Hastalar Risalesine bakış

#1
Sponsorlu Bağlantılar
Bu güne kadar hastalar için, tıp fakülteleri kurulup doktorlar yetiştirilmiş, kemik hastanelerinden göz hastanelerine, kalp hastanelerinden tâ akıl hastanelerine kadar üstün donanıma sahip çeşit çeşit hastaneler kurulup binlerce insan istihdam edilmiştir. İnsan sağlığı kutsal kabul edilip hastalıkları teşhis ve tedavi yolunda hiçbir masraftan çekinilmemiştir.
“Mevcudat içinde en kıymettar, hayattır. Ve vazifeler içinde en kıymettarı, hayata hizmettir.” düsturunu kendine rehber eden Bedîüzzaman Hazretleri ise, hastalar için, bu güne kadar yapılanlardan çok farklı bir şey yapmıştır. O şey ki, her hastanın mutlak ihtiyaç hissettiği, görünüşte küçük fakat ma’nen büyük olan, çoğu zaman ihmale uğrayan, çoğu zaman unutulan, çoğu zaman gözlerden kaçan ama hasta için ilaç kadar doktor kadar önemi ve değeri olan teselli hakikatidir.
Bedîüzzaman Hazretleri hastalara bu teselli ihtiyacı içindir ki Hastalar Risâlesi’ni faydalı bir merhem, manevî bir reçete, geçmiş olsun makamında bir duâ ve dilek maksadıyla te’lif etmiştir. Hastalar Risâlesi hastalığın görünüşte çirkin ve sevimsiz perdesi arkasındaki ulvi hakikatini ve şirin güzelliğini gösterip, hastalığı insanlara sevdirmiştir.

1. ÜSTAD BEDİÜZZAMAN’IN PENCERESİNDEN HASTALIĞA BAKIŞ
Üstad Bedîüzzaman, her konuda olduğu gibi hastalığı da imanî bir pencereden ele alarak değerlendirmiştir. Bütün Risâle-i Nur Külliyatının temel eksenini oluşturan mânâ-yı harfî yönüyle ve imanî bir nazarla hastalığa bakmıştır. Bedîüzzaman Hazretleri hastalıklara mânâ-yı harfiyle bakarken; bu günkü modern tıbbın baktığı gibi hastalığı ve hastalığı oluşturan sebepleri tabiata, rastlantısal faktörlere veya kendi kendine oluşuyor düşüncesine nispet ederek bakmaz. Çünkü bu tarz bakış, insana Allah’ı unutturur, maddeci bir zihniyeti netice verir ve hastalığın gönderiliş hikmetini perdeler. Mânâ-yı harfîyle bakmak ise imanî bir nazardan süzülen şuurla hastalığı eşyadan değil esmâdan yani hastalığı veren Zât’ın isimlerinden bilerek, hastalığı gönderenin murad ettiği hikmetler penceresinden değerlendirerek bakmaktır. Bu bakış açısıyla Bedîüzzaman; hastalığın insanlara kesinlikle tesadüfen ve şanssızlık eseri olarak gelmediğini, bilakis Rahîm-i mutlak, Cemîl-i ale’l ıtlak, Rahmân-ı bilhak olan Allah’ın rahmet ve keremiyle isabet ettirildiğini, hastalığın insanı gafletten uyandıran vazifeli bir memur, hiç aldatmaz bir nâsih ve ikaz edici bir mürşid olduğunu beyan etmiştir.

2. HASTALIKLARIN İBÂDET OLMA CİHETİ
Bedîüzzaman Hazretleri, şikâyet etmemek ve sabretmek şartıyla hastalıkların ibâdet hükmüne geçtiğini beyan eder. Ona göre ibâdet iki kısımdır. Biri müsbet ibâdet ki namaz, niyaz gibi ibâdetlerdir. Diğeri ise menfi ibâdet denilen elimizdeki nimetler alındığında itiraz ve isyan edebilecek imkân ve iradeye sahipken Allah’ın emrine, muradına ve takdirine rıza gösterip teslim olarak yapılan manevî ibâdetlerdir. Bu iki kısım ibâdet hakkında Bedîüzzaman Hazretleri şöyle söyler: “Ey sabırsız hasta! Sabret, belki şükret. Senin bu hastalığın, senin ömür dakîkalarını birer sâat ibâdet hükmüne getirebilir. Çünki ibâdet, iki kısımdır. Biri müsbet ibâdet ki; namâz, niyâz gibi ma‘lûm ibâdetlerdir. Diğeri menfî ibâdetlerdir ki; hastalıklar, musîbetler vâsıtasıyla musîbetzede, aczini ve za‘fını hisseder. Hâlık-ı Rahîmine ilticâ eder, yalvarır. Hâlis, riyâsız, ma‘nevî bir ibâdete mazhar olur. Evet, hastalıkla geçen bir ömür, Allâh’dan şekvâ etmemek şartıyla, mü’min için ibâdet sayıldığına rivâyet-i sahîha vardır. Hattâ bazı sâbir ve şâkir hastaların bir dakîkalık hastalığı, bir sâat ibâdet hükmüne geçtiği ve bazı kâmillerin bir dakîkası bir gün ibâdet hükmüne geçtiği, rivâyât-ı sahîha ile ve keşfiyât-ı sâdıka ile sâbittir. Senin bir dakîka ömrünü, bin dakîka hükmüne getirip, sana uzun bir ömrü kazandıran hastalıktan teşekkî değil, teşekkür et.”

Mirza İnak
 
Üst