Van İli ve Van İlinin ÇEvre Sorunları

NeslisH

Özel Üye
#1
Sponsorlu Bağlantılar
ÇEVRE

Büyükşehir hayatından bir zaman için ayrılıp Anadolu'ya giden bir gözlemcinin ilk fark edeceği şey, buralardaki hızlı değişim ve dinamizmdir. Oysa Türkiye'de, genelde büyükşehirler değişimin, dinamizmin hızlı ekonomik kalkınmanın, refahın ve her türlü medeni imkanların bulunduğu merkezler olarak gösterilmiştir. Buna karşılık taşra veya Anadolu ise tutuculuğun, durgunluğun, yoksulluğun ve gayri medeni hayatın simgesi olarak algılanmıştır.

Son yıllarda Anadolu'da gözlemlenenler bu yapının giderek sarsılmakta ve yepyeni bir yapılanma ve dinamizimin gelişmekte olduğunu ortaya koymaktadır. Hangi toplumsal alanı ele alırsak alalım, Anadolu şehirlerinde, kasabalarında farklı bir yaklaşımın öne geçtiği, merkezdekinden değişik bir yapılanmanın sivrildiği, taşra halkının her bakımdan ayağa kalkmaya çalıştığı gözlenmektedir. Van şehri de bu değişim ve gelişmeden etkilenmekte ve bölge ili olma yolunda hızla ilerlemektedir. Fakat, bu değişim, beraberinde bir takım problemler de getirmektedir. Bunlardan bir tanesi, belki de en önemlisi, çevre sorunlarıdır.

Dağlar arasındaki çukur alanlar ve havza tabanındaki ovalar, Doğu Anadolu Bölgesi'nin başlıca yerleşim sahalarıdır. Bu alanlar iklim, toprak, eğim şartları ve diğer coğrafik özellikler bakımından çevresindeki yüksek sahalarla kıyaslandığında beşeri ve iktisadi açıdan yerleşime çok daha elverişlidir. Van Gölü'nün kıyısında kurulmuş olan Van şehri, yerleşime uygun özellikler taşıyan Erek Dağının hafif meyilli yamaçlarından göl kıyısına kadar olan Van Ova'sında yayılmıştır. Eski çağlarda iki tepe üstüne kurulmuş iken, şimdi ise Van Şehir Merkezi Van Ovasına kurulmuştur.


Van ilinin 1720 m. olan yükseltisi, ortalama sıcaklık değerini düşürmektedir. Türkiye'nin kara içindeki en büyük su kütlesi olan Van Gölü, Van ili ve çevresi için gerçek bir sıcaklık düzenleyicisidir. Bu büyük su kütlesi; soğuk rüzgârları yumuşatmakta, çevresindeki karaya oranla geç ısınıp geç soğuması dolayısıyla da yazları, sıcaklığın düşmesine ve kış aylarında ise nispeten yükselmesini sağlamakta, böylece sıcaklık toplamının büyümesini önlemekte ve kontinentaliteyi azaltıcı etki yapmaktadır. Komşu bölgelerle kıyaslandığında, Van Gölü, kışa biraz daha geç girilmesine, ilkbaharın biraz daha erken gelmesine ve yaz gecelerinin daha yumuşak geçmesini sağlayan en önemli unsurdur.

Van ilinin doğal bitki örtüsü, üç bin yıldan beri bölge insanı tarafından ya tarla açmak ya da satıp ihtiyaçlarını karşılamak amacıyla tahrip edilmiştir. Bundan dolayı, yerleşimin harplar sebebiyle gerilediği yerlerde yerleşim birimlerinden uzak ve dağlık bölgeler hariç hemen hemen orman varlığı kalmamıştır. Mevcut orman artıkları da çalılar, baltalık hatta korulu baltalıklardan ibarettir. Bu ormanlar rutubeti çok sonbahar, karı zengin kış mevsimi ve nemli ilkbahardan sonra yaz ve sonbahar öncesi meydana gelen tesadüfi yaz yağışlarıyla hafifleyen kurak periyodu atlatmaktadır. Bu surede kurak orman karakteri bariz olarak görülür.

Bölge florasında Gymnospermae sınıfına ait iki familyadan dört tür bulunurken Angiospermae sınıfına ait 21 familyadan 93 tür oluşturmaktadır. Bunlar normlarına göre 19 adet ağaç türü, 34 adet ağaççık ve 43 adet çalı türü bulunmaktadır. Buralarda genel olarak ağaççık ve çalının hakim olmasının nedeni, vejetasyonun bozkır olması ve insanın baskısının olmasıdır. Bozkır alanlarda ağaçlar ancak nemli vadi tabanlarında ve bozkırla ormanlar arasındaki geçiş bölgelerinde bulunur. Bölgede hakim olan karasal iklim nedeniyle kışın ısınmak için bol ve ucuz enerji gereksinimi daha çok alışıla gelen civardaki ağaçları kesmekle karşılanmaktadır. Bu da ağaç populasyonunu azaltmaktadır. Bunun en bariz şeklinin Gymnospermae sınıfına ait türlerin azlığında görmekteyiz. Gymnospermae sınıfına ait türlere tarih boyunca insanoğlu aşırı bir şekilde yönelmiş ve bu türleri sınırsız bir şekilde kullanmıştır. Buna karşın Gymnospermae sınıfına ait türlerin tek gövdeli olması, dip ve kök sürgünü vermemesi ve adaptasyonun zorluğu da sayı olarak azlığına neden olarak sayılabilir.

Ormansızlığın sebebi, mıntıkanın karasal iklim şartları taşımasına ve ekolojik hassasiyete sahip olmasına bağlanabilir. Öncelikle ormanın yetişmesi için lüzumlu olan ortalama sıcaklığın yaz aylarında (daha doğrusu vejetasyon aylarında) nispeten düşük olması, yaz aylarnın kısa sürmesi, kışların karlı ve şiddetli geçmesi, ormanın yetişme sınırını üstten sınırlamaktadır. Vejetasyon devresine isabet eden yağış ve nispi hava nem miktarının çok düşük olması da, ormanı alttan sınırlamaktadır. Bu suretle ormanın yetişmesi üstten yağış ve alttan yukarıya doğru engellenmesi, mıntıkada orman kuşağının ancak dar bir sahada tutulması imkanını vermektedir.

