Çizgi film kahramanlarının özellikleri, Çizgi film kahramanlarının resimleri

SeLeN

Yönetici
Editör
#1
Sponsorlu Bağlantılar
Çizgi film kahramanlarının özellikleri Nelerdir? Çizgi film kahramanları Resimleri



Japon futbol çizgi filmleri ekolünden izlediğimiz ikinci çizgi Gol idi. Bunun kahramanı Benjamin diye İtalyan-Japon kırması bir çocuktu. Bu çizgi filmin en önemli özelliği, sürekli Tsubasa ile karıştırılan , maagnuum vuruuşuu, aakuulee vuruşuuu, cart vuruşu, curt vuruşu teknikleri idi, kahramanlarımız magnum vuruşu diye bağırır, sonra bacaklarını anatomiye tamamen aykırı şekilde havaya kaldırıp, zavallı topa bi tane geçirirlerdi. Top topluktan çıkar, şirazesi kayar, yamulur, bir elips haline gelerek ağları delerdi. Sayısız Türk çocuğu mahalle maçında bu vuruşları yapayım derken pantolonlarını yırtmış, bacaklarını ayırmışlardır.


PEPEN'İN BALONU




Bu aslında çizgi olmasa da hepimiz uykudan önce Pepen'i izlemiştik. Bu Pepen bir boruyu üfürünce oyuncak maymun, karga, kızıl saçlı kız birden balonun içine girip uçarak bir yerlere gider, maceralar yaşardı. Karga "hey Pepen uçur bizi haydi" derdi, maymunun da "üzüntü ve muz kabuğu" lafı klasik olmuştur. Varsan baksan Yakari kadar embesil, uyutucu birşeydi.

KUMKUM



En eski çizgi filmlerdendi, sevgili Gaye arkadaşım bunun özellikle hastasıydı. Hatta en baştan beri siteye Kumkum'u koymadık diye bize kızmıştı kulakları çınlasın! Kumkum taşdevrinde yaşayan bir gurup çocuğun maceralarını anlatırdı.Bunlar dağ başında yaşar, başlarını düzenli olarak belaya sokarlardı. O zamanlar İstanbul'da Kumkum çocuk mağazası bile açılmıştı.

Pazartesi, Nisan 17, 2006

BİBERLEYELİM



İşte bizim kuşağın en çok seyrettiği, herkesin ezbere bildiği, hepimize "biraz biberleyelim çocuklar" lafını öğretmiş çizgi film bu idi. TRT bunu her iki program arasında, her boşlukta, her fırsatta gösterir, biz de her seferinde izlerdik. Bir müzeye kaldırılmış beyzbol topunun hatıralarını anlatıyordu. Bu top oradan oraya gidiyor, stadyumda oyuncular "haydi biraz biberleyelim çocuklar" diyerek topu atıp tutuyorlardı. En sonunda meşhur bir oyuncu buna bir tane geçirip stadyum dışına yolluyor, o tarihten sonra bizimki müzelik oluyordu. Filmin sonunda da kameraya kıçını dönüp meşhur oyuncunun imzasını gösterirdi. Bu "biberliyelim"i herhalde hatırlamayan yoktur, hepimizin beyninde yer etmiş efsanevi bir çizgi filmdi

SPACE ADVENTURE COBRA



Bu aslında oldukça eski bir manga iken animesi yapılmış, Show Tv de bunu alıp yayınlamıştı. Sarışın ve de yakışıklı kahramanımızın sol kolu silahtı, bu kolunu çıkartır, lazer kılıcıyla önüne geleni doğrardı. Kırmızı taytlarıyla bir ekoldü. Ayrıca çok seksi bir yardımcısı da vardı bunun. Hakettiği yerlere gelememiş bir anime klasiği idi bu çizgi dizi. Sonunda ne oldu bilemiyorum.

G.I. JOE



Uzun süre TRT'de hafta içi akşamları yayınlanmış bir çizgi filmdi. Bir grup Amerikan askerinin Kobra kumandana karşı mücadelesini anlatırdı. Bunların her biri kendi özgü bir tip olup çeşit çeşit özellikleri olurdu. Kobra kumandan bir örnek giyimli askerleriyle insana Darth Vader'i anımsatırdı. Ben bu Joe'lardan Flint'in hastasıydım, onun aşkına her bölümünü izlerdim GI Joe'nun. Ama birgün bunun elemanları değişti, bir grup başka askerin maceraları başladı, ben de seyretmeyi bıraktım. Bunun oyuncakları da deli gibi ortalığı sarmıştı, ben de yan gözle bakardım Flint'in oyuncağı var mı diye ortamlarda.

