Gelenek ve Göreneklerimiz Nelerdir - Türkiye' de Gelenek ve Görenekler Hakkında Bilgi

#1
Sponsorlu Bağlantılar
Gelenek ve Göreneklerimiz Nelerdir - Türkiye' de Gelenek ve Görenekler Hakkında Bilgi

TÜRKiYE’DE DİNİ BAYRAM GELENEKLERi:

Türkiye’de resmi olarakta kutlanan iki tane dini bayram vardır. Kurban Bayramı ve Şeker (Ramazan) Bayramı.Kurban Bayramı dört gün Şeker(Ramazan)bayramı ise üç gün sürer ve bu bayramların Türk halkının yaşamında özel bir yeri ve anlamı vardır.
Bayramların kutlanması her bölgede farklı olabilir.Ancak temelde kutlamalar bir birine çok benzer.
.Bayramlarda hazırlıklar bir iki hafta önceden ''genel bayram temizliği'' ile başlar. Bayram için yiyecek ve giyecek listesi yapılır.Alışveriş listesinde bayram şekeri ve kolonyası mutlaka yer alır. Özellikle çocuklara bayramlık elbise ve ayakkabı almak için zengin- fakir herkes özel çaba gösterir. ''Kurban Bayramı '' listesinde ise farkli olarak bir de KURBANLIK bulunur.

Bayramlar öncesinde kandil geceleri lokma yapılarak komşulara mahalle çocuklarına yakınlara dağıtılır. Aynı gece Kuran okunarak ölüler için dua edilir.
Her iki bayramında bir önceki gününe Arife günü denir .Arife günü mezarlıklar ziyaret edilir ve bayram yemekleri hazırlanır.. Bayram yemekleri de bölgeler göre ve bayramın türüne göre farklılık gösterir. Elbette Kurban Bayramının ana menüsü kurban etinden oluşur. Bunun yanı sıra börekler açılır dolmalar sarmalar yapılır Ancak her iki bayramında vazgeçilmez menüsünde baklava vardır.. Arife gecesi ailenin tüm bireyleri yıkanır. Bayram sabahı erkenden kalkılır. Herkes en yeni bayramlık giysilerini giyer. Erkekler bayram namazına giderler kadınlar gerekli yemek ve sofra hazırlıklarını yaparlar.
Bayram namazı sonrasında erkekler toplu olarak mezarlıklara giderler. Orada hem kendi yakınlarına hem de tüm ölülere dualar yapılır. Ardından eve gelinir. Sofraya hep beraber oturularak bayram yemeği yenir. Yemekten sonra eller yıkanır ailede en büyükten başlayarak bayramlaşma yapılır .Büyüklerin elleri öpülür. Büyükler de küçüklere para vererek sevindirirler.. Kurban Bayramında genellikle hafif bir kahvaltıdan sonra Kurban kesme işiyle ilgilenilir ve öğlen yemeğine kurban eti pişirilir.. Sonra komşular akrabalar dostlar gezilerek bayramları kutlanır. Bayram ziyaretine gelenlere kolonya şeker çikolata baklava bayram kahvesi (Kurban Bayramı ise kurban eti) ikram edilir.
Bazı yerlerde ''bayram şenliklerinin'' yapıldığı salıncaklarin kurulduğu çeşitli oyunların ve atraksiyonların olduğu ‘’şenlik alanları’’vardır. Gençler ve çocuklar buralarda toplanarak gönüllerince eğlenirler.
Bu ''Dini Bayramlar''ın en önemli özellikleri :Bayramlarda insanlar bir araya gelir eş-dost-akrabalar ziyaret edilir küs olanlar barışır fakirlere yardım edilir dostluklar gelişir ve mutluluklar sevinçler paylaşılır.
Keşke insanlar 3-4 günlük bu bayramları tatil olarak görmese de geleneklerimiz gelecek kuşaklara da aktarılabilse!

EVLENME ADETLERİ

Birleşmiş Milletler Nüfus Komisyonu’na göre “Erkek ve kadının kanuni birleşmesinden doğan müesseseye evlilik” denir. (SERPER. S. 149)
Evlilik insan gruplarının yaşantıları boyunca uyguladıkları ve geliştirdikleri sosyal öğelerle yüklü bir kavramdır. Kültürler arası farklılık göstermesi sosyal öğelerin değişik kültürler içinde oluşması ve farklı değer yargılarıyla yüklü olmasıyla açıklanabilir. Toplumlar kimin kiminle kaç eşle ve hangi koşullar altında evlenebileceğine dair bir takım kurallar yaratmışlardır. Çok değişik uygulamalar olmakla beraber evlilik esas itibariyle toplum tarafından onanan kadın ve erkek ya da kadınlar ve erkekler arasında yaratılan bir ilişki türünü karakterize etmektedir. İlişkinin belirli kalıplar içinde gerçekleşmesi de evliliğin sosyal bir kurum olarak ele alınıp incelenmesine olanak vermektedir. Aile birliği sürekliliğini evlilik kurumuyla sağlar. Başka bir deyişle evlenme olgusu aileyi oluşturan toplumsal ilişkileri belirli kalıplar içine yerleştiren bir sözleşmedir...
Anadolu’nun her tarafında evlenmenin yapılabilmesi için bu olay öncesi bir takım hazırlık ve aşamaların birbiri arkasına yapılması ve izlenmesi gerekir. Bu nedenle halk (ister köy-geleneksel topluluklarında olsun ister şehir ve kasabaların geleneksel sınıflarında olsun) bu aşamaları işaretleyen bir takım kaideleri (görenekleri) ve seremonileri uygulamak zorundadır. Evlenme ile ilgili göreneklerin çoğu söz konusu toplumlarda kuşaktan kuşağa geçmiş binaenaleyh gelenekleşmiş olup bunların yanı sıra yapıla gelmekte olan seremoniler de birtakım inançlar ve pratiklerden ibarettir. Ancak çok eski zamandan beri uygulanan ve bugün artık Türkiye Türk topluluğunun malı kültürünün bir parçası haline gelmiş olan “Evlenme görenekleri ve seremonilerinin batılılaşma süresi sonunda gittikçe değişmekte oldukları da bir gerçektir. Söz konusu görenekler ve seremoniler sıra ile ilkten sona doğru ana hatları şu aşamalara göre uygulanır: Evlenme arzusunu belirtme evlenme çağı görücü gezmek (dünürcülük) söz kesimi başlık nişan evlenme ve düğün. (ERDENTUĞ. S.213)

Evlenme İsteğini Belirtme :
Önceki yıllarda kız ve erkeğin aile içinde evlenme isteklerini açıkça belli etmeleri imkansızdı. Kız ve erkeklerin eşlerini seçme hakkı ancak anne - baba ve akrabalara tanınan haktı. Günümüzde ise artık çoğunlukla gençler evlenmek istedikleri kişileri kendileri seçme hakkına sahiptir.

