Geçmişten Günümüze Tarihi Gelinlik Modelleri

Dine

Özel Üye
#1
Sponsorlu Bağlantılar
Gelinlikler çok uzun yıllardır düğün törenlerinin vazgeçilmez unsurları arasındadır. Düğün denildiği zaman çoğu kişinin ilk aklına gelen şeylerden biridir. Peki gelinlik ilk olarak kim tarafından düşünülmüş ve giyilmiştir?
GELİNLİK nedir kadınlar neden gelinlik giyer Gelinlik kim tarafından ve nasıl çıkarıldı? Gibi sorular insanın aklına gelir.

Gelinlik ilk olarak Türk toplumundan dünyaya yayılmış bir gelenektir. Ortaçağ Avrupa'sında Katolik ve Hıristiyan olan toplumlarda kadınların geneli kapalıydı. Çalışan kadınların bir bölümü açıktı. Avrupa'da evlenecek genç kız veya kadın yeni aldığı kıyafetiyle birlikte kiliseye gidip evlenirlerdi. Bazen bu kız kapalı da olurdu açıkta olurdu. Genelde dinlerine aşırı derecede bağlı olan Katolik ve Hıristiyan kadınlar kapalı olurlardı.

Türkler oba sistemiyle yaşayan bir topluluktu. Sürekli gezgin oldukları için her türlü kültürü ve yeni gelişmeleri anında bünyesine alırdı. Eski Türklerde din öğeleri hiçbir zaman baskı etkisi olmadığı için gelenekler ön plana çıkardı. Oba sisteminde evlenecek gelin güzelce giydirilir ve kırmızı bir tül (Kırmızı tül bakireliği temizliği namusu ve baba evinden çıkmayı simgeler) ile başı kapatıldıktan sonra damat tarafından at üstünde alınırdı. Kızın başı düğün bitip evine gelene kadar açılmazdı. Türkler yerleşik hayata geçtikten ve Müslümanlığı kabul ettikten sonra bu geleneği Arap topluluğu almıştır.

Daha sonraları İpek yoluyla tüccarlar Çin'den ipek türü kumaşlarla bu hat zenginlenmiştir. Avrupa'dan gelen gezginler ve sanat adamları Türklerde ki bu geleneği kendi ülkelerine taşımıştır. Avrupalı bu gezginler kendi ülkelerindeki avam kamarasında (zengin ve seçkin insanların bulunduğu topluluk) anlatırlar. İlk başta saten ve ipek kumaşlarla yapılan gelinlik daha sonra da beyaz tülle yapılmaya başlanmıştır. Avrupa beyaz gelinliği benimsedi ve gelinliğin evlenecek kadının düğün gününde onun temizliğine masumluğuna ve yeni bir hayata güzel girmesini vurgu yapacak bir unsur olarak algılandı...

Eski Roma'da gelinliklerin rengi sarıydı. Gelinler yine sarı renkte peçe takıyorlardı. Peçe evli ve bekar kadınları ayırt ediyordu. Ortaçağlarda ise gelinliğin rengi üzerinde pek durulmadı. Kumaşın kaliteli ve gösterişli olması daha önemliydi. Herkes en iyi elbiselerini giyiyordu renk de herkesin kendi tercihine göreydi.

Beyaz gelinlik adetinin yaygınlaşması 16. yüzyılda olmuştur. Bu yıllarda kraliyet ailesi gelinlerinin gümüşi renkte gelinlik giymeleri gelenekti. Kraliçe Viktorya bunu reddetti ve beyaz gelinlik giymekte ısrar etti.

Bundan sonra İngiliz ve Fransız yazarlar beyaz rengin masumiyetin simgesi olduğu konusunu işlemeye başladılar. O dönem ahlakına göre bekaret evliliğin vazgeçilmez koşulu olduğu için beyaz gelinlik adeti tuttu. Evlenirken beyaz giysi giymek genç kızların bekaretlerini topluma ilan etmelerinin vasıtası oldu.
Gelinlikle ilgili bazı batıl inançlar da var. Bunlara göre gelinin gelinliğini bizzat kendisi dikmesi damadın düğünden önce gelini gelinlikle görmesi gelinin gelinliği düğünden önce giymesi uğursuzluk getiriyor.

