Enerji Tasarrufu İle İlgili Hikaye - Enerji Tasarrufu İle İlgili Öykü

#1
Sponsorlu Bağlantılar
Enerji Tasarrufu İle İlgili Hikaye - Enerji Tasarrufu İle İlgili Öykü


enerji tasarrufu ile ilgili uzun mehmet öyküsü




Maden kömürü, maden kömürü, derler. Nedir bu maden kömürü ? kara bir taş. Evet kara bir taş. Fakat bu kara taş, bir memlekete yiyecek kadar gerekli. Buğday kadar, et kadar gerekli. Maden kömürü ile tren işler, vapur işler, fabrika işler.
Bundan uzun yıllar önce Türkiye’de maden kömürü var mı yok mu bunu bilen yoktu. Bizde maden kömürünü ilk defa Uzun Mehmet adında bir genç buldu. Böylece memlekete büyük hizmet etti.
Uzun Mehmet bir köylü çocuğuydu. Zonguldak’ta bir köyde doğdu. Büyüdü, asker oldu. İstanbul’a gitti. Orada deniz eri olarak askerlik yaptı. Maden kömürünü ilk defa askerlikte gördü. Onun memlekete ne kadar gerekli bir şey olduğunu askerlikte öğrendi.
Günler geçti. Askerlik bitti. Son gün erler toplandılar. Uzun Mehmet de onların içindeydi. Bölük komutanı geldi. Elinde bir parça maden kömürü vardı. Dedi ki:
- Arkadaşlar, bunun maden kömürü olduğunu öğrendiniz. Şimdi biz bunu para ile alıyoruz. Türkiye’de maden kömürü var mı yok mu bilen yok. Varsa bulmak lazım. Onu bulmak memlekete çok büyük bir hizmet olacak. Gittiğiniz köyde, dağda, derede, her yerde bu kömürü arayın arkadaşlar.
Bölük komutanı her ere bir parça maden kömürü verdi. uzun Mehmet de bir parça aldı, torbasına koydu, yola çıktı. Birkaç gün sonra köye vardı.
Uzun Mehmet, köyde nereye gitse maden kömürü parçasını da yanına alıyordu. Her yerde maden kömürü arıyordu.
Bir sabah, erkenden evden çıktı. Bütün gün yürüdü. Akşam üzeri bir uçurumun önüne geldi. Burası tam bir maden kömürü yatağı idi.
Uzun Mehmet :
- Buldum işte ! Şimdi buldum ! diye sevindi.
Hemen işe başladı. Kömürü kazdı, ondan bir çuval aldı, eve götürdü. Birkaç parça aldı, ocağa attı. Bunlar maden kömürüydü. Hem de iyi cins maden kömürü. Çok güzel yanıyordu.
Birkaç gün sonra Uzun Mehmet İstanbul’a gitti. Orada komutanını buldu. Ona bulduğu kömürü gösterdi. Bölük komutanı kömürü aldı, baktı:
- Evet bu maden kömürü. Hem de iyi cins maden kömürü. Aferin Mehmet. Bunu nereden buldun, dedi.
Mehmet :
- Zonguldak’ta diye cevap verdi.
O gün bölük komutanı :”Uzun Mehmet Zonguldak’ta maden kömürü buldu” diye hükümete haber verdi. hükümet Uzun Mehmet’e aylık bağladı.
Bir gün geldi, herkes gibi Uzun Mehmet de öldü. Fakat “Uzun Mehmet” adı kaldı. Hiç unutulmadı.
 
Son düzenleyen: Moderatör:
#2
Enerji Tasarrufu İle İlgili Hikaye - Enerji Tasarrufu İle İlgili Öykü

Enerji Bakanlığı Elektrik İşleri Etüd İdaresi tarafından Türkiye genelinde düzenlenen İlköğretim Okulları arası ‘Enerji Verimliliği’ konulu öykü yarışmasında Kütahya’nın Domaniç ilçesi Hisar İlköğretim Okulu 7. sınıf öğrencisi Rukiye Rabia Önder, ‘Selin’in Enerji Tasarrufu Macerası’ isimli öyküsüyle Türkiye 3.sü oldu.

