Bu onarımları belirten kitabeler de camiye yerleştirilmiştir. Vakıflar Genel Müdürlüğü 1957-1964 yılları arasında camiyi bir kez daha onarmıştır.

Camide yapılan farklı tarihlerdeki onarımlar iç mekanda karışık bir mimari ortaya çıkarmıştır. Bununla beraber 51.00x54.00 m. ölçüsünde dikdörtgen planlı olan caminin mihrap duvarına dik yedi ayrı sahından meydana gelmiştir. Bugün on altısı duvarlara bitişik kırk paye ibadet mekanında üst örtüyü taşımaktadır. Caminin birinci bölümü beşik tonozla örtülüdür. İkinci bölümün önündeki iki mekan 10 sütunun taşıdığı tonoz örtülüdür. Üçüncü ve dördüncü bölümlerin üst örtüsü payeler tarafından taşınmaktadır. Orijinal mihrabın bulunduğu bölüm beş payenin taşıdığı kubbe ile örtülüdür. Caminin içerisinde toplam 40 sütun bulunmaktadır. Caminin içerisi 28 pencere ile aydınlatılmıştır. Bunlardan güneydeki ikinci pencere üzerinde 1826 tarihli onarım kitabesi bulunmaktadır.

Caminin beş kapısı olup, bunlardan ikisi doğuda, üçü de kuzeydedir. Bu kapıların hiç birisi birbirine benzememektedir. Doğudaki birinci kapının iki yanında birer mihrapçık vardır. Bunun kenarına da 1860 yılında yapılan onarımın kitabesi yerleştirilmiştir. Caminin ilk yapımındaki mihrap duvarı önü hafif sivri kemerler üzerine oturan büyük pandantifli bir kubbe ile örtülmüştür.

Günümüzde burada ahşap bir kubbe bulunmaktadır. Kubbe dışında kalan bölümler dıştan toprak damla örtülüdür. Caminin en gösterişli yönü orta eksendeki piramidal altı dizi mukarnas dolgulu tonozlu bölümüdür. Caminin sağ tarafında tuğladan yuvarlak gövdeli tek şerefeli minaresi bulunmaktadır. Minareye cami içerisinden çıkılmaktadır. Şerefeden yukarısı yıkılmıştır.


Lala Mustafa Paşa Cami (Merkez)

Erzurum Cumhuriyet Caddesi’nde, Yakutiye Medresesinin doğusunda bulunan Lala Mustafa Paşa Camisi Kıbrıs fatihi Lala Mustafa Paşa tarafından Erzurum’da Beylerbeyi olarak görev yaptığı sırada 1562 yılında yaptırılmıştır. Cami Mimar Sinan’ın eseridir. Lala Mustafa Paşa caminin yanında saray ve bir de sıbyan mektebi yaptırmış ancak, bunlar günümüze ulaşamamıştır. Caminin yanı sıra hamamı bugün ayaktadır.

Lala Mustafa Paşa İstanbul’da Eyüp Sultan’da etrafı açık ve üst örtülü bir mezara 1586 tarihinde gömülmüştür.

Merkezi planlı camiler grubundan olan bu yapı, kesme taştan kare planlıdır. Önünde birbirlerine yuvarlak kemerlerle bağlanmış altı sütunun taşıdığı beş bölümlü bir son cemaat yeri vardır. Son cemaat yerinde bulunan iki mihrapçık, üzerleri çini panolu ve sülüs yazılı altı pencere bulunmaktadır. Bunlardan sağdaki mihrapçık üzerinde Hattat İzeddin’in 14 satırlık nesih yazılı fermanı bulunmaktadır. Ayrıca sağdaki ilk pencerenin üzerinde “Bismillâhir Rahmanir Rahim”, ikinci pencerede “Lâ ilâhe İllâllah Muhammedün Resûlullahi Hakka” yazılıdır.
Üç kapı ile içerisine girilen cami kare planlı olup, üzeri dört yığma sütunun taşıdığı pandantifli, tromplu bir kubbe ile örtülmüştür. Ana kubbe köşelerde dört küçük ve iki de yarım kubbe ile desteklenmiştir. İç mekanı iki sıra halinde 28 pencere aydınlatmaktadır. Alt sıradaki pencere alınlıkları üzerinde bulunan çiniler işgal sırasında atılan kurşunlarla zedelenmiştir.

Mihrap yuvarlak ve mukarnaslı olup, üzerindeki kitabede camiyi yaptıranın ismi ve yapım tarihi yazılıdır. Yanındaki pencerelerde ise hadisler yazılmıştır. Caminin sağında bulunan minaresi kare kaide üzerine yuvarlak gövdeli ve tek şerefelidir. Beyaz taştan yapılan minare kırmızı taşlı bileziklerle bezenmiştir.

Caminin avlusunda sekiz köşeli ahşap ve konik çatılı bir şadırvanı bulunmaktadır. Bu şadırvandaki sütunlar son derece güzel taş işçiliği ile bezenmiştir.

Murat Paşa Camisi (Merkez)

Erzurum Murat Paşa Mahallesi’nde bulunan bu camiyi Sultan II.selim zamanında Sadrazam Kuyucu Murat Paşa Erzurum Beylerbeyi iken, 1573 yılında yaptırmıştır.

Caminin önündeki son cemaat yeri birbirlerine yuvarlak kemerlerle bağlanan altı sütunun taşıdığı beş kubbe ile örtülüdür. Son cemaat yerindeki 1573 tarihli Arapça bir kitabede;

“Bu mescid-i şerifi ve cami-i mürifi uluların kahramanı; Arap Acem ve Rum’un hakanı Süleyman Han oğlu Sultan Selim’in Allah hilafetini kıyamet gününe kadar muhalefet etsin. Saltanat günlerinde büyük emir Murad Paşa Allah istediğini kolay kılsın. Allah bunu kendisinden hüsnü kabul ile kabul buyursun. 981 senesinde yapıldı” yazılıdır.

Kare planlı caminin ibadet mekanını köşelerde tromplar bulunan mukarnaslı 6 sütunun taşıdığı merkezi bir kubbe örtmektedir. Kubbe kasnağında 12 pencere ve altında da bir ayet çepeçevre dolaşmaktadır. Kubbe tromp ve kemerleri XIX.yüzyılda alçı üzerine yağlı boya Avrupa üslubunda çiçek ve yaprak motifleri ile bezenmiştir. Caminin dikdörtgen bir niş içerisine alınmış mihrabı taştan ve mukarnas süslemelidir. Ayrıca ahşap mimberi ve pencere kapakları Osmanlı ahşap işçiliğinin en güzel örnekleri arasındadır.

Caminin sağında tek şerefeli taş kaideli minaresi bulunmaktadır.

Camiyi yaptıran Kuyucu Murad Paşa İstanbul Şehzadebaşı’ndaki Kalenderhane Camisi’nin karşısında gömülüdür.


Ali Paşa Camisi (Merkez)

Erzurum Ali Paşa Mahallesi’nde, Kongre Caddesi üzerinde bulunan bu camiyi Erzurum Valisi Ali Paşa 1569 yılında yaptırmıştır. Sonraki yıllarda harap olan bu camiyi Hasan Efendi isimli birisi 1694 yılında onarmıştır.

Caminin önündeki son cemaat yeri 6 ağaç sütunun taşıdığı bir çatı ile örtülmüştür. Giriş kapısı üzerinde caminin 1694 yılında onarıldığını belirten mermerden dört satırlı kitabesi bulunmaktadır.

Dikdörtgen planlı caminin üzeri toprak bir damla örtülmüştür. İbadet mekanında mimari ve bezeme yönünden bir özellik bulunmamaktadır. Caminin sağ tarafında tuğladan tek şerefeli bir minaresi vardır. Bahçesinde de 1865 yılında bir çeşme yapılmıştır.


Ali Ağa (Gürcü Kapısı) Camisi (Merkez)

Erzurum Gürcü Kapısı Mahallesi’nde bulunan bu caminin XVII.yüzyılın başında Yeniçeri Başı Zahreci Ali Ağa tarafından yaptırıldığı sanılmaktadır. Caminin yalnızca 1859 tarihli onarım kitabesi bulunmaktadır.

Caminin önündeki son cemaat yeri 4 sütunun taşıdığı üç kubbe ile örtülüdür. Bu kubbeler dıştan konik bir çatı ile gizlenmiştir. İbadet mekanı kare planlı olup, köşelerdeki tromplara oturan merkezi bir kubbe ile örtülmüştür. Düzgün kesme taştan yapılmış olan yapının içerisi altta altı, üstte de dört pencere ile aydınlatılmıştır.

Ayaz Paşa Camisi (Merkez)
Erzurum Ayaz Paşa Mahallesi’nde Gürcü Kapı’nın güneyinde bulunan Ayaz Paşa Camisini Erzurum Valisi Ayaz Paşa 1558 yılında yaptırmıştır.

Kareye yakın dikdörtgen planlı caminin son cemaat yeri ile ibadet mekanının üzeri toprak bir dam ile örtülüdür. İçeriden kalın direklerin taşıdığı üst örtü ibadet mekanını sahınlara ayırmıştır. Giriş kapısı üzerinde bitkisel ve geometrik motiflerle bezeli taş lentolar bulunmaktadır. Minare tek şerefeli olup, taş kaideli, tuğla gövdelidir.

Caminin yanında Şehzade Ömer’in 1799’da yaptırdığı bir medrese ile Erzurum Valisi İbrahim Hıfzı Paşa’nın 1780’de yaptırdığı çeşmesi bulunmaktadır.


Bakırcı Camisi (Merkez)

Erzurum Bakırcı Mahallesi’nde bulunan Bakırcı Camisini Bakırcı Hacı Mustafa’nın ölümünden sonra vasiyeti üzerine 1720-1721 yıllarında Mustafa Ağa yaptırmıştır. Cami 1902 yılında Osman Efendi tarafından onarılmıştır.

Geleneksel Erzurum camilerinde uygulanan plan tipinde olan bu yapı kesme taştan yapılmıştır. Kare planlı ve kubbeli caminin önünde dört taş sütunun taşıdığı üç kubbeli bir son cemaat yeri vardır.

Giriş kapısı üzerinde 1720 tarihli kitabesi bulunmaktadır. Bu kitabe talik yazı ile 38 mısra halinde Ketencizade Rüştü tarafından yazılmıştır. Caminin içerisinde mimari ve bezeme yönünden herhangi bir özellik yoktur. Minare kırmızı kamber taşından yapılmış olup, şerefe altında mukarnas bezemeleri görülmektedir. Bu minare üzerinde günümüzde de Erzurum’un işgalinden kalma kurşun izlerine rastlanmaktadır.


Boyahane Camisi (Merkez)

Erzurum Boyahane Mahallesi’nde bulunan bu cami Yakutiye Medresesi’nin kuzeyindedir. Erzurum Valisi Emin Paşa tarafından 1566 yılında yaptırılmış, İlyas Efendi tarafından da 1621’de onarılmıştır.

Cami kare planlı ve tek kubbelidir. İbadet mekanını örten tuğla kubbeyi duvarlar üzerine oturan sekiz kasnak taşımaktadır.

Caminin kısa ve oldukça kalın, tek şerefeli minaresinin üzerinde tuğla örgü motifleri bulunmaktadır. Ayrıca minaredeki tuğlalar arasında yeşil sırlı tuğlalara da rastlanmaktadır.


Caferiye Camisi (Merkez)

Erzurum Cumhuriyet Caddesi’nde bulunan bu camiyi Erzurum Maliye Memurlarından Ebubekir oğlu Hacı Cafer yaptırmıştır. Giriş kapısı üzerindeki beş satırlık Arapça mermer kitabesinden 1645 yılında yapıldığı anlaşılmaktadır.

Caminin önündeki dört yuvarlak sütun üzerine oturan üç küçük kubbeli bir son cemaat yeri bulunmaktadır. Ayrıca son cemaat yerinin sol tarafında camiyi yaptıran Hacı Cafer’e ait türbe yer almaktadır. Bu türbe içerisinde Hacı Cafer’in 1650 tarihli mezarı bulunmaktadır.

Kare planlı caminin üzeri sekiz köşeli bir kasnağa oturan kubbe ile örtülüdür. Bu yapı tek kubbeli Osmanlı camiler plan düzenindedir. Kubbe eteğinde Kaside-i Bürde yazılı bir firiz dolaşmaktadır. Ayrıca kıble duvarında 14 satır halinde caminin vakfiyesi yazılıdır. Caminin mihrabı sanat tarihi yönünden bir özellik taşımamakla beraber minberi Osmanlı ağaç işçiliğinin güzel örnekleri arasındadır. Caminin yanında, kesme taştan yapılmış tek şerefeli minaresi bulunmaktadır.


Derviş Ağa Camisi (Merkez)

Erzurum Tahtacılar Caddesi, Derviş Ağa Mahallesi’nde bulunan bu camiyi 1717 yılında Hacı derviş İbrahim Ağa 1736 yılında yaptırmıştır. Daha sonra 1845 yılında da Müderris Hacı Müştak tarafından onarılmıştır.

Cami kare planlı ve tek kubbeli camiler grubundandır. Son cemaat yeri mukarnas başlıklı dört taş sütuna dayanan üç küçük kubbe ile örtülüdür. Giriş kapısı üzerinde 1845 tarihli onarım kitabesi bulunmaktadır. Caminin mukarnaslı mihrabı taştan minberi de ahşaptandır. Minare kaidesi taştan olup, gövdesi balık sırtı şeklinde tuğladan yapılmıştır.

Caminin avlusunda Hacı Derviş İbrahim Ağa’nın türbesi bulunmaktadır. Bu türbe dört taş sütunun taşıdığı küçük bir kubbe ile örtülüdür.


Gümrük Camisi (Merkez)

Erzurum Kongre Meydanı’nda Mahallebaşı’na giden yol üzerinde bulunan Gümrük Camisini kitabesinden öğrenildiğine göre, Derviş Hacı Bektaşoğlu Derviş Hacı İbrahim yaptırmıştır.

Cami kare planlı ve tek kubbelidir. Caminin önündeki son cemaat yeri dört taş sütunlu ve üç kubbelidir. Mihrabı taştan ve mukarnaslıdır. Ahşap minberi Osmanlı ağaç işçiliğinin güzel örneklerindendir. Yakın tarihlere kadar minaresi yıkık bir durumda idi.

Cami 1935 yılında Vakıflar genel Müdürlüğü tarafından onarılmıştır.


İbrahim Paşa Camisi (Merkez)

Erzurum İbrahim Paşa Mahallesi’nde Yeni Kapı Caddesi’nde ve Hükümet Binası’nın güneyinde bulunan İbrahim Paşa Camisi’ni giriş kapısı üzerindeki talik yazılı on mısralı mermer kitabesinden öğrenildiğine göre; Erzurum Valisi Yazıcızâde Hacı İbrahim Ethem Paşa 1748 yılında yaptırmıştır.

Kare planlı tek kubbeli olan cami, beyaz renkte mermer taştan yapılmıştır. Önündeki son cemaat yeri yuvarlak kemerlerle birbirine bağlanan dört sütunlu üç kubbelidir. Son cemaat yerinin bu kubbeleri dıştan konik bir çatı ile gizlenmiştir. Son cemaat yerinin pencereleri üzerinde talik yazı ile bir takım yazılar vardır. Bunlardan birisinde “Kişinin namazda üşenmesi inanç zayıflığındandır” yazısı bulunmaktadır. Caminin mihrabı mermerdendir. Minare iri kesme taştan yapılmış olup, tek şerefelidir.


Kasımpaşa Camisi (Merkez)

Erzurum Gürcü Kapı ile Tahtacılar Caddesi arasında bulunan Kasımpaşa Camisi’ni kitabesinden öğrenildiğine göre; Erzurum Valisi Cerrah Kasımpaşa 1667 yılında yaptırmıştır.

Mimari yönden özelliğini yitirmiş olan bu cami dikdörtgen planlı olup, üzeri düz bir damla örtülüdür. Son cemaat yeri de dört ağaç sütunun taşıdığı bir çatı ile örtülüdür. Kesme taş kaideli, yuvarlak gövdeli ve tek şerefeli bir minaresi bulunmaktadır.


Kurşunlu (Feyziye Cami) Cami (Merkez)

Erzurum Feyzullah Mahallesi’nde bulunan bu caminin kitabesinden öğrenildiğine göre; Şeyhülislâm Feyzullah Efendi tarafından 1700-1701 tarihinde yaptırılmıştır. Kubbesinin üzeri kurşunla kaplı olduğundan ötürü de Kurşunlu Cami ismi verilmiştir. Ayrıca Feyziye veya Şeyhülislâm Camisi isimleri ile de tanınmaktadır.

Cami kesme taştan, kare planlı olarak yapılmıştır. Üzeri sekiz kasnak üzerine oturan bir kubbe ile örtülmüştür. Son cemaat yeri dört taş sütunun üzerine oturan üç kubbeli bir mekandır. Giriş kapısının üzerinde dört satırlı talik yazılı kitabesi bulunmaktadır. Mihrap taştan olup, mukarnaslıdır. Ahşap minberi Türk ağaç işçiliğinin en güzel örneklerinden biridir. Son cemaat yerinin sağ tarafında bulunan minaresi sekiz sıra kırmızı taş şeritlerle hareketlendirilmiştir.