Ormansızlaşmanın ikinci önemli sebebi ise, devamlı tahripler, gelişigüzel faydalanmalar ve orman içinde yapılan hayvan otlatmalarıdır. Orman içinde yaşayan küçük ve büyükbaş hayvanların uzun süren kışlarda yem ihtiyaçlarını karşılamak üzere, dal ve sürgünlerin kesilerek toplanması ve yemlik olarak istihsali ormanların yok olmasının önemli nedenleridir. Ormanlardan faydalanmanın diğer bir boyutu da yakacak odunların istihsalidir. Bu faktörler birbirini tamamlayamak suretiyle ormanın hayatına kastetmişlerdir.
Ormanlar bilhassa (%80) oranında yapraklı ağaç, bunlarda özellikle meşe türlerinden oluşmaktadır. Bu meşelikler Van Gölü'nün güneyinde Kavuşşahap Dağları'nın göle bakan kuzey yamaçlarında ve Çatak çevresi vadi yamaçlarında dağınık ve önemli ölçüde tahrip edilmiş baltalıklar halinde rastlanır. Bu ormanlık alanlarda ardıç Juniperus ssp. ve meşe Quercus ssp. türleri hakim durumdadır. Ayrıca dişbudak, karaağaç, akçaağaç, çitlembik, yemişen alıç, ahlat v.s. yapraklılar da meşe ormanlarına karışan türler olarak bulunur. Akarsu boylarında söğüt ve kavak ağaçları Çatak ve Bahçesaray dereleri ile Adilcevaz çevresinde ceviz ağaçları, göl çevresinde ve adalarda badem (Amygdalus spp.) ağaçları yer yer yoğun olarak bulunmaktadır.

Bir ceviz diyarı olan Bahçesaray'da (Müküs) ve Çatak'ta terör nedeniyle hayvancılığın yok olması sonucu halk, geçim sıkıntısı nedeniyle, gelen talep üzerine yöre halkı sahip olduğu ve tomruğu büyük değer taşıyan ceviz ağaçlarını bir bir kestirmeye başlamıştı. Ceviz kesimindeki kısıtlamayı bildikleri için de tomruğu cazip cevizler, önce hiç dalı kalmayacak şekilde iyice budanıyor, ardından da ağaç kurumaya başlayınca bir tutanak tutulup kesim için düzen hazırlanıyor ve cevizler kesiliyordu. Böylece yörenin bal kadar ekonomik girdi sağlayan ceviz ağaçları tükeniyordu. Bunu önlemek amacıyla bir takım koruma çalışmaları yürütülmektedir.

Bölgenin orman varlığı insanlar tarafından ciddi bir şekilde tahrip edilmiştir. Tahrip edilen bu sahaların otlatılması sebebiyle açık kalmakta, bu da yağış nedeniyle çığa, toprak kaymasına, sellere neden olmaktadır. Bu durum toprak erozyonu tahribatını artırmaktadır. Toprak erozyonu bölgenin önemli çevre sorunlarından olup, son yüzyılda önemli ölçüde artarak büyümektedir. Erozyon, verimli toprakları sürükleyip toprak verimliliğini azaltmasının yanısıra, bölgedeki dereler üzerine kurulan barajların ömrünü de kısaltmaktadır.

Ormansızlaşmanın beraberinde getirdiği diğer bir sorun da, doğal hayatta bulunan bazı türlerin, yaşam ortamının bozulması nedeniyle yok olmaları veya yok olma tehlikesiyle karşı karşıya kalmalarıdır. Aşırı ve bilinçsizce avlanma bu tehlikeli süreci hızlandırmaktadır. Örneğin : Bölgedeki bütün derelerde yoğun olarak bulunan Su Samuru (Lutra lutra) ve Dağ Alabalığı", "Dere Alabalığı", "Büyük Benekli Alabalık" veya "Anadolu Alabalığı olarak bilinen veya halk tarafından "Çatak Alabalığı olarak adlandırılan Salmo Trutta Macrostigma populasyonunda ciddi azalma görülmektedir.

Bölgenin yaylalarını ve dağ yamaçlarını süsleyen birçok doğal bitki, doğal güzelliklerimiz yanında biyolojik zenginliğimizi ve gen kaynaklarımızı da oluşturur. Bunların bazıları süs bitkisi, bazıları ilaç, bazıları ise baharat veya yiyecek olarak değerlendirilmektedir. Toplanan bu bitkilerin bir kısmı şahsi tüketim için kullanılırken bir kısmı ticaret amacıyla toplanıp pazarlanmaktadır. Uckun (Rehum ribes) ve Çiriş (Eremurus spectabilis Bieb) gibi. Toplanan bu doğal ürünler sebzenin ve meyvenin kıt olduğu dönemlerde yöre insanının gıda gereksinimini karşılamakta, bu da doğal ürünleri yerel ekonomi ve aileler açısından, çok önemli kılmaktadır. Ancak, bu gibi bitkilerimiz doğal ortamların tahribatı ve aşırı söküm nedeniyle nesillerinin tükenmesi gibi tehditlerle karşı karşıyadırlar.
Havza, ekolojik değeri yüksek alanlarıyla bitki ve hayvan türleri açısından, oldukça önemli bir yer tutmaktadır. Ancak turizm ve yerleşim gibi yatırımlar nedeniyle yaban hayatın zenginliği ve türlerin korunması zaman zaman tehlikeye girmektedir.
Van kentinin simgelerinden biri Van Gölü'dür. Van Gölü şimdiki Nemrut Dağı volkanı'ndan çıkan lavların bir set oluşturarak, Van Gölü çanağı'nın Muş Ovası'yla bağlantısını kesmiş daha sonra yöre sularının dışa akışının kesilmesiyle Van Gölü oluşmuştur. Yüzölçümü 3.713 km2 olan gölün suyu yüksek derecede alkali -sodalı- (PH 9,8) ve tuzlu (tuzluluk %0,19) dur. Göle çok sayıda dere veya küçük akarsu dökülmektedir. Van Gölü, koy ve körfezleri adaları ve iskelesiyle küçük bir denizi andırdığı için halk tarafından Van Denizi olarak tanımlanmaktadır.