Domaniç’ten yarışmaya katılan Rabia Önder, Türkiye 3.sü gelerek laptop ve 300 TL para ödülü ile ödüllendirildi. Öte yandan dereceye giren her öğrenciye lapton ve çeşitli ödüller verildi. Önder, bu yarışmada Türkiye 3.sü olduğu için çok mutlu olduğunu ve emeği geçen herkese teşekkür ettiğini söyledi. Öte yandan dereceye giren öğrenciler ve öğretmenleriyle birlikte İstanbul gezisi düzenlendi.

Ayrıca, Domaniç İlçe Milli Eğitim Müdürü Bayram Ali Kardeş tarafından Türkiye 3. sü olan Önder’i teşekkür etti ve çeşitli hediyelerle ödüllendirdi.

Öyküler .............

SELİN’ İN “ENERJİ TASARRUFU” MACERASI

Selin, kendi âleminde küçücük bir kızdı. Sadece 5 yaşındaydı. Söylediği her şey alaycı bir tavır görüyor, pek ciddiye alınmıyordu.
Zaten söyledikleri önemsiz konulardı.
Selin bir gün kırlara oynamaya çıktı. Yorulduğunu fark edince bir ağacın gölgesinde dinlenmeye karar verdi. Çok uykusu
gelmişti tam uykuya dalacaktı ki bir ses duydu. Bu ses “Ah beni anlayan bir insan olsa!” diyordu. Selin “Sizde kimsiniz?” ,
diye sordu ama yine aynı söz. Sesi iyice dinleyince ağaçtan geldiğini anladı. Ağaca “Sen mi konuşuyorsun?” diye sorunca
ağaç “Sen beni duyabiliyor musun?”Selin “Evet ama sen konuşamazsın ki. Hayali sesler duyuyorum herhalde.” Ağaç “Hayır,
ben gerçekten konuşuyorum. Sen beni duyabildiğine göre derdimi seninle paylaşabilirim, değil mi?” selin ne diyeceğini
şaşırdı “Anlat bakalım! Neymiş dedin?” ağaç başladı anlatmaya. “Aslında bunu ağaç arkadaşlarıma da anlata bilirdim ama
beni bir insanın dinlemesi gerekiyor.” Ağaç böyle söyleyince Selin daha da meraklandı. “ Bak. Aslında ben insanları çok seviyorum
ama bazen onları anlamakta zorluk çekiyorum biliyorsun. Dünyada işinizi kolaylaştıran tüm araçlar enerji ile çalışıyor.
Tamam, insanlar bunu kullanacaklar. Fakat biraz fazla kullanıyorlar. Ne birazı? Çok fazlasını demek istediğim şu. Bir el yıkamak için bir şelaleyi bitirmek mi lazım? İnsanlar bir odada oturuyor. Evin tüm ışıkları yanıyor bu nasıl iş? Selin “Haklısın ama bunları neden bana anlatıyorsun? Ben ne yapabilirim ki? Kimse benim sözlerime aldırış etmiyor. Ben daha beş yaşındayım.”
“ Biliyorum ama sende bu enerjiyi boşa harcama konusunda bir şey düşünsen.”
Selin “ Tamam” Selin hala bu durumun şokundaydı. Ne yapabilirdi ki? Akşam olunca odasının lambasını yaktı ve kırdaki gibi ses duydu. “
Ah bizi anlayan bir insan olsa!” Selin etrafına bakındı kimseler yoktu. Lambaya baktı. Oradan küçük bir elektronun konuştuğunu gördü. Şaşırmadı “ Ben seni anlaya biliyorum benimle konuşa bilirdin” Elektron şaşırdı. Başladı anlatmaya “Seninle konumsam doğrumu bilmiyorum ama sen bir insansın anlatmam gerek Biliyorsun. Ben bir elektronum. Yani elektrik,