Caminin yanında Kurşunlu Medresesi bulunmaktadır. Caminin banisi olan Feyzullah Efendi İstanbul’da Fatih Millet Kütüphanesi’nin bulunduğu Feyzullah Efendi Medresesini de yaptırmıştır.


Şeyhler Camisi (Merkez)

Erzurum Şeyhler Mahallesi’nde bulunan Şeyhler Camisi Erzurum Müftüsü Habip Mehmet tarafından 1767 yılında yaptırılmış, 1950 yılında da onarılmıştır.

Cami kesme taştan, kare planlı olarak yapılmış, üzerini sekizgen kasnağa oturan bir kubbe örtmüştür. Bu kubbeye geçiş içeriden tromplarla sağlanmıştır. İbadet mekanı alt sırada sekiz, ikinci sırada üç ve kubbe kasnağında da üç pencere ile aydınlatılmıştır. Son cemaat yeri Erzurum’un Kamber Taşından dört sütuna dayanan üç küçük kubbe ile örtülüdür. Bu kubbeler dışarıdan konik bir çatı ile gizlenmiştir. Giriş kapısının iki yanında üzerleri bezemeli iki gömme sütun bulunmaktadır. Mihrap taştan olup, mukarnaslı olarak sonuçlanmaktadır. Bunun yanında da gömme sütunlar vardır. Buna benzer motiflerle bezeli iki sütun da kapının yanında bulunmaktadır.

Caminin sağında tek şerefeli minaresi bulunmakta olup, bunun üzerine de bir güneş saati yerleştirilmiştir.


Esat Paşa Camisi (Merkez)

Erzurum Kalesi ile saat Kulesi arasında bulunan Esat Paşa Camisi şehre hakim yüksek bir tepe üzerindedir. Caminin orijinal kitabesi günümüze ulaşamadığından ne zaman yapıldığı kesinlik kazanamamıştır. Bununla beraber Şair Cazim’in beş satırlık yazmış olduğu kitabesinden Erzurum Valisi Zarif Mustafa Paşa tarafından 1852’de onarıldığı öğrenilmiştir.

Caminin yapımında İstanbul’daki Nuru Osmaniye Camisi örnek alınmıştır. Cami dikdörtgene yakın kare planlı olup önünde altı ağaç sütunun taşıdığı çatılı bir son cemaat yeri vardır.İbadet mekanı da toprak damla örtülüdür. Mihrap ve minberin özelliği bulunmamaktadır.

Caminin yanındaki minaresi yerel kırmızı taştan yapılmıştır.Taş kaide üzerine tek şerefelidir. Bu minarenin Erzurum minareleri arasında en yüksek olanı olduğu söylenmektedir.
Caminin yanında Nakşibendi Şeyhi Osman Efendi’nin l866 tarihli türbesi bulunmaktadır.


Cennetzâde Camisi (Merkez)

Erzurum, Aşağı Yonca Mahallesinde bulunan bu camiyi Erzurumlu İsmail Efendi l785-l786 yılında yaptırmıştır.

Cami kesme taştan kare planlı ve tek kubbelidir. Kubbe dıştan oldukça yüksek iki katlı bir kasnak üzerine oturmuştur. Üzerindeki ilavelerle hafif sivri konik bir görünümdedir. Son cemaat yeri dört taş sütunun taşıdığı üç kubbeli bölüm halindedir. Caminin içerisinin mimari yönden bir özelliği görülmemektedir. Yanındaki minaresi taş kaide üzerine yuvarlak gövdeli, tuğladan ve tek şerefelidir.


Topal Çavuş Camisi (Aşkale)

Erzurum Aşkale ilçesinde, Topal Çavuş Köyünde bulunan bu caminin kitabesinden öğrenildiğine göre Ali Ağa oğlu Hacı Halil tarafından 1589-1590 tarihinde yaptırılmıştır. Cami ile birlikte yapılan medrese ve hamam günümüze gelememiştir. Yalnızca güneyinde kubbeli bir türbe bulunuyorsa da bu türbenin kime ait olduğu anlaşılamamıştır.

Kare planlı caminin üzeri pandantifli bir kubbe ile örtülmüştür.Yapılan onarımlar nedeniyle özgün konumundan uzaklaşmıştır. Ayrıca XIX.yüzyılın sonlarında önüne bir de son cemaat yeri eklenmiştir. Kare kaideli tuğla minaresi olan cami içerisinde bezeme unsurlarına rastlanmamaktadır.


Ulu Cami ((Hınıs)

Erzurum, Hınıs ilçesi Bahçe Mahallesi’nde bulunan Ulu Cami vakıf kayıtlarına göre Muş Beylerinden Alaeddin Bey tarafından 1734’de yapılmıştır.

Cami kare planlıdır. İbadet mekanının üzerini dört sütunun taşıdığı pandantifli bir kubbe örtmektedir. Bu kubbe sekizgen bir kasnak üzerinde olup dıştan piramidal bir külah ile örtülüdür. Bunun dışında kalan bölümler ise içeriden basık kubbe, dıştan da toprak damla örtülüdür. Caminin son cemaat yeri bulunmamaktadır. Mihrap bordürlerle çevrilidir ve içerisi bitkisel motiflerle bezenmiştir. Taş kaideli minare silidir gövdeli olup iki renkli taşlardan yapılmıştır.

Caminin yanındaki medreseden günümüze herhangi bir kalıntı gelememiştir.


Kale Mescidi (İspir)

Erzurum, İspir Kalesi’nin iç kale bölümünde yer alan mescidin yapım tarihi bilinmemektedir. Kaynaklarda da bununla ilgili bir bilgiye rastlanamamıştır. Bununla beraber kale ile beraber XIII.yüzyılda yapıldığın sanılmaktadır.

Mimari yapısı itibariyle Erzurum Kale Camisi’ne benzeyen bu cami kare planlı olup üzeri piramidal bir külah ile örtülüdür. Cami içerisinde, mihrapta ve girişteki mukarnas bezemeler dikkati çekmektedir.



Çarşı Camisi (Tuğrul Şah Camisi) (İspir)

Erzurum İspir ilçesinde Çarşı içerisinde olan bu camiyi Emir Atabey Erdemşah, Tuğrul şah adına l200-1225 yılında yaptırmıştır.

Cami dikdörtgen planlı olup üzeri dört ağaç sütunun taşıdığı toprak bir damla örtülüdür. Mihrabı dışa taşkın olup mukarnas bezemelidir. Ahşap minberi dönemini yansıtan ilginç yapısı vardır. Kare kaideli tuğla gövdeli minaresi tek şerefelidir. Ayrıca tunç kapıları orijinal olup caminin en ilginç bölümüdür.


Narmanlı Camisi (Narman)

Erzurum Narman ilçesinde bulunan Narmanlı Camisi kitabesinden öğrenildiğine göre Sultan I.Mahmut döneminde Narmanlı Yusuf Efendi tarafından 1738 yılında yaptırılmıştır.

Cami kare planlı olup, üzeri trompların yardımı ile merkezi bir kubbeyle örtülmüştür. Caminin önünde altı yuvarlak taş sütunun taşıdığı beş kubbeli bir son cemaat yeri bulunmaktadır. Cami içerisinde mimari yönden dikkati çeken herhangi bir özellik bulunmamaktadır.


Arslan Paşa Camisi (Oltu)

Erzurum Oltu ilçesi merkezinde, Oltu çarşısının kenarında bulunan camiyi kitabesinden öğrenildiğine göre Arslan Paşa 1664-1665 yıllarında yaptırmıştır.

Arslan Paşa Camisi kesme taştan kare planlı bir yapıdır. Ana mekanının üzeri içten kubbe dıştan piramidal bir çatı ile örtülüdür. Son cemaat yeri dört taş sütuna oturan üç küçük kubbe ile örtülüdür.Giriş kapısı sivri kemerli olup mukarnas dizileri ile son bulmaktadır Ayrıca kapının .Etrafı geometrik motiflerle çevrilidir.Kesme taş kaideli minaresi yuvarlak gövdelidir.


Sıvaslı Camisi (Pasinler)

Erzurum, Pasinler ilçesindeki Sıvaslı Camisi’ni kitabesinden Sıvaslı İbrahim Efendi tarafından l388 yılında yaptırıldığı öğrenilmektedir.

Dikdörtgen planlı moloz taştan yapılan caminin üzeri toprak damla örtülüdür. Mimari yönden özelliği değişik dönemlerde yapılan onarımlarla kaybedilmiştir. Cami içerisinde mimari özelliği olan yalnızca ahşap minberidir. Yanındaki minaresi kesme taş kaideli olup yuvarlak tuğla gövdeli ve tek şerefelidir.


Süleyman Han Camisi (Pasinler)

Erzurum Pasinler ilçesindeki Pasinler Kalesi Kanuni Sultan Süleyman zamanında onarılırken bu camide yapılmıştır. Kitabesi bulunmadığından yapım tarihi kesinlik kazanamamıştır. XVI.yüzyılın ikinci yarısına tarihlendirilen cami kesme taştan yapılmış olup günümüze kalıntıları gelebilmiştir. Bu yüzden de planı ve mimari üslubu öğrenilememiştir.


Ulu Cami (Pasinler)

Erzurum Pasinler ilçesindeki Ulu Camiyi Sancak Beyi Kasım bey 1554’de yaptırmıştır.
Cami l835 yılında onarılmış, bu nedenle orijinal üslubundan uzaklaşmıştır.

Cami dikdörtgen planlı olup içerisindeki ahşap sütunlarla ile iki sahna ayrılmıştır. Yapımında moloz taş kullanılmıştır.Üzeri toprak damla örtülüdür. Mihrap nişi bitkisel
motiflerle bezelidir.Yanındaki taş kaide üzerine yuvarlak gövdeli tek şerefeli minaresi bulunmaktadır.


Bardız Camisi (Şenkaya)

Erzurum, Şenkaya ilçesindeki Bardız Kalesinin yanında bulunmaktadır. Bardız Kalesi XII.yüzyılın ortalarında Saltuklu Meliki İzzeddin zamanında yapılmıştır. Bu caminin de aynı dönemde yapıldığı sanılmışsa da bazı belgelere göre Mimar Sertzade Molla Ahmet Ali’nin 1748’de yaptırdığı anlaşılmıştır.

Cami kesme taştan kare planlı ve tek kubbelidir. Günümüze son cemaat yeri gelememiştir. Ancak duvarlarındaki uzantı ve izlerden son cemaat yerinin bulunduğu anlaşılmıştır. Giriş kapısı sivri kemerlidir ve iki yanında da birer niş bulunmaktadır. İbadet mekanını üzerini örten kubbe trompludur. Dıştan sekizgen bir kasnak üzerine kubbe oturtulmuştur. Mihrap mukarnaslı ve geometrik süslemelidir. Ayrıca ibadet mekanını aydınlatan pencereler üzerinde sülüs yazı ile halifelerin isimleri yazılıdır. Minaresi kesme taş kaide üzerine tuğladan tek şerefeli ve yuvarlak gövdelidir.
 
#5
Erzurum Erzurum Medreseleri



Çifte Minareli Medrese (Merkez)

Erzurum’da Anadolu’nun en büyük medreselerinden biri olan Çifte Minareli Medrese’nin kitabesi bulunmadığından yapım tarihi kesinlik kazanamamıştır. Bununla beraber XII.yüzyılın ortalarına ait bir Saltuklu eserinin kalıntıları üzerine yapılmıştır. Yapının doğu duvarının aynı zamanda kale surları oluşundan ve mimari özelliklerinden XIII.yüzyıl sonlarında veya XIV.yüzyılın başlarında yapıldığı sanılmaktadır. Osmanlı döneminde harap bir halde bulunan yapıyı Sultan IV.Murat (1623-l640) onarmış ve top imalathanesi ve kışla haline getirmiştir. Sonraki yıllarda yeniden medreseye dönüşmüş, Cumhuriyetin ilk yıllarında bir süre Erzurum Arkeoloji Müzesi olmuştur.

Osmanlı mimarisinde açık avlulu dört eyvanlı ve iki katlı medreseler gurubundan olan yapının iki yanında payandalar üzerinde yükselen iki minaresi ile Anadolu Osmanlı mimarisinde önemli bir yer edinmiştir. Ön cephesiyle dikkati çeken bu medresenin bu bölümünde cephe kompozisyonu oldukça belirgindir. Anadolu Selçuklu Mimarisinde portallerin yan yüzleri süslenmediği halde bu yapıda çeşitli bezemeler birbirini izlemektedir. Girişin derin nişi çeşitli derinliklerde palmet motifli beş sıra şeritle çerçevelenmiş üzeride mukarnaslarla tamamlanmıştır. Portalin bir bölümünü oluşturan figürlü panolar Orta Asya Türk Kültürünün izlerini yansıtan çift başlı kartal, hayat ağacı ve ejderlerden oluşan panolara yer verilmiştir. Ancak bunların tam olarak bitirilemediği de gözlemlenmektedir.

Günümüzde şerefeden yukarısı yıkılmış olan minaresinin yüksekliği 26.00 m.dir. Sırlı tuğla minareler kalın yivli olup yer yer aralarına üçgen çiniler yerleştirilmiştir. Minarelerin pabuç kısımları kare çerçeveler içerisine alınmış ve son derece süslü daireler içerisine “Allah”, ”Muhammed” isimleri başta olmak üzere dört halifenin isimleri yazılmıştır.

Medrese içerisine 5.20 m. derinliğinde, beşik tonoz örtülü bir dehlizden girilmektedir. Avlu dikdörtgen planlı olup, 30.50x12.20 m. ölçüsündedir. Avlu üç taraftan sivri kemerlerle birbirine bağlanmış on dört sütunun taşıdığı iki katlı revaklarla çevrilmiştir. Yan kenarlarda bulunan eyvanlar çatı hizasına kadar yükselmekte olup üst katlar ayrı ayrı merdivenlerle çıkılan enlemesine ikiye bölünmüştür.

Medresenin alt katında yirmi,üst katta da yirmi iki olmak üzere toplam kırk iki kapalı oda bulunmaktadır.

Girişin sağında 5.80x5.80 m. ölçüsünde üzeri kubbeli bir mescit bulunmaktadır. Medresenin güney tarafında ana eyvanın arkasında medreseye bitişik içten ve dıştan onikigen gövdeli, külahla örtülü bir kümbet bulunmaktadır. Bu kümbetin kitabesi olmadığından ne zaman ve kimin için yapıldığı anlaşılamamıştır. Kümbetin gövdesi iç içe yuvarlak kemerlerle bezenmiştir. Ayrıca zengin bezemelerle süslenmiştir. Kümbetin üzerini örten kubbesi de külah şeklindedir. Mumyalık kısmı haçvari planlı, çapraz tonozlu olup üst mekan mihraplı ve içten kubbe ile örtülüdür. Burada sanduka bulunmamaktadır. Bu nedenle de mescide çevrilmiştir.



Yakutiye Medresesi (Merkez)


Erzurum Cumhuriyet Caddesinde bulunan Yakutiye Medresesi’ni İlhanlı Sultanı Ulcayto ile şehrin askeri valisi Hoca Cemalettin Yakut 1310 yılında yaptırmıştır. Medresenin yapımı Cemalettin Yakut’un ağabeyi İlhanlı Sultanı Adil Gazan Han ile eşi Bolugan Sultan’ın parası ile yaptırılmıştır.

İlhanlı mimarisinin izlerini taşıyan medrese Anadolu’daki kapalı avlulu, dört eyvanlı medrese tipinin son örneklerinden birisidir. Kesme taştan yapılan medresenin basık kemerli ve oymalı portalinde kabartma, Arapça sülüs yazılı bir kitabe bulunmaktadır. Bu kitabede;

“Bu medresenin yapılmasını 710 senesinde Ulcayto Sultan’ın hükümdarlık günlerinde Allah mülkünü ebedi kılsın. Sultan Gazan ve Bolagan Hatunun Allah bürhanlarını tenvir etsin. Yüce ve güzel in’amlarından olan fevazıl ile Cemalettin Hoca Yakuti Gazani emretti.” yazılıdır.

Portalin kuzey ve güney yüzlerinde çift başlı kartal, yaprak ve çift aslan kabartmaları görülmektedir. Bunlar XII.yüzyılın özelliklerini taşımaktadır. Bu armalar İlhanlı sanatının bir örneğidir.Yakutiye Medresesi’nde de Çifte Minareli Medresede olduğu gibi sağa sola dönmüş kartallar, hayat ağacı, aslan figürlü panolar dikkati çekmektedir. Portaldeki bezemeler boş yer kalmamacasına bütün yüzeyi kaplamıştır. Burada Çifte Minarenin etkileri açıkça görülmektedir.

Portalin 7m. sağında ve güneybatı köşesinde, şerefeden yukarısı yıkılmış sırlı tuğla minare bulunmaktadır. Minareye kabartma kordonlarla hareketli bir görünüm verilmiştir. Minarenin bu bölümleri iç içe geçmiş geometrik motifler ve çinilerle bezenmiştir. Sol taraftaki minare tamamen yıkılmış olup yalnız kaide kısmı görülebilmektedir. Portalin iki yanında ve içerisinde duvara gömme üzerleri boş yer kalmamacasına bezenmiş sütunlar bulunmaktadır.

