Sinop Hakkında Bilgi

#1
Sponsorlu Bağlantılar
Sinop Genel Bilgi


Karadeniz Bölgesi’nde yer alan Sinop, doğusunda Samsun, güneyinde Samsun ile Çorum, batısında Kastamonu, kuzey ve kuzeydoğusunda da Karadeniz ile çevrilidir. Aynı zamanda Sinop, Anadolu’nun Karadeniz’e uzanan en kuzey kesiminde, Boztepe Burnu ve Yarımadası üzerinde kurulmuştur. Sinop orta yükseklikteki dağlık alanlardan oluşan coğrafi bir yapıya sahiptir. Üç sıra halindeki Kuzey Anadolu Dağları’nın kuzeydeki ilk iki sırasının doğu kesimleri il sınırları içerisinde kalır. İlin orta kesimini İsfendiyar Dağları olarak tanımlanan Küre Dağları, güneyini de Ilgaz Dağlarının doğu uzantıları engebelendirmektedir. Küre Dağları 3. Jeolojik zamanın başlarında meydana gelen Alp-Himalaya kıvrım kuşağı üzerindedir. Bunlar yüksek genç dağlar olup, diğer dağlar kadar aşınmaya uğramamışlardır. Bu dağların en yüksek noktası Küre Dağları üzerindeki Zindan Dağı (1.717 m.), Ayancık’ta Çangal Dağı (1.605 m.) ve Boyabat’daki Dranaz Dağıdır (1.345 m.). Bu engebeli alanlar dışında il topraklarının büyük bölümü platolar halindedir. Buradaki dağlık alanlar ve platolar zengin bir bitki örtüsüne sahiptir.

Karadeniz’in en girintili ve çıkıntılı kıyılarına sahip olan Sinop’ta Köşk, Kayser, Karakum, Selamet, Boztepe, Sinop, Feryat, Bozburun, İnce, Güllüsu, Usta gibi bir çok önemli burunlar bulunmaktadır. Karadeniz kıyılarının hiçbir yerinde buradaki kadar korunaklı koy ve körfezlere rastlanmaz. Sinop’ta iki önemli liman bulunmaktadır. Bunlardan güneydoğudaki koyda bulunan asıl liman, kuzeybatıdaki Akliman ile Hamzaroz Koyu da eski çağlarda barınak olarak kullanılmıştır. Sinop kıyılarında Sarı Ada, Kara Ada, Tavşan Adası olmak üzere üç tane yerleşime açık olmayan küçük adacıklar vardır.

Kıyı kesiminin ardında yükselen dağların üst kısımlarında yer yer ormanlarla çevrili yaylalar bulunmaktadır. Bu yaylaların başlıcaları; Yassıalan, Düdekoğlu, Sucuoğlu, Çan, Altınyayla, Kocaoğlu, Mehmetli, Aluç, Dariözü, Yaylacık, Sakızlı yaylalarıdır. Dağlarla kıyı kesimi arasında büyük düzlükler halinde ovalar bulunmaktadır. Sinop ve Boyabat ovaları bunların başında gelmektedir.

İlde, Boyabat-Durağan yöresindeki Kızılırmak vadisinin dışında büyük vadiler yoktur. Akarsuların kendi adını verdikleri bir çok küçük vadi bulunmakta olup, aynı zamanda ilin arazi yapısını göstermektedir.

Kuzey Anadolu kırık çizgisi üzerinde yer alan Sinop, 4. derece deprem bölgesindedir. İl alanı genellikle II. Jeolojik Zamanda oluşmuştur. Yarımada, volkanik yapılıdır. Sülük Gölü eski bir volkanik kütledir.

İl topraklarını Gökırmak, Çatalzeytin Çayı, Ayancık Çayı, Tepe Çayı, Ayardin Deresi, Kanlı Dere, Çakıroğlu Çayı, Kırkgeçit ve Sarımsak Çayları Karasu ve Gebelit Çayları sulamaktadır. İlin güneydoğu sınırlarını çizen Kızılırmak’ın en büyük kollarından olan Gökırmak il sınırları içerisinden kaynaklanmaktadır. Bu akarsulardan Gökırmak Boyabat ovasını sulayıp Kızılırmak’a dökülür. Çatalzeytin, Ayancık, Karasu, Kanlıçay ve Kabalı çayları da Karadeniz’e dökülmektedir. Sinop’ta az sayıda küçük göller bulunmaktadır. Bunlardan Sinop Yarımadası üzerindeki Sülük Gölü, deniz seviyesindeki Sarıkum Gölü, deniz seviyesi altında olan Karagöl ve yarı bataklık halindeki Aksaz Gölü belli başlılarıdır. Ayrıca Taşmanlı ve Bektaşağa göletlerinden sulu tarım için yararlanılmaktadır. Yüzölçümü 5.862 km2 olan Sinop’un, 2000 Genel Nüfus Sayımı sonuçlarına göre, toplam nüfusu 227.933’tür.

Her mevsim bol yağış alan il toprakları zengin orman ve bitki örtüsüyle kaplıdır. İlin kıyı şeridinde Akdeniz bitkileri de görülür. Meşe defne, karaağaç, çınar, fındık, kızılcık, kayın, gürgen, karaçam ve sarıçamdan oluşan ormanlarla kaplıdır. Ayrıca bu ormanlarda, oldukça gür bir orman altı örtüsü vardır. Bu örtü, defne, ılgın, kızılcık ve çitlembiklerden oluşur. İlin güneyine gidildikçe de bitki örtüsü bozkırlaşmaya başlar.

Sinop’un kuzey kesiminde Karadeniz iklimi hüküm sürmektedir. İlin güney kesimlerinde ise kıyıya paralel uzanan dağlar nedeniyle, Karadeniz ikliminin etkisi giderek azalmaktadır. Bu bölgede yağışlar azalır, sıcaklık düşer, Karasal ikliminin etkileri görülmeye başlar. Sahil şeridinde ortalama yağış miktarı 679- 1077 mm.dir. En yüksek sıcaklık 35 C, en düşük sıcaklık -8,4 C.dir. İç kesimlerde ise ortalama yağış 388- 473 mm.dir. En yüksek sıcaklık 41 C., en düşük sıcaklık -10,5 C.dir.

İlin ekonomisi tarım, ormancılık, hayvancılık, balıkçılığa dayalıdır. Yetiştirilen tarımsal ürünlerin başında buğday, mısır, arpa, şeker pancarı, patates, pirinç, soğan, domates, elma, armut ve kestane gelmektedir. Az miktarda tütün ve yem bitkileri yetiştirilir. Hayvancılık önemli bir gelir kaynağı olup, alçak kesimlerde sığır ve manda, platolarda Ankara keçisi ile koyun yetiştirilir. Ayrıca tavukçuluk ve arıcılık da yapılmaktadır. İlin geleneksel uğraşlarından biri de balıkçılıktır. Açık deniz, kıyı balıkçılığı ve tatlı su balıkçılığı yapılır. Ormancılık ta başlıca gelir kaynakları arasındadır. Kalkınmada ikinci derecede öncelikli iller kapsamına alınan Sinop’ta un, balık unu, balık yağı, çeltik, süt ürünleri, orman ürünleri, dokuma, cam, tuğla, kiremit, çivi, metal fabrikaları, tekstil, mermer atölyeleri ile yaprak tütün işletmesi bulunmaktadır. Yer altı kaynakları yönünden yoksul olan ilde cam sanayiinde kullanılan kum yatakları vardır.

Sinop’ta Demirciköy, Kocagöz ve Maltepe Höyüklerinde Prof. Ekrem Akurgal, Prof. Afif Erzen ve Münster Üniversitesinden Ludwıg Budde tarafından yapılan kazı ve yüzey araştırmalarında ele geçen buluntular, yörenin İlk Tunç Çağında (MÖ.3500-2000) yerleşime açıldığını göstermektedir.

Anadolu’nun en kuzey noktası olarak bilinen İnce Burundaki fenerin batı kesimlerinde kıyını hemen yamaçlarında ele geçen, kesici, yan kazıyıcı, omurgalı kazıyıcı ve yonga parçaları diye adlandırılan taş aletler Üst Paleolitik Çağa (M.Ö. 30.000-10.000) tarihlenmektedir. Müze Müdürlüğünce yürütülen yüzey araştırmasında 44 adet höyük tespit edilmiştir. Bu höyüklerde ele geçen buluntulara göre, özellikle sahil şeridine yakın nehir ağızlarında ve nehir vadileri boyunca Kalkolitik Çağ ’dan (M.Ö. 5.500-3200) itibaren yerleşildiğini ve Tunç Çağı boyunca (M.Ö. 3200-1200) yerleşime sahne olduğu görülmektedir.

Yapılan yüzey araştırması, bölgede M.Ö. XVIII. Yüzyıl ile M.Ö. VIII. Yüzyıl arasında yerleşim izine rastlanmadığını bu dönemin Sinop için karanlık bir dönem olduğunu ortaya koymuştur. Hitit metinlerinde adı geçen Kaşkaların bölgede yaşayıp yaşamadıklarını gösteren arkeolojik bir bölge henüz saptanabilmiş değildir. Araştırmanın ortaya koyduğu bir gerçek de Sinop’ta İlk Tunç yerleşimlerinin büyük bir yangın sonucunda terk edildiği ve bu dönemden itibaren M.Ö.VIII.yüzyıla kadar karanlık bir dönemin başladığıdır.

Hititlerin önemli bir yerleşimi olan Sinop’ta Sinuwa (Sinope) kenti bulunuyordu. Kuruluş tarihi kesinlik kazanamamakla beraber; Sinuwa’nın (Sinope) hangi tarihte kurulduğu bilinmemekle birlikte, Hititler döneminde, Karadeniz kıyılarının en önemli kentidir. O dönemde, Anadolu’nun doğu-batı ekseni arasında ulaşımı sağlayan ana yol, Hattuşaş’tan geçip Ephesos’da denize ulaşıyordu. Sinuwa’nın o çağda gelişebilmesi de yalnız, Hattuşaş’ı Karadeniz’e bağlayan yolun ucunda olmasından kaynaklanıyordu.

MÖ. 756 yılında Milet’ten ayrılan ve kendilerine yeni bir şehir kurmak isteyen Miletoslu göçmenler buraya gelerek bugünkü Sinop’un ilk temelini atmışlar ve bu şehre Sinope adını vermişlerdir. Antik Çağın ünlü düşünürlerinden Diogenes’in (Diojen) Sinop’ta doğmuş olması da kentin önemini arttırmıştır.

Sinop ve civarına yayılan Lydia ve Kimmer egemenliğinden sonra Sinop’a ikinci bir kolonizasyon hareketi yapılmıştır. MÖ.630’da Lydialıların 546’da Persler tarafından yıkılmasına kadar süren dönemde Sinop tarihi karanlıktır. Perslerin Karadeniz kıyılarındaki şehirleri nasıl idare ettikleri kesinlik kazanamamıştır. Bununla beraber, varlıklarını koruyan bu şehirlerin Perslerin atadıkları Tiranlara vergi ödedikleri sanılmaktadır. Sinop bu dönemde önce Kapadokia Satraplığı, daha sonra da Pontus Kapadokiası sınırları içerisinde kalmıştır. MÖ.V.yüzyılda Sinop yöresi Perikles yönetimine bağlanmıştır.

Büyük İskender’in Persleri 334 ve 332’de yenmesinden sonra yöre Makedonyalıların egemenliği altına girmiştir. İskender’in ölümünden sonra Seleukosların yönetimine giren yöre, MÖ.III.yüzyılda Pontus Krallığının hakimiyetine girmiştir. MÖ.I.yüzyılda Karadeniz kıyılarının büyük bir bölümü ile birlikte Sinop’a da Romalılar hakim olmuştur. İmparator Cesar zamanında şehre maddi yardımlarda bulunulmuş ve kentin daha gelişip büyümesi sağlanmıştır.

Bizans dönemi konusunda tarihler Sinop’la ilgili yeterli bilgi vermemektedir. Bununla beraber, Genç Pliny’nin Trajan’a yazdığı bir mektuptan Sinop’ta çok sayıda Hıristiyan’ın yaşadığı anlaşılmaktadır. İdari olarak Armeniakon ve Pontus Themalarında dinsel olarak da Hellenpotos Metropolitliğine bağlı olarak gösterilen Sinop’ta günümüzde harabeleri bulunan Balatlar Manastır Kilisesi’nin VI. Yüzyılda yapıldığı sanılmaktadır. Bizans döneminde askeri önem kazanan Sinop’un kale içine çekildiği ve tarih boyunca gelişmiş bulunan ticaret ve kültürünün dinsel bazı olaylar nedeniyle gerilediği sanılmaktadır. Iustinianus zamanında Sinop’un kaleler, su yolları, köprüler ve kiliselerle geliştirildiği ancak, kısa süre sonra ortaya çıkan Arap istilaları bu gelişmeyi engellemiştir. İstanbul’un Latinler istila edilmesinden sonra I. Andronikos’un torunlarından Komnenoslu Aleksios ve David yönetiminde Karadeniz’in güneydoğu kıyısında Trabzon Rum Devleti kurulmuştur

Malazgirt Savaşı’ndan (1071) sonra, Paflagonya ve Sinop çevresi Süleyman Şah’ın komutanlarından Karatekin tarafından 1085’te Bizanslılardan alınmıştır. Bundan sonra yöre Bizanslılar ve Selçuklular arasında siyasi çekişmelere neden olmuştur. XIII.yüzyılda Sinop yöresi Trabzon Rum İmparatorluğu’na bağlanmışsa da Anadolu Selçukluları yöreyi yeniden ele geçirmiştir. Moğolların Anadolu’yu işgalinden sonra sürekli el değiştiren Sinop, 1277’de Pervaneoğullarına, 1322’de Candaroğullarına bağlanmış 1461’de de Fatih Sultan Mehmet tarafından Osmanlı topraklarına katılmıştır.

Osmanlı döneminde Gelibolu ile birlikte Sinop’ta deniz üssü olarak kullanılmış ve Kastamonu sancağına bağlanmıştır. XVI.yüzyılda Celali ve Suhte ayaklanmaları şehre zarar vermiş, 1614’te Kazaklar buraya saldırmışsa da Karadeniz muhafızı İbrahim Paşa onların şehri almasını engellemiştir. Kazakların Sinop’a yönelik saldırıları Sultan IV.Murad döneminde sona erdirilmiştir.
XVIII. Yüzyıl sonlarında Rusların Kırım’ı işgalleri sırasında Sinop’ta tersanenin yoğun olarak gemi yapımında çalıştığını Osmanlı arşivlerinden öğrenilmektedir. 1853 yılında Rus donanması tarafından yapılan Sinop baskını Osmanlı Devleti ve müttefikleri ile Rusya arasında Kırım Savaşı’nın başlamasına neden olmuştur. Kırım Savaşı sonrasında Sinop sancağına Kafkaslardan gelen göçmenler yerleşmiştir. Bu savaştan sonra imzalanan Paris Antlaşması’na göre tarafsız bölge haline getirilen Karadeniz’de Osmanlı Devleti ve Rusya ne tersane ne de donanma bulundurmayacaklardı. Bu anlaşmadan sonra Sinop’ta ufak çapta da olsa tersane faaliyetinin olduğu anlaşılmaktadır. Sultan II.Abdülhamid döneminde Sinop Kalesi hapishane olarak kullanılmıştır.

XIX.yüzyılda yöre, Kastamonu vilayetine bağlı Sinop sancağının sınırları içerisinde kalmıştır. I. Dünya Savaşından sonra, bağımsız bir Rum Pontus Devleti kurmaya amaçlayan ayrılıkçı çeteler, zaman zaman Sinop yörelerine de saldırmışlardır. Üçüncü Ordu Müfettişliğine ve Milli Mücadeleyi başlatma görevine atanan Mustafa Kemal Paşa, 18 Mayıs 1919 günü Sinop’a uğramış ve buradan Samsun’a hareket etmiştir. Eylül 1919’da şehirdeki küçük İngiliz birliği, Sinop Mutasarrıfı Mazhar Tevfik Bey’i tutuklamak ve hükümet konağına İngiliz Bayrağı asmak istemişse de, halkın sert tepkisi üzerine bundan vazgeçmek zorunda kalmışlardır. Sinop ve yöresindeki Milli Müdafa-i Hukuk Cemiyetlerinin teşkilatlanması Mazhar Tevfik Bey’in gayretiyle hızla gelişmiştir. Sivas Kongresinde alınan karar gereğince, Sinop ve nahiyelerinde Anadolu ve Rumeli Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti’nin birçok şubesi açılmıştır.
İstiklal Savaşı’nda en çok şehit veren bölgelerden olmuştur. Cumhuriyetin ilanından sonra il konumuna getirilmiştir. Cumhuriyet dönemi Sinop tarihinin en önemli olaylarından biri de, Mustafa Kemal Atatürk’ün 15 Eylül 1928’de şehre gelerek harf inkılabıyla ilgili ilk işareti ve dersi burada vermeleridir.

