Dünyanın En Büyük Aşkları-Büyük Aşkların Hikayeleri

#1
Sponsorlu Bağlantılar
Tarihteki en büyük aşklar,dünyadaki en büyük aşkların hikayeleri,tarihin en büyük aik hikayeleri


KANUNİ SULTAN SÜLEYMAN İLE HÜRREM SULTAN




Ülkeler fatihi Kanuni Sultan Süleyman'ın gönlünü ı Hürrem Sultan fethetti. Muhteşem Süleyman' ın Hürrem Sultan'a aşkı sevgili karısının kolları ve gözyaşları arasında ölmesine kadar sürdü ve ondan sonra da devam etti. Aşk mı? Onların aşkı devlet erkinin üstünde bir aşktı.

Kanuni'nin hareminde beyleri ve Kırım hanları tarafından sunulmuş pek çok cariye vardı. Fakat Kanuni, Hürrem'i tanıdığı günden beri cazibesine kapılmış, ona aşık olmuştu.
Osmanlı'nın en güçlü kadınlarından Hürrem Sultan'ın Slav asıllı olduğu söylenir. Ukraynalılar ise Hürrem Sultan'ın Ukraynalı Roxelana olduğundan emin. İlk kez saraya, bir yabancı kadın, padişah eşi olarak Hürrem Sultan'la girmiştir.

Hürrem Sultan, Rus asıllı olan bu cariye Kanuni Sultan Süleyman'ın karısı olarak imparatorluk yönetimini etkilemiş, oğullarının taht mücadelesinde oynadığı rol, daha doğrusu oğlu 2'nci Selim'i tahta geçirme çabası ile Osmanlı döneminin en güçlü kadınlarından biri olmuştur. Kanuni'nin aşırı güven ve sevgisini kazanarak onun nikahlı eşi olduktan sonra belli bir plan dahilinde çalıştı, el altından çeşitli entrikalar uygulayarak on altıncı yüzyıl Osmanlı tarihini olumsuz yönde etkiledi. Kanuni'nin, Gülbahar Hatun'dan olan veliahtı Sultan Mustafa'yı ortadan kaldırmak için çeşitli entrikalar ile önce Gülbahar Hatun'u, ardından kırk yaşındaki veliaht Mustafa'yı boğdurttu. Devlet yönetimine de hakim olan Hürrem Sultan, İran savaşını destekledi. Ruslar ve Lehlerle barış içinde yaşanılmasını sağladı.

İstanbul'da bugün Haseki olarak anılan semtte yaptırdığı külliye ile adına külliye tesis edilen ilk padişah eşi olma özelliğine de sahiptir.
Osmanlının kudretli padişahlarından Kanuni Sultan Süleyman 'ın ''Muhibbi Divanı''ndaki aşk şiirleri, onun yalnız güçlü bir devlet yöneticisi ve imparatorluk kurucusu olduğu kadar, gönül dünyasındaki zenginliğini anlatmaktadır. "Cihan Padişahı" aynı zamanda aşk şairidir. Çıktığı uzun seferler sırasında çok sevdiği Hürrem Sultan'a aşk şiirleriyle bezenmiş mektuplar göndemiştir.

N'ola baksam şem'i hüsnüne gönül pervaneveş
Dostum sen şem olacak âşıkım pervanedir.
Gülşen-i hüsnünde dil mürgün yine saydetmeye
Zülfünün ağında Muhibbî hâli anın divanedir.

Hürrem Sultan ise mektuplarına, "Hazret-i Sultanım" diye başlar ve "Yüz(ümü) yere koyup, kutsal ayağınızın bastığı toprağı öptükten sonra, benim devletimin güneşi ve sermayesi sultanım, eğer bu ayrılığın ateşine yanmış ciğeri kebap, göğsü harab, gözü yaş dolu, gecesini gündüzden ayırt edemeyen, özlem denizine düşmüş çaresiz aşkınız ile divane, Ferhat ile Mecnun'dan beter tutkun kölenizi sorarsanız, ne ki sultanımdan ayrıyım" diye dil döker, saraydan ve şehir ahalisinden yazmayı da ihmal etmez:

"Padişahım yine cariyenizi topraktan kaldırıp, tezkire gönderip, Mahmut Çelebi'den beş bin filori bağışlamışsınız. Bir günün için Allah'ın bin yardımı olsun. Şimdi benim sultanım, bu ne zahmet idi, kutsal bıyığınızın kılı bana beşbin filoriden değerlidir. O bağış bize canımızdan fazla minnettir. Benim sultanım, ondan sonra şehir etrafından sorarsanız, şimdilik hastalık vardır."

