Aydınlanma Düşünürleri - Aöf Sosyoloji Dersleri

SeLeN

Yönetici
Editör
#1
Sponsorlu Bağlantılar
aöf sosyoloji dersleri - aydınlanma düşünceleri - aydınlanma ve sosyolojinin doğuşu

Giambattista VICO (1668-1774), Napoli'de doğmuştur. Vi-co, Francis Bacon'tn doğa incelemeleri için geliştirdiği metodun tarih ve toplum incelemelerine de uygulanabileceğini düşünmüştür ve bu nedenle tarih felsefesinin kurucularından ve toplum biliminin öncülerinden kabul edilir. Yeni Bi-lim'in tikeleri (1725) adh kitabında Vico tarihi Tanrılar Çağı, Kahramanlar Çağı ve İnsanlar Çağı olmak üzere üç ayrı aşama ile açıklar. Vico'nun sosyoloji açısından önemi, sürekli ve genel nitelikteki olaylarla ilgilenmiş olması ve toplumsal yaşamın ilkelerinin insan aklının geçirdiği değişimlere bağlı olduğunu düşünmesidir.

MONTESQUIEU (1689-1755), Kanunların Ruhu (1748) adlı eserinde, iklim, coğrafya, nüfus ve dinin toplumsal yaşam üzerindeki etkilerini incelemiş ve toplumsal olayların ardındaki nedenleri ortaya koymaya çalışmıştır. Olması gerekenin değil, var olanın açıklanması gerektiğini savunan Montesqu-ieu, toplumda sosyal ve tarihsel gelişmenin kanunlarını ortaya çıkarmak için gözlemlerine dayalı ilkelerformüle etmiş ve toplumların işleyişinde belli düzenlilikler olduğunu ortaya koymuştur. Toplumsal olguların incelenmesinde karşılaştırmalı yöntemi geliştirmiş, mevcut yönetim biçimlerini inceleyerek karşılaştırmış, doğada olduğu gibi toplumda da toplumun işleyişini açıklayan yasalar olduğunu ve toplumsal alanda yasaların toplum tiplerine bağlı olarak ortaya çıktığını ileri sürmüştür.

Aydınlanma düşüncesinin, birbiriyle örtüşen ve yakından ilişkili olan üç nesil düşünürün çalışmalarından oluştuğu belirtilmektedir. Bu nesillerden ilkinin en tipik örnekleri, John Locke ve Isaac Newton'un düşüncelerinden etkilenen Voltaire (1694-1778) ve Montesquieu'dur (1689-1755). ikinci nesil, David Hume (1711-76), Jean-Jacques Rousseau (1712-78), Deniş Diderot (1713-84) ve Jean d'Alembert (1717-83) gibi düşünürleri içerir. Bu nesildeki düşünürler, ruhban sınıfı muhalifliğini bilimsel yönteme duydukları ilgi ile birleştirerek tutarlı, modern bir dünya görüşü geliştirmişlerdir. Üçüncü nesil, Immanuel Kant (1724-1804), Adam Smith (1723-90), Anne Robert Turgot (1727-81), Marquis de Concordet (1743-94) ve Adam Ferguson (1723-1816) ile temsil edilen ve Aydınlanmacı dünya görüşünü daha da geliştirerek epistemoloji, ekonomi, sosyoloji, politik ekonomi gibi uzmanlaşmış disiplinlerin ilk örneklerini veren nesildir .

J.J. ROUSSEAU (1712-1778), doğa durumunda insanların eşit ve özgür olduklarını, mülkiyetin ortaya çıkmasından sonra ise toplumda eşitsiz bir ortam oluştuğunu belirtir. Rousseau, gerçek toplum düzeninin, üyelerin karşılıklı yükümlülüklerinin olduğu bir sözleşme düzeni olduğunu savunmuştur. Toplumsal sözleşmeyle tüm toplumun yararının savunulduğunu, bu nedenle bu sözleşmenin yasalaştırılması gerektiğini savunmuş ve bireylerin toplumsal sözleşmeye uydukları sürece özgür olacaklarını belirterek özgürlüğün düzenli bir birliktelik içinde gerçekleştiğini vurgulamıştır. Toplumsal sözleşme eşitliği koruyacak ve doğa durumundayken eşit olan ve daha sonra bu eşitliği kaybetmiş olan insanlar yeniden yasal eşitliğe sahip olacaklardır.

Ahlak bilimleri, sosyoloji ve diğer sosyal bilimler için bir dönüm noktası olmuş ve 19. yüzyılın başlarında profesyonel disiplinler haline gelmeleri için gerekli temeli oluşturmuştur.