MUPPET BEBEKLERİ



Herkesin bayıldığı çılgın Muppet Show karakterlerinin bebekliklerini anlatan bir çizgi diziydi, yaz tatili sırasında seyretmiştik biz bunu. Kermit ve Piggy'nin ufaklık halleri ne kadar şeker olursa olsun, o gecelik entarisi ve fırfırlı bonesiyle Animal hepsinin feriştahı idi. Şirinlik muskası olmakta onun eline hiçbiri su dökemezdi. Bu Muppet veletleri mütemadiyen yaramazlık eder, olmadık olaylara bulaşır, sonunda tabii işin içinden sıyrılırlardı.

VÜCUDUMUZU TANIYALIM


İnsan vücudu içinde geçen çok enteresan bir çizgi filmdi. Burada en unutamadığım şey akyuvarlardı. Nerede vukuat olsa akyuvarlar koşarak yetişir, yarayı tamir etmeye, pıhtılaşarak kanamayı durdurmaya çalışırlardı. Vücudun içinde ufolarla gezen tipler vardı. Olayları da anlatan sakallı yaşlı bir dede idi. Herhalde gelmiş geçmiş en öğretici çizgi film buydu. Bundan sonra şımarık sarışın kızların maceraları başladı ve bir daha hiç böylesi bir çizgi film yayınlanmadı.

MONÇİÇİLER



Nilgün arkadaşımızın en sevdiği çizgi filmdi. Bunlar minicik, yüzleri hariç her yerleri tüylerle kaplı maymundan bozma şirin yaratıklardi. Bulutların üstünde Monçiçiya diye bir ülkede yaşıyorlardı. Bunların tüm derdi yaşadıklari ağaçların dallarına kuyruklarıyla tutunup daldan dala atlamaktı. Her zaman mutluydular, öyle çocuğun okul taksidi, vergi iade formu gibi dertleri yoktu. Sanki çok eskiden bende bu tipten bir oyuncak vardı, çünkü oyuncağını çizgisinden daha çok hatırlıyorum. Bunların da Şirinler gibi dedesi, güzeli, muciti vb. var oğlu vardı, ama Şirinler'den daha eskidir.

AFACAN AYILAR



Bunları ilk çıkartmaların, kartpostalların falan üzerinde tanımıştık. Sevgi böcüğüydüler. Bulutların üzerinde yaşayan pek pofuduk şeylerdi. Herbirinin göğsünde özelliğini gösteren bir sembol bulunurdu. Hayatta tek dertleri derdi olana yardım etmekti.

AKILLI BIDIK



Küçük, mavi ve de son derece zeki köpek Bobi'nin maceralarını izlerdik. Hatta bu çizgi filmden sonra bilmiş çocuklara ya da okuldaki kısa boylu ama cin gibi tiplere akıllı bıdık demek moda olmuştu. TRT'nin mükemmel seslendirmesinin de hakkını vermek gerek. Taşdevri ve Ayı Yogi gibi Akıllı Bıdık ta bir seslendirme harikasıydı.

SEVİMLİ AYI AİLESİ



İşte Gaye arkadaşımızın en sevdiği çizgi film bu idi. Biz nasıl Red Kit'e, Süpermen'e falan aşık idiysek, o da bu çizgideki salıncaklı koltuğunda oturup pipo içen, homur homur konuşan baba ayı Tom'a aşıktı. Günlerce resmini bulayım diye beynimi yedi, nihayet uzun uğraşlar ve ayı araştırmaları sona erdi ve kahramanlarımıza kavuştuk: Ayı aleminin Bundy'si , Hillbilly ailesi!

MİNİK FOK



Cumartesileri yayınlanırdı. Kahramanımız Seabert minicik bir fok yavrusuydu. Çevrecilik bilincimizi geliştiren ilk çizgiydi. Bunu avlayıp kürk yapmak isteyen kötü adamlar vardı, biri eskimo 2 tane velet bu kötü adamlarla uğraşır, her seferinde yavruyu kürk olmaktan kurtarırlardı. Ama zırt pırt "Seabööört çok ayııpp" diye ayar verirlerdi diye anımsıyorum. Bir seferinde çocuklar kötü adamın ofisine girmişler, adam bunlara kim olduklarını, hangi bölümde çalıştıklarını sorunca da "biz otur konuş bölümünde çalışıyoruz" demişlerdi, ben de bu lafı yıllar sonra kazık kadar olup çalışmaya başlayınca kullanır olmuştum.

