Kötülük Sahibini Yaralar - Dini Hikayeler

DeMSaL

Özel Üye
#1
Sponsorlu Bağlantılar
Şeyh Sâdî-i Şîrâzî'nin Bostan isimli eserinde kıssadan hisse tarzında naklettiği hikmet dolu hikâyelerden biri şöyledir:
"Bir kâhya vardı. Sanki yedi belâ gibiydi. Onun korkusundan neredeyse erkek arslan dişi arslan gibi olurdu.

Günlerden bir gün bu kâhya çok derin ve içi pek soğuk olan bir kuyuya düştü. Oraya düşünce de acziyet ve ızdırap içerisinde bağırmaya başladı:

«Kimse yok mu ne olur kurtarın dara düştüm cankurtaran yok mu?» diye gece sabahlara kadar inim inim inleyerek feryâd etti. Lâkin sesini hiç kimseye duyuramadı. Zira yapmış olduğu kötülüklerden dolayı her duyan kulak ona karşı sesini duymamak husûsunda adeta taş kesilmişti.

Aradan birkaç gün geçti. Onu tanıyanlardan biri bir seher vakti kuyunun yanından geçerken duymuş olduğu feryâd ü figân üzerine meraklandı ve kuyuya iyice yaklaştı. Kötülüğüyle nâm salmış olan o kâhya ile göz göze geldiğinde ise onu hemen tanıdı. Anî bir hareketle yerden aldığı taşı kâhyanın başına atarak kafasını yaraladı. Bu esnâda da ona hitaben şöyle diyordu:

«-Nasılsın? Şimdiye kadar sen bir kimsenin imdâdına koştun mu ki şimdi yardım istiyorsun. Dâimâ insâniyetsizlik tohumunu ektin merhamet ve şefkat yoksulu idin. İşte şimdi de zulmünün acı meyvelerini topluyorsun. Senin yaralı canına kim merhem koyacak? Sen dertli muzdarip gönülleri hiç düşünüyor muydun? Sen gam ve hüzün bulutlarıyla sırılsıklam ıslanmış ve soğuktan buz kesmiş yüreklere güneş olabiliyor muydun ki şimdi merhamet bekliyorsun. Hayır! Bilakis sen dâimâ bizim hayır ve huzur yolumuzda kuyu kazıyordun. Neticesi ne oldu kazdığın kuyuya kendin düştün!»"

İşte insanlar hakkında kötülük düşünen Cenâb-ı Hakk'ın mümtaz kıldığı gönlü incitmek ve ona sivri yılan diliyle diken batırmakta hiç tereddüt göstermeyen bir kimsenin insanlar nazarındaki mevkii ve neticede düşeceği vahim âkıbet.

Şeyh Sâdî naklettiği bu kıssayı şu hikmetli sözleriyle nihâyete erdirmektedir:

"İnsanlar için kuyuyu iki maksatla kazdırırlar: (Bunlardan biri gerçek diğeri ise mecâzî mânâdaki kuyudur.)

İyi huylu insan susamışlara su temin etmek için kuyu kazar. (Gerçek mânâdaki kuyu kazmak böyledir.) Kötü huylu biri ise halkı içine yuvarlamak için kuyu kazar. (Mecâzî mânâdaki "kuyu kazmak" da bu niyetle kurulan tuzakları ifâde eder.)

Lâkin kötülük ediyorsan iyilik umma! Çünkü ne kadar emek sarf etsen meyvesiz bir çöl bitkisi olan ılgın ağacı yemiş vermez!

Yine sonbaharda arpa eken hasat vaktinde buğday alamaz! Zakkum ağacını besliyorsan ondan tatlı meyve yiyeceğini ümit etme! Zira onun meyvesi zehirden ibârettir."

Mevlânâ Hazretleri insanların kötülüğünü arzu eden ve elindeki nîmetleri bu hususta kullanan zâlimlere hitâben şöyle buyurmaktadır:

"Ey zâlim! Sen zulmünle bir kuyu kazmadasın ama şunu bil ki: O kuyuyu ken*din için kazıyorsun. Bütün bilginler; «Zâlimlerin zulmü karanlık bir kuyudur.» demişler*dir. Her kim daha fazla zâlimse kuyusu daha korkunçtur daha karanlıktır.

İlâhî adâlet betere beter ceza buyurmuştur. Zayıfları yardımcısız sanma Kur'ân'dan; "Allâh'ın yardımı gelince" (en-Nasr 1) âyetini oku. Sen bir fil bile olsan düşmanın senden ürküp kaçsa ebâbil kuşları ce*zâsı seni de gelir bulur." Yani yaptığın kötülüğün cezâsını er geç görürsün.

Hiç unutulmamalıdır ki insan metrajı belli olmayan bir makara gibi her saniye ne zaman biteceği meçhul olan bir ömür sermâyesini tüketmektedir. Bu hayat nîmeti boyunca da yapmış olduğu en ufak bir hayrın veya bir kötülüğün kıyâmet gününde hesâbının kılı kırk yararcasına sorulacak olması tartışılmaz bir hakîkattir.

Bundan dolayı bir müslüman kalp kırmaz gönül yıkmaz gönlün bir nazargâh-ı ilâhî olduğunu unutmaz. Bilakis kalbini dertli ve ıztıraplı tüm yüreklerin ve yorgun gönüllerin huzur bulduğu bir dergâh hâline getirir. Zira o bilir ki:

"Kim iyi bir iş yaparsa bu kendi lehinedir. Kim de kötülük yaparsa aleyhinedir. Rabbin kullara zulmedici değildir." (Fussilet 46)

"Eğer iyilik ederseniz kendinize etmiş kötülük ederseniz yine kendinize etmiş olursunuz..." (el-İsrâ 7)

Tarihin silinmez sayfaları şâhittir ki kim hayatı boyunca rüzgâr ekmişse neticesinde daima fırtına biçmiş; tabağına ne doğramışsa kaşığına o gelmiştir. Hayatı huzurla yaşamak için kendisinden başka herkesin huzûrunu kaçırmış olan bu gibi kimselerin dünyada süreceği safâ gelgeç nefsânî sevdâlarla yaşadığı üç-beş güne münhasır kalmaya mahkûmdur. Nitekim Firavun Nemrut ve emsâli insanların yaşadıkları zâlimâne saltanat ancak mezarlarının başına kadar sürebilmiştir!..
 
Üst