Cenâb-ı Hak, zenginleri fakirlerin yardımına davet ediyor

Siraç

Yönetici
Admin
Editör
#1
Sponsorlu Bağlantılar
Cenâb-ı Hak, zenginleri fakirlerin yardımına davet ediyor



Hrkadaş! Heyet-i içtimaiyenin hayatını koruyan intizamın en büyük şartı, insanların tabakaları arasında boşluk kalmamasıdır Havas kısmı avamdan, zengin kısmı fukaradan hatt-ı muvasalayı kesecek derecede uzaklaşmamaları lâzımdır Bu tabakalar arasında muvasalayı temin eden zekât ve muâvenettir Halbuki vücub-u zekat ile hurmet-i ribaya müraat etmediklerinden, tabakalar arası gittikçe gerginleşir, hatt-ı muvasala kesilir, sıla-i rahim kalmaz Bu yüzdendir ki, aşağı tabakadan yukarı tabakaya ihtiram, itaat, muhabbet yerine ihtilal sadaları, haset bağırtıları, kin ve nefret vaveylâları yükselir Kezâlik, yüksek tabakadan aşağı tabakaya merhamet, ihsan, taltif yerine zulüm ateşleri, tahakkümler, şimşek gibi tahkirler yağıyor Maalesef, tabaka-i havastaki meziyetler, tevazu ve terahhuma sebep iken, tekebbür ve gurura bais oluyor Tabaka-i fukaradaki acz ve fakirlik, ihsan ve merhameti mucip iken, esaret ve sefaleti intaç ediyor Eğer bu söylediklerime bir şahit istersen âlem-i medeniyete bak, istediğin kadar şahitler mevcuttur
Hülâsa: Tabakalar arasında musalahanın temini ve münasebetin tesisi, ancak ve ancak erkan-ı İslamiyeden olan zekat ve zekatın yavruları olan sadaka ve teberruatın heyet-i içtimaiyece yüksek bir düstur ittihaz edilmesiyle olur
İşârâtü’l-İ’câz, s 49, (yeni tanzim, s 79)
***
Oruç, hayat-ı içtimaiye-i insaniyeye baktığı cihetle çok hikmetlerinden bir hikmeti şudur ki:
İnsanlar maişet cihetinde muhtelif bir surette hâlk edilmişler Cenâb-ı Hak, o ihtilâfa binaen, zenginleri fukaraların muavenetine davet ediyor Halbuki, zenginler fukaranın acınacak acı hâllerini ve açlıklarını, oruçtaki açlıkla tam hissedebilirler Eğer oruç olmazsa, nefisperest çok zenginler bulunabilir ki, açlık ve fakirlik ne kadar elîm ve onlar şefkate ne kadar muhtaç olduğunu idrak edemez Bu cihette insaniyetteki hemcinsine şefkat ise, şükr-ü hakikînin bir esasıdır Hangi fert olursa olsun, kendinden bir cihette daha fakiri bulabilir; ona karşı şefkate mükelleftir Eğer nefsine açlık çektirmek mecburiyeti olmazsa, şefkat vasıtasıyla muavenete mükellef olduğu ihsanı ve yardımı yapamaz, yapsa da tam olamaz Çünkü, hakikî o hâleti kendi nefsinde hissetmiyor
Mektubat, s 389, (yeni tanzim, s 678)
***
Ehl-i iman, ehl-i hakikat, hususan Risâle-i Nur talebelerinin vazifesi, bu musibetli açlığı, Ramazan riyazet-i diniyesinin tarzındaki açlık gibi vesile-i ilticâ ve nedamet ve teslimat yapmaya çalışmaktır Ve zaruret bahanesiyle dilenciliğe ve hırsızlığa ve anarşiliğe yol açmasına meydan vermemektir Ve aç fakirlere acımayan bir kısım zengin ve bazı ehl-i maaş dahi Risale-i Nur’u dinleyip, bu mecburî açlık hissiyle açlara merhamete gelip, zekâtla yardımlarına koşmaktır

Kastamonu Lâhikası, s 104, (yeni tanzim, s193)

maişet: Geçim
hâlk: Yaratma
ihtilâf: Farklılık
muavenet: Yardımlaşma, yardım
heyet-i içtimaiye: Sosyal heyet, topluluğa âit cemiyet
hatt-ı muvasala: Buluşma çizgisi, kavuşma yeri
vücub-u zekat: Zekâtın farz olması
hurmet-i riba: Faizin haram olması
müraat: Uymak
tabaka-i havas: Yaşayışça zengin ya da ilimce üstün olan sosyal sınıf
musalaha: Sulh, barış
teberruat: Teberrular, bağışlar, bağışlamalar
hayat-ı içtimaiye-i insaniye: İnsanların sosyal hayatı
vesile-i ilticâ ve nedamet ve teslimat: Sığınma, pişmanlık ve teslim olma vesilesi
intaç: Netice verme
nefisperest: Nefsini beğenen
riyazet-i diniye: Az gıda almak suretiyle nefsini terbiyeye çalışmak
 
Üst