Temel Sanat Eğitimi - Temel Tasarım

#1
Sponsorlu Bağlantılar
Temel Sanat Eğitimi - Temel Tasarım


GİRİŞ


Teknolojik yoğunlaşmanın yaşandığı çağımızın getirdiği uzmanlık insanın kendisine ve çevresine yabancılaşmasını sağlamıştır. Bu da, bireyin haz duygusundan ve heyecandan yoksun kalarak mekanik bir yaşam ortamı içine düşmesine sebep olmaktadır. Bu açıdan bakıldığında bilimsel eğitimin yanında sanatsal eğitime de dengeli bir şekilde yer verilmesi, nitelikli insanların yetişmesi açısından önemlidir.

Öğrenciler, insanlığın anlamını yarattığımız, çağdaş, güzel bir dünya için hazırlanmalıdır. Bu anlamda yeniyi uygun bir şekilde karşılamak, eskiyi yinelemekten daha doğrudur. Bu nedenle genel anlamda eğitim gibi Sanat eğitimi de, yinelenmeye değil tasarıma yönelik olmalıdır. Tasarım değişmenin somutlaşmış halidir, değişikliği yansıtmaktır ve toplumsal bir eylemdir. “Yaptığımızı öğreniriz” diyen John Dewey ve “ortam mesajdır” diyen Marshall Mcluhan dan çıkışla eğitimin pratiği, alanların kendi diliyle gerçekleştirilirken yaratıcılık bağlamında diğer disiplinlerle de ilişki kurulması sağlanmalıdır. Bu nedenle çıkış noktası sayılacak ilkeler şunlardır:

• Aktif eleştiri
• İlişkilendirme
• Özgür yargılama
• Duyguyu katma
• Yanıta farklı, çeşitli yollardan gitme
• Yeni anlamlar üretme, çıkartma
• Deneme, yanılma
• Kendine yeterli olma. Açık fikirlilik
• Esneklik
• Yaratıcılık
• Merak, araştırma vs.

Tasarlama bir bütündür ve bir nesne, bir sistem yada bir olayın amaçlanan bir sonuca göre tanımlanmasıdır. İnsan yaşamındaki tüm becerilerin toplamıdır. Tasarlama eğitiminin konusu ise bireylerde eleştirel, yaratıcı, yenilikçi, katılımcı ve ileriye dönük olma özelliklerinden geliştirilmiştir. Problemlere çok yönlü bakmak, yaklaşmak, yeniliğe hazır olmak niteliklerini de taşır. Tasarlama eğitimi, salt beceri ve tekniklerin öğretimi değildir. Aynı zamanda bir problem-konu üzerinde nasıl çalışılacağını, bireyin bu problem hakkında nasıl düşündüğünü ve ona nasıl yaklaştığını ele alır, faklı çözümler , öneriler üretir. Tasarlama eğitimi, bireylerin düşünmesi, tanımlaması, ilişkilendirme yapabilmesi, bildiklerini uygulayabilmesi, değişen bir ortamda çalışabilmesi açısından zorunludur. Alternatif çözümler bulma ve problemlere eleştirel ve yaratıcı bakmak için çocuklara, merak etmeyi, hayal kurmayı, gözlem yapmayı, araştırmayı, ip uçlarını değerlendirmeyi öğretmek gerekir. Bu nedenle kendilerine şu sorular sordurulabilir.

• Nasıl bir deneyim yaşadım?
• Bu deneyim hakkında neler hissediyorum?
• Bu deneyim hakkında nasıl düşündüm?
• Bu deneyim hakkında ne düşündüm?
• Bu deneyim hakkında neden düşündüm?
• Yargılarken temelde hangi ölçütleri, değerleri göz önüne aldım?
• Neden bazı şeylerden hoşlanıyor, bazılarından hoşlanmıyorum?
• Durumu daha iyiye götürebilmek için ne yapabiliriz?

Eğitim başkalarının etkisiyle insanın kendi davranışlarında değişmeler oluşturması demektir. İçinde plan vardır. Eğitimde söz konusu olan, öğrencinin kendisine sunulanı olduğu gibi almak yerine, üzerinde düşünmek ve önermelerde bulunmaktır. Bu nedenle yaratıcılığa yer verilmelidir. Yaratıcılık bir süreçtir. Sonuçta sözel yada sözel olmayan değişik bir nesne , bir gösteri, düşün-buluş ortaya çıkar. Yaratıcılığın koşulu, çalışmak, deneyim, gözlem, araştırma, algıdır. Sanat eğitimi ise yönlendirme ve bilgilendirmedir. Sanat insanların duymasını-hissetmesini, görmesini sağlar. Simgeler aracılığıyla değerler, fikirler ve duygular anlatılır. Sanat evrensel bir dildir. İnsana ait tüm duygular söz, ses, renk, devinim ve biçimlerle somutlaştırılır. Sanat, seçmek, üretmek, yaratıcılık, paylaşmak eğitimi, sentez yapmak, çözümlemektir

Geleneksel eğitim öğrenciyi pasif yapar. Verileni yineleyen konumuna düşürür. Tasarlama eğitimi bireyleri kendi bulundukları alandaki problemi belirleme, problemler konusunda düşünme, ilişki kurma ve yeni durumları tasarlama konusunda yetiştirmektedir. Ayrıca, bireyin kendi alanında eleştirel, yaratıcı, yenilikçi ve ileriye dönük olma özelliklerini zenginleştirmesine yardımcı olacak, ona daha geniş bir perspektif ve daha bütüncül bir bakış kazandıracaktır. Ancak tasarlama eğitimi ilköğretimden itibaren başlamalı ki üniversitede yerini bulsun. Çünkü tasarım, problem belirleme, problem çözme, yaratma, ve karar verme yöntem ve tekniklerini içerir.

Tasarlama , daha önceden varolmayan bir ürünün, yeni bir sistem yada nesnenin ortaya konması amacıyla yapılan bir eylemdir. Sonuçta yeni yaratılmış bir ürün söz konusudur. Sanat Eğitimi tümüyle yaratıcılığı kapsar. Yaratıcılık, eylemliliktir. Yaratıcı bireyin dünyayı değiştirme eylemliliğidir. Temelinde sezgi yatar. Yaratıcılık, bir konuya değişik ve farklı görüş açılarından yaklaşmak ve yeni önermelerde bulunmaktır. İçeriğinde bireysel özgürlük vardır. Yaşamı algılama ve aktarma yetisidir. Mevcut bilgi ve deneyimin yeniden sentezlenmesidir, bilginin yeniden üretilmesidir ve yeni ürünler, düşünceler ortaya koyabilmesidir. Sanatta yeni ve özgün bir bütünlük kazanmadır. İçinde merak, imgelem, buluş özgünlük ögeleri vardır. Bir sorunun analizi, sentezi ve orijinal yeniliği söz konusudur. Buluşun, yeniliğin esas olduğu yaratıcılıkta, zihnin tüm yetileri, düşünceler, düşünme süreçleri ve imgelem etkileşim halindedir. Buluşa yönelen yaratıcı eylem, bu yapının tüm parçalarını bir araya getirir, birleştirir. Yaratma seçmeyle başlar. Hedefe farklı yollardan ulaşabilmektir yaratıcılıkta esas olan. Yaşam yaratıcılıkla değişir. Ölümsüzlük istemi sanat yapıtlarında hayat bulur. (İTÜ B.)

