Assassin's Creed (PS3) - İnceleme

#1
Assassin's Creed (PS3) - İnceleme

Bir oyun düşünün. Ortalama 15 - 20 saat boyunca soluk soluğa oyunun başındasınız. Sonra minik bir burukluk ile hüzünleniyorsunuz çünkü oyunu bitirmişsiniz. Aradan uzunca bir süre geçiyor fakat bir türlü oyunu aklınızdan çıkartamıyorsunuz...

Assassin's Creed’den bahsediyorum. İşte oyun dünyasının en kaliteli, en güzel, en hatırlanacak ve en canlı oyunlarından biri karşımızda. Assassin's Creed öyle bir dünya ki, görkemli, muazzam bir şekilde detaylandırılmış, üstüne üstlük inanılmaz görselliği ve harikulade seslendirmeleri olan ve adeta oyuncuyu bu dünyanın içerisine birebir sokabilen muazzam bir baş yapıt. Bu sadece bir dünya da değil. Aynı zamanda eğlenceli ve heyecanlı bir aksiyon oyunu ki, yapılacak görevleriniz, keşfedilecek yerleriniz hiç bitmiyor.

Tüm bu söylediklerimden sonra, eğer Assassin's Creed’in, PlayStation 3 ve XBOX 360 konsolları için 2007 yılının en kaliteli, en güzel, en başarılı yapımı dersem kesinlikle hata yapmış olmam.

Assassin's Creed’deki canlı ve hatta nefes alan diye nitelendirirsem yanılgıya düşmüş olmam, dünya için söylenebilecek şeyler inanın saymakla bitmez. Bir suikastçı (assassin) olarak, 12'inci yüzyıla damgasını vuran Holy Land’in üç ana şehrini keşfedeceğiz. Jerusalem, Damascus, ve Acre. Her şehir oldukça güzel ve cidden baştan aşağıya renderlanmış. Titizlikle hazırlanmış ve dizayn edilmiş, göğe kadar uzanan büyük kuleler, pazarlar, hanlar ve o zamanın bar tarzı alanları… hepsi inanılmaz başarılı olmuş. Sokaklarda ve çatılarda amaçsızca gezerken, ellerinde kavanoz taşıyan kadınların, sarhoş insanların, hatta çoğu zaman politik amaçlar güderek bağıran ve bu yolla halka sesini duyurmak isteyen insanların oluşturduğu, kısacası, 12inci yüz yılın sosyal yaşamının içinde bulacağız kendimizi. Biz suikastlarımızı gerçekleştirirken ne kadar aksiyonun içerisine girersek girelim, kasaba halkı kendi sıradan yaşamını yaşamaya devam ediyor. Ve belkide bu sebeple oyunun realitesi tavan yapıyor.

Daha önce FarCry serilerinde gördüğümüz organik canlılık, Assassin's Creed’de de aynen mevcut. Oyundaki şehirler oldukça büyük. Bununla birlikte, oyunun ilk birkaç bölümünde bu şehirleri keşfetme olanağınız bulunmuyor. Oyun alanlarında, her şey olması gerektiği gibi, tam kararında ve kıvamında render edilmiş ve cidden çok gerçekçi görünüyor. Neredeyse tüm nesnelerin birebir gölgeleri bulunuyor ve güneşin durumuna göre uzayıp kısalıyor yada şekli değişiyor. Minik ayrıntılarmış gibi görünse de, oyunun güzelliğine güzellik kattığı görüşündeyim. Oyundaki tüm nesneler (iskeleden – çanak çömleğe kadar) o kadar iyi texture edilmiş ki, sanki uzanıp onlara dokunabilecekmişiz gibi bir hissiyat uyandırıyor. ( Tabii oyunu HDTV de oynadığınızı varsayıyorum)

Animasyonlarda en az görsel öğeler kadar başarılı. Suikastçı karakterimiz, kulelerin üzerinde dolaşırken oldukça rahat. Hatta yüksek duvarlardan birbirine çeşitli akrobatik hareketler ile atlayabiliyor ve kılıç oyunlarında inanılmaz işler yapabiliyor. Tüm bunları yaparken, gerçekçilik asla elden bırakılmamış. Ana karakterimizin dışında, etrafımızda olan diğer karakterlerin hareketleri ve animasyonları da özenle dizayn edilmiş. Üstelik, bir kasabada, yada bir panayırda bulunan yüzlerce insanın ayrı ayrı hareket ettiğini görmek, üstüne üstlük bunların görselliklerinin yanında gerçekçiliklerinin de oldukça başarılı olduğunu fark etmek, oyuncunun oyuna saygı duymasına sebep oluyor.

