Peter Pan Kitap Özeti

N

neslin

#21
Sponsorlu Bağlantılar
bunlar sıradan bana daha iyisi lazım

Kitabın Özeti

Yıllar geçmiş, kayıp çocuklar büyümüştür. Hepsinin kendi ailesi ve çocukları olmuştur. Ama son günlerde hepsi rüyalarında Düşler Ülkesi'ni görmeye başlamışlardır. Hepsi de uyudukları hatta azıcık kestirdiklerinde maceralı rüyalar görürler. Daha fecisi sabah uyandıklarında yanlarında bir şeyler getirdiklerini görürler. Bir kama, silah, şurup şişesi, timsah. Rüyalar Düşler Ülkesi'nden sızmaya başlamıştır.

Bu arada dha önceki macerada ve ceketi bulana kadar bu kitapta Peter Pan'ın yapraklardan yapılma bir elbisesi var.

Büyümüş Kayıp Çocuklar Düşler Ülkesi'nde bir sorun olduğunu düşünüp, Düşler Ülkesi'e uçmayı planlarlar. Ama uçabilmek için Peri Tozuna ihtiyaçları vardır.

Bir peri arar bulamazlar, sonra bir bebeği güldürüp, bir perinin doğmasını sağlarlar. Periler adlarıyla doğdukları için perinin zaten bir adı vardır: Ateşkuşu...

Ateşkuşu, obur, haylaz ve üstelik de sürekli, kafadan atan(yalancı manasında) bir peridir. her şeyi yer ya da dağıtır ve sürekli ilgi ister. Kızılsaçlı bir peri çocuk. Resmini yolladığımı Ateşkuşu. Kayıp çocuklara tekrar çocuk olmanın sırrını öğretirve uçmaları için peri tozu verir. Peri tozunu enselerine ve saçlarına sürüp, mutlu şeyler düşündüklerinde uçabilirler. Tekrar çocuk olmaları için ise çocuklarının kıyafetlerini giymeleri yeterlidir. Başkasının Kıyafetini Giyersen O OIursun. Yargıç Dütdüt'ün sadece kızları olduğu için onardan birinin elbisesini giyer ve uzun sarı örgülü saçları olan bir kıza dönüşür. Tüysiklet'in çocuğu olmadığı için yatağının ucuna doğru ilerler ve üzerinde ona elbise gibi gelen bir gömlekle küçük bir çocuğa dönüşür.

Bütün Çocuklar 9-10 Yaşlarında Çocuklar Olmuşlardır.

Wendy kızının elbisesini giymiştir. Elbise askısız, omuzları açıkta bırakan cinstendir. Üzerinde ayçiçekleri ve iki tavşan resmi işlenmiştir. (Sihirli annem'deki kı Wendy olabilir.) Oğlanlar enselerine peri tozu sürdükçe, kısa ve dik saçları gümüş rengi olur.

Düşler Ülkesi'ne gelince ortamda bir gariplik olduğu görürler. Gölgeler dört bir yana doğru uzamaktadır. Düşler Ormanı'nda, bir önceki macerada yaptıkları Wendy Evi'ni bulurlar. Düşsel Ağaç'ın üstünde, silindir şapkadan bacası olan minicik bir evcik.

Peter Pan onları hatırlamaz. Peter da kabuslar görmektedir. Tehlikeli ve cesur şeyler yapmaya karar verirler. Ev bir vagona dönüşür ve maceralı bir yolculuk yaşarlar. Fırtına Düşsel Ağacı ve evlerini yok eder. Yeraltındaki evlerine gidemezler, sanırsak oraya bir ejderha yerleşmiştir.

Tarazzo sirki ve sahibiyle karşılaşırlar. Adam marazlanan bir şahsiyettir. Gruba katılmak, çocuklara hizmet etmek ister. Aslanları ve ayıları vardır. Çocuklar konuyla pek ilgilenmezler. İkizler ağaç ejderhasını ateşle yok etmeye çalışırken (aslında ortamda ejderha filan yok) ormanı yakarlar. Denizle ormanın arasına sıkıştıklarında, bir ylkenli gelir. Yelkenli Kaptan Kanca'nın eski gemisi Kara Bayrak'tır. Önce biraz çekinir, sonra da binerler. Peter gemide kırmızı bir ceket bulur. Giydiğinde çok hoşuna gider. Ceketin cebinde bir define haritası bulurlar. Defineyi aramaya karar verirler. Wendy elbisesinden bir bayrak yapar ve geminin korsan bayrağından elbise diker.

Geminin ayçiçekli ve tavşanlı bir bayrağı olur ve adını da Pan Bayrağı olarak değiştirirler. Peter okuma yazmayı bilmez, arada seyir defterine resimler çizer.

Gemi Zigzag Boğazı'ndan geçip, Bin Ada Denizi'ne ulaşır. Gerçektn de burada boy boy ada vardır. Demirden yapılmış bir buharlı gemiyle karşılaşırlar. Gemi Kaptan Kanca'nın yardımcısı Starkey'in die. Starkey Kızılderilileriyle çocuklara saldırır. Kızılderililerin yarısı erkek, yarısı kızdır. Sirkçi Büyük Tarazzo ve hayvanları çocukları Kızılderililerin elinden kurtarırlar. Çocuklar Starkey'in gemisindeki gümüş zarları ele geçirirler. Tarazzo Peter'ın uşağı olur. Gümüş zarların paylaşılmasında tartışma çıkar. Tarazzo Peter'i sürekli pohpohlamakta ama bencillik ve tatsız hırs gibi kötü şeyler öğretmektedir. Bu arada gümüş zarların soğan olduğu ortaya çıkar. Ama Ateşkuşu hepsini yemiştir. Peter Ateşkuşu'nu cezalandırır.