Sanat eğitimi ikili amaç taşır.

• Sanatı doğrudan üreten bireylerlerin eğitimi
• Sanat eserinden haz alan bireylerin eğitimi

Algının da sanat eğitiminde büyük rolü olduğu kesindir. Algı daha iyi görme, ayrımsamalar yapma, bağlantılar kurma yeteneğidir . Yani ayırt etme olayıdır. Algılama, duyularla farkına varma ve akıl yoluyla bilgi almadır. Sanat eğitiminde üzerimize düşen görev ise açık algıyı geliştirme olmalıdır. Açık görüş, kapsamlı görüştür. Yaşam görme ile başlar. Ama yüreğimizle görmeliyiz. Aynı zamanda görmeyi de bilmek gerekir. Bu da eğitim yoluyla olur. Sanatta görmek seçim olayıdır.

Bilim ve sanat işbirliği yapmak zorundadır. Her ikisinde de amaç yaşama hizmet ve yeniyi keşfetmektir. Sadece dilleri ayrı, amaçları aynıdır. Sanat duygu, düşünce, yeteneği eğitirken zekada gelişir. Nitekim sanat eğitimi bireyin düşünce, duygu ve izlenimlerini aktarabilmede yeteneklerini ve yaratıcılık gücünü estetik bir düzeyde anlatabilme çabasıdır. İnsanın her alanda yaratıcı, tasarlayıcı düşünce üreten yanını pekiştiren anlayıştır. Dolayısıyla imgelemdeki tasarım biçimlenir, derinleşir, anlamı genişler böylece zihne dayalı tüm yetiler gelişir. Sanat eğitimi tüm ifade tarzlarını kapsar. Zihinsel yaşantıların anlaşılabilir biçimde anlatımı (düşünce, duyum, duygu, sezgi ) bunların eğitilmesi kişiliğin gelişmesine neden olacaktır. ( Read ) Sanat eğitiminin amaçları içinde, iyi insanlar toplumlar yetiştirmek de vardır. Aynı zamanda güzel bir dünyaya sahip olmak gibi...

Bilimsel eğitimin yanında sanatsal eğitimin gerçekleşmesi bireyin, zihinsel yetilerinin, düşüncenin zekanın gelişmesine neden olmuştur. Yaşamda bilim kadar sanat, sanat kadar da bilim gereklidir. Bilim ve sanat bir denge unsurudur. Yaşam insan tarafından değiştirilir. Bu da bilim ve sanatla olur. Bilim kuvvetli ve derin bilgidir. Sanat, bir duygunun, bir tasarımın ifadesinde kullanılan yöntemlerin tümüdür. Sanat dış gerçeklikten alınıp düzenlenmiş bir seçmedir. Sanatın ne olduğumuzun anlamını ve önemini duygu diliyle söyleyişi gibi bilimde gördüğümüz her şeyin önemini bilgi diliyle söyler bize. Bilgi olarak bilim, sanata dış gerçeklikten seçme olanağı verir. Böylece eylemden içeriye giren dikkat sanat yoluyla dışarıya, eyleme doğru döner. Kendimizi değiştirirken dünyayı değiştiririz. Bunu yaparken dünyayı daha iyi tanırız. Dünyayı tanırken kendimizi daha iyi tanırız. Sanat bir canlandırmadır. Bilim bir açıklamadır. İkisi arasındaki ayrım yalnızca yöntemlerindedir. Dış gerçekliğin bilgisi bilim, kendimizin bilgisi sanattır. Sanat duygunun bilimidir, bilimse bilginin sanatıdır. Yapabilmek için bilmek zorundayız ama ne yapılacağını bilmek için de hissetmeliyiz. Bilim dış gerçeklik dünyasıyla ilgilenir, sanatsa iç gerçeklik dünyasıyla ilgilenir. Bilim nasıl, insanın duygularla algılanan dünyasındaki özgürlüğünün dile gelişiyse, sanatta insanın duygu dünyasındaki özgürlüğünün dile gelişidir. Sanat duygu dünyasını yada iç gerçekliğin , bilimse, görülen dünyanın yada dış gerçekliğin betimlenmesidir. Bilimsel bilgi, sanatsal seçmede rol oynar. Yaşamdaki zıtlık bilimde de, sanatta da varlıklarını sürdürür. Gerçeğin bilgisi bilim, kendimizin bilgisi sanattır. Sanat duygunun bilimidir. Bilimse bilginin sanatıdır. Yaşamak için bilmek zorundayız ama ne yapacağımızı bilmek içinde hissetmeliyiz. Sanat ve bilim yaşamın kılavuz kitaplarıdır. Sanatı olan kültürler yaşamaya devam eder. Aynı zamanda sanat toplumun gelişme koşullarından biridir. (C.Caudwell)

Bu bağlamda Teknik bir üniversitede bilim eğitiminin yanında, sanat eğitimine de yer verilmesi yaşam için doğru ve güzel bir karardır. Farklı disiplinlerin bir arada olması yaratıcı, sorgulayıcı insanların yetişmesine neden olacaktır.

Tüm bunların ışığında Temel Tasarım dersine bakalım. Temel tasarım, bir süreçte yaşama geçen duygu ve duyarlılık eğitimidir. Temel tasarım süreçleri olan gözlem, araştırma, ilişkilendirme, yaratıcılık, bulma, uygulama, deneme, kontrol etme, eleştirme ve sonuçlandırma söz konusudur.

Temel sanat eğitimi, görsel kayıtlarla temel fikir edinme, anlama, görsel izlenim ve anlatım olanaklarını öğrencilere kazandırmak için düzenlenmiştir. Bunda bütünü ve ayrıntıyı görme ile yorum gücü bir bütün olarak düşünülmektedir. Bu ders, görsel kayıt elemanları ile ilgilenirken, farklı disiplinlerle ortak elemanlar cercevesinde ilişki kurulmasını sağlayacaktır. Bunlar ışık ve renk, ritm ve hareket, madde ve yapı, ağırlık ve kütle, uzay ve boşluk ile plastik form değerleridir. Öz çalışma yollarındaki karşıtlıklar, kuralsız ve kısıtlamasız çalışma, kurallı ve kısıtlamalı çalışmalar, statik ve dinamik görünümlerle uyum gibi değerler işlenilir. Ayrıca temel kavramlar farklı programlar içeriğinde yorumlanacaklardır.
 
#2
Genel Amaçlar

* Sanat eğitiminin temel ilke, kavram ve yöntemlerini kazandırmak,

* Öğrencilerin yaratıcı güçlerini ortaya koyarak, gözlemlerini, izlenimlerini, duygularını, tasarım ve imgelerini sanat eğitimi yoluyla ifade edebilme, geliştirme yetisi kazandırmak ve onları bir bütünlüğe getirmek.

* Duygu ve sezgilerini sanat eğitimi yoluyla görsel anlatım etkinliğine çevirmek.

* Görsel boyuttaki çalışmaları farklı disiplinlerin kendi diline aktararak devinimsel ve sessel bağlamda tasarılar gerçekleştirmek.

* Çalışmalarda kopya, taklit ve bayağılıktan uzak, özgün olmalarını sağlamak.

* Öğrencilerin çeşitli malzeme ve teknik olanaklardan yararlanarak kendi kendilerini rahat ve özgür ifade etmelerini sağlamak.