insanlar bazı araçlarını çalıştırmak için bana gereksinim duyar. Bundan şikâyetçi değilim. Ama beni boşa harcıyorlar. Dünyadaki elektrik enerjisi gün gün azalıyor. Sonunda olan onlara olacak. Bunu biliyorlar. Neden? Bizi tüketmek, kendilerine zarar vermek hoşlarına mı gidiyor? Lütfen hem bizler için hem de insanlık için bana yardım et! Selin bu sözlerden çok etkilenmişti.
Bir an durdu Selin “Şey. İyi de ben ne yapabilirim ki? Daha 5 yaşında küçük bir kızım. Kimse beni ciddiye almaz
ki.”Elektron “Olsun. Sen yinede bir şeyler düşün. Tamam mı?” Selin bu konuyu öylesine ciddiye aldı ki rüyasında bile çözüm arıyordu. Ertesi gün göldeki damlacıklardan da ağaçtan ve elektrondan duyduğu sözlerin benzerini işitti. Selin gece gündüz düşünüyordu. Bu konuyu öğretmenine açmaya karar verdi. Annesi ve babası “Kızım sen çok çizgi film izliyorsun
onlardan etkilenmişsin”
Selin ertesi günü pilli bir radyo alıp ağcın yanma gitti. Zaten orada göl vardı. Hep beraber konuşmaya başladılar. Selin “kimse beni ciddiye almıyor. Hayal gücün gelişmiş, filmlerden etkilenmişsin filan diyorlar. Size dememiş miydim? Ağaç “ Hemen
pes etme Selin. Hep beraber bir yol bulacağız.” Su damlaları “ Hadi ne duruyoruz. Düşünmeye başlayalım.” Hep beraber düşünmeye başladılar. Tam o sırada Selin’in aklına bir şey geldi. Selin “ Buldum. Madem insanlar enerji tasarrufu yapmıyorlar,
bizde onlara bir oyun oynarız. Enerjinin, enerji kaynağının kıymetini anlarlar, hem de tasarrufa başlarlar.” Elektron “ peki bu nasıl olacak?” Selin “ elektron, sen diğer elektronlarla konuşup elektriğin hiçbir yere ulaşmamasını sağlayacaksın.
Su damlaları, siz suyun akmasını zaten engelleyebilirsiniz. Su akmayacak. Nereye gidersiniz bilemem. Buharlasın mesela.
Ağaç sen yapraklarını dökeceksin. Diğer ağaçlarda aynısını yapsınlar. Dallarını hızlı bir biçimde geri çek. Kesilecek odun kalmasın. Bir de güneşle ve rüzgârla konuş. Çok sıcak olsun, su hemen buharlaşsın. Rüzgârda sahnesi geldiğinde çok soğuk
essin. Su damlaları soğur. Tekrar sular düşer. Yani yağmur yağar. Tamam mı? ” Ağaç “Ne yapmak istediğini anladım.
İnsanları enerjisiz bırakıp enerjinin önemini öğreteceksin.” Selin “Evet. Hadi işe koyulalım.” Herkes üstüne düşen görevi yerine getirdi. İnsanlar bir iki gün aldırış etmedi. Sonra hayatları çekilmez oldu. Ne su sayesinde ürettikleri enerji, ne de elektrik enerjisi vardı. Yakacak odun bile yoktu. İnsanlarında enerjileri tükenmişti. Selin “ enerjiyi boşa harcayıp duruyordunuz.
Umurunuzda bile değildi. Siz böyle yaptınız, tüm enerjimiz, enerji kaynaklarımız elimizden uçup gitti. İstediğiniz bu muydu?”
Diye bir konuşma yaptı. Bütün insanlar kendilerini suçladı. Artık enerji tasarrufunun kıymetini anlamışlardı.
Selin bunu sezince arkadaşlarına yapmaları gerekenleri söyledi. Elektrikler geldi, yağmur yağdı, nehirler, denizler hemen doldu, güneş yüzünü gösterdi, ağaçlar dallanıp budaklandılar. İnsanlar hatalarının farkına vardı. Bundan sonra hiçbir enerjiyi boşa harcamadılar. Harcayanları cezalandırdılar. Hatalarına gösterdiği için herkes Selin’ e teşekkür etti.