ALVİN VE SİNCAPLAR



Alvin, Simon ve Theodore Chipmunk kardeşlerin maceralarını anlatan bir çizgi filmdi. Bunların en cerzebelisi Alvin'di. Elebaşı oydu. Bunlar rock star falandılar galiba. Kendilerini evlat edinen Dave diye bir adamla yaşarlardı. Tuhaf gecelik entarisi gibi kıyafetleri vardı bu elemanların.

YAVRU GEYİK



Feci acıklı, kesinlikle izlememek gereken bir çizgi diziydi. Pazarları yayınlanırdı. Kahramanımız Jody'nin babasını yılan sokunca adamın hayatını kurtarmak için bir geyik öldürmüşler, geyiğin kimsesiz yavrusunu da bu Jody evde kedi köpek niyetine beslemeye başlamıştı. Gel zaman git zaman yavru geyik büyüdü, ailenin ekinlerini yemeye başladı. Birtürlü engelleyemiyorlardı. Sonunda Jody geyiğini vurup öldürmüştü. O geyiğin öldüğü sahne şu yaşımda bile beynimden çıkmamıştır, çıkamamıştır. Ne fenaydı yarabbim, içimiz parçalana parçalana seyrederdik biz pazar günleri bu çizgi diziyi.

AFACAN İLE BABACAN



(TALESPIN) Sanırım 90'larda bir yaz tatili ekranında yayınlanmış bir Disney Çizgisiydi. 1930'larda geçerdi, pırpırlı deniz uçağı olan bir ayı ve bunun dedektiflik maceralarını anlatırdı, oldukça eğlenceliydi, çok maceralıydı, oldukça sevdiğimi hatırlıyorum ben bu çizgi diziyi.

TAZMANYA CANAVARI



Deli dolu, azman,kuduruk, gerçek bir canavardı. Hön hön hön diye dönerek çıka gelir, ne var ne yok yer, ortalığı silip süpürürdü. Memleketimizde çok popüler olmuş, her yerde bir sürü tişörtü, oyuncağı görülmüştür. Taz-mania, taz-mania diye hareketli bir şarkısı vardı.

ROADRUNNER



Roadrunner çölde yaşayan çılgın bir kuştu, bunun belalısı Coyote diye bir çakaldı. Bunlar çölde deliler gibi koşar ama Coyote hep arkada kalırdı. Roadrunner buna bir saniye görünür, "beep beep" diye korna gibi öterek sinirini bozar, sonra yine tozu dumana katarak ortadan kaybolurdu. Coyote buna tuzaklar kurmuş, kafasına kayalar atmış, yine de yakalayamamıştı.

TOM VE JERRY



En meşhur çizgi filmlerden biriydi. Jerry pervasız ve de cüretkar bir fareydi. Hiç çekinmeden yaşadığı evin buzdolabını boşaltır, deliğine taşırdı. Tom elinden geleni ardına koymaz, bunu yakalayıp ekmek arası afiyetle yemek için planlar yapardı. Bunların çizgi filminde insanların suratı hiç görünmezdi, sadece bacakları görünürdü. Tom sahibesine melek gibi gülümser sonra canavar gibi Jerry'nin peşine düşerdi. İkisi de birbirini pataklar ama sonunda minik Jerry kazanırdı.


WOODY WOODPECKER



Kocaman kırmızı bir saçı olan mavi bir ağaçkakandı. En acayip özelliği tuhaf kahkahasıydı, abimle biz yıllarca böyle gülmeye çalışmıştık. Bu deli kuş, ahahahaa diye katılarak güler, sonra takatakataka ağaçları gagalardı.



DAFFY DUCK



Bugs Bunny'nin arkadaşlarındandı. Kaçık bir ördekti, sürekli bela çıkartır, karşılığında da pestil gibi olana dek dayak yerdi. Özellikle Bugs Bunny buna etmediğini bırakmaz, kafasına örsle vurup gagasını ensesinden çıkartırdı. İstisnasız bütün Looney Toons elemanlarından dayak yemişliği vardır kendisinin.


