Adana Türküleri - Adana Yöresi Türküleri

#1
Sponsorlu Bağlantılar
Adana Türküleri - Adana Yöresi Türküleri - Adana Yöresine Ait Türküler

Adana-Aziz Şenses-Erkan Sürmen


Yenice Yolları Bükülür Gider
Zülüf Ak Gerdana Dökülür Gider
Yiğidin Sevdiği Güzel Olursa
Ömrü Arkasından Sökülür Gider

Kırmızı Gül Olsan Har Olamazsın
Azrail Olsan Can Alamazsın
Dünyayı Kalbura Koysan Elesen
Sen De Benim Gibi Yar Bulamazsın




Adana-Yöre Ekibi-Durmuş Yazıcıoğlu

Şu Kışlanın Kapısına
Mail Oldum Yapısına
Telli Kurban Bağlayayım
Asker Yarin Kapısına

Yüce Dağlar Olmasaydı
Laleleri Solmasaydı
Ölüm Allah'ın Emri De
Şu Ayrılık Olmasaydı

Kara Kazan Kaynamasın
Atım Cirit Oynamasın
İki Sene Asker Oldum
Nazlı Yarim Ağlamasın

Yüce Dağlar Olmasaydı
Laleleri Solmasaydı
Ölüm Allah'ın Emri De
Şu Ayrılık Olmasaydı

Kıratımın Beli İnce
Ölürüm Yar Görmeyince
Telli Yatak Serdiremem
Asker Yarim Gelmeyince

Yüce Dağlar Olmasaydı
Laleleri Solmasaydı
Ölüm Allah'ın Emri De
Şu Ayrılık Olmasaydı


Adana-Elif Erkoçak-Kurt Reinhard

Nenni İbrahim Nenni
Ne Yatıyon Kinni Kinni
Aslan Oğlum O Da Gelmiş
Ekmek Yemiş Ala Kanlı



Adana/Ceyhan-Aşık Ferrahi-Ahmet Yamacı

Lale Sümbül Bağına
Çıksam Yarin Dağına
Melhemi Bende Bende
Sürsem Yürek Yağına

Hayde Daylim Gel Beri
Çok Severim Ben Seni

Der Ferrahi Neyleyim
Dilim Durmaz Söyleyim
Göğsün Tekir Yaylası
Ben Orada Yaylayım

Hayde Daylim Gel Beri
Çok Severim Ben Seni
 
#2
Adana Yöresi Türküleri


Adana-Ali Arık-Ankara Devlet Konservatuarı


Kadir Mevlam Senden Bir Dileğim Var
Mihnetile Verilmişi Neyleyim
Ben Sufra İsterim Hicel Sunmadık
Önden Öne Sürülmüşü Neyleyim

Ben Yayla İsterim Karı Kalkmadık
Sarı Sümbül Mor Menevşe Çıkmadık
Ben Gül İsterim Ki Kokulanmadık
Baştan Başa Takılmışı Neyleyim

Benim Sevdiceğim Bence Olursa
Usul Boylu Bellince Olursa
Goyveririm Bazım Dince Olursa
Ellin Koğup Yorduğunu Neyleyim

Karacaoğlan Derki Kör Ettin Gözüm
Kız Gelin İçinde Geçerdi Sözüm
Hiç Bir El Değmedik Var İster Özüm
Koldan Kola Sarılmışı Neyleyim



Adana/Karaisalı-Halit Atılgan-Nida Tüfekçi

Gide Gide Bir Söğüde Dayandım Dayandım,
O Söğüdün Allarına Boyandım Gelin Boyandım.
Ben O Yare Dağlar Kadar Güvendim Güvendim,
Güvendiğim Dağlar Elime Geldi Elime Geldi.

Ölem Ben Ölem Ben,
Kurban Olam Ağzındaki
Dile Ben Gelin Dile Ben.

Yüce Dağlar Size Var Mı Zararım Zararım,
Yar Yitirdim Uğrun Uğrun Ararım Gelin Ararım.
Ben O Yari Her Gelenden Sorarım Sorarım,
Güvendiğim Dağlar Elime Geldi Elime Geldi.

