Afyon Hakkında Bilgi

#1
Sponsorlu Bağlantılar
Anadolu'nun Kilidi AFYON
“Düzlükte, gelip geçse de yol, Afyonkarahisar'dan
Ey yolcu, görünmez Afyonkarahisar, istasyondan
Şayet vaktin olursa tırman Kale'ye
Bak Afyonkarahisar'a gökyüzünde bir balkondan”

Ege Bölgesi'nin İç Batı Anadolu bölümünde yer alan Afyon ili, coğrafi konum itibariyle Marmara ve İç Anadolu bölgelerini Ege ve Akdeniz bölgelerine bağlayan bir geçit, bir eşik durumunda olması nedeniyle tarih boyunca doğu ile batı, kuzey ile güney arasında bir köprü, bir intikal bölgesi olmuştur. M.Ö. 3000'den başlayarak bilinen beşbin yıllık bir tarihe sahip olan ve sırasıyla Hititler, Frigler, Lidyalılar, Persler, Hellenler, Romalılar, Bizanslılar, Selçuklular ve Osmanlılar'ın hüküm sürdükleri Afyon İli, ülkemizin üç coğrafi bölgesinde yer alması ve geçit olma özelliği nedeniyle “ Anadolu'nun Kilidi ” haline gelmiş. Anadolu'nun üstünlüğünü ele geçirmek ya da korumak için yapılan büyük savaşlardan olan İpsos (M.Ö.301), Miryakefalon (1176) ve Büyük Taarruz (1922) savaşları Afyon topraklarında cereyan etmiştir. Geçiş ve kavşak bölgesi olması nedeniyle Hititler Arzava seferine giderken Afyon'dan geçmişler; Frigler sonunda gelip Afyon'a yerleşmişlerdir. Persler Apameia'yı (Dinar) merkez edinmiş. Roma ticaret yolları Afyon'da düğümlenmiştir. Bizanslılar Amorium'u (Emirdağ) askeri üs yapmış, Araplar ve Türkler Anadolu'nun kilidinin Afyon'un alınmasıyla açılacağını düşünerek Afyon'a saldırmış, Haçlı Seferleri buradan geçirilmek istenmiştir. Selçuklular Afyon'u üs olarak kullanmış, Osmanlılar, Anadolu'nun Osmanlılaşması için Karamanoğulları üzerine buradan sefer düzenlemiş, Anadolu'da egemen olmak isteyen Yunanlılar da yine stratejik öncelik verdikleri Afyon'da üstlenmişlerdir. Son olarak Büyük Önder Gazi Mustafa Kemal Paşa komutasındaki Türkiye Büyük Millet Meclisi Ordularının en büyük zaferine ev sahipliği yapmıştır.

