Matematikle Dalga Geçen Dev Masalı

SeLeN

Yönetici
Editör
#1
Sponsorlu Bağlantılar
Matematikle Dalga Geçen Dev

Bir varmış, bir yokmuş... Dün mü desem, yarın mı desem yoksa şimdi mi desem...
Zamanların birinde, Kaf dağında devlerin yaşadığı vakitlerde bir masal yaşanırmış. O masalı size anlatayım mı?



Kaf dağında yaşayan devlerden biri dalgacılığıyla ünlenmiş. Nasıl ünlenmesin? Bizimki herkesle ve her şeyle alay edermiş. ev kardeşlerini şişko balonlara benzetirmiş. İnsanlara “Dikiş iğneleri!” diye çağırırmış. Hayvanların kimine “Ceviz kafa!” diye takılır, kimine de “Ellerine ön ayak diyen ayak zenginleri...” dermiş.



Kaf dağı sakinleri, dalgacı devin diline düşmemek için köşe bucak kaçmaya başlamışlar. Onunla karşılaşmamak için yollarını değiştirmişler. Devin eline düşenler ise komik durumlarla karşılaşmaktan kurtulamayıp el alemin maskarası olmuşlar. Kimi şişko, kimi cılız, kimi cüce, kimi sırık boy olmayı içine sindirememiş ama ne yapsınlar? Dalgacı devle baş etmek mümkün mü?



Devler mahallesinin muhtarı dalgacı devin bu huyunu beğenmeyenler arasındaymış. Üstelik konuyla ilgili birçok şikayet de almış. Şikayet edenler:
-Bizi olur olmaz yerde bozuyor. Her şeyimizi alay konusu yapıp bizi mahcup ediyor. Şuna söyleyin de böyle yapmasın, diyorlarmış.



Şikayetler artınca devler muhtarı, dalgacı devi bir köşeye çekmiş:
-Evladım senin bu yaptığın hiç iyi değil, diyecek olmuş.
Dalgacı dev hemen sözünü kesip:
-Sen kendine bak koca burun! Hele o davula dönen göbeğini erit de sonra konuş. Yoksa sesin çatlak zurna gibi çıkmaya devam edecek, demiş.
Muhtar öyle bir şaşırmış öyle bir şaşırmış ki:
-Neler diyorsun oğlum böyle, diye sormadan edememiş.
-Düüüt! Hele de bizim muhtarın çalımına bakın. Hindiler kralı ölse anında onun yerine geçer de kırk yıl kimse onun kuyruklu bir olduğunu anlamaz Hah hah ha!..



Devler muhtarı, dalgacı devle baş edemeyeceğini anlamış. Daha fazla rezil olmamak için kaçar gibi terk etmiş orayı.
Daha sonra dalgacı devi tutabilene aşk olsun!



Günlerden bir gün dalgacı devin yolu bir okulun yanından geçiyormuş. Bizimki o sırada ders yapan minikleri görmüş. Doğal olarak onlara takılmadan edememiş:
-Ne haber civcivler? Hah hah! Bayan karga size “Cik cik” demeyi mi belletiyor, diye takılmış.



Derken dalgacı devin gözü, çevredeki ağaçlara asılmış olan sayı kartlarına takılmış:
-Bunlar da ne, diye sormuş. Kelebek yelpazesi mi, yoksa sinek şaplağı mı?
Ön sırada oturan bir çocuk:
-Bilemedin akıllım. Onlar sayı kartları. Onlarla matematik öğreniyoruz, demiş.
Dalgacı dev bir kahkaha atmış:
-Hele şu cüceye bak sen! Demek sayı kartları?... Şu sıfır olsa gerek? Tıpkı senin babanın göbeğine benziyor değil mi?



Sınıf öğretmeni, dalgacı deve engel olmak istemiş ancak bunda başarılı olmasına ne mümkün?
-Şu karttaki “1” de öğretmeninizin burnuna benziyor değil mi çocuklar? Üstelik “2” gibi kambur... Gözlüğü de “8” e benziyor. Hah hah ha!



O sırada okulun yanından bir grup insan geçiyormuş. Allah’tan dalgacı dev onları görmüş de öğretmenle alay etmeyi bırakmış. İnsanlara yönelmiş. Amacı biraz da onlarla dalga geçmekmiş.



Dalgacı dev okuldan uzaklaşırken garip bir şey olmuş. Sayı kartlarındaki rakamlar atlayıp bulundukları yerden aşağı inmişler. Hepsi bir araya gelip fısır fısır bir şeyler konuşmuşlar. Anlaşılan bir plan kuruyorlarmış. Acaba bu plan kime karşı?



Bu sırada dalgacı dev de insanların arkasından yetişmiş:
-Durun hele insanoğulları. Nereye gidiyorsunuz acele acele? İki çift laf edecek zamanınız yok mu, diye seslenmiş.