Define haritasındaki yerler: Uzak kıyı, mor bataklık, pişmanlık labirenti, filler mezarlığı, susamış çöl ve susamış çöl ve bilinmeyen bölge.

Yolda Mıknatıs Taşı Starkey'in gemisini kendisine çeker. Sonr da Peter'ın gemisindeki bütün çivileri. Çocuklar son anda uçarak kurtulurlar. Karaya çıktıklarında kayıp çocuklrı arayan bebek bakıcılarına rastlarlar. Tarazzo onları bu kadınların kötü olduğuna, amaçlarının intikam almak olduğuna inandırır.

Bu arada definenin Düşzirve'de olduğunu öğrenirler. Oraya yürüyerek çıkmy bşlarlar. Bu arada Peter kıl bir çocuk olmuş ve büyü yeteneğini kaybetmiştir. Yiyecek belirtemez ve çocuklar aç kalırlar. Bu arada Tüysiklet uzamaya başlar ve Peter onu gruptan kovar.

Yolda yüzlerce periye rastlarlar. Periler kırmızı ve maviler diye ikiye ayrılmışlar savaşmaktadırlar. Periler çocukları esir alıp hangi tarafı tuttuklarını sorarlar. Mavi deseler eğer bunlar kırmızılıysa sonları kötü, tersi de kötü. Peter Pan perilere gökkuşağını göstrir ve kurtulurlar.

Aslında Düşzirve dönüşü olmayan bir yerdir. Soğukta üşüye üşüye tırmanıp hazineyi bulurlar.

Düşler Ülkesinin define sandıkları define avcılarının en değerli arzusunu, onların dünyada her şeyden çok istedikleri şeyi barındırır.
 
Son düzenleyen: Moderatör:
P

peter pan

#29
Kitabın Adı:peter Pan
Kitabın Yazarı: James Matthew Barrie
Kitabın Konusu: Küçük ve özel bir çocuğun gizli ve özel çocuklar ülkesinde yaşadığı maceralar anlatılmaktadır.
Kitap Arka Kapak:
Kuşlar ve perilerin yanında kalmak için büyümek istemeyen bir çocuğun öyküsü anlatılmaktadır.
İskoçya’lı roman, öykü ve oyun yazarı James Matthew Barrie, duygusal komedya ve fantezileriyle döneminin en çok okunan ve sevilen yazarlarından olmuştur. Peter Pan’in her Noel Londra’da sahnelenmesi bir gelenek haline gelmiştir.
Gençler için yazdığı ve İngiliz halkının çok sevdiği Peter Pan , Kensington Bahçeleri’nde ve Peter ile Wendy adlı eserleriyle dünya edebiyatında başarıyla yerini aldı.
Bu kitabın tamamını okumanız dileği ile ….