Batı Anadolu ile İç Anadolu Bölgelerini birleştiren yüksek alanın güney parçasını oluşturan Afyon, doğuda Konya, batıda Uşak, kuzeybatıda Kütahya, güneybatıda Denizli, güneyde Burdur, güneydoğuda Isparta ve kuzeyde Eskişehir illeri ile komşudur.
Afyon, Türkiye’nin coğrafi bölgelerinden üçü üzerinde (Ege, Akdeniz, İç Anadolu) yayılan bir ildir. Büyük kısmı Ege bölgesinin İçbatı Anadolu bölümünde bulunur. Güneyde bulunan Başmakçı, Dazkırı, Dinar ve Evciler ilçelerinin bazı toprakları Akdeniz Bölgesi sınırları içine girer. İlin doğu ve kuzeydoğu kısımlarındaki bazı topraklar da İç Anadolu Bölgesine taşar. Önemli merkezleri birbirine bağlayan kara ve demiryolları Afyon’dan geçer. Bu özellikleri sebebiyle Afyon, yolların kesiştiği, bölgelerin birbirine bağlandığı bir merkez konumundadır.
Yüzölçümü 14.295 km2 olan Afyon ilinin büyük bir bölümü Ege Bölgesinin iç batı olarak adlandırılan kesiminde bulunur. İlin doğusunda kalan topraklar İç Anadolu Bölgesinin özelliklerini gösterir. Güneybatıda kalan çok küçük bir parçada Akdeniz karekteristiğini görmek mümkündür.
Afyonkarahisar ismini dünyanın oluşumunun dördüncü zaman diliminde bir yanardağ ağzında meydana gelen sarp kayalar üzerine kurulan kaleden (Karahisar) ve ilk defa "Synnada" antik kenti sikkelerin de karşımıza çıkan haşhaş (Opıum-Afyonkarahisar)'dan almıştır.
Afyon çevresinde ilk yerleşimin MÖ.7.000 yılında başladığı, Kalkolitik ve Eski Tunç çağı kültürlerinin burada yaşandığı ele geçen buluntulardan anlaşılmaktadır. Bunun yanı sıra Afyon'un, Hititlerin Arzava Prensliği tarafından kurulduğu sanılmaktadır. Bilinen en eski adı Akroenos idi. MÖ.X.yüzyıla kadar Hititlerin, MÖ.660 yılına kadar Phrygia'nın, sonra Kimmerlerin, Lydialıların, Helenlerin ve Bergama Krallığının yönetiminde kalmıştır. Son Bergama Kralı Attalos III'ün vasiyeti üzerine Romalıların egemenliğine geçmiştir.
XIII.yüzyılda Anadolu Selçuklularının yönetimine giren Afyon'daki kalede Selçuklular devlet hazinelerini saklamış, bu yüzden de şehre Hisar-ı Devre ismi verilmişti. Yöre 1265-1333 yıllarında Saip Ata Oğullarının başkenti olmuş 1329'da Osmanlıların egemenliğine girmiş, 1402'deki Ankara Savaşı'ndan sonra Germiyanoğulları'na bağlanmıştır. XIV.yüzyılda Germiyanlıların egemenliğinde iken, son Germiyan beyi II.Yakup'un ölümü üzerine, vasiyeti uyarınca 1428'de Osmanlı topraklarına katılmıştır. Bundan sonra da Karahisar-ı Sahip olmuştur.
Osmanlı yönetiminde 1451'de Kütahya Sancağına bağlanmış, 1802'de eyalet merkezi, Tanzimattan sonra Kütahya'ya bağlı ilçe, 1865'te Bursa iline bağlı sancak merkezi olmuştur. 1914 yılında da bağımsız sancak haline gelmiştir. I.Dünya savaşı'nda 2 yıl boyunca Yunan işgali altında kalmış, Cumhuriyetin ilanından sonra yapılan düzenlemede Afyon İl Merkezi olmuştur.
Başkomutanlık Meydan Savaşı, Afyonkarahisar'da yapılmıştır. Büyük Taarruzdan bir gün sonra 27 Ağustos 1922 günü, saat:17.oo'de Türk orduları Afyonkarahisar'a girmiş bundan sonra Başkomutanlık ve Garp Cephesi Karargâhı Afyonkarahisar'a taşınmış ve karargâh olarak kullanılmıştır. Atatürk, 28 Ağustos1922 günü Afyonkarahisar'daki karargâhına gelmiş, büyük zafere kadar çalışmalarını buradan idare etmiştir.
Kentin simgesi olan Kale MÖ.1350'de Hitit İmparatoru II.Murşil tarafından yaptırılmıştır. Frig Kaya Mezarları, Gazlı Göl ve Sandıklı Kaplıcaları,Ulu Cami (1273), Kâbe Mescidi (1397), Gedik Ahmet paşa Külliyesi (1477), Ak Mescit (1397), Çavuşbaşı Camisi (1575), Kubbeli Mescit (1330), Kuyulu Mescit, Mısrî Camisi (1483), Ot Pazarı Camisi (1582), Türbe (Mevlevi) Camisi (1844), Yeni Cami (1711) kentin belli başlı tarihi yapıları arasındadır. Bunun dışında cami, mescit, hamam ve köprüler diğer önemli yapılarıdır. Kentte bunlardan başka 1922 Başkumandanlık Savaşı anısına Avusturyalı Heykeltraş Heinrich Krippel'in kurtuluşu simgeleyen zafer anıtı (1935) kentin simgesi konumundadır.
 
#2
tarihi geçmişi olan kent bir turizm merkezi olma potansiyeli taşımaktadır.