Oraların yabancısı olan insanlar, dalgacı devi tanımıyorlarmış. Bu yüzden durup beklemeye başlamışlar. Dalgacı dev, onların yanına ulaşınca en yakınındaki uzun boylu adamdan başlamış alay etmeye. Onun sırtına bir şaplak indirip:
-Ne haber sırık, deyip kahkahayı koparıvermiş.



O sırada havada uçuşan rakamlardan 9 ile 8 bir araya gelip 98’i oluşturmuşlar.
-Uza susam uza, deyip gökyüzüne doğru 98 metre yükselmişler. O anda ne olmuş biliyor musunuz? Dalgacı devin boyu bir kavak gibi uzayıp 98 metre olmuş. Bu haliyle tıpkı bir sırığa benziyormuş. Dalgacı devin bu şeklini gören insanlar gülüşmeye başlamışlar. Uzun boylu adam:
-Bana sırık diyene bakın arkadaşlar. Bakın da gerçek sırığın kim olduğunu görün.



Dalgacı dev durumundaki değişikliğin farkına varamıyormuş. Bu yüzden alaylarını sürdürmüş. Bu kez oklarını kısa boylu bir kişiye çevirmiş:
-Ne gülüyorsun cüce, demiş. Çok mu hoşuna gitti?
Havada uçuşan rakamlar harekete geçip 0 ile 5’i birleştirmişler.
-Kısal susam kısal, deyivermişler.



Dalgacı devin 98 metreye ulaşan boyu bir anda 50 santimetreye düşmüş ve olmuş bir cüce...
Artık çevredekileri tutabilene aşk olsun!



Dalgacı devin bu haline orada bulunan insanlar, öğrenciler, öğretmenler, defterler, kitaplar, kısacası her şey katılırcasına gülüyorlarmış artık.Matematik kitabı yerlere yuvarlanıp:



-Matematikle alay edenin sonu böyle olur, diyormuş kahkahasının arasında.
Dalgacı dev ise hala kendi dalgasındaymış:
-Koca burun sen de konuşsana. Baksana herkes gülüyor, demiş insanlardan birine.
Tabii burnu bir anda şişmiş bizinkinin, tıpkı bir patatese dönmüş. Ama o alaycılığına devam etmiş. Ayakları biraz büyük olan birine:
-Koca ayağa bakın hele! Hah hah ha! Himalaya dağlarından mı geliyorsun sen, demiş.



Bir anda dalgacı devin ayakları büyümüş. Yüz kırk beş numara olmuş. O anda dalgacı devin hallerine gülenlerin kahkahalarını ta uzaktakiler bile duymuşlar. Merak edip seslerin geldiği yere doğru koşup çevrede birikmeye başlamışlar. Biraz sonra orası öyle kalabalık olmuş ki ben deyim beş yüz, siz deyin beş bin kişi... Kısacası bütün Kaf dağı sakinleri oraya toplanmışlar. Dalgacı devin komik hallerini izlemeye başlamışlar.



Bu sırada dalgacı dev göbekli birisine takılmış:
-Göbeğe bak! Maşallah davulcu Mestan ustanın davuluna benzemiş.



Bir anda dalgacı devin göbeği şişmiş, kocaman bir davul halini almış. O şekliyle kalsa iyi. Alfabeden geldiği belli olmayan bir tokmak dalgacı devin karnını tıpkı bir davul gibi çalmaya başlamış.



Dalgacı devin gözüne saçlarını jöleyle dikleştirmiş bir genç takılmış:
-Vay saçlara bak! Tıpkı çalı dalları gibi.
Bir anda dalgacı devin saçlar dikenli çalılar halinde uzamaya başlamış. Hatta çok geçmeden yaprak açıp küçük meyvecikler bile vermişler.



Dalgacı dev, çevredekilerle alay etmeyi sürdürmüş. Kime ne derse aynısı kendi vücudunda meydana geliyormuş. Son olarak, anasının kucağındaki bir minik bebeğe takılmış:
-Nasılsın pire, demiş.



Keşke dememiş olsaymış. Kocaman dalgacı dev, bir anda küçücük bir pireye dönüşmüş. Güçlenen bacaklarıyla öyle bir sıçramış ki çevreyi dolduran kalabalığın üzerinden geçip ta arkaya düşmüş. Orada da duramamış. Sıçraya sıçraya uzaklaşmış. O günden sonra dalgacı devi oralarda gören olmamış. Daha sonraki günlerde ta Kaf çölünün oralarda bir pirenin sıçraya sıçraya gezdiğini görenler olmuş. Bu olsa olsa dalgacı devmiş. Çünkü hem sıçrıyor hem de, “Alay etmeye tövbe!” deyip duruyormuş.


Ahmet Yozgat
 
Üst