Van Gölü'nde yaşamaya alışmış tek balık türü İnci Kefali (Chalcalburnus Tarichi)'dır. İnci kefali, ilkbaharda sürüler halinde göle akan derelere göç ederek yumurta bırakmaktadır. Bu dönem, dere ağızlarına tuzaklar kurarak rahat bir şekilde balık avlamak, yöre halkı tarafından bir alışkanlık haline gelmiştir. Son yıllarda aşırı avcılık ve yağış azlığı nedeniyle derelere gelen suyun azalması, dereler üzerindeki kum ocakları ve vb nedenlerle üreme alanının tahrip edilmesi nedeniyle populasyonunda ciddi azalma görülmektedir. Fakat son yıllarda balığın sürdürülebilir bir şekilde avlanması konusundaki çalışmalar, gelecek için balığın korunarak tüketileceği konusunda umut vermektedir.

Anadolu, barındırdığı biyolojik varlıkları nedeniyle dünyanın en önemli bölgelerindendir. Anadolu'nun önemli ve farklı bir parçası olan Doğu Anadolu Bölgesi'nde şiddetli bir karasal iklim hüküm sürmektedir. Yazları sıcak ve kurak, kışları sert ve soğuktur. Fakat, Van şehri ve civarı karasal iklim bölgesinde olmasına rağmen arazisinin morfolojisi ve Van Gölü'nün okyanus etkisi nedeniyle iklim değişimi göstermekte, bu da bölgenin diğer illerine göre farklı bir ekolojik sistemin ve bitki örtüsünün oluşmasına zemin hazırlamaktadır. Van bölgesi, bu jeolojik, iklimsel, coğrafik ve topoğrafik bakımdan farklılığı nedeniyle çok farklı ve zengin bir bitki örtüsüne sahiptir. Nitekim, Türkiye'nin Önemli Bitki Alanları (ÖBA) projesini yürüten Doğal Hayatı Koruma Derneği (DHKD) de Van Gölü ve çevresini önemli bitki alanları kapsamına almış bulunmaktadır. Van Gölü'nün güney kıyıları, Erek Dağı, Artos Dağı, Müküs Vadisi, Çatak Vadisi, Norduz Bölgesi, Çuh Gediği, İspir Dağı, Tendürek Dağları, Süphan Dağı, Zilan Deresi, Pirraşit Dağı bölgenin önemli bitki alanlarıdır. Bu alanların her birisi bitki zenginliği ve floristik açıdan ayrı ayrı incelenmeye değer yörelerdir.

Bölge dağlık bir coğrafi yapıya sahip olduğundan Geofit bitkiler bakımından zengindir. Bu zenginlik, bazen turist adı altında bölgeyi dolaşan bazı yabancılar tarafından toplatılıp yurt dışına pazarlamakta bazen de yerel toplayıcılar yardımıyla köylüler tarafında toplanıp büyük şehirlere satılmaktadır. Örneğin: dondurma yapımında kullanılan, halk arasında salep olarak bilinen ve bir goefit bitkisi olan orkidenin yumruları uzun bir süredir aşırı bir derecede toplanarak satılmaktadır. Bu kaçak söküm nedeniyle, bazı orkide türlerinin yok olma tehlikesiyle karşı karşıya oldukları bir gerçektir.

Oysa ülkemizin de dahil olduğu UNESCO üyesi ülkeler 1972, Paris, Dünya Kültürel ve Doğal Mimarinin Korunmasına Dair Sözleşmeyle tarihi yapılar, doğal ve ekolojik sitler, bitki ve hayvan türlerinin korunması ve gelecek kuşaklara iletilmesini kabul etmiştir. Avrupa konseyine üye ülkeler de 1979, Bern Avrupa'nın Yaban Hayatı ve Yaşama Ortamlarını Koruma Sözleşmesiyle yabani flora (bitki türleri) ve faunanın (hayvan türleri) korunması ve gelecek nesillere aktarılması amacıyla bu sözleşmeyi imzalamışlardır.

1989 Önemli Kuş Alanları (ÖKA) envanterinde Van Gölü'nde ya da kıyısında yer alan ÖKA şunlardır: Ahtamar (Akdamar) Adası, Horkum Sazlıkları, Edremit Sazlıkları, Çelebibağı Sazlıkları, Van Sazlıkları, Erçek Gölü, Sarısu Sazlığı, Sodalıgöl, Arin Gölü, Nemrut Gölü ve Bendimahi Deltası idi. Bunlardan Çelebibağı (350 ha) ve Bendimahi (230 ha) en büyükleriydi, diğerlerinin alanları 5-80 ha arasında değişmekteydi. İnce kum şeritleri sazlıkları gölden ayırmakta ve tatlı su karakterlerini korumalarını sağlamaktaydı. Bu sazlıklarda nesli tehlike altındaki türlerden yaz ördeği, dik kuyruk ve pasbaş ve patka gibi nesli tehlike altında ördek türleri önemli sayılarda bu alanlarda yaşamaktaydı. Erçiş yakınlarında yarımada da nesli tehlike altında olan toy kuşları bulunmaktaydı.

Çıkışı olmayan göle, su girişi, genellikle buharlaşmadan fazla olduğu için göl uzun bir süreden beri değişik hızlarda yükselişini sürdürmektedir. 19. ve 20. yüzyıllarda eskiden yarımada olan bir çok yer, ada haline gelmiştir. Bu nedenle bazı yerleşim merkezlerinin (örneğin Erçiş) göl kıyısından daha içerilerde yeniden kurulması gerekmiştir. 20. yüzyıl boyunca su seviyesi düzenli bir artış göstermiştir. Ancak 1986 yılında, su seviyesi yükselmeye başlayan gölde, 10 yıl içinde 2,16 metrelik bir artış olmuştur. Bunun sonucunda gölün kıyısında kalan sulak alanlar ÖKA yok olmuştur.
Yakın dönemde görülen su seviyesi yükselmeleri, bu sulak alanların Van Gölü'nün sodalı suları altında kalmalarına neden olmuştur. Küçük sulak alanların büyük bölümü yok olmuş, Bendi Mahi Deltası ve Çelebibağı sazlıklarında sodalı su bir kilometre kadar içeri girerek bitki örtüsünü tahrip etmiştir. DHKD'nin, 1995 yılı yazında yaptığı bir incelemede, bu sulak alanlarda artık çok az sayıda su kuşunun kuluçkaya yattığı saptanmıştır.