Adı Soyadı : İlayda GÜLER
Okulu : Özel Final İ.Ö.O.

ENERJİNİN YOLCULUĞU

Yıl 2070’ di. Artık her şey için çok geçti dünyada. Elektrik için savaşlar veriyorlardı. Ellerinde kalan son enerjiyi de yapay
atmosfer için kullanmışlardı. Dünya artık sular altındaydı, her taraf suydu, ama deniz suyu olduğundan su kıtlığı da yaşanıyordu.
İnsanlar yarım bardak su bulmak için değerli mücevherlerini ve paralarını veriyorlardı. Koskoca dünya artık iki milyar nüfusa sahipti. İnsanlar salların, kayıkların üstünde yaşıyor, bu da yetmezmiş gibi nefes almak için bile para ödüyorlardı!
Enerji olmadığından her şey ilkeldi.
O sabah Yağmur, kendini bir salın üstünde buldu yorgun ve susuz. Kalan son adalardan biri daha enerji yetmezliğinden yapay atmosfer alanından çıkarılmıştı. Yağmur kalktı, etrafına baktı .Yakında bir ada vardı. Burası Atlantis’ ti .Salıyla adaya gitti.
Hatırlıyordu da kendisi küçük bir çocukken ailesiyle birlikte neşeyle piknik yaparlardı, denize giderlerdi.Yorgun argın eve döndüklerinde ablası bütün ışıkları açardı, dişini fırçalarken suyu kapatmazdı.Babası hortumla iki saat çok sevdiği arabasını yıkar, bahçeyi sulardı. Hatta bahçeye koyduğu minik televizyonunda gol olursa hortumu açık bırakıp televizyona koşar
maça dalıp giderdi. Annesi ise bilgisayardan müzik dinler, televizyondaki yemek programını izlerdi.
Yağmur da az değildi hani! Takardı kulaklığı müzik dinlerdi hiç sıkılmadan. Sonra telefonu alıp arkadaşlarını arardı, bir saat konuşurdu, ama şimdi bunların bedelini ödüyordu. Düşünüyordu sürekli, bizden sonrakiler ne diyecek diye.
Bu sırada adaya varmıştı biraz seslendi, kimse yoktu. Bu benim için bir kurtuluş olabilir dedi içinden. Kumsaldan birkaç çakmak taşı topladı ve ateş yaktı. Bir sürü hindistan cevizi bulduğu için şanslıydı. Ne zamandır böyle güzel bir gün geçirmemişti.
Hindistan cevizi yedikten sonra kumsalda yürümeye başladı. Her şey ne olduysa o anda olmuştu kumun içinde bir elektrik kıvılcımı çıktı. Yağmur hemen kumu kazmaya başladı. Bir saatin sonunda tahtadan yapılma bir kapak buldu.
Kapağın üstünde “En acil zaman için kurtuluş” yazıyordu.Yağmur çok şüphelendi. Acaba burada ne olabilirdi? İyice merakına yenik düşen Yağmur kuvvetli bir şekilde kapağı çekti, açtı. Uzun merdivenler vardı. Bir kuyu gibiydi, dibi görünmüyordu.
Yağmur merdivenlerden inmeye karar verdi. Merdivenin sonuna ulaştığında ise bir tünel vardı. Tünelin sonunda ışıklar parlıyordu.
Yağmur koşarak tünelin sonuna ulaştı. Burası bir cennetti adeta. Hertarafta şarıl şarıl akan sular ve leziz yiyecekler vardı.
Ayrıca elektrik noksanlığı yoktu. Hertaraf ışıl ışıl parlıyor, müzik setleri birbirinden güzel şarkılar çalıyordu. Bilinmeyen bir ses Yağmur’ a yönelerek “Bu gördüklerin sadece bir başlangıç, insanlık böyle giderse sonu böyle, ama değişir az enerji
kullanırlarsa birşey olmaz” dedi ve birden bütün ışıklar söndü. Hiçbir yer görülmez oldu. O anda yumuşak bir ses “Yağmurcuğum uyan saat yedi oldu. Okula geç kalacaksın.” dedi.
Yağmur gözlerini açtı, annesinin boynuna sarıldı. Işıklar yanıyor, musluklardan çamur değil su akıyordu. Yağmur koşarak diş fırçalamak ile meşgul olan ablasının yanına gitti. Banyonun ışığını söndürdü ve boşa akmakta olan suyu kapadı. Ablasına dönerek “Gündüz vakti ışığa gerek yok ve suda boşuna akıyor.” dedi. Babasına giderek artık bahçeyi bilinçli bir şekilde
az su ile sulayabileceğini ve arabayı bir fırça ve bez ile silmesi gerektiğini söyledi.
Annesi ise Yağmur’a katılıp “Artık ne ile uğraşıyorsak onu yapmalıyız. Bilgisayardan şarkı açıp televizyon izleyecek isek bilgisayarı kapatmalıyız.” dedi. Ablası atıldı “Enerji sonsuz bir kaynak değil, artık bunlara dikkat edelim.” dedi. Bütün aile bu kararı onayladı. Yağmur okulda da bundan bahsetti. Artık telefonla gereksiz görüşmeler yapmayacağına ve çok uzun süre müzik dinlemeyeceğine ant içti.
Arkadaştan arkadaşa, aileden aileye kulaktan kulağa yayıldı bu düşünceler ve kurallara uyuldu. Yağmur yıllar sonra aynı sesi duydu: “Teşekkürler insanlığı kurtardın, çok teşekkürler,” diyordu. İnsanlar artık enerji tasarrufu yapıyor, enerjiyi boşa harcamıyordu.
Böylece insanlar kendi sonunu getirmedi artık, önlerinde ise güzel, mutlu ve parlak bir gelecek vardı.

