Sosyolojinin Doğuşunda Aydınlanmanın Etkisi

SeLeN

Yönetici
Editör
#1
Sponsorlu Bağlantılar
aöf sosyoloji dersleri - sosyoloji tarihi - ibn-i haldun - aydınlanma düşüncesi - immanuel kant

Antik Yunan döneminden beri çok sayıda düşünür toplum hakkında düşünmüş ve çeşitli fikirler ileri sürmüştür. Ancak, toplum hakkında düşünmüş olmaları bu düşünürleri sosyolog olarak adlandırmaya yetmez. Bu konuda tek istisnanın, toplum hakkındaki düşünme yöntemindeki özgünlük nedeniyle Ibn-i Haldun olduğu kabul edilir. Ancak bilimsel anlamda sosyolojik düşüncenin, yani bir bilim olarak sosyolojinin ortaya çıkışı Ibn-i Haldun'un ölümünden dört yüz yıl kadar sonra, 1800'lerde başlamıştır.

İbn-i Haldun (1332 -1406)
Tunus'ta dünyaya gelen İbn-i Haldun, din, matematik ve tarih eğitimi almıştır. Yaşamı boyunca Tunus, Fas, İspanya ve Cezayir devletlerinde çeşitli hizmetlerde bulunmuş, daha sonra Kaire'de Al-Azhar Üniversitesi'nde çalışmaya başlamıştır. İbn-i Haldun 'un çalışmalarının çağdaş sosyolojiyle birçok ortak yönü vardır, İbn-i Haldun sosyolojik düşünce ve tarihsel gözlemi ilişkilendirmenin önemi üzerinde durmuş, toplumun bilimsel olarak incelemesine, ampirik araştırmalara ve toplumsal olguların nedenlerini aramaya büyük önem vermiştir. İbn-i Haldun, insanların doğal eğilimlerinin ya da yaradılışlarının değil, alışık oldukları gelenek ve şeylerin ürünü olduğunu ve insanların farklı koşullar altında yaşamalarının nedeninin yaşamlarını farklı biçimlerde kazanmaları olduğunu belirtmiş, bu iddialardan yola çıkarak kentte ve çölde yaşayanların yaşamları arasında sistematik bir karşıtlık kurmuştur. Bu nedenle ibn-i Haldun'un Mukaddime adlı eserinin daha sonra Aydınlanma düşünürlerinin bir kısmı ve Marx tarafından geliştirilecek olan materyalist sosyolojinin öncüsü sayılabileceği ileri sürülmektedir.

SOSYOLOJİNİN DOĞUŞUNDA AYDINLANMANIN ETKİSİ
Aydınlanma Düşüncesi
Sosyoloji, akademik bir disiplin olarak 19. yüzyılda ortaya çıkmış olsa da, insan ve toplum üzerine yeni düşünme yolları Aydınlanma Çağı'nda ortaya çıkmaya başlamıştır. Bu dönemde geliştirilen yeni ve eleştirel yaklaşım, toplumsal süreçlerin anlaşılmasını sağlayacak olan sosyal bilimsel yaklaşımın gelişmesi için gerekli temelleri oluşturmuştur.
Aydınlanma, insan, toplum ve doğa hakkında geleneksel dünya görüşüne karşı çıkan yeni düşünme biçimlerinin yaratılmasıdır. Aydınlanma hareketinden önce insan, toplum ve doğa hakkındaki düşüncelere Kilisenin otoritesine dayalı olan geleneksel bakış açısı hakimdi. Bilginin kaynağı dinsel metinler ve Kilise'dir ve bu bilgi ruhban sınıfının kontrolündedir. Aydınlanma, laik aydın-lardan oluşan bir grubun, ruhban sınıfına meydan okuyabilecek kadar kalabalık ve güçlü hale gelebildiği ilk dönem olarak kabul edilir Aydınlanma çağı, 18. yüzyılın ilk çeyreğinden son çeyreğine kadar süren bir dönem olarak kabul edilir. Aydınlanma düşüncesinin büyük ölçüde İngiltere, Fransa ve İskoçya'da şekillendiği kabul edilmektedir

Aydınlanma çağı ya da kısaca Aydınlanma, Batı toplumlarında düşünce tarzında büyük değişmelerin yaşandığı, toplumsal yaşamla ilgili o döneme kadar süregelmiş birçok düşünce ve değerin tahtından indirilerek yerine yeni düşünce ve değerlerin konduğu döneme verilen addır. Aydınlanma çağında geleneksel düşünce ve toplumsal örgütlenme biçimleri sorgulanmış, yeni düşünce ve toplumsal örgütlenme biçimleri geliştirilmiştir.