Nakarat

Yüce Dağ Başına Çadır Açarım Açarım
Çadırın İçine Güller Saçarım Gelin Saçarım
Ben O Yari Çalar Dağa Kaçarım Kaçarım
Güvendiğim Dağlar Elime Geldi Elime Geldi.

Nakarat



Adana-İboş Ali Ağa-Aziz Şenes

Et Aldım Direminen, (Beri Bak Yavrum Beri Bak)
Öldürdün Verem İnen. (Dön Biraz Da Bana Bak.)
Nasıl Verem Olmayım, (Beri Bak Yavrum Beri Bak)
Gezersin Ellerinen. (Dön Biraz Da Bana Bak.)

Kaşların İnce Mince, (Beri Bak Yavrum Beri Bak)
Ölürüm Görmeyince. (Dön Biraz Da Bana Bak.)
Seni Bana Vermezler, (Beri Bak Yavrum Beri Bak)
Düşmanlar Ölmeyince. (Dön Biraz Da Bana Bak.)




Adana/Ceyhan-Aşık Ferrahi-Nida Tüfekçi

Ela Gözlü Nazlı Yari
Görem Dedim Göremedim
Boş Kalmıştır Kavil Yeri
Varam Dedim Varamadım

Gönlümün Gülü Nerede
Engeller Durmaz Arada
Yarim İle Ben Murada
Erem Dedim Eremedim

Şeker Kaymak Tatlı Dili
Kınalamış Nazik Eli
Bağındaki Gonca Gülü
Derem Dedim Deremedim

Şahinim Yok Çıkam Ava
Ne Yaptımsa Aldım Hava
Kuşlar Gibi Ben Bir Yuva
Kuram Dedim Kuramadım

Derdin Nedir Bana Anlat
Ben Kimlere Edem Minnet
Dediler Ki Bağın Cennet
Girem Dedim Giremedim

Mehmet Ali Esas Adım
Ferrahi'yi Pirle Kodum
Gurbet Elden Gelmem Dedim
Duram Dedim Duramadım

Ela Gözlü Nazlı Yari Türküsünün Hikayesi

Derleyen : Mazlum N. Kılıçkıran


Çıkarttın allan kara bağladın
Yüreğimi aşk oduna dağladın
Bir yar için on beş sene ağladın
Ey Ferrahi gül dedim de, gülmedin.

Gönlü yaralı bir ozan Ferrahi. Dediği gibi bir yar uğruna yanıp yakılmakla geçmiş ömrü. 1934 yılında Ceyhan'ın Kıvrık köyünde doğmuş. Asıl adı Mehmet Ali Metin. Saz vurmaya küçük yaşlarda başlamış. Çevrenin sevilen bir genci olmuş Söz erliği, yanında çalıştığı ağanın kızına sevdalanmasıyla başlıyor. Ağa önceleri kızım Ferrahi'ye vermeye razı olu yor ama sonraları çevrenin dedikodularının etkisiyle bundan cayıyor.

Türkülerinden de anlaşıldığı gibi ağa kızının adı Emine'dir. İki gönlün bir olması engellenince, alır başım çıkar sıladan. Başlar gurbet ellerde sazıyla çile doldurmaya. Bundan sonra Ferrahi'nin öyküsü daha da yanıktır. Otuz yaşlarındayken bir Aşık için en önemli şeyini, sesini kaybeder. Sazıyla kalır bir başına. Bir ara evlenir ve bir kızı olur. Adım Emine koyar. Küçük Emine beş yaşından sonra babasının sesi, soluğu olur. Baba çalar, küçük Emine söyler. 1960 doğumlu olan Emine'nin söyledikleri yalnızca babasının türküleri değildir. Daha o zamandan dağarında yüz elli türkü vardır. Böylece baba-kız geçim derdini birlikte yüklenir, birlikte paylaşırlar. Yurdumuzun çeşitli yörelerinde yapılan Aşıklar Bayramları'na katılırlar. Şimdi 1967 yılında Konya'da yapılan Aşıklar Bayramında Mihri Hatun ödülünü kazandıran türküsünün sözlerini sunuyoruz.

Ela gözlü nazlı yari
Görem dedim göremedim
Boş kalmıştır kavil yeri
Varam dedim varamadım.