Pek çok düşünür için Aydınlanma düşüncesi "modernite"nin (modernity) temelidir. Modernite (veya modernlik) insanlık tarihinde, bilimsel bilginin toplumsal gelişme ve ilerleme sağlamada kullanılabileceğine dair inancın geliştiği bir aşama olarak tanımlanır
Başka bir tanımlamaya göre ise "'Modernlik' on yedinci yüzyılda Avrupa'da başlayan ve sonraları neredeyse bütün dünyayı etkisi altına alan toplumsal yaşam ve örgütlenme biçimlerine işaret eder"

Aydınlanma ve Sosyolojinin Doğuşu
Aydınlanma düşünürlerini kendi dönemlerindeki diğer düşünürlerden ve diğer düşünsel yaklaşımlardan ayıran dört temel yön olduğu ileri sürülmektedir. Bunlardan ilki ruhban sınıfına muhalif olmaları; ikincisi ampirik bilginin önemine duydukları inanç; üçüncüsü teknolojik ilerlemeye duydukları ilgi ve dördüncüsü de yasal ve yapısal reform istekleri, yani kıta Avrupa'sındaki mutlakıyetçi yapıların yerine Ingiltere'dekine benzer, daha özgürlükçü bir yasal düzen kurma istekleridir Bu yeni düşünceler, David Hume'un "ablak bilimleri'' olarak adlandırdığı psikoloji, politik ekonomi ve henüz oluşumu tamamlanmamış sosyolojiden oluşan küçük bir grup bilimi doğurmuştur. Ahlak bilimleri, kendine model olarak Newton fiziğini almış, bu bilimleri savunanlar ahlak felsefesinin deneysel fizik yapar gibi yapılması gerektiğini ileri sürmüşlerdir

Aydınlanma düşünürleri, insan zihninin boş bir sayfaya benzediğini ve elde edilen bütün bilgi ve duyguların deneyimin ürünü olduğunu ileri süren John Locke'un empirist düşüncelerini devralmış ve ampirik farklılıklar gösterse de temelde insan doğasının aynı olduğunu ileri sürmüşlerdir.
Aydınlanma düşünürlerinin geliştirdiği insan bilimi ampirik bir bilimdir

Aydınlanma düşünürleri, doğa bilimlerinde görülen iki önemli koşulun sosyal bilimlerde gelişmesini sağlamışlardır. Bu iki koşul, natüralizm ve önyargıların kontrolüdür. Natüralizm, toplumsal olgulann ruhsal ya da metafizik dünyadaki değil, doğal dünyadaki ne-den sonuç ilişkileriyle tamamen açıklanabileceği düşüncesidir. Önyargıların kontrol edilmesi ise ampirik çalışmaların sonuçlarını etkilemeyi engellemek için değer yargılarından arınmış olma gereği, diğer bir deyişle nesnelliktir.

Aydınlanma düşünürleri teorilerinin değerlerle değil, gerçeklerle sınanmasını istemişlerdir.

Natüralizmi ve nesnelliği sağlamaya çalışan, aklı, empirizmi ve hümanizmi vurgulayan Aydınlanma düşünürleri, toplumsal kurumların iyileştirilmesi girişimlerinde bilimsel yöntemin kullanılmasını sağlayarak natüralizm koşulunu, kültürel görelilik düşüncesini geliştirerek de önyargılann kontrolü koşulunu yerine getirmiş, bu koşulların sosyal bilimlerde gelişmesini sağlamışlardır

Bilimsel yöntemin kullanılması, Aydınlanma düşünürlerinin insan ilişkileri konusundaki bilimsel bilgilerin toplumsal kurumların dönüştürülmesine doğrudan uygulanabileceğine inanmalarına neden olmuştur. Başka bir deyişle hem aklın hem de ampirik kanıtların kullanılması sadece doğa bilimleriyle sınırlı kalmamış, toplumsal yaşamın anlaşılması çabalarına da yansımış, piyasaların nasıl işlediği, hangi yönetim tarzının daha iyi olduğu, nüfus artışının kıtlığa yol açıp açmayacağı gibi çeşitli sorulann cevaplan bu yeni yolla aranmaya başlanmıştır.

Kültürel görelilik, diğer kültürleri yargılamayı sağlayacak mükemmellik standartlanna sahip herhangi bir kültürün var olmadığı düşüncesidir. Bu düşünce Aydınlanma düşünürlerinin, gezginlerin, seyahat edenlerin ve misyonerlerin yabancı ülke ve kültürler hakkında yazdıkları yazıları kullanarak insan doğasının temelde aynı olduğunu ve sadece ekolojik ya da politik koşullar gibi belirli yerel koşullar ve özel durumlar nedeniyle farklılaştığını göstermeye çalışmalarıyla gelişmiştir. Her ne kadar bütün Aydınlanma düşünürleri tarafından aynı ölçüde benimsenmemiş olsa da kültürel görelilik düşüncesi Aydınlanma düşünürlerinin Avrupa toplu-munun toplumsal örgütlenmenin en iyi ya da en gelişmiş biçimi olmadığını fark etmelerini ve sosyal bilimlerin temel bileşenlerinden biri olan kültürler arası karşılaştırmanın gelişmesini sağlamıştır.

Aydınlanma düşünürleri, sosyal bilimlerde natüralizmin ve önyargıların kontrolünün gelişmesine katkıda bulunmuşlardır.

Aydınlanma düşüncesinin konjonktüre değil, olgulara dayanan, bu nedene pozitif olan, olguları değerlerden ayıran nesnel modern bilimin ilkelerini benimsemiş olması, 19 yy pozitivizminin oluşmasında oldukça etkili olmuştur.

alıntı
 
Üst