Avlu birbirlerine kemerlerle bağlanmış dört kalın payenin taşıdığı ayna tonoz ile örtülmüştür. Avlunun sağ ve solunda karşılıklı beşik tonozlu altışar oda sıralanmıştır. Çifte Minareli Medresenin aksine burada doğu ve batı eyvanları yerine medrese odaları yapılmıştır. Bunlardan sağ köşedeki odadan aynı zamanda minareye çıkılmaktadır. Güneydeki tonozun üzerinde ise bu medreseye vakfedilmiş altı köyün ismini içeren vakfiye mermer üzerine sülüs yazı ile azılmıştır.

Medresenin doğu duvarına bitişik olarak bir kümbet bulunmaktadır. Yuvarlak tuğla gövdesi üzerinde üç pencere açılmış olup içten kubbe dıştan külah ile üzeri örtülüdür. Türbe içerisinde sanduka bulunmakla beraber bu türbenin kime ait olduğu bilinmemektedir. Medresenin yapımı için para veren Gazan Han ile Bulugan Hatun Tebriz’de gömülüdür. Bu bakımdan bu türbe onlara ait değildir.

Günümüzde Yakutiye Medresesi, yörenin çeşitli etnografik eserlerinin sergilendiği Türk İslam Eserleri ve Etnografya Müzesi olarak kullanılmaktadır.


Ahmediye Medresesi (Merkez)

Erzurum, Erzincankapı semtinde, Murat Paşa Mahallesi'nde, Murat Paşa Camisi’nin doğusunda Ahmediye Medresesi bulunmaktadır. Kitabesinden öğrenildiğine göre bu medreseyi Ahmet bin Ali bin Yusuf darülhadis olarak 1314 yılında yaptırmıştır.
Girişin kuzeydoğu köşesindeki oda lentosu üzerinde kısmen harap olmuş sülüs yazılı üç satırlık bir kitabe bulunmaktadır. Bu kitabeden de medresenin İlhanlılar devrinde yapıldığı öğrenilmektedir.

XIII-XIV. yüzyıl kapalı avlulu medrese tipinin bir örneği olan, 16.50x9.75 m. ölçüsünde dikdörtgen planlı medresenin avlusunun çevresinde medrese odaları simetrik olarak sıralanmıştır. Avlunun üzeri manastır tonozları ile örtülmüştür. Avlunun her kenarında ikişer medrese odası yer almıştır.Avluya açılan iki eyvanın köşelerine yerleştirilen sütunlar bitkisel bezemelerle kaplanmıştır. Bu yönden Yakutiye Medresesindeki sütunlar ile büyük bir benzerlik gösterirler.

Girişin karşısına gelen eyvandaki mihrap burasının aynı zamanda mescit olarak kullanıldığını göstermektedir. Ayrıca kuzey cephe duvarında görülen mihrap daha önce burada bir cami olduğuna işaret etmektedir. .Burada bulunan minare l940’lı yıllarda yapılmıştır.


Kurşunlu Medrese (Merkez)

Erzurum, Feyzullah Mahallesi’nde Kurşunlu Cami’nin yanında bulunan Kurşunlu Medrese Fevziye Medresesi ismi ile de tanınmaktadır. Medrese yanındaki cami ile birlikte Şeyhülislam Feyzullah tarafından l701-l702 yılında yaptırılmıştır.

Medresenin on üç hücresi günümüze gelebilmiştir. Ayrıca güneydoğu köşesindeki düzensiz üç hücre sonraki yıllarda yapılan onarımlarda buraya eklenmiştir. Doğu duvarına paralel olarak uzanan sekiz hücre beşik tonozlarla üzerleri örtülmüştür. Hücrelerin her birisinin batı yönüne açılan birer penceresi ile ikişer penceresi bulunmaktadır.


Pervizoğlu Medresesi (Merkez)

Erzurum, Pervizoğlu Camisi’ne bitişik olan Pervizoğlu Medresesi l716 yılında cami ile birlikte yaptırılmıştır.

Pervizoğlu Medresesi’nden günümüze yalnızca iki hücre ile güney doğu köşesindeki bir hücre ayakta kalabilmiştir. Bu hücrelerin üzerleri beşik tonozlarla örtülüdür.


Şeyhler Medresesi (Merkez)

Erzurum Şeyhler Mahallesi’nde, Şeyhler Camisi’nin yanında bulunan Şeyhler Medresesi kesme ve moloz taştan yapılmıştır

Giriş kapısı üzerindeki mermer, dört satırlık kitabesinden Şeyh Mustafa Efendi tarafından 1760-1761 yılında yaptırıldığı öğrenilmektedir.

Dikdörtgen medresenin doğu yönünde giriş kapısı bulunmaktadır. Dikdörtgen bir avlunun etrafında on iki hücresi bulunmaktadır. Bu hücrelerden ikisinin girişi doğu cephesinde, üçünün girişi de kuzey duvarındadır. Kuzeydoğudaki hücreye ise doğudaki hücrelerin içerisinden geçilerek girilmektedir.

Kadıoğlu Medresesi (İspir)

Erzurum İspir ilçesindeki Kadıoğlu Medresesi kitabesinden öğrenildiğine göre; Kadızade Efendi tarafından 1725-1726 yılında yaptırılmıştır.

Klasik Osmanlı medrese tiplerinden biraz farklı olarak dikdörtgen planlı olan medrese kesme taştan yapılmıştır. Giriş kapısından küçük bir avluya girilmekte olup bu avlunun etrafında 10 medrese hücresi bulunmaktadır. Medrese hücrelerinde Ocaklar ve nişler yer almaktadır.
 
#6
Erzurum Kümbet ve Türbeleri


Üç Kümbetler (Merkez)

Erzurum Çifte Minarenin güneyinde, Sultan Melik Mahallesinde bulunan ve bugün ortadan kalkmış olan mezarlığın içerisinde yer alan ve Anadolu’dak mezan anıtlarının en güzel örneklerinden, Üç Kümbetler ismi ile tanınan üç kümbetten en büyüğünün Emir Saltuk’a ait olduğu ve XII.yüzyılın sonlarında veya XIV.yüzyılın başlarında yapıldığı sanılmaktadır.Diğer kümbetlerin kime ait oldukları bilinmemektedir. Bunların da XIV. Yüzyıla ait oldukları sanılmaktadır. Üç Kümbetlerin yanında kümbeti andıran bir diğer yapının mahiyeti anlaşılamamışdır.Bunun da kümbet olduğu ileri sürülmüşse de bazılarına göre de bir mescittir.

Kesme taştan yapılmış olan bu kümbet sekizgen gövdeli, yüksek kasnaklı ve üzeri kubbe ile konik karışımı basık bir külahla örtülüdür. İki renkli kesme taştan yapılan kümbetin üçgen alınlıklarında, yuvarlak kemerli kasnak nişlerinde Orta Asya takvimlerinde görülen burç figürlerini andıran boğa, yılan, yarasa, kartal gibi hayvan kabartmaları bulunmaktadır. Buradaki nişlerden birisinin içerisindeki boğa boynuzları arasında bir insan başının benzerine diğer yerlerde rastlanmamaktadır.

Bu kümbetin sekiz cephesinin dört yüzünde birer çift pencere bulunmaktadır. Kümbetin kapısı kuzey yönünde olup giriş kapısı saçakları üzerinde geometrik bezeme ile çiçek ve hayvan kompozisyonları görülmektedir.

Emir Saltuk kümbetinin güneydoğusunda bulunan ikinci kümbetin alt kısmı kare planlı ve on iki cephelidir. Yöresel gri renkte bir taştan yapılmış olup üstte bir küçük, altta ise oldukça bezemeli üç büyük penceresi bulunmaktadır. Bu kümbetin güney cephesindeki penceresi aynı zamanda mihrap görünümündedir. Giriş kapısı üzerindeki kitabe yeri boş olup burada bir kitabe bulunmamaktadır.

İkinci kümbete 4m. uzaklıktaki üçüncü kümbet yöresel Keyek taşından yapılmıştır. Kümbet on iki cepheli ve dört pencerelidir. Kuzey yönünde giriş kapısı bulunmaktadır.İç kısmında oldukça güzel bezenmiş mihrabı vardır. Kümbetin üzerini örten konik külahın kasnağında Emir Saltuk Kümbetine benzeyen bezemelere yer verilmiştir.

Bu kümbetler Milli Eğitim Bakanlığı tarafından l956 yılında onarılmıştır.

Gümüşlü Kümbet (Merkez)

Erzurum’un doğusunda Kars Kapısı dışındaki meydanda bulunan Gümüşlü Kümbet XIII.yüzyılda Gıyaseddin Gazi adına yaptırılmıştır. Kümbetin üst örtüsü gümüş ile kaplı oluşundan ötürü Gümüşlü Kümbet ismi ile tanınmıştır. Buradaki gümüşlerin l877-1878 Osmanlı-Rus Savaşı sırasında Ruslar tarafından sökülerek götürüldüğü söylenmektedir.

Erzurum’daki diğer kümbetlere benzeyen bu kümbet kesme taştan yapılmış, 7.95x7.95 m. ölçüsünde kare kaide üzerinde yuvarlak gövdeli olup üzeri konik taş bir kubbe ile örtülmüştür. Kare kaidelerin köşeleri kırılarak profilli bir su basma kornişinden sonra 12 köşeli gövdeye geçilmektedir. Gövdesi sivri kemerlerle birbirine bağlanan ikişer yarım sütunlarla bölümlere ayrılmıştır. Bu bölümlerin üzerlerine şeritler halinde beyaz kalker taşından zikzaklar yapılmıştır. Kubbenin altında kırmızı renkli bir kuşak çepeçevre kubbe içerisini kuşatmaktadır. Giriş kapısı üzerindeki kitabe savaş sırasında atılan kurşunlarla okunamayacak duruma gelmiştir. Kümbet içerisindeki sandukalar günümüze gelememiştir.


Cimcime Sultan Kümbeti (Merkez)

Erzurum, Cumhuriyet Caddesi’nde, Ulu Cami’nin kuzeyinde bulunan Cimcime Sultan Kümbeti’nin XIV.yüzyılın başlarında yapıldığı sanılmaktadır. Türbenin büyük bir kısmı yol seviyesinin yükselmesinden ötürü toprak altında kalmıştır.

Kümbet Erzurum’un yöresel Sivişli (Keverk) taşından yapılmış olup silindirik gövdeli taş konik külahlıdır. Kümbetin gövdesi birbirine bağlanmış yuvarlak kemerli sütunlarla bir revak konumuna getirilmiştir. Konik külahın altında dışa taşkın bir silmesi bulunmaktadır. Türbenin su basmanının yukarısındaki gövde, birbirine paralel, kalın çift kabartma çubuklarla daire şeklinde kemerler oluşturmuştur. Böylece dıştan 12 köşeli olmamasına rağmen böyle bir gövde görünümü vermektedir.


Karanlık Kümbet (Merkez)

Erzurum Derviş Ağa Mahallesi, Tahtacılar Caddesi’nde, Derviş Ağa Camisi karşısında bulunan Karanlık Kümbeti İlhanlı Emirlerinden Tuğbay Vecihiddin’in oğlu Emir Sadreddin Türkbeğ l308’de yaptırmıştır.

Kümbet kare kaide üzerinde on iki cepheli silindirik bir gövde üzerindedir. Yöresel Sivişli (Keverk) taştan yapılmış olan kümbetin üzeri içten yuvarlak, dıştan konik bir külah ile örtülmüştür. Gövde yalancı sivri kemerler ve kabartmalarla bezenmiştir.

Giriş kapısı üzerinde 30x0.50 m. ölçüsünde beyaz köfeki taşından Arapça kufi yazı ile Allah ve Muhammet isimleri üç satır halinde yazılmıştır.Güneydeki pencere üstündeki kırmızı mermer üzerine sülüs yazı ile üç satırlık bir kitabe yerleştirilmiştir. Erzurum’un işgali sırasında, l308 tarihli bu kitabe Rusların atmış olduğu kurşunlarla bozulmuşlardır. Kitabede; “Bu kubbenin yapılmasını 708 senesinde (1308) Büyük Emir Vecihiddin ‘ın oğlu Sadreddin Turkbay emretti” yazılıdır.

Kümbetin üzerini örten 4.80 m çapındaki kubbe içten yuvarlak olup saçak altı kırmızı taştan bir kuşak ile çevrilmiştir. İçerideki iki sandukanın üzerinde kitabe bulunmadığından kime ait oldukları da belli değildir.


Rabia Hatun Kümbeti (Merkez)

Erzurum Hasan Basri Mahallesi’ndeki Rabia Hatun Kümbet’nin XV.yüzyılın başında yapıldığı sanılmaktadır.

Kümbet kare kaide üzerinde yuvarlak gövdelidir. Kaide ile gövdenin birleştiği yerde bitkisel bezemeler görülmektedir. Bu bezemeler Kayseri Döner Kümbet ile benzerlik göstermektedir. Günümüze yıkık durumda gelebilen kümbetin konik bir külah ile örtülü olduğu sanılmaktadır.

Mehdi Abbas Kümbeti (Merkez)

Erzurum Sultan Melik Mahallesi’nde bulunan Mehdi Abbas Kümbeti Emir Şeyh Camisi’nin güneyindedir. Kümbetin kitabesi günümüze ulaşamamakla beraber üzerindeki kitabesinden XIV-XVI.yüzyılda yapıldığı mimari üslubundan anlaşılmaktadır.

Kümbet dıştan on altı, içeriden sekiz köşeli plan düzenindedir. Duvarları yöresel Sivişli taşından yapılmıştır. İçerisinde yuvarlak kemerli bir mihrabı bulunmaktadır.


Ferruh Hatun Kümbeti (Pasinler)

Erzurum, Pasinler ilçesinde Miyadin Köyü mezarlığında bulunan Ferruh Hatun Kümbeti
kitabesinden öğrenildiğine göre Ali Gazi’nin kızı Ferruh Hatun için 1324’de yaptırılmıştır.

Kümbet silindirik kaideli sekizgen gövdelidir. Üzeri konik bir külah ile örtülmüştür. Gövdesinin üzeri yuvarlak sağır kemerlerle bölümlere ayrılmıştır. İçerideki mihrap mukarnas dolguludur.


Gülperi Hatun Kümbeti (Pasinler)

Erzurum Pasinler ilçesine l0 km. uzaklıkta tarlalar içerisinde bulunan Gülperi Hatun Kümbeti’nin XIV-XV.yüzyıllarda yapıldığı sanılmaktadır. Kitabesi günümüze ulaşamamıştır.

Kümbet sekizgen gövdelidir. Günümüze çok harap bir durumda gelmiştir. Üst örtüsünün içten yuvarlak, dıştan da konuk bir çatı ile örtülü olduğu sanılmaktadır.

Evreni Kümbeti (Aşkale)

Erzurum Aşkale ilçesi Evreni Köyü yakınında bir tepe üzerinde bulunan Evreni Kümbetinin kitabesi bulunmamaktadır. Bu nedenle de kümbetin ne zaman yapıldığı ve içerisinde gömülü olan kişinin kimliği konusunda kesin bir bilgi bulunmamaktadır. Yapı üslubundan XIV.yüzyılda yapıldığı sanılmaktadır.

Düzgün kesme taştan yapılan kümbet, sekizgen planlı olup, üzeri konik bir külah ile örtülmüştür. Günümüzde kümbetin kuzey kısmı yıkılmış, diğer kısımları ise harap bir durumdadır.


Mısri Zinnun Kümbeti (Oltu)

Erzurum Oltu ilçesinde bulunan Mısri Zinnun Kümbeti, kitabesinden öğrenildiğine göre h.624 (1226) tarihinde yapılmıştır. Kümbet içerisinde gömülü olan Mısri Zinnun hakkında kaynaklarda yeterli bilgi bulunmamaktadır.

Türbe yöreye özgü kırmızıya yakın ve bej renkteki taştan yapılmıştır. Yuvarlak planlı bir yapı olup konik bir örtü ile üzeri örtülmüştür.


Ane Hatun Türbesi (Merkez)

Erzurum, Murat Paşa Mahallesi’nde Murat Paşa Camisi karşısında, mezarlık içerisinde Ane Hatun Türbesi bulunmaktadır.

Ane Hatun Maray Han’ın kızıdır. Bu türbe l649’da yapılmıştır. Türbenin üzeri sivri kemerlerle birbirine bağlanan dört sütunun taşıdığı bir kubbe ile örtülmüştür.


Mahmut Paşa Türbesi (Merkez)

Erzurum’un doğusunda Tepe Mezarlığının doğusunda bulunan Mahmut Paşa Türbesini Mahmut Paşa’nın oğlu l794 yılında yaptırmıştır.Türbenin güney yüzünde l794 tarihli kitabesi bulunmaktadır.

Mimari yönden Ane Hatun Türbesine benzeyen bu türbe kırmızı taştan yapılmış, üzerini de kesme taştan bir kubbe örtmüştür. Türbe içerisinde Doğu Bayezıd Emini Abdülfettah ile oğlu Bayezıd Mutasarrıfı Mahmut Paşa’nın mezarları bulunmaktadır.


Rabia Hatun Türbesi (Merkez)

Erzurum , Hasan Basri Mahallesi’nde bulunan Rabia Hatun Türbesi İlhanlı Döneminden, XII.yüzyıldan kalmıştır. Bu türbenin kime ait olduğu ve ne zaman yapıldığı bilinmemektedir. Yalnızca halk buraya Rabia Hatun ismini yakıştırmıştır.