Kitabın Özeti:
Yedi günlük Peter Pan’ın bir an önce büyümesini, annesi ve babası çok arzu ediyorlardı. Onun için yapacakları yaş günü kutlamalarını iple çekiyorlardı. Peter Pan, bildiğimiz çocuklardan değildi. Büyük bir insanın bilgisi, tecrübesi ve olgunluğuna sahipti. En büyük dileği, rüyasında gördüğü “Rüya Bahçeleri”ne gidebilmekti. Bu arzusu ona öyle bir güç verdi ki, kanadı olmamasına rağ*men, açık pencereden gök yüzüne doğru uçarak ve göz açıp kapayıncaya kadar, “Rüya Bahçeîeri”nin yumuşak çimlerinin üzerine yavaşça düşüverdi. Artık Peter Pan’a ulaşmak isteyenler mektuplarını, “Rüya Bahçeieri-Peter Pan Adası” adresine göndermeliydiler. Peter Pan’ı gören periler ve kuşlar “aramızda bir insanoğlu var, dikkat” diyerek ondan uzaklaşıyorlardı. Sadece, Salomon isimli karga ondan kaçınmamış ve dost olmuştu. Diğer kuşlar, Salomon’un emriyle, Peter Pan’a yiyecek getiriyorlar, o da onlara yuva yapmaları için, elbisesinden parçalar koparıp veriyordu. Gün geldi çırılçıplak kaldı. Ama üşümüyordu. Artık kuşlarla dosttu. Onlara kaval çalıyor, seslerini taklit ediyor, güzel yuvalar yapıyordu. Kuşlar da ona, elbirliği ile kayık şeklinde, bir yuva yaptılar. Peter Pan, kayığı ile perilerin yaşadığı yere gitti. İlk önce ona karşı hiddetle yaklaşan periler, sonra bebeğe benzediği için, onu çok sevmeye başladılar. Öyle ki, Peter’İn çaldığı kavalın ezgileri ile dans bile ediyorlardı. Bir akşam, Peter kavalını o kadar güzel çaldı ki, “Perüer Kraliçesi” onun istediği iki dileği yerine getirmek zorunda kaldı. Birinci dileği, “annesini görmek” olduğu için, uçtu ve evlerinin açık penceresinden içeri girerek, uyuyan annesini gördü. Kadıncağız, rüyasında yedi günlük iken kaybolan bebeğini gördüğü için ağlıyordu. Bir süre annesini okşadı. Sonra “tekrar geleceğim” diyerek, uçup gitti. Aylarca hep annesini ve evini düşündü.
İkinci dileği, yine “annesini görmek”ti. Bu defa uçup geldiği zaman evlerinin penceresinin kapalı ve demirli olduğunu görünce, cama yanaşıp “anneciğim ben geldim” diyerek ağlamaya başladı. Annesinin kucağında, küçücük bir bebek vardı. Ancak, ne yaptıysa, annesine sesini duyuramadı ve yeniden “Periler Ülkesi”ne dönmek zorunda kaldı. Artık annesini göremeyecekti ama çok güzel günler geçirecekti. Toni ve Jeni isimli, dört ve altı yaşlarındaki iki kardeş, çoğu günlerini Veri Bahçeleri’nde geçiriyordular. Ancak, hep gündüzleri oynadıkları için, gece yaşayanları göremiyorlardı. Toni “bir gün kalacağım ve hep Veler Van’ı hem de diğer perileri göreceğim” diyordu. Kardeşi de kendisini teşvik ediyordu. Soğk bir kış günü, bahçede, dadıları ile birlikte geziyorlardı. Toni, “kararım kesin” diyordu. Ancak, bahçenin kapanış saati geldiğinde, cesur gözüken Toni koşarak bahçeden çıktı. Jeni bu işe çok bozuldu ve “ben kalırım” diyerek, bahçede bir yere saklandı. Dadısı ise, Toni ile beraber oldukları düşüncesinde olduğundan hiç etrafa bakmayı akıl edemedi. Jeni, bahçede bulunan ağaçların konuştuklarını ve yürüdük-lerinİ gördü. Ağaçlar da, onu gördüklerinde, “Bu kış günü, bu çocuğun burada ne işi var?” diye hayret ettiler. Jenio onlarla konuşarak, yürümelerine yardımcı oldu. Birlikte “Bebek Yolu Yokuşu”nu çıkarak,”‘Veriler Bahçesi”ne vardılar. Bahçede, bir dük şerefine balo vardı. Yüzlerce genç peri dans ediyordu. Aralarında, kendilerini düke beğendirmek için bir yarış vardı. Jeni, yolda dük tarafından beğenilmedikleri için baloyu terk edenlere rastlamıştı.
Kenardaki, su birikintisinin içine düşmüş bulunan bir periyi görünce, yardım edip, onu kurtardı. Peri, bahçeye giderken suya düşmüştü. Gönlünde dük ile evlenmek vardı. Nitekim, dük onu görünce, kalbine ateş düştü ve Maviş İsimli bu peri ile birlikte dans etmeye başladı. Bu durum, Jeni’nin çok hoşuna gittiği için, “Maviş harikasın!” diyerek perilerin içinden geçip onu kucaklama*ya kalkıştı. ^Yaptığı delilikti. Birden bire ışıklar söndü, müzik sustu, dans edenler durdular. Jeni insan olduğunu hatırlamış, ancak geç kalmıştı. Çok korktu ve haykırarak koşturmaya başladı. Yorulup, düşünceye kadar koştu. Yüzüne değen kar tanelerini, annesinin öpücükleri; üzerini örten kar tabakasını ise yorganı sanıyordu. Bereket versin ki, perilere bir şey yapmamış, üstelik Maviş’i de ölümden kurtarmıştı. Maviş, Kraliçe’nin ayaklarına kapanarak, ona yardımcı olmalarını istedi. Periler de hep birlikte seferber olarak, yerinden kaldıramadıkları için, Jeni’nin yattığı yerde, onu korusun diye bir ev yaptılar. Jeni, sabah uyandığında önce kendisini evinde sandı. Sonra, her şeyi hatırlayarak evinden dışarı çıktı. Konuştukça ev kayboluyordu. Tamamen kaybolunca, ağlamaya başlamıştı ki, “Ağlama küçük kız, ağlama!” diyen Peter Pan’ın sesini duydu. İkisi konuşmaya başladılar. Peter’in anlattığı maceralar, Jeni’nin çok hoşuna gitmişti. Öyle ki, bahçede birlikte yaşamak konusunda anlaştılar. Ancak, biraz sonra bahçe kapılan açılınca, ayrılmaları gerektiğini anladılar. Peter, bu hüzünlü sahne nedeniyle gözlerini kapadı. Artık, her akşam Jeni’nin yolunu gözlüyordu. Ancak, dadısı ona göz açtırmadığı için, böyle bir şey mümkün olmadı.