Evlilik Çağı ve Yaşı :
Geleneksel kesimde kızın ve erkeğin evlenme çağına geldiklerini belirleyen bir takım ölçütler vardır. Bunların başında buluğa erme gelir. Ülkemizde buluğ çağı 10-14 yaşları arasında başlar. Gerek kızda gerek erkekte görülen bir takım biyolojik ve fizyolojik gelişmeler buluğ çağının belirtileridir. Annelik ve babalık için gerekli olan bu gelişmeler onların biyolojik ve sosyo-kültürel kişiliklerini geliştiren önemli belirtilerdir. Bu belirtilerle kişisel sorumluluklar da başlar. Kızlar bu aşamada üyesi bulundukları ailenin ekonomik toplumsal ve kültürel etkinliklerine katılırlar. Aynı durum erkek çocukları için de söz konusudur.
Erkek çocuk da aile içerisinde gerek cinsinin gerekse yaşının gerektirdiği etkinliklere katılarak geleneklerinin öngördüğü tavrını almaya çalışır.
Kızın ergin yaşa girmesi; ev işlerine katılması aile ve grup içerisinde genç kızlık çağının gerektirdiği role bürünmesi ve karşı cinsle ilgilenmesiyle evlenecek duruma geldiğini göstermektedir. Erkek çocuğunsa aynı biçimde toplumsal rolüne bürünmesi evin ekonomisine katkıda bulunması askerliğini yapması ve iş sahibi olması evlenmesi için gerekli ve geçerli sayılan ölçütlerdir.
Öte yandan evlenme işinde bir de “sıra gözetimi” vardır. Bu konuda ağabeylerin ve ablaların daha önce evlenmelerine dikkat edilir. Ancak küçük kızın evlendirilmesinde büyük kızın ya da kızların henüz evlenmemiş olmaları önemli bir engel sayılmamaktadır. Özellikle son yıllarda bu gibi durumlarda ağabey ve ablalardan izin istenmekte evlilik ondan sonra gerçekleştirilmektedir.
Kırsal alanda evlenme kentlere bakarak daha erken yaşlarda olmaktadır. Kimi yörelerde evlenmenin gerçekleşmesi için erkeğin askere gitmeden önce kimi yerlerde de askerden dönmüş olması şartı aranmaktadır. Genellikle kızlarla erkeklerin evlenme yaşları birbirine yakın olmaktadır.
İster kırsal ister kentsel kesimde olsun evlenme yaşını ve zamanını ekonomik etmenlerin kimi sosyal olayların göçlerin ölümlerin belirlediğini de söylemek gerekir. Evlenme girişiminde bulunmada toplum kıza ve erkeğe aynı hakkı tanımamıştır. Başka bir söyleyişle erkek ve erkek ailesi bu konuda aktif bir durumdayken kız ve kız ailesi pasif bir durumdadır. Girişim genellikle erkekten ve erkek ailesinden gelir.

Elenme Aşamaları
1- Görücülük Dünürcülük / Kız Bakma Kız İsteme
İlk aşama olan görücülük kız bakma kız arama kız beğenmeyi ifade eder. Kentlerde daha çok tanışıp anlaşarak evlenme yaygınken geleneksel kesimde görücülük daha yaygındır.
Oğullarını evlendirmek isteyen aileler ilkin akrabalarından komşularından yakın çevrelerinden başlayarak kız aramaya çıkarlar. Bu konuda kendilerine komşuları ve tanıdıkları da yardımcı olurlar.Evlenecek delikanlıya kız aramak kız bakmak için baş vurulan bu adete “görücülük” “görücüye çıkma” gibi adlar verilir.
Erkeğin aile üyeleri akraba ve komşularından seçilen birkaç kadının beğenilen kızın evine ziyarete gitmeleri kızı görmeleri onu incelemeleri ve niyetlerini açığa vurmaları görücülüğün kız bakma aşamasını oluşturur. Bu tür evlenmede eşlerden çok onların yakınlarının beğenisi isteği ve girişimi söz konusudur. Kuşkusuz erkek de bu tercihi genellikle onaylar. (TEZCAN S.37)
Kız görmeye genellikle habersiz gidilir. Son zamanlarda aracı olarak adlandırılan kişiler kız evinin ağzını aradığı için kız evi aslında haberdardır. Kızın davranışlarına bakılarak istekli olup olmadığı anlaşılır. Kızın ikramda bulunması yanlarında oturması isteyip istemediğinin belirtisidir.
Kız evinden olumsuz cevap alınacağı sezilirse başka adaylar üzerinde durulur. Görücüye çıkma kız bakma Türkiye’nin değişik bölgelerinde kimi ayrıcalıklar ve yöresel özellikler göstermekle birlikte yine de bu usul ana çizgileri bakımından aynıdır.
Ancak kesin karara varmadan önce gerek oğlan gerekse kız ailesi adaylar hakkında bilgi toplamaya çalışırlar. Elde edilen bilgilerin değerlendirilmesi kız için işgüzar namuslu terbiyeli evine ve törelerine bağlı olup olmadığı; oğlan içinse kötü alışkanlıklarının bulunup bulunmadığını işine mesleğine bağlılığı noktalarında toplanmaktadır. Kız ve oğlan evlerinin karşılıklı olarak bir değerlendirmeye varmaları sonucunda kız istemeye yani dünürcülük aşamasına geçilir. (ÖRNEK S:191)
Dünürcülük beğenilen kızın istenilmeye gidilmesidir. Dünürcülük genellikle erkeklerin de katılımıyla gerçekleştirilir. Dünürcü olarak kız evine sözü geçen kişiler de bulundurulur. İlk gidişte oğlan evinin bir büyüğü “Allah’ın emri Peygamberin kavliyle kızınızı oğlumuza istiyoruz” diyerek niyetlerini belli eder. Kız evinden bir büyüğün “Allah yazdıysa olur” şeklindeki ifadesi kızın verileceği şeklinde yorumlanır. Genellikle ilk istenişte kız verilmez. “Kız evi naz evi”dir. Bu arada kız evinde erkek tarafının getirdiği şeker lokum çikolata gibi yiyecekler (şirinlik ağız tadı vs.) yenilir. Bazı yörelerimizde Kur’an da okunur.