Türbe kesme taştan yapılmış olup üzerini örten konik kubbesi yıkılmıştır. Türbe içerisinde üzerinde yazıt olmayan bir mezar bulunmaktadır.

Cemaleddin Hoca Yakut Türbesi (Merkez)
Cemaleddin Hoca Yakut'un medresesinin kuzeybatı köşesinde bulunan türbe, yuvarlak gövdeli ve konik külahlıdır. Türbenin gövde çapı 4.65, duvarları da 0.95 m. kalınlığındadır. Türbenin üzerinde düz lentolu iki pencere bulunmaktadır. Külah kısmının altı gövdeden bir döşeme ile ayrılmış olup, nöbetçi kulübesini andırmaktadır.
Türbenin altındaki mumyalık kısmının üzerinde bulunan zemindeki sandukada kitabe bulunmamaktadır.


Abdurrahman Gazi Türbesi (Merkez)

Erzurum’un 2.5 km. güney doğusunda Eğerli Dağı (Sığve) yamacında, Abdurrahman Gazi Camisi’nin (Hacı Ahmet İzzet Paşa Camisi) yanındadır. Hz.Muhammed’in Eshabından olan Abdurrahman Gazi adına bu türbeyi Erzurum Valisi Yusuf Ziya Paşa’nın eşi Ayşe Hanım 1796 yılında yaptırmıştır.

Türbeye yanındaki Abdurrahman Gazi Camisi’nden girilmektedir. Türbenin giriş kapısı üzerindeki l796 tarihli kitabeyi Hattat Salim yazmıştır. Türbe içerisinde 4.85 m. boyunda Abdurrahman Gazi’nin makamı bulunmaktadır.


Alaettin Ali Türbesi (Pasinler)

Erzurum’un 21 km. kuzey doğusunda, Ovaköy (Ezirmik) Köyü’nün yakınındadır. Türbenin Selçuklu döneminden günümüze geldiği sanılmaktadır. Türbe üzerindeki kitabede l287 tarihi yazılıdır.

Günümüze yıkık bir durumda gelen türbenin yalnızca duvar kalıntıları gelebilmiştir. Türbe içerisinde yedi mezar bulunmaktadır. Bunlardan biri Selçuklu Beyi Alaettin Ali’ye (l287) ait olduğu sülüs yazılı kitabesinden anlaşılmaktadır. Diğer mezar taşlarından birisi de aynı aileden Necmettin kızı Oktayo Hatun’a (1271) aittir.


Ali Baba Türbesi (Narman)

Erzurum, Narmanlı Mahallesinde bulunan Ali Baba Türbesi XV.yüzyılda yapılmıştır. Günümüze harap bir halde gelen türbenin mimari üslubu ve planı kesinlik kazanamamıştır. Temel kalıntılarına göre sekizgen planlı ve kesme taştan olduğu anlaşılmaktadır.


Ferruh Hatun Türbesi (Pasinler-Hasankale)

Erzurum, Hasankale ilçesinin 9 km. güneyinde, Ardıçlı (Miyadin) Köyü’nde bulunan Ferruh Hatun Türbesi Ali Gazi tarafından 1324 yılında yaptırılmıştır. Ferruh Hatun ve Ali Gazi ile ilgili olarak kaynaklarda bir bilgiye rastlanmamıştır.

Türbenin giriş kapısı üzerinde 1324 tarihli Arapça bir kitabesi bulunmaktadır. Türbe kesme taştan yapılmıştır. Sekiz cepheli olan türbenin üzeri sivri bir kubbe ile örtülüdür. Cephelerde üç penceresi bulunmaktadır. İçten 3.40 m. çapında olan türbenin l.60m. yüksekliğinde bir de mihrabı vardır.

Türbe içerisinde yalnızca bir sanduka bulunmaktadır.

Ethem Baba Türbesi (Narman)

Erzurum Narman ilçe merkezinde bulunan Ulu Cami’nin yanında bulunan Ethem Baba Türbesi 1995 yılında restore edilerek bugünkü durumuna gelmiştir. Bu türbe birkaç kez yol açma çalışmaları sırasında yıkılmak istenmişse de ilçe halkının itirazı sonucu yol, türbenin iki yanında açılmıştır. Mimari yönden bir özelliği bulunmayan bu türbenin halk arasında Ethem Baba’nın kişiliği ile önemlidir.

Ethem Baba’nın asıl ismi İbrahim olup, 1836 yılında Erzurum’da dünyaya gelmiş, Şeyh Muhammed Nesibi’nin oğludur. İbrahim Ethem medrese eğitimi görmüş, söylentiye göre rüyalarında sürekli olarak Hz.Muhammed ve Hz. Ali’yi görmüş, icazet alması için Sivas’a gidip, Şemsi Ruzî’den ders alması istenmiştir. Bunun üzerine Sivas’a giderek Şemsi Suzî’den ders görmüş ve icazet almıştır.

İbrahim Ethem’in çok sayıda kitap ve beyitleri olmasına rağmen Birinci Dünya Savaşı sırasında yakılarak imha edilmiştir. 1916 yılında Narman’da ölmüş ve orada gömülmüştür. Üzerine de sonradan bugünkü türbesi yapılmıştır.

Yuvarlak kemerli, kesme taş duvarlı türbe, kare planlı, kırma çatılıdır.
 
#7
Erzurum Kervansarayları


Rüstem Paşa Kervansarayı (Taş han) (Merkez)

Erzurum, Fevziye Mahallesi’nde, Menderes Caddesinde, Pervizoğlu Camisi ile Boyahane Hamamı arasında bulunan Rüstem Paşa Kervansarayını Kanuni Sultan Süleyman’ın Sadrazamı Rüstem Paşa l544-1561 arasında yaptırmıştır. Erzurum’un işlek kervan yolları üzerinde bulunmasına rağmen şehirde nedense kervansaray yapılmamıştır, Osmanlı döneminde yapılan hanların başında Rüstem Paşa Hanı gelmektedir. Bu yapı kaynaklara kervansaray veya bedesten olarak geçmiş olmasına karşılık mimari yapısı ve özellikleri han olarak yapıldığını göstermektedir.

Rüstem Paşa Kervansarayının mimari yönden ilgin çekici bir plan düzeni ve yapısı vardır. Burada dikdörtgen bir avlu çevresinde, kesme taştan yapılmış revakların arkasına sıralanmış odalardan oluşan iki katlı bir yapıdır. Doğu ve batı yönünde sivri kemerli ve tonozlu iki kapıdan girilen avlunun çevresinde 32 hücre bulunmaktadır. Avluda kalın payelerin yuvarlak tuğla kemerlerle birbirine bağlanmasından oluşan bir revak sistemi meydana gelmiştir. Üzerleri tonoz örtülü olun bu revakların arkasındaki odalar da basık tonozlarla örtülmüştür. Üst katta yine koridor çevresinde sıralanmış basık tonozlu odalar bulunmaktadır.

Vakıflar Genel Müdürlüğü tarafından 1970 yılında restore edilen, çarşı olarak kullanılan hanın günümüzde üst katlarında Oltu taşı işlemecileri, alt katlarda ise çeşitli işyerleri bulunmaktadır.


Hacı Bekir Hanı (Aşkale)

Erzurum, Aşkale ilçesinin 24 km. uzağındaki bu Han Tercan yolunun üzerinde bulunmaktadır. Hanın kitabesi günümüze ulaşamamıştır. Bununla beraber mimari yapısından XIII-XIV.yüzyılda yapıldığı anlaşılmaktadır.

Anadolu’daki avlusuz hanlar gurubundan olan bu han kuzey-güney doğrultusunda dikdörtgen planlıdır. Hanın gösterişli bir giriş kapısı olup, dikdörtgen çerçeve içerisinde mukarnaslıdır. Günümüze oldukça yıkık durumda geldiğinden planı kesin olarak belirlenememiştir.

Erzurum’da bu iki han dışında mimari yönden önemli hanlar bulunmamaktadır. Erzurum’un ticaret kervan yolları üzerinde kısmen bulunmasına karşılık önemli hanların bulunmaması biraz şaşırtıcı olmasına rağmen bunlardan bazıları hiçbir iz bırakmadan savaşlar sonucu yıkılmışlardır. XVIII. Yüzyılda yapılmış olan Erzurum Kongre Meydanı’ndaki Gümrük Hanı ile Cennetzade Hanı ve XIX.yüzyılda yapılmış olan Kamburoğlu Hanının avlu etrafında sıralanmış odaları ve çatı ile örtülü oldukları bilinmektedir.
 
#8
Erzurum Hamamları


Lala Paşa Hamamı (Merkez)

Erzurum Tebriz Kapısı mevkiinde bulunan Lala Paşa Hamamının Lala Mustafa Paşa tarafından cami ile birlikte 1562 yılında yaptırıldığı sanılmaktadır. Lala Paşa Camisinin mimarı Mimar Sinan olduğuna göre bu hamamın da onun tarafından yaptırılmış olmalıdır. Hamam yapı üslubu yönünden de Klasik Osmanlı Dönemi hamamlarının plan düzenindedir. Bununla beraber haç planlı hamam planı burada uygulanmıştır.

Halk arasında anlaşılamayan bir nedenle Çöplük Hamamı olarak da isimlendirilen bu hamam soyunmalık, ılıklık, sıcaklık ve halvet bölümlerinden meydana gelmiştir. Soyunmalık kısmı trompların taşıdığı bir kubbe ile örtülüdür. Dikdörtgen olan ılıklık bir kubbe ile örtülmüş, yanlarındaki iki mekan da tonozludur. Sıcaklık merkezi bir kubbe ile örtülü olup yanlarında tonozlu üç eyvan bulunmaktadır. Güneydoğu ve güneybatı köşelerinde kubbeli birer halvet hücresi yerleştirilmiştir. Kesme taş ve tuğladan meydana gelen hamamın her bölümü kubbelerle örtülüdür. Bu kubbeleri köşe trompları ile duvarlar üzerine oturmuştur. Ayrıca halvet bölümünün arksında külhan ve su depoları bulunmaktadır.


Kırk Çeşme Hamamı (Merkez)

Erzurum, Kırk Çeşme Hamamının kitabesi bulunmamakla beraber yapı üslubundan ve plan düzeninden XVI yüzyılda yapıldığı sanılmaktadır. Değişik zamanlarda yapılan onarımlarla hamam büyük değişikliğe uğramıştır.Yalnızca sıcaklık orijinal konumunu korumuştur.

Hamam tarih boyunca bir kaç kez onarılmasından ötürü orijinalliğinden büyük ölçüde uzaklaşmıştır. Kesme taş ve moloz taştan yapılan hamam soyunmalık, ılıklık, sıcaklık ve halvet kısımlarından meydana gelmiştir. Bunlardan yalnızca sıcaklık bölümü ortada kubbeli merkezi bir mekanla haçvari dört eyvandan meydana gelmiştir. Köşelerinde de üzerleri kubbeli birer halvet hücresi vardır. Haç plan düzeninde yapılan Hamamın ana mekanının ortası pandantifli bir kubbe ile örülmüştür. Hamamın bölümleri arasındaki yuvarlak kemerli kapıları ve duvarları kaplayan mermerlerin bazıları orijinalliğini koruyabilmiştir.


Murad Paşa Hamamı (Merkez)

Erzurum, Murad Paşa Mahallesi’nde bulunan bu hamamı Sultan II.Selim döneminde Erzurum Beylerbeyi Kuyucu Murad Paşa l573-1574 yıllarında Murad Paşa Camisi ile birlikte yapılmıştır.
Klasik Osmanlı hamamları plan düzeninde yapılan bu hamam da soyunmalık, ılıklık, sıcaklık ve halvet bölümlerinden meydana gelmiştir. Moloz taş ve yer yer de kesme taştan yapılmıştır. Oldukça gösterişli bir kapıdan üzeri kubbeli kare bir mekana oradan da tromplar üzerine oturmuş kubbeli soyunmalığa geçilmektedir. Soyunmalığın güney duvarından dikdörtgen plan düzeninde üzerinde üç küçük kubbe bulunan ılıklığa geçilmektedir. Bu bölümün iki yanında da birer tonoz bulunmaktadır. Sıcaklığın üzeri merkezi bir kubbe ile örtülmüştür. Köşelerde de sekizgen planlı kubbeli halvet hücreleri bulunmaktadır.Bu bölümlerin arkasında da külhan ve su depoları bulunmaktadır.


Saray Hamam (Merkez)

Erzurum Emir Şeyh Mahallesi’nde bulunan Saray Hamamının kitabesinden Derviş Ağa tarafından l707-l708 yıllarında yaptırıldığı öğrenilmiştir. Hamam birkaç onarım görmüş, bu nedenle de orijinalliğinden kısmen de olsa uzaklaşmıştır.

Moloz ve yer yer de tuğlanın kullanıldığı hamam soyunmalık, ılıklık, sıcaklık ve halvet bölümlerinden oluşmuştur. Hamamın içerisine sonradan yapılmış bir dehlizden girilmektedir. Soyunmalık kısmı trompların taşıdığı bir kubbe ile örtülüdür. Buradan da iki küçük kubbeli mekana geçilmektedir. Oradan da ilk yapılışında üç kubbeli olan ılıklığa girilmektedir. Ilıklığın sağdaki kubbesi diğerlerinden bir duvarla ayrılmış, böylece elde edilen mekan sıcaklığa eklenmiştir. Sıcaklık tek kubbeli bir mekan ile iki küçük halvet hücresinden meydana gelmiştir.


Gümrük Hamamı (Merkez)

Erzurum Kongre Meydanı’nda, Mahalle Başına giden yol üzerinde bulunan Hacı Bektaş oğlu Derviş Hacı İbrahim’in l717’de yaptırdığı Gümrük Camisi’nin vakfı olan Gümrük Hamamı moloz taş ve yer de tuğladan yapılmıştır.

Klasik Osmanlı hamam planları düzeninde olup, haçvari plandadır. Erzurum hamamları arasında değişik bir plan türünü yansıtmaktadır. Moloz taş ve yer yer de tuğla hatılların kullanıldığı hamam soyunmalık, ılıklık, sıcaklık ve halvet bölümlerinden meydana gelmiştir.

Hamamın bugünkü girişi ana eksen yerine yandan sonradan açılmıştır. Soyunmalık trompların taşıdığı bir kubbe ile örtülmüştür. İlk yapılışında üç kubbeli olan ılıklığın kenarlarındaki kubbelerin altında kalan kısımlar sonradan birer kapı ile sıcaklığa eklenmiştir. Bu arada sağdaki kubbe de yeniden yapılmıştır. Sıcaklık Osmanlı hamamlarındaki haçvari plan düzeninin değişik bir uygulaması olarak burada karşımıza çıkmaktadır. Giriş eyvanı ile iki yanındaki kubbeli halvet hücreleri kaldırılmış ve böylece üç eyvanlı bir plan ortaya çıkarılmıştır. Köşelerdeki halvet hücreleri de en dipte olan eyvana açılmıştır.

Soğukluk ve sıcaklık bölümleri yakın tarihlerde onarılmış olmasına rağmen orijinalliğini yitirmemiştir.


Çifte Göbek Hamamı (Merkez)

Erzurum Yeğenağa Mahallesi’nde bulunan Çifte Göbek Hamamı XVIII.yüzyılda yapılmıştır Kitabesi bulunmamaktadır. Bakırcı Camisi’nin vakıfları arasındadır. Değişik dönemlerde yapılan onarım ve değişikliklere rağmen yine de Erzurum’un en ilginç hamamları arasındadır.

Osmanlı Hamam mimarisinin ilginç örnekleri arasında olup soyunmalık, ılıklık, sıcaklık ve halvet bölümlerinden meydana gelmiştir. Moloz taş ve yer yer blok taş kullanılmıştır. Hamamın kapı ve pencere sövelerinde tuğlalar, duvar aralarında da tuğla hatıllar kullanılmıştır. Hamamın doğu duvarına sonraki yıllarda açılmış bir kapıdan soyunmalığa girilmektedir. Soyunmalık tromplu bir kubbe ile örtülmüş batı yönünde iki sütuna oturan üç kemerle biraz daha genişletilmiştir. Buradaki iki sütun arasında kalan bölümün bir kısmı kubbe, diğeri de sivri kemerli bir tonoz ile örtülüdür. Büyük olasılıkla ılıklık ilk yapılışında beş kubbe ile örtülü bulunuyordu. Bugün bunlardan yalnızca ikisi görülebilmektedir. Sıcaklık kare şeklinde iki sütun ile birbirinden ayrılmış tromplu kubbe ile örtülüdür. Hamam günümüze iyi bir durumda gelmiştir.


Şeyhler Hamamı (Merkez)

Erzurum Şeyhler Mahallesi’nde, Şeyhler Medresesi’nin yanında, Şeyhler Camisi’nin de karşısındadır. XVIII.yüzyılda, Habib Efendi tarafından Şeyhler Camisi’ne vakıf olarak yaptırılmıştır.