İLÇELER
Afyon ilinin ilçeleri; Başmakçı, Bayat, Bolvadin, Çay, Çobanlar, Dazkırı, Dinar, Emirdağ, Evciler, Hocalar, İhsaniye, İscehisar,

Kızılören, Sandıklı, Sincanlı, Sultandağı ve Şuhut'tur.
Başmakçı: İlin en güney ucunda yer alan ilçe il merkezine 129 km. uzaklıkta Söğüt Dağlarına yaslanmıştır. Isparta, Kula, Ladik, Hereke tipi halı dokumacılığı, gül yetiştiriciliği, Kuş Cenneti, Acı Gölü ile ünlüdür.

Bayat: Afyon-Ankara karayolu üzerinde il merkezine 46 km. uzaklıktadır. Bayat ilçesinde Kurtini, İnpazarcık, Asarkale, Elicek ve Yanıkin Bizans dönemi yerleşim alanları bulunmaktadır. Kök boyalı Bayat kilimleri, Amerika, Japonya ve birçok Avrupa ülkesinden sipariş alacak kadar ün kazanmıştır.

Bolvadin: İlçe Afyon-Konya karayolu üzerinden 13 km. içeride il merkezine 61 km. uzaklıkta, antik Kral Yolu üzerinde, Eber gölü kenarında kurulmuştur. Eber Gölü; sazlığıyla, yüzen adacıkları ve balık avcılığı ile adını dış ülkelere duyurmuştur. İlçenin diğer turizm değerleri Heybeli kaplıcası, Horan parkı, Kırkgöz köprüsü, Yanık Kışla, Lala Sinan Paşa Cami, Alaca Cami ve Çeşmesi, Çarşı Cami, Hacı Ahmet Cami, Kırklar Cami, Kara Çeşme, Ak Çeşme, Hacı Ahmet Çeşmesi, Kemerkaya'da yeraltı şehri, Minarelik Deresinde peribacaları, merkezdeki eski Afyon evleri ve İnsuyu Mağarasıdır.

Çay: Afyon-Konya karayolu üzerinde, il merkezine 48 km. uzaklıktadır. İlçenin geçmişi oldukça eskiye dayanmakla birlikte bugüne kalan tarihi eser sayısı azdır. Tabi güzellikleri arasında Eber ve Karamık gölleri bulunmakta olup, bu göllerde balık avcılığı,ve çeşitli kuş avcılığı yapılmaktadır. Çağlayan Parkı ve Şelalesi, Kanlı Yer Kavaklığı çevrede tercih edilen piknik yerleridir. Selçuklulardan kalma Taş Camii ve Kervansaray önemli tarihi eserleridir.

Çobanlar: Yöre tarihinin Akarçay kenarındaki höyüklerle yaşıt olduğu ve eski Tunç Çağına kadar uzandığı bilinmektedir. Bugünkü Kocaöz (Feleli) köyünde antik Anabura kenti kurulmuştur. Afyon Arkeoloji Müesinde bulunan Artemis heykeli buradan çıkarılmıştır.

Dazkırı: Afyon-Denizli karayolu üzerinde il merkezine 140 km mesafededir. İlçemiz 1959 yılında ilçe olmuştur. İlçemiz kök boyalı halı dokuma ve satış reyonlarıyla dünya çapında üne kavuşmuştur.

Dinar: Afyon-Antalya karayolu üzerinde, il merkezine 106 km. uzaklıkta olup Akdeniz ile Ege bölgeleri arasında bulunmaktadır. Tarihin ilk müzik yarışması, Marsyas ile Tanrı Apollon arasında Dinar'da yapılmıştır. İlçenin önemli turistik değerleri Danteon (Tanrılar kulu tapınağı), Artemis-Anaitis tapınağı, antik tiyatrosu, agorası (Pazar yeri), antik stadyumu, Suçıkan Parkı, Pınarbaşı, Karakuyu Kuş Cenneti, Norgaz piknik alanı, Cerit ve Zenderi yaylalarıdır.

Emirdağ: Afyon'un 70 km. kuzey doğusunda kurulmuş en eski ilçelerinden olan Emirdağ yöresinde yerleşim M.Ö.1437 yılına kadar gitmektedir. Emirbaba, Gölcük, Çiçekli yaylaları, Balcam Mağarası, Amorium ören yeri ve Sakarya nehrini besleyen Pınarbaşı gezip görülebilecek yerlerdir.