Jeni’nin yaşadığı maceraları ve Peter’i anlatması, Toni’yi kıskandırıyordu. Ancak, kibarlığı nedeniyle bunu belli etmiyordu. Jeni ise, Peter’e hediye etmek için bir mayo örüyordu. Akıllı bir kadın olan annesi, Peter’e bir keçi hediye etmesini söylüyordu.
Sonra Jeni, Toni ve anneleri, “Rüya Bahçeleri”nin bulunduğu yere gittiler ve bağırdılar. Jeni, “Bir keçi getirdim Peter’e-Sırtına binsin diye” bağırdıktan sonra, gözleri kapalı, kollarını açarak üç defa döndü.
Böylece hayali keçi gerçekleşmiş, Peter de onun sırtında, bahçede dolaşmaya başlamıştı.
Filip Ailesinin Jan, Misel ve Vendi isminde üç çocukları vardı. Bu üç kardeşin odaları resimli kitaplar ve çeşitli oyuncaklarla dolu idi. Vendi, annesine Peter Pan’ın odasına kaval çaldığını anlatıyordu. Annesi, kızının yanıldığını söylüyordu ancak, çocukların odasında bulduğu yapraklar neyin nesi oluyordu? Vendi, o yaprakların Peter’in üstünden düştüğünü iddia ediyordu. O gece, Bayan Filip, çocukların odasında fazla kalınca uyuklamaya başladı. Bu esnada açılan pencereden üzerinde renkli yapraklar bulunan güzel bir çocuk görünmüştü. Bayan Filİp, sıçrayarak hemen uyanınca Peter Pan’ı tanımıştı. Şaşkınlıktan bağırınca, köpekleri Nana içeri girip Peter’e saldırdı. Ancak, Peter çoktan kaçmıştı. Çocukların anne ve babaları, karşı komşuya gezmeye gittikleri için, evde yalnız kalan çocuklar bir süre sonra uyumuşlardı ki, Peter odalarına girdi ve daha önce dökülen yapraklarını aramaya başladı. Vendi uyandı ve Peter’le konuştu. Yapraklan döküldüğü için ağlayan Peter’in yapraklarını iğne ve iplik getirerek, üstüne dikti. Peter buna çok sevindi ve ona bütün maceralarını anlatmaya başladı. Vendi bu maceraları dinlemek değil, yaşamak istiyordu. Peter’in yardımıyla kardeşlerini de uyandırdı ve hep birlikte uçarak evden çıktılar.
Bay ve Bayan Filip, köpekleri Nana’nm havlaması üzerine hemen eve koştular. Çocukların penceresine baktıklarında, uçuşan dört tane gölge gördüler. Kapıyı açınca da, boş odayla karşılaştılar. “Hayal Ülkesi” çocukların tahminlerinden çok daha uzakta idî. Günlerce uçtukları halde bir türlü varamamışlardı. Açlık, yorgunluk ve uykusuzluk nedeniyle çok zor durumda oldukları halde, Peter’e de bir şey soyleyemiyorlardı. Nihayet, “Hayal Ülkesi “ne varabildiler.
“Hayal Ülkesi”nde periler, deniz perileri, vahşi hayvanlar, Kızılderililer, korsanlar ve kaybolmuş çocuklar yaşıyordu. Bunların İçerisinde en tehlikelileri reislerinin ismi “Çengel” olan korsanlardı. “Çengel” çocukların evini ele geçirmek için, onlara zehirli pasta yedirmeyi planlıyordu.
Peter ve çocuklar “Hayal Ülkesi”nde yaşarlarken, bîr gün Kayıp Çocuklar”dan birisi, ok atarak Vendi’yi yaraladı. Ancak, öldügünü zannederek çok korktu ve üzüldüler. Çünkü, Peter hepsinin reisi idi. Ölmediğini anlayınca, sevinip ona bir ev yapmaya başladılar. Vendi iyileşip ayağa kalkınca, evini çok beğendi. O günden sonra da çocukların isteklerini kıramayarak, onların annesi oldu.
Akşam oldu mu, hepsi Vendİ’nin anlattığı hikâyeleri dinleyerek ağaçların altındaki evlerinde uyuyorlardı. Peter de geceleri, kılıcını çekip, Vendİ’nin evinin önünde nöbet tutuyordu.
Peter, küçük Filiplenn, diğer çocuklarla birlikte yer altındaki evde kalmalarını istemişti. Bir oda olan ev, çok genişti. Böyle kalabalık bir evle uğraşmak Vendi’yi bayağı meşgul ediyordu. Ama o hayatından memnundu. Bazen evini ve anne, babasını Özlediği oluyordu. Ancak, ne zaman isterse döneceğinden emin olduğu için fazla önemsemiyordu.
Peter, sık sık Kızılderililerle ve korsanlarla savaşıyordu. Bu nedenle bazı kereler eve geldiğinde, bir yerinden yaralı olduğu görülüyordu. Zaman zaman, tüm çocukların birlikte yaşadıkları maceralar da oluyordu. Vendi sıkı sıkıya tembihlediği için, korsanların şuraya buraya serpmiş bulundukları pasta parçalarına, hiçbir çocuk elini sürmüyordu.
Bir yaz günü çocuklar “Zenciler Kayası”nm üzerinde otururlarken, korsanların geldiğini görüp, hemen saklandılar. Korsanlar, esir aldıkları bir Kızılderili prensesi, getirip kayaların üzerine bıraktılar. Peter ve çocuklar, Prenses’i kurtarmak için harekete geçtiler. Sonra, korsanlarla çocuklar arasında büyük bir savaş oldu. Sonunda, timsahı gören korsanların reisi, kaçmaya karar verdi. Vendi bayıldığı için, tüm bu olanları görememişti. Kendine geldiğinde İse, bulunduğu kayanın etrafındaki sular yükselmeye başlamıştı. Peter hemen onun yardımına koştu. Ancak, sular öyle yükselmişti ki bir şey yapmaları zordu. Uçurtmanın kuyruğuna Vendi’yi bağlayarak onun kurtulmasını sağladı. Peter ise korkusuzca ölümü bekliyordu ki, Hayali Kuş’un yardımıyla kayalardan kurtulmayı başardı. Böylece, bütün çocuklar yeniden yuvalarında buluştular.