Adı Soyadı : Deniz KÖROĞLU
Okulu : Batıkent Milli Eğitim Vakfı

VAKİT GEÇ OLMADAN

Su, önce maviyi verdi, ardından bağışladı ışığı. Karın sevincine, yağmurun şarkısına ortak etti bizi. Bir armağan sundu gökkuşağından, düşlerimiz hiç bitmesin diye... “Dostluk, barış, güzellik ve sevgi” gibi değerleri yok etmek için, sinsice tuzaklar kurulsa bile. Hayal kuşu olmayı bırakıp bir yana, şu yaşlı dünyamızın gerçeklerinden çıkalım yola... Tek çocuğuydu
ailenin. İyi yetiştirilmişti. Yaşanın ötesinden, olgun bir kafa kimliği. Güvencesiz bir geleceğin kurbanı olmasın diye, bir nüfus planlamacısı gibi, izin vermemişti kardeşe. Okur düşünürdü hep, kapanıp odasına. Zamansız olgunlaşmıştı, dedesinin anılarıyla...
“Savaş yıllarıydı torunum. Ne elde vardı, ne avuçta. Bilirdik, sahip olduklarımızın kıymetini, korurduk gözümüz gibi. Tutumluyduk;
çalışkan, özverili... Büyükannemin Nazilli basmasından bir elbisesi vardı. Üzerinde, doğanın renk renk çiçekleri.
Hem yabanlığıydı, hem gündeliği. Gaz lambası, fener, mum ışığı. Ekende bizdik, biçende. Kumbaralarımız vardı, damlaya damlaya göl olur diye. Büyük-küçük, saygı ve sevgi... Sofralarımızın da beti bereketi... Kıt kanaattik ama mutlu. Canımız;
kanımızdı; severdik ülkemizi. Koruyarak ormanları, yeraltı sularını, çiçekleri, börtü böcekleri... Ne suyu arıtırdık boşa, ne çaydanlık kaynatıp dururduk ocakta. Bilirdik ki yedeği olmazdı bazı şeylerin. Şimdi nedir gördüğüm? Kirlendi hava, su da...
Ağaçsız topraklar döndü beton yığınına. Hadi, köyümüze gidelim; desek yok o da. Bu doğa katliamı, çirkinlikler... ihanetin belgesi değil mi? Nerde, temiz çevre bilinci?” “Haklısın dedeciğim, akarsular pisilik akıyor, denizler kokuyor, kirli... Cayır cayır yanan ormanlara ne demeli? Toprağın eli, kolu, giysisi... Çiçeği, böceği... Yanıyor hepsi... Tarım, orman, su havzaları talan...
Yaşasaydı Orhan Veli, bırakın Boğaziçi’ndeki tarifsiz kederlerini, denizin halini görünce, ölürdü kahrından.”
Dede-torun verip ağız ağza, sitem aklarını batırırlardı sağa sola... “Sendeki duyarlılık, babanda da olsaydı!... Suyu şar şar akıtır boşa... Traş, duş, diş fırçalama... Bütün lambalar açık... Neymiş, ışıklarla dolsun kalbinin içi... Göreceğiz, yakında hepten
karanlıkta kalabileceği günü.. Mürekkep yalamış olursa böyle, gerisi hak getire... Gelinine de der yanardı; Kızım, bük şu kocanın kulağını. Bu savurganlığın nereye varır sonu?” Haklıydı dedesi. Güzellikleri, değerleri korumak, hepimizin görevi. Yeşilmiş,