Hürrem Sultan'ın tarihte oynadığı rol, bu tatlı dil ile daha da anlaşılır hale geliyor.
Topkapı müzesi arşivindeki mektuplar da bu aşkın kanıtlarından bazılarıdır.








HÜRREM SULTAN DAN KANUNİ SULTAN SÜLEYMAN'A MEKTUP


Sultanım, Padişahım;

Yüzümü yere koyup, mutluluk sığınağı ayağınızın topraklarınızı öptükten sonra, benim devletimin güneşi ve saadetimin sermayesi sultanım, eğer bu ayrılık ateşine yanmış, ciğeri kebap, sinesi harap,gözleri yaş dolu, gecesi gündüzü belirsiz olan, hasret deryasına gark bi-çare, aşkınız ile müptela, Ferhat ile Mecnun'dan beter şeyda kölenizi sorarsanız; ne zamandır ki sultanımdan ayrıyım, bülbül gibi ah u feryadım dinlemeyip, ayrılığınızdan dolayı öyle bir halim var ki, Allah, kafir olan kullarına dair vermesin.

Benim devletim, benim sultanım, özellikle, bir buçuk ay olduğu halde sizden bir haber gelmemesi yüzünden, Allah biliyor ki , hiçbir şekilde rahatlık yüzü görmeyip, gece gündüz ağlayıp, kendi hayatımdan el çekip, cihan gözüme dar oldu. Ne yapacağımı bilmeden ağlayıp gözyaşları içinde gözüm kapıları gözlerken, ol ferdü rabbü'l alemin, aleme rahmet eden subhan-ı Yezdan, cümle aleme inayet nazarın edip, fetih haberi ve müjdeli haberlerini yetiştirdi. Ve bu haberi işitince Allah biliyor ki, benim padişahım, benim sultanım, ölmüş idim taze can buldum.

Benim Sultanım, şehir hakkında soracak olursanız; şimdilik henüz hastalık devam etmektedir. Ancak önceki gibi değildir. İnşallah Sultanım gelince, Allah'ın inayetiyle de geçer gider. Azizlerimiz, hazan yaprağı dökülünce geçer derler.

Benim Sultanım, sık sık mübarek mektubunuzu gönderirsiniz diye, tazarru ve iltimas ederim. Zira ki, billah yalan değil, bir iki hafta geçip de ulak gelmezse alem gulguleye gelir. Türlü türlü sözler söylenir. Yoksa sadece kendi nefsim için istediğimi sanmayın.

Hürrem
 
#2
KLEOPATRA- MARCUS ANTONIUS


Sesi, istediği her titreşimi çıkarıp, istediği her dili kullanabildiği çok telli bir müzik aleti gibiydi"... böyle diyor Romalı ünlü tarihçi Plutarkhos. Kimine göre, o erkek delisi bir kadındı. Kimine göre ise, beyninde her türlü entrikanın dolaştığı kötü ruhlu bir kadın. Romalı şair Horacius, Kleopatra'nın öldüğü gün "zafer flamalarının çıkartılıp, evlere asılmasını" önermişti. Üzerine filmler çevrilmiş, erkekleri tuzağına düşüren, entrikalar çeviren ve rakiplerini zehirle ortadan kaldırmayı hedefleyen, tutkulu ve hırslı bir kadın olarak seyirciye sunulmuştu.

Oysa gerçekte, VII. Kleopatra, yani son Mısır kraliçesi ve son firavun, gerek karakter bakımından gerekse fiziksel açıdan, hiç de anlatıldığı gibi bir insan değildi. Her şeyden önce kısa boyluydu. Vücudunun çok güzel olduğu söylenemezdi, ancak hatları düzgündü. Gözleri ve teni açık renkteydi. Üçgen bir yüz hattına, iri ve uzun bir burna, dar bir alna sahip... En tipik özelliği ise alt dudağı... Kalın ve etli alt dudağı, Ptolemaios Hanedanı'ndan geldiğinin en somut kanıtı...