Evciler: Çevre höyüklerde bulunan parçalardan tarihinin Lidyalılara kadar uzandığı anlaşılmaktadır. İlçede Koca höyük ve Küçük höyük diye bilinen iki höyük ile Öküzviran ve Kocaviran isminde iki örenyatağı vardır.

Hocalar: Anadolu eski çağlardan bu tarafa pek çok medeniyetlerin beşiği olmuştur. Ahır dağlarında bulunan bronz Hitit heykeli yörenin çok eski dönemlerden beri önemli bir yerleşim merkezi olduğu izlenimini vermektedir.

İhsaniye: Afyon'un 35 km. kuzeyindedir. Gazlıgöl kaplıcası ve içmeleri, Frig kaya anıtları, Roma, Bizans kaya yerleşimleri, mezar odaları, peri bacaları ve yaylaları ilgi odakarından bazılarıdır. Ayazin, Kayıhan yerleşim birimleri, Kapıkayalar, Aslantaş, Maltaş ve Yılantaş tarihi kalıntıları Frig dönemine aittir. Ayrıca doğa harikası kütleler ve peri bacalarının süslediği bu alan, Frig bölgesi diye anılır.Gazlı göl kaplıcalarında çıkarılan maden suyu dünyaca ünlüdür.

İscehisar: Afyon-Ankara karayolu üzerinde olup il merkezine 23 km uzaklıktadır. 1987 yılında ilçe olmuştur.Zengin mermer yatakları üzerinde kurulmuş olan ilçe, tarım, hayvancılık ve mermer sanayi üzerinde gelişmiştir.

Kızılören: Afyon-Antalya karayoluna 3 km. il merkezine 87 km. uzaklıktaki ilçede bulunan Ulu Cami ve korumaya alınan Çınar ağacı ve şehir merkezindeki tarihi evler görülmeye değer yerleridir.

Sandıklı: İl merkezine 60 km. uzaklıkta, Antalya-Denizli karayolu, İzmir-Ankara-İstanbul demiryolu hattı üzerinde kurulmuş önemli yerleşim merkezlerinden biridir. İlçe kaplıcası ve leblebisi ile ünlüdür. İlçede bulunan Hüdai kaplıcaları iç ve dış turizme hizmet vermektedir.

Sincanlı: Afyon-Uşak-İzmir karayolu üzerinde, il merkezine 33 km uzaklıktaki ilçe, kendi adını taşıyan, günümüzde de izleri görülen antik yolların kavşağında kurulmuştur. İlçede Tazlar köyü orman içi piknik alanı, Başkomutan Milli Parkı, Büyük Taarruz Şehitliği, Çiğiltepe Albay Reşat Anıtı, Yıldırım Kemal Şehitliği, Sinanpaşa ve Kureşbaba (Boyalı) Külliyeleri, Otuziki inler, Kırka göleti, Serban göleti gezilip görülecek yerleridir.

Sultandağı: Afyon-Konya karayolunun 68.km.'sinde Sultan dağlarının eteğinde kurulmuştur. Bizanslılar ve Selçuklular zamanına kadar batı ve doğunun yol uğrağıdır. Ayrıca; Anadolu-Bağdat İpek Yolunun geçmesi ile de ticari bir önem kazanmıştır.Akşehir gölleri, Taşköprü, Çiğdem düzü, Asmalı gibi mesire yerleri, Sahipata kervansarayı ve hamamı, Laleli çeşmesi, Buzluk Mağarası, Dort deresi ve manastır başlıca gezip görülecek yerlerdir. Fındık ormanlarıyla kaplı Balaban, Dumra, Küçük ve Büyük Kirazlı yaylaları ise yayla turizmine elverişlidir.

Şuhut: İç Ege Bölgesinin en doğusunda yer alan Şuhut'un il merkezine uzaklığı 29 km.dir. İlçenin tarihinin Neolitik Çağa kadar uzandığı, Şuhut Hisar, Karaadilli, Kepirtepe Höyüğünün bu çağa ait eserler olduğu tahmin edilmektedir. Hisar tepesi (Synnada Höyüğü), Bininler Kaya Mezarları ve Asmakaya Kalesi eski yerleşim yerleri olup, Kayabelen göleti ve Selevir baraj gölü mesirelik ve dinlenme yerleridir.

