Risale-i Nurun olmadığı zamanlarda ve asırlarda o zamanın insanları bu hakikatlerden mahrum mu kalmı

#1
Sponsorlu Bağlantılar
Üstadımız tarikat ve hakikat mesleklerinin şeriata yardımcı olmaları gerektiğini ifade ediyor. Yani esas olan şeriattır. Yine Üstadın ifadesiyle “Şeriatın yüzde doksan dokuzu iman, ibadet, ahlâk ve fazilettir, yüzde biri siyasete mütealliktir.”

Bu yüzde doksan dokuza ulaşmanın bir yolu “tarikat” ise diğer bir yolu da “hakikattir”, yani Risale-i Nurun mesleğidir. İnsanların imanlarını tahkiki yapmaları, İslam’ı yaşamada hassasiyet kazanmaları, günahlardan titizlikle uzak durmaları, bütün ömürlerini emir dairesinden geçirip yasaklardan uzak durmaları ana hedeftir. Bu şüphe, tereddüt, sefahat ve dalalet asrında insanların bu gerçeklere kavuşmalarının en kısa yolu Risale-i Nurun mesleğidir. Yoksa tek yol o değildir. Üstadımızın şu ifadeleri konuya açıklık getirir:

“Ehl-i velayetin amel ve ibadet ve sülûk ve riyazetle gördüğü hakikatlar ve perdeler arkasında müşahede ettikleri hakaik-i imaniye, aynen onlar gibi Risale-i Nur ibadet yerinde, ilim içinde hakikata bir yol açmış; sülûk ve evrad yerinde, mantıkî bürhanlarla ilmî hüccetler içinde hakikat-ül hakaika yol açmış” (Emirdağ Lahikası,1)


Üstadın “hakikat-ül hakaik” dediği, Kur’anın talim ettiği, şeriatın ders verdiği hakikatlerdir. Bunlar kısaca “iman, salih amel, takva ve güzel ahlâk” olarak özetlenebilir. Üstad, Kader Risalesinin zeylinde “Cenab-ı Hakka vasıl olacak yollar pek çoktur.” derken bu dört maddeyi ruhlarda ve kalplerde hâkim kılmanın birçok yolları olabileceğini açıkça belirtmiş oluyor.

Şunu da ifade edelim ki, her asrın içtimaî yapısı, sosyal problemleri, akıl ve kalpleri meşgul eden meseleler farklılık gösteriyor. Asrımızda ilim ve teknikte kaydedilen ilerlemeler, radyo, televizyon, internet gibi kitlelere anında ulaşımı sağlayan vasıtaların çoğalmasıyla, ayrıca enaniyet ve sefahatin de geçmiş asırlara nispeten çok ileri boyutlar kazanmasıyla insanlar dine karşı lakayt kalmışlar, kalpler şüphe ve tereddütlerle yaralanmış, akıllar “neden ve niçin”lerle bulandırılmıştır. Böyle bir asırda ancak akılla kalbe birlikte hitap eden ve her ikisini de tatmin eden bir eserle irşat görevi kemaliyle yerine getirilebilir.

Geçmiş asırlarda, Üstadın ifadesiyle “teslim kavi idi”. O asırda insanları hakikate ulaştırmak için tarikat yolu tutulmuş ve nicelerin iman ve marifette terakki ve tealileri sağlanmıştı.
 
Üst