SPEEDY GONZALES


 

SeLeN

Yönetici
Editör
#2
Anime ve diğer çizgi filmler


Animeler normalde insanların anladığı şekilde çizgi filmler değillerdir. Çizgi film denilince insanların ilk aklına gelen şey Bugs Bunny, Tweety, Scooby Doo gibi çocuk zekasındaki animasyonlardır. Halbuki animeler her yaştan insan için yapılır ve gerçek hayatta olan veya olmayan hemen her şey onun konusu olabilir. Çizimleri çok farklı ve etkileyicidir. Hatta Japonya da Prime Time denilen izlenme aralığına konan milyonlarca kişinin izlediği animelerde bulunmaktadır. Çoğu animenin içerisinde cinsellik öğeleride vardır ve bunu Walt Disney ekolü animasyonlarda göremezsiniz. Küçük izleyicilerin anlamayacağı sadece yetişkinlerin sezebileceği yapımlardır. Örneğin meşhur Sailormoon animesinde lezbiyen karakterler bulunmaktadır. Tabiki anime sadece cinsellik üzerine kurulu değildir. Örnek olarak pokémon adlı animede ash adlı pokémon eğitmeninin dünyanın en iyi pokémon eğitmeni olmak için gösterdiği çaba ve maceraları anlatılmaktadır. Buna pek çok örnek daha verilebilir.

Büyük göz ve ufak ağız

Bazı animelerde karakterlerin büyük gözleri, uzun bacakları vardır. Bunu Japonların kısa boylu ve çekik gözlü olmalarının yarattığı bir komplekse bağlayarak açıklayanlar vardır ancak bu açıklama çizimlerin kökeninde batlı örnekler olduğunun bilinmemesinden kaynaklanır . İlk Walt Disney çizgi filmlerindeki karakterlerin büyük gözleri ve uzun bacakları vardı (Bambi vb.). Bu çizim tarzı bugün bazı batı animasyonlarında hala kullanılmaktadır. Örnek olarak Show TV ve TRT'de yayınlanmış olan Genç Pocahontas'ı ve İngiltere'de yapılmış olan Genç Robin Hood'u gosterebiliriz. Bu çizgi filmlerde de büyük gözleri, uzun bacakları olan karakterler kullanılmıştır ama bunlar anime değildir.

Walt Disney'den etkilenen Osamu Tezuka'nın yapmış olduğu animeler Disney'in bu tür çizimlerini kullanmışlardır ve bu uygulama bazı animelerde bügün de sürmektedir. Yani bu çizimlerin kökeni Japonların kısa olması değil, Walt Disney'in etkisidir. Bütün animelerde uzun bacak ve büyük göz kullanılmaz. Türkiye'de genelde sadece bu tür de olan animeler yayınlandığı için bu konuda bilgisi olmayan insanlar böyle sanmaktadır.

Japonların boy-göz takıntıları nedeniyle böyle şeyler yaptıklarına dönük inanç tamamen bir Aristo Mantığı'nın bir çıkarımıdır. Yani "biber acıdır, hayat da acıdır, demek ki hayat biberdir" gibi bir önermedir. Bu konuda doğru ve gerçek yorumlar yapabilmek için derin bir tarih ve psikoloji bilgisine ihtiyaç vardır. Uzakdoğu insanında böyle bir takıntı olduğu yadsınamaz. Japonya'da çoğu genç kız uzun topuklu ayakkabı giyer. Ama unutulmaması gereken bir şey varsa bunun sadece uzakdoğuya özgü bir takıntı olmadığıdır. Bu takıntı az veya çok dünyadaki bütün ülkelerde, bütün ırklarda vardır.Ama animelerde sadece büyük gözler uzun bacaklar değildir göze çarpan çoğunluğunda bizim normal hayata verdiğimiz tepkiler mimikler ve jestler daha fazla abartılı bir görsellikle ifade edilir.Örn: ağlayan bir anime çizgi kahramanın gözü yaşlarından sel olması başından dumanlar çıkması gibi...

Animelerin dünya animasyonundaki yeri

Türkiye'de bilinmemesine karşın birçok anime dünya çapında hayranlıkla izlenmekte ve değişik ülkelerdeki birçok saygın festivalde ödüller kazanmaktadır.

İlk renkli anime sinema filmi olan 1958 yapımı The White Snake Enchantress'ın Venedik, Meksika ve Berlin festivallerinde ödüller kazanmasının ardından dünya çapında söz sahibi olmaya başlayan animeler, uluslararası yarışmalardaki bu başarılarını her yıl daha da arttırarak sürdürmektedirler.