KENT COĞRAFYASI

Şehir, ortalama yüksekliği 1700 m civarında olan Van Ovasında kurulmuştur. Ovanın kenar kısımlarına doğru yükseklik 1800 m'yi bulur.
Van Ovası'nın doğu kenarında yüksekliği 3204 m olan Erek Dağı dik bir duvar gibi yükselir. Bu kütle, ovanın doğusunu tamamıyla kapatır. Ovanın kuzeyinde Şahbağı (1968 m), kuzey-doğusunda ise Musakent tepesi (2407 m) bulunur. Ovanın içinde belirgin tepeler: Toprakkale Tepesi ve Van Kalesidir.
Van Ovası, doğudan batıya, Van Gölü'ne doğru hafif eğimlidir. Bu durum drenaj açısından olumludur. Bu eğim sayesinde tarihi kerhizlerin (toprak altı su kanalları) yapımı mümkün olmuştur. Nitekim, kerhizlerin başlangıç noktaları Van şehrinin doğu ve güney doğusundadır. Yer altı suları kerhizlere kanalize olarak meyle uygun akar ve Van şehri içinde yüzeye çıkarlar. Kerhizlerin yüzeye çıktıkları nokta, başlangıç noktasından daha alçaktır. Değişen şehirde, bu kerhizlerin amacına uygun kullanımı gittikçe azalmaktadır.

CUMHURİYET ÖNCESİ KENT DOKUSU

M. Ö. 855 yıllarında Van Gölü kıyısında kurulmuş olan Van şehri; tarihi, askeri ve stratejik öneme sahip olmasının yanı sıra zaman zaman da önemli uygarlıkların kesişme noktası olmuştur.

Asur kaynaklarında dahi Van, bahçeleriyle süslü, ağaçlı bir yer olarak belirtilmiştir. XIX. yüzyılın sonlarında Van, bağlar ve bahçeler arasında seyrek dokulu bir yerleşim birimi özelliğine sahipti. Aşağı Şehir olarak nitelendirilen surlu kesim, Van şehrinin iş ve ticaret merkezini oluşturuyordu. Burada ticarethaneler, resmi daireler, camiler yer alırdı. Şehrin ikinci kısmını oluşturan ve surlu kesimin üstünde yer alan Yukarı Şehir ise, bahçeleri bol, güzel meyveleri ve zengin şarap üretimi ile ünlüydü. Bu bahçeler çaylarla ve Urartular döneminden kalan kanallarla sulanırdı. Şehrin bu bölümü daha çok ikametgâhlara ayrılmıştır. Bahçeler arasından girilip ana caddeye ulaşılınca yerleşme grupları seçilirdi. Van valisinin ve diğer idarecilerin özel malikaneleri, zengin Ermeni tüccarlarının evleri bu bölgedeydi. Amerikan misyonu, Dominik Fransız misyonu, Rus, İran, ve İngiliz konsoloslukları ve Gregoryan mezhebinin önemli kiliseleri ile bazı ülkelerin okulları da bahçeli kesimde yer almaktaydı. Şehirde Amerikan okulları gibi değişik ülke okul ve konsolosluklarının bulunması, sosyo-kültürel açıdan olduğu gibi şehirleşmenin seyrine de önemli bir katkıda bulunmuştu.

1895-1917 yılları arasındaki Ermeni ayaklanmaları, 1917'deki Rus işgali nedeniyle şehrin canlılığını ve kültürünü elinde bulunduran kesimin önemli bir kısmı ya göç etti ya da savaşlarda öldü. Bu durum şehrin kültür birikimi ve yaşam tarzı üzerinde oldukça vahim sonuçlar ortaya çıkardı. Şehrin, gelişmesi için gerekli kültürel birikimini kaybetmesi, bitmek tükenmeyen savaşlar, yeni çizilen siyasi sınırların ticaret hayatına getirdiği yasaklar, şehir halkının tarım ve el sanatlarına dayalı olan zayıf ekonomisi; kentin, uzun süre kendi içine kapalı kalmasına, zayıflamasına ve büyük şehirlere göç veren bir il halini almasına sebep oldu.

CUMHURİYETTEN SONRA KENT DOKUSU

Cumhuriyet döneminde Anadolu'nun belirli bölgelerinde sanayileşme ile birlikte şehirleşmenin de başladığını görüyoruz. Modernizmin bu etkileri Anadolu'nun her yerinde aynı zamanda görülmemiştir. Van ilinde modern anlamda şehirleşme son 20 yıl içinde değişik sosyo-ekonomik nedenlerden dolayı hızlı bir döneme girdi. Son 15 yıldır bölgedeki olağanüstü durumdan ötürü şehre doğru göç hızlanmış ve şehirdeki gelişme giderek plansız yapılaşmaya ve gecekondulaşmaya yönelmiştir. Şehrin bir yanında modern kentlere özgü yapılar ve yaşantı biçimleri gözlenirken, diğer yanda ise bölgenin en gelişmemiş köyünde bile görülmeyecek sefaletler bulunmaktadır.