Türk Kültüründe Evlilik ve Evlilik Gelenekleri

Birleşmiş Milletler Nüfus Komisyonu’na göre “Erkek ve kadının kanuni birleşmesinden doğan müesseseye evlilik” denir.
Evlilik insan gruplarının yaşantıları boyunca uyguladıkları ve geliştirdikleri sosyal öğelerle yüklü bir kavramdır. Kültürler arası farklılık göstermesi sosyal öğelerin değişik kültürler içinde oluşması ve farklı değer yargılarıyla yüklü olmasıyla açıklanabilir. Toplumlar kimin kiminle kaç eşle ve hangi koşullar altında evlenebileceğine dair bir takım kurallar yaratmışlardır. Çok değişik uygulamalar olmakla beraber evlilik esas itibariyle toplum tarafından onanan kadın ve erkek ya da kadınlar ve erkekler arasında yaratılan bir ilişki türünü karakterize etmektedir. İlişkinin belirli kalıplar içinde gerçekleşmesi de evliliğin sosyal bir kurum olarak ele alınıp incelenmesine olanak vermektedir. Aile birliği sürekliliğini evlilik kurumuyla sağlar. Başka bir deyişle evlenme olgusu aileyi oluşturan toplumsal ilişkileri belirli kalıplar içine yerleştiren bir sözleşmedir...
Anadolu’nun her tarafında evlenmenin yapılabilmesi için bu olay öncesi bir takım hazırlık ve aşamaların birbiri arkasına yapılması ve izlenmesi gerekir. Bu nedenle halk (ister köy-geleneksel topluluklarında olsun ister şehir ve kasabaların geleneksel sınıflarında olsun) bu aşamaları işaretleyen bir takım kaideleri (görenekleri) ve seremonileri uygulamak zorundadır. Evlenme ile ilgili göreneklerin çoğu söz konusu toplumlarda kuşaktan kuşağa geçmiş binaenaleyh gelenekleşmiş olup bunların yanı sıra yapıla gelmekte olan seremoniler de birtakım inançlar ve pratiklerden ibarettir. Ancak çok eski zamandan beri uygulanan ve bugün artık Türkiye Türk topluluğunun malı kültürünün bir parçası haline gelmiş olan “Evlenme görenekleri ve seremonilerinin batılılaşma süresi sonunda gittikçe değişmekte oldukları da bir gerçektir. Söz konusu görenekler ve seremoniler sıra ile ilkten sona doğru ana hatları şu aşamalara göre uygulanır: Evlenme arzusunu belirtme evlenme çağı görücü gezmek (dünürcülük) söz kesimi başlık nişan evlenme ve düğün.

Evlenme İsteğini Belirtme :
Önceki yıllarda kız ve erkeğin aile içinde evlenme isteklerini açıkça belli etmeleri imkansızdı. Kız ve erkeklerin eşlerini seçme hakkı ancak anne - baba ve akrabalara tanınan haktı. Günümüzde ise artık çoğunlukla gençler evlenmek istedikleri kişileri kendileri seçme hakkına sahiptir.

Evlilik Çağı ve Yaşı :
Geleneksel kesimde kızın ve erkeğin evlenme çağına geldiklerini belirleyen bir takım ölçütler vardır. Bunların başında buluğa erme gelir. Ülkemizde buluğ çağı 10-14 yaşları arasında başlar. Gerek kızda gerek erkekte görülen bir takım biyolojik ve fizyolojik gelişmeler buluğ çağının belirtileridir. Annelik ve babalık için gerekli olan bu gelişmeler onların biyolojik ve sosyo-kültürel kişiliklerini geliştiren önemli belirtilerdir. Bu belirtilerle kişisel sorumluluklar da başlar. Kızlar bu aşamada üyesi bulundukları ailenin ekonomik toplumsal ve kültürel etkinliklerine katılırlar. Aynı durum erkek çocukları için de söz konusudur.
Erkek çocuk da aile içerisinde gerek cinsinin gerekse yaşının gerektirdiği etkinliklere katılarak geleneklerinin öngördüğü tavrını almaya çalışır.
Kızın ergin yaşa girmesi; ev işlerine katılması aile ve grup içerisinde genç kızlık çağının gerektirdiği role bürünmesi ve karşı cinsle ilgilenmesiyle evlenecek duruma geldiğini göstermektedir. Erkek çocuğunsa aynı biçimde toplumsal rolüne bürünmesi evin ekonomisine katkıda bulunması askerliğini yapması ve iş sahibi olması evlenmesi için gerekli ve geçerli sayılan ölçütlerdir.
Öte yandan evlenme işinde bir de “sıra gözetimi” vardır. Bu konuda ağabeylerin ve ablaların daha önce evlenmelerine dikkat edilir. Ancak küçük kızın evlendirilmesinde büyük kızın ya da kızların henüz evlenmemiş olmaları önemli bir engel sayılmamaktadır. Özellikle son yıllarda bu gibi durumlarda ağabey ve ablalardan izin istenmekte evlilik ondan sonra gerçekleştirilmektedir.
Kırsal alanda evlenme kentlere bakarak daha erken yaşlarda olmaktadır. Kimi yörelerde evlenmenin gerçekleşmesi için erkeğin askere gitmeden önce kimi yerlerde de askerden dönmüş olması şartı aranmaktadır. Genellikle kızlarla erkeklerin evlenme yaşları birbirine yakın olmaktadır.
İster kırsal ister kentsel kesimde olsun evlenme yaşını ve zamanını ekonomik etmenlerin kimi sosyal olayların göçlerin ölümlerin belirlediğini de söylemek gerekir. Evlenme girişiminde bulunmada toplum kıza ve erkeğe aynı hakkı tanımamıştır. Başka bir söyleyişle erkek ve erkek ailesi bu konuda aktif bir durumdayken kız ve kız ailesi pasif bir durumdadır. Girişim genellikle erkekten ve erkek ailesinden gelir.
 