Sinopta günümüze gelebilen tarihi eserler: Sinop Kalesi (1215), Balatlar Kilisesi, Muineddin Süleyman Pervane Medresesi (XIII.yüzyıl), Alaaddin Camisi (1267), Saray Camisi (1374), Fethi Baba Mescidi (1353), Ulu Bey Mescidi (1358), Kadı Mescidi (1364), Cezayirli Ali Paşa Camisi, Meydankapı (Süleymaniye) Camisi (1878), Kefevi Camisi (1806), Kaleyazısı Mehmet Ağa Camisi (1062), Seyyid Bilal Türbesi (1280), Gazi Çelebi Türbesi (1322), İsfendiyaroğulları Türbesi, Sultan Hatun Türbesi(1394), Hatunlar Türbesi, Arslan Çeşmesi (1289), Şehitler Çeşmesi, 1853’te Rus donanmasının yaptığı baskın sırasında yaşamını yitiren Osmanlı denizcileri anısına yapılan Şehitlik (1857), Paşa Tabyası, Sinop Tersanesi, Eski Hükümet Konağı, Mektebi İdadi Binası (Öğretmenevi) (1876-1909), Sinop Saat Kulesi ile Eski Sinop evleri bulunmaktadır. Ayrıca Hamsilos Koyu, Akliman yöresi, Mobil ve Korucuk Köyü Mesiresi, Sarıkum, Karakum ilin doğal güzellikleri arasındadır.
 
#2
Sinop Gezgin Gözüyle


SİNOP KALESİ:İ.Ö. VIII. Yüzyılda Milet'ten gelerek Sinop'ta yerleşip koloni kuran göçmenler tarafından ilk defa yapıldığı düşünülmektedir. Kaleler VII. Yüzyılda Kimmerlerin istilasından sonra yeniden onarılmıştır. VI. yüzyılda Pers hakimiyetine geçen şehir Pontus Kırallığının önemli bir merkezi olmuş, surlar IV. Mitritathes tarafından bugünkü sınırlarıyla onarılıp geliştirilmiştir. Romalılar ve Bizanslılar döneminde de devamlı onarım görmüştür. 1214 ve 1261 yıllarında Selçukluların eline geçen kale yeniden onarılarak savunmayı güçlendirmek amacıyla iç kale oluşturulmuştur. Sinop şehir surları yarım adanın en dar olan boyun kısmını tamamen çevrelemektedir. Kuzey surları 1800 m. güney surları 400 m. doğu surları 500 m. batı surları 273 m. olmak üzere toplam sur uzunluğu 2973 m.'dir. Sur kalınlığı 8 m. olupyüksekliği 25-30 m. arasında değişir. Evliya Çelebi seyahatnamesinde Kumkapı, Tersane kapı, Yenice kapısı, Tabakhane kapısı, Lonca kapısı ve Deniz kapısından bahseder. Günümüze kadar Kumkapı ve lonca kapısı ayakta kalmıştır. Kuzey surları denizin etkisiyle çok yıpranmıştır. Selçuklular döneminde iç kale 1877 tarihinden itibaren hapishane olarak kullanılmaktadır. 06 Aralık 1997 tarihinde cezaevi yeni hizmet binasına taşınmıştır.


Sinop’taki Turistik Alanlar
Akliman Yöresi: Şehrin batısındadır. Kent merkezine 9 km.uzaklıktadır. Kilometrelerce uzunluğunda ve 15-20 metre genişliğinde bir şerit gibi uzanan kumsalı vardır. Millî Parklar Başmühendisliğince
düzenlenen Akliman Piknik alanı, her türlü ihtiyaca cevap verecek niteliktedir. Piknik alanında ormanla deniz içiçedir.
Hamsilos Koyu:Yemyeşil ormanı, denizin bir nehir gibi kara içine girdiği Hamsilos Koyu ve civarı bir doğa harikasdır. İl merkezine ll Km. uzaklıktadır.
Akliman-Hamsilos yöresi Kültür Bakanlığı tarafından 1991 yılında 1.derecede Doğal Sit alanı ilan edilmiştir.

Mobil Ve Korucuk Köyü Mevkiileri: Sakin denizi ve tertemiz kumsalları vardır. Bakanlığımızdan Belgeli tesisler restaurantlar, kamp ve karavan yerleriyle geniş bir hizmet alanı sağlamıştır. İl Turizminin en yoğun olduğu çevredir.

Sarıkum: Deniz, orman ve göl ve çöl bir aradadır. Çeşitli av hayvanları vardır. Orman Genel Müdürlüğünce Tabiatı Koruma Alanı ilan edilmiştir. İl Merkezine 21 Km.uzaklıktadır.
Karakum: İl Merkezine 2 Km.uzaklıktadır. Sinop Yarımadası’nı çevreleyen yol üzerindedir. Adını ince simsiyah volkanik kumundan almıştır.
Kamu ve özel kişilere ait otel, tatil köyü, kafe, restaurant, bungalow tipi evler, karavan ve çadır yerleri bulunmaktadır.
Tarihsel Ve Kültürel Çevre: Birçok medeniyetlerin gelip geçtiği Sinop’ta tarihi, kültürel ve arkeolojik değerlerle tabii güzellikleri bir arada görmek mümkündür.

Sinop Müzesi:
Şehrin Merkezinde bulunmaktadır. Sinop kazılarında ve çevresinde bulunan eserler sergilenmektedir. Müzede Prehistorik, Herenistik, Roma, Bizans, Etnografik eserler ile Sinop çevresinde toplanmış ikonalar bulunmaktadır.

Sinop Kalesi:
M.Ö.7.yy.da şehri korumak amacıyla yarımada’nın üzerinde kurulmuştur. Roma,Bizans ve Selçuklular döneminde onarılarak kullanılmıştır. Günümüzde bir bölümü hala ihtişamını korumaktadır. 2050 m. Uzunluğu, 25 m. Yüksekliği, 3 m. Genişliği ve iki ana giriş kapısı bulunmaktadır.
Balatlar Kilisesi:Roma çağında tiyatro ya da hamam olarak kullanıldığı düşünülen bu yapı, 7.yy.da Bizanslılar tarafından kilise olarak kullanılmaya başlanmıştır. İç kısmındaki fresklerin bir bölümü durmaktadır. Mülkiyeti özel şahsa ait arazide bulunmaktadır.

Alaaddin Camii:

Sinop’un fethinden hemen sonra yapılmıştır. Selçuklu dönemi eseridir. Büyük bir avlunun güneyinde yer alır. Dikdörtgen planlı olup, beş kubbelidir. Avlunun ortasında bir şadırvan, bir köşede de İsfendiyar oğulları’nın türbeleri bulunmaktadır.

Paşa Tabyası

Sinop yarımadası’nın güney doğusunda l9.yy.da Osmanlı-Rus savaşları sırasında denizden gelen tehlikeleri önlemek amacıyla yapılmıştır. Yarı ay şeklindedir. 11 top yatağı, cephanelik ve mahzenlerden oluşmaktadır. Paşa Tabyası yeme içme tesisi olarak hizmete açılmış olup İlimiz turizmine hizmet vermektedir. Diğer bir tabya da Korucuk Tabyası’dır. Bu Tabya özel şahsın mülkiyeti içindedir.

Eski Sinop Cezaevi - Eski Sinop Tersanesi:
Cezaevinin bulunduğu alan Osmanlıların Karadeniz’deki en büyük tersanesiydi. Cezaevi iç kalenin içinde eski tersane alanında yapılmıştır. 1887 yılından beri cezaevi olarak kullanılmaya başlanmıştır. Etrafı yüksek kale bedenleriyle çevrilidir. Bu özelliğinden dolayı mahkumların kaçışını imkansız kılmıştır. Şu an müze olarak ziyarete açık olan mekanla ilgili olarak gerekli proje çalışmaları Kültür Bakanlığı tarafından devam attirilmektedir. 2001 yılında 100 bin kişi tarafından ziyaret edilmiştir.

Şehitlik: Sinop Müzesi bahçesinde olan şehitlik, 1853 Osmanlı-Rus Savaş’ında Sinop Limanı’nda şehit olan denizcilerimiz için yaptırılmıştır. Şehitliğin altında şehit denizcilerimizin kemikleri bulunmaktadır.

Şehitler Çeşmesi:
Tersane çarşısındadır. 1853 Osmanlı-Rus Savaş’ında şehit düşen denizcilerimizin ceplerinden çıkan paralarla yaptırılmıştır. Ayrıca İl genelinde çok sayıda cami, türbe, medrese, kaya mezarı vb. gibi görülmeye değer tarihi eserler mevcuttur.

Özel İdare Karakum Tatil Köyü, Gazi Orman Kampı, Belediye Yuvam Tesisleri, Güney Kamping, Akliman yöresindeki Martı Kamping, Demirkollar Kamping çadır ve karavan turizmine uygun yerlerdir. Her türlü hizmet verilmektedir.
Av Turizmi

Avcılık: İl ve ilçelerdeki ormanlık alanlarda her mevsim kurt, çakal, yaban domuzu avlanmaktadır. Yine mevsimine göre yaban ördeği, yaban kazı, çulluk, bıldırcın avlanmaktadır. Av turizmiyle ilgili olarak Orman Bakanlığı’ndan gerekli izin alınmıştır. 2002 yılının ekim ayında av turizmi faaliyetlerine başlanacaktır.

Balıkçılık: İl Merkezi ile sahil ilçeler Ayancık, Gerze ve Türkeli’de küçük ve amatör balıkçılardan başka büyük tekne, gırgır ve trolcular tarafından balıkçılık yapılmaktadır. Ilde ayrıca olta balıkçılığı için uygun alanlar bulunmaktadır. Konuyla ilgili etüd çalışmaları yapılmaktadır.​
 
#3
Sinop Sözlü Tarih

Bey kızı söylencesi:
Sinop Beylerinden çok güzel bir kızı vardır.Dönemin ünlü bilginlerinden ders alan kız,ilmiyle çevresinin ilgi ve hayranlığını kazanmıştır.

Günün birinde bey,kızını evlendirmeye karar verir.Ülkesinin her yanına tellallar salar:

"Kızımla evlenecek yiğit,kızım gibi bilgili olmalıdır.Üç ay sonra yapılacak sınavda kızım tek soru soracak ,bilen damadım olacaktır.

Ülkenin kendine güvenen beyleri delikanlıları büyük bir hazırlığa girişir.Gün gelir çatar herkes kızın karşısına dizilmiştir.Aralarında saz benli bir delikanlı dikkatini çekmiştir.Herkesin heyecanına karşın delikanlı bir an gözleriin kızdan ayırmaz,kız da onu görmüş ve dikkatini çekmiştir.

Sınav başlar kız sorusunu sorar"Evrende bilgiden üstün ne vardır?" Herkes sırayala yanıtlar.Sıra saz benizli delikanlıya geldiğinde gözlerini kızın gözlerinden ayırmadan "Sevda vardır ,sevda sultanım" der."Bilgiden de üstün Sevda vardır,Bilim sözdür,sözde kalır,bilim bilgidir,öğrenilir,Sayıysa sayı,Ölçüyse ölçüdür.Ama sevdan ne gözde ne kitaplardadır.Şu anda ben oyum.Sevdanın ta kendisiiym.bunu benden başka kimse bilemez,kimse de ıkumakla öğrenmekle benim gibi olamaz."Sınavı kazanmıştır,görkemli bir törenle evlenip muradına ereler.

Sarı kum gölü söylencesi:Bir zamanlar, günümüzdeki Sarıkum Gölü'nün yerinde bir köy vardır.Günün birinde köye bir derviş gelir.Bir kaç kapı dolaştıktan sonra evinin önünü süpüren bir kadına "Açım beni doyur" der. Kadın kocasının değirmene gittiğini,unları,katıkları bulunmadığını çocuklarını kandırmak için ateşe külden çörek attığını söyleyince ermiş onu getirmesini söyler.Kadın getirir.Ermiş çöreği kırar,Çörek mis gibi buğday ekmeği olmuştur. "Çocuklarına ver yesinler" deyip kadını atının terkisine alır.Ardına bakmamasını söyler.Biraz gittikten sonra kadının aklına çocukları gelir.Dönüp bakar ki köy sular altında.Ağlayıp dövünmeye başlar.Sözünü tutmadığı için ermiş "taş ol" diye onu kargışlar.Kadın attan düşer,taş olur,köyün yerinde de Sarıkum Gölü oluşur.
Gazidere Çayı üzerindeki Kayalara ilişkin söylenceSinop'tan Boyabat'a Gazi Dere Çayı Üzerindeki bir köprüden geçilerek girilir.Köprünün batısında birbirine çok yakın iki kaya kütlesi dikkati çeker Gazi dere çayı bu iki kaya arasından sıkışarak geçiyor gibidir.Soladaki daha eğimli ve alçak kayaya ilişkin söylence şudur Düşmanlaradan kaçan Hz.Ali bu kayanın önlerine gelir.Kaya geçit vermez.Düşmanlar yaklaşmaktadır.Hz.Ali Kılıcını çekip vurur,yarılan yerden karşıya geçer.Düşmanları öte yanda kalmıştır.Daha alçak kayadaki at izlerinin o günden kaldığına inanılır.
 
#4
Sinop Cami ve Mescitleri


Alaüddin (Alaeddin-Ulu Cami) Camisi (Merkez)

Sinop il merkezinde bulunan bu cami Ulu Cami, Büyük Cami ve Alaüddin Camisi isimleri ile de tanınmaktadır. Sinop’un en büyük camisi olan bu yapının, Selçuklu Sultanı I.Alâüddin Keykubat tarafından 1214 yılında yapımına başlanmış ve Selçuklu Veziri Muinüddin Süleyman Pervane tarafından 1267 yılında tamamlanmıştır. Candaroğlu Beyi Beyazıt tarafından 1385 yılında genişletilmiş, Sinop Mutasarrıfı Tufan Paşa tarafından da 1851 yılında da onarılmıştır.

İbni Batuta Sinop’a geldiği zaman bu camiyle ilgili seyahatnamesinde şunları yazmıştır:

“Sinop’un camii en güzel mescitten biridir. Ortasında bir su havuzu bulunur. Bu havuzun fevkinde, dört ayak üzerine mebni bir kubbe mevcuttur. Her ayağın yanında rühamdan iki sütun mevzuudur. Bunların fevkinde bulunan mahfile ahşap bir merdiven ile çıkılır. Bu, Sultan Barvana İbni Sultan Alâüddin Rumi’nin eseri binası olarak, mumaileyh Cuma namazını meskûr kubbenin üstünde edâ ederdi. Badehû oğlu, Gazi Çelebi canişini oldu. Onun vefatında salihfülbeyan Sultan Süleyman Sinop’u zaptetti”.

Selçuklu dönemi plan tiplerine uygun olarak enine uzanan dikdörtgen, 22.00x66.00 m. ölçüsünde, duvarları bir sıra tuğla, bir sıra kesme taştan yapılmıştır. İbadet mekânının üzeri beş kubbe ile örtülmüş, bahçesine şadırvan, İsfendiyaroğulları zamanında da avlunun kuzeyine İbrahim Bey’in türbesi yapılmıştır.

Caminin kuzey yönünde 12 m. yüksekliğinde bir duvarla çevrilmiş 30x79 m. ölçüsünde bir avlu vardır. Bu avlunun kuzey, doğu ve batıya açılmış üç kapısı bulunmaktadır. Bu avlunun kuzey ve batı kapıları üzerinde kitabeler bulunmaktadır.

Kitabe:
“Yalavacımıza ve kendilerine rahmet olan Allah’ın senâları olan kulun Süleyman Nebi’nin, ey Tanrım bana ve babam da anama ihsan buyurduğun nimete şükredeyim ve hoşlanacağın iyi işi yapayım diye ilham eyle ve beni rahmetinle salâh ehli kullarının arasına koy dedi, yolundaki dua dizisine katılarak sana dua ediyorum. Çünkü sen onun duasına icabet ettin ve ricasını fazlında gerçekleştirdin. Yarabbi aramızı temiz adla birleştirdiğin gibi gönüllerin husulunda ümmetçe aramızı açma. Çünkü rahmetin her istekten daha büyüktür. Rağbeti gerçek olan İslâm dininde akıbetini Tanrı iyi adesi zayıf kulun Mehmet oğlu Ali’nin oğlu Süleyman sana yönelmiştir. Emeli rahmetindedir. Sana niyetini ve emelini arılaştır. Bu bina h.666 (1267) yılının ayında yapıldı.”

Batı kapısının üzerindeki kitabe h.787 (1385) tarihli olup, Candaroğullarından Celalüddin Beyazıt’ın tamir kitabesidir. Ayrıca bu kitabenin üzerinde h.1267 (1851) tarihinde Sultan Abdülmecit zamanında Mutasarrıf Tufan Paşa’nın onarım kitabesi de bulunmaktadır.

Camiye avludan beş kapı ile girilmektedir. İbadet mekânının üzeri biri büyük olmak üzere üç kubbe ile örtülmüştür. Ayrıca batı ve doğu yönünden de birer küçük kubbe ile ortadaki üç kubbe desteklenmiştir. Caminin mihrabı beyaz mermerden olup, bezemeli olarak iç içe iki mihrap görünümündedir. Mihrabın çevresi çiçekli kabartmalar halinde çepeçevre Ayatel Kürsü ile çevrilmiştir. Bu mihrap yanındaki minber ile birlikte camiyi onaran Candaroğullarından İsfendiyar Bey tarafından yaptırılmıştır. Caminin minberi büyük kubbenin 1850 yılında yıkılması sırasında harap olmuş, kalan bölümleri İstanbul Türk ve İslâm eserleri Müzesi’ne Trabzon Valisi Sırrı Bey tarafından gönderilmiştir.

