Bir Zamanlar Tabiat Tebessüm Ederdi

Siraç

Yönetici
Admin
Editör
#1
Sponsorlu Bağlantılar
Bir Zamanlar Tabiat Tebessüm Ederdi



Ben çocukken tabiat tertemiz idi. Hiç kimsenin paranoya derecesinde takıntısı yoktu. Ağaçtan kopardığımız ya da yere düşmüş meyveleri elbisemize silip yerdik, evimizin karşısındaki tarladan topladığımız gelinciklerden içecek yapardık. Otların üzerine bir güzel uzanıp ağzımıza da Red Kit’in yaptığı gibi bir ot parçası alarak keyif yapardık. Büyüklerimiz akşama yemek yapmak için etraftan değişik otlar toplarlardı.


Çocukken toprakla, yağmur suları ile oynardık. Derelerde yüzer, çokça dere suyu yutardık. Dağdaki zeytinliğimize çalışmaya gittiğimizde babam bize tertemiz su birikintilerinden suyu bulandırmadan nasıl içebileceğimizi öğretmişti. Hiç düşünmeden böğürtlenleri afiyetle yerdik. O zamanlar köyler, kasabalar, belki şehirler temizdi. Ağaçlara doğal gübre atılırdı, o da toprakla bütünleşip kaybolurdu. Ilçemizden uzaklara gitmeye gerek kalmadan denize girilirdi.


O zamanlar denizin dibini net bir şekilde görebildik. Sonradan icat ettiğimiz kirlilikler de yoktu. Yıldızları en parlak haliyle seyrederdik, gündelik yaşamın gürültüsü tabiatın seslerini tamamen örtmemişti. O zamanlar hiç sorgulamasak da güvenli bir hayat sürdüğümüzü hissediyorduk. Annemiz bizi bakkala gönderdiğinde aldıklarımızı kesekağıdı ile getirirdik eve. Ben hiç kese kağıdı yığınları görmedim etrafımda. Onları gelişi güzel atsak bile kayboluyorlardı.


Ben büyüdükçe yaşadığım tabiat kirlendi. Ağaçlara suni gübreler atıldı; çiftçiler ödemesi zor borçlarla tarım ilaçları aldılar. Meyveleri, çiçekleri, kelebekleri, arıları ve pek çok canlıyı zehirlediler. Bir gün gördüm ki yüzmeyi öğrendiğim dere, mermer fabrikasının atıkları ile sahte bir pamukkale olmuş. Bir de üzerine çöp yığınları dökmüşler. Şimdi ağaçtan kopardığım meyveyi evde yemek zorundayım. Böğürtlenlerin üzerindeki ilaç kalıntıları gözle görülebiliyor.


Bugünün çocuklarına tertemiz bir tabiat kalmadı büyüklerinden. Onlar artık genç annelerinin hijyen sınırlandırmaları altında yaşıyorlar. Kendi oğluma ve diğer çocuklara baktıkça onlar adına üzülüyorum. Bu kirletilmiş şehirlerde, ya da kırsal alanlarda ne kadar özgür olabilirler ki. Oysa ki özgürlük çocukluktan gelip öylece sürüp giden bir özelliktir. Yeni nesil özgürlüğü eksik öğrenecek, onlar tabiatı tertemiz ak pak tahayyül etmekte zorlanacaklar.


Biz tabiattaki su birikintilerinden, pınarladan su içerken, ben ve oğlum bugün evimizdeki musluktan su içemiyoruz. Hormonlu gıdalar, katkı maddeleri ile dolu yiyecekler bizim gözümüzle çocuklarımız için sakıncalı ama alternatif bulmak da zor artık. Bir köydeki tarladan koparacağınız bir domates bile artık güvenli değil.


Bu güne kadar biz insanlar doğayı, onu oluşturan öğeleri tek tek kirletmek sureti ile kararttık, güvenilirliğini zedeledik; çocuklarımız için kendi elleri-mizle tehlike oluşturduk. Onları tabiatın temiz olması gereken bağrından kopardık. Binalar arasındaki parklara, bahçelere hapsettik. Dokundukları herşey kirli diye onları ya azarladık ya men ettik. Ben oğlumu şimdi çimlere karşı olan korkusunu yenmesi için en yeşil park nerede ise orada dolaştırıyorum, o ısrarla betonlu bölgelere kaçmaya çalışıyor ben onu çimenlerin ve karıncaların arasına geri getiriyorum. Halbuki ben çocukken yüksek binalardan, şehrin gürültüsünden ürkerdim.


Bizler tabiatı temizlemeye çalışırken ya da en azından bu bilinci kendimize maletmek için uğraşırken, çocuklarımıza da hem teorik hem uygulamalı olarak tabiat bilincini önce vicdanlarına, sonra da akıllarına bir kaneviçe gibi işlemeliyiz. Ilk öğrenecekleri şiir, tabiatın temiz nağmeleri olmalı.


Tabiat temiz kaldıkça ve mavi-yeşil çehresi tebessüm ettikçe bizler ve çocuklarımız da tabiatın masum tebessümü ile tebessüm edeceğiz.
 
Üst