* Sanat çalışmaları yoluyla yaptığı işten zevk duyma alışkanlığı, iş bitirme sorumluluğu kazandırmak.

* Estetik eğitimi vermek.

* Ulusal ve dünya sanatını tanımasını sağlamak.

* Temel sanat eğitiminde geçen temel terimleri kavratmak,

* Temel sanat eğitiminde faydalanılan kaynakları vermek.

* Sanat eserlerini sergileme ve korunmasında dikkat edilecek noktaları kavratmak.

* Görsel tasarım ilkelerini kavratmak.
- Zıtlık, egemenlik ( odak noktası ) görsel denge, görsel ritm, şekil - zemin anlatımlarını vermek.

* Görsel tasarım ögelerini kavratmak.
- Nokta, çizgi, renk, biçim, yüzey vs. ögelerini vermek.

* Açık - koyu, leke, ışık - gölgenin resimdeki yeri ve önemini kavratmak.

* Temel formların özelliklerini kavratmak.

* Çevresini inceleyen, araştıran, ayıklayan gözle bakmasını bilen, irdeleyen bir kişilik yaratmak.

* Perspektif temel terimlerini, resimdeki önemini, perspektif ilkelerini kavratmak.

* Dokusal çalışmaların görsel anlatımdaki yeri ve önemini kavratmak.

* Resimsel anlatımda insan unsurunun biçimsel yapısını, önemini vurgulamak

* Bir, iki, üç ve çok boyutlu görsel şekillendirme ve görsel anlatım ögelerinin şekillendirme ve anlatım olanaklarını deneyerek, araştırarak tanımasını sağlamak.

* Doğal ve yapay dünyanın nesnel varlıklarını gözlemesine, gözlediklerini görsel anlatım ögeleri ve teknikleriyle yeniden şekillendirmesine ve anlatmasına olanak sağlamak.

* Şekillendirici çalışmaların deneme, araştırma ilkelerini kavratmak.

* Atatürk ve sanat. Atatürk' ün sanata verdiği önemi vurgulamak.

* Görsel tasarım elemanlarının ve ilkelerinin farklı alanlarla-disiplinlerle ilişkilendirilmesi ve tasarıma yönelik çalışmaların gerçekleştirilmesi.


İlkeler

* Çalışmalar bir ödevi tamamlar gibi değil bir deneme ve araştırma olarak sürdürülmeli

* Doğru çözümler aramak yerine, eşdeğerde değişik gerçekleşmeler sağlamalı.

* Denemeler rahat ve yoğun bir yönelme ile sürdürülmeli ve her buluşa gelişme olanağı sağlanmalı

* Çalışmalar deneysel ve araştırmacı olmalı.

* Denemeler oyun gibi olmalı, ancak iş tesadüf ve gelişigüzelliğe bırakılmamalı.

* Her öğrencinin çalışması değerlendirmeye tabi tutulmalı.

* Her deneme çalışmasından sonra çevreye bakılmalı, doğal nesnelerle insan yapısı nesneler karşılaştırılmalı.

* Ögelerin olanakları denendikçe yeni görsel biçimler ve anlatımlar keşfedilmeli


Uygulamada Dikkat Edilecek Noktalar

* Kurallı ve kuralsız
* Statik ve dinamik
* Görsel denge ve görsel ritm
* Boşluk - doluluk oranları
* Şekil - zemin ilişkileri
* Bütünlük
* Devamlılık, süreklilik
* Zıtlık
* Egemenlik
 
#3
IŞIK

Görme olayı ışıkla başlar. Işık görsel nesnelerin bize yansımasını, dolayısıyla görmemizi sağlar . Çizimi istenen biçimin bir yüzeyde gerçekleşmesi, yansıtmış olduğu ışık değerlerinin doğru görülmesi ve doğru yerleştirilmesiyle olasıdır. Resmetme olayında ışık beyazla, ışığın yok olması da beyazın giderek siyaha dönüştürülmesiyle anlatılır. Işık etüdü için doğa güzel bir öğretmendir. Doğal nesnelerin ışık değerleriyle etüt edilmesinde amaç; objeyi kağıtta yinelemek değil biçimini, şeklini, dokusal yapısını, parlaklığını, matlığını ve planlarını yansıtan ışık değerlerinin nasıl bir düzenle yerlerini aldıklarını görmek ve kişisel yorumlarla bütünleştirmektir. Böyle bir çalışmadan hareketle izlenimlerimize dayalı bir yorum, bir düzenleme de yapılabilir.



IŞIK KONUSU İLE İLGİLİ UYGULAMA ÇALIŞMALARI

A ) Kurşun kalemle siyah - beyaz arasındaki ışık değerleri açıktan koyuya doğru eşit kademelerle skala halinde araştırılır.

B ) Açıkla koyu arasında bir çok ışık değerlerine sahip olan renkli dergi resimleri kesilerek yeni bir düzenleme oluşturulur. Bu düzenlemede, anlam ve biçim yönünden bir içerik düşünülebilir. Kolaj olan bu çalışma başka bir kağıda kalemle yada boya ile aktarılır.

C ) Doğal değerler resmedilir. Obje üzerinde ışık değerleri tespit edilerek skala halinde gösterilir.

D ) Işık değerleriyle etüt edilen objeden kaynaklanan ya da ayrı bir düşünceyle derinliksel çalışmalar yapılır. Bu soyut yorumlamalar rölyef karakteri gösterir.



IŞIK KONUSU İÇİNDE ŞEKİLLENDİRME ÇALIŞMALARI

Belli ölçülerdeki kartonların çeşitli sistemlere ya da sistemsizliklere göre bölümlenip kesilmesi, kesilen kısımların çıkarılması, burulması, bükülmesi, kırıştırılması ve boş - dolu alanlar elde edilmesiyle ışık değerlerinin şekillendirmede anlatım olanakları araştırılır.

Işık olaylarının daha iyi algılanabilmesi için, yapılan bu şekillendirmenin ışık değerleriyle resimlenmesinde gözlemlerin kalıcılığı açısından önemlidir.



FOTOĞRAFTA IŞIK

Fotoğraf ışıktır. Fotoğraf yapmanın ilk adımı olan ışık, fotoğraftaki görselliğin nedenidir. Nasıl resim boya ile çiziliyorsa fotoğraf ta ışıkla çizilir. Bir çekimde fotoğraf makinasının ayarları ışığa göre yapılır.Çünkü fotoğrafın kaynağı ışıktır. ( Photo Yunanca ışık anlamına gelir ) Bir ölçüde fotoğrafın başarısı ışığa bağlıdır, yani ışıklandırmayı doğru yapmak gerekir. Işığın en önemli işlevi fotoğrafın çekilmesini sağlamaktır. Eğer fotoğrafın bir bölümüne ışık yeterli gitmezse siyah çıkacaktır. Aşırı ışık alan kısımda beyaza kaçacaktır. Öğle ışığında çekilen bir fotoğrafta her şey çok sert ve daha kontrast olacaktır. Sonuç olarak gerek yaratılan ( yapay ) ışık kaynağı gerekse doğal ışık olsun doğru kullanılması önemlidir. Çünkü ışık fotoğrafın temel taşıdır. Bu nedenle ışığı iyi bilmek ve buna göre de iyi değerlendirmek gerekir. Çekim sonrası karanlık odada da yapılan işlemler, ışıklamaya dayanır, yani fotoğraf ışıkla başlar, ışıkla biter.