Evliya Çelebi Seyahatnamesi’nde bu minbere değinmiştir:

”Evsaf-ı Mimber-ı cami-i Sinop- öyle bir müsenna ve murassa ibretnümadır ki, sitayişinde kerubiyan bile acizdirler. Lâkin Alâ kaderittaka bu hâkir deryadan katre, güneşten zerre olarak tavsif edeyim. Evvela üstad-ı kâmil bu minberi altı kıt’a mermer-hamdan inşa edip her paresini birbirine öyle mezcetmiştir ki, Kemal-i kuvvet-i basara malik olan hezarfenler bile nazar-ı im’an ile bu taşı muayene etseler her kıt’a taşın birbirine intizaç yerini fark edemezler. Güya yekpare bir minber-i ranâdır. Cenabı İzzet ruyi arzda ne kadar nebatat, Şukufe ve eshar halk etmişse üstat-i mermer yedi tülasını iyan ederek bu mermerde tersim etmiştir ki diyar-ı İslam’da buna muadil bir minber yoktur.”

Caminin arkasında kesme taştan, yuvarlak gövdeli tek şerefeli minaresi bulunmaktadır.


Fetih Baba Mescidi (Merkez)

Sinop il merkezinde, Hükümet Konağı’nın batısında Meydan Kapı denilen çarşıda bulunmaktadır. Bu mescidi Candaroğulları döneminde, h.754 (1353) yılında İsmail Bin Uslu Bey yaptırmıştır. Mescit çeşitli dönemlerde onarılmıştır. Mescidin doğusunda Fetih Muhammed Baba isminde bir kişinin mezarı bulunmaktadır.

Mescidin biri giriş kapısı üzerinde, diğerleri de bu kapının doğu ve batısında olmak üzere üç kitabesi bulunmaktadır. Bunlardan biri dışındaki kitabeler çeşitli etkenlerden zarar görmüş ve okunamayacak duruma gelmiştir.

Giriş kapısı üzerindeki 0.30x0.15 m. ölçüsündeki kitabe:

“Eylemiş Feth Muhammed Baba burda tehlil
Hem gaza hem dahi edvarı hayatı tekmil
Biri yok söyledi tarhin anın her tafsil
Merkadü mescidi imar ile oldu tebcil.”

Giriş kapısının doğusundaki dört satırlık, girift bir nesih yazı ile yazılmış diğer kitabe 0.20x0.50 m. ölçüsündedir. Bu kitabenin mealen anlamı şöyledir:

“Şüphesiz mescitler (ibadât) Allah içindir. Allah'tan başkasını çağırmayın. Bu mübarek mescidi, yedi yüz elli dört tarihinde (Allah’ına muhtaç bir kul olan ) İsmail oğlu Uslu Bey yaptı. Allah akıbetini hayır eylesin.”

Mescit, kare planlı olup, 8.00x8.00 m. ölçüsündedir. Kesme taştan yapılmıştır. Üzeri yakın tarihlerde yapılan onarım sırasında kurşun çatı ile örtülmüştür. Orijinal üst örtünün nasıl olduğu bilinmemekle birlikte, tromp kubbeli olduğu sanılmaktadır. Bugünkü durumunda cephe taşları da değiştirilmiş ve buraya yuvarlak kemerli pencereler açılmıştır. Mimari yönden özelliğini büyük ölçüde yitirmiştir.


Kadı Mescidi (Merkez)

Sinop il merkezi, Tuzcular Caddesi’nde bulunan Kadı Mescidi, kitabesinden öğrenildiğine göre 1364 yılında yaptırılmıştır. Halk arasında Kadı Mescidi olarak tanımlanmaktadır. Giriş kapısı üzerindeki kitabesi:

”Şüphesiz mescitler Allah içindir. Allahtan başkasını çağırmayın bu mescidi…… 766 (1364) yılının Muharreminde yaptırdı.”

Bu kitabeden de anlaşılacağı gibi mescidin banisinin kim olduğu okunamamıştır. Mescit kesme taş ve moloz taştan, 7.75x7.75 m. ölçüsünde kare planlıdır. Uzun süre harap bir durumda olan mescit, 1940’lı yıllarda onarılmıştır.

Mescidin batısında Sarımüddin Alp Saru isimli bir kişinin mezarı bulunmaktadır. Büyük olasılıkla da bu mezarda gömülü olan Sarımüddin Alp Saru’nun mescidin banisi olduğu sanılmaktadır.


Ulu Bey Mescidi (Merkez)

Sinop, Cami-i Kebir (Müftü) Mahallesi’nde, Alaüddin Camisi’nin de kuzeyinde bulunan bu mescit, Müftü Mescidi olarak tanınmaktadır. Vakıf kayıtlarında da mescidin ismi Ulu Bey Mescidi olarak geçmektedir. Ulu Bey, Sinop ümerasından olup, bazı kayıtlarda Sinop fatihi olarak gösterilmektedir.

Mescit moloz taştan 7.40x8.30 m. ölçüsünde, kareye yakın dikdörtgen planlı, üzeri çatılı iki katlı bir yapıdır. Mimari bir değeri bulunmayan mescidin yapım tarihi kesinlik kazanamamıştır. Bununla beraber mescidin doğusundaki çeşme üzerinde Ulu Bey Bin Gündüz tarafından h.760 (1358) yılında yapıldığı yazılıdır. Bu mescidin de çeşme ile aynı tarihte yapıldığı sanılmaktadır. Yanındaki minaresi kare kaide üzerine yuvarlak gövdeli ve tek şerefelidir.


Saray Camisi (Merkez)

Sinop Tersane Çarşısı’nın arkasında bulunan bu camiyi, kitabesinden öğrenildiğine göre 1374 yılında Candaroğullarından Celalettin Beyazıt Bey yaptırmıştır. Halk arasında Saray Camisi olarak tanınmaktadır. Caminin bitişiğindeki Hükümet Konağı veya Saraydan ötürü bu ismin camiye verildiği sanılmaktadır.

Cami kuzey cephesindeki giriş kapısı üzerinde 1.00x0.50 m. ölçüsünde üç satırlı nesih yazılı kitabesi bulunmaktadır:

”Allahın mescitlerini, ancak Allah ve Ahret gününe inanan, namazını kılan, zekâtını veren ve Allah’tan başkasından korkmayan kimseler yapar. Bu mescit, yedi yüz yetmiş altı yılı Zilhiccenin, ortalarında dinin bayrağını yücelten Sultan Celalettin Bayezit Beyin zamanı devletinde yapıldı.”

Cami kesme taştan kare planlı olup, ibadet mekânı merkezi bir kubbe ile örtülmüştür. Mihrap niş şeklinde olup, yapıldığı döneme ait bezemelerle süslenmiştir. Son zamanlarda yapılan onarımlar nedeniyle özelliğinden oldukça uzaklaşmıştır.


Aslan Camisi (Merkez)

Sinop il merkezinde, Aslan Camisi Mahallesi’nde bulunan bu cami, kitabesinden öğrenildiğine göre; Usluoğlu İsmail tarafından h.752 (1251) tarihinde yaptırılmıştır.

Kitabe:

”Hz.Peygamber, her kim Allahu Teala için bir mescit yaparsa Allah onun için cennette bir köşk yapar buyurdu. Bu mübarek mescidi 752’de Usluoğlu İsmail yaptırdı. Allahın ihsanına nail olsun.”

Cami kesme taştan 11.00x13.00 m. ölçüsünde dikdörtgen planlı olup, üzeri ahşap çatı ile örtülmüştür. Mihrabı 2.50 m. derinliğindedir. İçerisindeki Selçuklu dönemine ait bezemeler daha sonra boyanmış ve orijinalliğinden uzaklaşmıştır.

Selçuklu dönemine ait ahşap kapısı, döneminin ağaç işçiliği yönünden önemli bir eserdir.


Süleymaniye (Meydan Kapı) Camisi (Merkez)

Sinop il merkezi, Sakarya Caddesi üzerinde bulunan bu caminin kitabesi günümüze gelemediğinden yapım tarihi bilinmemektedir. Vakıf kayıtlarında ise Şeyh Ömer Efendi isimli bir kişi tarafından yaptırıldığı belirtilmektedir.

Yapı kesme taş ve moloz taştan dikdörtgen planlı olarak yapılmıştır. Üzeri ahşap çatı ile örtülüdür. Değişik zamanlarda yapılan onarımlar nedeniyle orijinalliğinden büyük ölçüde uzaklaşmıştır. Mihrap niş şeklinde olup, orijinalliğini bütünüyle yitirmiştir.

Caminin en ilginç yönü ahşap minaresidir. Minare kaidesi çatı hizasından daha yüksekte olup, bunun üzerine çokgen gövdesi oturtulmuştur. Şerefenin üzeri direklerin taşıdığı ahşap çatı ile örtülmüştür.


Seyyid Bilal (Cezayirli Ali Paşa) Camisi (Merkez)

Sinop il merkezinde bulunan bu camiyi Cezayirli Ali Paşa 1867 yılında yaptırmıştır. Sultan II.Abdülhamit tarafından 1896 yılında onarılmıştır.

Cami kesme taştan dikdörtgen planlı olarak yapılmış, üzeri ahşap çatı ile örtülmüştür. Caminin köşelerindeki kesme taşlar yapıyı desteklemiştir. Cepheler sıvalıdır. Altlı üstlü yuvarlak kemerli her cephede ikişer pencere ile ibadet mekânı aydınlatılmıştır. Caminin bir kuzey cephesinde, diğeri de yan cephesinde olmak üzere iki girişi vardır. Bu girişler ahşap sundurmalıdır.

Minaresi kesme taş kaide üzerinde, yuvarlak gövdeli ve tek şerefelidir.


Kaleyazısı Mehmet Ağa Camisi (Merkez)

Sinop Kaleyazısı Mahallesi, Sakarya Caddesi üzerinde bulunan bu camiyi kitabesinden öğrenildiğine göre; h.1062 (1657) yılında Kaleyazıcısı Mehmet Ağa yaptırmıştır.

Cami dikdörtgen planlı moloz taştan yapılmış olup, üzeri kırma çatı ile örtülmüştür. Sokak içerisinde bulunan caminin ön cephesinde altlı üstlü ikişer penceresi bulunmaktadır. İbadet mekânında sanat tarihi yönünden dikkat çeken bir bezemeye rastlanmamıştır.

Yanındaki taş kaide üzerine yuvarlak gövdeli ve tek şerefeli minaresi orijinaline uygun biçimde Vakıflar Genel Müdürlüğü’nün kontrolü altında Kayseri’den getirilen kesme taşlarla Bayburtlu Ömer usta ve ekibi tarafından yeniden yapılmıştır.


Tersane (Hacı Ömer) Camisi (Merkez)

Sinop il merkezinde bulunan bu caminin talik yazılı kitabesinden öğrenildiğine göre Çerkez Ömer Bey h.1319 (1902) yılında yaptırmıştır.

Kitabe:

“Şehinşah-ı Cihaniyanı hazreti Abdülhamit hanın
Zamanın cami’ul hayrat kılmış kudret-i Mevla
İbadetgahla mülkü seraga revnakin kıldı
Uluvu-ü eserine dildadedir alem biser ta’ba
Bugün Sinop’ta ihya olan şu mescide tarih
Bu ziba camii Cerkes Ömer Beğ kıldı nev inşa.
Sene: Muharrem’ül Haram 1319 (1902).”

Cami, geç Osmanlı devri ampir üslubunda yapılmıştır. Moloz taştan, dikdörtgen planlı bir yapı olup, üzeri ahşap çatı ile örtülmüştür. İbadet mekânı ampir üslubun özelliği olan yuvarlak kemer içerisinde ikiz pencereler ile aydınlatılmıştır. Her cephede altlı üstlü ikişer pencere bulunmaktadır. Mihrap yuvarlak bir niş şeklinde ve mimari yönden bir özellik taşımamaktadır. Yanındaki, minber kanatları üzerinde geç devir motifleri bulunuyorsa da bunların üzeri boyandığından özelliğini yitirmiştir.

Caminin yanındaki minare taş kaide üzerine yuvarlak, yivli ve kısa gövdeli tek şerefelidir.


Kefevi Camisi (Merkez)

Sinop il merkezindeki bu cami kitabesinden öğrenildiğine göre; h.983-989 (1575-1581) tarihleri arasında Şeyh Mahmut Kefevi tarafından yaptırılmıştır.

Şeyh Mahmut Kefevi, h.926 (1519) yılında Kefe’de dünyaya gelmiş ve Abdülkadir Geylâni’nin müritlerinden Taküyüddin Ebubekir Bin Hayreddin kefevi ile birlikte İstanbul’a giderek oradaki ünlü âlimlerden ders almıştır. Bunların arasında Kaplıca Müderrisi Kadızâde Efendi ile Sahın Müderrisi Abdurrahman Efendi bulunmaktadır. İstanbul’da Molla Gürani Medresesi’nde ders vermiştir.

Kefevi Camisi dikdörtgen planlı, moloz taş ve kesme taştan yapılmıştır. Üzeri ahşap çatı ile örtülmüştür. Değişik zamanlarda yapılan onarımlar nedeniyle mimari özelliğinden oldukça uzaklaşmıştır. İbadet mekânı altlı üstlü ikişer pencere ile aydınlatılmıştır. Mihrap ve minberinin herhangi bir özelliği bulunmamaktadır. İç bezemesinin de sanat tarihi yönünden bir özelliği yoktur.

Caminin yanındaki minare taş kaide üzerine, yuvarlak gövdeli, tek şerefeli olup, yapıdan ayrıdır. Büyük olasılıkla da bu minare ilk yapıldığı dönem aittir.


İsmail Bey Camisi (Durağan)

Sinop ili Durağan ilçe merkezinde bulunan bu cami 1867 yılında yapılmıştır. Cami 1943 depreminde büyük ölçüde zarar görmüş ve İsmail Usta tarafından yenilenircesine onarılmıştır. Bu yüzden de camiye İsmail Bey Camisi ismi verilmiştir.

Cami moloz taştan dikdörtgen planlı olup, üzeri ahşap çatı ile örtülüdür. Caminin dikkat çeken en önemli yerleri giriş kapısı, minberi ve vaaz kürsüsüdür. Bunlar döneminin ağaç işçiliğinin en güzel örnekleri arasındadır.
 
#5
Sinop Türbeleri


Tayboğa Türbesi (Seyyit Bilal Türbesi) (Merkez)

Sinop il merkezinde, yarımadanın en yüksek yeri olan Seyit Bilal (Hıdırlık) Tepesi’nde bulunan türbenin Hazreti Hüseyin’in soyundan, yöreye kadar gelen Arap orduları komutanı Seyit Bilal’in şehit olduğu yerde yapıldığı Salim Tezkiresinde yazılıdır. Ancak bunun doğruluğu kesinlik kazanamamıştır. Türbeye yanlış olarak Bilali Habeşi Türbesi denilmişse de bunun gerçekle hiçbir ilgisi bulunmamaktadır.

Türbeye Kırım Savaş Şehitliği ile Cezayirli Ali Paşa Camisi’nin içerisinden girilmektedir. Bu türbe Selçuklu Komutanı Tayboğa’ya (Tayyubi) aittir. Tayboğa’nın oğlu Beklemiş tarafından 1280 yılında yaptırılmıştır. Değişik zamanlarda onarım görmüş ve özelliğinden kısmen uzaklaşmıştır.

Cezayirli Ali Paşa Camisi’nin sol tarafında bulunan ve camiden içerisine girilen türbe, kesme ve moloz taştan 8.50x10.85. m ölçüsünde yapılmıştır. Türbe içerisinde üç sanduka bulunmaktadır. Bu sandukalardan birisinin Seyyit Bilal’e ait olduğu söylenmektedir. Diğer mermer sandukanın iki yanında kitabeler bulunmaktadır.

Kitabe:

“Ey Tanrım, bu türbenin sahibi Yaş Beyi diye anılan Hoca Ebu Bekir oğlu Oğul Beyoğlu İlbaşmış’ın oğlu Emir Tayboğa’yı mağfiretine mazhar et. Rahmetli Tayboğa’nın oğlu Emir Beygelmiş h.697 (1297) yılı Recep ayı tarihinde bu makamın imarını emretti.”

“Dünyasında insanın artırdığı, eksiklikten başka bir şey değildir: Öz bayırdan gayri, kazancı da hüsraban ibarettir. Elde edilen her sene, kökü olmayan bir taddır. Çünkü manası, hakikatte yokturlar. Ey çabalaya çabalaya dünya yıkıntılığını onaran, Tanrı hakkı için söyle, ömür yıkıntılığı için bayındırlık var mıdır. Dünyadan ve onun süsünden el çek. Önünde sonunda duruluğu bulanıklıktır. Kavuşma ise ayrılmadır.”