#2
Askerlik

Toplumumuzda gelenekselleşmiş köklü bir geçmişe sahip olan askerlik kutsal bir görev olarak değerlendirilir. Asker olmak onurlu ve erdemli bir insan olmayla özdeşleştirilir. Özellikle kırsal kesimde askerliğini yapmayan kişiler hoş karşılanmaz sözleri dikkate alınmaz.

Topluma bu denli önem verilen bu görevin başlangıcında ve bitişinde diğer geçiş dönemlerinde olduğu gibi çeşitli törenler yapılmaktadır. Uğurlama ve karşılama törenleri bölgesel farklılıklar göstermektedir.

Yurdumuzun her yöresinde yaygın olarak yapılan uygulamalardan biri pusulası (askere çağrı mektubu) gelen gençlerin akrabaları ve arkadaşları tarafından sırayla yemeğe davet edilmelidir. Bu yemek yalnızca asker adayına verildiği gibi ailesiyle birlikte ağırlandığı da olmaktadır. Yemek sırası ve sonrasında eğlenceler yapılması da yaygın bir uygulamadır.

Kars'da askere gidecek kişi köy ve şehirdeki akrabalarını ziyaret edip "Allahaısmarladık" demekle bu ziyaretler sırasında kendisine harçlık ve yolluk olarak hazırlanan çöreklerden verilmektedir.

Silifkenin Kırtıl köyünde ise askere gidileceği günün akşamı askere gidecek olanlar kız ve erkek arkadaşlarını eve davet eder geç saatlere kadar eğlenirler mengi oynanır. Askerlerin ceplerine uğur parası denilen harçlıklar konulur.

Ankara - Kızılcahamam - Verimli köyünde yaşlı erkekler ve kadınlar "Uğur parası" adı verilen parayı verirken "Benim için nöbet tut buna karşılık" diyerek gencin gönlünü almaktadırlar.

Seydişehir'de uğurlama töreninde kadınlar hazırladıkları çöreği üçe bölerler. Bir parçası kurda kuşa yem olsun diye suya atılır. Bir parçası delikanlının gömleğine sarılarak sandıkta saklanır. Bir parçası da yemesi için delikanlının yolluğuna konur. Her izine geldiğinde gömleğe sarılı parçadan bir bölümü koparılarak gence yedirilir. Asker uğurlamasından sonra kadınlar bir pınarın başında toplanarak yemek yerler. Yemek yerken tahta kaşık kullanılmaz tahta kaşık kullanılırsa delikanlıların askerde çok dayak yiyeceğine inanılır.

Eskişehir - Seyitgazi - Şükranlı köyünde askere gidecek genç nişanlı ise nişanlı evinin odununu gitmeden önce asker adayına kestirirler zorluklara alışsın diye.

Yaşamının bir bölümü ile ilgili bu denli zengin uğurlama törenlerinin yanında karşılama törenleri de zengin uygulamalara sahne olmaktadır.

Silifkenin - Kırtıl köyünde asker terhis olduktan sonra kına alıp getirir. Köye geldiği günün akşamı kendisine hoşgeldine gelenlere hazırlanan kınadan yakılır. "Asker kınası" adı verilen bu kınanın yakılması uğurlu sayılır.

Askerlikle ilgili konulardan birisini de askerde yoğun özlem ve hasret duygularıyla yazılan asker mektupları oluşturur. Asker mektupları genellikle selamla başlayıp durum anlatıldıktan sonra bir mani ile biter.
Mektuplarda bütün akraba ve tanıdıklara selam söylenir. İletişim araçların yaygın olmadığı dönemlerde tek iletişim yolu olan mektuplarda evli olan askerin baba evinde olan eşine duygularını açıkça ifade edememesi mektubun başka kişilerce de okunacağı düşüncesi ile kimi zaman şifre içerikli maniler yazdığı da görülür.

Yürü mektubum yürü
Haberini al da gel
Bir iken iki olduk
Üç olduk mu sor da gel

Diyerek manide çocuğu olup olmadığı üstü kapalı bir biçimde sorduğu gibi.

Durum bildiren bu tür mektuplar dışında bir de mizahi asker mektupları vardır ki bu tür mektuplar daha çok arkadaşlar arasında yazılmaktadır.

Askerliğin bitip eve dönülmesinde de büyük bir coşku yaşanır eğlenceler düzenlenir. Akrabaları ve arkadaşları on onbeş gün ziyaretine gider ve bu sürede evde misafir gibi ağırlanıp iş yaptırılmaz. Bazı yörelerde bu ziyaretler sırasında gence hediyeler verildiği de olur.
 
#3
ANADOLU’DA ÖLÜM GELENEKLERİ


Anadolu halkının büyük bir kesimi geleneklerin etkisi altındadır. Halkımızın geleneksel yaşamını oluşturan ona öz ve biçim kazandıran ana davranış kalıplarının temelindeyse sayısız adet inanma ve töresel işlem yatmaktadır. Gerçekleştirilen bu uygulamalar yöreden yöreye farklılık ve benzerlik göstermektedir.




Hayatın üç önemli dönemi doğum ve evlenmede olduğu gibi ölüm çevresinde de bir çok inanma adet töre tören ayin kalıp davranış işlem kümelenmektedir. Ölüm çevresinde kümelenen ve ölüyle toplum üyelerini kuşatan bu inanmalar adetler işlemler törenler ve kalıp davranışlar başlıca üç grupta toplanmaktadır. Ölüm öncesi ölüm sırası ve ölüm sonrası şeklinde oluşan gelenekler dizisi kısaca aşağıda açıklanmaktadır.




Anadolu’da genel olarak ölüm korkusunun bilinç altındaki baskısıyla tedirgin olan halk düşüncesi geleceğini bilmek isteğinin de etkisiyle alışılagelmişin dışındaki birtakım davranışları araç gereçlerin şu ya da bu biçimdeki kullanışlarını meteorolojik olayları hayvanların hareket ve seslerini; düşlerdeki görüntülerle hastadaki psikolojik ve fizyolojik değişiklikleri çoğu zaman ölümün bir ön belirtisi saymaktadır. Halk inanmalarında ölümü önceden haber veren belirtiler arasında hayvanlarla ilgili olanlar büyük bir yer kapsamaktadır. Hayvanların insanlarda bulunmayan kimi yetenekleri sezi güçleri biçimsel özellikleri uğurlu ya da uğursuz sayılmaları bu tür inanmaların oluşmasında ve evrensel bir çizgiye erişmesinde büyük bir rol oynamaktadır. Ev ev eşyası araç gereç ve yiyecek çevresinde kümelenen bir takım inanmaların temelinde de ölüm korkusu yatmakta bunlar halk tarafından çoğu zaman ölümün ön belirtileri olarak nitelenmektedir. Ay güneş tutulması yıldız kayması şimşek çakması ve gök gürlemesi gibi olaylar da halk inanmalarında çoğu zaman ölüme yorumlanmaktadır. Bilinçaltında biçimlenen çeşitli görüntülerin simgesel bir takım çağırışımlarla da desteklenerek gerek düşü gören gerekse yakınları için bir ölüm belirtisi olarak yorumlanışı oldukça yaygındır.