NASIL GİDİLİR?
Karayolu: Afyon Batı Anadolu'nun diğer bölgelere açılan bir kapısı durumunda ve transit geçit merkezidir.
Otogar Tel : (+90-272) 212 09 63
Demiryolu: İl merkezi, Ülkede dört ayrı demiryolu hattının birleştiği noktada bulunan tek il merkezi olma özelliğini taşımaktadır.
İstasyon Tel : (+90-272) 2l3 79 l9
Havayolu: Mevcut Havaalanı askeri amaçlı muhafaza ve idare ettirilmekle beraber sivil ve ticari amaçlarla da trafiğe açıktır.
 
#3
GEZİLECEK YERLER



Müzeler



Afyon Müzesi



Adres: Kurtuluş Cad. Afyon

Tel: (272) 215 11 91

Müzede, Afyon ve çevresinde yer alan höyük ve antik şehirde bulunan Kalkolitik, Eski Tunç, Hitit, Frig, Roma ve Bizans devirlerine ait eserler sergilenmektedir. Ayrıca müzenin bahçesinde Herakles ve İmparator Hadrianus�un kolosal (büyük) heykelleri, Ion, Korinth tipi sütun başlıkları, üzerleri yazıtlı veya kabartmalı ve bölgenin tipik eserleri arasında olan �Kapı Tipi Mezar Stelleri�, pişmiş toprak lahitler ve çeşitli mimari parçalar sergilenmektedir.



Zafer Müzesi

Tel: (+90-272) 212 09 16



Örenyerleri



İhsaniye Ayazini Kasabası (Metropolis): Afyon-Eskişehir karayolunun 27.km.den sağa doğru 4.7 km. gidilerek ulaşılan Ayazini kasabasının Frigler Dönemi'nden beri yerleşim yeri olarak kullanıldığı bilinmektedir. Roma ve Bizans Dönemleri'ne ait aile ve tek kişilik kaya mezar odaları, Bizans Dönemi'ne ait kiliseler ve kaya yerleşimleri arazinin elverişli olması nedeniyle oyularak yapılmış eserleridir. Aslanlı mezar odaları, sütunlu mezar odaları ile kayaya oyulmuş kilise ve şapeller bulunmaktadır.



İhsaniye Döğer Yerleşim Yeri: İhsaniye ilçesine 12 km. uzaklıktaki Döğer kasabası Frigler Döneminden beri yerleşim yeri olarak kullanılmıştır. Aslankaya, Kapıkaya I ve II, Tanrıça Kybele adına yapılmış açık hava tapınağı özelliğinde M.Ö.7.yüzyılda yapılmış kaya anıtları ile Asar ve Eski Döğer'de Frig yerleşim yerleri vardır. Roma ve Bizans Dönemi'ne ait kaya yerleşim ve mezar odaları ile kiliseler çevrede oldukça çok görülmektedir.



Synnada: Şuhut ilçe merkezinde bulunan kent, Roma ve Bizans dönemlerinde Frigya�nın başkenti olmuş büyük bir kenttir. Roma döneminde yarı özerk bir konuma ulaşmış olan kentte, imparator adına ve Hieropolis�le ortaklaşa, gümüş Cistophorus ve bronz sikkeler bastırılmıştır.



Apameia Kibotos Antik Kenti: Bugünkü Dinar ilçesinde bulunan kentin daha önceki adı Kelainai�dir. Roma döneminde Apameia Kibotos adını almıştır. Şehir M.Ö. 6. yüzyıldan itibaren önemli bir merkez olmuştur. Efes�ten sonra ikinci büyük kent olduğu bilinmektedir. Anıtsal yapıtlardan olan stadyum ve tiyatro kısmen özelliğini koruyarak kalmıştır. Efes�le birlikte bastırdığı bronz sikkeler de vardır. Yarı özerk olarak imparator adına sikkeler bastırmıştır.