Türbedeki diğer sandukaların kime ait oldukları tespit edilememiştir. Büyük olasılıkla bunlar aynı aileye mensup kişilere aittir.


Gazi Çelebi Türbesi (Merkez)

Sinop il merkezinde bulunan Gazi Çelebi Türbesi büyük dedesi Muinüddin Süleyman Pervane’nin yaptırmış olduğu medresenin sağ tarafında, küçük bir bahçe içerisinde bulunmaktadır. Buraya medreseden küçük bir kapı ile girilmektedir.

Muinüddin Süleyman Pervane’nin 1277’de Abaka Han tarafından idam edilmesinden sonra Gazi Çelebi Pervane oğullarının son hükümdarı olarak burada bir devlet kurmuştur.

Mezarın bulunduğu kısmın ilk yapılışında üzerinin kapalı olduğu duvardaki izlerden anlaşılmaktadır. Gazi Çelebi’nin mezar taşı Selçuklu üslubunda yapılmış uzun bir mermer sandukadır. Sandukanın baş ve ayak taşlarında Gazi Çelebi ile babasının isimleri ve ölüm tarihleri yazılıdır.

Sandukanın kitabesi:

“Bu kabir, yedi yüz yirmi iki yılında ölen Mesut Çelebi oğlu, Gazi Çelebinindir. Allah, Makamını hoş etsin.”

Sandukanın baş ve ayak taşlarında dualar yazılıdır.


İsfendiyaroğulları Türbesi (Merkez)

Sinop il merkezinde, Alâeddin Cami avlusunun kuzeyinde bulunan İsfendiyaroğulları Türbesini, kaynaklardan öğrenildiğine göre Sultan İsfendiyar Bey 1439 yılında yaptırmıştır. Türbenin üzerinde yapım kitabesi bulunmamaktadır. Yalnızca giriş kapısı üzerinde sülüs yazı ile “Herkes ölümü tatacaktır, en son bize geri döndürüleceksiniz” ayeti yazılıdır.

Türbe içerisinde İsfendiyaoğlu ailesinden irili ufaklı on sanduka bulunmaktadır. Bunlardan altı sandukanın üzerinde kitabeler bulunmaktadır. Bu sandukalar İbrahim Bey’in annesine (1445), İbrahim Bin İsfendiyar Bey’e (1443), İsfendiyar Bey’in kızı Sait Baht Hatun’a (1459), İsfendiyar Bey’in oğlu Yahya’ya, Celalettin Kötürüm Bayezit’a (1459), Şücaettin Süleyman Paşa’nın oğlu İbrahim Bey’e aittir.

Türbe kesme taştan, 20.00x20.00 m. ölçüsünde kare planlı bir alan içerisinde 16.25x8.20 m. ölçüsündedir. Türbenin üzeri tromplu dıştan yüksek kasnaklı bir kubbe ile örtülüdür. Türbede bezeme unsuru olmamakla beraber, sandukaların baş ve ayak taşları bitkisel bezemeli taş oyma olarak Türk mezar mimarisinin en güzel eserleri arasındadır.


Sultan Hatun Türbesi (Merkez)

Sinop il merkezinde, Hükümet Konağı’nın arkasında bulunan bu türbe halk arasında Aynalı Kadın Türbesi olarak da tanınmaktadır. Vakıf kayıtlarına ise, Sultan Hatun Türbesi olarak kaydedilmiştir. Türbenin giriş kapısı üzerindeki kitabede Orhan Bey’in oğlu Süleyman Paşa’nın kızı Sultan Hatun için 1391 yılında yaptırıldığı yazılıdır.

Türbe kesme taştan 8.50x8.50 m. ölçüsünde kare planlı olup, üzeri ahşap kırma çatı ile örtülüdür. Türbe kapısı doğu kenarında olup mihrap tarafında da bir pencere bulunmaktadır. Türbe içerisinde iki taş sanduka bulunmaktadır. Ancak bu sandukaların kitabeleri kırıldığından sandukaların kime ait oldukları da kesinlik kazanamamıştır.


Hatunlar Türbesi (Merkez)

Sinop il merkezinde, Cezayirli Ali Paşa Camisi’nin kuzey batısında bulunan bu türbede iki sanduka bulunmaktadır. Sandukaların Celalüddin Bayezit’ın oğlu İskender Bey’in eşi ile İskender Bey’in kızı Ture Hatun’a ait oldukları sanılmaktadır. Ancak sandukaların baş taşları kısmen kırık olduğundan sülüs yazılı kitabenin bazı satırlar okunamamıştır. Bunların üzerindeki tarihlere dayanılarak türbenin 1424 yılında yapıldığı anlaşılmaktadır.

Türbe kesme taştan 6.30x5.00 m. ölçüsünde dikdörtgen planlıdır. Üzeri tromplu bir kubbe ile örtülmüştür.


Devlet Hatun Türbesi (Merkez)

Sinop il merkezi dışında bulunan bu türbe içerisindeki sandukanın kitabesine dayanılarak 1458 yılında ölen Devlet Hatun’a ait olduğu sanılmaktadır.

Türbe, bahçe içerisinde moloz taşlarla örülmüş bir mezar konumundadır.


Çeçe Sultan Türbesi (Gerze)

Sinop ili Gerze ilçesi, Çeçe Köyü’nde bulunan bu türbede sekiz mezar bulunmaktadır. Bunlardan sekiz küçük mezarın Çeçe Sultan’ın kızlarına ait olduğu söylenmektedir. Diğer iki büyük mezar ise Çeçe Sultan ile Çeçe Sultan’ın oğluna aittir. Türbenin giriş kapısının kuzey duvarına bitişik olan mezarın da Çeçe Sultan’ın sancaktarına ait olduğu söylenmektedir.

Çeçe Sultan Seyit Abdullah’ın oğlu olup, asıl ismi Seyyid Muhammed’dir. Aynı zamanda bu kişinin Hz.Muhammed’in soyundan geldiği ve 12 imamdan Musa Kasım’ın torunu olduğu da rivayet edilmektedir. Çeçe Sultan Malazgirt Savaşı’na (1071) katılmış, Anadolu’nun Türkleşmesinde de büyük yararlılıkları olmuştur.


Yağbasan Türbesi (Durağan)

Sinop ili Durağan ilçesi Yağbasan Köyü Alan Mahallesi’nde bulunan bu türbenin kitabesinde Süleyman, Polat, Kutluşah ve Emir-Ül Kebir Hasan Bey’in isimleri geçmektedir. Kitabesinden öğrenildiğine göre türbe 1395 yılında yapılmıştır.

Türbe kare kaideli olup, üzeri kubbe ile örtülüdür. Duvarlar moloz taş ve kireç harçla yapılmıştır. Doğu yönünde küçük bir kapısı bulunmaktadır. Günümüzde kubbenin üzeri yıkılmış ve harap bir durumdadır.
 
#6
Sinop Medreseleri


Süleyman Pervane Medresesi (Alâüddin Medresesi ) (Merkez)

Sinop il merkezinde bulunan Süleyman Pervane Medresesi’ni, Selçuklu Veziri Muinüddin Süleyman Pervani 1262 yılında yaptırmıştır. Medrese, Alaüddin Medresesi, Alaiye Medresesi gibi isimler ile tanınmıştır.

Anadolu Selçuklu Sultanı Kılıç Aslan ile II.İzzüddin Keykavus döneminde yapılan savaşlar sırasında Trabzon Rum İmparatoru I. Manuel bir ara Sinop’u ele geçirmişti. Süleyman Muinüddin Pervane Sinop’u yeniden ele geçirmiş ve bunun anısına şehir merkezinde bu medreseyi yaptırmıştır.

Medrese moloz ve kesme taştan dikdörtgen planlıdır. Giriş eyvanında tek katlı medrese avlusunun iki tarafında odalar sıralanmıştır. Girişin karşısındaki ana eyvan 1889 yılında dershaneye dönüştürülmüştür. Giriş eyvanının iki yanında birer kapı bulunmaktadır. Bu kapılardan sağ taraftakinden Muinüddin Süleyman Pervane’nin torunu ve Mesud Çelebi’nin oğlu Sinop Beyi Altınbaş Gazi Çelebi’nin mezarının bulunduğu 7.00x8.88 m. ölçüsündeki küçük bir bahçeye girilmektedir.

Giriş eyvanının üzerinde üçgen şeklinde, yedi satırlı ve ince Selçuklu nesihi ile yazılmış etrafı çiçek bezemeli bir kitabe bulunmaktadır. Bu kitabeden Sinop’un Selçuklu Sultanı I.İzzüddin Keykavus’un 611 (1214) yılında ele geçirişinden elli yıl sonra istila edildiği ve Süleyman Pervane tarafından geri alındığı belirtilmiştir.

Kitabe:

“Allah hüsnü âkibet mazhar etsin. Dini mübine dört elle sarılan ve Allah kelâmına uygun hareket eden, Allahın affına muhtaç, sahibi maali ve mefahir, Mehemmet Oğlu Ali’nin oğlu, Süleyma’nın gayretiyle Sinop şehrinin facir kâfirlerden alınması işi müyeser olunca mumaileyh bu mübarek medresenin yapılmasını emretti. Burasının tamamlanması 661 (1262) yılının aylarına tesadüf etti.”

Medresenin mimari yönden dikkat çekici özellikleri bulunmamaktadır. Bununla beraber Sinop’ta yapılmış olan tek medrese oluşundan ötürü önem taşımaktadır.

Medrese 1941-1970 yılları arasında Sinop Müzesi olarak kullanılmıştır.
 
#7
Sinop Çeşmeleri


Aslan Çeşmesi (Merkez)

Sinop Meydankapı Mahallesi, Aslan Sokak’ta, Aslan Camisi’nin güneybatısında bulunan bu çeşme Sinop’taki çeşmelerin en eskilerinden birisidir. Değişik zamanlarda yapılan onarımlardan ötürü mimari özelliğini yitirmiştir. Çeşmenin biri batıda, diğeri de kuzey cephesinde olmak üzere iki kitabesi bulunmaktadır. Bu kitabelere göre çeşme, h.688 (1289)’da Osmanoğlu İbrahim isimli bir kişi tarafından yaptırılmış ve h.1157 (1744) yılında da Boyabatlı Durmuş Molla tarafından onarılmıştır.

Kuzey cephesindeki nesih yazılı beş satırlı kitabenin mealen anlamı:

“Fakir Kul Tiflisli Hasan Oğlu Osman’ın Oğlu İbrahim Yüce Tanrının yardımı ve tam yerinde düşen tevkifatiyle 688 yılı Cemaziyelâhir ayında bu çeşmeyi yaptırdı.”

Batı cephesindeki nesih yazılı beş satırlık onarım kitabesinin mealen anlamı:
“Yüce Allah her şeyi sudan diri kıldık buyurdu. Ola bu çeşmenin suyunu içen dostlara afiyet olsun. Hayır sahibi Molla Durmuş Boyabatlı h.1157 (1744 ) yılının Cemazılula (Aralık) ayında bu çeşmeyi onarmıştır.”

Bu kitabenin hattatı Kavukçu Mustafa Çelebi’dir.

Çeşme, kare planlı kesme taştan yapılmıştır. Önünde yalak taşı bulunmaktadır. Su deposu çeşmenin içerisinde bulunmaktadır.


Ulu Bey Çeşmesi (Merkez)

Sinop Cami-i Kebir (Müftü) Mahallesi’nde Ulu Bey Mescidi’nin doğusunda bulunan bu çeşmeyi kitabesinden öğrenildiğine göre, Gündüzoğlu Ulu Bey h.760 (1358) yılında yaptırmıştır. Çeşmenin dört satırlı girift sülüs yazılı kitabesinin mealen anlamı şöyledir:

”Bu mübarek çeşmeyi 760 (1368) senesinde beylerin, büyüklerin askerlerin ulusu, sahibi zeamet Gündüzoğlu Ulu Bey yaptırdı. Allah ikbalde daim etsin.”

Çeşme kesme taştan 4.20x3.20 m. ölçüsündedir.


Şehabüddin Ağa (Tayboğa) Çeşmesi (Merkez)

Sinop Cami-i Kebir Mahallesi’nde, Aşağı Hamam Yokuşu üzerinde bulunan bu çeşmeyi kitabesinden öğrenildiğine göre, Şahinoğlu Şahabüddin Ağa h.833 (1430) tarihinde yaptırmıştır.

Çeşmenin beş satırlı son derece girift ve ince bir nesihle yazılmış olan kitabesinin mealen anlamı şöyledir:

“Bu mübarek çeşmenin yapılmasını ve tatlı suyun çıkarılmasını, h.833 (1430) yılı Şaban'ın da Şahabüddin Memluk emretti. Allah kabul etsin ve ondan razı olsun.”

Çeşme tek cepheli, 2.70x3.00 m. ölçüsündedir. Kesme taştan yapılan çeşme biri düz, diğeri de iç bükey iki silme ile çevrelenmiştir. Çeşmenin ayna taşı bir kemer içerisine alınmıştır. Burası üç dizi taş sırası ile örülmüş, üzerine kitabe, altına da çeşmenin musluğu yerleştirilmiştir. Kitabenin sağ ve soluna Selçuklu üslubunda kabartma olarak geometrik bezemeli iki mermer levha yerleştirilmiştir. Çeşmenin yuvarlak kemeri altına da yalak kısmı eklenmiştir.


İsmail Bey (Demirli Mescit) Çeşmesi (Merkez)

Sinop’un kuzeyinde bulunan bu çeşme kitabesinden öğrenildiğine göre h.853 (1448) yılında İsmail Bey tarafından yaptırılmıştır. Çeşmenin altı satırlık kitabesinin mealen anlamı şöyledir:

”Bu mübarek çeşmenin yapılmasını h.853 (1448) yılının Cemaziyelevvelinde İbrahim oğlu Sultan İsmail, Allah devletini daim kılsın yaptırdı.”

Çeşme kesme taştan 2.50x2.50 m. ölçüsündedir. Yuvarlak kemerli çeşmenin ayna taşı içerisinde elips şeklinde kitabe, onun altına da musluk ve yalak eklenmiştir. Çeşmenin bütünü dikdörtgen kabartma bir kuşakla çevrelenmiştir.


Kefevi Çeşmesi (Merkez)

Sinop Kefevi Mahallesi’nde, Kefevi Camisi’nin batı duvarında bulunan bu çeşmeyi kitabesinden öğrenildiğine göre h.1267 (1851) yılında Sinop mutasarrıfı Ömer Tufan Paşa yaptırmıştır.

Kitabe:

“Hazreti Tufan Paşa sahib-ül hayrat kim
Yaptı mahza hayr için bu çeşme sâri-muhkemi
Efzalûl imal saki almai-hadisin guş idüb
Bu eserle kıldı icra emri fahr-ı âlemi
Biri çıktı Şakira bu resma tarihin dedi.
Sıhhat olsun gel bu vâla çeşmeden iç zemzemi (1267).”

Çeşme günümüze orijinalliğinden oldukça uzaklaşmış durumda gelebilmiştir. Bugünkü çeşme kesme taştan düz bir duvar ve bunun iki yanında yuvarlak iki sütundan meydana gelmiştir. İki sütun arasına ayna taşı ve yalak yerleştirilmiştir. Üstündeki kırık hatlardan anlaşıldığına göre ahşap bir çatı ile örtülü idi.


Kethüda Mehmet Ağa (Bilal-Balat) Çeşmesi (Merkez)

Sinop Ada Mahallesi, Kemalettin Sami Paşa Caddesi üzerinde bulunan bu çeşme, Osmanlı döneminde Kethüda Mehmet Ağa tarafından yaptırılmıştır. Çeşme kitabesinde tarihlerin yazıldığı bölüm kırıldığından hangi tarihte yapıldığı kesinleşememiştir.

Çeşme sarı kesme kalker taşından yapılmış olup, 3.50 m. uzunluğunda, 3.00 m. genişliğindedir. Cephesi iki ayak üzerine sivri kemerlidir. Bu kemerin içerisine kitabesi, ayna taşı ve altına da yalak taşı yerleştirilmiştir. Ayrıca ince, basit silmelerle de çevrelenmiştir.


Reci Çeşmesi (Merkez)

Sinop Yeni Mahalle Varıncı Sokak’ta bulunan bu çeşmenin orijinal yapım kitabesi günümüze gelemediğinden yapım tarihi ve banisi bilinmemektedir. Ancak sonradan yeni Türkçe harflerle yzılmış bir kitabeden 1908 yılında yaptırılıp, Sinop Valiliği tarafından 1989 yılında onarıldığı yazılıdır. Yapı üslubundan Osmanlı çeşmelerinden farklı bir mimaride olup, XIX.yüzyıl sonu ve XX.yüzyıl başlarına ait batı sanatı etkisinde yapıldığı görülmektedir.

Çeşme kesme taştan, dikdörtgen planlıdır. Köşe çeşmesi veya meydan çeşmesi plan tipindedir. Kuzey cephesinin köşelerine dikdörtgen kaideler üzerine duvara gömme payeler oturtulmuştur. Bu payelerle kademeli üst örtü birleştirilmiştir. Payeler üzerindeki duvar blokları diş kesimi ile çeşmeyi çepeçevre kuşatmaktadır.


