Bediüzzaman Kimdir?, Hayatı Türkçe - İngilizce

Siraç

Yönetici
Admin
Editör
#1
Sponsorlu Bağlantılar
BEDİÜZZAMAN SAİD NURSİNİN HAYATI
Bediüzzaman Said Nursi (1878-1960)



----------------------------------------------------------

Gençliği ve Tahsil Hayatı: I Meşrutiyet Devri

1878 ;de Bitlis'in Hizan ilçesinin Nurs köyünde doğan Bediüzzaman, ilk eğitimini ağabeyi Molla Abdullah'tan aldı Beş yıl süren tahsil hayatı boyunca, bir çok medresede kısa sürelerle bulunarak ders aldı Sonunda, Doğu Beyazıt'ta bulunan Şeyh Mehmet Celali'nin medresesinde üç ay süren bir eğitim neticesinde, İcazet aldı

O dönemin medrese alimleri arasında gelenek halinde olan ilmi münazaralarda elde ettiği başarılar ve mütalaa ettiği kitapları kolaylıkla ezberine alması gibi özellikleri sebebiyle, kendisine Bediüzzaman lakabı verildi

1893 yılında Miran aşiret reisi Mustafa Paşa'yı yöre halkına yaptığı baskı ve zorbalıktan vazgeçirmek için Cizre'ye giden ve burada bir müddet kalan Said Nursi, 1894'te Mardin'e geldi Burada bir müddet kaldıktan sonra Bitlis'e gelen Bediüzzaman'a, Vali Ömer Paşa, Vilayet konağında bir oda tahsis etti Bitlis'te geçirdiği iki yıllık süre zarfında Konağın büyük kütüphanesinden istifade eden Bediüzzaman, ilmi açıdan ulema ve nüfuzlu kimseler arasında hatırı sayılır bir şöhret kazandı

İki senelik Bitlis hayatından sonra Said Nursi, Vali Hasan Paşan'nın daveti üzerine gittiği Van'da on yıl kadar kaldı Konağın kendisine ayrılan bölümünde uzun süre kalarak çalışmalarına devam eden Bediüzzamanı'ın zihninde, eğitim esasları ve yönetim şekliyle Medreset'üz Zehra adını verdiği bir üniversite projesi teşekkül etmişti Valinin konağında okuduğu gazetelerin birinde, İngiltere'nin Sömürgeler Bakanı Gladstone'un Avam Kamarasında, elinde bir Kur'an-ı Kerim ile kürsüye gelerek; Bu Kur'an Müslümanların elinde bulunduğu müddetçe, biz onlara hakiki hâkim olamayız Ne yapıp yapıp, bu Kur'an-ı sükût ettirip ortadan kaldırmalıyız Yahut da Müslümanları ondan soğutmalıyız; dediğini duymuş ve buna karşılık Kur'an-ın bu asra bakan manevi mucizesini insanlara ispat ederek gösterme kararını vermişti Said Nursi, idealindeki üniversite düşüncesini hükümete iletmek maksadıyla, 1907 yılının başlarında İstanbul'a gitti Hükümet, Üniversite ile ilgili dilekçeye ilgi göstermedi Ancak İstanbul uleması, talebeleri, medrese hocaları ve siyasetçileri Bediüzamana olan ilgisinden rahatsız olunca, Bediüzzaman'ı önce Tımarhaneye daha sonra da hapishaneye gönderildi

----------------------------------------------------------
IIMeşrutiyet Devri

Meşrutiyet ilan edildiSaid Nursi'nin serbest bırakılmasından kısa bir süre sonra 23 Temmuz 1908'de II Meşrutiyetin 3 gününde, Sultanahmet'te ve daha sonra Selanik Meydan'ın da tekrarladığı ve metnini birçok gazetenin yayınladığı ;Hürriyete Hitap adlı nutkunda, meşrutiyet ve hürriyet kavramlarının İslâmiyet'e aykırı olmadığını anlatıyordu Yine Doğudaki aşiret reislerine Bediüzzaman imzasıyla telgraflar çekerek meşrutiyetin ve anayasal sistemin İslâmiyet'e aykırı olmadığını anlatıyordu

