Fatih Sultan Mehmet'in İcatları Nelerdir?

#1
Sponsorlu Bağlantılar
Fatih Sultan Mehmet'in İcatları Nelerdir?
Fatih Sultan Mehmet'in İcatları


Havan topunu icat eden padişah FATİH SULTAN MEHMET..

Osmanlılar, eskiden beri kendi silahlarını kendileri yaparlardı. Sultan Murad bunu kanun haline getirdi. Osmanlıların topçulukta ilerlemelerinin başlangıcı da onun zamanına rastlar.

Fatih, top döktürmekle de meşhurdur. Edirne'nin dışında büyük bir tophane yaptırdı. Etrafını yüksek surlarla çevirtti.

Yapılacak topların planlarını bizzat kendisi çizdi. Mimar Muslihiddin Ağa kaleme aldı. Saruca Sekban ise döktü. Top döküm işleri günümüzün atom çalışmaları gibi tamamen gizli bir çalışma içerisinde yürütüldü.

Dökülen büyük toplara "Şahi" adı verildi. 300 kadar (yaklaşık 17 ton) bakırdan döküldü. Bu toplar 1200 akka (1.5 ton) ağırlığındaki mermileri 1000 metrelik uzaklığa atabilecek güçteydi. Fatih toplam üç tane şahi, 127 tane de diğer toplardan döktürdü.

Şahi toplarını yüz öküz ancak çekebiliyordu. Topların taşınması için ayrıca 700 de asker kullanıldı. İki ayda Edirne'den İstanbul surları önüne gelindi. Bu toplar, dünyada yapılan topların en büyükleriydi.

Fatih'in tophanesi Edirne'de bulunuyordu. Küçük demir ve büyük tunç toplar burada dökülürdü. Fetihten sonra da Galata'da şimdi "Tophane" adını taşıyan yerde bir dökümhane inşa ettirdi. Fatih'in İstanbul muhasarasında kullandığı top sayısı hakkındaki görüşler değişik değişiktir. Büyüklerin yanı sıra, 10 bin küçük demir top kullanıldığını yazanlar vardır ki, bu, oldukça mübalağalı bir rakam olsa gerektir.

Fatih, surlar önüne Marmara'dan Halic'e kadar tam 14 batarya yerleştirdi. Her bataryada dört büyük tunç top bulunuyordu. Üç tane de en büyük toplardan uygun bataryalara yerleştirilmişti.

Türkleri hiç sevmeyen bir Fransız bilgini, Güstav Şiomberje, "Türkler tarafından İstanbul'un muharası ve zaptı" adlı eserinde şöyle diyor: "Sultan ikinci Mehmed, tarihinde, gerek bir topçu parkına malikolan ilk hükümdardır. Toplar!.. Türklerin pek yüksek olan üstünlüğünü temin eden şey. Nice asırlar boyunca bütün hücumlara göğüs geren köhne ortaçağ surları, artık yeterli emniyeti sağlayamıyordu. Ne harika, ne müthiş bir değişiklik!"

Fatih Sultan Mehmed, İstanbul'un fethi sırasında 21 yaşındaydı. Büyük bir dehaya sahipti. Zekâsıyla, emir ve komutasıyla eşine az rastlanan bir komutandı. 170 bin kişilik ordusuyla karargâhını Topkapı surları karşısına kurdu. Anadolu askerini sağ kanada, Rumeli askerlerini de sol kanada koydu. Çeşitli önemli mevkilere de komutanlarını yerleştirdi.

130 parçadan meydana gelen Osmanlı donanması, Baltaoğlu Süleyman Bey kumandasında Balta Limanı'na girdi. Fakat Rumlar Galata ile İstanbul arasına bir zincir gerdikleri için Halic'e inemedi.

Fatih, kara tarafına topçu bataryalarını yerleştirdi. Topçu ateşini bizzat kendisi idare etmekteydi. Şahi topları Topkapı surlarına muazzam gülleler yağdırıyordu.

Düşman donanması Galata kulesi önünde bulunuyordu. Gemileri batırmak ancak toplarla mümkündü. Fakat Osmanlı toplarının donanmayı dövmesine büyük bir engel vardı. Toplar ancak Beyoğlu sırtlarından atılabilir, bunlar da Galatalıların evlerini yıkabilirdi. Halbuki Galatalılarla Osmanlılar arasında bir dostluk anlaşması vardı.

VE... HAVAN TOPU


Buna bir çözüm bulmak gerekiyordu. Toplar Galatalılara zarar vermeden düşman donanmasını tahrip edebilmeliydi. Dahi Fatih, bunu halletmek için bütün bilgi ve zekâsını kullandı. Sonunda çözümü buldu. İnce hesap ve düzenlemeler sonucunda, gülle aşırabilen toplar yapmayı planladı. Planını bizzat kendisi çizdi. Tarif ederek toplan döktürdü. Birinin başına geçti. Bizzat kendisi nişan alarak bir düşman gemisini batırdı.

İşte bu, topçuluk tarihinde daha sonra "Havan" adını alan topların ilk şekliydi. Bunun içindir ki Fatih'i, hava topunu icad eden bir ilim adamı olarak da selâmlamak lâzımdır.

Fatih'in açtığı bu yol sonradan topçuluğun bir kolu olan "Humbara" metodunun temelini de teşkil etti. Askerlikte çok önemli bir yer işgal eden havancılığın çekirdeği oldu.

ZIRHLI GEMİLER

Zırhlı gemiler kullanmanın ilk şekli de Fatih'e aittir. O, İstanbul kuşatması esnasında gemileri bakır levlalarla döşetmiştir.