Bekir Paşa Çeşmesi (Merkez)

Sinop Ada Mahallesi, Kemalettin Sami Paşa Caddesi Kaynak Yolu üzerinde bulunan bu çeşmenin kitabesinden öğrenildiğine göre h.1326 (1910) yılında Sinop Mutasarrıfı Bekir Paşa tarafından yaptırılmıştır.

Kitabenin mealen anlamı:

“Bu güzel çeşmeye komşu oldu su
Dostlar sevinsin (neşe bulsun)
Çeşmenin değerli tarihini okuyanlar, Hayrat sahibi Bekir Paşa'ya dua etsin daima.”

Çeşme kesme taştan yapılmış olup, üzeri düz ve bezemesizdir. Su haznesi çeşme içerisindedir. Cephe görünümünde ayna taşının üzeri yuvarlak olup, ortasına dört köşeli bir yıldız yerleştirilmiştir. Burada iki ucu yuvarlatılmış kitabesi bulunmaktadır. Çeşmenin üzerinde üçü dar, biri geniş olmak üzere dışa taşkın bir saçaklığı vardır.


Okulaltı Çeşmesi (Merkez)

Sinop Yeni Mahalle, Okulatı Sokağı’nda bulunan bu çeşme 1902 yılında yapılmıştır. Banisi bilinmemektedir.

Çeşme kesme taş ve devşirme malzemelerden yapılmıştır. Cephe görünümü kareye yakın planda olup, üçgen alınlıkla ayna taşının üzeri sonuçlanmıştır. Bu alınlığın altında devşirme bir parça olan akantus kabartması vardır. Cephenin ortasına da mihrap şeklinde bir niş yerleştirilmiş ve buraya musluk konulmuştur.



Şehitler Çeşmesi (Merkez)

Sinop Meydankapı Mahallesi, Tersane Caddesi üzerinde, Hacı Ömer Camisi’nin doğusunda bulunan Şehitler Çeşmesi kitabesinden öğrenildiğine göre 30 Kasım 1953’te Rus donanmasının Sinop’a yapmış olduğu baskın sırasında şehit olan Türk askerlerinin ceplerinden çıkan paralarla yaptırılmıştır.

Talik yazılı Kitabe:

“Uğur mükâfat mevfuru din ve devleti Aliyede garkı deryayı rahmet
ve cem nüş Kevseri-i şadet olan şühedayı binanın Tervihi ruhu
latifeleri çinsaye-i ihsanı Hazreti şahanede canibi eshab
Hayrattan işna kılınan çeşme-isari teberrut asardır.
Mehmet Zeki sene 1274 (1858) el Mevla uy gaffare lu hu.”

Meydan çeşmesi olarak yapılan bu çeşme 3.80x3.80 m. ölçüsünde kare planlıdır. Kesme taştan yapılan çeşmenin üzeri kubbe ile örtülmüştür. Çeşmenin kuzey ve batı cephelerini birleştiren köşelere zemin kaidesi ve bir de silme yerleştirilmiş, taş duvar örgüleri de bunun üzerine yapılmıştır. En altta dar bir sıra, onun üzerinde de daha geniş iki taş sırası ile duvarlara hareketlilik kazandırılmıştır. Kesme blokların bitiminde çeşmenin dört cephesini çevreleyen bir silme, onun üzerine de madalyonlar halinde bezemelere yer verilmiştir. Üst kısmında dışarıya taşkın, eğimli ve silmeli bir saçaklık bulunmaktadır. Üst köşelere de küçük birer küre yerleştirilmiştir.


Terazi Çeşmesi (Merkez)

Sinop Cami-i Kebir Mahallesi, Sakarya Caddesi üzerinde bulunan bu çeşme kitabesinden öğrenildiğine göre h.1274 (1858) yılında yapılmıştır. Çeşme 1917 yılındaki Sinop yangınında büyük zarar görmüş ve Mutasarrıf Zihni Bey tarafından h.1337 (1921) yılında yeniden yaptırılmıştır.

Kitabe:

”Cennet mekân Sultan Süleyman Han-ı evvel İç kalede hayratı celilelerinden olan çeşme Müruru zamanla harap olduğundan yine halde Aşıyanı müşar-ü elyh saptu resul rahmeti aleyh Hazretlerinin nam hayret ihtişamlarına olmak üzere saye-i memuriyet ve İyei Hazreti Abdülmecid hanide iş bu çeşme Müceddeden bina ve ihya ve çeşme şart baki El asarın mai lezzeti bu mevkiide icra kılınmıştır.
Sene: 1274”

Çeşme 2.85x2.34 m. ölçüsünde kesme taştan yapılmıştır. Yapı üslubundan XIX.yüzyılın ikinci yarısında Türk sanatına egemen olan batı üslubunun özellikleri görülmektedir. Bu nedenle de iki yanındaki kaideler üzerine sütunlar oturtulmuş ve bu sütunların birbirleri ile bağlandığı kemer ve başlıkları XIX.yüzyıl üslubunu yansıtmaktadır. Kilit taşının ortasına konsol şeklinde bir de çıkıntı yapılmıştır. Çeşmenin yüzeyi üç silme ile çevrelenmiştir. Ayrıca yuvarlak gülbezekler musluğun altına yerleştirilmiştir.


Halk (Tuzcular) Çeşmesi (Merkez)

Sinop Kaleyazısı Mahallesi, Tuzcular Caddesi üzerindeki bu çeşmenin kitabesi günümüzde harap olduğundan okunamamış bu nedenle de yapım tarihi ve banisi öğrenilememiştir. Yapı üslubundan XVIII.-XIX.yüzyılda yapıldığı sanılmaktadır.

Çeşme kesme taştan yapılmış olup, 3.25x3.25 m. ölçüsünde kare planlıdır. Cephedeki duvar örgüsü yedi sıra kalker bloktan meydana gelmiştir. En üstteki silmenin ortasında bulunan dikdörtgen kitabesindeki yazılar silindiğinden okunamamıştır.

Dikdörtgen bir silme içerisine alınan çeşmenin ayna taşı sivri kemerli niş şeklindedir. Çeşmenin yalak kısmı toprağa gömülü bir durumdadır.


Fışkıran Çeşmesi (Merkez)

Sinop, Cami-i Kebir Mahallesi Fışkıran Sokak’ta bulunan bu çeşme, kitabesinden öğrenildiğine göre h.898 (1500) yılında, Selçuklu döneminde yapılmıştır.

Kitabe:

” Şehr-i Sinop muşabihdir diyenler cennete
Dirler bu çeşmeye tarihi heza'l selsebil.”

Çeşme arkasındaki duvara dayalı olup, kesme taştan yapılmıştır. 2.90 m. uzunluğunda, 2.71 m. genişliğindedir. Cephe görünümünün iki yanına taştan destek duvarları yapılmıştır. Ayrıca kabartma silme ile kuşatılmıştır. Cephenin ortasında büyük, yanlarında da küçük birer yarım kubbeyi anımsatan niş meydana getirilmiştir. Ayna taşı dışarıya doğru kabartma şeklinde düz bir blok halindedir. Önünde yalak taşı bulunmaktadır.


Sinop’ta bu çeşmelerin dışında birçok çeşme daha bulunmaktadır. Bunların arasında Seyit Hacı Ali’nin h.1137 (1724) tarihinde yaptırdığı Arasta Çeşmesi, Çilingir Çeşmesi, Hacı Kaptan Çeşmesi, Hoca Kemal Çeşmesi, Dalbazoğlu Çeşmesi, Gavizade Hasan Bey’in h.1325 (1907) yaptırdığı Hasan Bey Çeşmesi, Softaoğlu Hacı Süleyman’ın h.1178 (1764) Kaleyazısı Çeşmesi, Mektep Çeşmesi, Kaptan Çeşmesi, Kara Hasanoğlu Çeşmesi, Saray Çeşmesi, sarımsaklı (Hacı Ramazan) Çeşmesi, Seyit Bilal Çeşmesi, İsfendiyaroğlu Sultan İsmail’in h.853 (1459) yılında yaptırdığı Sultan İsmail Çeşmesi bulunmaktadır.
 
#8
Sinop Kaleleri


Sinop Kalesi (Merkez)

Sinop’un, Yalı ve Kefevi Mahallerini kuşatan, İç ve Dış limanları arasında bulunan kalenin ne zaman yapıldığı bilinmemektedir. Bazı kaynaklar kalenin yapımını Hititlere kadar indiriyorsa da bu durum kesinlik kazanamamıştır. M.Ö 72 yılında da Pontus Kralı IV. Mithridates Sinop’ta mabet, tiyatro, gimnasium ve saray yaptırmış, şehrin çevresini de surlarla çevirmiştir. Bunları izleyen dönemlerde kale Selçuklular (1215-1218), İsfendiyaroğulları (1434) ve Osmanlılar tarafından da 1451’de onarılmış ve eklerle genişletilmiştir. Bu döneme ait h.612 (1215), h.615 (1218),h.838 (1434) ve h.855 (1451) tarihli onarım kitabeleri kalede bulunmaktadır. Bu kitabelerde surları yaptıran kumandanların isimleri yazılıdır. Selçuklular limanı kontrol amacıyla kaleye bir iç kale eklemişler, burç ve kulelerle de daha güçlendirmişlerdir.

Moloz taş, kesme taş ve tuğla taşlar harç güçlendirilmiş ve sur duvarları ile iç kale yapılmıştır. Kalenin burçlarını Selçuklu Sultanı I.İzzettin Keykavus 1215-1218 yıllarında yaptırmıştır.

Sinop’un güneyinde, iç limana bakan kale deniz kıyısında birbiri içerisine geçmiş olarak iki bölümden meydana gelmiştir. Kaynaklardan kalenin dört kapısı olduğu öğrenilmektedir. Ancak Evliya Çelebi bu kapıların isimlerini belirtmiş ve onlara iki kapı daha eklemiştir. Bunlar Kum Kapısı, Meydan Kapısı, Tersane kapısı, Yeniçeri Kapısı, Dabağhane Kapısı ve Lonca Kapısıdır. Ayrıca Dış kalede bir de Deniz kapısı bulunuyordu. Bu kapıların her biri ikişer kanatlı demir kapılardır.

Sinop Kalesinin bugünkü durumuna göre, dış kalenin uzunluğu kuzeyde 800 m, doğuda 500 m. güneyde 400 m. batıda 270 m.dir. Sur duvarlarının kalınlığı 3 m.yi bulmaktadır. Güneydeki iç kale ise 9.500 m2. lik bir alana yayılmıştır. Kuzeydeki iç kale ise 16875 m2 dir.

Kuzeydeki İç Kale Sinop’un batısında olup, güneyi ile kuzeyi denize karşıdır. On bir burçla desteklenen İç Kalenin duvarlarında antik çağlara ait mimari parçalardan, sütunlardan, sütun başlıklarından, metoplardan yararlanılmıştır. Buradaki surların yüksekliği 18-22 m. arasında değişmektedir. Duvar kalınlıkları 3 m. bulmaktadır. Ayrıca bu bölümde kaleyi bir uçtan diğer uca kadar uzanan gezinti yoluna da yer verilmiştir. Selçuklular Sinop’u ele geçirdikten sonra önüne uzun bir sur duvarı eklemişlerdir. Buradaki duvarlar yapılırken şehirdeki antik çağlara ait yapıların taşlarından yararlanmışlardır. İç Kale savunmanın depo ve cephaneliği niteliğinde idi. İçerisinde İbrahim Bey Camisi vardı. Sonraki yıllarda bu cami ile birlikte depolar yıktırılmış, içerisinden bir yol geçirilmiştir. İç Kale kuzey ve güneyde iç içe iki bölümden meydana gelmiştir. Güney bölümü diğerine göre daha alçak olduğundan sonraki yıllarda burası hapishane olarak kullanılmıştır.

İç Kaleye yol geçirilmeden önce dehlizli büyük bir kapıdan girilirdi. Büyük olasılıkla bu kapı Evliye Çelebi’nin Lonca Kapısı dediği kapıdır. Lonca kapısı üzerinde 0.70x1.00 m. ölçüsünde
Selçuklu nesihi ile yazılmış bir kitabe vardır. Bu kitabeleri M. Şakir Ülkütaşır okumuş ve yayınlamıştır.

Kitabe:

“Bu burç Allahın rahmetine kavuşan Halepli Ketenci oğlu Ebu Ali’nin yaptığı iştendir.”

Bu kitabeden başka İç Kale’nin doğusunda eski hapishane burcunda 0.40x0.55 m. ölçüsünde Selçuklu nesihi ile yazılmış bir başka kitabe daha bulunmaktadır.

Kitabe:

“Galebe çalıcı sultan, dünyanın ve dini şerefi Keyhüsrev oğlu Keykavus zamanında, yüce Tanrı’nın tevfikiyle bu burcu, zayıf kul, Yüce tanrının esirgemesine muhtaç, korunası Nakiyte (Niğde) ile dolaylarının sahibi Zeynüddin Beşare Elgalibi 612 (1215) yılında yaptırdı.”

Buradaki burcun güneyinde 0.80x1.10 m. ölçüsünde Farsça bir kitabe bulunmaktadır.

Kitabe:

“ Galebe çalıcı Sultan, dünyanın ve dinin şerefi, fatihler babası, müminlerin emiri olan zatın ulağı Keyhüsrev oğlu Keykavus’un zamanında yüce Tanrının tevfikiyle bu burç ile kale bedenini, Ulu tanrının rahmetine muhtaç Simre Beyi Bedrüddin Ebubekir 612 (1215) yılı Rebiülahirinde yaptırdı. Bu kitabeyi Kayserili Yavaş yazdı.”

Burcun solunda da Selçuklu Nesihi ile yazılmış 0.80x10.00 m. ölçüsünde bir kitabe bulunmaktadır. Bunun altında ise Grekçe yazılı bir kitabe daha görülmektedir.

Kitabe:

“Galebe çalıcı ulu sultan, dünyanın ve dinin şerefi, Halifenin burhanı fatihler babası Keyhüsrev oğlu Keykavus zamanında ve onun izniyle bu burcu ve kale bedenini, zayıf kul, Yüce Tanrının rahmetine muhtaç ve Kayseri dolayları sübaşısı Bahaüddin Kutluğca 612 (1215) yaptırdı.”

İkinci burcun üzerinde yine Selçuklu nesihi ile yazılmış kitabeler bulunmaktadır:

“Yoktur tapacak, çalaptır ancak, tekdir O; yoktur, ortağı; Muhammettir yalavacı. Tanrının öğüşü ona.”

“Bunu yapan Kayserili mimar Artuğ oğlu Mübarizüddin Mes’ud’dur. Yazıyı Necmeddin Yavaş 612 yılı Rebülevvelinin ikinci gününde yazdı.”

İç Kale’nin batı yüzünde burcun üzerindeki kitabeler ise Candaroğulları dönemine aittir. Buradaki h.833 (1429) tarihli, 0.75x1.15 m ölçüsündeki kitabede;

“Yüce tanrının yardımına mazhar olmalarıyla bu burcun ve bedeni Yenici Sultan, dünyanın ve dinin şerefi, Fatihler babası müminlerin emirinin Halifenin ulağı Keyhüsrev oğlu Keykavus’un zamanında, Ulu çalabın rahmetine muhtaç Emir İmadeddin Ayas, Celalüddin Kayseri ve Saracüddin Ömer adlı zayıf kullarla Sıvas valileri Kul Yusuf Oğlu İsmailin mütevelliliğiyel 612 yılı Cemaziyelevvelisi tarihinde imar etti.” Yazılıdır.

Kalenin batıdaki ikinci burcunun kuzeye bakan yönünde bir kitabe daha bulunmaktadır:

“Tanrıdan başka tanrı yoktur. Tekdir O; ortağı yoktur onun. Muhammet Tanrının yalavacıdır. Bu burçlarla bedenleri ve üç köprüyü zalıf kul, Çalahın rahmetine muhtaç Mübarizüddevle ved-din Kaymaz oğlu Behram Şahta Amasya Beyleri, Tanrının yardımı rastlamakla, Yüce yenici Sultan, Ulu Şehinşah dünyanın ve dinin değeri, müminlerin emirinin ulağı Keyhüsrev oğlu Keykavus devrinde 612 imar etti.”

İç Kalenin batısındaki sur duvarları üzerinde 0.85x0.85 m. ölçüsünde bir kitabe daha bulunmaktadır:

Kitabe:

“ Galebe çalıcı Sultan, dünyanın ve dinin şerefi, fatihler babası, müminlerin emiri olan zatın ulağı Keyhüsrev oğlu Keykavus’un zamanında Yüce Tanrı’nın tevfikiyle bu kale bedeninin Ulu tanrının rahmetine muhtaç Mihranlı Ali oğlu Mübarizüddin Abdullah 612 yılında yaptırdı.”

Kalenin kuzey yönündeki kitabe:

“Ereğli beyi, Tanrının yardmının rastlamasıyla yenici Sultan Dünyanın ve dinin değeri Keyhüsrev oğlu Keykavus zamanında Honas’la vilayetlerinin yeni, zayıf kul, Yüce tanrının rahmetine muhtaç Esedüddin Ayas Elgalibi 612 yılı Rebülahırında bu kale bedenini onardı. Mimar Sixistos.”