Ölüm olaylarının duyurulmasının en doğal biçimi ölenin yakınlarının ağlamalarıyla olur. Olayı duyan komşular ölü evinde toplanarak ölünün yakınlarının acılarına ortak olmaya onları avutmaya ilk hazırlıkları yapmaya yardımcı olurlar. Köylerde ilçelerde ve küçük kentlerde evden eve haberleşmenin okuyucu çıkarmanın yanı sıra en yaygın usulu sela verdirmektedir. Gazetelere ilan vermek yoluyla olayı duyurma daha çok büyük kentlerde görülmektedir. Büyük kentlerde cenaze işlerini alan ticari kuruluşlar da vardır. Bunlar defin için gerekli hazırlıkların yanı sıra ölüm ilanlarını da üzerlerine almaktadır.




Ölümden hemen sonra yapılan işlemlerin bir bölümü doğrudan doğruya cesetle ilgiliyken bir bölümü de ceset çevresinde toplanmaktadır. Ölünün öte dünyaya gönderilişine ön hazırlık niteliğindeki bu işlemlerin kimilerinin temelinde ölene canlı gözüyle bakmanın ve ondan korkmanın tipik belirtileri yatarken kimilerinde de hijyenik düşünceler ve dinsel gelenekler rol oynamaktadır.




Bu tür işlemlerin en çok görülenleri şunlardır. Ölünün gözleri kapatılır çenesi bağlanır başı kıble yönüne çevrilir ayakları yanyana getirilir elleri yanyana ve göbek üzerine konur üzerindekiler çıkartılır bazı yerlerde yatağı değiştirilir ölünün karnına bıçak demir vs. metal eşya konur ölünün bulunduğu oda temizlenir ölünün bulunduğu oda aydınlatılır ölünün başucunda Kuran okunur.




Bahsedilen ön hazırlıktan sonra gömme için gerek dinsel gerek geleneksel bakımdan zorunlu olan hazırlığa geçilir. Bu hazırlık üç önemli işlemden geçmektedir. Yıkama kefenleme ve cenaze namazıdır. Ölen biri elden geldiğince çabuk gömülmeye hazırlanır. Kişi sabahleyin ölmüşse ikindi namazına ikindiden sonra ölenler o gece bekletilerek sabahleyin gömülürler. Uzaktaki akrabaları için cenaze bekletilebilir.




Anadolu’da büyük bir çoğunluğun yaptığı bir uygulama da cenaze gömülmeden önce yıkanması olayıdır. Kadınları kadın erkekleri erkek yıkayıcılar yıkarlar. Bu işi yapan kişiler meslekten yıkayıcılar hocalar tecrübeli olanlar dini bütünler meslekten kimse bulunmazsa ölü evinden ya da komşulardan biri bazı yerlerde de vasiyet üzerine sevdiği kişiler olur.




Büyük kentlerde yıkama mezarlık gasılhanelerinde köylerde ise herkesin evinin bahçesinin kuytu bir köşesinde yapılmaktadır.




Ölünün gömülmeye hazırlanışı için gerekli olan ikinci işlem ölünün kefenlenmesidir. Kefen bezinin rengi beyazdır. Kadın ve erkek de parça sayısı değişir. Bu yine Anadolu’da yaşayan halkın büyük çoğunluğu tarafından uygulanan bir gelenektir. Bunun dışında farklı gelenekler bulunmaktadır.




Üçüncü işlem de cenaze namazıdır. İslam dinine göre ölenin namazının kılınması için birtakım koşullar gerekmektedir. Cenaze namazı kılındıktan sonra tabut cemaat tarafndan mezarlığa götürülür. Ölü mezara sağ tarafı üzerine kıble doğrultusunda konur. Ölü genellikle tabutsuz olarak mezara gömülür. Ancak tabutla gömüldüğü de olmaktadır. Ölenin kimliğini cinsini yazgısını belirtmek amacıyla mezartaşlarına yazılar yazılması ve işaretler yapılması çok yaygındır.




Anadolu’da ölünün dinsel törenle ve yemekle anıldığı belirli günler vardır. Bunların başında ölünün kırkıncı elliikinci günleriyle yılı gelmektedir. Daha seyrek olmakla beraber üçüncü ve yedinci günlerde de ölü belli bir biçimde anılmaktadır. Aslında belli sayıların karşıladığı bu tür günler sözkonusu sayılara kazandırılmış olan dinsel büyüsel ve geleneksel niteliklerden dolayı önemsemişler giderek bir takım adetlerin bünyelerine ana öğe olarak yerleşmişlerdir.




Ölüm olayından sonra en önem verilen ve dikkat edilen davranış biçimi de yakınların gidenin ardından tuttuğu yasdır. Yakınını kaybeden bir insanın bu olay karşısında duyduğu tepkiler şaşkınlık isyan ve acıdır yas. Toplumsal ekonomik biyolojik ve duygusal yönden bağlı bulunduğumuz acı bir insanın kaybından duyduğumuz acı insancıl bir tepkidir.




Yas toplum tarafından bizim için önemli olarak tanımlanmış insanların ve yakınlarımızdan birinin kaybıyla duyulan acı ve üzüntüyü toplumsal kalıplar içinde ifade etmektir. Toplumsal bir kurum niteliğinde olan yasla ilgili adetler bu adetlere bağlı işlemler kaçınmalar acı çekeni belli etme belirli bir süre yeni durumuna alıştırma acısını azaltma ve giderek bu durumundan çıkarma amacına yöneliktir. Dünyanın her tarafında gerek ilkel gerekse yüksek kültürlerde bu amaçla uygulanan bir takım adetler ve törenler görülmektedir.