Anime'nin başarısına doğal olarak batılı animasyon şirketleri de kayıtsız kalmamaktadır. Uzun süredir batılı şirketlerle ortaklaşa birçok proje yapılmaktadır ve sonuçta ortaya mükemmel animeler çıkmaktadır. Buna Fransız-Japon ortak yapımı olan Mysterious Cities of Gold (Türkiye'de bilinen ismiyle Güneşin Oğlu Esteban) gibi birçok örnek sayılabilir. Ayrıca, batı animasyonun temsilciliğini yapan Disney de artık anime'lerin başarısını açıkca kabul etmektedir.

Bu nedenle, 1996 yılında yapılan Disney-Tokuma anlaşmasıyla Disney, Japon animasyonunun en büyük temsilcisi olan Studio Ghibli'nin anime filmlerinin dünya çapında dağıtımını ve pazarlanmasını üstlenmiştir. Ayrıca Disney, Studio Ghibli'nin hazırladığı anime filmlerinin üretim masraflarının bir kısmını karşılayarak bu filmlere yatırım yapmaya başlamıştır. Mesela Studio Ghibli'nin Tonari no Yamada-kun (My Neighbors the Yamadas) adlı filminin 2.4 milyar yen tutan üretim maliyetinin %10'u Disney tarafından ödenmiştir. Ayrıca Disney, anlaşma uyarınca dağıtımını üstlendiği Studio Ghibli filmlerinden olan Princess Mononoke'nin İngilizce dublajı için 2.4 milyon dolar harcayarak animelere vediği önemi bir kez daha vurgulamıştır.

Kaynak: wikipedia
 

SeLeN

Yönetici
Editör
#3
Sevimli Hayalet Casper (Casper Kimdir? - Casper Hakkında)



Ağaçkakan Woody

Gagası normalin üç katı olan ağaçkakan Woody ile tanışın. Bu aşırı derecede uzun gagalı ağaç kakan North Yorkshire daki bir evin bahçesinden beslenirken görülmüş.



Sevimli Hayalet Casper (Casper Kimdir? - Casper Hakkında)



Çocuklara hayaletleri sevdiren çizgifilm Sevimli Hayalet " Casper " bir klasiktir. Casper, amcaları Stretch, Stinkie ve Fatso ve diğerleri... hepsi bir şatoda yaşamktadırlar. Amcaları çok kötü kalplidirler ve işleri güçleri insanları korkutmaktır ama sevimli hayalet casper ise insanların iyiliğini isteyen bir hayaletti. Casper,insanlarla arkadaş olmaya çalışamakta fakat arkadaş edinmesi pekte kolay olmamaktadır. Casperla bizlere arkadaşlıkların ne kadar önemli olduğu anımsatılmaktadır.






PEMBE PANTER




Pembe panter ilk çekildiği yıl olan 1963'te, blake edwards yönetmen koltuğuna, peter sellers kamera karşısına geçtiğinde, prenses dala'ya babası tarafından armağan edilmiş dünyanın en büyük elmasına verilen isimdi pembe panter. gözlerini tam ortasına dikenlerin zıplayan pembe bir panter görüntüsüyle karşılaştığı bu elmas, bütün hikayenin odak noktasıydı. phantom adı altında mücevher hırsızlığı yapan sir charles lytton'ın yeğeni, bu harikulade elması çalmakla suçlandığında, bu kabahati, amcasının gizli kimliği olduğunu bilmeden, phantom'un üzerine atıyordu. phantom'un davasında ise sahneye peter sellers tarafından canlandırılan sakar müfettiş jacques clouseau giriyordu. ilk filmde, baş kahraman olarak konumlandırılmayan clouseau, öylesine sevildi, öylesine takdir topladı ki bir anda hikayenin merkezine yerleşiverdi. daha önce hikayenin merkezinde yer alan paha biçilmez elmasın adı da bir daha sadece pembe panter'in dönüşü ve pembe panter'in izinde de geçti. filmin açılış sekansında karşımıza çıkan çizgi film karakteri her ne kadar hikayede sözü geçen elmasla bağdaştırılabilecekse de bir süre sonra anlamını kaybetti ve peter sellers'ın hayat verdiği clouseau karakterinin animasyonu gibi algılanmaya başlandı. serinin ikinci filmi a shot in the dark dışında bütün filmlerin açılışında bizi karşılayan, kapanışında bizi uğurlayan bu çizgi karakter ilerleyen yıllarda kendi şovuna dahi sahip oldu. ve bize her daim peter sellers'ı hatırlattı durdu. serinin üçüncü filmi inspector clouseau'da alan arkin, sellers'ın ölümünden sonra çekilen curse of the pink panther'da roger moore tarafından canlandırılıyor olsa da, pembe panter'i seyircilerin kalplerine kazıyan isim daima peter sellers oldu. ve başarılı bir dedektif olduğuna inanan, fransız aksanlı ingilizcesiyle bin bir çeşit diyalog karmaşasına imza atan, kılık değiştirmedeki "ustalığı" dillere destan olan, bütün sakarlıklarına rağmen kaderin yüzüne hep güldüğü clouseau, zamanla tam bir komedi klasiği halini aldı ve günümüzde de birçok film karakterine ilham kaynağı oldu. *




