Şefkat dahi aşk gibi, belki daha keskin ve daha geniş bir tariktir ki, Rahîm ismine îsal eder.

#1
Sponsorlu Bağlantılar
Şefkat, Üstad Bediüzzaman Hazretlerinin “acz, fakr, şefkat, tefekkür” yolu olarak tarif ettiği, iman ve Kur’an hizmetinin dört rüknünden biridir. İnsanı “Rahîm ismine îsal” eden en büyük bir vesiledir.

Rahîm ismine kâmil mânâda mazhariyet, insanlara iyiliklerin en büyüğü olan iman vadisinde yardımcı olmakla, onları ebedî azaptan kurtarıp sonsuz bir saadete kavuşturmak için bütün himmet ve gayretiyle çalışmakla gerçekleşir. Allah Resûlü (asm.) bu mânânın en ileri temsilcisidir.

Onun bu engin şefkati karşısında, kendinden geçenler, eriyip tükenenler, “ölmeden evvel ölür” ve “ashab” olarak dirilirlerdi. O, müşrikleri tevhide davet eder, onların cehennem azabından kurtulmaları için bütün himmetiyle, en ağır ve dayanılmaz şartlar altında gayret gösterirdi. Ama şirkin de amansız düşmanıydı.

Nitekim Cenâb-ı Hak da en büyük cürüm, en ileri cinayet olarak şirki göstermiş. “Allah şirki asla bağışlamaz. Bundan başkasını ise dilediği kimse için bağışlar.” (Nisa Sûresi, 48) buyurmuş ama kendisine ortak koşan o bedbahtların kurtuluşu için de kitap inzal etmiş ve sevgili Habibini (asm.) hakkı tebliğ ile vazifelendirmişti. Biz de O Resûl-ü Kerim’in (asm.) ümmeti olarak, şefkatle cihazlanmalı ve inanmayanları imana, şirke düşenleri de tevhide davet etmeliyiz.

Bununla birlikte, her şey gibi şefkatin de bir ölçüsü vardır. Bu ölçüyü aşan şefkat, şefkat olmaktan çıkar ve kaderi tenkit yoluyla insanı dalâlete götürebilir. Böyle bir tehlikeye düşmemek için Risale-i Nurdaki şu hakikatlari sürekli dikkate almalıyız:

“Allah’ın rahmetinden fazla rahmet edilmez. Allah’ın gadabından fazla gadab edilmez.” (Sözler)

“Şefkat-i insaniye, merhamet-i Rabbaniyenin bir cilvesi olduğundan, elbette rahmetin derecesinden aşmamak ve Rahmeten-lil-Âlemîn olan Zâtın (asm.) mertebe-i şefkatinden taşmamak gerektir.” (Kastamonu Lâhikası)
 
Üst