Dünya tarihinde eşi görülmemiş ender hadiselerden birisi de Fatih'in gemileri karadan Halic'e indirmesiydi. Planım bizzat kendisi hazırladı, haritasını çizdi. Dolmabahçe'den Beyoğlu sırtlarına kadar toprağı tesviye ettirdi. Daha sonra bu yolun üzerine içyağı ve zeytinyağı sürülmüş kızaklar yerleştirtti. Bir gece içerisinde 70'i iki sıra kürekli ve bir kaçı da beş sıra kürekli 75 harp gemisini halatla hayvanlara çektirdi. Yelkenleri açılan gemiler, Beyoğlu sırtlarından Kasımpaşa deresine indirildi. Şafak vakti Osmanlı gemilerini burada gören Bizanslılar deliye dönmüşlerdi.

Gemileri Halic'e indirmeyi başaran Fatih, daha sonra Halic'e uzanan bir köprü kurmayı denedi. Çünkü karşı yakaya askerin çıkarılması lâzımdı. Birçok fıçıları demirlerle birbirine bağlatarak uzun zincirlerle gerdirdi. Daha sonra da üzerine tahta, taş ve toprak töşettirdi. Bir rıhtım şekline getirtti. Köprü adeta bir şoşe halini almıştı. O kadar genişti ki, 10 kişi yanyana üstünde yürüyebiliyor, en büyük toplar bile buradan geçiriliyordu. Köprü son derece süratle yapılmıştı. Bir gecede yüz bin kişi birden bu iş için seferber edilmişti. Böylece köprü üzerinde geniş bir muharebe meydanı kurulmuştu. Bizanslılar her ne kadar bu köprüyü bir gece baskınıyla yıkmak istemişlerse de, topçularımızın atışlarıyla engellenmişlerdi. Bu arada Bizans donanması da batırılmıştı.

Toplar tam kırk gün surları dövdü. Surlarda açılan gedikler derhal Rumlar tarafından tamir ediliyordu. Kuşatma uzayınca Bizans İmparatoru Konstantin barış istedi. Fakat Fatih bunu reddetti. İstanbul'u almakta kararlıydı. Kesin kararlılığını şu sözleriyle dile getiriyordu:

"Ya ben İstanbul'u alırım, ya da İstanbul beni!"

Muhasara başlayalı tam 53 gün olmuştu.

29 Mayıs günü büyük bir taarruza geçildi. Topkapı tarafında surlarda büyük bir gedik açıldı. Buradan geçen askerler şehre girdiler. Ulubatlı Hasan sancağı surlara dikti. İmparator öldürüldü. Fatih askerlerinin önünde, beyaz atının üzerindeydi. Onlara daima moral veriyordu.

Ondan sonra ciddi bir direnişle karşılaşmayan Osmanlı ordusu, İstanbul'a girdi. Fatih ilk iş olarak Ayasofya kilisesini, cami haline getirdi ve şükür namazı kıldı.

İsmail Hami Danişmend, "Tarihi Hakikatler" adlı eserinde, roketi ilk kullanan kişinin Fatih Sultan Mehmed olduğunu belirtmektedir. Fatih, 1478'de ilk defa İşkodra kuşatması esnasında zeytinyağı, kükürt, balmumu ve daha birtakım bilinmeyen maddelerden yapılmış bir yangın roketi kullanmıştır. Roket, geceleri kuyruklu yıldız gibi iz bırakmakta, ince bir ses vererek hareket etmekte ve isabet ettiği yerdeki her şeyi yakmakta, hatta düştüğü kuyuların suyunu bile kurutmaktaydı.

Askerlik tarihinde patlayıcı tahrip roketleri ilk defa Rodos kuşatması sırasında kullanılmıştır. 1480 yılında Fatih'in gerçekleştirdiği bu kuşatmada, görülmedik roket karşısında Rodos halkı şaşkına dönmüş, kendilerini korumak için kale ve kilise mahzenlerine sığınmış, hatta askerler bile sığınaklara girmek zorunda kalmışlardır. Bazı Batı kaynakları, patlayıcı tahrip roketinin Kanuni zamanında 1522'de Rodos'un fethinde kullanıldığını söylemeleri, bu iki seferin birbirine karıştırılmasından kaynaklanmaktadır.

Fatih, ilme son derece değer verir, alimlere hürmet gösterirdi. Hocası Molla Gürani'nin elini öper ve zamanın en bilgilisi ve padişahın tabirince İmam-ı Azam'ı olan Molla Hüsrev'e karşı camide bile olsa ayağa kalkardı. Özellikle Akşemseddin yanına geldiği zaman heyecanlanır, elleri titrerdi. Fatih, alimleri o kadar çok severdi ki, onlara benzemek için başına sırf tülbent bir mecuze bağlardı.

FATİH'İN KÜRESİ

Alimlere olan bu sevgisinden dolayıdır ki, Ali Kuşçu'yu Azerbaycan'dan İstanbul'a davet etti ve her konak için gündelik bin akçe verdi. Daha sonra da onu günde ikiyüz akçe maaşla Ayasofya medresesine müderris (profesör) tayin etti.

Fatih, sadece Müslüman ilim adamlarına değil, Avrupalı bilginlere de yer vermiş, birçoğunu memleketine davet etmiştir.

Şehzadeliğinden beri eski çağların ilim ve felsefesiyle uğraşmıştır. Plutarque'ın (Plutarchos) meşhur adamların hayatı adlı eserini ve Batlamyus'un coğrafyasını Türkçe'ye tercüme ettirdi.

Fatih Sultan Mehmed'in "Mücessem küre" denilen bir dünya küresi vardı. Tarihi belgeler bu kürede bütün kıt'aların detaylı ve doğru bir şekilde işlendiğini göstermektedir.

Alıntı
 
Üst