Gönlümün gülü nerede
Engeller durmaz arada
Emine'yle ben murada
Erem dedim, eremedim.

Şeker kaymak tatlı dili
Kınalamış nazik eli
Koynundaki gonca gülü
Derem dedim, deremedim.

Şahinim yok çıkam ava
Ne yaptımsa aldım hava
Kuşlar gibi ben bir yuva
Kuram dedim kuramadım.

Gel derdini bana anlat
Ben kimlere edem minnet
Dediler ki, bağın cennet
Girem dedim, giremedim.

Mehmet Ali asıl adım
Ferrahi'yi pirle kodum
Gurbet elden dönem dedim
Duram dedim, duramadım...

Kubbede kalan bir hoş seda diye boşuna dememişler. İşte Ferrahi'yi artık yaşatanlar da radyolarımız Halk Türküleri dağarında bulunan bu türküler oluyor. Çünkü Ferrahi'nin dolmak bilmeyen çilesi 1969 yılının 26 Nisan günü aramızdan ayrılmasıyla tükendi. Usta aşık ardında bir bir çok koşma, güzelleme gibi türküler bırakarak göçüp gitti. Son senelerinde iki Aşıklar Bayramı'na katılmıştı. Her ikisinde de kızı Emine'yle birlikte birincilik ödülü aldı. 1967 Yılında Konya'da <<Mihri Hatun>> türkü ödülünü, ertesi yıl da yine Konya'da Köroğlu ödülünü aldılar. Ferrahi'nin öyküsünü çok sevilen bir türküsünün şiiriyle erdiriyoruz.

Ah neyleyim gönül senin elinden
Her zaman ağlarım gülemem gayrı
Ben bıktım usandım elin dilinden
Terk ettim sılayı dönemem gayrı.

Gönül ben sırrına eremedim ki
Gonca, gonca güller deremedim ki
Kaybeyledim (aneyledim) dostu göremedim ki
Aylar yıllar geçse göremem gayrı.

Ey Ferrahi, yandım yar ateşine
Neler gelir gariplerin başına
Ağlayarak geline mezar taşıma
Uyanıp da sana gülemem gayrı.





Adana-Mehmet Kocagönül-Ankara Devlet Konservatuarı

Camızı Bağladım Otluğa Yakın
Camız Beni Vurdu (Ana) Guşluğa Yakın
Nişanlım Geliyor Boyuna Bakın

Ganlı Kenli Gara Camız Öldürdün Beni
Gülüm Gonca İken Soldurdun Beni

Bugünkü Günlerden Pazardır Pazar
Açma Yorganımı (Ana) Yareler Azar
Nişanlım Duyunca Divane Gezer

Ganlı Kenli Gara Camız Öldürdün Beni
Gülüm Gonca İken Soldurdun Beni




Adana-Aziz Şenses-Ahmet Yamacı


Ben De Gittim Bir Geyiğin Avına
Geyik Çekti Beni Kendi Dağına
Tövbeler Tövbesi Geyik Avına

Siz Gidin Kardaşlar Kaldım Burada
Aman Anam Burada
Siz Gidin Avcılar Kaldım Burada
Aman Anam Burada

Ben Giderken Kaya Başı Kar İdi
Yel Vurdu Da Erim Erim Eridi
Ak Bilekler Taş Üstünde Çürüdü

Urganım Kayada Asılı Kaldı
Esbabım Sandıkta Basılı Kaldı
Nişanlım Sılada Küsülü Kaldı

Ben De Gittim Bir Geyiğin Avına (Alageyik) Hikayesi


Ben de gittim bir geyiğin avına,
Geyik çekti beni kendi dağına,
Tövbeler tövbesi geyik avına,

Gidin arkadaşlar kaldım kayada,
Siz gidin kardaşlar kaldım burada.

Tövbe ya... Tövbe ki, tövbe! Yalnız geyik avına mı tövbe. Yoksa dağların doruklarına, kırların yeşiline, havaya, suya mı bu tövbe? Tüm güzelliklere mi tövbe. Eee ne dersin. Bir kez ecel elini atmaya görsün. Gençlik, nişanlılık, yakışıklılık para eder mi? Sebep? Sebep dizi dizi. Kimini bir çukura düşürür; kimini bir kayadan uçurur. Kimi bir yağlı kurşuna göğüs verir, kimi yele sele gider. Sonra da türkülerin diline takılır, yıllar sonrasına taşınır olay.