antikmiş... Tarihmiş, doğal kaynaklarmış... Vız geliyor insanımıza... Bu, nasıl bir tüketim kültürü? Sanayi ve tarla atıklarıyla göller perişan. Gün sayıyor balıklar. Manyas, Bafa, Menderes’ti Gediz’di... Kurudu gitti Akşehir Gölü. % 30’u arıtmasız çalışıyor
fabrikalar... Yanlış sulanan tarım alanları, har vurup harman savrulmuş yeraltı suları... Kanalizasyondu, fosil atıklarıydı... Canına okumuş bir Marmara... Bir nostalji olarak mı kalacak Göller Bölgesi haritada?
“Torunum; küreselleşmeydi, iklim değişikliğiydi... Dünyanın akciğeri Amazon Ormanları, küçülüyor tılsımlı deri gibi... Temiz hava, konserve kutularında satılacak belli ki...” “Çok hoşsun dede! Tehlike çanları kulağımızın dibinde ama “karamsarlığa
hayır” yine de... Boş durulmuyor, sorunlara çözüm üretiliyor elbette.” Sözü, kendi tezine getirmek istiyordu, enerji verimliliğine!...
Bu yolda neler yapılabilirdi? “Dinle torunum; dünya ölçeğinde can yakıcı güncelliğini koruyor enerji. Şeffaf, ucuz, güvenli bir enerji piyasası da vaat edilmiyor gibi. Fiyatlar dayanılmaz noktaya getirdi, sermayenin açgözlülüğü. % 70’inden çoğu, ithal ediliyor enerjinin... Dışa bağımlılıktan kurtulmanın yolu, verimli kullanımla mümkündür!... Kayıp kaçaklar değerlendirilmeli önce. Araç trafiğinin yoğun olduğu yerlerde, aydınlatmalar tekniğine uygun yapılmalı. Beyaz ışık veren yüksek basınçlı, civa buharlı ampuller yerine, seramik metal ampuller kullanılmalı; % 50-80 tasarruf sağlanabilsin diye. Ülkenin 12
yıl içinde % 25 oranında enerji tasarrufu gerçekleşebilir, kaçakların önüne geçmekle!...
Dedesi, açıldıkça açılmıştı. Hiç de yabana atılacak öneriler değildi. Binalarda %75’i, ısınma amaçlı kullanılıyordu enerjinin.
Isı yalıtımı yapılırsa, bunda da verimlilik sağlanacaktır. “Kara yolu yolcu ve yük taşımacılığındaki enerji tüketimleri de çok fazla. Verimi arttırmak, enerji yoğunluğunu düşürmek için, demiryolu, deniz yolu ulaşımı yaygınlaştırılmalı efendim! Kullandığımız
buzdolapları Soğutma yaparken, az enerji tüketmeli. Altı yuvarlak ampuller yasaklanmalı. Küresel ısınma nedeniyle mevsim normallerinin üzerinde yaz sezonları bekliyor bizi. Sağlık nedenleri, artan gelir düzeyi, konfor arayışı klimalara götürüyor bizi… Binanın yapısı, klima yerinin yanlış seçimi, saatte harcayacağı ısı enerjisi adına çok önemli. Minimum enerji
verimliliği!...