İlde 1980'lere kadar toprak evler yoğun bir şekilde bulunurdu ve apartman tipi beton evlerin oranı çok azdı. 1980'lerin ortasından sonra yapı kooperatiflerinin kurulmalarıyla kentte hızlı bir yapılaşma başladı, günümüzde de bu yapılaşma gelişerek devam etmektedir. Kent merkezinin hızlı gelişimi, yakın çevrede bulunan yeşil alanların azalmasına ve bir kısmının da tamamen yok olmasına neden olmuştur. Bu süreç içinde şehrin eski yerleşim alanlarında bulunan ve şehrin kimliğinde önemli bir yeri olan yeşil alanlar ve büyük bahçeli eski evler korunamadığı gibi, var olan yeşil alanlar küçülmekte veya tamamen yok olmaktadır. Yeşil alanların gerek miktarı ve gerekse kent dokusu içindeki dağılımı ihtiyacı karşılayacak düzeyde değildir.

Şehir, Cumhuriyet döneminde bahçelik kısımda yeniden kuruldu ve bu kesim zamanla yeni bir kimliğe büründü. Şehrin yeni merkezi, yeni kurulan Cumhuriyet Caddesi ve çevresi oldu. Cumhuriyet Caddesi, İskele Caddesi, K. Karabekir Caddesi, ve İpek Yolu civarındaki nüfus, kentin diğer kesimlerine oranla çok daha yoğundur. Eski yerleşim alanı olan Van Kalesi çevresindeki surlar içindeki kesim ise ölü bir şehir haline geldi.

Van'ın iş merkezleri, Cumhuriyet Caddesi etrafında yoğunlaşmıştır. Çok katlı yapılaşma son yıllarda kamu binaları ile başlamış olup, araç ve yaya trafiği açısından sıkıntılara sebebiyet vermektedir.

Son yıllarda İpek Yolu'nun doğu kısmı ve İkinisan Caddesi'nin kuzeyi arasında kalan bölgede yoğun yapılaşma ve kooperatifleşme görülmektedir. Selimbey, Şamranaltı, Şabaniye, Mithat Bey mahallelerinde eski kent dokusu halen devam etmekte olup konutlar genellikle büyük bahçeler içinde bulunmaktadır. Hacıbekir, Sıhke, Şabaniye, İstasyon, Fatih Mahalleleri civarı ise gecekondulaşmanın en yoğun olduğu yerleşim alanları olarak görülmektedir.

KENTİN YAPILANMASI ve YEŞİL ALAN OLUŞUMU

Son yıllarda, insanlığın karşı karşıya kaldığı köklü değişimlerinin etkisiyle, fiziksel çevre ve özellikle kentleşmede yoğun değişimler yaşandı. Plansız ve bilinçsiz yapılaşma, hızlı ve hazırlıksız kentleşme, açık-yeşil alanların aleyhine işleyen bir süreci beraberinde getirdi. Kentte artan hayat temposu, göçün getirdiği heterojen nüfus dağılımı ve buna paralel artan nüfus, şehirleşmeyi -özellikle açık-yeşil alanlar açısından- son derece sağlıksız bir yapıya büründürdü. Bu olumsuzluğun sonucu olarak kent içi yeşil alanlar giderek azalmış ve sonuçta insanın sağlıklı yaşamasına elverişsiz -özellikle doğal kaynaklar bakımından yetersiz- bir şehirleşme modeli ortaya çıkmıştır.

Yeşil alanlar, bir süre için de olsa kişiyi kentin gürültüsünden uzaklaştırıp, insanın yaşama sevinci duyabileceği ortamlardır. Van şehir merkezinde değişik yollarla gelmiş ve yeşil alan düzenlenmesinde önemli bir yer tutan çalı ve ağaçların halk tarafından yeterince tanınmaması ve bu ağaçlarla halk arasında ünsiyet kurulmaması sonucunda, insanlarla doğa arasındaki bağ zayıflamıştır. Bu da var olan büyük bahçelerin gerekli olan bakımlarının yapılmaması sonucunda, kurumalarına veya zayıflamalarına neden olmuştur. Şehrin yeşil dokusu tarihten gelen ve "Dünyada Van Ahrette İman" olarak da deyimleşen güzelliği büyük ölçüde yitirilmeye başlanmıştır.

KENTLEŞMENİN GETİRDİĞİ ALTYAPI PROBLEMLERİ

Kentte kanalizasyon sisteminin kurulduğu eski yerleşim yerlerinde yer altı su kirliliği olması beklenmemektedir. Bu bölgelerdeki yer altı suları sulama amacıyla kullanılabilir. Fakat, göç nedeniyle yeni kurulan Erek Mahallesi gibi yeni yerleşim birimlerinde atık sular fosseptik çukurlarının ya da yaygın bir şekilde açıkta akıtılması nedeniyle, yer altı sularının kirletilmesi ihtimalini gündeme getirmektedir. Bu açıdan yer altı sularının insan sağlığı açısından kullanılması tehlikelidir. Kentin, Van Gölü kıyılarına yakın olan İskele Mahallesi gibi yerleşim birimlerinde son yıllarda yükselen su seviyesi, sodalı göl sularının yer altı sularına karışma ihtimalini artırmaktadır. Bu yüzden bu suları sulama suyu olarak kullanmak sakıncalı bir hale gelmiştir.

Kentteki kanalizasyon sistemi son zamanlara kadar doğrudan göle deşarj edilmekteydi Fakat, son beş yıldır İskele Mahallesinde arıtma tesisi kurulmuş olmasına rağmen, gelen kanalizasyon atıkları yüksek enerji maliyeti nedeniyle zaman zaman kullanılmaktadır. Van Gölü etrafındaki yerleşim birimlerinden gelen kanalizasyon atıkları nedeniyle, ciddi bir kirlilik tehdidi altında bulunmaktadır.

Van Ovası'nı kateden önemli bir akarsu yoktur. Başlıca akarsu, Turna Gölü (Keşiş Gölü) Barajının sularını boşaltan Değirmendere'dir. Değirmendere, kuzey-doğudan ovaya girer ve ovanın kuzey kenarını izleyerek İskele Mahallesi'nden Van Gölü'ne karışır. Ova içindeki yatağı, Akköprü çayını alır. Diğer akarsu, Dani (Gölardı) Göletinden çıkıp, kuzeyindeki Erek Dağı ve güneydeki dağlarından yan kolları olarak güneydoğudan ovaya giren deredir. Bu dere, geçtiği yerlerde sulama suyu olarak kullanıldığından aşağı kesimlerde kaybolur. Van Ovası'nın doğusundaki Erek Dağı'ndan kaynağını alan küçük bir dere olan Zernebat Suyu, Van şehri'nin içme suyunu temin etmede kullanılır. Bu üç akarsu ve çevreden gelen mevsimlik dereler taşıdıkları materyal ile Van Ovası'ndaki alüvyon birikiminde günümüzde de etkili olmaktadır. Son yıllarda kentin gelişmesine paralel olarak, alt yapı gelişmediğinden derelerin etrafında gelişen mahallelerdeki evlerin pis suları ve bir kısım çöpleri dere yataklarına deşarj edilmektedir. Bu da özellikle yaz aylarında pis kokuya ve sineğe neden olmaktadır.