Öykümüz Toroslarda geçer. Toroslarda geçer ya, çukurun bitip, tepelerin başladığı; Güneyin bitip, Güneydoğunun başladığı kesiminde Torosların. "Gavurdağları" derler buradaki Toroslara. Düz ovayı geçip, Antep - Maraş yolunu tutanlar, bu dağlardan geçmek zorundadır. Zorundadır ya, geç geçebilirsen. Mübarek dağ değil, zulüm kalesi sanki. Alttan bakarsın sipsivri bir tepe. Sağına bakarsın dağ; soluna bakarsın dağ. Kıvrım kıvrım Gâvurdağı'nın tepesine tırmanmak zorundadır, bu dağı geçmek isteyenler. Bir yanından girilir dağın; döne döne tepesine gelinir. Yine döne döne inilir tepe aşağı doğru. İnilir ama sağı uçurum, solu uçurum. Sivri sivri kayalar var sağda solda. Başı döner insanın kayalara bakarken. Şöyle bir taş parçası alıp atsan aşağı, un ufak olur da, bir uçurumun dibinde dağılır kalır.

Sözün özü; şimdi yol yolak yapılıp, geçit olmuştur Gavur Dağları ama, vakti zamanında ala gözlü cerenler, çatal boynuzlu geyikler, kınalı keklikler, turaçlar cirit atarmış bu dağlarda. Kekliğin "Keklik Kayası" geyiğin "Geyik Dağı" varmış. Uçurumları, mağaraları da bir bir bilirmiş hayvancıklar.

Eee bir dağda keklik olur, ceren olur, geyik olur da, avcı el atmaz olur mu oraya? Adım başı bir uçurum olsa; ve de uçurumun sonu ölüm olsa, avcı avcılığını yapar. Düşer avının peşine. Düşer ya; eğer avcı gerdeğe girecek bir gençse; eğer nişanlısı onu gerdek odasında bekliyorsa, biraz dikkatli olmalı avcı değil mi? Ne gezer. Eğer öyle olsaydı, günümüze kadar gelen "Alageyik Efsanesi", dilden dile dolaşmaz, gönülden gönüle bir burukluk bırakıp gitmezdi.

Halil, dal gibi bir genç. Bir de atıcı ki ehh! İşi, gücü geyikler Halil'in. Sırtlandı mı tüfeğini omuzuna, ver elini Gavur Dağları. Bir gün, beş gün olsa neyse ne! Bir hafta, on gün dağda kaldığı oluyor Halil'in. Gelgelelim geride bir anası, bir de nişanlısı var Halil'in. Bir nişanlı ki, melek gibi. Halil'e de çok bağlı. Ödü kopuyor Halil dağa gidecek de gelmeyecek diye. Anası derseniz, hepten karşı Halil'in geyik avına gitmesine. Ne zaman ki Halil azığını hazırlayıp atın terkisine atar heybesini; anası yapışır yularına atın; "Ey oğul oğul. Gel vaz geç şu geyik avından. Yuva yıkanının yuvası olmaz. İflah olmazsın. Sonu iyi gelmez. Gel vaz geç. Bak baban da bu yüzden iflah olmadı. Ne yapacaksın bunca geyik postunu. Yüreğim razı değil. Atalar geyik avı tekin değil demiş. Bugün olmazsa; yarın bir iş gelir geyik avlayanın başına. Kurbanın olam oğul, terk et bu işi".

Halil'dir tutkun ava. Hiç durur mu? Atlar atma; atlar ya, anasını da kırmaya gönlü razı olmaz. "Ana, bu son olacak. Bir daha söz olsun geyik avına gitmek yok. " Bakar olacağı yok, ardmdan seslenir anası. "Oğul oğul. Madem ki inat ediyorsun. Bari yavru geyiklere, yavrulu geyiklere kurşun atma. Yuvalarını yıkıp, öksüz koma."