Işık, doğadaki elektromanyetik dalga biçimlerinden biridir. Radyo, radar dalgaları, kızılötesi ışınları gibi. Doğada bulunan bir nesnenin görülmesi için o nesnenin ışık yayması yada yansıtması gerekir. Genellikle bir cisme çarpan ışık az yada çok yansır. Işığı yansıtma derecesine göre cisimler saydam ( cam,su, hava ) yarı saydam ( buzlu cam, ince yağlı kağıt ) saydamsız ( taş, tahta, demir ) diye sınıflanır. Ama yine de bu, cismin özelliği, kalınlığı vs. ile de yakından ilgilidir. Işığın yansıma özelliğinin yanında kırılma özelliği de vardır. Farklı yoğunluktaki ortamlarda, bir ortamdan diğerine geçen ışık kırılır.

Sonuç olarak başarılı bir fotoğraf çekimine atılan ilk adım, ışık bilgisi kadar deneyim de gerektiren bir olaydır. Tıpkı resim yapmak gibi fotoğraf çekmek...


 
#4
GÖRSEL TASARIM ÖGELERİ
NOKTA

Nokta, görsel anlatımın temel ögelerinden biridir. Objektif tanımı ile yer belirleyici bir işarettir. Görsel olarak nokta; bulunduğu yere göre küçük, merkezsel benektir. Bir nokta mekan içindeki ( uzaydaki ) bir pozisyonu ( durumu ) gösterir. İki çizginin birleştiği ya da kesiştiği yeri gösterebilir, bir düzlemin köşesini, bir işareti, bir yeri belirler. Nokta düzensizliğin içinde ilk düzen elemanıdır. Nokta, geometrik olarak görselliğin anlatımında çeşitli büyüklüklerde, boş ya da dolu yuvarlaklar olarak değerlendirilir.

Biçimi oluşturan elemanlardan biri olan nokta, düzen içersinde sözü bulunan bir elemandır. Noktanın yüzey üzerinde sayıları arttıkça etkileri de değişik olur. Tek başına durgunluğu ifade eden nokta çoğaltıldıkça giderek dinamizme, ritme ya da kargaşaya dönüşebilir. Noktalar yanyana geldiklerinde birbirleriyle ilişkiye girer, bu bağıntı bazen çizgiselliğe bazen de lekeselliğe dönüşebilir. Noktanın yanına ikinci bir nokta geldiğinde kompozisyon ilkeleri başlar. Nokta bulunduğu yer ve çevreye göre noktadır. Evren içinde dünya noktadır. Çok uzakta bir uçak ta nokta izlenimi verir. Renk olarak ta gri imajı verir.



Ayrıca bir çok alanda görselliğin dışında da kullanılır. Örneğin; suyun kaynama noktası, erime noktası, patlama noktası, birleştirme, kesişme noktası... Canlı ya da cansız doğaya baktığımızda çok sayıda ve sınırsız olanaklar gösteren noktasal oluşum ve etkilerle karşılaşırız. Çeşitli böceklerin dış görünüşlerinde, büyüyen-küçülen, düzenli-düzensiz, renkli-renksiz benek ya da birimlerin oluşturduğu doku örnekleri... Bazı bitki ve hayvanların yapılarında noktasal düzenlere rastlanır.

Resimsel anlatımda nokta; denge, hareketi durdurma ( nokta koyma ) vs. olarak kullanılır. Belli büyüklük ve küçüklükte noktalar, renk unsuru ile birlikte matematiksel sistemlerde düzenlenerek kullanıldığında optik bir takım anlatımlara olanak sağlar. Nokta diğer görsel anlatım ögeleri ile ilişkili olarak yeni anlatım olanakları verebilir. Nokta tek başına durağandır. Noktaların, büyüklük-küçüklük farkları, ışık ve renk değişiklikleri, yanyana gelişlerinde aralık ve sıralanış farklılıkları zengin görsel etkiler elde edilmesine olanak sağlar.



Görsel anlatımda nokta

• Farklı büyüklükte noktalar
• Eş büyüklükte tek düze
• Farklı ışık değerlerinde noktalar
• Eş ışık değerinde noktalar
• Farklı renklerde olan noktalar
• Aynı renkte olan noktalar
• Eş aralıklı, eş büyüklükte noktasal düzenleme
• Giderek sıklaşan-seyrekleşen eş büyüklükte noktaların oluşturduğu düzen
• Eş büyüklükte noktaların toplanıp dağılarak ( sıklaşan-seyrekleşen) oluşturduğu serbest düzen
• Eş büyüklükte, ışık değerleri belli aralıklarla değişen sistemli noktasal düzen
• Büyüyen, küçülen noktaların oluşturduğu sistemli düzen
• Büyük-küçük noktaların oluşturduğu serbest düzen
• Büyüyen küçülen noktaların, sıklaşması, seyrekleşmesi ile oluşan serbest ve ritmsel düzen
• Eş büyüklükte noktalarla farklı renkler kullanılarak oluşturulan serbest ve ritmik düzen
• Değişik renklerde ve büyüklüklerde noktaların oluşturduğu ritmik ve serbest noktaların oluşturduğu düzen
• Farklı büyüklükte sıklaşan – seyrekleşen
• Belli bir sistemle büyüyen – küçülen
• Serbest bir düzen içinde toplanan – dağılan
• Değişik büyüklüklerde ve değerlerdeki noktaların oluşturdukları serbest ya da geometrik düzen
• Üçten fazla noktanın düzeni
• İki boyutlu noktalar düzenlemeleri
• İki boyutlu farklı değerdeki noktalarla çeşitlemeler
• Eşit değerdeki noktaların düzenlemeleri
• Aynı ve farklı renklerdeki renkli noktalarla düzenlemeler



UYGULAMA

• “Nokta” konulu modern dans gösterisi
• “Nokta” konulu film gösterimi
• “Nokta” konulu saydam gösterisi
• 35x50 Boyutundaki resim kağıdı 15x15 boyutlarında karelere ayrılır. Nokta elemanı ile öncelikle siyah beyaz tekniğiyle düzenleme yapılır.
• Daha sonra yapılacak araştırmada, yorumda farklı programların kendi dilleri ile uygulama yapılmasına olanak tanınır. Böylece ortak alınan Temel Tasarım dersinde öğrenilenler farklı alanlarla ilişkilendirilerek yaratıcılığın ön plana çıkarılması sağlanır




İletişim Tasarımı Programı ; nokta elamanı ile bilgisayara dayalı düzenleme.