Karakterine gelince... Kraliçenin saray entrikaları konusunda uzman olduğunu herkes kabul ediyor. Ancak unutmayalım ki, 18 yaşındayken kokuşmuş bir krallığın iplerini elinde tutuyordu. Üstelik, bütün bölgenin tek hakimi olan Romalılar'ın ağır baskısı altındaydı. Onlarla iyi geçinmek ve ülkesini onlara bırakmamak amacındaydı. Roma ile her zaman bir ittifak aradı. "güzel olmaktan çok, zeki ve kültürlüydü".. Kleopatra, tam 12 dili mükemmel derecede konuşuyordu.

"Nil'in Kraliçesi" adıyla tarihin en gizemli kadını Cleopatra daha 15 yaşındayken babasının ölümü üzerine tahta çıkmıştı.Geleneklere göre, erkek kardeşi Ptolemaios ile evlenmek zorundaki Kleopatra, en büyük kardeş olarak Mısır tahtına geçti.Kısacası o bir Mısır firavununun sevgili kızıydı. Ezilip boyun eğdirilmiş bir halkın öfkesine ve kendi soyunun ihanetlerine karşı savaştı. Her yanından saldıran düşmanlarına karşı tahtını korudu, sürgüne gitti, dünyanın en büyük aşklarından birini yaşadı ve düşmanlarına karşı paralı askerlerden oluşan bir ordu kurdu. Bütün bunları yirmi yaşına varmadan yaptı. O, Kleopatra'ydı.

Sezar'ın, Roma'nın en güçlü adamının aşkını kazandı ve ona hayatı boyunca sahip olduğu tek oğulu verdi. Fakat Sezar katledilince, cesur Marküs Antonius'u tanıdı. Antonius'la büyük aşkını yaşadı.

Milattan önce 41'de, Roma ordularının komutanı Antonius, Doğu eyaletlerinin idaresine atandıktan sonra Kleopatra'yı Mısır'ın altın ve buğday ihtiyacını görüşmek üzere Tarsus'a davet etti ve ikili birbirine aşık oldu.Burada başlayan aşk Romalı komutan Oktavius'un saldırısı nedeniyle hüzünle sonuçlanır.

Romalılar Kleopatra'nın yine bir komutanı kendisine aşık etmesine tahammül edemediler. Onların aşkını kabul etmediler. Aşıklar Oktavius'un ordularının önünden İskenderiye'ye kadar kaçtı. Burada ilk önce yakalanacağını anlayan Antonius sevgilisine veda ederek intihar etti. Ardından kölesinin getirdiği incir dolu sepette saklı zehirli yılanı göğsüne bastırarak Kleopatra intihar eder. Bu masalsı, trajik aşk pek çok filme ve edebiyat eserlerine konu olmuştur.

Liz Taylor ve Richard Burton da "Kleopatra" filminin setinde tanıştı. Birbirlerine delicesine aşık olunca eşlerinden ayrılıp evlendiler. 22 yıl boyuncu bir dargın, bir barışık yaşayan çift, 1984'te Burton'un zamansız ölümüyle ayrıldı. Ve Cleopatra- Antonius efsane aşkı onlarla yeni bir boyutta yeniden hayata geçti.
 
#3
I. ABDÜLHAMİD İLE RUHŞAH SULTAN


İmparatorluğa hükmeden, orduları kumanda eden koca bir Osmanlı padişahı, haremindeki kadınlardan birine delicesine aşık olur mu? Ona mektuplar yazıp " Ayaklarının altına yüzünü sürerek rica ederim" diye odasına davet eder mi? Topkapı Sarayı Müze'si Arşiv'indeki mektuplar gösteriyor ki ,Osmanlı İmparatorluğu'nun başına geçen 1. Abdülhamit böyle büyük, derin bir aşkı yaşamış Ruhşah'ıyla.

I. Abdülhamid tahta geçtiğinde 49 yaşındaydı. Ömrünün 43 yılını saraydan hiç çıkmadan, kapalı kaldığı odada, kitaplarla uğraşarak geçirmişti. Ruhşah için yazdığı mektuplar belki, bu okumaların izlerini taşıyordu: "Kuşca canım, efendim yoluna feda olsun. Hak Taalâ'nın birliği hakkıyçün bilesiz kademin turabına yüz sürerim."
Ruhşah'ın ikbal ya da Kadın Efendi olduğuna dair bir kayıt yok . Bu yüce aşkın varlığı ise Topkapı Sarayının içinden dışarı taştığı biliniyor yalnızca.. Ruhşah'ın akibeti ise belki kıskanç bir el tarafından sona erdirildi..