Söz evlenmeden açılınca evlilik yüzüğünden de bahsetmek gerekiyor. İnsanların evlenince yüzük takmaları eski Mısırlıların inançlarına dayanıyor. Milattan 2800 yıl önce Mısır'da yaşayanlar dairenin veya halka şeklindeki cisimlerin başlangıç ve bitiş noktalarının olmaması nedeni ile sonsuzluğu temsil ettiklerine inanıyorlardı. Yüzük evliliğin sonsuza dek süreceğini simgeliyordu. Sonra bu inanç ve adet Romalılar vasıtası ile iyice yaygınlaştı. Kazılarda o devirlere ait çok ilginç evlilik yüzüklerine rastlanılmıştır.

Evlilik yüzüğünün sol ele ve sondan bir önceki parmağa takılmasının sebebi ise modern tıbbın gelişmesinden önceki devirlere ait yanlış bir insan anatomisi bilgisidir. O zamanlarda dolaşım sistemimizdeki ana damarın sol elimizde bu parmaktan başlayıp kalbimize gittiği sanılıyordu. Böylece buraya takılan yüzükler evli çiftin kalben bağlılığını simgeliyordu. Gerçi şimdi damarların nereden gelip nereye gittiği biliniyor ama bu da bir adet olarak kaldı.





1759


1785


1816 (Prenses charlottenin gelinligi)


1830


1864


1866


1840


1843


1845


1863 prenses Victoria Mary nin gelinliği


1870


1878


1880


1882


1894


1893


1905


1907


1927


1930


1937


1947 2.Kraliçe Elizabeth in gelinliği


1947 2.Kraliçe Elizabeth in gelinliği


1956 Monako Prensesi Aktris Grace Kelly'nin gelinliği


1960 Prenses Margaret in gelinligi


1981 prenses Lady Diananın gelinliği


1981 prenses Lady Diananın gelinliği


1983


1987
 

Dine

Özel Üye
#2
Osmanlı Gelinlikleri.








Renkler değişse de düşler aynı...Osmanlı Gelinlikleri.Osmanlı geleneği gereği simli pullu işli giysiler ayıp sayıldığından genç kızlar genellikle sade elbiseler giyerdi.

Giyim insanların tabiat şartlarından korunmak amacıyla örtünme ihtiyacından doğmuştur. Başlangıçta basit bir şekil sergileyen örtünme insanların gelenekleri ve ferdî zevklerinin sonucu gelişmiştir.


Türk giyim ve kuşamı; uzun geçmişi yayıldığı geniş coğrafî alanı kültür etkileşimi ve inanç sistemlerinin etkisi ile oluştu. Bu değişim içerisinde tüm dönemlerde kadının en önemli tören giysisi hiç kuşkusuz gelinlik oldu. Gelinlik için seçilen model renk kumaş değişse de amaç hep aynı kaldı.

Osmanlı geleneği gereği simli pullu işli giysiler ayıp sayıldığından genç kızlar genellikle sade elbiseler giyerdi. Kadınların süslü giyinebilmelerinin yolu; evlilikle başladığından ilk gösterişli elbise olan gelinlik her zaman önemli bir giysi oldu ve gelinin diğer kadınlardan farklılığını belirtmesi açısından da önemsendi. Gelini diğer kadınlardan farklı kılan gelinliğin yanı sıra gelinliği tamamlayıcı gelin başı duvağı ve aksesuarlarıydı.

Dönem modasını yansıtan pahalı kumaşlardan yapılan gelinlikler gösterişli ve süslüydü. Saray hanedanlık rengi olarak kırmızı rengi benimserken halk kırmızının yanı sıra mor mavi pembe gibi canlı renkleri tercih ediyordu. Gelinin yüzünü örten duvak kırmızı idi. 1870’lerden sonra Batı etkisiyle daha açık renkte gelinlikler giyilmeye başlandı. Beyaz kumaştan gelinliği ilk kez 1898'de Kemalettin Paşa ile evlenen II. Abdülhamit'in kızı Naime Sultan giydi. Sarayda başlayan ve zamanla yaygınlaşan beyaz gelinlik 20. yüzyılda vazgeçilmez oldu.