BİLGİSAYARDA ‘NOKTA’ TASARIMI

Nokta, eni boyu ve yüksekliği olmayan boyutsuz bir elemandır. Gerçekte böyle ideal bir varlık bulunmadığından, noktayı bütün boyutları biribirine eşit olan küre (yüzey üzerinde daire) ile belirtmeyi seçtim. Yaptığım işte bir gurup beyaz daire siyah zemin üzerinde perspektife göre giderek uzayan ya da kısalan sıralar halinde dizilerek, iki boyutlu bir yüzeyde derinlik etkisi yaratmaktadır. Dairelerin üzerindeki siyah boşluklar karanlık alanları belirtmekte, beyaz ve gri kısımlar ise sahnedeki bir ışık merkezinden yayılmaktadır. Aydınlık ve karanlığın bu biçimde dağılımı derinlik etkisini arttırmaktadır. Bu tasarımı yaşama geçirirken Kinetix firmasının 3DMAX adlı yazılımını kullandım. Bu bir üç boyutlu tasarım ve canlandırma yazılımıdır. Tasarladığım şey, iki boyutlu çizim yazılımlarıyla da yine daireler aracılığıyla göz kararı bir perspektif kullanılarak ekrana aktarılabilirdi ama daha az gerçekçi ve uygulaması daha uzun olurdu. İşe yazılımın sanal uzayında bir küre yaratarak başladım. Sonra eş boyutta bir küre yaratabilmek için ilkini aynı düzlem üzerinde kopyaladım. Ardından bu ikili gurubu, aynı yöntemle dörde yükselttim. Bu şekilde sekiz, onaltı derken gözümü tatmin edecek kadar küre oluşuncaya dek devam ettim. En sonunda düz bir yüzey üzerinde sıralanmış biçimdeki küreleri, bu kez de yz, zx gibi birbirine dik koordinat düzlemleri üzerine yansıtarak kopyaladım. Böylece aynı köşe noktasında birleşen, bir küpün duvarları gibi birbirine dik yüzeyler üzerinde sıralanmış kürelerden oluşan ve yüzey üzerinde derinlik etkisi veren bir görüntü elde ettim. ( O. SİMİTÇİLER )




Fotoğraf- Video Programı ; nokta elemanı ile fotoğrafa dayalı düzenleme



FOTOGRAM

Objektifsiz fotoğraf yöntemi olan fotogram, yarı saydam ya da saydam olmayan objelerin siyah-beyaz veya renkli fotoğraf kağıdı, fotoğraf filmi ya da ışığa karşı duyarlaştırılmış herhangi bir obje üzerine yerleştirilerek pozlanması ve normal kağıt banyosu işlemlerinin yapılmasıyla elde edilir. Pozlama sırasında verilen f-değerlerine, objelerin saydam, yarı saydam ya da saydam olamamalarına; hareketli ya da hareketsiz olmalarına göre gri tonlar artar ya da azalır. Objenin dışında şablon da kullanılabilir. Baskı sırasında agrandizör objektifinde orta f-değeri seçmek ( 5.6f, 8f gibi ) gri tonları daha rahat elde etmeyi sağlar. Objektif önüne dokulu camlar konarak çok değişik sonuçlar da alınabilir. Fotogramda kompozisyon çok önemlidir. Bundan dolayı baskı öncesi tasarım gereklidir.

Fotogramın tarihçesine bakacak olursak; Fütürist akımın içerisinde şekillenmiş olan vortisizm’in temsilcilerinden fotoğrafçı Alvin Langdon Coburn’un “vortograph”ları bu akımın şekillenmesinde önemli rol oynamıştır. Çünkü onun çalışmaları soyut anlamda ilk fotoğraflardı. Kübizmin ardından sanatçılar artık “görsel deneyler” yaparak soyut fotoğraflar elde etmenin yollarını aramaya başlamışlardı.

Paul Klee, Wassily Kandisky, Laszlo Moholy-Nagy, Man Ray soyut çalışmalara mühürünü vurmuş; dadaist ve konstrüktivist sanatçılardı. Soyut görüntüler elde etmek için fotogram, sertleştirme, S/B ve renkli tonlara ayırma, solarizasyon, optik bozulma yöntemleri kullanılmıştı.

Fotoğrafın teknik gelişimi içerisinde en önemli bulgu; gümüş nitratın, güneş ışığından etkilenerek kararmasıdır. 1725 yılında Alman kimyacı Johann Heinrich Schulze tarafından bulunan olay, gümüşün ışık etkisiyle indirgenmesidir. Bu bulgudan yola çıkarak Thomas Wedgwood, Humphry Davy ile birlikte ışığa karşı duyarlaştırılmış ( gümüş ile ) kağıt üzerine yaprak, böcek kanadı koyarak güneş ışığı altında saatlere pozlandırmışlardı. Ancak o tarihlerde sabitleştirici ( hypo ) henüz tespit edilmediği için elde edilen görüntüler kalıcı olmamıştı.

1835 yılında Fox Talbot “photogenic drawing” ( fotoğrafik desenler ) adıyla dantel ve botanik örneklerini ışığa karşı duyarlaştırdığı kağıdın üzerine koyarak görüntü almıştı. Talbot’ta ilk çalışmalarında sabitleştirici kullanmamış fakat daha sonra Sir John Herschel’in önerisiyle hyposülfit ( sodyumtyosülfit ) kullanarak görüntüyü kağıda kalıcı olarak aktarmıştı.

Bu anlatılanlar, hem fotoğrafın ilk teknik gelişimleri hem de ilk fotogram çalışmalarıdır. Fotogram, gümüş nitratın ışığa karşı duyarlılığını bulan “Schulze”i anmak amacıyla “Schulzegrafi” olarak da adlandırılır.

Gelişim sürecinde kullanılan bu yöntem daha sonraları sanatsal ifade aracı olarak da kullanılmıştır. 1918 yılında Zurich’de Chistian Schad “schadographs” yapmak için kitap ve gazete parçalarını kullanmıştı. Bu çalışması fotogram’a uygulanan ilk soyut yaklaşımdı. 1920 yıllarına gelindiğinde Man Ray “rayograph” ile soyut çalışmalarda bulunmuştu. Macar sanatçı Moholy-Nagy gene aynı yıllarda ( 1920 de ) Berlin’e gelerek konstrüktivist resimlerini üretmek için deneyler yapmış sonunda telefon resimlerinin fotogramını gerçekleştirmişti. 1923 yılında Welmar’daki Bauhaus’da görev aldığında ışık deneyleri ve kayıtlari için fotogram kullanmıştı. Fotoğraf kağıdını tuval, değişken elektrik ışığını ressamın boyası gibi kullanarak fotogram’da ışıkla resim yapma olanağı yaratmıştı. Reklam tasarımında kullanılmaya başlayan fotogram zamanla sanat çalışmalarının içine girmiş, ikinci dünya savaşı sonrasında soyut sanata koşut olarak yeni bir anlayışla fotogram geliştirilmiştir. Günümüzde fotogram tek başına uygulandığı gibi eski fotografik baskı yöntemleriyle karma şekilde uygulanmaktadır.




Müzik ve Sahne Sanatları Bölümü ( Duysal Tasarım Programı, Müzik Toplulukları Programı ) ; nokta elemanı ile müziğe - sese dayalı düzenleme

Müzikte Puantilizm ( Nokta ) : Tek ögeden başlayıp ona yapılan eklemelerden oluşan bir süreç sonucunda yapılar oluşturulur.Kompozisyonda puantilizm, her biçim noktadan, yani tek bir notadan üretilmelidir anlayışına dayalıdır. Tek tek aralıklar ve ilişkileri söz konusudur.

Modern Dans Programı; nokta elemanı ile dansa – devinime dayalı düzenleme

Bileşik Sanatlar Programı ; nokta elemanı ile boya , kolaj vb. malzemeyle gerçekleştirilen görsel düzenleme

Sanat Yönetimi programı ; nokta elemanı ile söze, yazıya dayalı düzenleme

Malzemeler: Resim kağıdı, siyah çini mürekkebi, tarama ucu, rapido, pilot kalem, fırça, kolaj malzemeleri , fotoğrafi malzemeleri, cetvel vs.