O günden sonra, Kızılderililer çocuklarla dost olmuşlardı. Korsanlar, çocuklara kötülük yapmasınlar diye, her gece evlerinin önünde nöbet tutuyorlardı.
Bir akşam Venâi, çocuklara masal olarak Filip Ailesini anlatınca, Peter onun ve kardeşlerinin evlerinin çok özlemiş olduklarını anladı. Kızılderililere, onları evlerine götürmeleri için emir verdi. Diğer çocuklar, Vendi’den ayrılmak istemiyorlardı. Vendİ onların da gelebileceğini söyledi. Peter’in gelmesini ise hepsinden çok istiyordu. Ancak, Peter çocukların isterlerse gidebileceğini, kendi*sinin ise burada kalmak istediğini belirtti. Tüm çocuklar hazırlanmışlardı ki, korsanların saldırısına uğradılar. Kalleşlikle Kızılderilililere saldıran korsanlar onların çoğunu etkisiz hale getirmişlerdi. Sonra da hile ile, evlerinden çıkan Çocukları birer birer yakalayıp, bağladılar. Peter, aşağıda kalmıştı. Çengel, aşağı indi ve onun uyuduğunu gördü. Ne yaptıysa kapıyı açamadı. Ama, ilacına zehir katıp yukarı çıktı. Artık “iş tamam” diyordu. Peter, ertesi gün saat ona kadar uyudu. Uyandığında, Peri Çflm’mn kapısını çaldığını gördü. Peri Çan olan her şeyi Peter’e anlatınca, Peter hemen hazırlığını yaptı. İlacını içmek üzere iken, Peri çan, “içme!” diye haykınp, Çengel’in konuşmasını aktardıysa da, inanmayıp içmek için elini uzattı. Peri Çan ondan önce davranarak ilacı içti ve anında öldü. Peter hemen “Perilere inanan dünya çocukları, seslenin” diye bağırdı. Dört bir yandan sesler duyulmaya başlayınca, Peri Çan yeniden dirilip, ayağa kalktı. Sonra, Peter çocukları kurtarmak için yola düştü. Kar, bütün izleri kapatmıştı. Bu nedenle timsahı buldu ve onu takip etmeye başladı. Çünkü, biliyordu ki, timsah da Çengel’in düşmanı idi.
Korsanların karargâhı Şenkaya’da bir nöbetçi bile yoktu. Onlara saldıracak kimse kalmadığı için, gayet rahat ve korkusuzdular. Çengel, çocukları karşısına dizdirmiş, durmadan nasıl haklarından geleceği konusunda nutuklar atıyordu. Vendi’yİ de çağırttı ve bir anne olarak çocuklara son sözünü söylemesini istedi. Vendİ, “Sevgili Evlatlarımı, size son sözlerim gerçek annelerinizin sözleri olacaktır. Eğer onlar burada olsalardı, çocuklarımız mertçe Ölmesini bilirler, derlerdi” diye konuşunca, kaptan deliye döndü ve Vendi’yİ geminin büyük direğine bağlanmasını emretti. İşte bu anda, timsahın ayak sesleri duyuldu. Kaptan Çengel, korkudan hemen adamlarının arkasına saklandı. Peter, çocukları ve Vendi’yİ kurtardı. Sonra, şiddetli bir savaş oldu. Kaptan Çengel tek başına kalmıştı. Sonunda o da Peter’in kılıç darbesini yedi ve kurtuluşu denize atlamakta buldu. Ancak yanıhyordu. Çünkü, aşağıda timsah onu bekliyordu. Hemen, Çengel’i yuttu. Şimdi korsanların kalesinde çocuklar vardı. Hepsi, korsanlar gibi giyinmişlerdi. Tabii ki, kaptanları Peter’di. Bu arada, Bayan Pilıp çocuklarından ayrı olduğu için çok üzgündü. Fakat, bir gün geleceklerinden emin olduğu için, hep pencereyi açık bırakıyordu. Peter’de, bunu bildiği için, Vendi ve kardeşlerine hazır olmalarını söyledi. Sonra da, “Çan, uçuyoruz” diye bağırdı ve uçtular. Eve geldiklerinde, anneleri piyano çalıyordu. Vendİ, annesi heyecanlanmasın diye, ilk önce kardeşlerini yataklarına yatırdı. Biraz sonra, Bayan Filip adaya girince, üç çocuğu sıçrayıp boynuna sarıhncaya kadar rüya gördüğünü sanıyordu. Çocuklar için de, “Hayal Ülkesi” ne kadar güzel olursa olsun, evin yerini tutmazdı. Peter pencereden bu manzarayı seyrediyordu. Bay ve Bayan Filip, diğer çocukları da evlat edinmeyi kabul ediyorlardı. Peter’i de istiyorlardı, ancak o yanaşmıyordu. Her yıl birbirlerini göreceklerine dair sözleştiler. Tabii ki, Peter’in gelmesi gerekiyordu. Peter, iki sene sonra bir uğradı. Bir daha, gözükmedi. Aradan on beş yıl geçmiş, çocuklar büyümüşler, Vendi evlenmiş, üstelik bir de kızı olmuştu. Kızı, Peter Pan’ın hikâyelerini çok seviyor, hepsini ezbere biliyordu. Bir akşam, Peter geldi ve Vendi’yİ bahar temizliği için götürmek istedi. Fakat isteği mümkün değildi. Çünkü, Vendi hem uçamıyor, hem de çocuğunu bırakamıyordu. Peter, bunun üzerine çok ağladı. Vendi onu avutmaya çalışıyordu. Bu arada kızı uyandı ve Vendİ, bir haftalığına kızına izin verdi.
Zaman çabuk geçiyordu. Vendi yaşlanmış, kızı büyümüş, üstelik çocuğu da olmuştu. Peter geldiği zaman, artık torununu “Hayal Ülkesi”ne götürüyordu. Onlar, Peter Pan’ın unutulmaz dostlarıydılar…
 