Bir yandan anası, bir yandan Zeynep. Ne kadar yalvanr yakarırlar ama boş. Caydıramazlar Halil'i geyik avından. Her seferinde "Bu son olacak. Tövbeler olsun artık geyik avına" der, sonra yine bildiğini okur Halil. Hele iyi bir av yapıp, yüklendi mi sırtına geyikleri, kınalı keklikleri; deyme keyfine. Köyün orta yerine bir ateş yakarlar. Bir ateş ki, dumanı gökleri tutar. Ne zaman ki alev biter, köz olur odun; atarlar geyikleri üstüne, bir şenlik, bir şölen. Bir hay hay, bir vay vay karışır gider birbirine. Tüm köylü birlik olup, çevirir ateşin etrafırıı. Güle eğlene yerler geyik etlerini. Yerler de bir yandan da Halil'in avcılığını övgülerler. "Bravo arkadaş. Şu koca Çukur'da yoktur senin gibisi" der kimi; kimi de "Zeynep sana helal olsun. İyi avcı olduğun ondan da belli" diyerek yarenlik eder Halil'le.

Ama her zaman rastgelmez Halil'in işi. Gün olur, dağ bayır dolaşır da, bir tek geyik vuramaz. Hele bir Alageyik var ki, aman aman!

Ne zaman ki, bu Alageyik çıksa karşısına, o gün hiçbir av yapamaz Halil. Alageyik dersen bir başka geyik. Kurnaz. Çevik. Canlıkanlı bir geyik bu Alageyik. Çıkar bir kayanın başına, "gel beni vur" der gibi döş verir Halil'e. Halil'dir yatar sipere. Tam nişanlar geyiği. Gez göz arpacık, demeğe kalmadan geyik kayıp! Bir de bakar ki, arkadaki kayaya geçmiş Alageyik. Döner Halil. Sürünerek yaklaşır. Yatar sipere. Ne mümkün! Kayalardan kayalara zıplar da sonunda kaybolur gider Alageyik. Halil fellik fellik kovalar Alageyiği. Sonunda yorgun düşer, uzanır bir ağaç gölgesine. Sözün kısası, Alageyiğe rastladığı gün tek kurşun atamaz Halil.

Böylesi günlerde, geyikler üstüne duyduklarını düşler bir bir. Bazı geyikler tekin değilmiş Cinler mi, periler mi geyik kılığına girer de dağdan dağa koşuştururmuş avcıları. Alageyiğe rastladığı gün Halil bu geyiğin de tekin olmadığını geçirir içinden. Bırakmayı düşünür avcılığı. Bırakmayı düşünür ya, av tutkusu kor mu tüfeğini duvara assın. Alageyiğin tekin olmadığına inanır aslında. İnanır ama, rastladığı zaman da kovup kovalamaktan geri durmaz. Önündeki kayadan kaybedip, arkadaki kayadan görünce Alageyiği, iyice inanır onun tekin olmadığına. Bir yandan da peşinden at kovar. Zeynep'in yalvarılarını en çok böylesi durumlarda ansır. Ve söylenir kendi kendine "Hele bir düğün olsun. Bırakırım avı. Zaten bu geyikler tuhaf yaratıklar. Anlamadım gitti."

Günlerden bir gün, Halil yine tüfeği omuzunda, atının sırtında tırmanmış kayalara. Bir de ne görsün, tam karşısındaki kayanın üstünde duruyor Alageyik. Yanında da bir yavru. Bir yavru ki, daha boynuzları çıkmamış. Tüyleri pırıl pırıl. Acemi. Ürkek.