Osmanlı devrine ait kadın giyimi ve gelinliği yaşanılan hayat tarzına paralel saray şehir ve kırsal kesim gibi grupların kendilerine özgü kuralları gelenek ve göreneklerine göre kullanılan değişik boya dokuma işleme ve modellerle zenginleşti. Osmanlılarda düğünün kaç gün süreceği evlenenlerin sosyal statülerine göre değişim göstermekteydi. Düğünün her gününde farklı bir kıyafet giyilirdi. Kına gecesinde ve gerdek günü için farklı kıyafetler gerdek ertesinde ise 'paçalık' tabir edilen bir kıyafet giyilirdi.

Kadınların başlıca giyim eşyaları; şalvar hırka gömlek entari ve kaftanlardı. Şalvarla giyilen entariler Türk kadın giyiminin en eski örneklerini teşkil eder. Peşli entari belden aşağı doğru etek kısımları genişletilerek biçimlenir. 18. yüzyıl başlarından itibaren bu entarilerin yaka açıklığı kol kesimi etek boyu elbisenin bedene oturması gibi model değişiklikleri 19. yüzyıl ortalarına kadar etkili oldu.

19. yüzyılın başlarında üç etek ve dört etek denilen modeller gözde oldu. Üç etekler; yanları yırtmaçlı önü açık belden birkaç adet düğmeli boyu yere kadar olan entarilerdir. Üç etek 1875'lere kadar etkiliydi ve kırsal kesimlerde 20. yüzyıla kadar kullanıldı. 1867'de Sultan Abdülaziz'in Avrupa seyahati dönüşünden sonra üç etek ve şalvarlara gençlerin rağbeti azaldı iki etek entari modası görülmeye ve Batı modasının etkisi hissedilmeye başlandı.


Entarilerin dört peşli dolama topuk döven kumru yaka hâkim yaka çantalı kutu içi gibi değişik adlarla anılanları vardı.

Bu entarilerden sadeleri günlük ağır işlemelileri düğün tören kıyafetleri ve gelinlik olarak kullanılırdı. Bu entariler; umumiyetle kadifeden yapılmış baştan geçmeli beden kısmı vücuda göre olan uzun giysilerdir.

Yakası yuvarlak ve önü bele kadar açıktır. Yakanın açığından içe giyilen helâli gömlek görünür. Bu entari ile başa krep veya yemeni örtülür bele gümüş kemer takılır.

19. yüzyılın başlarında çoğunlukla mor ve bordo kadifeden yapılan üzerine dival işi tekniğinde sırma ile çeşitli bitki motifleri işlenen ve “bindallı” adı verilen elbiseler gelinlik ve tören kıyafeti olarak tercih edildi. Kırsal kesimde aynı tarz işleme ve kumaşlar kullanılarak şalvar ceket olarak giyilirdi.

II. Abdülhamit döneminden itibaren büyük şehirlerde bindallı elbiseler yerini Batı etkisindeki uzun etek ve ceketten oluşan takımlara bıraktı. Etek-ceketler; atlas tafta ve münakkaş gibi ipekli kumaşlardan yapılırdı. Atlas kumaşa bindallı tarzında yapılan ve oldukça uzun kuyruklu olan etek ve korsajlı ceketler ilk örnekleri oluşturmuşlardır. Bu gelinlikler daha sonraları yerlerini tafta ve sim dokumalı ipekli kumaşlardan yapılan uzun kloş etekli korsajlı balenli vücudu saran üstlü pelerinli kıyafetlere bıraktı. Bu giysilerle krep oyalı baş örtüleri renk ve işlemeye uygun olarak diz hizasında ve bele oturan içi kürklü kadife mantolar olarak kışın giyilirdi. Giysinin aynı rengi ve işlemesine uygun olarak kumaş ya da deri ayakkabı ve çantalar kullanılırdı. Giysilerdeki batılılaşma ayakkabı modellerine de yansırdı.

Osmanlı dönemindeki genç kızların hayallerini süsleyen gelinlikler bugünün genç kızlarının da düşlerini zengin kılacak nitelikte
 
Üst