Noktanın sanat tarihindeki yerine bakacak olursak; noktayı diğer elemanlarla birlikte yani çizgiyle, lekeyle kullanan sanatçıların yanında tamamen noktayla çalışan sanatçılar da vardır.

Noktayı da kullanan sanatçılar;
Matisse, M. Ernst, E. Degas, F. Pıcabıa, Pollock, P. Klee, M. Marika, S. Munakota, T. Cragg ( heykel ), K.Gilbert, Vasarelly C. Ağacıkoğlu ( fotoğraf-gren ) I.Maeda ( fotoğraf) A. Kertész ( fotoğraf) F. Marsal ( fotoğraf ) Michael Neusüss ( fotogram )

PUANTİLİZM (İng. Pointillism) Puantilizm Türkçe’ye “Noktacılık” biçiminde çevrilebilecek, Fransızca (Pointillisme)dan kaynaklanan sözcük, Yeni-İzlenimci akımın bünyesindeki bir eğilim ve teknik için kullanılır. Bu eğilimdeki ressamlar amaçladıkları resimsel etkiyi renkleri küçük noktacıklar biçiminde gruplayarak elde etmişlerdir. En ünlü pointilist sanatçı G. Seurat’tır. (1859-91).

Pointilizme bugün artık kullanılmayan “Divisionnisme” adı da verilmiştir.
Resimde belirli bilimsel ilkeler üzerine kurulmuş yeni bir yöntem geliştirdiler.(G.Seurat ve dostu P. Sicnac, H.E. Cross, C.Angrano,H.Edmond)

TEKNİK:
Işığın yarattığı bir izlenimin, gözün retina tabakasına bir an yansımasıyla sentez olayı meydana gelir. Bunu resimde ifade etmek ise (herhangi bir ışık kaynağının kullanıldığı yerde) renk tonlarının optik olarak, gözde birbirine karışmasını resim aracılığıyla gerçekleştirmek gerekir. Bu karışım olayı ışığın yayılma derecelenmelerine ait kontrast kurallarına göre oluşmalıdır.

Tamamlayıcı Renkler

Sarı + Kırmızı = Turuncu
Mavi + Sarı = Yeşil
Mavi + Kırmızı = Mor

 
#5
ÇİZGİ

Sanatın çizgi ile başladığı bir gerçektir. Bu nedenle sanat eğitiminde çizgi çok önemli ve temeldir. Göz nesneyi görürken el çizgiyi gerçekleştirir. Önceleri yani çocuklukta hayal dünyası, çizgi yoluyla dışarı vurulurken büyürken dış dünya gerçekliği de eğitim bağlamında, çizgi ile ortaya konur. Nesneyi görme biçimi, zaman içinde görme alışkanlığı geliştikçe temel elemanlara indirgenmeye başlar. Örneğin iki figürün gözleri arasındaki bakışın çizgi oluşturması gibi. Çünkü çizgi, gözü kalınlık üzerinde değil, izlemiş olduğu yol üzerinde gezdirir.




Çizgiyi tanımlayacak olursak; bir noktanın verilen doğrultudaki uzantısı çizgidir. Genişlik ve uzunluğu ne olursa olsun, eğer biçimi bir çizgi etkisi yaratıyorsa, ona çizgi diyebiliriz. Çizgi, noktanın aralıksız hareketinden doğan kavramdır. Mesafenin derinlik ve genişliğine gitmeden, uzunluk yönünde giden noktalar bütünlüğüdür. Bir sınır belirleyici olarak ta değerlendirilir.


Doğaya bakıldığında çeşitli çizgisel yapıyla karşılaşırız. Ahşap dokuları, ağaç dalları, pırasa, zebralar vs. İnsan elinden çıkan malzemeler; demir çubuklar, kumaşlar, çuval vs. gibi...

Temel sanat eğitiminde, çizginin farklı yapısı, birbirleriyle ilintisi, farklı gereçlerle farklı yorumları söz konusudur. Çizginin şekilleri ve birbiriyle olan ilintisinden doğan farklılık bizde farklı etkiler bırakır. Hareket, durgunluk, derinlik vs. gibi.

Çizginin karakterini iki yönde inceleyebiliriz:

* Çizginin biçimi yönünden,
* Çizginin konumu yönünden.

Çizginin biçimi yönünden karakteri; bir doğru, bir dalgalı eğri ve bir kırık çizgi ele alalım. Bunların bir an yazı gibi okunduğunu varsayıp okumaya çalışırsak, doğru sürekli ve kesintisiz okunur. Dalgalı eğride hareket olduğu halde tamamen birinciden farklıdır. Demek ki burada okuma kesintisizdir, fakat biteviye değildir. Kırık çizgi de okuma göz için daha yorucu ve uzundur.


Çizginin konumu yönünden karakteri; aynı çizgileri, izleyiciye yatay olarak değil de, eğik ya da düşey olarak sunarsak farklı etkiler elde ederiz. Yatay bir doğrunun karakteri hareketsizlik ve statikliktir. Düşey konumda doğru ise özellikle dinamiktir. Eğik doğru eğim derecesine göre hareketsizlik ve dinamizm arasında tam bir seri karakteri içerir. Doğrunun karakteri süreklilik ve düzgünlük ve buna ek olarak durumuna göre dinamizm ya da devingenliktir. Dalgalı eğriye gelince, düzgün ve yatay ise statik karakterlidir. Düzensiz ve yatay ise dinamiktir. Düzgün ve düzensiz, düşey olarak düzenlenmişse dinamiktir. Eğik olarak düzenlendiği zaman, daima dinamiktir. Fakat yatay duruma yaklaştıkça statikliğe de yaklaşır. Kırık çizginin dinamizm ve hareketsizlik karakteri dalgalı eğri ile benzerdir. Yön, doğrultuda tasarımda önemli ögedir. Kırık çizgi sertliği, dalgalı, eğri çizgiler yumuşaklığı çağrıştırır. Birbiriyle ilişkili, belli sistemlerle giderek kalınlaşan-incelen, sıklaşan-seyrekleşen, büyüyen-küçülen, çizgiler yüzeye optik bir hareket kazandırır.