K

Kayıtsız Üye

#31
Yedi günlük Peter Pan’ın bir an önce büyümesini, annesi ve babası çok arzu ediyorlardı. Onun için yapacakları yaş günü kutlamalarını iple çekiyorlardı. Peter Pan, bildiğimiz çocuklardan değildi. Büyük bir insanın bilgisi, tecrübesi ve olgunluğuna sahipti. En büyük dileği, rüyasında gördüğü “Rüya Bahçeleri”ne gidebilmekti. Bu arzusu ona öyle bir güç verdi ki, kanadı olmamasına rağ*men, açık pencereden gök yüzüne doğru uçarak ve göz açıp kapayıncaya kadar, “Rüya Bahçeîeri”nin yumuşak çimlerinin üzerine yavaşça düşüverdi. Artık Peter Pan’a ulaşmak isteyenler mektuplarını, “Rüya Bahçeieri-Peter Pan Adası” adresine göndermeliydiler. Peter Pan’ı gören periler ve kuşlar “aramızda bir insanoğlu var, dikkat” diyerek ondan uzaklaşıyorlardı. Sadece, Salomon isimli karga ondan kaçınmamış ve dost olmuştu. Diğer kuşlar, Salomon’un emriyle, Peter Pan’a yiyecek getiriyorlar, o da onlara yuva yapmaları için, elbisesinden parçalar koparıp veriyordu. Gün geldi çırılçıplak kaldı. Ama üşümüyordu. Artık kuşlarla dosttu. Onlara kaval çalıyor, seslerini taklit ediyor, güzel yuvalar yapıyordu. Kuşlar da ona, elbirliği ile kayık şeklinde, bir yuva yaptılar. Peter Pan, kayığı ile perilerin yaşadığı yere gitti. İlk önce ona karşı hiddetle yaklaşan periler, sonra bebeğe benzediği için, onu çok sevmeye başladılar. Öyle ki, Peter’İn çaldığı kavalın ezgileri ile dans bile ediyorlardı. Bir akşam, Peter kavalını o kadar güzel çaldı ki, “Perüer Kraliçesi” onun istediği iki dileği yerine getirmek zorunda kaldı. Birinci dileği, “annesini görmek” olduğu için, uçtu ve evlerinin açık penceresinden içeri girerek, uyuyan annesini gördü. Kadıncağız, rüyasında yedi günlük iken kaybolan bebeğini gördüğü için ağlıyordu. Bir süre annesini okşadı. Sonra “tekrar geleceğim” diyerek, uçup gitti. Aylarca hep annesini ve evini düşündü.
İkinci dileği, yine “annesini görmek”ti. Bu defa uçup geldiği zaman evlerinin penceresinin kapalı ve demirli olduğunu görünce, cama yanaşıp “anneciğim ben geldim” diyerek ağlamaya başladı. Annesinin kucağında, küçücük bir bebek vardı. Ancak, ne yaptıysa, annesine sesini duyuramadı ve yeniden “Periler Ülkesi”ne dönmek zorunda kaldı. Artık annesini göremeyecekti ama çok güzel günler geçirecekti. Toni ve Jeni isimli, dört ve altı yaşlarındaki iki kardeş, çoğu günlerini Veri Bahçeleri’nde geçiriyordular. Ancak, hep gündüzleri oynadıkları için, gece yaşayanları göremiyorlardı. Toni “bir gün kalacağım ve hep Veler Van’ı hem de diğer perileri göreceğim” diyordu. Kardeşi de kendisini teşvik ediyordu. Soğk bir kış günü, bahçede, dadıları ile birlikte geziyorlardı. Toni, “kararım kesin” diyordu. Ancak, bahçenin kapanış saati geldiğinde, cesur gözüken Toni koşarak bahçeden çıktı. Jeni bu işe çok bozuldu ve “ben kalırım” diyerek, bahçede bir yere saklandı. Dadısı ise, Toni ile beraber oldukları düşüncesinde olduğundan hiç etrafa bakmayı akıl edemedi. Jeni, bahçede bulunan ağaçların konuştuklarını ve yürüdük-lerinİ gördü. Ağaçlar da, onu gördüklerinde, “Bu kış günü, bu çocuğun burada ne işi var?” diye hayret ettiler. Jenio onlarla konuşarak, yürümelerine yardımcı oldu. Birlikte “Bebek Yolu Yokuşu”nu çıkarak,”‘Veriler Bahçesi”ne vardılar. Bahçede, bir dük şerefine balo vardı. Yüzlerce genç peri dans ediyordu. Aralarında, kendilerini düke beğendirmek için bir yarış vardı. Jeni, yolda dük tarafından beğenilmedikleri için baloyu terk edenlere rastlamıştı.
Kenardaki, su birikintisinin içine düşmüş bulunan bir periyi görünce, yardım edip, onu kurtardı. Peri, bahçeye giderken suya düşmüştü. Gönlünde dük ile evlenmek vardı. Nitekim, dük onu görünce, kalbine ateş düştü ve Maviş İsimli bu peri ile birlikte dans etmeye başladı. Bu durum, Jeni’nin çok hoşuna gittiği için, “Maviş harikasın!” diyerek perilerin içinden geçip onu kucaklama*ya kalkıştı. ^Yaptığı delilikti. Birden bire ışıklar söndü, müzik sustu, dans edenler durdular. Jeni insan olduğunu hatırlamış, ancak geç kalmıştı. Çok korktu ve haykırarak koşturmaya başladı. Yorulup, düşünceye kadar koştu. Yüzüne değen kar tanelerini, annesinin öpücükleri; üzerini örten kar tabakasını ise yorganı sanıyordu. Bereket versin ki, perilere bir şey yapmamış, üstelik Maviş’i de ölümden kurtarmıştı. Maviş, Kraliçe’nin ayaklarına kapanarak, ona yardımcı olmalarını istedi. Periler de hep birlikte seferber olarak, yerinden kaldıramadıkları için, Jeni’nin yattığı yerde, onu korusun diye bir ev yaptılar. Jeni, sabah uyandığında önce kendisini evinde sandı. Sonra, her şeyi hatırlayarak evinden dışarı çıktı. Konuştukça ev kayboluyordu. Tamamen kaybolunca, ağlamaya başlamıştı ki, “Ağlama küçük kız, ağlama!” diyen Peter Pan’ın sesini duydu. İkisi konuşmaya başladılar. Peter’in anlattığı maceralar, Jeni’nin çok hoşuna gitmişti. Öyle ki, bahçede birlikte yaşamak konusunda anlaştılar. Ancak, biraz sonra bahçe kapılan açılınca, ayrılmaları gerektiğini anladılar. Peter, bu hüzünlü sahne nedeniyle gözlerini kapadı. Artık, her akşam Jeni’nin yolunu gözlüyordu. Ancak, dadısı ona göz açtırmadığı için, böyle bir şey mümkün olmadı.