Tüm sayaçlar, usulüne uygun kontrol ve baımdan geçmeli. Toplu taşımalara önem verilmeli. Küçük taşıt kullanımını zorlaştıran önlemler alınmalı. Fabrikalarda bilgisayar destekli, koruyucu bakım-onarım sistemleri olmalı. Alım satımlarda bilinçlendirilmeli
halkımız. Üzerinde, enerji verimliliğini gösteren etiket bulunan, elektrikli ev aletleri alınmalı, verimsiz cihazlar stoktan çekilmeli. Geniş bir arazi Türkiye. Enerjikayıpları büyük. En yakın trafodan beslenen kısa hatlar tercih edilmeli. Temiz kömür yakma enerjileri, yerli köürlerimize adapte edilmeli. Nükleer santrallerden, fosil atıklarından da söz açmayın lütfen.
Yabancıların kurtulmak isteyip de, hani bize havale etmek istediği…
Uzun erimli bir plan gerekli, torunum. Tedavi amaçlı önlemler.Zamana ihtiyaç var, paraya. Küresel dayanışma ve işbirliğine…
Türkiye bir enerji terminali… Doğalgaz, petrol boru hatları, elektrik nakil hatları… Yakın zamanda da nükleer santralleri de almaya aday… En umutsuz anlarda bile, bir ışık yanar bir yerlerde. Umudu insanlar yaratır, aklı akla katarak… Hep birlikte!... Tek başına bir şey yapılamaz. Doğal kaynakları korumak, tasarruflu kullanmak yolunda, el ele olmak gerek, yürek yüreğe!... 3 termik santral var Ege’de: Yeniköy, Gökova, Yatağan!... Yerli linyit kömürleriyle çalışan… Üretilen toplam elektriğin %10,7’ sini sağlayan!... Ne var ki Yatağan’ın işletilme koşulları, ülke insan haklarının ihlaline en çarpıcı örnek…18 bin
ton kömür yakılıyor günde. Küllerimi? Atılıyor bir baraja. 100 m. derinliğine ulaşmış bir kül barajı… 475 m. olunca, yok olacak ağaçlar. Ne acı! Ya, ovanın üstü? Kül, kireç suyu ve kalsiyum sülfat atıklarından oluşan, kalın bir şalla örtülü… Olgunlaşmadan
dökülüyor zeytinler. Yok mu bir çıkış yolu? Sökmek için, yolu tıkayan kayaları… Bir çıkış yolu? Yoksa eğer; doğa, tarihin içinden söküp atacak gibi bizi…
Neler de biliyordu meger dedesi? Evde, okulda, işyerinde… Bilinçli tüketici olmak çok önemliydi… Tasarruflu olmak… Bilmek ve bu değirmenin suyunun nereden geldiğini… “Yorgunuz galiba dedeciğim. Uzun, yorgun, bir denizi duymak istiyoruz,
kanatlarımızda… Var mı öyle bir deniz, nerde?” “Deniz içimizde torunum, her şey kirlenmiş olabildiğine… Yanlışlar, çirkinlikler çekip gider mi savaşmadan? Dünyanın, ülkelerin, insanların halini, savurganlıkları…Dağıtmak zorundayız üstümüze çöken sisi, gri bulutları… Atı alan, çoktan geçmiş olmadan Üsküdar’ı !...”