Aydınlanma düşüncesi tek bir fikir değildir, birbiriyle ilişkili bazı fikirler, değerler ve ilkelerin bir bileşimidir ve hem doğal hem de toplumsal dünyayı anlamanın bir yolunu sunar, yani bir paradigmadır. Bu paradigma içinde yer alan yazarlar ayrıntılarda birbirlerinden farklılaşsalar da akıl, empirizm, bilim, ilerleme, evrensellik, bireycilik, hoşgörü, özgürlük, insan doğasının birliği (aynılığı) ve laiklik kavramları üzerinde genel olarak uzlaşmaktadırlar.
Aydınlanma düşünürleri, bilgiyi elde etmenin ve örgütlemenin yolunun akıl olduğunu savunmuş, akılcılığı da empirizm ile desteklemişlerdir
Aydınlanma düşüncesi aklı yüceltir ve herkesin kendi aklını kullanarak içinde bulunduğu koşulları değiştirebileceğini varsayar. İnsanların kendilerinden önce var olan toplumsal yapıları olduğu gibi kabul etmek yerine, akıllarını kullanarak kendi yaşamlarının toplumsal koşullarını seçebilmeleri gerektiğini savunur.
Bireysel haklar, diğer bir deyişle insan hakları düşüncesi de bu fikirden doğmuştur. Her insan kendi aklını kullanabilme kapasitesine sahip olduğu için her birey yaşam hakkı, özgürlük hakkı, mutlu olma hakkı, saygı görme hakkı gibi temel haklara sahiptir.

DİKKAT
Aydınlanma düşüncesiyle birlikte bilginin kaynağının dinsel metinler değil, bilim olduğu görüşü benimsenmiş, herkesin kendi aklını kullanma kapasitesi olduğu için herkes eşit kabul edilmiş ve ruhban sınıfının ayrıcalıkları meşruiyetini kaybetmiştir.

Empirizm, doğal ve toplumsal dünya hakkındaki tüm bilgilerin insanların beş duyuları aracılığıyla idrak edebildikleri deneyimsel gerçeklere dayandığı düşüncesidir. 17.yüzyılda gerçekleşen Bilimsel Devrim döneminde geliştirilen deneysel yönteme dayalı bilim anlayışı da bütün insan bilgisine ulaşmanın aracı olarak kabul edilmiştir. Aydınlanma düşünürleri, bilginin otoritelere veya dinsel dogmalara dayanmadığına ve mükemmel bilgi biçiminin bilim olduğuna inanmışlardır çünkü bilim, deneyimlere ve gözlemlere dayanan sağlam bilgiye ulaşmayı sağlar.

Aydınlanma düşünürleri, bilimsel yöntemin aydınlanma ve ilerleme için itici güç olduğunu, yaşamda bilimin uygulanamayacağı hiçbir alan olmadığını kabul etmiş ve bilimsel yöntem sayesinde anlayan ve anlayışı sayesinde de doğaya hükmeden yeni bir insan yaratıldığına inanmışlardır.

Bilimin ürettiği evrensel yasalar ve akıl yoluyla insanların içinde bulundukları doğal ve toplumsal koşulları iyileştirebilecekleri ve giderek artan bir mutluluk ve refah düzeyine ulaşacakları düşüncesi ilerleme kavramıyla ifade edilir. Başka bir deyişle ilerleme, akla ve deneyime dayanan bilgi aracılığıyla insanları adaletsizlikten ve despotluktan kurtaracak toplumsal kurumlar kurulabileceği ve böylece daha iyi toplumsal koşullar sağlanabileceği düşüncesidir.

Bilim ve akıl kavramlarının bütün durumlara uygulanabileceğini ve ilkeleri her durumda geçerli olduğunu ifade eden kavram evren-selliktir. Bireycilik kavramı, bireysel aklın daha üst bir otoriteye maruz bırakılmaması gerektiği düşüncesini ifade eder; bireyci anlayışa göre toplum, çok sayıdaki bireyin düşünce ve eylemlerinin toplamı ya da ürünüdür.

Bütün insanların temel olarak aynı olduğu ve inançları farklı olduğu için diğer medeniyetlerin küçük görülemeyeceği düşüncesi de hoşgörü (tolerans) kavramıyla ifade edilir, inanç, ticaret, iletişim, toplumsal etkileşim, cinsellik ve mülkiyet gibi alanlarda feodal ve geleneksel sınırlılıklara karşı muhalefet de özgürlük kavramıyla ifade edilir.

İnsan doğasının birliği (aynılığı), insan doğasının temel özelliklerinin her yerde ve her zaman aynı olduğunu ifade eder.

Aydınlanma düşüncesinin temel özelliklerinden biri de genel olarak bilginin geleneksel dinsel otoritelerden bağımsız olması gerektiği düşüncesi, yani laikliktir .