Çizgisel anlatımda çıkış getirebilecek bazı prensipler:

1- Çizgi öncesi: Bir sis perdesi arkasındaki ışığın belirsiz görünümü,
2- Çizgisel aralıktan sızan ışığın belirgin bir doğrular demeti halinde yayılması,
3 - Işık demeti: Bir kaynaktan çıkan güneş ışınlarının belirsiz yayılışı,
4- Başlama ve bitim noktaları belli doğrular, ( doğru parçaları )
5- Çıkış noktasında kesinlik taşıyan ışınların karanlıkta uzaklaştıkça belirsizleşmesi ve yayılması,
6- İki ya da daha çok bağımsız çizgilerin kesişmeleri,
7- En az bir noktaya bağımlı çizgi,
8- Bağımlı çizgiler ( formları kuşatan çizgiler ),
9- Bağımlı çizgiler ( formların iç yapılarını belirleyen çizgiler ),
10- Dolaylı çizgiler,
11- Bir doğrunun taşıdığı sapmalarla sağlanan yön tesirleriyle kesişme, değme, kopma noktaları ile oluşan çizgisel yapı,
12- Çizgisel uzunluk değerleri; eşit aralıklı farklı paralel çizgilerin oluşturduğu yapı,
13- Çizgisel uzunluk çeşitlemeleri: Bir ana doğru üzerinde farklı boylu eşit aralıklı paralel çizgilerin oluşturduğu yapı,
14- Eğri yönlü paralel doğrular üzerindeki serbest uzunluk çeşitlemeleri ( aralıklar farklı )
15- Paralel çizgilerin büyüyen aralıklarla oluşturdukları düzen,
16- Formun yapısını izleyen belirleyici kısa çizgi parçalarının oluşturduğu düzen
17- Kısa, düz ve eş değerdeki çizgilerin serbest yönle oluşturdukları düzen,
18- Bir objenin yüzeysel görünümünü ifadelendiren küçük çizgiler,
19- Çizgisel kalınlık dizileri,
20- Çeşitli uzunluk, kalınlık ve aralıklı çizgi çeşitlemeleri,
21-Bir yönlü çizginin diğer yönlü çizgi ile kesilerek durdurulması,
22- Çizgisel form: Eğriler, yaylar, kırılmalar ve bunların oluşturduğu gerilim,
23- Dikey ve yatay çizgiler, spiral çizgiler vs.
24- Serbest,
25- Belli bir çizgiyle doldurma ve tarama,
26- Çizgiyle boşluk ve derinlik,
27- Çizgi - doku,
28- Çizgiyle ton,
29- Değişik nitelikteki çizgilerle aynı fon üzerinde serbest çalışma,
30- Eş aralıklı, aynı kalınlıkta paralel çizgiler,
31- Değişik aralıklı ve farklı kalınlıkta düz çizgiler,
32- Yuvarlak çizgiler,
33- Kesişen çizgiler, ( doğru, eğri )
34- Kesişen dairesel çizgiler,
35- Birbirini kesen kalın-ince, sık-seyrek çizgiler,
36- Birbirini kesen kısa çizgi demetleri,
37- Formları kuşatan çizgiler
38- Formların iç yapılarını belirleyen çizgiler
39- Farklı boy ve kalınlıktaki çizgilerin oluşturduğu düzen,
40- Çeşitli uzunluk, kalınlık ve aralıkta çizgi çeşitlemeleri
41- Çizgisel form; eğriler, yaylar, kırılmalar ve bunların oluşturduğu düzen,
42- Devamlı bir çizgi üzerinde doğru, eğri zıtlıkları ile oluşan düzen,
43- Paralel ve düz çizgilerin kırılarak yön değiştirmesi ile oluşan düzen,
44- Merkezkaç ve merkezcil çizgiler,
45- Bir ana çizgiyi destekleyen çizgiler,
46- Spiral çizgiler.

Bu sayılan sistemlere daha bir çok sistem eklenebilir.
 
#6
LEKE

Leke Açık-koyu Artı-eksi alanlar.
Işık Dolu-boş alanlar Pozitif-negatif alanlar.


LEKE : Resim yüzeyi üzerinde boya ile yapılmış iz. Leke izlenime dayanan bir fırça tuşu halinde resimde yer alır.
LEKE : Resim sanatında yüzeyin homojen biçimde tek renk kullanılarak örtülmüş parçası.
LEKE : Bir sıvının bulaşmasından dolayı bir yüzey üzerinde oluşan renk değişikliği, çay lekesi, boya lekesi, vücudun herhangi bir yerinde görülen renk değişikliği yada benek.
LEKE : Bir sıvının damlamasından yada dökülmesinden yüzey üzerinde kalan, sınırları belli renk değişikliği. Belli renkteki bir yüzey üzerinde başka renkteki kısım.

Lekesel çalışmalardan örnekler; W. Baumeister, K.Malevich, L.Popoua, V.Doesburg, R. Motherwell, Sema Dilmen ( Fotoğraf )

LEKECİLİK=
TAŞİZM- TACHİSME (Fr.) Fransızca “Tache” sözcüğünden alınmış bir sözcük, sanatçının düşünmeden ve rahat bir şekilde attığı boyaların tuval yüzünde meydana getirdiği lekelerin etkisine dayanan anlayıştır.

Taşizm:
Lekecilik. Leke sözcüğü ilk kez 1950’de Fr. Sanat yazarı Michel Seughor tarafından kullanılmıştır. Seughor leke olarak sürrealist otamotizmden doğan ve expresyonizmin soyuta yönelmiş olan anlayışına demektedir.

Esas temsilcileri Wals, Jackson, Pollock, Mathiev ve Tobey’dir. Leke bugün tekstil endüstrisini ve mobilya dekorasyonunu etkilemiştir.
 
#7
DOKU

TEKSTÜR ( DIŞ YAPI ) ;
yüzeyde objelerin iç yapıları ( strüktür ) da bir dereceye kadar kendini belli eder, böyle bir yüz plastik bakımından daha ilginç bir görünüme sahiptir.

STRÜKTÜR ( İÇ YAPI ) ; eş ya da birbirleriyle sık bağlantılı, benzer formların iki ya da üç boyut üzerinde yinelenmesinden strüktür doğar. Bir strüktürün başlıca karakteristiği bir mekan yaratmasıdır. Bu mekana form yönünden birlik vermesidir.


DOKU

Tüm görsel nesnelerin karakteristik birer dış yapıları vardır. Nesne ve varlıkların dış yapı özellikleri ve bunların objektif etkileri dokuyu ( tekstür ) oluşturur. Diğer bir değişle, doğadaki tüm nesnelerin iç yapılarının işlevsel özelliklerini dışa vuran yüzeysel etkilere “DOKU” denir. Bu, doğanın yapısal bir özelliğidir. Objelerin dış görünüşlerindeki ayrıcalıkları sağlayan üzerlerindeki dokusal yapı farklılıklarıdır. Yani doku, yüzeyleri oluşturur. Bir yüzey değerlendirmesidir . Gözün gördüğü her şey özel bir dış yüzey yapısına sahiptir. Tasarımcı, yaşayan doğadaki dokusal oluşumlardan yararlanarak yeni yaratım olanakları elde edebilir.

Yüzey ne tipten olursa olsun parça ile bütün arasında bir takım temel bağlantılar bulunabilir.

• Doku, birbirine eş yada birbirini tamamlayan birim biçimlerin belli sistemlerle yanyana gelmesinden oluşur
• Doğal dokularda dokuyu oluşturan birim biçimleri matematik bir eşlik göstermemesine karşın bütün içinde birbirlerini tamamlayarak yapısal sistemi oluştururlar.
• Dokusal yapılar daima yüzeyseldir.
• Dokulardaki yapısal karakterler, işlevleriyle ilişkilidir. Dokusal yüzeylerin oluşumunu sağlayan birim biçimleri ve bunların yan yana geliş sistemleri daima farklılıklar gösterirler. Bazen değişik objelerde birim biçimleri benzer olsalar da işlevselleri ayrı ayrı olduğundan yan yana geliş sistemleri farklı olabilir. Yine birim biçimleri farklı olan objelerde birimlerin yan yana geliş sistemleri benzer olabilirler.
• Biteviye yineleme yolu ile ölçü, hep ayrı yönde, hiçbir değişikliğe uğramadan artar
• Yönü değişmeyen bir açık-koyu değişkenliği ile doku oluşur
• Ritm artarak gelişir
• Ritm, ileri geri yer değiştirme ile, zıt yönlerde ve aynı ölçü içersinde ya da değişik ölçüde gelişir.
• Belirli bir merkezden çıkarak dışardan içeriye ve içerden dışarıya hareket eder.
• Bir dokunun oluşması için pürüzlü bir yüzey ve uygun ışık gereklidir. Uygun bir ışık girinti ve çıkıntıları yani, dokunun derinliğini verir. Renk değişimi ise dokuya görsel karakter kazandırır.