Klasik Osmanlı hamam planı düzenindeki hamam soyunmalık, ılıklık, sıcaklık ve halvet bölümlerinden meydana gelmiştir. Moloz ve kesme taşın kullanıldığı hamam duvarlarında yer yer tuğla hatıllara yer verilmiştir. Hamamın soyunmalık kısmı tromplu büyük bir kubbe ile örtülüdür. Buradan doğu duvarına açılmış bir kapıyla ılıklığa geçilmektedir. Ilıklık yan yana üç küçük kubbeli ve kenarlarda da tonoz örtülü bölümlerden meydana gelmiştir. Sıcaklık kubbeli bir orta mekan ve yanlarda haçvari düzende dört eyvandan meydana gelmiştir. Bunun köşelerinde de sekizgen planlı kubbeli halvet hücreleri bulunmaktadır. Hamamı oluşturan bölümlerin hepsi içten Türk üçgenli ve tromplu, dıştan da kasnak üzerine oturan kubbelerle örtülmüştür.

Şeyhler Hamamı günümüze iyi bir durumda gelebilmiştir.


Tahta Hamamı (Merkez)

Erzurum Kadana Mahallesi’nde bulunan Tahta Hamamı XVIII.yüzyılda İbrahim Paşa
Camisine vakıf olarak yaptırmıştır.Soyunmalık kısmının üzerini örten tahta tavandan ötürü hamama Tahta Hamam ismi yakıştırılmıştır.

Klasik Osmanlı hamam plan düzeninden ayrı bir şekilde yapılan bu hamam soyunmalık, ılıklık, sıcaklık ve halvet bölümlerinden meydana gelmiştir. İç plan düzeninde belirli bir düzenin olmayışı araziden kaynaklanmaktadır. Moloz ve kesme taşın kullanıldığı hamamın duvarlarında tuğla hatıllara yer verilmiştir. Ahşap tavanlı soyunmalıktan iki hücreli ılıklığa girilmektedir. Bu bölümler kuzey-güney, doğu-batı yönleri beşik tonozla örtülüdür. Sıcaklığın üzeri tamamen beşik tonozla örtülmüştür.


Fuadiye (Pastırmacı) Hamamı (Merkez)

Erzurum, Gürcükapı semtinde bulunan Fuadiye Hamamı’nın kitabesinin bulunmamasının yanı sıra vakıf kayıtlarında da onunla ilgili bir bilgiye rastlanmamıştır. Bununla beraber mimari yapısına dayanılarak XVII-XVIII.yüzyıllarda yapıldığı sanılmaktadır.

Klasik Osmanlı hamam plan düzeninde yapılan hamam soyunmalık, ılıklık, sıcaklık ve halvet bölümlerinden meydana gelmiştir. Soyunmalık kısmının üzeri sekiz dilimli ahşap kubbeli bir tavanla örtülmüştür. Ilıklığın kuzey-güney yönünde beşik tonozla örtülü olduğu sanılmaktadır. Sıcaklık ise kare bir mekan ve bunun etrafında çapraz tonozlu halvet hücrelerinden meydana gelmiştir. Bunlardan sıcaklık ve halvet kubbeli kare bir mekan çevresinde sıralanmışlardır. Burada sekiz halvet hücresi bulunmaktadır. Bu bölümün üzeri içten Türk üçgenleri dıştan da kasnaklı bir kubbe ile örtülmüştür. Bu türdeki plan düzeni ile Erzurum hamamları arasında Fuadiye Hamamı’nın ayrı bir konumu bulunmaktadır.


Boyahane Hamamı (Merkez)

Erzurum, Boyahane Mahallesi’nde bulunan Boyahane Hamamı, yanındaki İlyas Ağa’nın l620-1621 tarihlerinde yaptırdığı caminin yanındadır. Kitabesinden öğrenildiğine göre l566-l567 yılında Hacı Emin Paşa tarafından yaptırılmıştır.

Boyahane Hamamı plan düzeni olarak birbirine benzeyen iki bölümden meydan gelen çifte hamamdır. Doğu yönündeki küçük bir kapıdan soyunmalık kısmına girilmektedir. Soyunmalık ile ılıklık arasında küçük bir bölüm bulunmaktadır. Sivri kemerli bir kapıdan geçilen ılıklık pandantiflerin taşıdığı üç kubbe ile örtülmüştür. Sıcaklık haçvari plana göre yerleştirilmiştir. Burası dört tonozlu eyvan ve merkezi bir kubbeden oluşmuştur. Halvet hücreleri sekizgen planlıdır. Hamamın batısındaki soyunmalığı, sonraki yıllarda camiye eklenmiştir. Hamamın kadınlar ve erkekler kısmının su deposu müşterektir.


Küçük Hamam (Merkez)

Erzurum Alipaşa Mahallesi’nde bulunan Küçük Hamamı Murat Paşa’nın vakıflarından olup XVI.yüzyılda yapıldığı sanılmaktadır.

Hamam soyunmalık, ılıklık ve sıcaklık bölümlerinden meydana gelmiştir. Moloz ve kesme taştan yapılan hamamın duvarlarında tuğla derzler kullanılmıştır. Soyunmalık kısmı tromplar üzerine oturan bir kubbe ile ılıklık ise yan yana dizilmiş üç kubbe ve bir tonozla örtülmüştür. Sıcaklık kubbeli kare bir mekan olup yan tarafına sonradan bir bölüm daha eklenmiştir.
 
#9
Erzurum Kaleleri


Erzurum Kalesi (Merkez)

Erzurum Kalesi Çifte Minareli Medrese’nin karşısında, Saat Kulesi’nin de yanındadır. Bu kalenin bazı kalıntıları ile dış kalenin duvarları Erzurum’un etrafında görülmektedir.

Erzurum Kalesi’nin ne zaman yapıldığı kesinlik kazanamamıştır. Kaynaklarda burada Urartular döneminden kalma bir kale olduğu belirtilmiştir. Bununla beraber kalenin M.S. V. yüzyılın ilk yarısında, İmparator Theodosius şehre hakim bir tepe üzerinde yaptırmıştır.

Erzurum Kalesi, bulunduğu tepenin üzerinde bir iç kale ve bunu çevreleyen dış kaleden meydana gelmiştir. Günümüzde dış kalenin surları büyük ölçüde yıkılmış, yalnızca dört yöne açılan kapılarının isimleri bilinmektedir. Bunlar Tebriz Kapısı, Erzincan Kapısı, Gürcü Kapısı ve sonradan açılan İstanbul Kapısı ile Yeni Kapı’dır. İç kalenin sur duvarları üzerinde ise sekiz burç bulunmaktadır. Kale duvarları üzerinde çeşitli dönemlerde, Emevi, Abbasi, Saltuklu, Selçuklu, İlhanlı ve Osmanlı dönemlerinde yapılan onarımların izleri görülmektedir. Ancak bu onarımlarla ilgili herhangi bir yazıt bulunmamaktadır. Günümüze gelebilen sur duvarları XII.yüzyılda Saltuklular zamanından kalmıştır.

Kale iki katlı ve üç sıra halinde sur duvarlarıyla çevrili olup 110 burcu olduğu kaynaklarda belirtilmiştir. Kuzey, doğu ve güney doğu köşelerindeki burçlarla desteklenmiştir. İç Kalenin yapımında kalker taşları kullanılmıştır.Günümüze İç Kale’den çok az bir bölüm gelebilmiştir. İç Kalenin girişinin pek az bir bölümü günümüze gelebilmiştir. İç Kale'nin bu günkü girişi ikinci bir kapıdan sağlanmaktadır. Kale kapısının açıldığı avlu kısmen harap olmuştur. Bu bölümde eskiden hamam,arabalar, savunma odaları bulunmaktaydı.

Kanuni Sultan Süleyman 1555’de kaleyi onarmıştır. Sultan II. Mahmut ana girişe bazı ekler yaptırmıştır. Bu kapıdan avluya girilmektedir. Avluda tuğladan bin hamam ve çeşitli oda halinde mekanlar vardı.Ayrıca İç kalenin kuzey duvarı bitişiğine İç Kale Camisi yapılmıştır. Kırklar Türbesi, Ebu İshak’ı Kazıruni Türbesi ve l669 tarihli Ali Ağa Çeşmesi de bu yapılara eklenmiştir. Osmanlı döneminde kale içerisine l700 evin yapıldığı da Evliya Çelebi’den öğrenilmektedir.

Erzurum Kalesi, Bizans, Roma ve Sasani egemenliğinden sonra XVI.yüzyılda Osmanlıların egemenliğine girmiştir. Evliya Çelebi, Seyahatnamesi’nde Erzurum ile birlikte bu kaleden söz etmiştir.

Kale askeri yönden önemini kaybedince depo olarak kullanılmıştır. XIX. yüzyılın ortalarında kalenin bazı bölümleri yıktırılmış ve taşlarından başta Mecidiye Tabyası olmak üzere tabyalarda kullanılmıştır.


İspir Kalesi (İspir)

Erzurum İspir ilçesinde bulunan kalenin İlhanlılar döneminde, XII.-XIII. Yüzyıllarda yapıldığı sanılmaktadır. Kalede günümüze gelebilen bir kitabe bulunmadığından kesin yapımı ile ilgili bilgiler oldukça kısıtlıdır. Kale XVI.yüzyılda Kanuni Sultan Süleyman tarafından da onarılmıştır.

Kalenin yapımında temellerde yanından geçen nehirden toplanan taşlardan, üst duvarlarda da blok kesme taşlardan yararlanılmıştır. Kale içerisinde bulunan mescidin minaresi aynı zamanda kalenin gözetleme kulesi görevini üstlenmiştir.


Oltu Kalesi (Oltu)

Erzurum Oltu ilçesinde, Oltu Çayı kıyısındaki tepe üzerinde bulunan kale M.Ö IV. Yüzyılda yapılmıştır. Kale Bizans, Selçuklu, Akkoyunlu, Karakoyunlu ve Osmanlı dönemlerinde onarılmıştır. Ancak bu onarımları belirten bur kitabe günümüze gelememiştir. Osmanlı döneminde bir süre kervansaray olarak da kullanılmıştır.

Oltu Kalesi kesme taştan yapılmış ve 3000 m2’lik bir alana yayılmıştır. Günümüze dış kale ile surları gelememiştir. Bugün yalnızca iç kale görülebilmektedir. Kalenin kuzeyindeki iki burçtan biri türbe olarak kullanılmıştır. Ayrıca kale içerisinde bulunan hamam da diğer bölümlere göre çok daha iyi durumda günümüze gelebilmiştir.


Avnik (Güzelhisar) Kalesi (Köprüköy)

Köprüköy'de Güzelhisar Köyü’nde, Çobandede Köprüsü’nün güney doğusunda olan Avnik (Soğuksu) Kalesi Akkoyunlu’lar zamanında XII. Yüzyılda yapılmıştır. Kalenin eteklerinden geçen akarsular nedeniyle İranlılar bu kaleye soğuk su anlamında Ab-İnik ismini yakıştırmışlardır. Sonraki dönemde İlhanlılar da bu kaleyi kullanmış, bu nedenle de İlhanlı hükümdarı Olcayto ile Tunur tarafından onarılmıştır.

Kayalık bir tepe üzerinde bulunan kale iç içe geçmiş üç sur duvarlarının içerisindedir ve kayalığın en üst noktasında iç kale yer almıştır. Surların iki kapısı güneye açılmaktadır. İç kalede bir de cami yapılmış olup, bunun ancak kalıntıları günümüze gelebilmiştir.

Kale 1922 yılındaki depremden büyük hasar görmüş duvarları bütünüyle çatlamıştır.


Hasan Kale ( Pasinler-Hasankale)

Erzurum Hasankale ilçesinde bulunan Hasan Kale’yi İlhanlıların son döneminde, İlhanlı Emiri Hacı Toğay’ın oğlu Hasan Bey l339’da yaptırmıştır. XVI.yüzyılda Kanunu Sultan Süleyman kalenin onarımını yaptırmıştır.

Kale kuzeyde sarp kayalıklara dayanmaktadır. Kale iç ve dış olmak üzere iki bölümden yapılmıştır. Kesme taş ile moloz taşın kullanıldığı kalenin İç Kale kapısı ile duvarları günümüze gelebilmiştir. Evliya Çelebi kalenin çevresinin bin adım olduğundan ve etrafında hendek bulunmadığından söz etmektedir. Kalenin güney yönündeki duvarları arazi konumundan ötürü diğerlerinden çok daha yüksek yapılmıştır. Kalenin Erzurum Kapısı batı yönünde olup Evliya Çelebi’den öğrenildiğine göre burada demir kanatlı büyük bir kapısı varmış.

İç Kale’nin içerisinde Kanuni Sultan Süleyman’ın yaptırmış oluğu bir mescit ile Sultan IV.Murat dönemine ait bir kasrın kalıntıları bulunmaktadır. Ancak bu yapılar ile ilgili yeterli bir bilgiye kaynaklarda rastlanmamıştır.


Tortum Kalesi (Tortum)

Erzurum Tortum ilçe merkezinden 14 km. uzaklıktaki Tortum Kale Köyü’nde bulunan Tortum kalesi’nin yapıldığı tarih ile ilgili bilgiler kesin değildir. Bununla beraber yörede Nihah, Kaledibi, Ağca, Azort ve Üngüzel kalelerinin kalıntıları günümüze ulaşmıştır.

Tortum Kalesi iç ve dış kaleden meydana gelmiştir ve bir de sur ile çevrilidir. Kalenin kuzeyindeki duvarları oldukça iyi durumdadır. Evliya Çelebi bu kalede Kanuni Sultan Süleyman’ın yaptırdığı bir cami olduğundan söz etmektedir.


Hınıs Kalesi (Hınıs)

Erzurum'un kuzeyinde, Hınıs ilçesinin Bahçe Mahallesi’nde kayalık bir tepe üzerinde bulunan kale günümüze harap bir durumda gelebilmiştir. yıkık bir haldedir. Diğer tarihi kalelerin birçoğu gibi, taş ocağı olarak kullanılmıştır.

Bardız Kalesi (Şenkaya)

Erzurum Şenkaya ilçesinde Bardız bucağı yakınındaki sarp bir kayalık üzerinde bulunmaktadır. Kalenin ne zaman ve kimin tarafından yapıldığı konusunda kesin bir bilgi bulunmamaktadır. Kaynaklarda da bu kale ile ilgili yeterli bir bilgiye rastlanmamıştır. Kalenin ulaşımı da oldukça güç olduğundan yeterince inceleme ve araştırma yapılamamıştır. Bununla beraber, burçlar ve burçlar arasındaki kesme taştan yapılmış sur duvarları görülmektedir. Moloz ve kesme taşın kullanıldığı sur ve burçlarda iki ayrı renkte taş alternatif olarak kullanılmıştır.


Zuvans Kalesi (İspir)

Erzurum, İspir ilçesi yolu üzerindeki Serçeme Deresi’ne hakim, dar bir boğazda ve küçük bir tepenin üzerinde kurulmuştur. Kale günümüze çok harap bir durumda gelebilmiştir. Kitabesi de günümüze gelemeyen bu kalenin ne zaman ve kimin tarafından yapıldığı bilinmemektedir.
Moloz ve kesme taştan yapılan bu kale Erzurum yöresindeki kalelerinden en küçüklerinden biri olup, bir karakol niteliğindedir.
 
#10
Erzurum Saat Kulesi


Erzurum Saat Kulesi, kitabesinden öğrenildiğine göre Saltuklu hükümdarı Emir Muzaffer Gazi zamanında (1124-1132), ll74 yılında İç Kale Camisi’ne minare olarak yaptırılmıştır. İç Kalenin duvarına bitişik olan bu minare aynı zamanda bir gözetleme kulesi görevini de üstlenmiştir. Bu kale Anadolu’da Selçuklu geleneğinin bir devamıdır.

Tepsi Minare veya Kule olarak isimlendirilen saat kulesinin yüksekliği yaklaşık 21 m. olup üzerinde, sonradan yapılan ve saatin yerleştirildiği ahşap bir bölüm bulunmaktadır. Buraya saatin ne zaman yerleştirildiği kesinlik kazanamamıştır. Bununla beraber gezgin Riter Seyahatnamesi’nde bu saatten söz ettiği dikkati alınacak olursa saatin l843’den önce kuleye yerleştirildiği sanılmaktadır. Sultan II.Abdülhamit zamanında Müşir Mustafa Paşa’nın Erzurum valiliği sırasında kuledeki kitabenin bir kısmı sökülerek buraya saat kadranı yerleştirilmiştir. Kırım Savaşı sırasında (l853-l856) Ruslar bu kuledeki saati söküp götürmüşlerdir. Sonraki yıllarda İngiltere l877’de Londra’da yapılmış olan bugünkü saati buraya hediye etmişlerdir.

Saat Kulesi kare taş kaide üzerinde yuvarlak gövdeli ve kırmızı tuğladan yapılmıştır. Kuzey yönündeki bir kapıdan girilen kulenin gövdesinin üzerinde Arapça kufi yazılı bir kitabe bulunmaktadır. Bu kitabe de;

“İkbal dinin ışığı,İslamın kutbu, devletin yardımcısı, milletin zahiri ,arkası, meliklerin ve emirlerin güneşi Ebil Kasım oğlu Ebil Muzaffer Gazi İnanç Beygu Tuğrul içindir.” yazılıdır.

Beyaz bir şerit halindeki kitabenin üzerine tuğladan baklava dilimlerinden bir bezeme yapılmıştır. Kulenin üst noktasında ise ikişerli sütunların taşıdığı ahşap köşk kısmı bulunmaktadır. Bu bölüm saat yerleştirilirken yapılmıştır.
 