31 Mart 1909 ayaklanması esnasında Said Nursi, yayınladığı makaleler ve askerlere yaptığı konuşmalarda yatıştırıcı bir rol oynamasına rağmen, olaya karıştığı iddia edilerek tutuklandı ve Divan-ı Harb-i Örfi'de, idam talebiyle yargılandı Daha sonra; İki Mekteb-i Musibetin Şehadetnamesi veya Divan-ı Harbi Örfi adıyla neşredilen savunmasının ardından beraat etti

Bediüzzaman 1910 yılı baharında Van'a döndü Hakkari, Bitlis, Muş, Diyarbakır ve Urfa yörelerini dolaşarak, bölgedeki aşiretleri ziyaret etti Onlara Meşrutiyet ve meşveretin İslami temellerini anlattığı bu seyahat notları, Münazarat adı altında yayınladı

1911 yılı başlarında Şam'a gelen Said Nursi, alimlerin daveti üzerine Emeviye Camii'nde bir hutbe verdi İslam dünyasının siyasi, ekonomik ve sosyal sorunları ve çözüm yollarını anlattığı hutbesi Hutbe-i Şamiye adı ile neşredildi

Şam'dan İstanbul'a geçerek Sultan Reşad'ın Rumeli seyahatine Şark Vilayetlerini temsilen iştirak etti Üsküp Üniversitesi'nin temel atma törenine katıldı Balkan Savaşları yüzünden yapımı duran Üsküp Üniversitesi için ayrılan tahsisatın, Medreset-üz Zehra projesine aktarılmasını hükümete kabul ettirdikten sonra İstanbul'dan ayrılarak Van'a döndü Medreset-üz Zehra'nın temeli 1913 yılının yaz aylarında Van Gölü kıyısındaki Artemit'te atıldı Ancak bu defa da I Dünya Savaşının başlaması bu projenin de ertelenmesine sebep oldu Said Nursi de talebeleriyle birlikte Doğu Milis Teşkilatı'nı kurdu ve Van-Bitlis cephesinde gönüllü alay komutanı olarak Ermenilere ve Ruslara karşı savaştı Bu savaş esnasında, İşarat-ül İcaz adındaki tefsirini telif etti 1916'da Bitlis savunması sırasında bir çok talebesi şehid oldu, kendisi de yaralanarak Ruslara esir düştü ve Kosturma'da ki esir kampına götürüldü

Şubat 1917'de başlayan Rus ihtilalinin sebep olduğu bu karışıklıktan istifade eden Said Nursi firar etti Kosturma'dan Petersburg'a geçerek Varşova'ya gitti Buradan da Viyana'ya geçti ve Alman makamları tarafından düzenlenen bir belgeyle de Sofya üzerinden İstanbul'a geldi

Enver Paşa, İstanbul'da kurulma aşamasında olan Darül-ül Hikmet-il İslamiye'ye onun da aza olarak tayin edilmesini hükümete teklif etti Şeyhülislam Musa Kazım Efendi'nin teklifi ile de Sultan Vahidüddin tarafından kendisine İlmiye'de Mahreç payesi verildi

13 Kasım 1918'de İstanbul'un Müttefik Kuvvetler tarafından işgal edilmesinden sonra İngiliz yanlısı kamuoyu ciddi kuvvet kazanmıştı Bunun üzerine Bediüzzaman, ulema çevresinden de İngiliz propagandalarına destek verenlerin etkisini kırmak ve halkı uyarmak için Hutuvat-ı Sitte adlı eserini yayınladı Bu hareketi, İngiliz işgal kuvvetleri komutanı General Harrington'ın emriyle ölü veya diri ele geçirilmek üzere aranmasına sebep oldu Anadolu'da başlayan İstiklal Savaşın'nın ve Kuva-yı Milliye'nin aleyhine çıkarılan Şeyhülislam fetvasına karşı bir de fetva yayınladı Bediüzzaman, yazı ve makalelerinde de İstiklal Savaşını cihad, Kuva-yı Milliyecileri de ;mücahid ilan ederek Anadolu'da ki İstiklal mücadelesini destekledi