Kalenin güney yüzünde de iki ayrı kitabe vardır:

“Ereğli Beyi, Tanrının yargılamasına muhtaç kul Şücaüddin Ahmet bey bu kale bedenini, yenici Sultan, dünyanın ve dinin değeri Keyhüsrev oğlu Keykavus emriyle 612 yılı Rebiülahir ayında onardı.”

“Tanrı yardımının raslamasiyle Kırşehir ve Aksaray Bey, dinin dayancı, dinin kılıcı, Tanrının rahmetine muhtaç, zayıf kul İldeniz Yenici Sultan, dünyanın değeri Keyhüsrev oğlu Keykavus zamanında 612 Rebiülahiri tarihinde bu kale bedenini onardı.”

Kale surları 10-15 m. yüksekliği arasında değişmektedir. Kalenin doğu surları sağlam bir durumda günümüze gelebilmiştir. İç Kalenin ise batı duvarları yıkılmıştır.
İç Kalenin Sinop’a bakan kapısı üzerindeki kitabede aynı zamanda Alanya Kalesini yapan Mimar Ebu Ali-ül Halebi tarafından tersane ile birlikte kalenin yapıldığı yazılıdır. Kalenin kara kısmına da hendekler kazılmıştır.

Selçuklu döneminde İç kalenin bir bölümü tersaneye dönüştürülmüş ve dönemin en güzel savaş gemileri burada yapılmıştır. Osmanlılar da bunu sürdürmüş ve burada kalyonlar, kadırgalar yapılmıştır.

Güneydeki İç Kale Meşrutiyetten sonra siyasi cezaevi olarak kullanılmıştır. Cumhuriyetin ilanından sonra bu hapishanede tutuklulara el sanatları öğreten modern bir cezaevi niteliğini kazanmıştır. Buradaki cezaevi l997 yılında boşaltılmış ve 1999 yılında da Kültür Bakanlığı’na tahsis edilmiştir. Restore edilen cezaevi sosyal etkinlik alanı olarak düşünülmüş, galeriler, konferans ve toplantı salonları, kafeteryalar ile bir kültür yapılar topluluğuna dönüştürülmüştür.


Boyabat Kalesi (Boyabat)

Sinop ili Boyabat ilçesinde bulunan bu kalenin MÖ.VI.yüzyıldan kaldığı sanılmaktadır. Onu izleyen dönemlerde, Helenistik, Roma, Bizans ve Selçuklu dönemlerinde onarılarak kullanılmıştır.

Gazidere Çayı ile ilçe merkezi arasında bulunan kale, iç ve dış olmak üzere iki bölümden meydana gelmiştir. İç Kalenin batısındaki kayalık bölümler doğal duvarları oluşturmakta olup, buradan aşağıdaki Gazidere Çayı’na inen, 252 basamaklı bir tünel bulunmaktadır. Halk arasında bu tünele Cirabazan ismi verilmiştir.

Kalenin duvarları moloz ve kesme taştan yapılmış, giriş kapısından bir iç avluya geçilmektedir.
 
#9
Sinop Anıtları


1854 Anıtı (Merkez)


Sinop Valilik Binasının arkasında, Cumhuriyet Meydanı’nda park içerisinde bulunan bu anıt Kırım Savaşı sırasında Osmanlı donanmasının Ruslar tarafından Sinop yakınında 1854 yılında şehit düşen denizciler için yapılmıştır. Anıtın yapımına 1857 yılında başlanmış ve 1933 yılında açılmıştır.

Anıt, dört köşe ve iç içe dikdörtgenler üzerinde yuvarlak bir sütun halindedir. Üzeri küçük ve dik bir kubbe ile örtülmüştür. Anıtın üzerindeki yazıtta da “1854 Sinop Deniz Savaşı’ndaki yüce ölülerimizin saygı anısı” yazılıdır.

Bu savaşa ait şehitlik ise Şehit Bilal Tepesi’nde bulunmaktadır. Bu şehitlik Sinop Müzesi’nin bahçesindedir.



Atatürk Heykeli (Merkez)

Sinop il merkezindeki Şehir Parkı’nda bulunan Atatürk Heykeli “Atatürk Heykeli Yaptırma Derneği” tarafından 1968 yılında yaptırılmıştır. Heykeli Güzel Sanatlar Akademisi Heykel Bölümü Başkanı Prof.Dr.Nusret Suman yapmıştır.

Heykel 2.75 m. boyunda olup, yerden 1.10 m. yüksekliğinde bir kaide üzerine oturtulmuştur. Heykelin Karadeniz’e bakan cephesinde Atatürk’ün sağında Türk gençliğini temsil eden bir figür bulunmaktadır. Bu figür bir eli ile meşale, diğer eliyle de bir çınarı tutmaktadır. Bununla Türk Ulusu’nun aydınlığa götürülmesi ve devrimler simgelenmiştir. Atatürk’ün heykelinin solunda elinde alfabe tutan sakallı bir ihtiyar figürü işlenmiştir. Burada da Atatürk devrimlerinin benimsendiği sembolize edilmiştir. Atatürk 15 Eylül 1928’de Sinop’a gelmiş ve lise bahçesinde kalabalık bir halk grubunun karşısında Arabacı Bekir Ağa’ya verdiği ders anlatılmak istenmiştir.

Atatürk heykelde bir eliyle arkasındaki kaya kütlesini itmekte olup, bununla Türkiye’ye yapılan saldırılar simgelenmiştir. Heykelde giysiye yer verilmemiş yalnızca Atatürk’ün başı ön plana çıkarılmış, gövde ve bacaklar yeterince işlenmemiştir. Böylece heykelde dikkati Atatürk’ün yüzüne çekilmek istenmiştir.
 
#10
Sinop Kütüphaneleri


Dr. Rıza Nur Kütüphanesi (Merkez)

Sinop iç limanında, Zeytinlik Mahallesinde ve deniz kenarında bulunan kütüphane, devrin Sağlık Bakanı Dr. Rıza Nur (1879-1943) tarafından Cumhuriyetin ilk yıllarında 1924’de kurulmuştur.

Dr. Rıza Nur buradaki iki katlı evini kütüphane yapılması için bağışlamıştır. Sinop sivil mimari örneklerinden olan iki katlı evinin birinci katında kütüphane bulunmaktadır. Diğer katı ise kütüphanenin vakfı olarak kiralanmıştır. Bu kütüphaneye 1952 yılında bir de Dr. Rıza Nur Çocuk Kitaplığı eklenmiştir. Kütüphanede 40.000 cilt kitap bulunmaktadır.
 
#11
Sinop Müzeleri


Sinop Müzesi (Merkez)

Sinop ili ve çevresindeki eserlerin bir araya getirilmesi, toplanması düşüncesi Milli Mücadele yıllarında ortaya atılmış ve ele geçen buluntular Mektebi İdadi’de koruma altına alınmıştır. Cumhuriyetin ilanından sonra dergâhlardan ve türbelerden toplanan eserler de Sinop’un çeşitli okullarında bir araya getirilmiştir. Bu nedenle de Vilayet Makamı Maarif Vekâletine 1926 yılında yazdığı bir yazıda Sinop’ta bir Asar-ı Atika Müzesi kurulmasını teklif etmiştir. Bu sırada Sinop’ta yaptırılan kibrit fabrikasının temel inşaatında bir nekropole ait buluntularla karşılaşılmıştır. Bunun üzerine Müzeler Müfettişi Ahmet Tevhit Bey o sırada hapishanede ve çeşitli okullarda korunan eserleri Selçuklu dönemine ait bir cami olan Süleyman Pervane (Alaeddin) Medresesi’nde 1932-1933 yıllarında bir araya getirmiştir. Kibrit Fabrikası inşaatında çıkan eserler Ankara Arkeoloji Müzesi’ne 1927 yılında gönderilmiştir.

Sinop Müzesi 29 Ekim1941’de ziyarete açılmış, 1945 yılında memurluk, 1947’de de müdürlük olmuştur. Müzede eser sayısının artmasının nedeniyle yeni müzenin yapımına Y.Mimar İhsan Kıygı’nın projesine göre 1966 yılında başlanmış ve 1969 yılında da tamamlanmıştır. Bundan sonra Kibrit Fabrikası temellerinde çıkan ve Ankara Arkeoloji Müzesi’ne getirilen eserler geri getirilmiş, müzenin teşhir ve tanzimi yapılarak 29 Ekim 1970’de yeniden açılışı yapılmıştır.
Sinop Müzesi arkeoloji ve etnografya bölümlerinden meydana gelmiştir. Arkeoloji bölümünde Prehistorik Çağ buluntuları, Demirciköyü Kocagöz Höyüğünden çıkarılan Erken Tunç Çağı objeleri ile Arkaik, Klasik, Helenistik, Roma, Bizans, Selçuklu ve Osmanlı dönemlerine tarihlenen eserler bulunmaktadır. Arkeoloji bölümünün en önemli eserleri arasında, MÖ. V. Yüzyıla ait üzerinde aslan başı, karga başı ve koçla bulunan bronz hydria; geyiğe saldıran aslan; M.Ö V. Yüzyıla tarihlenen heykel grubu bulunmaktadır. Ayrıca XIX. yüzyıl Bizans resim sanatı üslubunda yapılmış Rum ikonaları da ayrı bir bölümde sergilenmektedir.

Müzenin etnografya bölümünde XVII-XVIII. yüzyılın halıları, el yazmaları, Kuranlar, fildişi ve kakama rahleler, sedef kakmalı mücevher kutuları, kesici ve ateşleyici silahlar hat sanatı örnekleri, yazı takımları, yöresel uçkur, peçe, keseler ve kadın giysileri bulunmaktadır

Müze bahçesinde ise büyük ölçüde mimari parçalar, Arkaik, Klasik. Helenistik, Roma ve Bizans dönemlerine tarihlenen lahitler, sunaklar, mil taşları ve mozaikler sergilenmektedir. Selçuklu ve Osmanlı dönemi mezar taşları onları tamamlamaktadır. Müze bahçesinde Serapis mabedi, Aynalı Kadın Türbesi ve 1853 Rus baskınında ölen şehitler anısına ait birde şehitlik yer almaktadır.


Okullar Caddesi
Tel: (0368) 261 19 75
Faks: (0368) 261 61 63


Aslan Torunlar Evi Etnoğrafya Müzesi (Merkez)

Sinop Kefeli Mahallesi, Kemaleddin Sami Paşa Caddesi’nde bulunan Aslan Torunlar Evi Kültür Bakanlığı tarafından kamulaştırılmış, restore edildikten sonra etnografya müzesi olarak ziyarete açılmıştır.

Osmanlı sivil mimari örneklerinden olan bu ev, XVIII. yüzyılda yapıldığı sanılmaktadır. Tapu kayıtlarında ise XIX. yüzyıl başında yapıldığını gösteren bir kayıt bulunmaktadır. Kesme taştan zemin katı üzerine yöresel ahşap çatkı ve arası tuğla dolgulu olarak yapılan ev zemin üstü iki katlıdır. Evin ikinci ve üçüncü katları eli böğründeler ile dışarıya taşırılmış, üzeri çatı ile örtülmüştür. Zemin katından geniş bir kemer ve iki yandaki merdivenlerle üst katlara çıkılmaktadır. Bu katlarda ortadaki sofalara odalar ile eyvanlar açılmaktadır. Evin yapımında ahşap malzeme ağırlık kazanmış, ayrıca iç mekânlar zengin kalem işleriyle bitkisel motiflerle bezenmiştir. Müze oluşundan sonra içerisi devrine uygun eşyalarla düzenlenmiştir.


Kefeli Mahallesi Kemalettin Sami Paşa Cad.
Tel; (0368) 261 19 75
Faks: (0368) 261 61 63
 
#12
Sinop Sivil Mimari Örnekleri


Sinop, Doğu Karadeniz ile Batı Karadeniz bölgeleri arasında bir geçiş konumunda bulunmaktadır. Bu durum ve doğal etkiler, iklim, yapılanmayı da büyük ölçüde etkilemiştir. Bunun yanı sıra yerel yaşamın, üretimin ve yöreye özgü gereçlerin de yapılanmada büyük payı olmuştur. Bölgenin her mevsim yağışlı oluşu zengin bir bitki örtüsüne sahip olmasına neden olmuştur. Sinop çevresinde çam, köknar, meşe, gürgen, kayın, dişbudak ve kavak gibi ağaç türlerinin çokça oluşu yapılanmada da ağacın bol miktarda kullanılmasında da etkili olmuştur.

Sinop yöresindeki köyler dağınık biçimde yayılmışlardır. Bununda nedeni üretimden kaynaklanmaktadır. Bu tür kırsal kesim yerleşimler iki katlı ahşap yapılardır. Bu tür evlerde alt katlar ahır veya depo olarak kullanılmıştır. Bunun üzerindeki zemin katlara mutfak depo ve kilerler yerleştirilmiştir. Üst katlara çıkılan merdiven bir sofada son bulur ve evin bütün odaları bu sofaya açılmıştır. Kırsal kesimin bu tür evlerinde duvar köşelerine geçmeli, kalın kütükler yerleştirilmiştir. Deniz kenarına yakın yerleşim alanlarında ise çatılar çam veya gürgen ile örtülmüştür. Ayrıca Sinop-Boyabat arasındaki yerleşim alanlarındaki evlerin çatılarında rüzgâra ve yağmura karşı dayanıklı siyah renkte kaygan taşı üst örtü olarak kullanılmıştır. Bazıları da kiremit örtülüdür.

Sinop il merkezinde yerleşim daha çık İnceburun’un doğusunda, yarımadayı karaya bağlayan dar ve denize hâkim yüksek kesimde kurulmuştur. İç kale ve eski tersaneye kuşatan surlardan başlayarak hafif eğimli yamaçlara kadar yapılanma yayılmıştır. Sinop’un birçok kez saldırıya uğramasından, yangınlardan ötürü sivil mimarinin en güzel örnekleri başta olmak üzere eski Türk mahalleleri yanmış ve yıkılmıştır. Bu nedenle şehirde özgün yapı yok denilecek kadar azdır. Oysa XIX.yüzyılda ve XX. yüzyılın başlarında şehirdeki yerleşim sur içerisinde çoğu ahşap, ahşap karkas ve tuğla dolgulu yapılardı. Evler dar ve dolambaçlı sokakların çevresinde sıralanmışlardı. Bunların çoğunda da bağdadi sıva uygulanmıştır.

Sinop evlerindeki üst örtüyü oluşturan çatılar Doğu Karadeniz evlerine göre daha az eğimli idiler. Alt katlarda mutfak kiler depo gibi birimlere yer verilmiştir. Üst katlar çıkmalarla dışarıya taşırılmış. Alt kat pencereleri küçük veya hiç penceresiz olmalarına karşılık üst kat pencereleri ince uzun dikdörtgen şekillerde oldukça bol olarak kullanılmıştır. Diğer Türk evlerinde olduğu gibi bunlarda da odalar ortadaki bir sofanın çevresinde sıralanmıştır. Manzaraya yönelik olan sofanın sonuna da hayat ismi verilen geniş bir eyvana yer verilmiştir. Odaların içerisinde, özellikle tavanlarda ahşap süslemeye geniş yer verilmiştir. Ayrıca kapı ve dolap kapaklarında, kafeslerde ağaç ön planda gelmiştir.

Sinop evlerinin tavan süslemeleri diğer Karadeniz evlerinden çok daha zengin görünümdedir. Sinop’ta harem ve selamlık türü evlerden hemen hemen hiçbir örnek günümüze gelememiştir. Günümüzde şehrin Ada ve Kaleyazısı mahallelerinde kalmış olan çok az ev koruma altına alınmıştır.

Sinop ilçelerinden Ayancık’da sivil mimari çoğunlukla iki katlıdır. Bunların zemin katları moloz taştan veya yığma olarak yapılmış, üst katlar tuğla dolgulu ve ahşap karkastan yapılmışlardır.

Boyabat ilçesinde ise ahşap karkas duvarlı, çamur dolgulu evler çoğunluktadır. Durağan ve Gerze de ise tuğla dolgulu ahşap yapıların oldukça yaygın olduğu görülmektedir. Türkeli ile Erfelek evlerinde ise yığma kerpiç ağırlıktadır.

Günümüz Sinop ve ilçelerindeki sivil mimari tamamen betonarmeye dönüşmüş, bu da geleneksel yapılanmanın ortadan kalkmasına neden olmuştur.

Sinop’ta günümüze gelen evlerin en önemlisi Aslan Torunlar Evi’dir. Sinop’un en eski evlerinden günümüze gelen bu evin XVIII. yüzyılın sonlarında yapıldığı iddia edilmişse de tapu kayıtlarında XIX. yüzyılın başlarına ait olduğu yazılıdır. Bu konak kesme taş zemin üzerine ahşap ve çatkı arası tuğla dolguludur. Bunun üzerindeki birinci ve ikinci katlar bindirme tekniğinde yapılmışlardır. Konağın çift kanatlı giriş kapısı iki yanda eli böğründelerle desteklenmiştir. Cephe görünümünde geniş pencereleri ahşap çatkıları ve geniş saçakları ile kendine özgü bir konumdadır. Konağın zemin katından sağlı sollu bir merdiven ile diğer katlara ulaşılmaktadır. Bu katlarda odalarla eyvanlar ortadaki sofaya açılmaktadır. İçeride ahşap malzeme ağırlık kazanmıştır. Ayrıca bunların üzerleri kalem işleri ile bezenmiştir.