1.Abdülhamit'den Ruhşah'a
Fesüphanallah! Ben kulun siz efendime bu kadar kavuşmayı arzularken benim üzüntüme, elem ve kederime ve perişan halime, derman ve açılmış yarama merhem olursun diye sizden umut beklerken, geceleri yatağıma gelmemenizin sebebi ne olabilir? Ama Allah hakkı için benim ızdırabımı dindirir. Sen bana bu anımda merhamet etmezsen kim merhamet eder. Vallahi bu halimle her gece sabahlarım, bu gece de böyle sabahlamam hak değil. Bu bir iki gecedir gelirsiniz diye beklerken, senin böyle yapmana Allah razı olmaz. Bu gece de bana gelmezsen bilirim ki, bana karşı sevgin yok. Benim bu halimi gören, düşmanım bile olsa bana merhamet eder. Akşam sabah gelip bir anlık oturman iş değildir. Kulun gelir, beni istemiyor musun diyerek, sabaha kadar ayağına yüzünü sürerdi. Benim sana olan bu halimi de Allah bilir. Eğer dünyada ömrüm tamam olsa, ölsem dahi seni düşünürüm. Vallahi sümme billahi halim çok kötü oluyor. Sen de böyle ettikçe, billahi ölüm bana daha hayırlı geliyor.

Ruhşah'ım Hamid'in sana kurban olsun. Mahlukatı ve alemi yaratan Allah, bir kusur ile insanı azap eylemez. Efendim sana bağlanmış bir köleyim. İster döv, istersen öldür. Bu gece gelmen lazımdır; aksi halde vallahi hastalanmama belki de ölümüme sebeb olursun. Ayağın altına yüzümü, gözümü sürerek rica ediyorum. Allah için kendimi durduramıyorum.

Abdülhamid Ruhşah'ına kul kurban olsun. Bir kusur ile beni unutma. Benim vücudum toprak oluncaya, ölünceye kadar senden vazgeçersem, Allah bana layık olduğumu versin.

Efendim; gideyim, belki beni götür diye buyurursun diyorum, ama sen bana götür demiyorsun. İnşallah-u Teala ömrümüz oldukça birbirimizin oluruz. Canım efendim, ben ayağına yüzümü sürerek senden rica ediyorum.

Efendim, Hamid sana kurban olsun. Bu gece gelirseniz, bu kulunuzu ihya edersiniz. Billahi sabretmeye mecalim kalmadı. Hem onun başlangıç gecesidir, kerem senindir. Bu gece kendimi güç zaptettim. Ayağını öpeyim efendim, Allah_u Teala aşkına beni bu gece mahzun eyleme. Sana kul ve kurban olayım efendim.

Abdülhamid
 
#4
HENRY MİLLER İLE HOKI TOKUDA


Ünlü Amerika'lı yazar Henry Miller aşklarıyla da tanınmıştır. Marlyn Monreo'yla yaptığı evlilik herkes tarafından bilinir. Ama Henry Miller en büyük aşkını Hoki Tokuda'yla, geç yaşlarında yaşamıştır.

1966 da Henry Miller 75 yaşındaydı. 1966'nın şubat ayında Miller, yakın arkadaşı Dr. Lee Siegel'in evine masa tenisi oynamaya gittiğinde Hogi Tokuda ile karşılaştı. Tokuda 27 yaşında, çok güzel bir kadındı ve ülkesinden yeni gelmişti. Usta bir caz şarkıcısı ve piyanistti. Kısa süre sonra Miller, onun sahneye çıktığı " Imperial Gardens'a gitmeye başladı ve ona sırılsıklam aşık oldu. Tokuda ve Miller 10 Eylül 1967 de evlendiler. Ve ayrıldıktan sonra da aşklarını tüketemediler ve aşk mektupları sürdü.