Bediüzzaman'ın çalışmalarını ve mücadelesini yakından takip eden Mustafa Kemal ve arkadaşları, müteaddit defalar çektikleri telgraflarla Bediüzzamanı' ısrarla Ankara'ya davet ediyorlardı Eski Van valisi Tahsin Bey gibi dostlarının da ısrarlı davetleri sonucu, 1922 yılının Kasım ayı ortalarında Ankara'ya gitti

Büyük Millet Meclisi ve Şeflik Devri

----------------------------------------------------------

Bediüzzaman, 25 Kasım 1922'de BMM'nde düzenlenen resmi hoş geldin merasimiyle karşılandı Said Nursi, II Meşrutiyet döneminde Van'da temelini attığı fakat savaş yüzünden inşaatı başlatılamayan üniversitenin yeniden kurulması için mebuslara bir kanun teklifi hazırlattırdı Bu teklif mecliste bulunan 200 milletvekilinden 163'ünün imzasıyla kanunlaştı Mecliste bir beyanname yayınlayarak namazın önemini anlattı ve onları dinin emirlerine riayet etmeye davet etti Meclis Başkanı Mustafa Kemal bundan rahatsız oldu ve aralarında sert tartışmalar yaşandı Bu olay, Bediüzzaman ve yeni rejimin kurucuları arasındaki görüş farklılıklarının ilk işaretleri idi

Ankara'da ki çalışmaları sırasında yeni rejimin önde gelenlerinin bambaşka bir yolda olduğunu anlayan Bediüzzaman, Şark Vilayetleri Umumi Vaizliği ve mebusluk tekliflerini reddederek 1923 yılının Mayıs ayı başlarında Van'a gitti

1925 yılında patlak veren Şeyh Said isyanına destek vermemesine ve hatta Onu isyandan vazgeçirmeye çalışmasına rağmen hükümet, Bediüzzaman'ı 1925 yılının Mayıs ayı ortalarında Burdur'a sürgüne gönderdi

25 Ocak 1926'daIsparta'ya nakledilen Bediüzzaman, oradan da Isparta'nın daha ücra bir köyü olan Barla'ya nakledildi Barla, bir iman inkılabına beşiklik ediyordu Risale-i Nur Külliyatının büyük bir kısmı burada neşredildi

Polis 20 Nisan 1935 de Said Nursi'nin oturduğu evde arama yaptı ve onun bütün kitaplarına el koyduSaid Nursi'nin Nur Risalelerini önlerindeki en büyük engel olarak gören çevreler, daha yakından kontrol edebilmek amacıyla Onun 1934 yılının yaz aylarında Isparta'nın merkezine getirilmesini istedi Bediüzzaman, burada da iman hizmetinden geri durmadı Bediüzzaman'ı da emniyete götürerek sorgulayan polis suç unsuru herhangi bir şeye rastlamayınca serbest bırakmak zorunda kaldı Ancak birkaç gün sonra, yeni tutuklamalarla birlikte Said Nursi ve Risale-i Nurlar hakkında soruşturma başlatıldı Bediüzzaman ve 120 Nur talebesi askeri araçlara bindirilerek Eskişehir hapishanesine gönderildi

Bediüzzaman, vatana ihanet iddiasıyla yargılandığı dava müddetince tutuklu kaldı Eskişehir Ağır Ceza Mahkemesi'nin 19 Ağustos 1935 tarihinde verdiği kararla, Said Nursi'ye 11 ay hapisle birlikte Kastamonu'a mecburi ikamet on beş talebesine de altışar ay hapis cezası verildi