Jeni’nin yaşadığı maceraları ve Peter’i anlatması, Toni’yi kıskandırıyordu. Ancak, kibarlığı nedeniyle bunu belli etmiyordu. Jeni ise, Peter’e hediye etmek için bir mayo örüyordu. Akıllı bir kadın olan annesi, Peter’e bir keçi hediye etmesini söylüyordu.
Sonra Jeni, Toni ve anneleri, “Rüya Bahçeleri”nin bulunduğu yere gittiler ve bağırdılar. Jeni, “Bir keçi getirdim Peter’e-Sırtına binsin diye” bağırdıktan sonra, gözleri kapalı, kollarını açarak üç defa döndü.
Böylece hayali keçi gerçekleşmiş, Peter de onun sırtında, bahçede dolaşmaya başlamıştı.
Filip Ailesinin Jan, Misel ve Vendi isminde üç çocukları vardı. Bu üç kardeşin odaları resimli kitaplar ve çeşitli oyuncaklarla dolu idi. Vendi, annesine Peter Pan’ın odasına kaval çaldığını anlatıyordu. Annesi, kızının yanıldığını söylüyordu ancak, çocukların odasında bulduğu yapraklar neyin nesi oluyordu? Vendi, o yaprakların Peter’in üstünden düştüğünü iddia ediyordu. O gece, Bayan Filip, çocukların odasında fazla kalınca uyuklamaya başladı. Bu esnada açılan pencereden üzerinde renkli yapraklar bulunan güzel bir çocuk görünmüştü. Bayan Filİp, sıçrayarak hemen uyanınca Peter Pan’ı tanımıştı. Şaşkınlıktan bağırınca, köpekleri Nana içeri girip Peter’e saldırdı. Ancak, Peter çoktan kaçmıştı. Çocukların anne ve babaları, karşı komşuya gezmeye gittikleri için, evde yalnız kalan çocuklar bir süre sonra uyumuşlardı ki, Peter odalarına girdi ve daha önce dökülen yapraklarını aramaya başladı. Vendi uyandı ve Peter’le konuştu. Yapraklan döküldüğü için ağlayan Peter’in yapraklarını iğne ve iplik getirerek, üstüne dikti. Peter buna çok sevindi ve ona bütün maceralarını anlatmaya başladı. Vendi bu maceraları dinlemek değil, yaşamak istiyordu. Peter’in yardımıyla kardeşlerini de uyandırdı ve hep birlikte uçarak evden çıktılar.
Bay ve Bayan Filip, köpekleri Nana’nm havlaması üzerine hemen eve koştular. Çocukların penceresine baktıklarında, uçuşan dört tane gölge gördüler. Kapıyı açınca da, boş odayla karşılaştılar. “Hayal Ülkesi” çocukların tahminlerinden çok daha uzakta idî. Günlerce uçtukları halde bir türlü varamamışlardı. Açlık, yorgunluk ve uykusuzluk nedeniyle çok zor durumda oldukları halde, Peter’e de bir şey soyleyemiyorlardı. Nihayet, “Hayal Ülkesi “ne varabildiler.
“Hayal Ülkesi”nde periler, deniz perileri, vahşi hayvanlar, Kızılderililer, korsanlar ve kaybolmuş çocuklar yaşıyordu. Bunların İçerisinde en tehlikelileri reislerinin ismi “Çengel” olan korsanlardı. “Çengel” çocukların evini ele geçirmek için, onlara zehirli pasta yedirmeyi planlıyordu.
Peter ve çocuklar “Hayal Ülkesi”nde yaşarlarken, bîr gün Kayıp Çocuklar”dan birisi, ok atarak Vendi’yi yaraladı. Ancak, öldügünü zannederek çok korktu ve üzüldüler. Çünkü, Peter hepsinin reisi idi. Ölmediğini anlayınca, sevinip ona bir ev yapmaya başladılar. Vendi iyileşip ayağa kalkınca, evini çok beğendi. O günden sonra da çocukların isteklerini kıramayarak, onların annesi oldu.
Akşam oldu mu, hepsi Vendİ’nin anlattığı hikâyeleri dinleyerek ağaçların altındaki evlerinde uyuyorlardı. Peter de geceleri, kılıcını çekip, Vendİ’nin evinin önünde nöbet tutuyordu.
Peter, küçük Filiplenn, diğer çocuklarla birlikte yer altındaki evde kalmalarını istemişti. Bir oda olan ev, çok genişti. Böyle kalabalık bir evle uğraşmak Vendi’yi bayağı meşgul ediyordu. Ama o hayatından memnundu. Bazen evini ve anne, babasını Özlediği oluyordu. Ancak, ne zaman isterse döneceğinden emin olduğu için fazla önemsemiyordu.
Peter, sık sık Kızılderililerle ve korsanlarla savaşıyordu. Bu nedenle bazı kereler eve geldiğinde, bir yerinden yaralı olduğu görülüyordu. Zaman zaman, tüm çocukların birlikte yaşadıkları maceralar da oluyordu. Vendi sıkı sıkıya tembihlediği için, korsanların şuraya buraya serpmiş bulundukları pasta parçalarına, hiçbir çocuk elini sürmüyordu.
Bir yaz günü çocuklar “Zenciler Kayası”nm üzerinde otururlarken, korsanların geldiğini görüp, hemen saklandılar. Korsanlar, esir aldıkları bir Kızılderili prensesi, getirip kayaların üzerine bıraktılar. Peter ve çocuklar, Prenses’i kurtarmak için harekete geçtiler. Sonra, korsanlarla çocuklar arasında büyük bir savaş oldu. Sonunda, timsahı gören korsanların reisi, kaçmaya karar verdi. Vendi bayıldığı için, tüm bu olanları görememişti. Kendine geldiğinde İse, bulunduğu kayanın etrafındaki sular yükselmeye başlamıştı. Peter hemen onun yardımına koştu. Ancak, sular öyle yükselmişti ki bir şey yapmaları zordu. Uçurtmanın kuyruğuna Vendi’yi bağlayarak onun kurtulmasını sağladı. Peter ise korkusuzca ölümü bekliyordu ki, Hayali Kuş’un yardımıyla kayalardan kurtulmayı başardı. Böylece, bütün çocuklar yeniden yuvalarında buluştular.