Cenaze kaldırıldıktan sonra gerçekleştirilen diğer bir uygulama da ölü yemeğidir. Ölümle ilgili adet ve inanmaların önemli bir bölümünü oluşturan bu yemek bir yanıyla ölenin öte dünyada sürdürdüğü başka şeylerin yanı sıra yemeye ve içmeye de ihtiyacı olduğu tasarımını vurgularken bir yanıyla da ölüm olayına eşlik eden geçiş törenlerinin halk arasındaki gerekirliliğini açığa vurmaktadır. Çünkü ölünün öte dünyaya uğurlanışının tam ve geçerli olabilmesi için dinsel kuralların ve işlemlerin yanı sıra geleneksel olayların da yerine getirilmesi gerekmektedir. Aksi halde ölenin ruhunun geri de bıraktıklarını tedirgin edeceğine inanılmaktadır.




MEZAR TAŞLARI YAZILARI





Mezar taşları gerek yapısal özellikleri gerekse üzerindeki yazıları ile Türk’ün zengin iç dünyasını ince beğenisini yüce düşüncesini gösteren en güzel örneklerdendir. O mezar taşları ki yerine göre bir tarih yerine göre bir ağıt çok kere de ölenin dilinden duyulan acı ve elemli bir yankıdır. Biçimlerinden yazılarından kişilikler ile kimlikler anlaşılır. Kabristanlar birer müze mezar taşları da buralarda yatanların anıtı varlıklarının kanıtıdır.




Yaşlıların taşlarında kişilikler gençlerinkinde dünyaya doymamışlığın özlemi vardır. Kimisi ecelinden kimisi umulmadık bir olaydan göçüp gitmiştir. İyilikler güzellikler tüm acılığı çıplaklığı ile o taşlarda sergilenmiştir. Okuyanda kimi gözyaşı kimi de derin bir düşünce görülür. Bu düşünce karşısında gerçek felsefe o taşın başında yapılır.




Gelenekler görenekler toplumun sosyal yapısı da yer alır o taşlarda. Dilekler istekler vardır onlarda. Dünyanın hiçliği da anlaşılır o taşlarda. Çalışmanın başarının gizi vardır üzerindeki satırlarda. Eski Türklerde “Balbal” denirmiş bu taşlara. Balballar kahramanlığını gösterirmiş eski Türklerin. Bugünküler ise aynı ulusun yaşam felsefesini duygu ve düşüncesini evrene bakış açısını inancını dünya görüşünü koyuyor ortaya.




Aynı zamanda dil ürünlerinin güzel örnekleridir mezar taşları. Dilciye tarihçiye folklorcuya felsefeciye edebiyatçıya zengin bir hazinedir hazine gibi sunulmuş büyük bir armağandır. Kısaca söylemek gerekirse mezar taşları; tarih yapraklarıdır geçmişten gelen edebiyat sayfalarıdır. Tarihin unutulmuş sayfaları bile vardır orada.




Yazık ki mezar taşları da zamana dayanamıyor zamanla yapılan savaşta egemenliğini yitiriyor doğadan silinip gidiyor. Çağdaş uygarlık yarışı da dünkü mezarları bile eski sayıp ortadan kaldırıyor.




Biz insanlar ise ilgisiz vefasız varlıklarız. Yarınki geleceğimizin mezar taşlarının başına gelenler olacağını nedense anlamıyoruz anlamak istemiyoruz. Hergün biraz daha onlardan uzaklaşıyoruz geçmişimizden kopuyoruz.




Ben geçmişimizden af dilemenin bağışlanmanın yolu mezar taşlarını incelemekten geçer diyorum. İnegöl Mezar Taşlarındaki yazıları bu duygular içinde derlemiş bulunuyorum.




İnegöl’de bulunan mezarlıklar; Şehitler Mezarlığı Kavaklaraltı Mezarlığı Mahmudiye Mezarlığı Orhaniye Mezarlığı Hastane Mezarlığı İstanbullu Hasan Mezarlığı Sanayi Mezarlığı adlarını taşımaktadırlar. Aşağıda bu mezarlıklardaki mezar taşı yazılarından derlenmiş bir demet.






İlim ve Maarif ve Hem



Vatanperver İdi.
Nesline Matuf İdi.
Bu Hizmeti Birakup
Ahfadına İrtihal Darı Baka Eyledi.
Rahat Olsun Cihan İçre
Ruhu Pak Ebedi.
Akuva Müftisi
El Hacci Hafız Şakir Burcu
Bey Ruhuna Fatiha.
82 Senelik Muallim
Doğumu 1854-Akuva’da Ölümü
İnegöl’de 14 Temmuz 1926






Ey Birader!



Dikkat Et Şu Mezarımın Taşına


Akıllı İsen Gafil Olma

Aklını Al Başına.
Sallanıp Gezer İdim
Bak Ne Geldi Başıma.
Akıbet Turap Olup
Taş Dikildi Başıma
Rizeli Bayram
Ruhuna Fatiha
04.04.1935






Bakıp Geçme



Ey Muhammed Ümmeti!


Ölünün Diriden

Bir Fatihadır Minneti.
Necdet Çelebi
1937-1982






Kurtuluş Savaşı Gazisi



Hamdi Özşan


1899-1981






Ziyaretçi!



Burada Emekli Yarbay


Galip Aksoy Medfundur

Ruhuna Fatiha
1908-1954






Bir Kamyon Yaktı Canımı



Devrilip Akıttı Kanımı.


Hasret Bıraktı

Annem İle Babamı.
Okuyunuz Taşımda
Soldum 16 Yaşımda.
Beni Rahmetle Anın
Ağlayın Başımda.
Ekrem Oğlu Kenan Akman
1960-1976
 