Dokimaia Antik Kenti (İscehisar): İscehisar ilçe merkezinde, Makedonyalılar tarafından kurulmuş bir kenttir. Roma döneminde yarı özerk konumuyla, imparator adına bronz kent sikkeleri bastırılmıştır.



Yedi Kapı Kaya Yerleşim Yeri: Bolvadin-Emirdağ karayolu üzerinde, Bolvadin Kemerkaya kasabasının 3 km. kuzeyinde karayolunun 1 km. doğusunda yer almaktadır. Çalışmalar sırasında askeri garnizon veya idari binalar olabileceği tahmin edilen kayaya oyma kompleks yapı grubu ile halkın sığınak olarak kullandıkları yeraltı kentinin bir bölümü ortaya çıkarılmıştır. Geç Roma ve Erken Bizans Dönemi'ne tarihlenen yerleşimdeki çalışmalar devam etmektedir.



Pentapolis Kentleri



Bruzus: Sandıklı ilçesi Karasandıklı köyünde bulunan kent Pentapolis olarak adlandırılan beş kentten birisidir ve kentlerin kuzeyinde yer almaktadır.



Eucarpeia: Sandıklı ilçesi Emirhisar köyünde bulunan Pentapolis kentlerinden biridir.



Hierapolis: Sandıklı ilçesi, Koçhisar köyünde bulunan Pentapolis kentlerinden biridir. Aynı zamanda Phrygia Salutaris (Şifalı Frigya)'nın merkezidir. "Kutsal Kent" olarak adlandırılmıştır.

Otrus: Hocalar ilçesi Yanıkören köyünde kurulmuş Pentapolis kentlerinden biridir.



Stectorıum: Sandıklı ilçesi Menteş kasabasında kurulan Pentapolis kentlerinden biridir.



Ococleia: Şuhut ilçesi Karacaören köyünde bir kenttir. Roma Dönemi'nde yarı özerk konumuyla, imparator adına ve Bruzus kentiyle ortaklaşa bronz kent sikkeleri bastırmıştır.



Lysias: Şuhut ilçesi Arızlı köyünde bir kenttir.



Metropolis: Dinar ilçesi Tatarlı kasabasında kurulmuş, bir kenttir; Campus Metropolitanus veya Frig Metropolisi adıyla bilinir.



Cidyessus: Sincanlı ilçesi Küçükhöyük kasabasında Höyük mevkiindedir.



Prymnessus: Merkez ilçe Sülün köyünde Frigler tarafından kurulmuş büyük kentlerdendir. Afyon Arkeoloji Müzesinde bulunan devasa boyutlu Herkül heykelinin bulunduğu antik kenttir.



Sanaus: Dazkırı ilçesi Sarıkavak köyünde kurulmuş bulunan bir kenttir.



Kaleler



Afyon Kalesi: Kalenin tarihi M.Ö.1350 yıllarına kadar inmektedir. Kale zirvesinde Ana Tanrıça Kybele'ye adanmış bir çok tapınma yerleri ile 4 adet büyük sarnıç (su çukurları) bulunmaktadır. Selçuklu Sultanı Alaaddin Keykubad zamanında kale komutanı Ulumar Bedrettin Gevhertaş tarafından onarılmış, ayrıca kaleye küçük bir mescid ile yanına saray yaptırılmıştır.



Sandıklı Kalesi: Germiyanoğulları Sultanı Yakup Bey tarafından yaptırılmış olan kale, Eski Tunç Çağı�ndan beri yerleşim yeri olmuş bir höyük üzerine inşa edilerek üç kat sur ile çevrilmiştir. Günümüze ulaşmış tek parçası, 8-10 metrelik sur duvarıdır.



İscehisar - Kırkinler ve Seydiler Kalesi: İscehisar ilçesi, Seydiler köyü içinde bulunan kale ile Afyon-Ankara karayolunun 32.km. de bulunan Kırkinler kayalığı; Bizans Çağı'nda yapılmış yerleşim yeri, kilise, şapel ve mezar olarak kullanılmış kaya kütleleri vardır.



Avdalas Kalesi: Afyon Gazlıgöl Kaplıcası�ndan 10 km. uzaklıktaki Ayazini köyündedir. Tüf kayaya oyulmuş çok katlı ve çok odalı sarnıçlı bir kaya kütlesi olup, yerleşim yeri olarak kullanılmıştır.