Eskişehir Cezaevi'nden tahliye edilen Bediüzzaman Said Nursi serbest bırakılmayarak, polis gözetimi altında mecburi ikamet için Kastamonu'ya gönderildi Kastamonu'da da Bediüzzaman'ın etrafını yeni talebeleri almaya başlamıştı

Ağır hasta olmasına rağmen 3 Ekim 1943 tarihinde Isparta'ya gönderildiSaid Nursi, 20 Eylül 1943'de Isparta savcısından gelen talimat üzerine yeniden tutuklandı Askeri konvoyla Çankırı üzerinden Ankara'ya oradan da trenle Isparta'ya getirildi

Risale-i Nur ile ilgili davaların Denizli'deki davayla birleştirilmesi kararının alınmasıyla 25 Ekim 1943'te Denizliye sevk edildi Denizli hapsi yine tecrit altında başladı Çok zor şartlar altında geçen yeni hapishane dönemi ve yargılama safhalarında da Bediüzzaman, Risale-i Nur'un telifine devam etti 15 Haziran 1944 günü Mahkemenin verdiği berat ve tahliye kararına rağmen CHP hükümeti Said Nursi'nin Afyon'un Emirdağ ilçesinde zorunlu iskana tabi tutulmasını emretti

Camiye gitmesine bile müsaade edilmediği, devamlı takip ve tarassuda tabi tutulduğu Emirdağ sürgünü, Bediüzzaman'a Denizli hapishanesini bile aratıyorduEmirdağ'a gelen Bediüzzaman hükümet binasının karşısında bir odaya yerleştirildi Hukuki ve kanuni yollardan Bediüzzaman'ı alt edemeyen muhalifleri onu zehirleyerek imha etmek istiyordu Hayatı boyunca yirmi üç defa denenecek bu teşebbüslerin üçü Emirdağ'da gerçekleşmişti

Bu zulümler ve olumsuzluklar yaşanırken Risale-i Nurların telifi devam ediyor ve sıkıntıları hafifletecek sevindirici gelişmeler oluyordu Yargıtay Birinci Ceza dairesi, 30 Aralık 1944 tarihinde verdiği kararla Savcı tarafından temyiz edilen Denizli Ağır Ceza Mahkemesi'nin beraat kararını onayladı Diğer bir gelişme ise artık Risale-i Nurların teksir makinesi ile çoğaltılması imkanının doğması idi

Her geçen gün Risale-i Nurların yaygılaşarak muhtaçlara ulaşması Hükümeti yine rahatsız etmeye başlamıştı 17 Ocak 1948 günü Said Nursi ve on beş talebesi evlerinden ve işyerlerinden alınarak Afyon hapishasine gönderildiler Bütün ağır ve zor şartlara rağmen Bediüzzaman yazmaya devam ediyor, Ondördüncü ve Onbeşinci Şuaları burada yazarak Risale-i Nurların telifini tamamlıyordu

Yargıtay'ın bozma kararına rağmen Afyon Ağır Ceza Mahkemesi yargılamayı uzatarak 20 aylık sürenin cezaevinde geçmesini sağladıVe nihayet mahkeme, 6 Aralık 1948 tarihinde Said Nursi hakkında 20 ay ağır hapis cezasına hükmetti Karar temyiz edildi ve Yargıtay, kararı Bediüzzaman'ın lehine bozdu Hak etmediği cezanın süresini tutukluluk haliyle dolduran Said Nursi, 20 Eylül 1949'da serbest bırakıldı Ancak Ankara'dan gelen emirle Afyon'da mecburi iskana tabi tutuldu ve nihayet 28 Aralık 1949 tarihinde Emirdağ'a dönebildi