Bir Fenomen: Pembe Panter
[Üye Olmadan Linkleri Göremezsiniz.
Üye Olmak için TIKLAYIN...] [Üye Olmadan Linkleri Göremezsiniz. Üye Olmak için TIKLAYIN...] 60'lardan 80'lere damgasını vuran bir karakter Pembe Panter. Çocukluk çağlarında çikolatadan çıkan oyuncaklarını biriktirmenin neredeyse bir ritüel olduğu, esprilerinin arkadaş sohbetlerine defalarca konu edildiği, müziğini aklımızdan çıkaramadığımız, fıkralara uyarlanan bir karakter, bir film, başlı başına bir fenomen.
[Üye Olmadan Linkleri Göremezsiniz.
Üye Olmak için TIKLAYIN...]Kimdir, Nedir Bu Pembe Panter?
İlk çekildiği yıl olan 1963’te, Blake Edwards yönetmen koltuğuna, Peter Sellers kamera karşısına geçtiğinde, Prenses Dala’ya babası tarafından armağan edilmiş dünyanın en büyük elmasına verilen isimdi Pembe Panter. Gözlerini tam ortasına dikenlerin zıplayan pembe bir panter görüntüsüyle karşılaştığı bu elmas, bütün hikayenin odak noktasıydı.
Phantom adı altında mücevher hırsızlığı yapan Sir Charles Lytton’ın yeğeni, bu harikulade elması çalmakla suçlandığında bu kabahati, amcasının gizli kimliği olduğunu bilmeden, Phantom’un üzerine atıyordu. Phantom’un davasında ise sahneye Peter Sellers tarafından canlandırılan sakar Müfettiş Jacques Clouseau giriyordu. İlk filmde, baş kahraman olarak konumlandırılmayan Clouseau, öylesine sevildi, öylesine takdir topladı ki bir anda hikayenin merkezine yerleşiverdi. Daha önce hikayenin merkezinde yer alan paha biçilmez elmasın adı da bir daha sadece Pembe Panter'in Dönüşü ve Pembe Panter'in İzinde de geçti.

Filmin açılış sekansında karşımıza çıkan çizgi film karakteri her ne kadar hikayede sözü geçen elmasla bağdaştırılabilecekse de bir süre sonra anlamını kaybetti ve Peter Sellers’ın hayat verdiği Clouseau karakterinin animasyonu gibi algılanmaya başlandı. Serinin ikinci filmi A Shot in the Dark dışında bütün filmlerin açılışında bizi karşılayan, kapanışında bizi uğurlayan bu çizgi karakter ilerleyen yıllarda kendi şovuna dahi sahip oldu. Ve bize her daim Peter Sellers’ı hatırlattı durdu. Serinin üçüncü filmi Inspector Clouseau'da Alan Arkin, Sellers’ın ölümünden sonra çekilen Curse of the Pink Panther'da Roger Moore tarafından canlandırılıyor olsa da, Pembe Panter’i seyircilerin kalplerine kazıyan isim daima Peter Sellers oldu.
[Üye Olmadan Linkleri Göremezsiniz.
Üye Olmak için TIKLAYIN...] [Üye Olmadan Linkleri Göremezsiniz. Üye Olmak için TIKLAYIN...] [Üye Olmadan Linkleri Göremezsiniz. Üye Olmak için TIKLAYIN...]
Ve başarılı bir dedektif olduğuna inanan, Fransız aksanlı İngilizcesiyle bin bir çeşit diyalog karmaşasına imza atan, kılık değiştirmedeki “ustalığı” dillere destan olan, bütün sakarlıklarına rağmen kaderin yüzüne hep güldüğü Clouseau, zamanla tam bir komedi klasiği halini aldı ve günümüzde de birçok film karakterine ilham kaynağı oldu.