HAVA KİRLİLİĞİ KAYNAKLARI

İlimizde, özellikle, ısınma enerjisi temini için sosyo ekonomik şartlardan dolayı ucuz fakat, düşük kalorili kükürt oranı yüksek kömürlerin kullanılması, motorlu taşıt sayısının hızla artması ve az da olsa sanayi tesislerinin bacalarından atmosfere bırakılan istenmeyen maddeler hava kirliliğinin ana kaynakları olarak sıralanabilir. Bunların yanında inşaat yapım işleri esnasında oluşan kirlilik kaynak olarak söylenebilir. Ancak, tüm hava kirliliği içinde payı çok azdır. Ayrıca, taş ocaklarının oluşturduğu kirlilikte kaynak olarak söylenebilir.

EVSEL ISITMADA KULLANILAN YAKITLAR

İlimizde, evsel ısınmada genellikle katı yakıt olan kömür kullanılmaktadır. Bununla beraber az miktarda sıvı yakıt kullanılmaktadır.

HAVA KİRLİLİĞİNİN ÖNLENMESİ İÇİN ALINAN ÖNLEMLER

Türkiye'de endüstri tesislerinden kaynaklanan hava kirliliğinin kontrol altına alınmasına ilişkin ayrıntılı düzenlemeler, esas itibariyle 2 Kasım 1986 tarih ve 19269 sayılı Resmi Gazete'de yayımlanarak yürürlüğe giren Hava Kalitesinin Korunması Yönetmeliğinde yer almaktadır. İlimizde ilgili yönetmelik çerçevesinde emisyon iznine tabi tesislerin bir kısmı iznini almış bir kısmının ise izin işlemleri devam etmektedir.
İlimizde kış aylarında görülen hava kirliliğinin başlıca ısınma amacıyla tüketilen yakıtlardan kaynaklandığı, özellikle kükürtdioksitin yaklaşık olarak % 90'ının bu kaynaktan, % 10'unun ise endüstri, trafik ve rüzgar erozyonu ile geldiği, dumanda ise yakıt dışı kaynakların % 20 paya sahip olduğu görülmüştür.
Isınmadan kaynaklanan hava kirliliğinin temel sebepleri; ısınmada düşük vasıflı yakıtla iyileştirme işlemine tabi tutulmadan kullanılması, yanlış yakma tekniklerinin uygulanması ve kullanılan kazanların işletme bakımlarının düzenli olarak yapılmaması şeklinde sıralanabilir. Bu durum özellikle ısınma periyodunun uzun olduğu İlimizde tehlike arz etmektedir. Bunların yanı sıra hızlı nüfus yoğunlaşması, topoğrafik yapı ve meteorolojik şartlara göre hava kirliliğinin artmasında önemli rol oynamaktadır.

Konutların ısıtılmasından kaynaklanan hava kirliliğinin önlenmesinde;
* Soba ve ferdi kazan uygulama durumunda olan binalarda iyi kalite yakıtlara dönüşüm, bu sebeple temiz yakıt olarak, ithal kömür de dahil olmak üzere kalorisi yüksek, kükürt yüzdesi düşük kaliteli kömürlerin kullanılması, mümkünse doğal gaz ve sıvı yakıt olarak, ağırlıkça % 3.5 kükürt içeren 5 nolu fuel-oil yerine, ağırlıkça % 1.5 kükürt içeren özel kalorifer yakıtının kullanılması en etken yol olacaktır.
* Yakıttan tasarruf etmek, yakıtlardan kaynaklanan hava kirliliğini en aza indirmek ve gerekli tedbirlerin kolayca ve en etkili bir şekilde alınabilmesi için yeni yerleşimlerde merkezi ısıtma sistemlerine öncelik verilmelidir.
* Daha az yakıtla gerekli ısınmanın sağlanması büyük önem taşımaktadır. Bunun sağlanabilmesi için ısı yalıtımının önemi büyüktür. Isı yalıtım mevzuatına uyulmalıdır.
* Yeni ve yenilenebilir enerji kaynakları yönünden zengin bir potansiyele sahip olan ülkemizde, güneş ve jeotermal gibi temiz ısınma kaynaklarının kullanım imkanlarına öncelik verilmeli ve bu konudaki çalışmalar desteklenmelidir.
* Soba ve kazanların verimliliğini arttırmak üzere kaloriferci ve ateşçi eğitim kursları düzenlenmeli, kısaca bilinçli yakmayla ısı tasarrufu yaygınlaştırılmalıdır.
* Aşırı yoğun şehir oluşumu, sıkışık doku ve yüksek binaların çok olması ancak, buna karşın yeşil alanların yetersizliği hava kirliliği problemini arttırmaktadır. Yeşil alanların arttırılması ve korunması için her türlü faaliyet desteklenmelidir.
* Ayrıca son yıllarda doğal gazın ısınmada kullanılması ile hava kirliliğini önlemede olumlu katkılar sağlanmıştır. İlimizde doğal gazın olmaması hava kirliliği açısından olumsuz bir durum oluşturmaktadır.
Yukarıda belirtilen önlemlerin bir çoğu İl Mahalli Çevre Kurulu Kararı ve İlgili Yönetmelikler çerçevesinde uygulamaya sokulmuştur. Kış sezonu boyunca devamlı olarak yakıt denetimleri devam etmektedir. Bacalardan yapılan ölçüm sonuçlarına göre kullanılan yakıtların standartları artırılmaya çalışılmaktadır.