----------------------------------------------------------

Demokrat Parti Devri

Demokrat Parti iktidarının getirdiği ferahlığa rağmen, CHP'li bürokrasi Bediüzzaman'la uğraşmaya devam ediyorduBediüzzaman, 14 Mayıs 1950d'e başlayan Demokrat Parti devrini 23 Ağustos 1953'e kadar kaldığı Emirdağ'da karşılamıştı 1951 yılında Emirdağ'da şapka meselesinden Bediüzzaman'a bir dava açılmış ve ifadesi alınmıştı Bundan hemen bir yıl sonra da İstanbul'da, Gençlik Rehberi adlı kitabı hakkında bir dava daha açılmıştı Bediüzzaman bu davanın duruşmasına katılmak için 22 Ocak 1952 tarihinde İstanbul'a gitti 5 Mart 1952'de yapılan son duruşmada mahkeme heyeti, men-i muhakeme kararı vererek davayı sonuca bağladı Bir süre için Emirdağ'a giden Bediüzzaman, 1953 yılının bahar mevsiminde tekrar İstanbul'a döndü

İstanbul'da yaklaşık üç ay kadar kalan Bediüzzaman, 1953 yılının ortalarında Emirdağ'a oradan da 23 Ağustos 1953'te Isparta'ya geldi Isparta'da açılan bir davanın daha sorgu hakimliğinde iken reddedilmesi ile artık onun hayatında mahkemeler devri kapanmıştı Bu arada Bediüzzaman'ın Tarihçe-i Hayatı talebeleri tarafından kaleme alınmış ve bizzat kendisi tarafından kontrol edildikten sonra gerekli düzeltmeler yapılarak Risale-i Nur Külliyatı'na dahil edilmişti

2 Aralık 1959'da Ankara'ya yaptığı ziyaret artık Bediüzzaman'ın veda seyahatlerinin başladığını gösteriyordu

Ankara'da bir gece kalarak dost ve talebeleriyle görüştükten sonra 3 Aralık 1959 günü Ankara'dan Emirdağ'a, oradan da Isparta'ya gitti Ancak, on beş gün sonra tekrar Emirdağ'a döndü Konya'da ki talebelerinin daveti üzerine 19 Aralık 1959 günü Emirdağ'dan ayrılarak Konya'ya gitti Burada talebeleriyle görüştü ve Mevlana'nın türbesini ziyaret etti Aynı gün Isparta'ya gitmek üzere Konya'dan ayrıldı

Talebelerinin daveti üzerine 31 Aralık 1959 günü Ankara'ya geldi Burada bir gece kaldı ve ertesi gün İstanbul'a hareket etti İstanbul'da da bir gece kalarak talebeleriyle görüşüp vedalaştı ve 3 Ocak 1960 gününün akşamında Ankara'ya gitmek üzere İstanbul'dan ayrıldı Vasiyetnamem Hükmündedir dediği son dersini Ankara'da yaptı

6 Ocak 1960 günü saat 1030 sularında Konya'ya gitmek üzere hareket etti Konya'da kardeşi Abdülmecit'i ve Mevlana;nın türbesini ziyaret ettikten sonra Emirdağ'a, dört gün sonra da Ankara'ya gitmek için yola çıktı Ancak bu kez Said Nursi'nin şehir merkezine girişi polis tarafından engellenmişti

Ramazan ayı geldiğinde Bediüzzaman ağır hastaydıAnkara'ya girmesi engellenen Said Nursi, Emirdağ'a geri döndü Buradaki bir haftalık ikametinden sonra 20 Ocak günü Isparta'ya gitti ve bir buçuk ay da burada kaldı Takvimler 19 Mart 1960 tarihini gösteriyordu Said Nursi yanındaki talebelerine Urfa'ya gitmek istediğini söyledi Arabası hazırlandı ve 83 yaşındaki Bediüzzaman ağır hasta haliyle arabanın arka koltuğunda yola çıktı 20 Mart'ta yağmurlu bir havada başlayan bu yolculuk onun son yolculuğuydu