#11
Erzurum Köprüleri


Altın Halkalı Köprüsü (Merkez)

Erzurum’da Aras Nehri üzerindeki Altın Halkalı Köprüsü’nün kitabesi günümüze gelemediğinden ne zaman ve kimin tarafından yaptırıldığı kesinlik kazanamamıştır.Bununla beraber XIII.yüzyılda yapıldığı mimari üslubundan anlaşılmaktadır.

Evliya Çelebi köprünün Çobaniyandan Melik Gazi tarafından yaptırıldığını yazmıştır. Ayrıca köprü yıkılır veya harap olursa onarılması için de mermer üzerine altından bir halka konulduğunu belirtmiştir. Bu yüzden de köprüye Altın Halkalı Köprü ismi yakıştırılmıştır.

Kesme taştan, yuvarlak kemerli bir köprüdür.


Murat Köprüsü (Merkez)

Erzurum’da şehir içinde, Murat Suyu üzerinde bulunan köprü Narmanlı ve Sıvırcık mahallelerini birbirine bağlamaktadır. Köprü Sultan IV.Murat’ın (1623-1640) Erzurum’u imar ederken bu köprünün yapılmasını istemiştir. Kitabesi bulunmamaktadır. Ancak yapı üslubundan XVII.yüzyılda yapıldığı anlaşılmaktadır.

Köprü kesme taştan ve tek kemerli olarak yapılmıştır.


Çoban Dede Köprüsü (Köprüköy)

Erzurum-Varto karayolu üzerinde, Hasankale’nin 15 km. doğusundadır. Köprü İlhanlı hükümdarı Gazan Han’ın (1295-1304) zamanında yörede yapılan imar çalışmaları sırasında Veziri Salduzlu Emir Çoban Noyin tarafından l297-1298 yıllarında yapılmıştır. Köprünün yapı formu ve baş kısmındaki bezmeler Selçuklu ve İlhanlı üslubunu yansıtmaktadır.

Karga Pazarı ve Aras nehirlerinin birleştiği yerde yapılan köprü 128.00 m. uzunluğunda, 8.50 m. genişliğindedir. Köprünün en büyük kemer açıklığı l3.00m olup en yüksek noktası da 30.00 m.dir. Yedi yuvarlak kemerli gözden meydana gelen köprünün ilk gözü son yıllarda yapılan onarım sırasında kapatılmıştır. Bugün altı gözlü olan köprü Homigi Köyü’nden getirilen taşlarla yapılmıştır. Köprünün kemerleri siyah, kırmızı ve gri renkli kesme taşlardan yapılmıştır. Taşların işlenişinde son derece ahenkli ve iyi bir işçilik gözlemlenmektedir. Ayrıca köprü ayaklarının altına yatay olarak ardıç ağaçları döşenmiştir. Böylece köprünün batmaması sağlanmıştır. Köprü ağırlığını hafifletmek için de tampon duvarları arasında boşluklar bırakılmıştır. Köprünün ayakları üzerinde son derece güzel işlemeleri olan köşkler yapılmıştır. Köprünün iki tarafında dörderden, üzerleri kubbeli sekiz köşk yerleştirilmiştir. Bunların bazılarının üzerlerinde alemler ve işaretler görülmektedir.

Köprü çeşitli dönemlerde onarılmıştır. Köprünün l872 yılı onarımını gösteren kitabe güneydeki korkuluk üzerine yerleştirilmiştir. Bu onarım öncesinde, l727 yılında da bir onarım daha geçirmiştir. Bunun dışında l946-l948 yıllarında bir kez daha onarılmıştır.


Dervişağa Köprüsü (Kuzgunköyü Köprüsü) (Pasinler)

Erzurum Serçme Çayı üzerinde, Kuzgunköyü’nde olan köprü kitabesinden öğrenildiğine göre Derviş Ağa tarafından l703 yılında yaptırılmıştır.
Köprü muntazam taşlarla tek gözlüdür.Çeşitli onarımlar geçirmiş, tek kemeri yıkılınca ahşap olarak yapılmıştır. En son l938’de bir kez daha onarılmıştır.


Karas Köprüsü (Ilıca)

Erzurum, Ilıca ilçesinde, Karaz Köyü’nün doğusunda bulunan köprü XVII.yüzyılda yapılmıştır. Bu köprünün daha önceden yapılmış bir köprü üzerine Osmanlı döneminde yapıldığı sanılmaktadır.

Köprü 85.00 m. uzunluğunda, 5.20 m. genişliğindedir. Sekiz sivri kemerli gözden meydana gelen köprünün en büyük kemer açıklığı 4.60 m.dir. Köprü kemerlerinin üzerinde ince bir tahfif kemeri daha bulunmaktadır. Bunun üzerinde de oldukça iri blok taşlardan oluşan bir korkuluk duvarı bulunmaktadır.


Kesik Köprü (Tortum)

Erzurum, Tortum ilçesindeki köprü Tortum-Çamlıyamaç yolu üzerindedir. Kitabesi bulunmadığından ne zaman ve kimin tarafından yaptırıldığı bilinmemektedir. Ancak yapı şeklinden Osmanlı döneminde yapıldığı anlaşılmaktadır.


Kireçli Köprü (Tortum)

Erzurum, Tortum ilçesinde Tortum-Şelale yolu üzerindedir. Köprünün kitabesi bulunmadığından ne zaman ve kimin tarafından yaptırıldığı bilinmemektedir. Yapı şeklinden Osmanlı döneminde yapıldığı anlaşılmaktadır.

Kesme taştan ve tek gözlü bir köprüdür. Ortadaki tek göz oldukça geniş ve sivri kemerlidir. Günümüzde de kullanılmaktadır.
 
#12
Erzurum Anıtları


Aziziye Anıtı (Merkez)

Erzurum’un 10 km. kuzeydoğusunda Top Dağı’nda bulunan Aziziye Anıtı, Aziziye Tabyasının önünde 1952 yılında 3.Ordu Komutanı Orgeneral Nurettin Baransel tarafından yaptırılmıştır. Bu anıt 1877-1878 Osmanlı Rus Savaşı’nın anısına dikilmiştir.

Anıt kesme taştan yapılmış, üzerindeki bronz plakada: “Bu gelinlik genç kızlar, ihtiyar erkekler ve nineler, kendi namusları ve Türk milletinin şan-ü şerefi için can verdiler, dövüştüler ve öldüler. Şimdi Türk milletinin kalbinde yaşıyorlar. 1877-1952” yazılıdır.

Anıtın sağında dört temsili mezar yapılmıştır. Bunlar asker, gençler, kızlar ve ihtiyarlar için sembolik mezarlardır. Ayrıca anıtta bu savaşın ve Aziziye şehitlerinin anısını sembolleştirmek için bir takım kabartmalara da yer verilmiştir.

Sivas Demiryolu Cer atölyesinde yapılan bu 3 kabartmada Erzurumlu Dadaş, Rus askerini hançerlerken, Türk askeri de Rus askerinin başında tüfeğini parçalarken temsil edilmiştir. Ayrıca gelinlik yaştaki bir genç kızın elindeki satır ile yine bir Rus askerine hücum etmektedir. Bu anıtın arkasındaki mezarda 1877-1878 Osmanlı-Rus Savaşı’nda Ruslarla savaşan Türk kadını Nene Hatun’un (1857-1957) mezarı bulunmaktadır. Bu mezarın üzerindeki plakada da: “1877 Osmanlı-Rus harbinde Türk kadınının savaşçılık ruh ve asaletini dünyaya tanıtan kahraman Türk anası Nene Hatun ruhuna Fatiha. Vefatı 22 Mayıs 1957” yazılıdır.


1293 Savaşı Anıtı (Merkez)

Erzurum’un 5 km. kuzeydoğusunda Pasinler yolu üzerinde bulunan Sivişli Dağı’nın eteğinde bulunan bu anıt 1877-1878 Osmanlı-Rus Savaşı’nda şehit olan askerler için dikilmiştir.

Dikdörtgen piramit şeklindeki anıtın tepe noktası kırık olarak yapılmıştır. Anıtın ön yüzünde “1293 Harbi Şehitliği 1877-1878” yazılıdır.


Atatürk Anıtı (Merkez)

Erzurum Cumhuriyet ve Yenişehir Caddeleri’nin kesiştikleri meydanda bulunan Atatürk Anıtı, Erzurum Kongresi’nin 46.yıldönümü nedeniyle 23 Temmuz 1965’te yapılmıştır. Heykel, Heykeltıraş Hakkı Atamulu’nun eseridir.

Atatürk anıtı meydandaki havuzun kenarında 2.00x13.50 m. ölçüsünde bir kaide üzerinde bulunmaktadır. Bu kaidede Atatürk’ün Erzurum Kongresi’nde 54 delegeye yaptığı konuşmayı açıklayan kabartma bir rölyef yapılmıştır. Bunun üzerine de Atatürk’ün 3,50 m. yüksekliğinde bir heykeli oturtulmuştur. Bu heykelde Atatürk askeri üniforması ile bir elinde kılıç tutarken, diğer elinde de Sevr Antlaşması’nı buruşturmaktadır.
 
#13
Erzurum Tabyaları


XIX. yüzyılın ikinci yarısında Osmanlı İmparatorluğu siyasi ve askeri alanda büyük güçlükler ile karşılaşmıştır. Osmanlıların bu durumundan yararlanmak isteyen Ruslar Osmanlı İmparatorluğuna savaş açmışlardır.Bu nedenle de Osmanlılar savunma amaçlı olarak Erzurum’un doğusunda ve çevresinde savunma amaçlı tabyalar yapmışlardır. Bu tabyaların büyük bir kısmı Erzurum, Kars, Ardahan’da bulunuyordu. Bu dönemlerde topun tahrip gücünün artması ve menzilinin uzunluğundan ötürü kale ve surlar önemini yitirmiş, yerini tabyalar almıştı. Bu nedenle de Erzurum şehrinin çevresi “ToprakTabya” denilen bir nevi surlarla çevrilmiştir. Öncelikle Erzurum çevresinde bu Toprak Tabyalar yapılmış ardından da bunu diğerleri izlemiştir. Bunlar Erzurum’a kuzeyden ve güneyden gelecek Rus saldırılarını önlemek amacıyla yapılmışlardır.

1828-1829 Osmanlı-Rus Savaşı’nda Erzurum’un etrafındaki toprak tabyaların yetersiz kalmasından ötürü yeni tabyaların yapılmasına lüzum görülmüştür. Öncelikle şehre doğudan ve kuzeyden gelen yolları kontrol altında tutabilmek için Sultan Abdülmecit zamanında Zarif Mustafa Paşa’nın kontrolünde l852’de Topdağı’nda Mustafa Paşa’nın ismini taşıyan bir tabya yapılmıştır. Ancak topların daha da gelişmesinden ötürü Toprak Tabya’nın yanı sıra Topdağı’na I, II, III numaralı Aziziye Tabyaları ile onların güneybatısına Kiremitlik Tepelerine 1867-l872 yıllarında Büyük ve Küçük Kiremitlik Tabyaları yapılmıştır. Bu tabyalar Fosfor Mustafa Paşa’nın düzenlediği bir plan içerisinde yapılmış olup şehre uzaklığı da 4-5 km idi. Bu tabyaların yapımı sırasında da Kars yolu üzerinde yeni bir tabya daha onlara eklenmiştir. Erzurumluların da maddi ve işgücü katılımlarıyla yapılan bu tabyalara da “Ahali Tabyası” ismi verilmiştir.

Osmanlı Tarihine 93 Harbi olarak geçen l877-l878 Osmanlı-Rus savaşında bu tabyaların büyük faydası olmuştur. Osmanlılar bu tabyaların yardımıyla Rusların ilerlemesini durdurabilmişlerdir. Sultan II.Abdülhamit zamanında da olası bir Rus hücumuna karşılık şehri daha uzak noktalardan koruyabilmek için yeni tabyaların da bunlara eklenmesine karar verilmiştir. Bunun için de Erzurum’a 8-25 km uzaklıklarda Oltu-Tortum yolunu kontrol eden Tafta ve Karagöbek; doğuda Çobandede, Dolangez, İlave, Uzunahmet, Küçük Höyük, Büyük Höyük tabyaları birinci savunma hattı olarak yapılmıştır. Bunların ardından ikinci hat olarak Sivisli, Ağzı Açık, Toparlak, Gez tabyaları yapılmıştır. Güney yönünde de Küçük Palandöken ve Büyük Palandöken tabyaları yapılmıştır. Bu tabyalar on dört adet olup, 30x40 ve 225x90 m. gibi ölçülerde değişen savunma tesisleridir.

Doğudaki Mecidiye ve Aziziye Tabyaları 93 Harbinin (1877-78 Osmanlı-Rus Savaşı) cereyan ettiği alandır. 21 adet tabyanın hepsi kesme taşla inşa edilmişlerdir. Süslemeleri yoktur. Büyük boyutlu yapılardır. Bunlardan Büyük ve Küçük Palandöken Tabyaları, yaklaşık 3000 m. rakımda inşa edilmiştir.

Bu tabyalar mimari yönden estetik ve yapı üslubu olarak üzerlerinde özenle durulmamıştır. Burada daha çok sağlamlık ve kullanım esasları ön plana alınmıştır. Palanlarında ve araziye yerleşiminde daha çok bulundukları yerlerin konumu, genişliği kontrol altında tutacakları yerler ön planda tutulmuştur. Bu yönden ikisi dışında tabyalar birbirlerine benzemezler. Bu konuda bir araştırma yapan Prof.Dr.Haşim Karpuz tabyaları “Hilal Tabya” ve “Yay Tabya” olarak iki ayrı guruba ayırmıştır.

Sivri bir tepe üzerinde yapılmış olan tabyalar daha toplu ve daire şeklindedirler. Bunun yanı sıra daha yayvan ve daha az sarp olan tepe ve sırtlarda yapılanlar yay şeklinde yapılmışlardır. Bu tabyalar yan yana odalardan meydana gelmiş, üzerleri kalın bir toprak tabakasıyla örtülmüştür. Düşmanın geleceği yönün aksi tarafında da askerlerin toplantı avluları vardı ve ayrıca depo, revir gibi yapılara da burada yer verilmiştir.

Tabyaların en geniş bölümünde Kışla odaları bulunmaktadır. Bunlar birbirleriyle bağlantılı dikdörtgen odalardan oluşmaktadır. Odaların genişlikleri 3.00-4.00 m. olup derinlikleri 6.00-l4.50 m.dir. Çoğunlukla tek katlı olan kışla odalarının bazıları yer kazanmak amacıyla ahşap kalaslarla ikiye bölünmüş ve iki katlı duruma getirilmişlerdir. Bunlardan Büyük Kiremitlik Tabyası iyi bir durumda günümüze gelerek iki katlı kışlalara bir örnektir. Bu tabyalar saldıran güçlere yönelik taraflarda 5.00-10.00 m. kalınlığında bir toprak yığını ile takviye edilmiştir. Alttan ve üstten kalın toprak tabakaları ile örtülü olan bu tabyaların karşı taraftan seçilmeleri de hemen hemen imkansızdır. Aynı zamanda da topçu ateşinin etkisinden uzak kalmaktadır.
Bu tabyaların biraz dışında da karargah olarak kullanılan korunaklı binalar da bulunmaktadır. Bu karargah binaları da yan yana odalar ile fırın, mutfak ve hamamdan meydana geliyordu. Tabyaların yan taraflarında daha yüksek olarak top mevzileri ele onların yanında topçu odaları da bulunuyordu. Bunlara tabyaların yanlarındaki merdivenlerle çıkılıyordu. Bu topçu odaları gizli bir merdivenle koğuşlara bağlanmıştı. l877-1878 Osmanlı-Rus Savaşından sonra yapılan tabyalara bir de pusu odaları yerleştirilmiştir. Bunlar “L”, “U”, ”T” şeklinde yapılmış çokgen veya dikdörtgen mekanlardır. Bunların hendeğe yönelik kısımlarına mazgallar yerleştirilmiştir. Bu odalar hendeği kontrol altında tuttuğu gibi hücuma geçen karşı tarafı pusu kurarak hafif silahlarla gelenleri topçu bataryalarından uzak tutuyorlardı. Bunların yapılışında fark edilmemek esas olmuştur.

Erzurum’un 10 km. kuzeydoğusunda,Top Dağındaki Aziziye Tabyası önüne l877-1878 Osmanlı-Rus Savaşı anısına l952 yılında Aziziye Şehitleri anıtı dikilmiştir. 1877-1878 Savaşında Müşir Katırcıoğlu Ahmet Mutar Paşa Doğu Beyazıt’dan Batum’a kadar uzanan cepheyi tutmuştu. Erzurum’u ele geçirmeyi hedefleyen Ruslar tabyaları baskınla ele geçirmeyi planlar ve bunun içinde Türk dilini konuşan Ermenilerin yardımıyla 9 Kasım l877’de Aziziye Tabyasını aldırıp nöbetçileri şehit ederler. Bu haber Erzurum’da duyulunca Erzurumlular kadın erkek ellerine ne geçirdilerse Aziziye Tabyasına koşarlar. O sırada henüz yirmi yaşında olan Nene Hatun’da kundaktaki kızı ve ondan biraz büyük oğlunu bırakarak et satırı ile cepheye koşmuştur. O sırada cepheden ağır yaralı gelen kardeşi şehit olmuş, eşi ise cephede savaşmaktadır. Nene Hatun’u gören diğer Erzurumlular da onun peşinden gitmiş ve Aziziye Tabyası kurtarılmıştır. Böylece Nene Hatun’da Erzurumlular için bir sembol olmuştur. Bu anıtın arkasında da bu savaşta savaşan, l857’de Erzurum’da doğan ve 22 Mayıs l955’de ölen Nene Hatun Aziziye Anıtının arkasına gömülmüştür.
 