Görsel öğelerden bu kadar bahsettikten sonra, birazda oyunun seslerine değinmem gerekli sanıyorum ki. Yukarıdaki birkaç paragrafı tekrar okuyunca gördüm ki, oyunda göreceğiniz şeylerden ne kadar övgüyle bahsetmişim. İş seslere gelince o övgüleri alın ve iki ile çarpın. Bir kulenin üzerinde, azda olsa, rüzgarın hareketinin sesini (tabii bu üzerinde bulunduğumuz kulenin yüksekliğine bağlı olarak değişiyor ve yükseklere çıktıkça daha da artıyor) ve kuşların cıvıldamalarını (sokak aralarında yürürken duyduğumuz seslerden çok daha canlı ve çok daha gürültülü ki bu da yükseklik ile doğru orantılı) duyabiliyoruz. İnsan kalabalıklarının çok olduğu bölümlerde, kulağınıza gerçekten oradaymışsınız gibi bir gürültü geliyor. Sokak satıcıları, dolandırıcılar, hırsızlar, kahvesine müşteri çekmek isteyen tezgahtarlar … efendim ne söyleyeyim.. alışveriş yapmak için dolanan insan konuşmaları … vs vs vs gibi bir çok sesi duyuyor ve bunları ayırt ediyorsunuz. Tüm bu curcunanın arasında, duymanız gereken şeyleri de ayırt ediyorsunuz. Örneğin ağlayan bir kasabalıyı duyarak onun yardıma ihtiyacı olduğunu anlıyorsunuz. Bu sayede seslerin de oynanılışa etkisi arttırılmış oluyor. Tüm bu ses efektlerini bir yana bırakın, kılıç ve kalkan sesleri, at nallarının çıkarttığı sesler tek kelime ile muhteşem. Konuşmalar inandırıcı ve hatırda kalıcı şekilde, fakat çeşitli aksiyonlardan etkilenen halkın konuşmaları da doğru orantılı olarak değişiyor. (tonlamaları, kullanılan cümleler vs gibi)

1191 yılında Kudüs’te geçiyor hikayemiz. Üçüncü haçlı seferi, kutsal adanın eşiğine kadar gelmiş. Oyunda çok seçkin (belkide üzerimize başka kimse yok, yaptığımız işte en iyisiyiz) bir suikastçıyı canlandırıyoruz. Görevimiz Kudüs kapılarına kadar gelmiş olan savaşı her ne pahasına olursa olsun durdurmak. İster Haçlı Güçleri, isterse Suriye Kuvvetleri.. kim olursa olsun görevimizi gerçekleştirebilmek için öldürme emri almışız. Fakat görevimizi gerçekleştirebilmek için uğraşırken, bir komplonun içinde buluyoruz kendimizi. Sonra farkına varıyoruz ki, tehlikede olan sadece kutsal ada Kudüs değil. Tüm dünyanın kaderi değişmek üzere.

Oyunun konusunu kısaca özetledikten sonra (sanıyorum ki yeri de geldi) söylemeliyim ki, oyun içinde hiç ara demo yok. Tüm konuyu konuşmalardan yada size verilen görevlerden anlıyorsunuz. Bu anlamda oyun bölünmemiş ve aksiyon kesilmemiş oluyor. Oyunun sonu biraz kafa karıştırıyor olsa da, bence devam oyununun konusu anlamında bizlere müjde de veriyor. Öğreniyoruz ki, kurbanlarımızın hepsi kötü insanlar değillermiş. Yani bize bu işi yaptıran insanlardan intikam almak belkide yeni oyunun konusu olabilir. Bilemiyorum…