Aydınlanma düşüncesi sayesinde doğaüstü olanın yerini doğal olan, dinin yerini bilim, bilginin kaynağı olarak tanrı buyruklarının yerini doğa yasaları, bilgiyi üretme rolüne sahip olmak açısından din adamlarının yerini bilimciler ve düşünürler almıştır. Bilimsel bilginin kullanılması yoluyla toplumların ilerleyebileceğine, gelişebileceğine ve mükemmelleşebileceğine inanılmıştır

Aydınlanma düşüncesinin geleneğe karşı oluşu, evrene, dünyaya ve insan toplumlarına ilişkin dini metinlere dayanan kavramları çürütmesi anlamına gelir. Aydınlanma düşünürlerinin Kilisenin bilgisine karşı çıkmaları tanrıya inanmadıkları anlamına gelmez, aslında bu düşünürlerin çoğu dini inançlara sahiptir, ancak bu inanç onların ruhban sınıfına muhalefet etmelerine ve dinsel öğretilerin yerine bilimsel öğretilerin geçmesini istemelerine engel olmamıştır. Burada Aydınlanma düşünürlerinin yapmak istediği, ruhban sınıfının bilgiyi elinde bulundurma ve iletme rolünü almaktır, çünkü toplumsal olarak neyin önemli bilgi olduğunu yeniden tanımlamak, bilgiyi din çemberinin dışına çıkarmak ve bilgiye yeni bir anlam yüklemek istemişlerdir. Kilisenin mucize ya da benzeri kavramları ideolojik olarak kullandığım düşünmüş ve dünyanın bu tip dinsel kavramlarla açıklanmasına karşı çıkmışlardır

Empirizm kavramının çeşitli tanımlarında "deneye dayalı", "deneysel" gibi tanımlarla
karşılaşabilirsiniz. Burada deneyden kastedilen sadece bir araştırma tekniği olan deney değil, "deneyimlemek"tir. Empirizm, bilginin ampirik, yani beş duyu organı aracılığıyla "deneyimlenebilen", "deneyimsel" gerçeklere ya da bulgulara dayandığı düşüncesidir.

Aydınlanmanın erken dönem düşünürlerinden Spinoza zıt dini fikirlere sahip olanlara hoşgörü gösterilmesi gerektiğini savunmuş, Decartes da ünlü "düşünüyorum, öyleyse varım" ifadesi ile bireylerin kendileri için düşünmeleri gerektiğini ve yargılama için gelenek yerine aklın daha iyi bir temel oluşturduğunu ileri sürmüştür.

Immanuel Kant (1724-1804)
Kant Aydınlanma Döneminin sloganının "Bilmeye cüret et!" Cümlesi olduğunu belirtir. Bu ifade, o döneme kadar bilgiyi kendi otoritesi ve tekeli altında tutan ruhban sınıfına karşı, aydınlanma hareketinin merkezindeki laik düşünsel karakteri özetlemektedir.

Avrupa'da 18. yüzyıla dek dünyanın yaratılışı, insanın dünyadaki yeri, doğa, toplum, insanların görevleri gibi konulardaki bütün bilgiler Hıristiyan Kiliselerinin hakimiyeti altındaydı. Bu geleneksel anlayışa göre evrenin merkezinde dünya, dünyanın merkezinde de Hıristiyanlık bulunmaktadır. Diğer uygarlıkları inceleyen ve bu uygarlıkların gelişmiş yönlerinden bahseden ilk metinler Aydınlanma düşünürleri tarafından kaleme alınmıştır. Kepler ve Kopernik'in 16. ve 17. yy.larda yaptıkları astronomik keşifler, Galileo'nun gezegenlerin hareketleriyle ilgili yaptığı gözlemler, ampirik bilim denemeleri ve gezginler sayesinde uzak ve yabancı top-lumlar hakkında daha fazla bilgi edinilmesi gibi etkenler sayesinde, geleneksel evren ve dünya anlayışına karşı çıkılmasını sağlayacak bilimsel ve ampirik bir zemin oluşturmuştur. Aydınlanma düşünürleri, bu zemine dayanarak dinsel otoriteye bağlı olan yerleşik geleneksel bilgi biçimlerini (örneğin dünyanın yaratılışına ilişkin İncil'e dayalı açıklamaları) yıkıp bunların yerine deneyime ve akla, yani bilime dayanan yeni bilgi biçimleri koymak istemişlerdir

Aydınlanma döneminde ortaya çıkan bu yeni düşünceler, toplumsal yaşama da yansımıştır. Artan bilgi edinme çabası, l635'te kurulan Fransız Akademisi ve l645'te kurulan Londra Kraliyet Topluluğu gibi bilimsel ve sanatsal çalışmalara adanmış ilk modern akademilerin kurulmasına yol açmıştır. Yine bu dönemde okuma salonları, okuma kulüpleri ve kafeler gibi mekânlar ortaya çıkarak yaygınlaşmıştır. Bu mekânlar insanların bir araya gelerek düşüncelerini paylaştıkları, çeşitli konuları tartıştıkları entelektüel alanlardır. Aydınlanma düşünürlerinin ortak çabası sonucunda ortaya çıkan büyük bir yayın olan Ansiklopedi (Encyclopedie) de Aydınlanma düşüncesini yansıtan klasik bir örnektir.

Aydınlanma düşünürlerinin uygulamalı bilimin yararlarına olan inançlarını temsil eder (Hamilton, Aydınlanma düşünürleri, her eğitimli insanın ilkesel olarak her şeyi bilebileceğini varsaymıştır. Bunun sonucunda Aydınlanma ile birlikte ortaya çıkan yeni fikirler edebiyat, sanat, mimari gibi çok çeşitli alanlarda yankı bulmuştur.

alıntı
 
Üst