#14
Erzurum Kaplıca ve İçmeleri


Erzurum’un ova kesimlerinde tektonik kökenli havzalar bulunmaktadır. Bu nedenle de yörede yer yer sıcak su kaynakları ve kükürtlü kaplıcalar bulunmaktadır. Bunlardan Pasinler, Ilıca ve Köprüköy Kaplıcaları Türkiye genelinde ün kazanmışlardır.


Pasinler Kaplıcaları (Pasinler-Hasankale)

Erzurum Pasinler ilçesindeki Pasinler Kaplıcası 205 metreden doğal çıkışlı olup, 15 lt/Sn. akım değerine sahiptir. Bu kaplıcanın suyundan romatizma, sinir ve kas yorgunluğu, çeşitli sinirsel hastalıklar, eklem ve kireçlenme tedavisinde yararlanılmaktadır. Kaplıca suyu 39-45 C. Arasında değişmekte olup, bikarbonatlı, klorürlü, sodyumlu, karbondioksitli ve kısmen de radyoaktif bileşimlidir.

Pasinler Kalesinin güneyinde Hasankale Çayının iki yanında birbirlerinden yaklaşık 50 m. uzaklıkta yan yana iki ılıca bulunmaktadır. Bunlardan güneyindekine "Büyük Çermik" kuzeydekine "Küçük Çermik" denilmektedir. Büyük Çermik Kitabesine göre; 1565 yılında Dulkadiroğullarından Şah Bey tarafından yaptırılmıştır. Buradaki yapının içinde şifalı soğuk su kaynağı bulunmakta olup, üzeri 14.50 m çapında bir kubbeyle örtülüdür. Sultan I.Murad tarafından 1749 yılında onarılmış ve bazı eklemeler yapılmıştır. Büyük Çermik' in 50 m. kadar kuzeyinde olan Küçük Çermik Hasankale Çayı’nın karşı kıyısındadır. Bu çermiğin ortasındaki 1.5 m. derinlikteki havuzu ve üzerini örten 8 m. ölçüsünde kubbeli bir mekân bulunmaktadır. Küçük Çermik' i Şah Bey' in kardeşi Mirza Ali’nin yaptırdığı söylenmektedir.


Ilıca Kaplıcası (Ilıca)

Erzurum’a 18 km. uzaklıktaki Ilıca Kaplıcalarının suyu 39.4 C. toplam sertlik: 38 frans, Kalaviyet: 32.3, görünüş berrak, renk hafif sarı, koku yok, tortu az, Sodyum İyonu: 112 Mg./Lt., Magnezyum İyonu: 47.4 Mg./Lt., Demir ve Alüminyum: 3.6 Mg./Lt., Klor İyonu: 1403.3 Mg./Lt., Hidrokarbon: 1970.3 Mg./Lt., Akım değeri: 6 Lt/Sn. Bu kaplıcaların suları; mide, bağırsak, karaciğer, safra kesesi, beslenme bozuklukları ve romatizma hastalıklarına olumlu etki etmektedir.

Selçuklular tarafından yaptırılan kaplıca, 1965 yılında İller Bankası tararından tekrar inşa edilmiş, banyo kısımları ve havuz önlerine hamam eklenmiştir.


Köprüköy (Deli Çermik) Kaplıcaları (Köprüköy)

Erzurum Köprüköy ilçesindeki Köprüköy Kaplıcası ilçeye 58 km. uzaklıktadır. Bu kaplıcanın suyu 26 C. olup, bikarbonatlı, sodyumlu, kalsiyumlu, karbondioksitli, demirli ve bromürlü bir bileşime sahiptir. Suyun Ph değeri 6.12’dir. Akım değeri ise 101 lt/sn’dir.

Kaplıcanın suyu sindirim sistemi, böbrek ve idrar yolları, kan dolaşımı ve kalp hastalıkları, metabolizma bozuklukları ve romatizmal rahatsızlıkların tedavisinde yararlanılmaktadır.

Bunların dışında Erzurum’da Soğuk Çermik, Uzunahmet Çermiği, Başpınar Çermiği, Kızıl Çermik, Köprüköy yakınında Deli Çermik ve Çamuru bulunmaktadır. Bu çermikler romatizma, kadın hastalıkları ve deri, siyatik ve felç gibi hastalıklara iyi gelmektedir.
 
#15
Erzurum Müzeleri


Erzurum Arkeoloji Müzesi (Merkez)

Erzurum ve çevresindeki arkeolojik eserlerin toplanmasına l942 yılında başlanmıştır. Erzurum ve yöresi eski eser yönünden oldukça zengin bir bölgedir. Erzurum’un batısındaki Karaz, Pulur, Güzelova höyüklerinde yapılan arkeoloji kazıları M.Ö 3000 yıllarına kadar inen buluntuları ortaya koymuştur.

Milli Eğitim Bakanlığı Antikiteler ve Müzeler Müdürlüğünün çabaları, 3.Umumi Müfettişlik Kültür Müşaviri Murat Uraz tarafından Erzurum’da ele geçen eserlerin sergilenmesi için Yakutiye Medresesi l943 yılında müze olarak tahsis edilmiştir. Burada, o güne kadar ele geçen eserler bir araya getirilmiş, ancak müze l947 yılına kadar belirli bir aşama gösterememiştir. Bu arada müze l947 yılında Çifte Minareli Medrese’ye taşınmıştır.

Erzurum’da eserlerin artması sonunda Çifte Minareli Medrese yeterli olamamış, yeni bir müzeye büyük bir gereksinim duyulmuştur. Bu konu 6.Milli Eğitim Şurasında konu edinilmiş, l964 yılında yeni bir müze yapılmasına karar verilmiştir. Bunun üzerine Murat Paşa Mahallesinde belediyeye ait bir arsa Milli Eğitim Bakanlığına tahsis edilmiş, Y.Mimar İhsan Kıyğı’nın projesine göre l965 yılında yeni müzenin yapımına başlanmıştır. Yeni müzenin yapımı l967 yılında tamamlanmış, teşhir ve tanzim düzenlemelerinden sonra da aynı yıl ziyarete açılmıştır. Bu arada Çifte Minareli Medrese İslâmi Taş Eserler ve Etnoğrafya Müzesi haline getirilmiştir. Yakutiye Medresesi l994 yılında Türk-İslam Eserleri ve Etnoğrafya Müzesi olarak ziyarete açılmıştır.

Erzurum yöresinde arkeoloji kazılarının artması müzedeki eserlerin zenginleşmesine yol açmıştır. Sos Höyük, İkiz tepeler höyüklerinde ortaya çıkarılan eserler, Urartu keramikleri, Urartu yazıtları, madeni kaplar, süs eşyaları, mühürler, silahlar, adak stelleri, adak levhaları, rhitonlar müzenin başlıca eserleri arasındadır. Bunları Heykeller, kutsal ocaklar, M.Ö.2000 yıldan bu yana yapıla gelen diadem, yüzük, küpe gibi altın eserler, cam şişeler, pişmiş topraktan lahitler, çeşitli dönemlere ait sikkeler de tamamlamaktadır. Ayrıca 500.000 yıl önce yaşamış olan mamut fosilleri, yumuşakça fosilleri, bitki fosilleri, ve obsidyenlerin yer aldığı Tabiat Tarihi Bölümü Salonu ile l918 yılında Ermeni Komitacıların Erzurum’da yapmış olduğu katliamları içeren malzemelerin sergilendiği ve bugün bazı batılı devletlerin Türkiye’yi suçlamalarına yanıt verecek objektif şekilde düzenlenmiş bölüm, müzenin üzerinde durulacak konuları gözler önüne sermektedir.

Yenişehir Caddesi No.11
Tel. (0442) 233 04 14
Faks (0442) 233 04 15


Türk İslam Eserleri ve Etnoğrafya Müzesi (Merkez)

Erzurum Türk İslam Eserleri ve Etnoğrafya Müzesi İlhanlı Hükümdarı Sultan Olcayto döneminde, Cemalettin Hoca Yakut Gazani tarafından 1310 yılında yaptırılmış olan Yakutiye Medresesi’nde 29 Ekim l994 de ziyarete açılmıştır.

Müzede Erzurum yöresinden derlenen etnoğrafik eserler sergilenmektedir. Bunların başında yöresel giysiler, takılar, madeni eserler, düz yaygılar halı, kilim, cicim, sumak, el yazmaları, tartılar ve tarikat eşyaları gelmektedir. Ayrıca Selçuklu dönemine ait çeşitli eserler, Oltu taşından tespih ve ağızlıklar ile sikkeler gelmektedir. Bütün bu eserler müzede on bir bölüm halinde sergilenmektedir.

Cumhuriyet Caddesi
Tel: (0442) 235 l9 64
Faks: (0442) 233 04 15


Atatürk Evi Müzesi (Merkez)

Erzurum’da Atatürk Evi Müzesi XIX.yüzyılda yapılmış olan ve l915-1916 yıllarında dokuz ay Alman Konsolosluğu olarak kullanılan evde açılmıştır. Bu bina 12 Mart l918’de Erzurum’un işgalden kurtuluşundan sonra Erzurum Valiliği’nin ikametgahı olmuştur. Erzurum Valisi Mahir Akkaya 3 Temmuz l919 yılına kadar burada oturmuştur. Atatürk, 9 Temmuz-29 Ağustos l919 da Erzurum Kongresi çalışmaları sırasında, Hüseyin Rauf Bey ve arkadaşları ile bu evde kalmıştır. Atatürk’ün Erzurum’dan ayrılmasından sonra ev yeniden vali konağı olarak kullanılmıştır. Cumhuriyetin ilanından sonra 13 Eylül l924’de Erzurum’da meydana gelen depremden sonra Atatürk eşi Latife Hanım ile birlikte 30 Eylül l924 günü Erzurum’a gelmiş ve Belediye Başkanı Nazif Bey tarafından Erzurumlu bir kuyumcuya yaptırılan altın anahtar ile evin tapusu Atatürk’e Erzurum adına takdim edilmiştir. Atatürk’ün ölümünden sonra da bu ev kız kardeşi Makbule Baysan’ın isteği ile Çocuk Esirgeme Kurumu’na bağışlanmıştır.

Bu ev 3 Ekim 1984’de de Kültür Bakanlığı yönetiminde Atatürk Müzesi olarak ziyarete açılmıştır. Erzurum Kongresinin yapıldığı günleri yansıtmak amacıyla o günlerde kullanılan eşyaların asılları ve benzerleri Erzurum Müzesince teşhir ve tanzimi yapılmıştır.

Müzenin giriş katında, girişin sağındaki oda yönetim odasıdır. Onun yanındaki oda Vilayet-i Şarkiye Müdafa-i Hukuk Milliye Cemiyeti Erzurum Şubesi Başkanı ve Eski mebuslardan Kadı Koca Raif Dinç’in eşyalarına ayrılmıştır. Bu odanın karşısında Anadolu’da yayınlanan Türk gazetesi Envari Şarkiye’nin Milli Mücadele gazetelerinden Albayrak’ın ve Erzurum Kongresi’nin bildirilerinin basıldığı matbaa makinesi bulunmaktadır.

Müzenin birinci katında Atatürk’ün Erzurum’a gelişinde toplu halde çekilen büyük boy fotoğraf ile Erzurum Kongresi üyelerinin yaşam öyküler ile fotoğrafları bulunmaktadır. Salona açılan odalar, Atatürk’ün çalışma odası ile yatak odası olarak düzenlenmiştir.


Cumhuriyet Caddesi
Tel: (0442) 234 20 37
Faks: (0442) 233 04 15


23 Temmuz Kongre Salonu Müzesi (Merkez)

Erzurum’da Atatürk’ün önderliğinde gerçekleştirilen Erzurum Kongresi, İdadi Mektebi'nde yapılmıştır.

Bu okul 1925 yılında geçirdiği bir yangın sırasında ahşap bölümleri yanmış, aynı yılda yeni yapılan eklerle onarılmıştır. Bundan sonra da Yapı Sanat Mektebi olarak kullanılmıştır.
Bu yapının ikinci katındaki salon ve bu salona açılan iki oda Milli Eğitim Bakanlığı’nca Kongre Müzesi olarak düzenlenmiştir. Bu müzede kongre üyelerinin fotoğrafları ve yaşam öykülerini içeren bilgiler duvarlara asılmıştır. Ayrıca kongreden kalan sıralar ve belgelerde burada sergilenmektedir.

Kongre Caddesi
 
#16
Erzurum Çeşmeleri


Erzurum çeşmelerinin su kaynaklarının büyük bir kısmı dağ sularından gelmektedir. Bu kaynaklar Osmanlı İmparatorluğu döneminde şehrin gereksinimini karşılayabilmek için hayırsever kişiler tarafından Palandöken Dağı eteklerinden künklerle şehre getirilmiş, künkler aracılığıyla da çeşmelere dağıtılmıştır. Bu suların içerisine yabancı maddelerin karışmamasına da önem verilmiştir.
Erzurum'un değişik mahalle ve semtlerindeki çeşmelere getirilen suların en önemlileri; Yeğenağa Suları, Lalapaşa Suları, Tophane Suları, Çetecibaşı Suları, Murat Paşa Suları, Şeyhler Suları, Hacı Derviş Ağa Suları, Habib Efendi Suları, İbrahim Paşa Suları ve Cafer Efendi Suları idi. Bu nedenle de şehrin hemen her köşesinde ve her sokağında gereksinimden fazla çeşme yapılmıştı. Tarihi kaynaklar Erzurum'da 200'e yakın çeşmenin varlığından söz etmişlerse de günümüzde bunların sayısı azalmıştır. Bu çeşmeler Klasik Osmanlı dönemi çeşmeleri burada da uygulanmıştır. Çeşmelerin büyük çoğunluğu mahalle aralarında tek çeşme olarak yapılmıştır. Bunun yanı sıra camilerin, medreselerin yanında da onlara bağlı ve o yapıları yaptıran kişilerin eklediği çeşmeler de bulunmaktadır. Çoğunlukla dikdörtgen şekilde olup, yuvarlak veya sivri kemerler içerisine ayna taşları, altına da yalak taşları konulmuştur. Bunların üzerine de banilerinin ve yapım tarihlerini belirten kitabeleri yerleştirilmiştir. Arkalarına da su hazneleri ve suyu buraya getiren kanallar yapılmıştır.

Erzurum çeşmeleri Anadolu’nun diğer bölgelerinde olduğu gibi kesme köfeki taşı veya yöresel Sivişli (Keverk) taşından yapılmışlardır. Kitabeler mermerdendir. Erzurum çeşmelerinin büyük bir bölümü XVIII.yüzyılda yapılmıştır. Genellikle tek yüzlü ve dikdörtgen bir cephe gförünümündedirler. Bu cephelere özel bir itina gösterilmiştir. Erzurum çeşmeleri birbirinin tekrarı görünümünde olup, küçük ayrıntılarla mimari farklılıklar yaratılmıştır.
Günümüze gelen Erzurum çeşmeleri arasında Cennet Çeşmesi, Gürcü Kapısı Hacı Mehmet Çeşmesi (1681), Safiler (Sabahane) Çeşmesi (1556), Kale Çeşmesi (1745), Yazıcıoğlu Çeşmesi (1748), İsmail Ağa Çeşmesi (1734), Çeteci Abdullah Paşa Çeşmesi (1750-1755), Dört Güllü Çeşmesi (1775), Osman Ağa Çeşmesi (1677), Narmanlı Camisi Çeşmesi (1734), Akpınar Çeşmesi, Hacı Dede Ağa Çeşmesi, Kırmızı Çeşme, Sansarcıbaşı Çeşmesi, Dabakhane Çeşmesi, Gül Ahmet Çeşmesi, Recep Ağa Çeşmesi, Paşa Pınarı Çeşmesi, Sıvırcık (Sığırcık) Çeşmesi ve Bakırcılar Cami Çeşmesi bulunmaktadır. Bunların yanı sıra kitabesi olmayan ancak, suları yönünden önemli çeşmeler de vardır. Bunların başında; Kırk Çeşme, Zeynel Çeşmesi, Cennet Çeşmesi, Dabakhane çeşmesi, Ali Paşa Çeşmesi, Ayas Paşa Çeşmesi, Bakırcı Çeşmesi ve Esat Paşa Çeşmesi gelmektedir.
 
#17
Erzurum Sivil Mimari Örnekleri


Erzurum’un şiddetli ve sert iklimi sivil mimariyi de etkilemiştir.Bu durum Erzurum’a özgü bir sivil mimarinin ortaya çıkmasına neden olmuştur. Sivil mimarinin yapımında soğuğu engelleyecek kalın taş duvarlara gereksinim duyulmuş, bu taş duvarlar birbirlerine kalın ağaç kirişlerle bağlanmış ve evlerin üzeri de çoğunlukla düz toprak dam ile örtülmüştür. Bu yapı sanatının aynı zamanda deprem kuşağı üzerinde bulunan Erzurum evlerinin yıkılmasına karşılık bir önlem amacını gütmüştür. Erzurum’un sivil mimarisini oluşturan evler genelde çift katlı olarak planlanmıştır. Bu evlerin alt katlarına taşlık, mutfak, kiler ve yemek odaları, üst katlara da oturma ve yatak odaları yerleştirilmiştir. Bu odalarda dolaplar, yüklükler bulunmaktadır. Bazı yatak odalarına da gusülhaneler eklenmiştir. Geleneksel evlerde oturma odalarına sedirler konulmuştur. Tavanlar genelde ahşap olup, zengin kişilere ait olanlarda da bezemelere yer verilmiştir.