Hangi Kılıklara Girmiştir?[Üye Olmadan Linkleri Göremezsiniz.
Üye Olmak için TIKLAYIN...]
Bilindiği üzere Müfettiş Jacques Clouseau’nin kılık değiştirme yöntemleri son derece kendisine hastır. Serinin on filmi boyunca değiştirdiği kılıklara bakarsak bin bir surat lakabını kendisine rahatlıkla yakıştırabileceğimiz Clouseau, bu konudaki üstün başarısı ile tanınır. Serinin ilk filmi olan Pembe Panter'de bir şövalye kılığına giren Clouseau’nün, The Pink Panther Strikes Again'de bir kambura ve yaşlı bir dişçiye büründüğü sahnelerle izleyenleri gülmekten kırıp geçirmiştir. Fakat bütün bunların yanında Pembe Panter'in İntikamı'nda büründüğü kılıklar seyircinin favorisidir.
Tecrübeli bir denizciden, bir mafya babasına, bir rahipten, bir kadına dönüştüğü bir filmlik süre boyunca Clouseau canlandırmakta olan Peter Sellers, izleyenleri kendisine hayran bırakmıştır. Bununla beraber serinin çeşitli filmlerinde zaman zaman bir telefon tamircisi, bir havuz temizleyicisi zaman zamansa otelde çalışan bir temizlik görevlisi olarak karşımıza çıkan Clouseau, bu kılıklar içinde kendisini düşürdüğü zor durumlardan, acayip diyaloglara kadar seyredenleri kahkahalara boğar.
Dostları, Düşmanları Kimlerdir?
Hemen hemen bir çizgi roman mantığıyla ilerleyen bir seri diyebiliriz aslında “Pembe Panter” için. Merkezinde hep belirli bir kahramanı olmasının yanı sıra, etrafında dolaşan belli başlı sabit karakterlere de sahip çünkü. Bu karakterleri sırayla tanıtacak olursak:
[Üye Olmadan Linkleri Göremezsiniz.
Üye Olmak için TIKLAYIN...]Cato: Müfettiş Clouseau’nün yardımcısıdır. Dövüş sanatları üzerine uzmanlaşmıştır. Clouseau’nün gerçekten iyi bir dedektif olduğuna inanmakta mı, yoksa onunla sadece alay etmekte mi olduğu merak konusudur. Müfettiş’in dövüş yeteneklerini geliştirmek amacıyla beklemediği zamanlarda üzerine saldırmasıyla ünlüdür. İlerleyen filmlerde Clouseau’nün üzerinde çalıştığı bazı davalarda kendisine yardımcı da olmaya başlayan Cato, bu görevlerde göze çarpmamak için büyük gözlükler taksa da, değişik görünüşünden dolayı daha da dikkat çeker. Burt Kwouk tarafından canlandırılır. [Üye Olmadan Linkleri Göremezsiniz. Üye Olmak için TIKLAYIN...]
Baş Müfettiş Dreyfus: Clouseau’nün üstüdür. Dreyfus ile ilk kez serinin ikinci filmi olan A Shot in the Dark'ta tanışırız. Clouseau’nün şaşkınlıkları ve sakarlıkları karşısında çıldırasıya sinirlenen ve aşırı tepkiler veren Dreyfus, Pembe Panter'in Dönüşü filminin sonunda bir akıl hastanesinde hapisken ayağıyla duvara “Clouseau’yu öldür!” yazarken dahi görülür. Aklını yitirdikten sonra Pembe Panter’in karşısında yer alır. Blake Edwards tarafından yönetilen filmlerde Herbert Lom tarafından canlandırılan Dreyfus’un, bir de François isimli bir yardımcısı vardır. Genellikle patronunun Clouseau ile ilişkilerini gözlemleyen ve geçirdiği sinir krizlerine alışkın, sakin tepkiler veren François’ya Andre Maranne hayat verir.