Halil dar atmış kendini attan aşağı. Siperlemiş kayayı. Basmış tetiğe. Yavru debelenmeye başlamış. Tüfeğini Alageyiğe çevirmiş Halil bu kez. Çevirmiş ama, Alageyik zıplayıp kaybolmuş birden. Varmış, sırtlamış yavru geyiği, dönmüş köyüne. Dönmüş ya, anası açmış ağzını, yummuş gözünü. "Anayı yavrudım ayıran iflah olmaz. Bu son olsun, vazgeç oğul" diye yeniden yakarmış. Ne derse boş! Olan olmuş. Halil de pişmanlık duymuş aslında. Ama, ne gelir elden. Bu efsaneyi anlatanlar der ki, Halil epey bir zaman ava gitmedi. Ta ki, düğün gecesine dek. Davulların, zurnaların eşliğide gerdeğe girdiği geceye kadar, tüfeğine el sürmedi Halil. Sürmedi ama, gözü gönlü dağlarda. Kulakları geyik sesinde. İlk özlemi, Zeynep'ine kavuşmak, ikincisi de geyik avı. Bu iki özlem öylesine karışır ki bazen, koparıp atamaz birbirinden. Gün günü eskitir; özlem özlemi kamçılar. Ve gelir düğün gününe dayanır. Dayanır ki, bir yanda davullar zurnalar; öte yanda saz söz. Üç gün; üç gece sürer düğün. Erkekler bir yanda halay çekip lorke oynarken; kadınlar da kendi aralarında eğleniyorlar. Maniler söyleyip, oyunlar oynuyorlar. Dağdan taşınan odunlar, gece yığılır köy meydanına... Bir ateş yakılır; sinsin ateşi. Sonra da sinsin oynanır etrafında ateşin, güreşler tutulur.

Üçüncü günün akşamı, güvey tıraşı yapılır. Ağır ağır tıraş eder güveyi berber. Bir yandan da kabak kemane, debildek çalar çengiler. Güvey tıraş edilirken, töreler gereği herkes bir bahşiş karşılığı şişelerle kolonya serper seyircilere. Ama bu bahşiş dolgun bir bahşiştir. Güveyin yakınları, arkadaşları daha çok bahşiş atmak için yarışırlar birbirleriyle. Güveyin tıraşından sonra, sağdıçlar oturur berber koltuğuna. Onların tıraşı da törenle tamamlanır. Sonra güvey sağdıçların arasında düşer yola. Bir yandan da gençler "Atalım atalım" çeker. Karşıdan "Nereye" diye sorarlar "Herkesi sevdiğinin kucağına" diye yanıtlarlar. Hep birden silahlar çekilir, havaya kurşunlar sıkılır. Evin kapısına kadar böyle sürer bu. Sonra Halil'in sırtı yumruklanır, salınır içeriye. Gerdek odasının kapısında telli duvağıyla Zeynep ayakta beklemektedir Halil'i. Halil girer gerdek odasına; girer ya kulaklarında bir uğultu, gözlerinde bir karartı. Bir tek ses geliyor kulaklarına, geyik sesi! Hem de evin yanından geliyor ses. Halil durur. Kulak kabartır sesin geldiği yana. Basbayağı geyik sesi bu. Üç günlük yoldan duysa, tanır geyik sesini Halil. Bir durur. "Kör şeytan, kör gözüne lanet" der. Atar adımını içeri. Daha fazla gelmeye başlar geyik sesi. Dayanamaz, duvardaki tüfeğini kaptığı gibi fırlar dışarı. Zeynep'e de "şimdi gelirim" der. Ses yakından uzağa gitmeye başlar. Halil sesin peşinde. Ses Gavur Dağları'na doğru çekilir. Halil de peşinde. O gider ses uzaklaşır. Varır Gavurun Dağı'na ulaşırlar. Ulaşırlar ki, ne görsün Halil. Alageyik çıkmış bir kayanın üstüne, bakıyor Halil'e. Ayın şavkı vurmuş ki pırıl pırıl derisi. Bir de alaylı bakıyor ki Halil'e. Atar bir kayanın siperine kendini Halil. Nişanlar tüfeğini. Tam tetiğe basacak, fırlayıverir Alageyik. Kayıp! Sonra yeniden sesi gelir yakından. Varır Halil. Bakar çıkmış bir kayanın tepesine Alageyik. Kaya da kaya! Üç bir yanı uçurum. Gözü kararır Halil'in. Uçurumu görecek durumda değil. Yeniden yumulur yere. Basar tetiğe. Alageyik yığılır kalir kayanın üstüne. Halil'de bir heyecan, bir sevinç. "Hem Zeynep'e kavuştum, hem de ava", diye geçirir içinden. Bir koşu geyiğin yattığı kayaya yönelir. Tam yanına gelir Alageyiğin, atar elini ki tutsun geyiği, Alageyik fırlar ayağa. Fırlamasıyla da çifteyi sallaması bir olur Halil'e. Tüfek bir yandan, Halil bir yandan boylar uçurumun dibini.