#4
KOMŞULUK

"Ne kadar uzakta olursa olsun eskiden yayan bile olsa yola koyulup cenazeye gidilirmiş. Şimdi ise cenaze evine otomobille götürülmedikçe gidilmiyor 'karşılaşırsak başsağlığı dilerim' demekle yetiniliyor".
"Eskiden köy gençleri köy meclisinde toplanırmış. Şimdi ise toplandıkları yegane yer ya kahvehane ya meyhane."
"Eskiden babasının sözünü kıran kimse kınanır ve dışlanırmış. Ya şimdi? Elinde yüklüce para olan bırakın ******* babasını kırmayı tekmil köyün ardı sıra atıp tutsa alkışlanıyor."
"Ya o eskiden üç beş aile toplanıp yapılan sohbetler."
Eskiden... Eskiden... Eskiden...
Yaşlılar hep böyle başlar konuşmaya. Ama yalnız yaşlılar mı?
Yaşlısı genciyle herkes eskideki bir şeylere özlem duymuyor mu?
Genç yaşta olanlarımız bile çocukluklarının bayramlarına iç geçirmiyorlar mı?
Ya da eski komşulukları aramıyor mu kimse?
Eskiden komşuluk da bir başkaydı.
Şimdi kötü. Her geçen gün de daha kötüye gidiyor. Adeta yok olmak üzere.
Peki niçin? Nasıl oldu? İnsanlar mı kötüleşti? Yoksa?.. Yoksa ne?
Egemenler bölünmüş parçalanmış kendine ve çevresine yabancılaşmış bir toplum yaratmayı hedeflerler. Niçin? Çünkü böyle bir toplumun sömürü ve saltanatları açısından bir tehlike yaratmayacağını birlik olup direnemeyeceğini bilirler.
Kapitalizm paranın bencilliğin çıkarcılığın sistemidir. İnsana ait olmayan onun özüne ters düşen ne varsa bir "kültür" haline getirilmesiyle sömürü ve zulüm düzeni ömrünü daha da uzatıyor. Birbirinin acısından yoksulluğundan sevincinden derdinden habersiz; dayanışma paylaşma dostluktan uzaklaşmış ve yalnızca kendi küçük dünyasına hapsolmuş insanların yaşadığı koşulları doğru biçimde değerlendirebilmesi ve doğru çözümler bulabilmesi mümkün değildir. Yabancılaşmanın egemen olduğu bir toplumda düşünce ve davranışlara yön verecek olan "her koyun kendi bacağından asılır" "gemisini kurtaran kaptandır" felsefesidir. Böyle bir düşünce halkın tüm kesimlerine tüm bireylerine nüfuz ettiğinde karşımıza vahim bir tablo çıkacaktır.
Denilecek ki kapitalizmin yarattığı ekonomik koşullar bireyleri buna zorluyor. Ama tek neden bu değildir. Burjuvazi ideolojisiyle kültürüyle de bunu teşvik ediyor. Tüm güçleri ve propaganda araçlarıyla halkın olumlu değerlerini dejenere etmeye yoketmeye çalışıyor insana yabancı ne kadar düşünce ve davranış varsa bunları öne çıkarıyorlar.
Mesela bu çerçevede komşuluk ilişkilerimizi ele alalım. Halk kültürümüzde önemli bir yeri olan komşuluk ilişkileri de kapitalizmin yarattığı ekonomik-sosyal koşulların ve burjuva düşüncesinin hedefi durumundadır. Kapitalizm hayatın her alanında ilk olarak halk arasındaki bağı bağlılığı sıcaklığı dayanışmayı dostluğu ortadan kaldırmayı hedeflemiştir. Bunun "doğal" bir sonucu olarak yalnızca kendisi için yaşayan adeta birer robot haline getirilen insanlardan oluşmuş bir toplum yaratılmak istenmektedir. Robotlaşan ve mekanikleşen insanların sosyal ilişki diye bir sorunu olmayacağına göre burjuvazi açısından herhangi bir tehlike kalmamış olacaktır.
Burjuva düşünürler bile insanı tanımlarken onun "sosyal bir varlık" olduğunu kabul ederler. Ancak burjuvazinin sosyallikten insan ilişkilerinden anladığı çeşitli biçim ve nedenlerle biraraya gelen amaçsız ne istediğini bilmeyen kişisel kaygıların her şeyin üstünde olduğu bireysel tutkuların belirleyici olduğu bir sosyalliktir.
Onların "sosyal faaliyetler" diye adlandırdıkları şeyler bile böyle suni bir şekillenme üstünde gelişir. Örneğin sosyal hizmet ve yardım dernekleri adı altında kimi burjuva çevreler çeşitli faaliyetler gerçekleştirmektedirler. Bunların bir kısmı yoksul kimsesiz çocuklar için etkinlikler düzenlemekte güya toplumsal dayanışma örneği vermekteler. Oysa bu ülkede yoksulluğun yardıma muhtaç yaşamanın sorumluları bizzat kendileridir. Bir çeşit gösteri ve günah çıkarma daha da önemlisi şirin görünmeden başka bir şey olmayan yalancı dayanışmadır ortaya konulan. Bu anlayışın komşuluk ilişkilerine yansıması da çok farklı değildir. Geleneksel komşuluk ilişkileri kapitalist mantıkla ele alınarak tam bir ticaret ilişkisine dönüştürülmüştür. Esasında dayanışma paylaşma acıya ve sevince ortak olma amacı olan komşuluk geleneği kapitalizmin çıkarcı kültürüyle birlikte "altın günü" "döviz günü" haline getirilerek paranın belirlediği bir biçime dönüştürülmüştür. Dolayısıyla merkezinde maddi beklentiler olan bu ilişkilerin içeriğini de aynı düşünceler belirlemektedir. Komşuluk ilişkilerindeki bozulma kentlerden giderek ilişkilerin çok daha güçlü olduğu köylere kadar uzanabilmektedir. Dayanışmanın yardımlaşmanın en güzel örneklerinden olan "imecelik" geleneği bile giderek ölmektedir.
Komşuluk ilişkilerinin bozulması veya en asgari düzeyde sürmesi hatta neredeyse katlanılması gereken bir zorunluluğa dönüşmesi elbette halkın tercihi değildir. Ortaya çıkan durumun sorumlusu düzenin yarattığı koşullardır. Düzen kültürü adım adım tüm insanlarımızı etkisi altına almaktadır. Oysa halkımızın binlerce yılın deneyimiyle ifade ettiği gibi "komşu komşunun külüne muhtaçtır" "ev alma komşu al" sözleri boşuna söylenmemiştir. Bir değeri bir ihtiyacı bir "olması gerekeni" anlatıyor bu sözler.
Ama işte şimdi bazen ekonomik koşullar engel oluyor komşunun yardımına koşmaya. Halkımızın konukseverliğini göstermek sözkonusu olduğunda yine ekonomik engeller dikiliyor karşımıza. Ne var ki "ekonomik koşullar böyle" diye mevcut durumu kabullenmek de işin kolayıdır. Düzenin ekonomik kültürel saldırılarına karşı ayakta kalabilmek halklarımızın değerlerine sahip çıkmakla onları yeni biçimlerle zenginleştirip geliştirmekle mümkündür. Düzenin yarattığı düşüncelerden sıyrılıp yaşadığımız ilişkileri sorgulayıcı tarzda ele aldığımızda çok çarpıcı gerçeklerle karşılaşacağız. Çarpık kentleşme ile çok katlı apartmanlardaki insan ilişkilerini gözümüzün önüne getirelim. Adeta küçük bir köyü barındıran bu apartmanlarda aynı saatlerde çok farklı olaylar yaşanmakta ve hiçbirinin diğerinden haberi olmamaktadır. Sözkonusu apartmanın bir dairesinde cenaze kaldırılır acılı feryatlar duyulurken hemen alt dairede düğün veya eğlence yaşanabilmektedir. Yine aynı anda yeni bir komşunun apartmana taşınma telaşına kimsenin oralı olmadığı görülebilir pekala. Bu nedir yani; açıkça adını koyarsak insanlıktan uzaklaşmaktır. Halk kültürümüzden bir ko****ur. Ama her şeye rağmen tümüyle öldürülememiştir bu gelenek. Komşuluk şu veya bu düzeyde hala köylerimizde ve kentlerimizde ağırlıkla da gecekondu mahallelerinde kapitalizmin bireyci kültürüne karşı direnmeye çalışmaktadır.
Düzen hergün değerlerimizden geleneklerimizden bir parça koparıp alıyor. Buna karşı çıkmak değerlerimizi korumak geleneklerimizi yaşatmak kolektif bir tavır alışla mümkündür. Bulunduğumuz her yerde her mekanda geleneklerimizi hayata geçirmekte ısrarlı olmalıyız. Bu anlamda Susurluk eylemleri öğretici bir örnektir. Yukarıda sözünü ettiğimiz tablonun nasıl değişeceğine ışık söndürme eylemlerinde hepimiz tanık olduk. Birbirine selam vermeyi unutan daha ötesi oturduğu apartmanda sokakta kendinden başka kimsenin böylesi bir eyleme katılmayacağını düşünen birçok insan eylemle birlikte yeni dostluklar komşuluk ilişkileri geliştirdiğini çevresine artık daha duyarlı yaklaştığını ifade etmeye başlamıştır.
Bugünün koşullarında komşuluk ilişkilerine yeni bir muhteva yeni bir biçim kazandırılabilir. Ama yine dayanışma yardımlaşma temelinde olmalıdır bu yeni şekil. Halkımızın bu değeri esas olarak yaşamaktadır. Bakın üslerinde katledilen SDB savaşçılarına ilişkin halkın anlatımlarını hatırlayalım. Savaşçılar bir gün bir komşunun hastasının yardımına koşmuş bir gün alt kattaki yaşlı insanların kömürünün taşınmasına yardım etmişlerdir. Ve işte bu davranışlarıyla o insanların yüreklerinde taht kurmuşlardır. Üstelik onlar bunu illegalite koşullarından dolayı devrimci kimliklerini gizleyerek yapmak zorunda kalmışlardır. Ama legalde demokratikte bulunun binlerce Cepheli bunu kendi açık kimlikleriyle yaptıklarında hem komşuluk gibi halk değerlerimizin yaşatılmasına katkıda bulunmuş hem halka bunun mümkün olabildiğini göstermiş hem de halk değerlerini kimin savunduğunu kimin yoketmeye çalıştığını ortaya koymuş olacağız.
Halk Meclisi çalışmaları da bu anlamda düzenin kültürüyle savaşıp halk değerlerini korumanın bir mevzisidir. Yıllarca biraraya gelemeyen kendi dertleriyle başbaşa kalmış çözümsüzlük içerisinde kaderine razı olmuş insanlarımız Halk Meclisleriyle birlikte dostluğun dayanışmanın ve paylaşmanın en güzel örneklerini yaşamaya başlamışlardır. Artık birbirinin kapısına daha rahat daha güvenli gitmektedirler. Düzenin kültürüne geleneklerimizden aldığımız güçle ve halk örgütlülükleriyle karşı çıkmalıyız. Koruduğumuz geliştirdiğimiz her komşuluk ilişkisi burjuva yaşam biçimine vuracağımız bir darbedir.