The Phantom: Serinin birçok filminde Clouseau’nün düşmanı olarak karşımıza çıkan Phantom, bir mücevher hırsızıdır. Halk tarafından Sir Charles Lytton adıyla bilinen Phantom, anlaşılabileceği üzere çift kimliklidir. Robin Hood benzeri bir döngünün içindedir: zenginlerden çalıp, yine zengin olan kendisine verir. Soygun yaptığı mekanlarda iki şey bırakması ile klasikleşmiştir: bir telefon kartı ve üzerinde güzelce işlenmiş bir “P” harfi olan beyaz bir eldiven. İlk filmde David Niven tarafından canlandırılan Phantom, Pembe Panter'in Dönüşü'nün ardından Christopher Plummer tarafından oynanmıştır.
[Üye Olmadan Linkleri Göremezsiniz.
Üye Olmak için TIKLAYIN...]
Nasıl Badireler Atlatmıştır?
Seneler boyunca maceradan maceraya koşan Clouseau’nün başına gelmeyen kalmamıştır aslında. İlk filmde Pembe Panter elmasının peşine düşen sakar müfettiş, ikinci film A Shot in the Dark'ta zengin bir ailenin şoförünü kimin öldürdüğünü bulmaya çalışır. Bütün kanıtlar hizmetçiyi gösteriyor olsa da, güzel kadından etkilenen Clouseau kendisinden beklendiği gibi, katilin o olduğunu inanmak istemez ve hizmetçiyi hapisten çıkarır. [Üye Olmadan Linkleri Göremezsiniz.
Üye Olmak için TIKLAYIN...]Kadının bir şeyler sakladığından emin bir halde “gizlice” onu takip etmeye başlar. Daima yanlış zamanlarda doğru yerlerde olmayı başaran Clouseau, bu filmdeki çıplaklar kampı sahnesiyle izleyenlerin akıllarına kazınmıştır.
Arada çekilen Alan Arkinlı bir filmin ardından Peter Sellers ve Blake Edwards ikilisi “The Return of the Pink Panther” ile geri döner. Pembe Panter elması yine çalınmıştır ve değerli mücevheri Phantom’un çaldığından şüphelenmekte olan Clouseau yine iş başındadır. Clouseau’nün Charles Lytton ile karısını mı yoksa Colonel Sharky’i mi tutuklayacağından bir türlü emin [Üye Olmadan Linkleri Göremezsiniz.
Üye Olmak için TIKLAYIN...]olamadığı son sahnede, sinir krizi geçirmekte olan Dreyfus’un, Clouseau’ye ateş açması filmde hatırlanan en komik karmaşalardan biridir. Kimi fanatikler tarafından serinin en başarılı filmi olarak tanımlanan The Pink Panther Strikes Again, Dreyfus’un akıl hastanesinden kaçarak Clouseau’yü öldürmeye çalıştığı bölümdür. Tüm dünya liderlerini elindeki atom parçalayıcı ışınla tehdit eden Dreyfus’un tek istediği görevlendirilen katillerin Clouseau’yü öldürmesidir. Sakar müfettişin ayakkabılarını bağlamak üzere eğilmesinin, bütün katillerin birbirlerini öldürmesiyle sonuçlanan olaylar dizisine yol açması filmi unutulmaz yapar. [Üye Olmadan Linkleri Göremezsiniz. Üye Olmak için TIKLAYIN...]

Bir sonraki film olan Pembe Panter'in İntikamı'nda tüm dünya Müfettiş Jacques Clouseau’nün öldüğüne inanmaktadır. Aslında gayet hayatta olan Clouseau, bu durumu bir avantaja dönüştürmüş, niçin öldürülmek istendiğini anlamaya çalışmaktadır. Hayallerinin gerçek olduğuna inanan Dreyfus’un Clouseau’nün cenazesinde yaptığı konuşma hatırlanmaya değerdir. Bu filmin ardından gelen Pembe Panter'in İzinde güldürücü olmaktan çok üzücüdür. Çünkü Peter Sellers 1980 yılında vefat etmiştir ve bu filmde sadece flashback'lerin ve arşiv görüntülerin yardımıyla görülebilmektedir.
[Üye Olmadan Linkleri Göremezsiniz.
Üye Olmak için TIKLAYIN...]
Ölümsüz Pembe Panter
Pembe panter elması yine çalınmıştır. Ancak Clouseau’nün uçağı yolda ortadan kaybolmuştur. Film, Fransız bir gazeteci kadının Dreyfus, Sir Charles ve Lady Lytton, yeğen George Lytton ve Cato ile yaptığı görüşmeler üzerine kurulur. Ertesi yıl çekilen “Curse of the Pink Panther”da Peter Sellers yer almaz ve panterin eski tadı yoktur. 1993 yılında Roberto Benigni’nin Clouseau’nün oğlunu canlandırdığı Son of the Pink Panther isimli bir film gelir. Yeni vizyona giren Steve Martin'li Pembe Panter ise geçmiş filmlere referans yapsa da bütün olayları en başından ele alan yepyeni bir Clouseau filmidir.
 
Üst