Yazımın önceki bölümlerinde, oyun alanlarının ve şehirlerin büyüklüğünden bahsetmiş idim. Bu denli geniş ve büyük oyun alanları içinde yapacak çok fazla şeyimizin olmaması çok anlamsız olurdu. Neyse ki, oyun boyunca deyim yerindeyse kafanızı kaşımaya zaman bulamayacaksınız. Çünkü Assassin's Creed’de, güç gösterisinde bulunmak, inanılmaz akrobatik hareketler yapmak, karşınıza çıkan düşmanları alt etmek için çeşitli stratejiler geliştirmek, gizlenmek, kaçmak, bir platform oyununda görebileceğiniz işleri yapmak… ve bunlar gibi daha birçok işiniz olacak. Tüm bunların yanında çeşitli görevler alacaksınız. Kimi zaman bir banka oturup gizli bir sohbete kulak misafiri olmak durumunda kalacaksınız, kimi zaman önemli bir mektubu taşıyan bir elçiyi takip etmek zorunda olacaksınız, kimi zaman birilerinden bazı şeyler çalmak durumundasınız. Bir suikastçı olduğunuz için, haliyle birilerini öldüreceğiniz görevleriniz de olacak. Oyun başlarında görevleriniz nispeten daha kolay olacak. Fakat korumalar, polisler ve kasaba halkı sizi tanımaya başladıktan sonra, kolaylıkla yapabileceğiniz işler bile başınızı ağrıtacak.

Bunların dışında, oyunun konu bütünlüğüne ve ilerleyişine etkisi olmayan, seçime bağlı olan görevlerde mevcut. Örneğin hapishaneden birisini kaçırarak ona yardım ederseniz, ekibi ve arkadaşları da oyunun başka bir bölümünde size bir şekilde yardım edecektir. Örneğin birilerinden kaçarken daha önceden yardım ettiğiniz tanıdık simalar sizi gizleyecek yada sizin için yalan ifade verebilecekler.

Oyun boyunca, genellikle karşınızda alt etmeniz için birden fazla düşman olacak. Çoğu zaman gizlilik sizi koruyan en temel gücünüz olacaktır. Yani düşmanların arasına dalıp hepsini haklamaktansa, teker teker tuzaklarınıza çekmek çok daha akıllıca olacaktır. Çünkü düşmanların arasına dalmak demek, kasaba halkının yada bir başkasının, işinizi yaparken sizi görebilme şansı demek. Çoğu zaman kılıcınız sizin en iyi arkadaşınız olacak. Yinede kaba kuvvet en son başvurmanız gereken çarelerden birisi olmalı diye düşünüyorum. Fark edilmek için zaten çok çeşitli nedenler sunuyor Assassin's Creed bizlere. Örneğin bir korumanın yakınlarında alelacele koşturur iseniz sizden şüphelenmemesi çok sıra dışı olacaktır. Yada halktan birilerine çarpmanız, şüphe çekici davranışlarda bulunmanız, yada elini cebinize sokmuş bir yankesiciyi kolaylıkla metrelerce uzağa fırlatabilmeniz gözleri sizin üzerinize çevirmeye yetecektir.

Binalara tırmanmak yada bir çatıdan diğer çatıya atlamak olabildiğince eğlenceli olmuş. Özellikle bu anlamda oyuncuya yardım eden kolay kontroller sayesinde iyice keyif veriyor. Örneğin trigger a basılı tutup herhangi bir tuşa basarsanız, yüksek duvarlara tırmanabiliyorsunuz. (oyunu XBOX 360 platformunda oynadığım için kontrolleri o konsola göre yazmak durumundayım) Oyunda bir yerden bir yere atlamanız gerektiğini, yada bir binaya tırmanmanız gerektiğini belirtecek hiçbir şey bulamayacaksınız. Oyun alanlarının mimarisi tamamen doğal ve birbirleri ile benzer. Demek istediğim yapmanız gereken bir aksiyonu belirten bir özellik göremeyeceksiniz. Ne yapıyorsanız kendiniz bulmalısınız. Belkide oyun ömrünü arttıracak olan bu özellik, kalifiye olmayan oyuncular açısından biraz sıkıntı yaratabilir.

Assassin's Creed, XBOX 360 ve PS3 platformlarında ortalığı kasırıp kavurmaya devam ediyor. Hangi platformda olursa olsun kesinlikle unutamayacağınız bir oyun olduğunu birkez daha vurgulayarak bu inanılmaz yapımı denemenizi şiddetle tavsiye ediyorum. Öyle ki, kesinlikle oyun arşivinizde bulunması gereken bir oyun diye düşünüyorum.

Bol oyunlu günler dilerim…

kaynak : cyberoyun.com
 
Üst