HAVA KİRLİLİĞİNİN GİDERİLMESİNDE KARŞILAŞILAN GÜÇLÜKLER

İlimizde, hava kirliliğine neden olan etkenlerin başında, evsel ısınmadan kaynaklanan kirlilik türü gelmektedir. Hava Kalitesinin Korunması Yönetmeliğinde, evsel ısınma ile ilgili yaptırımların çok az oluşu yaptırım noktasında bazı güçlükler meydana getirmektedir. Hava Kirliliğinin Yönetmeliğinde belirtilen sınır değerleri aşıp aşmadığı noktasında gerekli ölçümler çeşitli cihazlar ile gerçekleştirilmektedir. İlimizde, hava kirliliği ölçüm cihazı bir adettir. Bu cihaz ise yeteri kadar randıman vermediğinden ölçümler sağlıklı yapılamamaktadır. Ayrıca, konu ile ilgili uzman eksikliği bulunmaktadır.


TRAFİĞE KAYITLI MOTORLU ARAÇ SAYISI

İlimizde, 2003 yılı eylül ayı sonu itibari ile trafiğe kayıtlı motorlu araç sayısı 32043 adettir. Her yıl periyodik olarak yapılması gereken egzoz emisyon ölçümleri, ilimizde iki noktada yapılmaktadır.

KİRLİLİĞE MARUZ KALMIŞ SU KAYNAKLARI ve KİRLENME NEDENLERİ

İlimizde, 4 adet baraj, 16 adet Van Merkez, 51 adet de İlçede olmak üzere toplam 67 adet yer altı su kaynağı, 10 adet akarsu, 30 adet irili ufaklı göl bulunmaktadır. Alıcı su ortamlarının (göl, akarsu) kirlenmesine en büyük etkiyi atıksu sorunu oluşturmaktadır. Yer altı su kaynaklarının DSİ tarafından düzenli olarak analizleri yapılmaktadır. Şimdiye kadar olumsuz herhangi bir sonuçla karşılaşılmamıştır. Ancak yer altı su kaynaklarının da kirlenmesine yine en büyük etkiyi atıksu ve çöp sorunu oluşturmaktadır.

KENTSEL ve ENDÜSTRİYEL ATIK SULARDAN KAYNAKLANAN KİRLİLİĞİN NEDENLERİ

İl sınırlarımız içerisinde endüstriyel atıksu oluşturabilecek az sayıda sanayi kuruluşu mevcuttur. Özellikle Organize Sanayi Bölgesi'nde atıksu arıtma tesisinin bulunmaması ve faaliyet gösteren tesis sayısının az sayıda olması nedeniyle şimdilik atıksular yönünden çok büyük bir problem oluşmasa da önümüzdeki yıllarda artan sanayi tesislerinin artması sonucu Van Gölü'nün kirliliği açısından önemli bir tehdit oluşturacağı düşünülmektedir. Organize Sanayi Bölgesinin dışında Erciş Şeker Fabrikasının Endüstriyel Atıksuyu kampanya döneminde oluşmaktadır. Tesis çıkışında oluşan endüstriyel atıksular havuzlarda biriktirilip, havuzlarda biriken çamur kuruduktan sonra tarım arazilerinde kullanılabilir özellik kazanmaktadır.
Endüstriyel atıksular yönünden' Van Gölünü ve diğer alıcı ortamları tehdit edebilecek çok sayıda endüstriyel kuruluşlar bulunmamaktadır.
İlimizde, kentsel atıksular yönünden kirlilik kaynağı oluşturabilecek işletmeler özellikle, Van Gölü ve çevresinde bulunan turistik tesisler ve endüstriyel kuruluşlarla bunların dışında da kanalizasyon sistemi olmayan mahallelerdir.
Van Gölü ve çevresinde bulunan dokuz farklı işletmeye ait evsel atıksu arıtma tesisi bulunmaktadır. Bu arıtma tesislerinden Muradiye Belediyesi atıksu arıtma tesisi henüz yapım aşamasındadır. Van Gölü çevresindeki yerleşim birimlerinin evsel atıklarının düzenli bir kanalizasyon şebekesi olmaması nedeniyle, fosseptik çukurlarının kullanılması zaman zaman problem yaratmaktadır. Yaz aylarında mesire ve piknik alarında tuvalet ve kanalizasyon sisteminin düzenli olmamasından kaynaklanan problemler yaşanmaktadır.

SU KİRLİLİĞİNİN GİDERİLMESİ İÇİN ALINAN TEDBİRLER

Van Gölü ve çevresinde bulunan dokuz farklı işletmeye ait evsel atık su arıtma tesislerinin düzenli olarak denetlenmesi ve oluşabilecek aksaklıkların en kısa sürede giderilebilmesi için yetkililer uyarılmaktadır. Bunun dışında, Edremit sahilinde bulunan ve atık su arıtma tesisi olmayan bazı işletmeler evsel atık su arıtma tesisi kurmaları konusunda uyarılarak yaptırmaları sağlanmaktadır. Yeni kurulan tesislerde ise, Su Kirliliği Kontrolü Yönetmeliği çerçevesinde deşarj izni başvurusunda bulunmaları gerekmektedir. Deşarj izni almamış olan tesislerdeki eksikliklerin giderilerek deşarj iznini almaları sağlanmaktadır.

TOPRAK KİRLİLİĞİ

10 Aralık 2001 tarih ve 24609 sayılı Resmi Gazete'de yayımlanarak yürürlüğe giren Toprak Kirliliğinin Kontrolü Yönetmeliği çerçevesinde ilimizde ciddi boyutlarda kirlilik bulunmamaktadır.