MEKTUP​


Henry Miller'den Hoki Tokuda'ya

Birtaneme,

Ve aşk şarkısı hala sürüyor.
Hiç " curette" diye bir şey duydun mu? Kürtajdan sonra rahmi kazımak için kullanılan bir aletin adı. Bu öğleden sonra sanki ruhumun içinde "curret" kullanmışsın gibiydi. Artık " Japon hastalığı" ndan ölmeyeceğime emin olabilirim. Hem bana acı ve azap veren bu yaranın artık iyileştiğini hissediyorum. Bir başka savaşta çarpışmak için yaşayacağım, belki de her zamankinden daha çılgınca aşık olmak için. Nasıl bir cerrahsın sen! Ne sihirbazsın! Hepsi bir damla kan akmadan kayboldu. " Romantik Şanssızlıklar Kitabı" na bugünü ve saati not etmeliyim.

Gerçekten, sevgili Hoki, sen düşündüğümden daha güçlü, daha cesaretli, daha dürüst ve daha hassassın. Açık sözlülüünün beni bu deli aşk hastalığının yaratabileceği yanılgılardan korumak için olduğunu biliyorum. Bu bana " The Tale of the Genji" ( Genji'nin hikayesinden bir cümle hatırlatıyor. " Bizi cezbedenler genellikle keşfedilmemiş olanlardır ve Genji ona en az cesaret verenlere en derin bir biçimde aşık olma eğilimini gösterir."

Seni düşlediğim gibi değil, olduğun gibi kabul etmem gerektiğini söylemiştim. Seni kendini eleştirirken, zayıflıklarını, zaaflarını, yanlışlıklarını açıklarken dinlemek; sonunda kadının aşığını belirli bir uzaklıkta tutarak " Tamam teslim oluyorum; bana sahip olabilirsin ama benim bir cüzamlı olduğumu bilmeni istiyorum" dediği duygusal bir oyunu izliyormuşum gibiydi. Onun " Benim istediğim aşkı hiçbir erkek veremez" dediğini duymaktansa, böyle gaddar bir durum daha iyi olabilir.

Eğer sana uykusuz bir gece ve kendimi verseydim, bu, güzel bir kadının yanında ona dokunmaksızın yatmak zorunda olduğum, hayatımdaki çok ender anlardan biri olurdu. Şafak söktüğünde en azından yüzüne bakabiliyor olurdum. Geceleri yüzünde incelenip keşfedilecek apayrı bir dünya var. Bu Hoki'nin uyanık zamanlarında takındığından tamamiyle farklı bir çehre. Bazı okyanus tanrıçalarınınki gibi lavdan oyulmuş, bir yabancının çehresi. Eski zamanları hatırlatırcasına oyulmuş hatlar gözler kapalıyken daha da gizemli. Neredeyse vahşi bir yüz; çok çok eski bir şehirden -Akor Wat gibi- veya Atlantis'in sular altındaki kalıntılarından dirilip de gelmiş gibi. Uykuda değil de zaman efsanesinde kaybolmuş, yaşlanmayan biriydin. Dünyaya sunduğun yüz bir çeşit çehreyi tanıdıktan sonra uzun süre sonra da uykudaki yüzünü hep hatırlayacağım. Bu yüz senin hiç görmemiş olduğun hayali bir yüz olacak ve ben onu durmadan değişen Hoki ile durmadan araştıran Henry arasında gizli bir bağ olarak hep koruyacağım. Bu benim hazinem ve tesellim.

Senin için " Seni Seviyorum" " Seni Özlüyorum" " Seni İstiyorum" " Sana İhtiyacım Var" demek ne kadar güç olsa da , daima yanında olacağım. (her zaman ve her koşulda orada olacağım!) Teselli edici olmak, hiç de yabana atılacak bir görev değil. Bunu bilmek bütün aptalca sorularıma verilebilecek en iyi cevap. Bu, Meryem Ana'nın parmağını bir çocuğun dudaklarına koyarak, " Şşş, sus yavrum! " demesi gibi bir şey.

Burada kesiyorum. Saat onbir ve hala yediğim birkaç lokma bir şeyle duruyorum, üstelik dünya turuna çıkmış birkaç kaçıkla iki saatlik olanüstü bir konuşma yaptım.

Bu gece seninle rüyalarımda buluşacağım. Beni gülüşümden tanıyacaksın. Ve sen Azumaya'nın şu sözlerini söylüyor olacaksın. " Kapı sürgülü değil. Çabuk gel ve benimle konuş. Ben başkasının gelinimiyim ki böyle dikkatli ve utangaç olasın? "

Henry-San'ın
" İyi Geceler" diler
Ağustos 1966
 
Üst