Günümüzde bu ev Kültür Bakanlığında kamulaştırılarak onarılmış ve Etnografya Müzesi’ne dönüştürülmüştür.

Sinop'un Gerze İlçesi'ndeki Yakupağa Konağı XIX.yüzyılın ikinci yarısına ait bir yapı olup, Osmanlı sivil mimarisinin son dönem örneklerinden biridir.

Yakupağa Konağı dikdörtgen planlı, moloz taş ve tuğladan dört katlı olarak yapılmıştır. Konak harem ve selamlık olmak üzere iki ayrı bölüm tek yapı içerisinde ve tek çatı altındadır. Plan düzeni ortadaki sofaya açılan odalardan oluşup, mimaride karnıyarık denilen tiptedir. Üzeri kırma çatı ile örtülüdür. Cephe düzeni dikdörtgen pencerelerle hareketli bir konumdadır.

Kültür ve Turizm Bakanlığı konağı kamulaştırmış ve restorasyon çalışmalarını sürdürmektedir. Restorasyon sonunda Etnoğrafya Müzesi olarak açılması düşünülmektedir.

Sinop Kefevi Mahallesi, Okullar Caddesi üzerinde bulunan Öğretmen Evi ise XIX. yüzyılın sonlarında yapılmıştır. Sultan II. Abdülhamit döneminde (1876-1909) Vali Nardeli Veysel Paşa tarafından Mekteb-i İdadi olarak 1883 yılında yapımına başlanmış, Vali Ömer Şevki Paşa tarafından 1899 yılında tamamlanmıştır. Bunu belirten h.1315 (1899) tarihli bir kitabe de giriş kapısı üzerindedir. Açılışından sonra Rüştiye, Rüştiye-İdadi ve Necati Bey Yatılı Okulu olarak kullanılmış, 1972 yılına kadar da ortaokul-lise olarak kullanılmıştır. Bundan sonra Öğretmen Evi olarak kullanılmaya başlanmıştır.

Bu yapı dikdörtgen planlı olup zeminle birlikte iki katlıdır. Dış duvarları kesme taştan, iç bölümleri kâgirdir ve üzeri ahşap çatı ile örtülüdür. Dış mimarisi olarak oldukça sağlam olarak günümüze kadar gelmiştir.

Atatürk Harf İnkılâbı’nı benimsetmek amacıyla çıktığı yurt gezisinde, bu okulun bahçesinde halka ders vermiştir. 15 Eylül 1928’deki bu olay binaya ayrı bir tarihi önem kazandırmıştır.
 
#13
Sinop Saat Kulesi


Sinop il merkezinde iç kale burçlarından birisi üzerinde bulunan saat kulesinin ne zaman ve kimin tarafından yapıldığı bilinmemektedir. Bunu açıklayan bir kitabe ve belgeye rastlanmamıştır. Sinop’un tüm eserlerinin isimlerini belirten 1310 ( 1892) tarihli Kastamonu isimli eserde de saat kulesinden söz edilmemiştir. Bu nedenle saat kulesinin 1892 tarihinden sonra yapıldığı sanılmaktadır.

İç Kale burçları üzerindeki kule dikdörtgen bir prizma şeklinde, üzeri mazgallı olup, dört köşesine de birer saat kadranı yerleştirilmiştir.
 
#14
Sinop Cezaevi


Sinop Cezaevi, Sinop Kalesi’nin güneybatı ucunda bulunan İç Kale’de bulunuyordu.
Sinop Kalesi’nin ne zaman kurulduğu kesin olmamakla beraber MÖ.72 yılında Pontus Kralı IV. Mithridates tarafından yaptırıldığı söylenmektedir. Bizanslıların yaptırdığı konusunda bazı kaynaklarda belirtilmiş ise de kale içerisindeki kitabeler kalenin İsfendiyaroğulları ve Osmanlılar zamanında onarıldığını göstermektedir.

Sinop’u 1214 yılında ele geçiren Selçuklu Sultanı İzzeddin Keykavus kaleyi kuzeyden güneye inen dik surla kestirmiştir. Böylece İç Kale enine bir surla ikiye bölünmüştür. Burada 9.500 m2 lik bir alan meydana gelmiş bu yerde Sinop Hapishanesi kurulmuştur.

II. Meşrutiyetin kurulmasından sonra Sinop Cezaevine siyasi mahkûmlar getirilmiştir. Cumhuriyet döneminde de hapishane olarak kullanılmış ve bu durum 1997 yılına kadar sürmüştür. Hapishanede Türkiye’de ilk kez bir uygulama yapılmış, mahkûmların birer sanata yönelmesi için çalışılmıştır. Bunun için içeride atölyeler kurulmuştur. Mahkûmların yaptığı küçük sanat eserlerinin satılması ile de onlara maddi olanaklar sağlanmıştır.

Sinop cezaevinin bir özelliği de birçok fikir suçlusu ve yazarın burada mahkûm olarak bulunmasıdır.

Sonraki dönemlerde Bölge Kapalı Cezaevi ve Çocuk Islah Evi olan kale ve buradaki cezaevi yapısı ile Askerlik Şubesinin boşaltılmasından sonra 1999’da Kültür Bakanlığı’na tahsis edilmiştir. Kültür Bakanlığı’nın yapmış olduğu restorasyon çalışmalarından sonra kale Kültür Merkezine dönüştürülmüştür. Günümüzde Kültür Kompleksi olan kalede sosyal etkinlikler alanı düzenlenmiş, galeriler, Konferans Salonu, Tanıtım Salonu, Satış Reyonu, Kafeterya gibi kültürel mekânlar yapılmıştır.

Sinop Cezaevinde, Refik Halit Karay, Mustafa Suphi, Ahmet Bedevi Kuran, Refi Cevat Ulunay, Hüseyin Hilmi, Burhan Felek, Osman Celal Kaygılı, Celal Zühtü Benneci, Sabahattin Ali ve Necip Fazıl Kısakürek, Kerim Korcan, Osman Deniz, Zekeriya Sertel hapis ve sürgün olarak kalmışlardır.

Necip Fazıl Kısakürek’in burada kaldığı süre içerisinde Zindandan Mehmet’e Mektup isimli şiirini yazmıştır:

Zindan iki hece. Mehmed'im lafta!
Baba katiliyle baban bir safta!
Bir de geri adam, boynunda yafta...
Halimi düşünüp yanma Mehmed'im!
Kavuşmak mı?.. Belki... Daha ölmedim!

Avlu... Bir uzun yol... Tuğla döşeli,
Kırmızı tuğlalar altı köşeli.
Bu yol da tutuktur hapse düşeli...
Git ve gel... Yüz adım... Bin yıllık konak
Ne ayak dayanır buna, ne tırnak!

Bir alem ki, gökler boru içinde.
Akıl almazların zoru içinde
Üstüste sorular soru içinde.
Düşün mü, konuş mu, sus mu, unut mu?
Buradan insan mı çıkar, tabut mu?

Bir idamlık Ali vardı, asıldı
Kaydını düştüler, mühür basıldı.
Geçti gitti, birkaç günlük fasıldı
Ondan kalan, boynu bükük ve sefil;
Bahçeye diktiği üç beş karanfil...

Müdür bey dert dinler, bugün "maruzat"!
Çatık kaş... Hükümet dedikleri zat...
Beni Allah tutmuş kim eder azat?
Anlamaz; yazısız, pulsuz dilekçem...
Anlamaz! ruhuma geçti bilekçem!

Saat beş dedi mi, bir yırtıcı zil
Sayım var, maltada hizaya dizil!
Tek yekun içinde yazıl ve çizil!
İnsanlar zindanda birer kemmiyet;
Urbalarla kemik, mintanlarla et.

Somurtuş ki bıçak, nara ki tokat;
Zift dolu gözlerde karanlık kat kat...
Yalnız seccademin yönünde şefkat
Beni kimsecikler okşamaz madem
Öp beni alnımdan, sen seccadem!

Çaycı getir ilaç kokulu çaydan!
Dakika düşelim, senelik paydan!
Zindanda dakika farksız aydan
Karıştır çayını zaman erisin
Köpük köpük, duman duman erisin!
Peykeler, duvara mıhlı peykeler
Duvarda, başlardan yağlı lekeler
Gömülmüş duvara, baş baş gölgeler...
Duvar, katil duvar yolumu biçtin
Kanla dolu sünger... Beynimi içtin

Sükût... Kıvrım kıvrım uzaklık uzar
Tek nokta seçemez dünyada nazar
Yerinde mi acep, ölü ve mezar?
Yeryüzü boşaldı habersiz miyiz?
Güneşe göç var da, kalan biz miyiz?

Ses demir, su demir ve ekmek demir...
İstersen demirde muhali kemir.
Ne gelir ki elden, kader bu, emir...
Garip pencerecik, küçük daracık;
Dünyaya kapalı, Allah'a açık

Dua, dua eller karıncalanmış;
Yıldızlar avuçta, gök parçalanmış
Gözyaşı bir tarla, hep yoncalanmış
Bir soluk, bir tütsü, bir uçan buğu
İplik ki incecik, örer boşluğu
Ana rahmi zahir, şu bizim koğuş
Karanlığında nur, yeniden doğuş...
Sesler duymaktayım; Davran ve boğuş!
Sen bir devsin, yükü ağırdır devin!
Kalk ayağa, dimdik doğrul ve sevin!

Mehmed'im, sevinin, başlar yüksekte!
Ölsek de sevinin, eve dönsek de!
Sanma bu tekerlek kalır tümsekte!
Yarın elbet bizim, elbet bizimdir!
Gün doğmuş, gün batmış, ebed bizimdir.

Sabahattin Ali de Sinop Cezaevinde tutuklu olarak kaldığı sürede Aldırma Gönül isimli şiirini burada yazmıştır. Bu şiir daha sonra Edip Akbayram tarafından şarkı olarak seslendirilmiştir.
Aldırma Gönül

Başın öne eğilmesin
Aldırma gönül, aldırma
Ağladığın duyulmasın,
Aldırma gönül, aldırma

Dışarıda deli dalgalar
Gelip duvarları yalar;
Seni bu sesler oyalar,
Aldırma gönül, aldırma

Görmesen bile denizi,
Yukarıya çevir gözü:
Deniz gibidir gökyüzü;
Aldırma gönül, aldırma

Dertlerin kalkınca şaha
Bir sitem yolla Allaha
Görecek günler var daha;
Aldırma gönül, aldırma

Kurşun ata ata biter
Yollar gide gide biter;
Ceza yata yata biter;
Aldırma gönül, aldırma.
 
#15
Sinop Balatlar Kilisesi


Sinop, Ada Mahallesi, Yusufoğlu Aralığı’nda bulunan bu kilise MS.660 yılında Bizanslılar döneminde yapılmıştır.

Kilise 3.062 m2’lik bir alanı kapsamakta olup, önceleri bu yapının Roma dönemine ait bir hamam olduğu düşünülmüştür. Kilise Bizans döneminde VII.yüzyılda yapılmış dikdörtgen planlı bir bazilikadır. Kesme taş ve tuğladan yapılmış olan kilisenin duvarları dört sıra taş, dört sıra da tuğladan örülmüştür. Üst örtüsü içten tonoz, dıştan çatı ile örtülüdür.

Günümüzde kilisenin doğu ve batı duvarları yıkılmış, yalnızca kuzey ve güney duvarları ayakta kalabilmiştir. Kilisenin apsisi iyi bir durumda günümüze gelmiştir. Burada İsa, Meryem ve havarilerle ilgili freskler bulunmaktadır. Ancak bu freskler açıkta bulunduğundan sürekli tahrip olmaktadır.

Kilisenin mülkiyeti özel bir şahsa ait iken Kültür ve Turizm Bakanlığı tarafından 2000 yılında kamulaştırılmış, çevre düzenlemesi yapıldıktan sonra da ziyarete açılmıştır.
 
#16
Sinop Paşa Tabyası


Sinop Yarımadası’nın güney ucunda bulunan Paşa Tabyası XIX.yüzyılda Osmanlı-Rus Savaşları sırasında yapılmıştır.

Tabya Karadeniz’den gelecek Rus saldırılarını önlemek amacı ile yapılmıştır. Moloz taştan yapılan tabya yarım ay şeklinde olup, on bir top yatağı duvarlara yerleştirilmiştir. Tabya içerisinde cephanelik bölümü ile çeşitli mahzenler bulunmaktadır.

Günümüzde bu tabya turistik tesis olarak ziyarete açılmıştır. Bunun yanı sıra bir başka tabya olan Korucuk Tabyası da özel bir şahsın mülkiyetindedir.
 
#17
Sinop Hanları


Durakhan (Kervansaray) (Durağan)

Sinop ili Durağan ilçesinde, İsmail Bey Camisi’nin (Eski Cami) yanında bulunan Durakhan kitabesinden öğrenildiğine göre, Selçuklu veziri Müinüddin Süleyman Pervane tarafından 1246 yılında yaptırılmıştır. İç Anadolu ile Karadeniz bölgeleri arasındaki ticaret yolu üzerindeki han, yöre halkı ve yolcular tarafından Durakhan olarak anılmıştır. Bu nedenle de bulunduğu ilçenin adı Durakhan olmuş, zamanla halk dilinde Durakhan Durağan’a dönüşmüştür.

Hanın kitabesi yerinden düştükten sonra korunması için İsmail Ağa Camisi’nin duvarına konulmuştur. Bu kitabeden Bekir Başoğlu Boyabat isimli kitabında söz ermektedir.

Kitabe:
”Emre bi imareti hazin - i Han İl menrure fi eyyami Devlet -iz Sultan.
El a'zam Şehinşah ile muazzam itibar üd-dünya ve'ddin Ebül Fatih Teyhüsrev.
El isfehar i-muazzam Melik-i Mülük İl-Ümera vel-vüzera emin üd Devleti ve'ddin avn ül-islam.
Perdvenetü A'zam Süleyman ibnü Ali a'lellahü şenehü nazara ehell ül abdi aakarühüm güher başübnü Abdillahfi zilhicce sene erbaun , sittine ve sittemiye.”

Arapça olarak yazılmış olan bu kitabenin mealen anlamını Bekir Başoğlu şöyle açıklamıştır:

“İslam’ın ve Müslümanların dinin ve devletin yardımcısı vezir, emir ve meliklerin meliki dünyanın ve dinin itibarı Fatih'ler babası Ulu Sultan Keyhüsrev'in emriyle bu Kervansarayı h.644 (1246) yılında büyük Pervane Süleyman bin Ali yaptırmıştır. İnşaatı kulların fakiri Kühürbaş Bin Abdullah nezaret etmiştir.”

Han moloz taş ve kesme taştan kireç harçlı olarak yapılmıştır. Dikdörtgen planlı han 22.50x14.00 m. ölçüsünde bir iç avlusu bunun çevresinde de 13 odadan, aşevi, hamam ve mescitten meydana gelmiştir. Selçuklu sanatının özelliklerini yansıtan han, açık avlulu han örneklerindendir. Hanın girişi üzerinde geometrik bezemeler ve kitabesi bulunmaktadır. Bu kitabe İsmail Bey Camisi’nin duvarına sonradan konulmuş ve hanın 1989-1992 yılları arasında restorasyonun yapıldığı sırada da bu kitabe tekrar eski yerine konulmuştur.

Girişin iki yanında diğer han odalarından farklı iki oda bulunmaktadır. Bu odalar hanın güvenliğini sağlayanlar ile hana girişi kontrol edenlere aitti. Avludaki han odaları ve arkasına yaslandığı hanın duvarları oldukça kalındır. Aynı zamanda buraya içerisinin aydınlatılması ve havalandırılması için mazgal pencereler açılmıştır. Hücreler beşik tonoz örtülüdür. Bunlardan ilk bölümdeki odalar hana konaklamak için gelenlerin dinlendikleri yerlerdir. İkinci bölüm hanın sağ tarafında yer alır. Bu bölümün ne amaçla kullanıldığı kesinlik kazanamamakla beraber ibadethane olarak kullanıldığı da iddia edilmiştir.

Durakhan döneminin en sağlıklı işlevi olan yapılarından birisidir. Sağdaki bölümde hanın hamamı, mutfağı da bulunmaktadır. Bu hamamdan yalnızca bir duvar kalıntısı günümüze gelebilmiştir.
 
#18
Sinop Kaya Mezarları


Terelek Kaya Mezarı (Durağan)

Sinop ili Durağan ilçesi, Köklen Köyü Kemerbahçe Mahallesi’nde (Gökdoğan-Kemerbahçe arasında) bulunan Terelek Kaya Mezarını ilk kez 1944 yılında, Kastamonu Müzesi Müdürü Ahmet Gökoğlu bulmuş ve yayınlamıştır.