Adı Soyadı : Rabia ÖNDER
Okulu : Hisar İ. Ö. O.

Alıntıdır
 
K

Kayıtsız Üye

#4
DÜNYAMIZ YOK OLUYOR
Ben 14 yaşında New Yorklu bir genç kızım. Burada yaşam bitmiş durumda olduğu için ailem Türkiye’ye taşınmayı doğru buldu. Yıl 2015 bundan yıllar önceden başlamıştı her şey. 2010 yılında başlatmıştı. O zamanın insanları tedbir almadılar ve piyango 2015’e çıktı. Su kıtlığı yaşanıyor. Kimse bir şey yapmıyor. Böylece izleyemeyiz olup bitenleri, birinin bir şeyler yapması gerekiyor.


Bugün Türkiye’deki ilk günümüz Türkiye New York’tan daha iyi durumda. Buraya taşınmakla iyi yaptık fakat durum iyi olduğu için yine tedbirsiz kalmamalıyız. Aslında sadece New York değil Avrupa’nın yarısı susuz kalmış durumda. Herkes Türkiye’ye ya da Türkiye yakınlarına göç edecek. Bu yine suyun bitmesine bile neden olabilir. Bugün erken kalktım biraz yürüyüş yaptım. Bir adam gördüm 4 tane su şişesini yere boşalttı. Dillerini bilmediğim için bir şey söyleyemedim sustum kaldım. Bu çok bilinçsizceydi. Herkes o adam gibi yaparsa? O zaman sadece Avrupa değil tüm Dünya yok olur. Keşke herkes bunun şaka olmadığını görse. New York. Kimin aklına gelirdi böyle bir şey olacağı? Fakat oldu, bu olay burada da yaşanabilir. Ben insanlara derdimi nasıl anlatacağım?

Bugün ikinci Günümüz. Annem sabah musluktan suyun az aktığını söyledi. Gerçekten çok ama çok korktum. Gece yarısı pencereden yüzüme yansıyan ışıkla uyandım saat tam 00.00’dı. Pencereden dışarı baktım bir yıldız gördüm ona bakarak bir süper kahraman olmayı diledim. Sabah uyandığımda annem sularlın hiç akmadığını söyledi niçin bilmiyorum fakat bu beni hiç korkutmadı. Kendimi çok tuhaf hissediyordum. Kahvaltıdan sonra yürüyüşe çıktım herkes bağırıp çağırıyordu. Kimsenin suyu yoktu! Birden bire etraf karardı. Sis bulutu çökmüş gibiydi. Bir ses “Sen başaracaksın.” dedi, bana. Bu sefer gerçekten korktum. Yanıma bir kız geldi bana bir kolye verdi. Kenarı çekti beni ve “Sen ve ben bu işi başaracağız. O yıldız bir işaretti tak bu kolyeyi .”dedi. Aynı kolyeden oda taktı. Bir ışık belirdi ve gözlerim kamaştı gözlerimi açtığımda o kızla beraber bilmediğim bir yerde insanlara su veriyorduk. Etrafa bakındım ve olduğumuz yerin New York olduğunu anladım. Çok kötü durumdaydı. Herkes perişandı. O kız “Elimi tut!”dedi. Tuttum ve tam ortadan kocaman bir delik açıldı. İçinden sular fışkırıyordu. Bunu Dünya’nın her yerinde yaptık ve susuzluğa bir son verdik. Artık kimse tutumsuz davranmayacaktı. Suyun kıymetini herkes anladı.

VE SON!
buda benim hikayem
 
H

hazal

#7
Çiğdem adın da bir kız varmuş bunların bir gin faturaları gelmişti. Babası faturaya bakmış ve bu fatura bu aile için çokmoş adam da ailesiyle konuşmuş ve artık her şeyi az kullanmamız lazım onlarda tamam demiş ve bida ha ki faturaları daha azgelmiş ve enerji verimliliğini anlamışlar ve artık hep ona uymuşlar tasaruflu bir aile olmuşlar
 
K

kayıtsız üye

#10
bence cok güzel olmuş ayrıca bunların hiçbiri sıkıcı değil bu öyküleri akıldan yazmak ne kadar zordur siz kendi aklınızdan yazsanız güzel olmaz ve yazamazsınızzzzzzzzzzzzzzzz.... yazanların ellerine sağlık çok güzel olmşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşş.
 
Üst