Karşılama ve Uğurlama
Köyümüzün odasının bulunduğu istikametten görülen karşı tepeye UMUT KAŞI adı verilmektedir. Oda önünde oturan gençlisi yaşlısı UMUT KAŞI dediğimiz yerden gelenleri rahatlıkla görebilmektedir. köye gelen misafir veya yabancı kimseler ise gelenleri oda önünde karşılarlar karşılama ise sıra ile dizilerek seymenler gibi yaşlısından gencine doğru gelenlere tek tek hoş geldiniz derler ve gidecekleri yeri bilmiyorlarsa oraya kadar götürürler yada misafir olarak geldilerse (Muhtara haber verilerek) KÖY ODA' sına davet ederler ikramda bulunurlar. Giderken ise aynı düzenle dizilerek tek tek vedalaşarak uğurlarlar ve gidenlere mevsimine göre hediyeler verilir.



Bayramlaşma;
Sabah namazını ve arkasından bayram namazının kılınması ile başlar:
Köyün yaşlıları imam-ı bayramladıktan sonra hemen sağ tarafına sıraya geçerler; büyüğü küçüğü ile tek tek bayramlaşırlar köy camii sinde; sonra imam dua okur ve camide bayramlaşma sona erer. Eş dost büyüklerini ziyaret etmek için birbirleri ile yarışırlar uzaktan gelenlerle kaynaşır köyümüz sanki 50 yıl önceki canlılığına buldu köyümüz derler eskiler Birde ah geçirirler içlerinden sayarlar tek tek ahirete göç edenleri gözleri dola dola yad ederler eskileri ve yenileri ile bayram ziyaretleri birbirini takip eder ziyaret üstüne ziyaret ziyafet üstüne ziyafet.
 
K

Kayıtsız Üye

#5
çççççççççççççççççççççooooooooooooooooookkkkkkkkk iyi bilgiye saipsiniz
 
K

Kayıtsız Üye

#6
çççççççççççççççççççççooooooooo oooooooookkkkkkkkk iyi bilgiye saipsiniz
 
K

Kayıtsız Üye

#7
çççççççççççççççççççooooooooooooooooooooooookkkkkkkkkkkkkkkkkkk iiiiiiiiiiiiiiiiiiiiyyyyyyyyyyiiiiiiiiii bilgiye sahip oldum.!!:):):):)
 
Üst