21 Mart günü Urfa'ya ulaşıldığında talebeleri kendisine Halilürrahman Dergahı'nı göstermek istediler Ama o yürüyemeyecek kadar ağır rahatsızdı Onu şehrin en iyi oteli olan İpek Palas Oteli'ne yerleştirdiler Bu arada otele gelen polisler, İçişleri Bakanı'nın emriyle derhal Isparta'ya geri dönmeleri gerektiğini tebliğ ettiler Bunu duyan halk otelin önüne toplandı Polis, Bediüzzaman ve yanındaki talebelerinin ısrarla Urfa'dan ayrılmalarını istiyor ve Ankara'nın emrini hatırlatıyordu Bu baskı sürerken Bediüzzaman 23 mart 1960 günü, 27 numaralı odada sabaha karşı vefat etti Hayatı boyunca dayanılması güç acılara ve baskılara maruz kalmasına rağmen hayat tarzıyla bir destan yazan Bediüzzaman, arkasında miras olarak 6000 sayfalık Risale-i Nur Külliyatı ile milyonlarca Nur Talebesini bırakmıştı Bediüzzaman'ın naaşı Halilürrahman Dergahı'nda kendisine ayrılan türbeye defnedildi

Bediüzzaman'ın vefatından iki ay sonra 27 Mayıs 1960'da bir hükümet darbesi oldu Alparslan Türkeş'in liderliğinde kurulan Milli Birlik Komitesi hükümeti, ilk iş olarak geniş çaplı tevkifler başlatarak Demokrat Partinin ileri gelenlerini Yassıada hapishanesine topladıktan sonra, Bediüzzaman'ın kabrinin nakledilmesine karar verdi Kanuni prosedürü de ihmal etmeyen ihtilal komitesi Bediüzzaman'ın Konya'da yaşayan kardeşi Abdülmecit Nursi'den bir nakil dilekçesi alarak 12 Temmuz 1960 gecesi Urfa'daki mezarını kırdırdı Bediüzzaman'ın naaşı askeri bir uçağa konularak Afyon askeri havaalanında indirildi ve yerini Abdülmecit Nursi'nin de bilmediği bir mezara defnedildi Hayatında iken O'nun varlığını istemeyenler, vefatından sonra da rahat bırakmamışlardı
 

Siraç

Yönetici
Admin
Editör
#2
Life of Bediuzzaman
Who is Said Nursi ?
Bediuzzaman Said Nursi was born in 1877 in eastern Turkey and died in 1960 in Urfa in Turkey Readers may refer to his biography for details of his long and exemplary life, which spanned the last decades of the Ottoman Empire, its collapse after the First World War and the setting up of the Republic, then the twenty-five years of Republican Peoples' Party rule, well-known for the measures taken against Islam, followed by the ten years of Democrat rule, when conditions eased a little for Bediuzzaman

Another characteristic Bediuzzaman displayed from an early age was an instinctive dissatisfaction with the existing education system, which when older he formulated into comprehensive proposals for its reformBediuzzaman displayed an extraordinary intelligence and ability to learn from an early age, completing the normal course of medrese (religious school) education at the early age of fourteen, when he obtained his diploma He became famous for both his prodigious memory and his unbeaten record in debating with other religious scholars The heart of these proposals was the bringing together and joint teaching of the traditional religious sciences and the modern sciences, together with the founding of a university in the Eastern Provinces of the Empire, the Medresetü'z-Zehra, where this and his other proposals would be put into practice In 1907 his endeavours in this field took him to Istanbul and an audience with Sultan Abdulhamid Although subsequently he twice received funds for the construction of his university, and its foundations were laid in 1913, it was never completed due to war and the vicissitudes of the times

Contrary to the practice of religious scholars at that time, Bediuzzaman himself studied and mastered almost all the physical and mathematical sciences, and later studied philosophy, for he believed that it was only in this way that Islamic theology (kalâm) could be renewed and successfully answer the attacks to which the Qur'an and Islam were then subject