Bu kaya mezarı çok yüksek bir yerde, Gökırmak vadisine hâkim konumdadır. Mezar anıtının ön cephesi kayalara oyularak yapılmış üç sütunlu bir mabedi andırmaktadır. Sütunlar aşağıdan yukarıya doğru incelmekte olup, sütunların üzerindeki arşitravda bir insanla bir aslanın mücadelesini konu alan bir tasvir, onun yanında da bir insan başı görülmektedir.


Ambar Kaya Mezarı (Durağan)

Sinop ili Durağan ilçesine 5 km. uzaklıkta, Durağan-Vezirköprü karayolu üzerinde, Karadeğin Köyü yakınında bulunan Ambar Kaya Mezarının MÖ.VI.yüzyılda yapıldığı sanılmaktadır.


Salar Köyü Kaya Mezarı (Boyabat)

Boyabat ilçesi Salar Köyü’nde bulunan bu kaya mezarının MÖ.VII.yüzyılda, Paflagonialılar tarafından yapıldığı sanılmaktadır. Mezarda hayvan figürleri bulunmaktadır.


Arımkaya Tüneli ve Kaya Mezarı (Boyabat)

Boyabat ilçesinde, Arım Çayı kenarında, Yukarı Arım Mahallesi üstünde yüksek bir kaya üzerinde yer almaktadır.
 
#19
Sinop Doğal Güzellikleri


Sinop il topraklarının %74’ü dağlardan meydana gelmiştir. Karadeniz’in diğer illerinde olduğu gibi dağlar denize paralel uzanmaktadır. Küre dağları (İsfendiyar) batı-doğu doğrultusunda uzanırken il topraklarını da ikiye böler. Özellikle bu dağların kıyı kesimlerinde geniş ovalık alanlar meydana gelmemiştir. Bununla beraber il topraklarında ovalık alanlar çok azdır. Sinop yarımadasının çevresi alçak tepelerden meydana gelmiştir. Küre Dağlarının güneyinde Gökırmak Vadisi başta olmak üzere düzlük alanlar dikkati çekmektedir. Sinop ili de plato niteliğindeki bir yarımada üzerinde kurulmuştur.


Küre Dağları (İsfendiyar Dağları)

Küre dağlarının doğu kesimleri Sinop il toprakları içerisinde bulunmaktadır. Karadeniz’e paralel doğu-batı doğrultusunda uzanan Küre Dağları’nın doğu bölümleri Sinop il toprakları içerisindedir. Yükseklikleri 1.200–1.400 m. arasında uzanan dağların yükseltileri çok fazla olmamakla beraber vadilerle bölündüğü de görülmektedir. Küre dağlarının en yüksek tepeleri Sarıdökük Tepesi (1.600 m), Çangal Dağı (1.605 m), Zindan Dağı (1.700 m) ve Göktepe’dir (1.375 m). Bu dağların hemen hepsi zengin çam ve köknar ormanları ile kaplıdır.

Bu dağlar Alp Dağlarının sonucu olarak II. Zaman içerisinde kuzeyden gelen tektonik hareketler sonucu oluşmuşlardır. Bu dağlardan kaynaklanan çok sayıdaki akarsu ise Karadeniz’e dökülmektedir.

Sinop dağlarının arasında kalan alanlar platolarla kaplıdır. Bunların en önemlisi ilin güneye doğru uzanan Sinop Platosudur. Bunun yanı sıra Gerze ve Boyabat ilçelerinde de platolar bir araya gelmiştir. Ayrıca Boyabat’ta Mehmetli, Aluç, Murat, Gündüzlü, Kumlu, Darıözü, Doğançam, Yaylacık, Uzunöz, Sakızlı, Bayat, Yassıalan, Gökalan, ve Buzluk yaylaları bulunmaktadır. Gerze de ise Altmışdört, Güdekoğlu, Avlağısökü, Kuzfındık, Cam ve Altınyayla vardır. Erfelek ilçesinde, ilçe merkezine 8 km. uzaklıkta Domuz Dağı ormanlarının zirvesinde Karaçayır Yaylası, ilçe merkezinin güneybatısında Sorkun Köyü sınırlarında Gebegüneyi Yaylası, Yine Erfelek ilçe merkezinin güneydoğusunda Ormantepe Köyü sınırları içerisinde Hacıbey Yaylası; Ayancık da ise Kocaoğlu Yaylası onları tamamlamaktadır. Sinop Platosu yaşlı ve genç oluşumlardan meydana gelmiştir. Burada değişik yeryüzü şekilleri ortaya çıkmıştır. Plato değişik tektonik oluşumlardan ötürü farklı yüksekliklerdedir. Bu yükseklikler 60-70 m.yi aşmamaktadır. Akarsular platoyu derin biçimde parçalamış, orta kesimlerde de bir takım çukurluklar oluşmuştur. Bunlardan birisinde de Sarıkum gölü meydana gelmiştir.


Akarsular

Sinop’un Batı Karadeniz havzasına giren bölümleri akarsu yönünden oldukça zengindir. Bu bölüm alüvyal tabanlıdır ve akarsular burada derin vadiler içerisinden akmaktadır. Sinop’un Batı Karadeniz Havzasına giren kesiminde Tepeçay, Ayardin Deresi, Ayancık Çayı, Karasu Çayı, Çakıroğlu Çayı ile Kanlı Dere bulunmaktadır.

Tepeçay Deresi

Sinop’un Türkeli ilçesi ile Kastamonu’nun Çatalzeytin ilçe merkezi arasında sınırı oluşturan, güney-kuzey doğrultusunda akan Tepeçay Çatalzeytin’in doğusundan Karadeniz’e dökülmektedir. Bu çayını taşıdığı alüvyonlar deniz kenarında büyük bir delta oluşturmuştur.

Ayardin Deresi

Türkeli ilçesinin doğusunda Karadeniz’e dökülen Ayardin Deresi Çatalgeriş Köyü yakınlarında 1.000 m. yükseklikten kaynamaktadır. Güney-kuzey doğrultusunda akan dere 20. km uzunluğundadır.

Ayancık Çayı

Küre Dağlarından kaynaklanan Ayancık Çayı çok sayıdaki küçük akarsular ile birleşir ve Ayancık ilçe merkezinden Karadeniz’e dökülür. Çayın uzunluğu 90 km.dir. Ayancık’ın Akçakese Köyü’nde tek bir kol halinde güney-kuzey doğrultusunda akar.

Karasu Çayı

Küre dağlarının doğan karasu Çayı güney-kuzey doğrultusunda aktıktan sonra Erfelek’te doğuya yönelir sonra yeniden kuzeye dönerek akışını sürdürür. Sinop’un 8 km batısında Karadeniz’e dökülür. Karasu Çayı geniş tabanlı bir vadi içerisinden akar ve uzunluğu da 80 km. bulur

Çakıroğlu Çayı

Dranas Dağından doğan Çakıroğlu Çayı alüvyonlu geniş bir vadi içerisinde akar. Sinop ile Gerze arasındaki denize dökülür. Karadeniz’e döküldüğü yerde de küçük bir delta oluşturmaktadır.

Kanlıdere

Uzunöz Dağlarının eteklerinden doğan Kanlıdere Çayağzı’ndan Karadeniz’e dökülür. Derenin çok sayıda küçük kolları vardır. Geniş bir vadi tabanında kıvrımlar oluşturarak akmaktadır.

Gökırmak

Kızılırmak Havzası içerisinde yer alan Gökırmak Kastamonu’nun Araç ilçesinin kuzeydoğusunda Eğriceova Dağından kaynaklanmaktadır. Küçük kollarla beslenen ırmak Boyabat Keşler Köyü yakınlarında Sinop il topraklarına girer, kuzey-batı-güneydoğu doğrultusunda akar ve Boyabat Ovasını sular. Boyabat yakınlarında büyük bir kol ile birleşerek Durağan’da Uluköy Deresi ismini alır. Sonra da doğu-batı doğrultusunda akarak birtakım dönüşler yapar ve Kızılırmak’a katılır.


Göller

Sinop il toprakları içerisinde çok sayıda irili ufaklı göller bulunmaktadır. Bunların büyük çoğunluğu da jeolojik zamanlarda tektonik hareketler sonucu oluşmuştur.

Sarıkum Gölü

Sinop yarımadasının batı kesiminde, il merkezine 5–6 km uzaklıkta yer alan Sarıkum Gölü tektonik hareketler sonucu oluşmuştur. Sarıkum Gölü ve çevresi Tabiatı Koruma Alanı olarak ilan edilmiştir. Gölün çevresinde karaca, yaban domuzu, çakal, tilki, vaşak, gelincik ve yılkı atları yaşamaktadır. Ayrıca çeşitli kuş türleri, sürüngenler ve göl içerisinde de başta kefal olmak üzere balık türleri yaşamaktadır. Göl çevresi göçmen kuşların konaklama yeridir.

Gölün bulunduğu çukur alanın ortasında yer alan gölünü uzunluğu 2 km, genişliği ise 750 m.dir. Doğal etkiler ve rüzgarlar nedeniyle göl kumlarla dolarak kıyıdan uzaklaşmış ve 500-600 m. içeride kalmıştır. Küçük akarsularla beslenen gölün fazla suları denize dökülmektedir. Ancak gölün güneyindeki bataklık alan genişlemektedir. Çevresi her geçen gün biraz daha bataklık alana dönüşmektedir.

Gölün denize yakın kenarlarında iri taneli kumları olan uzun bir kumsal bulunmaktadır. Bu kumsaldaki kumların renginden ötürü de buraya Sarıkum ismi verilmiştir.


Aksaz Gölü

Karagöl’ün kuzeydoğusunda yer alan Aksaz Gölü deniz seviyesi ile aynı düzeydedir. Tektonik bir çöküntü alanı olup, Yüzölçümü 200 hektardır. Göle küçük akarsular dökülmektedir. Yağışlı aylarda denizle arasındaki seti aşarak denize karışmaktadır.

Sülük Gölü

Sinop’un önemli tarım alanlarını sulayan sülük Gölü eski bir yanardağının kraterinden meydana gelmiştir. Deniz seviyesinden 210 m. yüksekliğinde olup derinliği 1-2 m. geçmemektedir.

Karagöl

Sinop Akliman’ın yakınında Aksaz ile Sarıkum Gölleri yakınındadır. Yüzölçümü 80 hektardır. Kış aylarında suları artan gölün suları yaz aylarında çekilir ve gölün bütünü kurumaktadır.

Akgöl

Ayancık ilçesinin güneyinde, deniz seviyesinden 1.200 m. yükseklikte bulunan Akgöl iki çayın birleşmesi ile oluşmuştur. Yaklaşık üç dönümlük bir alanı kaplayan gölün çevresinde köknar ormanları bulunmaktadır. Gölün çevresinde Orman İşletmesine ait bir tesis bulunmaktadır.

Tekne ile turistik geziler yapılan gölün etrafındaki ormanlarda yaban domuzu, ayı, kurt, çakal ve tavşan gibi hayvanlar bulunmaktadır. Ayrıca yol üzerinde İnatlı Mağarası, küçük kayak pistleri ve dağ turizmine yönelik çalışmalar yapılmaktadır.


Sinop İçme Kaplıcaları

Aloğlu İçmesi (Merkez)

Sinop il merkezinde bulunan Aloğlu İçmesinin su sıcaklığı 16 derece olup, karaciğer ve safra kesesi rahatsızlıklarının tedavisine iyi gelmektedir.


Boyabat Kaplıcası (Boyabat)

Sinop ili Boyabat İlçesi’nde bulunan bu kaplıcanın su sıcaklığı 22 derecedir. Romatizma ve kadın hastalıklarının tedavisine iyi gelmektedir.


Acısu İçmesi (Gerze)

Sinop ili Gerze ilçesine bağlı, Acısu Köyü’nde bulunan Acısu İçmesi, fazla miktarda CO2 içerdiğinden içme suyu olarak da kullanılmaktadır. Suyun sıcaklığı 15 derece civarındadır. Ayrıca içmenin suyu mide rahatsızlıklarının tedavisinde kullanılmaktadır.


Mağaralar

İnatlı Mağarası (Ayancık)

Sinop, Ayancık ilçesinde Akgöl’e 16 km. uzaklıkta bulunan İnatlı Mağarasının turizme kazandırılması için çalışmalar yapılmıştır. Mağaraya ulaşılması için projeler hazırlanmış, mağara içerisindeki yürüyüş yollarının ziyaretçiler tarafından kolayca dolaşılabilmesi için aydınlanma, yürüyüş merdivenleri ve çevre düzenlenmesi yapılmıştır.


Buzluk Mağarası (Durağan)

Sinop ili Durağan ilçe merkezine 10 km. uzaklıktaki Buzluk yaylasında bulunan Buzluk Mağarasının içerisinde yaz aylarında da buzların meydana gelmesi, kış aylarında da erimesinden ötürü Buzluk Mağarası ismi ile anılmıştır. Yörenin turistik yönden ilgi çeken tektonik özellikli bir mağarasıdır.


Dinlenme ve Mesire Yerleri

Tatlıca Şelaleleri (Erfelek)

Sinop ili Erfelek ilçesine 15 km. uzaklıktaki Erfelek Barajı yakınında yirmi sekiz adet şelale bulunmaktadır. Dar bir vadi içerisinde 2 km. uzunluktaki yürüyüş yolu çevresinde şelaleler sıralanmıştır.

Yörenin doğa harikası olarak nitelendirilen bu şelalelerin aktığı yerde yüzmeye elverişli göller bulunmaktadır. Şelalelerin sırtlarındaki dağlık alanlarda ise dağ sporları, doğa yürüyüşü ve trakkking gibi spor faaliyetlerine uygun ortamlar vardır. Ayrıca bu şelalelerin çevresi yöre halkı tarafından dinlenme ve mesire yeri olarak kullanılmaktadır.

Hasandere Şelalesi

Sinop ili Erfelek ilçesinin 4 km. doğusundaki Hasandere Köyü’nün ortasından geçen derenin döküldüğü yerde yüzmeye uygun bir göl oluşmuştur.

Bu göle dökülen Hasandere Şelalesinin yanı sıra çevresinde diğer şelaleler de bulunmaktadır.

Deli Kızın Şelalesi

Erfelek ilçesinin Soğucalı Köyü, Kıran Mahallesi yakınında, Karasu Çayı’na dökülen dere üzerinde Deli Kızın Şelalesi bulunmaktadır. Şelale 15 m. yükseklikten dökülmekte olup, çevresi piknik ve mesire alanı olarak kullanılmaktadır.


Abalı Köyü Piknik Alanı

Sinop’ 13 km uzaklıkta olan Abalı Köyü yakınında, Söğütler Sırtı Mevkiinde bulunan Abalı Köyü Piknik Alanı karagürgen ve meşe ağaçları ile kaplı olup, Milli Parklar Genel Müdürlüğü tarafından 1994 yılında Orman İçi Dinlenme Yeri olarak tescil edilmiştir.


Kale Bağı ve Topalçam Mesire Yeri

Boyabat ilçe merkezindeki kalenin alt tarafı mesire yeri olarak daa kullanılmaktadır. Burada iki adet havuz ve çevresinde de turistik tesisler ile piknik alanları vardır.

Topalçam ise şehir girişinde bulunan ormanlık alan olup, burası da yöre halkı tarafından mesire yeri olarak kullanılmaktadır.


Karakum Plajı

Sinop Boztepe Yarımadasının güneydoğusunda, il merkezine 15 km. uzaklıktaki Karakum Mevkii doğal plajı ve siyah renkteki iri taneli kumları ile ün yapmıştır.

Bu doğal plajın çevresinde İl Özel İdaresine ait Karakum Tatil Köyü bulunmaktadır. Bu kumun romatizma ve siyatik hastalıklarına iyi geldiği söylenmektedir.


Hamsilos (Hamsoraz) Koyu

Sinop il merkezine 11 km. uzaklıkta bulunan Hamsilos Koyu ve çevresi doğa harikası olarak nitelendirilmekte olup, Kültür Bakanlığı tarafından da 1991 yılında, birinci derece doğal sit alanı olarak ilan edilmiştir.

Karadeniz’in kıyılarında bulunan koylarından en çok kaya içine kadar sokulanı olmasından ötürü ilginç bir görünümü bulunmaktadır.



Çukur Yazı (Erfelek)

Sinop ili Erfelek ilçesinin güneyinde bulunan 40.000 m2’lik alan, ilçe Kaymakamlığınca mesire ve dinlenme yeri haline getirilmiştir. Ayrıca Erfelek’in Şerefiye, Karacaköy, Yeniçam, İncirpınarı köylerinin Karadeniz kıyılarında bulunan doğal plajları turizm yönünden önemlidir. Buradaki deniz kıyılarında ve göletlerde avcılık da yapılmaktadır.


Sinop ili içerisinde Ayancık-Akgöl Türizm Merkezi, Gerze ilçesine 47 km. uzaklıktaki Kozfındık, Bozarmut Yaylası, Türkeli ilçesine 12 km. uzaklıktaki Kurugöl Turizm Merkezi 20 Eylül 1991 yılında Bakanlar Kurulu Kararı ile Turizm Merkezi olarak ilan edilmiştir.
 
Üst