O günden sonra, Kızılderililer çocuklarla dost olmuşlardı. Korsanlar, çocuklara kötülük yapmasınlar diye, her gece evlerinin önünde nöbet tutuyorlardı.
Bir akşam Venâi, çocuklara masal olarak Filip Ailesini anlatınca, Peter onun ve kardeşlerinin evlerinin çok özlemiş olduklarını anladı. Kızılderililere, onları evlerine götürmeleri için emir verdi. Diğer çocuklar, Vendi’den ayrılmak istemiyorlardı. Vendİ onların da gelebileceğini söyledi. Peter’in gelmesini ise hepsinden çok istiyordu. Ancak, Peter çocukların isterlerse gidebileceğini, kendi*sinin ise burada kalmak istediğini belirtti. Tüm çocuklar hazırlanmışlardı ki, korsanların saldırısına uğradılar. Kalleşlikle Kızılderilililere saldıran korsanlar onların çoğunu etkisiz hale getirmişlerdi. Sonra da hile ile, evlerinden çıkan Çocukları birer birer yakalayıp, bağladılar. Peter, aşağıda kalmıştı. Çengel, aşağı indi ve onun uyuduğunu gördü. Ne yaptıysa kapıyı açamadı. Ama, ilacına zehir katıp yukarı çıktı. Artık “iş tamam” diyordu. Peter, ertesi gün saat ona kadar uyudu. Uyandığında, Peri Çflm’mn kapısını çaldığını gördü. Peri Çan olan her şeyi Peter’e anlatınca, Peter hemen hazırlığını yaptı. İlacını içmek üzere iken, Peri çan, “içme!” diye haykınp, Çengel’in konuşmasını aktardıysa da, inanmayıp içmek için elini uzattı. Peri Çan ondan önce davranarak ilacı içti ve anında öldü. Peter hemen “Perilere inanan dünya çocukları, seslenin” diye bağırdı. Dört bir yandan sesler duyulmaya başlayınca, Peri Çan yeniden dirilip, ayağa kalktı. Sonra, Peter çocukları kurtarmak için yola düştü. Kar, bütün izleri kapatmıştı. Bu nedenle timsahı buldu ve onu takip etmeye başladı. Çünkü, biliyordu ki, timsah da Çengel’in düşmanı idi.
Korsanların karargâhı Şenkaya’da bir nöbetçi bile yoktu. Onlara saldıracak kimse kalmadığı için, gayet rahat ve korkusuzdular. Çengel, çocukları karşısına dizdirmiş, durmadan nasıl haklarından geleceği konusunda nutuklar atıyordu. Vendi’yİ de çağırttı ve bir anne olarak çocuklara son sözünü söylemesini istedi. Vendİ, “Sevgili Evlatlarımı, size son sözlerim gerçek annelerinizin sözleri olacaktır. Eğer onlar burada olsalardı, çocuklarımız mertçe Ölmesini bilirler, derlerdi” diye konuşunca, kaptan deliye döndü ve Vendi’yİ geminin büyük direğine bağlanmasını emretti. İşte bu anda, timsahın ayak sesleri duyuldu. Kaptan Çengel, korkudan hemen adamlarının arkasına saklandı. Peter, çocukları ve Vendi’yİ kurtardı. Sonra, şiddetli bir savaş oldu. Kaptan Çengel tek başına kalmıştı. Sonunda o da Peter’in kılıç darbesini yedi ve kurtuluşu denize atlamakta buldu. Ancak yanıhyordu. Çünkü, aşağıda timsah onu bekliyordu. Hemen, Çengel’i yuttu. Şimdi korsanların kalesinde çocuklar vardı. Hepsi, korsanlar gibi giyinmişlerdi. Tabii ki, kaptanları Peter’di. Bu arada, Bayan Pilıp çocuklarından ayrı olduğu için çok üzgündü. Fakat, bir gün geleceklerinden emin olduğu için, hep pencereyi açık bırakıyordu. Peter’de, bunu bildiği için, Vendi ve kardeşlerine hazır olmalarını söyledi. Sonra da, “Çan, uçuyoruz” diye bağırdı ve uçtular. Eve geldiklerinde, anneleri piyano çalıyordu. Vendİ, annesi heyecanlanmasın diye, ilk önce kardeşlerini yataklarına yatırdı. Biraz sonra, Bayan Filip adaya girince, üç çocuğu sıçrayıp boynuna sarıhncaya kadar rüya gördüğünü sanıyordu. Çocuklar için de, “Hayal Ülkesi” ne kadar güzel olursa olsun, evin yerini tutmazdı. Peter pencereden bu manzarayı seyrediyordu. Bay ve Bayan Filip, diğer çocukları da evlat edinmeyi kabul ediyorlardı. Peter’i de istiyorlardı, ancak o yanaşmıyordu. Her yıl birbirlerini göreceklerine dair sözleştiler. Tabii ki, Peter’in gelmesi gerekiyordu. Peter, iki sene sonra bir uğradı. Bir daha, gözükmedi. Aradan on beş yıl geçmiş, çocuklar büyümüşler, Vendi evlenmiş, üstelik bir de kızı olmuştu. Kızı, Peter Pan’ın hikâyelerini çok seviyor, hepsini ezbere biliyordu. Bir akşam, Peter geldi ve Vendi’yİ bahar temizliği için götürmek istedi. Fakat isteği mümkün değildi. Çünkü, Vendi hem uçamıyor, hem de çocuğunu bırakamıyordu. Peter, bunun üzerine çok ağladı. Vendi onu avutmaya çalışıyordu. Bu arada kızı uyandı ve Vendİ, bir haftalığına kızına izin verdi.
 
K

Kayıtsız Üye

#38
ben en başta olan roman özetini tamamını yazdım tam 7 sayfa sürdü :) 3 saatte yemin ederim
 
Üst