SANAYİ KURULUŞLARININ OLUŞTURDUĞU ÇEVRE SORUNLARI

İlimizde, çok fazla sayıda sanayi tesisi bulunmamaktadır. Son yıllarda, Erciş yolu üzerinde faaliyetine başlayan Organize Sanayi Bölgesi bulunmaktadır. Organize Sanayi Bölgesindeki en büyük çevre sorunu arıtma tesisinin olmamasıdır. Hemen yakınındaki Moralli deresine deşarj edilen evsel atıklar zaman geçtikçe ciddi çevre sorunu oluşturabilecek boyuta gelmeden gerekli önlemlerin alınması gerekmektedir. Hava kirliliği yönünden kirlilik yapması olası olan işletmelerin emisyon işlemleri devam etmektedir. İlgili işletmelere ait bacalarda çeşitli kuruluşlarca yapılan ölçümler olumlu çıkmış olup dosyaları Bakanlıkça değerlendirilmektedir. Van Çimento Fabrikası, Ener Enerji A.Ş. ve Erciş Şeker Fabrikasının Hava Kirliliği Kontrolü çerçevesinde emisyon izin işlemleri devam etmektedir.İlde, 4 işletme emisyon iznini almıştır. Organize Sanayi Bölgesinde faaliyeti planlanan beş işletme Çevresel Etki Değerlendirmesi kapsamında değerlendirilmiştir. İlde bulunan diğer sanayi kuruluşları çevresel kirlilik açısından kontrol altına alınmıştır. İlde bugüne kadar yaklaşık 50 adet işletme çevresel etkileri yönünden değerlendirilmiştir.Bu işletmelerin büyük bir bölümü kum ocağıdır. Uzun yıllardan beri kum alınan Ablanganıs çayı kenarındaki boşlukların doldurulmaması nedeniyle çirkin görüntü oluşturmaktadır.

EROZYONA NEDEN OLAN ETKENLER ve ÖNLEMEK İÇİN ALINAN TEDBİRLER

İlimizde erozyon önleme çalışmaları çerçevesinde; Van Merkez Toprakkale ve Erciş Çelebibağ Beldesinde projelendirilmiş sahalarımız mevcuttur. 2003 yılı programı içinde Van ili Merkez Toprakkale mevkiinde 81 ha. sahanın ağaçlandırma çalışmaları tamamlanmış ve sahaya ocaklar halinde meşe-badem ekimi ile akasya, akçaağaç, dışbudak dikimi gerçekleştirilmiştir.
2004 yılında Van ili Merkez Toprakkale'de 100 ha. ağaçlandırma, 20 ha. erozyon kontrolü, 182 ha. bakım çalışmaları, Erciş ilçesinde 50 ha. ağaçlandırma sahası tesisi programlanmıştır.
Ağaçlandırma ve erozyon kontrolü çalışmaları için çalışma yapılabilecek hazine arazilerinin tespiti için Van ili ve bütün ilçelerine yazı yazılmıştır.
2005 yılı için Van ili Gevaş ilçesinde 400 ha., Van ili Çatak ilçesinde 50 ha. olmak üzere orman içi ağaçlandırma ve Van ili Gevaş ilçesinde 10 ha. mera ıslahı programlanmıştır.
Ağaçlandırma ve erozyon kontrolü ile ilgili kurum ve kuruluşlardan gelen talepler değerlendirilerek teknik destek, projelendirme, imkanlar ölçüsünde fidan temini sağlanmaya çalışılmaktadır.
Fidanlık mühendisliğinde, ilimizin orman ağacı ihtiyacını karşılamak üzere 2003 yılı için 531.000.000 adet fidan üretimi gerçekleştirilmiştir.
Fidanlığımız, aşılı ceviz konusunda ihtisaslaşmış ve bu konuda başarılı sonuçlar elde etmiş fidanlıklar arasındadır. Aşılı ceviz üretimi sera şartlarında ısı bantlı sistemle yapılmaktadır.
Bunun dışında ilimiz sınırları içerisinde doğal olarak yetişen badem ağacından esinlenerek Van ilinin uygun yetişme ortamı olduğu belirlenmiş ve fidanlıkta aşılı badem fidanı üretimine başlanılmıştır. Toprakkale ağaçlandırmasında da badem tohumu ekilerek iyi yetiştiği belirlenmiştir.

HASSAS YÖRELER ve BURADAKİ ÇEVRE SORUNLARI

Van bölgesi kuş göçlerinin güzergahı üzerindedir. Erciş Çelebibağ Sazlığı, Bendimahi Deltası, Erçek Gölü Van ll sınırları içersinde bulunan önemli sulak alan bölgelerindendir. Yakın dönemde görülen su seviyesi yükselmeleri, bu sulak alanların Van Gölünün sodalı suları altında kalmalarına neden olmuştur. Küçük sulak alanların büyük bölümü yok olmuş, Bendimahi Deltası ve Çelebibağı Sazlıklarından sodalı su 1 km kadar içeri girerek bitki örtüsünü tahrip etmiştir. Su yükselmesinden önceki döneme göre, artık bu bölgelerde çok az sayıda su kuşunun kuluçkaya yattığı gözlenmiştir.



KENTSEL KATI ATIKLARIN OLUŞTURDUĞU SORUNLAR

İldeki katı atıklar Van-Özalp karayolu 7. km'de vahşi depolama şeklinde yapılmaktadır. Teknik esaslar dikkate alınarak yeni katı atık deposunun inşa edilmesi bir zorunluluktur. Yer olarak Sıhke gölüne çok yakın ve yükseltisinin göle göre fazla olması olumsuz bir durum oluşturmaktadır. Ayrıca, her türlü katı atık ilgili yerde bertaraf edildiğinden ( tıbbi atıklar, tehlikeli atıklar v.s. ) ikinci bir sorunu beraberinde getirmektedir. Ana yola çok yakın olması yolda kirlilik oluşturmaktadır ve trafiği engellemektedir.
İlimizde evsel katı atıklar Özalp yolu üzerinde bulunan vahşi depolama alanında depolanmaktadır. Kent içinde halkın çevre sorunlarına karşı duyarsızlığı nedeniyle zaman zaman mahalle aralarında, piknik alanlarında...vs yerlerde gelişigüzel atılmış katı atıklara rastlanmaktadır. Özellikle Belediyenin çöplerin toplanması konusunda düzensiz davrandığı durumlarda hem görüntü kirliliği hem de halk sağlığını tehdit eden görüntüler oluşmaktadır.
 
Üst