Erzurum evlerindeki yapı sanatı kuşaktan kuşağa günün koşullarına göre geliştirilerek sürdürülmüştür. Erzurum evlerinin yapımında birbirinden farklı taş cinsleri kullanılmıştır. Bunlardan koyu renkli bazalt cinsi karataş temel ve su basmanlarında; hafif kalker olan boztaşlar da yapıların cephe duvarlarında kullanılmıştır. Kırmızı ve pembeye yakın kamber taşı ise daha çok zengin ailelerin evlerinde kullanılmıştır. Yapıların ara duvarlarında tuğlaya yer verilmiştir.Bunların yanı sıra ahşaba da yer verilmiştir. Çıralı çamın dayanıklılığından ötürü taşıyıcı kirişlerde ve kapı ile pencerelerde, taş duvarlar içerisinde de hatıl olarak kullanılmıştır. Yapıların taş duvarlarında, özellikle pencere ve kapı sövelerinde, köşelerde kesme taşlara; evlerin orta kısımlarında moloz taşlara yığma olarak yer verilmiştir. Ancak bunların dışında zenginlere ait evlerin tüm yüzeyleri kesme taş ile kaplanmıştır. İç duvarlarda tuğlaları bağlayıcı olarak kireç harç kullanılmıştır. Bağdadi yapılarda ağaçları birbirine bağlanmasının yanı sıra boşluklar ot ve samanla doldurulmuştur.

Erzurum evlerinin özgün üst örtüsünü diyagonal bindirmeler oluşturmuştur. Üst örtüde kare biçimli boşluk üzerine diyagonal bindirmelerle ahşap kirişler üst üste daralacak biçimde yerleştirilmiş ve böylece ortaya sekizgen piramidal bir çatı çıkmıştır. Bu örtü sistemi Erzurum evlerinin kendine özgü örtü sistemidir. Bunun yanı sıra iki yana eğimli daha basit bir örtü sistemi vardır ve Pasin Örtü olarak isimlendirilmektedir. Bu sistemde alınlıkların örtülmesinde kullanılan iki yana eğimli ağaç kirişlemenin üzerine söğüt dalları yerleştirilir ve bunun üzerine de toprak serilir. Böylece Pasin Örtü ile evlerin üst örtüsü tamamlanmış olur.

Erzurum evleri iklim nedeniyle dışa fazla açılmamıştır. Pencereler küçük ve kepenklerle korunaklıdır. Bununla beraber kentteki yoksul halkın yaşadığı tek katlı basit evler de çoğunluktadır. Bu evlerin dışa kapalı birer avlusu olup, asıl yaşam zemin katta geçmektedir. Avluda ise Tandır Evi denilen mutfaklar, Merek denilen saman depoları da bulunmaktadır. Bunlardan tandır evlerinin üzeri çoğunlukla kırlangıç örtü ismi ile anılan bindirme ahşap hatıllarla oluşturulmuş sahte bir kubbe ile örtülmüştür. Tandır evinde ev halkının yemekleri pişirilir, bunun yanı sıra yemek yenir, dinlenilir ve yatılırdı.

Erzurum’daki iki katlı evlerde zemin katın üzerindeki üst kat beden duvarlarından 40-90 cm. kadar dışarıya taşırılarak çıkmalar yapılır. Böylece üst katın yalnızca bazı odaları dışa taşırılır. Bu sitem Anadolu’nun bir çok yerinde görüldüğü gibi yapının tüm katını kapsamamaktadır

Erzurum evlerinin çoğunda zemin katına bir de ahır yerleştirilmiştir. Erzurum’da zenginlere ait evlerde harem ve selamlık uygulamasının yapıldığı da görülmüştür. Ancak Anadolu’nun diğer yerlerinde olduğu gibi selamlık ayrı bir bölüm olarak planlanmamış, Baş oda denilen misafir odası ile haremlik zemin katta yer almıştır. Üst katta ise sofanın çevresine odalar ve yüklükler yerleştirilmiştir. Bunlardan selamlığın baş odaları diğer oda cephelerine göre kısmen dışa taşkın olarak yapılmıştır.

Erzurum’da günümüze gelebilen en eski ev XVIII.yüzyılın ilk yarısına tarihlendirilen (1739 tarihli) Zırnıklı Vehbi Bey evidir. Bunun yanı sıra XIX.yüzyıla tarihlendirilmiş evlerin başında; Cevat Dursunoğlu Evi (1824), Narmanlıoğlu Evi (1827), Alemdarların Evi (1887) gelmektedir. Salih Efendi Evi, Ahmet Somunoğlu’nun Evi, Hasanağasigilin Evi, Vahdettin Üstün Evi, Faik Albayrak Evi, Hacı Bekirzade Ağa Efendi Evi Erzurum’daki günümüze ulaşan diğer sivil mimari örneklerindendir.

XIX.yüzyılın ilk çeyreğine tarihlendirilen ev sayısı ise çok azdır. Bunun da nedeni Erzurum’un bu dönemde işgale uğramasından ötürü birçok yapının ortadan kalkmasıdır. Bunun yanı sıra Atatürk Evi, Erzurum Kongre Binası, Rıza Avcı Evi (1901), Nusret Gedik Evi (1913) gibi evler XIX.yüzyılın ilk yarısına aittir. Cumhuriyetin ilanından sonra Neo-Klasik üslupta yapılan hükümet ve eğitim kurumlarına ait binalar da o dönemi yansıtan sivil mimari örneklerindendir. Bunların başında; Erzurum Hükümet Konağı, Erzurum Gar Binası, Yakutiye Belediye Binası,Mareşal Fevzi Çakmak Hastanesi, İsmet Paşa İlk Öğretim Okulu, Tatbikat İlk Öğretim Okulu, Erzurum Lisesi, Nene Hatun Kız Lisesi gelmektedir.
 
#18
Erzurum Doğal Güzellikleri


Narman Kanyonu (Kırmızı Periler Vadisi) (Narman)

Narman Kanyonunun fotoğrafları ilk kez Mustafa Turanoğlu ve Kenan Karadüz tarafından 1989 yılında çekilmiş, önce yerel basında, 1993 yılında da ulusal basında tanıtımı yapılmıştır. Bundan sonra UNESCO ile bağlantı kurularak bazı bülten ve yayınlarda kullanılmıştır. Ardından da Narman Kanyonu gezi programlarına dahil olmuştur.

Narman Kanyonu doğal oluşumlu bir vadi olup, Kapadokya’daki peri bacalarına benzer niteliktedir. Bu vadide çeşitli hayvanlar yaşamakta olup bunların başında; Kaya Kartalı, Şahin, Kerkenez, Atmaca, Kınalı keklik, Bıldırcın, Kaya bülbülü, Çinte, Toygar, Kırlangıç, Arı Kuşu, Serçe, Saksağan ve Karga gelmektedir. Ayrıca vadide; Gelengi(Yer Sincabı)Afrika Tavşanı, Tilki, Kurt, Domuz, Su Samuru, Tavşan, Ayı ve Porsuk gibi memeli hayvanlar da bulunmaktadır.


Tortum Şelalesi (Tortum)

Erzurum’a 120 km. uzaklıkta, Tortum Gölü’nün bitiminde, Tortum Çayı’nın 48 m. yükseklikten dökülmesi ile meydana gelen Tortum Çağlayanı vadideki bir dağın heyelan sonucu akarsuyun önünü kapatmasından oluşmuştur.

Tortum Şelalesi yörenin önemli bir mesire yeridir. Günümüzde burasının milli park haline getirilme çalışmaları sürdürülmektedir.



Akdağ (Ilıca)

Erzurum’un Ilıca ilçesinde, Dumlu Dağı eteğindeki Akdağ Köyü bahçe ve kaplıcaları yöre halkı tarafından mesire yeri olarak kullanılmaktadır. Buradaki Dumlu Dağı’nın zirvesi deniz seviyesinden 2.600-3.000 m. yükseklikte olup soğuk su kaynakları ile ünlüdür. Aynı zamanda I.Dünya Savaşı’ndan ve Osmanlı-Rus Savaşı’ndan kalma mezarlar bulunmaktadır. Bu nedenle de halk tarafından ziyaret edilmektedir.


Tekederesi Göleti (Merkez)

Erzurum’a 22 km. uzaklıktaki Tekederesi Köyü yakınlarında bulunan DSİ tarafından sulama amaçlı yapılan Tekederesi Göletinin çevresi ağaçlıklı olduğundan piknik ve mesire yeri olarak kullanılmaktadır. Buradaki gölette Aynalı Sazan Balığı üretilmektedir.


Balıklı Göl (Merkez)

Erzurum Merkez ilçesine bağlı Söğütlü Köyü’nde bulunan Balıklı Göl günümüzde mesire yeri olarak kullanılmaktadır.


Palandöken Dağı (Merkez)

Erzurum’un güneyinde ve doğu-batı doğrultusunda uzanan Palandöken Dağları 2.000-3.176 m. yüksekliğinde olup, günümüzde kış turizminin önemli merkezlerinden biridir.

Palandöken dağ sıraları, korunaklı vadiler ve ağaçlandırma alanları dışında genelde çoraktır. Bu bölgelerde bozkır ve çalılar genel bitki örtüsünü oluştururlar. Ancak erozyonun yüksek olmasından ötürü de dik yamaçlarda aniden ortaya çıkan düzlüklerle karışık bir topoğrafik karışım ortaya çıkar. Yükselti arttıkça geniş çanaklar ve koni şekilli doruklar belirir. Burada Büyük Ejder Tepesi’nin kuzey ve güney yamaçlarında 12 km. ye varan kayak pistleri bulunmaktadır. Bu kayak merkezinin Erzurum havalimanına uzaklığı 15 km.dir ve burası daha çok Alp disiplinli serbest kayak yarışmalarının yapılması için son derece elverişlidir.

Palandöken kayak tesisleri Uluslararası Kayak Federasyonu’nca dünyanın ikinci büyük kayak merkezi olarak kabul edilmiştir. Bugün buradaki pist ve tesisler Hınıs Boğazı’na doğru genişletilmiştir.
 
#19
Erzurum Kiliseleri


Hınıs Kilisesi (Hınıs)

Erzurum Hınıs ilçesinde, Kilise Deresi denilen yerde bulunan bu kilisenin kitabesi günümüze ulaşamamıştır. Aynı zamanda kaynaklarda da onunla ilgili yeterli bir bilgiye rastlanmamıştır. Kilise harap ve yıkık durumda olduğundan mimari yapısından da hangi döneme ait olduğu kesin olarak anlaşılamamaktadır.

Temel ve duvar kalıntılarına dayanılarak kilisenin kapalı Yunan haçı planında olduğu anlaşılmaktadır. Büyük olasılıkla bu kilise XI.-XII.yüzyılda, Bizans döneminde yapılmıştır. Kalıntılardan moloz ve kaba yontma taştan yapıldığı anlaşılmaktadır.

Meryem Ana Kilisesi (Haho (Hahuli) Manastırı (Tortum)

Erzurum, Tortum ilçesinde, Bağbaşı’nda bulunan Hahuli Manastırının Meryem Ana Kilisesi Bağdat Kralı III.Davut tarafından 976-1001 yıllarında yapılmıştır.

Manastırı oluşturan yapılar bu kilisenin çevresinde yer almıştır. Kilise kapalı Yunan haçı ile bazilika planının birleştirilmesi ile meydana gelmiş kendine özgü bir yapıdır. Oldukça düzgün, kaliteli kesme taşlarla yapılan kilisenin üst örtüsü kırma çatılıdır. Kilisenin içerisindeki kabartmalarda arslan, boğa, kartal, grifon gibi figürlere geniş ölçüde yer verilmiştir. Ayrıca iç mekanın duvarları ve özellikle apsid İncil’den alınma sahneleri içeren ve Hz.İsa ile Meryem’i tasvir eden fresklerle bezenmiştir.

Kilisenin apsid bölümünün üzeri kule şeklinde yükselmiştir. Ayrıca girişin yanında kesme taştan üç kat halinde çan kulesi bulunmaktadır. Kulenin üst noktası yuvarlak kemerlerle birbirine bağlanmış, üzeri kubbeli bir köşk şeklindedir. Kilisenin içerisine uzun kenarların ortasındaki yuvarlak kemerli bir kapıdan girilmektedir.

Öşvank Kilisesi (Uzundere)

Erzurum Uzundere ilçesi, Çamlıyamaç Köyü’nde bulunan Öşvank Kilisesi üzerindeki kitabesinden öğrenildiğine göre; Bagratlı Hanedanlığı zamanında III.Adenese tarafından 961 yılında yapımına başlanmış, Magistras Bagrat tarafından 966 yılında da tamamlanmıştır. Kilisenin mimarı Öşklü Grigor Usta’dır.

Hristiyan Gürcülerince önemli olan ve her yıl yerli ve yabancı turistlerin ziyaret ettiği bu kilise ile ilgili olarak halk arasında, “İşhanın nakışı, Vank'ın bakışı, Haho'nun oturağı” sözü yaygın bir deyiş haline gelmiştir.

Öşvank Kilisesi iki renkli taş bezemeleri ve kabartma figürleri ile ünlüdür. Haç planlı olan bu kilisenin dıştan transetli olmasına karşılık içeride apsidlerin oluşturduğu üç dilimli bir bölüm ve onun devamı olan uzun bir kol kilisenin planını tamamlamaktadır. Haç planlı kilisenin kısa ucunda apsidi ile iki yandaki neflerden oluşmaktadır. Bu bölümleri dört büyük konsol ve sütunlar taşımaktadır. Sütunların kaideleri bitkisel, arabesk ve çam kozağı motifleri ile bezenmiştir.
Kilisenin üstü payeler üzerine oturan merkezi bir kubbe ile örtülmüştür. Kubbe kasnağında on iki pencere bulunmaktadır. Apsidin karşı duvarında ortada bir büyük, yanlarda da birer küçük kemerli pencere bulunmaktadır. Pencerelerin dış yüzleri kabartma silmelerle sınırlanmıştır. Sivri kemerli ve ince uzun olan bu pencereler Gotik üslubu yansıtmaktadır. Bu pencerelerin iç yüzlerinde Azizlerin renkli freskleri bulunmakta olup, bunlar günümüze çok harap durumda gelebilmiştir. Apsidin üstü yıkılmış olan kilisenin ön cephesindeki portaldeki ilave bölüme ait sütunlardan birisi günümüze gelememiş ve onun yerine bir ağaç kütüğü konulmuştur. Ayrıca yapı içerisinde duvarların ve kemerlerin bazı taşları yerinden sökülmüştür. Bu arada içerideki figürlerden bazıları yurtdışına kaçırılmak üzere yerlerinden sökülmüş, ancak söken kişiler yakalanmıştır.

Günümüzde haç planının uzun kolunun üstü bütünüyle açıktır. Haçın uzun kollarının yüzlerinde düzgün kesme taşlardan örülmüş yuvarlak kemerli nişler bulunmaktadır. Bunların üzerindeki ikinci katta da yine yuvarlak kemerli birer pencere açılmıştır. Kilisenin müştemilatından hamam, yatakhane, vaftizhane, rahip evleri ve mutfak gibi bölümler bugün harap durumdadır. Kilisenin üst örtüsü XI.yüzyılın başlarında Bizanslılar döneminde onarılmıştır.
 
#20
Erzurum Oltu Taşı


Erzurum’a özgü Oltu Taşı, Oltu ilçesinden güç koşullar altında çıkarılmakta olup, bu taş ile tespih, anahtarlık, gerdanlık, broş, küpe, saç tokası, tarak, ağızlık, yüzük, bilezik, sigaralık ve çeşitli süs eşyaları yapılmaktadır. Özellikle Oltu taşından yapılmış 33 taneli tespihlerin stres giderici bir özelliği olduğuna da inanılmıştır.

Oltu Taşı, siyah, tıkız, parlak ve kavlı biçiminde kırıkları olan, parlatılabilen, tıraşlanabilen bir nevi linyit taşıdır. Erzurum’da Oltu Taşı altın ve gümüşle birlikte kullanılarak çeşitli süs eşyaları ve tespihler yapılmaktadır. Oltu Taşının ocaktan çıkarılması ve işlenmesi oldukça zordur. Çok çabuk kırılma özelliğinden ötürü çıkarılma ve işlenmesinde özel aletler kullanılmaktadır.

Orta Çağlarda tespihlerde, kutsal sayılan sandıklarda ve heykel yapımında kullanılan Oltu Taşı XIX.yüzyılda mücevher yapımında da kullanılmıştır. Günümüzde Erzurum’un Oltu ilçesinde 300’den fazla ocaktan çıkarılan ve Erzurum Kehribarı olarak isimlendirilen Oltu Taşı’ndan yapılan eserler Rüstem Paşa Bedesteni (Taşhan)’nde işlenmekte ve satılmaktadır.
 
Üst