Bir cismin yüzeyi dokunulduğunda sert ya da yumuşak pürüzler içerir. Bu pürüzler, o cismin dokusudur.

Gözle görülen doku ------- Görsel doku ;
yüzeylere dokunmakla elde edilmeyip, görme yoluyla elde edilen doku etkilerine denir. Düz yüzey üzerinde görüntü olarak doku etkisi verir. Örn. Herhangi bir cismin (üç boyutlu) iki boyutta görüntüsünü kağıt üzerinde yaparken onun yüzeylerinin pürüzlülük derecesi bir takım taramalar ve noktalar yardımıyla belirtilir ki, kağıt üzerine resmedilen bu doku sadece görsel olarak algılanan bir yapay dokudur. Çünkü resme el ile dokunulursa, elde hiçbir zaman o cismin yüzeyinde gerçekte hissedilen doku etkisi gelmez. Buna karşın gözle bu resme bakıldığında o cismin yüzeyindeki pürüzlülük derecesi oldukça iyi anlaşılabilir. )

Dokunma ile hissedilen doku ------- Dokunsal doku ;
yüzeylere dokunularak elde edilen doku etkilerine denir. Sert ve yumuşak doku diye ayrılır.

Ayrıca dokular yapılarına göre ayrılırlar.

Doğal doku, işlevsellikle ilgilidir ve dış yapıyla iç yapı arasında uyum vardır. Doğadan kaya, ağaç kabuğu, yaprak, tahta, balık, portakal, kozalak,deri gibi örnekler verebiliriz.

Yapay Doku oluşturmada birim eleman sistemleri ile matematiksel düzenler oluşturma söz konusudur. Tuğla, beton, demir, kağıt, kumaş, cam gibi örnekleri çoğaltabiliriz.

• Derin doku
• Yüzeysel doku
• İnce doku
• Kaba doku
• Düzenli doku
• Düzensiz doku
• Sert doku ( yakın-İnsanda dinamik duygular uyandırır, heyecan verirler.)
• Yumuşak doku ( uzak-insanda sessizlik ve rahatlık duyguları oluşturur.)


Doğadaki tüm dokular doğal dokulardır. Doğal dokularda kendi içlerinde yapısal
ve görsel etkinlikler açısından büyük zıtlıklar taşırlar.

A – Organik dokular ( hücreye dayalı dokular; kelebek kanadı ya da yaprak dokusu gibi doğa elemanının öz yapısını yansıtır. )
B – Kimyasal dokular ( atoma dayalı dokular )
C – Dinamik dokular ( enerjiye, harekete dayalı dokular ) nitelik ve etki olarak birbirlerine zıttırlar
• Geometrik yapılı doku; bir geometrik elemandan hareket edilerek değişik işlemler yolu ile yaratılır. ( doğada arı peteği, örümcek ağı gibi )
• Kristal yapılı dokular; doğadaki kristalize yapılı elemanlarda bulunur.( kar, tuz,buz vs. minarelleri )

Ayrıca, zaman ve hareket etkisinin sonucunda oluşan optik ve güncel dokular
vardır.

Optik doku;
göz aldanmasıyla oluşur. Temelinde hareket ve biçim değiştirme vardır. Dokusal yapıyı oluşturan birim biçimlerin matematik sistemlerle, büyümesi-küçülmesi, giderek değişime uğraması, belli merkezlerde toplanması, dağılması ve giderek döndürülmesi ile yüzeye optik hareket kazandırabilir.( Victor Vasarely )

Güncel doku; bir anlık, değişken, rölyefik dokulardır.Zamanla, dış etkenlerle yüzeysel görünümünde değişiklikler olur.(deniz dalgası, suyun rüzgarla titreşimi, kumlar, orman dokusunun mevsime göre değişimi, bitkilerin yaşı ve doğa koşullarına göre değişimi vs.)

Dokunun yapı etkisi; sert dokulu yüzeyler yakınlık etkisi, yumuşak dokulu yüzeyler uzaklık etkisi verir.

Doku ve renk etkisi;
sıcak renkli dokular yakınlık etkisi, mat yüzeyli dokular uzaklık etkisi verir.

Dokunun ışıklılık etkisi;
parlak yüzeyli dokular yakınlık etkisi, mat yüzeyli dokular uzaklık etkisi verir.

Dokunun işleniş etkisi;
ince ve ayrıntılı işleniş dokulu yüzeyler yakınlık ve keskinlik duygusu verir. Dağınık,ayrıntısız ve belirsiz işlenmiş dokulu yüzeyler uzaklık etkisi verir.

Ayrıca doku, yumuşaklık-sertlik, ağırlık-hafiflik, sessizlik-gürültü, huzur-tedirginlik, durgunluk-hareketlilik, sakinlik-heyecanlılık, rehavet-kasvet gibi psikolojik etkiler de yaratır. Yumuşak dokulu yüzeyler; sükunet, rahatlık, monotonluk, soğuk,güçsüz ( hastane, lokanta vb. tercih edilir) Sert dokulu yüzeyler, dinamik, uyarıcı, ilgi çekici, güçlü ve daha sıcak, heyecan verici ( heykel vs. )

DOKUSAL UYGULAMA ÇALIŞMALARI

• Doğal objeler bulunarak dokusal yapılarındaki özelliklerine uygun olarak resmedilir.
Bu çalışmalarda esas olan, etüt edilen objenin doku yapısını oluşturan birim biçimlerinin yan yana geliş sistemleri ve sistem içinde birimlerin aldığı şekillerin algılanmasıdır.

Sert, yumuşak, canlı, ölü, hafif, ağır, durgun, hareketli, batıcı, kör, parlak, mat, kristal vs. gibi kavramlar her ne kadar maddenin özü ile anlaşılabilirse de bu özellikleri içeren nesneler dış görünüşleriyle de anlaşılabilir. Bu anlaşırlığı sağlayan görsel değerleriyle o objenin karakteristik dokusal yapısıdır.

Karakterlerine göre resmedilen objelerin dokusal yapılarındaki birim biçimleri ve bunların oluşturdukları sistemlerden kaynaklanan kişisel yorumlama çalışmaları yapılır.

Amaç obje resmi yapmak değil objeye karakterini kazandıran biçimsel değerleri etüt ederek anlatım isteklerine yorumlamaktır.

• Yorum da, objelerin dokusal yapısını oluşturan birim biçimlerinden hareket edilir

• Değişik malzemelerle doku çalışmaları kağıt hamuru, çamur, kağıt vs

• Doku araştırmalarında agrandisör olanakları da kullanılır. Hazır objelerin konulduğu fotoğraf kağıdı çevrilerek dokusal çalışmalar oluşturulabilir.
 
Üst