Gerdek odasında da Zeynep bir bekler, iki bekler, bakar geleceği yok Halil'in. Koşar tüfeğin asılı olduğu duvara bakar. Tüfeğin yerinde yeller esiyor. Fırlar allı duvağıyla dışarı Zeynep. Fırlar da anlatır durumu sağdıçlara. Herkeste bir merak, bir telaş. Nerdeyse gün ağaracak, Halil yok ortalıkta. "Gerdek gecesi güvey kalır mı dışarda. Mutlakza başına bir iş geldi" derler. Köy gençleri gruplar halinde düşerler dağ yoluna. Şu tepe senin, bu tepe benim. Adım adım,

Derler ki, köy gençleri ve al duvaklı Zeynep, Halil'in düştüğü uçurumun kenarına ulaştıklarında, Halil'in sesi bir inilti gibi geliyordu uçurumun dibinden. "İp salalım çekelim yukarı" derler. Diyene kalmaz ses seda kesilir Halil'de. Zeynep'tir bir al duvağına bakar, bir uçurumun dibinde yatan Halil'e. "Sensiz dünya haram bana" der, bırakır kendini Halil'in yattığı uçurumun dibine.

O gün, bugündür bir ses gelir kayalıklardan. Uğuldar uğuldar bir türkü olur. Bu ses geyik avına tövbeler eden Halil'in yanık sesidir der duyanlar.

Bu efsaneyi, dilden dile; kulaktan kulağa ulaştıranlar birşey daha derler. Uçurumun dibindeki iki sevgilinin mezarlarının üstünde, her yılın ilkbaharında, aynı günlerde, tam seher vakti tanyeri ağarırken iki tek çiçek açar. Bu çiçeğin biri kırmızı, duvak renginde, öteki mavi açar. Tam çiçekler boylanıp, birbirine kavuşacakken, ötelerden bir geyik uçarak gelir, çiçekleri yer. Bu her yıl böyle sürer gider. Çiçekler kavuşamaz birbirine.

ALAGEYİK
Ben de gittim bir geyiğin avına,
Geyik çekti beni kendi dağına,
Tövbeler tövbesi geyik avına.

Gidin arkadaşlar kaldım kayada,
Siz gidin yoldaşlar kaldım burada

Ben giderken kaya başı kar idi,
Yel vurdu da ılgıt ılgıt eridi,
Ak bilekler taş üstünde çürüdü,
Gidin arkadaşlar kaldım kayada,
Siz gidin yoldaşlar kaldım burada.

Esvabım bohçada basılı kaldı,
Tüfeğim duvarda asılı kaldı,
Nişanlım da benden küsülü kaldı,

Gidin arkadaşlar kaldım kayada, Siz gidin yoldaşlar kaldım burada.

Kaynak: Yaşar Özürküt - Öyküleriyle Türküler 1 - İstanbul, 1999





Adana-Ali Osman Feymani-TRT


Ahu Gözlüm Tut Elimden,
Vazgeçmeden Emelimden.
Askın Beni Temelinden,
Yıkmadan Gel, Yakmadan Gel.

Derde Salmadan Başımı,
Noksan Etmeden İşimi.
Damla Damla Göz Yaşımı,
Dökmeden Gel, Akmadan Gel.

Feymani'yim, Kaçma Benden,
Usanmadı Gönül Senden.
Ecel Tatlı Cani Tenden,
Çekmeden Gel Çıkmadan Gel.






Adana-Aşık Ferrahi-Nurettin Dadaloğlu

Ah Neyleyim Gönül Senin Elinden
Her Zaman Ağlarım Gülemem Gayri
Ben Bıktım Usandım Elin Dilinden
Terk Ettim Sılaya Dönemem Gayri

Ey Ferrahi Yandım (Yandım) Yar Ateşine
Neler Gelir Gariplerin Başına
Ağlayarak Gelme Mezar Taşıma
Uyanıp Da Sana Gülemem Gayri
 
Üst