Sponsorlu Bağlantılar
TARİHE YÖN VERENLER
Her milletin tarihinde takdirle yad edilen büyük şahsiyetler vardır. Zaten tarih öğreniminin en pratik faydası da bu şahsiyetlerin vasıflarının gelecek nesillere öğreterek onların ahlâk ve karak-terini yüceltmektir. Bu açıdan baktığımızda yaşa-dıkları dönemin hadiselerini milletleri adına hep kazanca çevirmiş bu insanların hayatları iyi öğrenil-meli ve bizzat hayata tatbik edilmelidir. Ancak bu sayede Yavuz’lar, Fatih’ler, Alparslan’lar, Yunus’lar, Mevlana’lar, Akif’ler yetiştirilebilir.
HAK VE BATIL
*Fi Zilal’il Kur’an tefsiri yazarı büyük alim Seyyid Kutup’a idam edilmeden önce devrin başkanı Nasır’dan özür dilemesi istenildiğini ve bunu yaptığı takdirde bağışlanacağını söyledik-lerinde Seyyid Kutub’un tam bir dava adamına yaraşır şekilde;
“Eğer bu idam kararı hak ise ben bu hakka razı olurum. Yok eğer batıl ise ben batıldan özür dileyecek kadar alçalmadım” diye müthiş bir cevap verdiğini...
(Tarih şuuruna Doğru syf .86)
**İşte dava adamına yakışan sözler batılın karşısında canı pahasına da olsa boyun eğmeme Zilletle (ezilmiş olarak) yaşamaktansa izzetle (şereflice ) ölümü tercih etme.
İnandığı dava uğruna her şeyini verebilme. Asrın büyüğünün ifadesiyle “Saçlarım addedince başım olsa davam uğruna vermeye hazırım” (BSN) diyebilme...
Adam aldırma, çek git diyemem aldırırım
Çiğnerim, çiğnenirim hakkı tutar kaldırırım”
M. Akif
SELAHADDİN EYYUBİ’NİN SERVETİ
*Hayatı İla’yı kelimetullah adına hep at sırtında geçmiş. Kudüs’ün Haçlıların elinde olmasın-dan dolayı gülmeyi kendisine haram kılmış olan büyük İslam mücahidi Selahaddin Eyyubi’nin vefat ettiği zaman yanında bulunan komutanlardan Mahmut Han’ın elinde tuttuğu kılıcı havaya kaldırıp:
“Ey cemaat-ı Müslimin! İşte hükümdarınızın bütün serveti bu kılıçtan ibarettir” diye haykır-dığını... Biliyormuydunuz.?
**İşte bir milleti kurtaracak nesilde arana-cak en önemli vasıf milleti için yaptığı işlerde asla karşılık beklememe, can ile beraber malını da feda edebilme. İnsanın malı olmalı fakat mal kazanmak gibi basit şeyleri hayatının gayesi edinmemeli.
Evet Selahaddin Eyyubi dili ile olmasa da hali ile gelecek nesillere “Milletinizi, dininizi yüceltmek için mücadele edin, çok çalışın çok feda-kârlıkta bulunun fakat bu yaptıklarınızdan karşılık beklemeyin, diye haykırmaktadır.
“Canı cananı bütün varımı alsında Hûda
Etmesin tek vatanımdan beni dünyada cüda”
YAVUZ’ UN TEVAZÛU
*Büyük Cihangir Yavuz Sultan Selim’in günde 3 saat uyku uyuyup tahta kaşıkla tek çeşit yemek yediğini ve herhangi bir saray halkından ayırt edilmeyecek kadar sade giyindiği ve bunu soranlara:
“Vezirlerin ve beylerin süslü giyinmeleri, padişahlarına saygıdan ileri gelir. Biz kime şirin görünmek için süslü giyinelim ki?
Bizim padişahımız ALLAH (cc) vücudun dışına değil içindeki cevhere (imana) bakar” diye veciz bir cevap verdiğini...
**İşte Yavuz’u Yavuz yapan özellik dış fetihten evvel iç fethi tamamlamasıdır. Başarı arttıkça mütevazılığın artması, Cihan devletinin padişahı olsa da ALLAH (cc)’ın kulu olduğunu hiç akıldan çıkarmama her türlü rahat ve konfor içinde yaşaya bilecekken hep sade hayatı tercih etme dünya malına gönül bağlamama.
“Büyüklerin büyüklüğü tevazu ve mahviyet küçüklerin küçüklüğü kibir ve enaniyettir.”
YAVUZUN HOCASINA HÜRMETİ
*Yavuz Mısır seferinden dönüyordu. Bir ara yanında at süren devrin alimi Kazasker İbn-i Kemal’in atının ayağının altından sıçrayan çamur-lar, Yavuzun üstünü başını perişan etmişti. İbn-i Kemal utancından ne diyeceğini bilemiyordu. Durumun kötü olduğunu gören padişah :
“Hocam dedi; Üzülmeyiniz, bir alimin atının ayağından sıçrayan çamurlar dahi bize şeref verir. Öldüğüm zaman bu çamurlu kaftanı sandukamın üzerine koysunlar”.
Gerçekten Yavuz vefat ettiği zaman vasiyeti yerine getirilmiş ve o çamurlu kaftan sandukasının üzerine konmuştu.
*Bir çok Osmanlı padişahı gibi Yavuz’unda en güzel özelliklerinden biri de büyüklere saygı-sıdır. Evet edep ve saygının bulunmadığı yerde ilimden de imandan da bahsedilemez.
Osmanlı düşmanlarına baş eğdirmesini çok iyi bilen Yavuz’un hocası karşısında baş eğmesi edepte ölçüyü göstermektedir.
YAVUZ’UN ÖLÜMÜ
* Bir gün Yavuz çok sevdiği Hasan Can’ a :
“Bre Hasan dedi, arkamda bir diken var batar canımı acıtır.”
Hasan Can padişahın sırtını açtığında henüz kızarmamış sert bir çıban gördü. Durumu padişaha anlattığında padişah sıkmasını istedi. Sıkıla sıkıla çıban kısa bir süre sonra büyüdü ve padişaha sızı vermeye başladı. Doktorlar bir türlü çare bulamı-yorlardı. Öleceği gün idi. Vücudu ateşler için de yanıyordu. Baş ucunda Kur’an okuyan Hasan Can’a: :
-“Hasan Can Ne haldeyim nasılım? ”
Hasan Can yaşlı gözlerle :
- Devletlim dedi. ALLAH’a kavuşmak zamanıdır. Ona teveccüh ediniz.
Padişah gülümsedi.
-“Ya bunca zamandır sen bizi kiminle sanıyordun? ALLAH’a teveccühümüzde bir kusur mu gördün?” dedi.
(Tarih fıkraları syf.116)
**Onlar veli insanlardı, yaptıkları işi ALLAH için yaparlar bir an bile olsun onu unutmazlar ve ona devamlı tesbih ederlerdi. Sefere giderlerken bile dillerinden zikir eksik olmazdı. Hatırlayan hatırlanır. Eğer insan her gün ALLAH’ı hatırlıyor ve emirlerini yerine getirmeye çalışıyorsa o en zor günde (kıyamet) ALLAH tarafından mutlaka cen-netle mükafatlandırılır.