In the course of time, the physical sciences had been dropped from medrese education, which had contributed directly to the Ottoman decline relative to the advance of the West Now, in the 19th and early 20th centuries, Europe had gained dominance over the Islamic world, and in efforts to extend its dominance, was attacking the Qur'an and Islam in the name of science and progress in particular, falsely claiming them to be incompatible Within the Empire too was a small minority which favoured adopting Western philosophy and civilization Thus, all Bediuzzaman's endeavour was to prove and demonstrate the falseness of these accusations, and that far from being incompatible with science and progress, the Qur'an was the source of true progress and civilization, and in addition, since this was the case, Islam would dominate the future, despite its relative decline and regression at that time

The years up to the end of the First World War were the final decades of the Ottoman Empire and were, in the words of Bediuzzaman, the period of the 'Old Said' In additions to his endeavours in the field of learning, he served the cause of the Empire and Islam through active involvement in social life and the public domain In the War, he commanded the militia forces on the Caucasian Front against the invading Russians, for which he as later awarded a War Medal To maintain the morale of his men he himself disdained to enter the trenches inspite of the constant shelling, and it was while withstanding the overwhelming assaults of the enemy that he wrote his celebrated Qur'anic commentary, Signs of Miraculousness, dictating to a scribe while on horseback Stating that the Qur'an encompasses the sciences which make known the physical world, the commentary is an original and important work which in Bediuzzaman's words, forms a sort model for commentaries he hoped would be written in the future, which would bring together the religious and modern sciences in the way he proposed Bediuzzaman was taken prisoner in March 1916 and held in Russia for two years before escaping in early 1918, and returning to Istanbul via Warsaw, Berlin, and Vienna

The defeat of the Ottomans saw the end of the Empire and its dismemberment, and the occupation of Istanbul and parts of Turkey by foreign forces These bitter years saw also the transformation of the Old Said into the New Said, the second main period of Bediuzzaman's life Despite the acclaim he received and services he performed as a member of the Darü'l-Hikmeti'l-Islamiye, a learned body attached to the Shaykhu'l-Islam's Office, and combatting the British, Bediuzzaman underwent a profound mental and spiritual change in the process of which he turned his back on the world Realizing the inadequacy of the 'human' science and philosophy he had studied as a means of reaching the truth, he took the revealed Qur'an as his 'sole guide' In recognition of his services to the Independence Struggle, Bediuzzaman was invited to Ankara by Mustafa Kemal, but on arrival there, found that at the very time of the victory of the Turks and Islam, atheistic ideas were being propagated among the Deputies and officials, and many were lax in performing their religious duties He published various works which successfully countered this

Remaining some eight months in Ankara, Bediuzzaman understood the way Mustafa Kemal and the new leaders were going to take, and on the one hand that he could not work alongside them, and on the other that they were not to be combatted in the realm of politics When offered various posts and benefits by Mustafa Kemal, he declined them and left Ankara for Van, where he withdrew into a life of worship and contemplation; he was seeking the best way to proceed

Within a short time, Bediuzzaman's fears about the new regime began to be realized: the first steps were taken towards secularization and reducing the power of Islam within the state, and even its eradication from Turkish life In early 1925 there was a rebellion in the east in which Bediuzzaman played no part, but as a consequence of which was sent into exile in western Anatolia along with many hundreds of others Thus unjustly began twenty-five years of exile, imprisonment, and unlawful oppression for Bediuzzaman He was sent to Barla, a tiny village in the mountains of Isparta Province However, the attempt to entirely isolate and silence him had the reverse effect, for Bediuzzaman was both prepared and uniquely qualified to face the new challenge: these years saw the writing of the Risale-i Nur, which silently spread and took root, combatting in the most constructive way the attempt to uproot Islam, and the unbelief and materialist philosophy it was hoped to instil in the Muslim people of Turkey
 
Üst