Bayramaliler Kalesi: İhsaniye ilçesinin Döğer beldesi ile Bayramaliler köyü arasındadır. Bizans döneminde yerleşim yeri olarak kullanılmıştır.



Camiler



Ulu Cami: Camiikebir Caddesi�ndedir. Selçuklu Veziri Sahip Ata Fahrettin Ali�nin oğlu Afyon Sancak Beyi Nasredüddin Hasan tarafından 1273 yılında yaptırılmıştır. Minberi, Emirhaç Bey, süslemeleri ise Nakkaş Mahmut Oğlu Hacı Murat tarafından yapılmıştır. Doğu, kuzey ve batı yönlerinde üç kapısı vardır, minaresi tuğladandır ve 40 ahşap sütun ve başlık üzerine oturtulmuş, düz toprak damlıdır. 1341�de onarılmıştır.



İmaret Camii: 1472 yıllarında Fatih Sultan Mehmet�in vezirlerinden Gedik Ahmet Paşa tarafından Mimar Ayas Ağa�ya yaptırıldığı bilinmektedir ve Osmanlı döneminin en güzel eserlerinden biridir. Üzeri altı sütun üzerine sivri kemerli sekizgen kasnaklı bir kubbeyle örtülüdür. 1795�te onarımı yapılmıştır.



Mısri Camii: Akşemseddin�in halifelerinden Abdurrahim Karahisari adına Şahkancioğlu Evliya Kasım Paşa tarafından 1466 yılında yaptırılmıştır. Tek kubbeli mescit biçimindeyken, sonradan etrafı açık dört kubbeli cemaat bölgesi eklenerek camiye dönüştürülmüştür.



Ot Pazarı Camii: Tuzpazarı Caddesi�nde, sebze hali (bugünkü Belediye Çarşısı) bitişiğindedir. 1590�da Tellalzade Süleyman Çavuş yaptırmış, yıkılan minaresi 1958�de yenilenmiştir. Kesme taş ve kare planlı tek kubbelidir. Kuzeyde camla kaplı olan son cemaat yeri sonradan eklenmiş olup, üç sivri kemer üzerine üç kubbeyle örtülmüştür. Minaresi tek şerefelidir. Mihrabı sonradan yapılmış ve beyaz mermerle kaplıdır.



Yeni Cami: Çarşı içindedir. 1711 yılında Abdi Çavuş tarafından yaptırılmıştır. 1839 yılında onarılmış ve Yeni Cami adını almıştır. Medresesi günümüzde ilköğretim okulu olarak kullanılmaktadır.



Türbe Camii: 1710 yılında mevlevihane olarak kurulmuştur. 1844 yılında Abdülmecit�in ve 1905 yılında II. Abdülhamit�in emriyle onarılmıştır. Konya dergâhından sonra ikinci dergâh olarak kabul edilmektedir. Günümüzde cami olarak hizmet vermektedir.



Sandıklı Ulu Camii: Sandıklı ilçe merkezinde, çarşı içinde önce mescit iken sonradan camiye dönüştürülmüştür. Cami, Bahaddin Ömer Bin Alaaddin tarafından Mimar Aydemir�e 1379 yılında yaptırılmıştır. Kare planlı tek kubbeli minareli bir yapıdır. Daha sonra da son cemaat yeri eklenmiştir.



Sinan Paşa Camii: Sincanlı ilçesindedir. 1525 yılında Lala Sinan Paşa tarafından yaptırılmıştır. Bahçesinde Lala Sinan Paşa türbesi vardır.



Rüstem Paşa Camii: Bolvadin ilçesindedir. Sadrazam Rüstem Paşa 1500-1560 yıllarında Mimar Sinan�a yaptırmıştır.

Kervansaraylar



İshaklı (Sahipata) Kervansarayı: Sultandağı ilçesinin İshaklı bölgesindedir. 1249 yılında II. İzzettin Keykavus�un vezirlerinden Sahipata Fahrettin Ali tarafından yaptırılmıştır. Kesme taştan yapılan kervansarayın avlusunun etrafında odalar ve ortasında köşk mescidi bulunmaktadır.



Döğer Kervansarayı: İhsaniye ilçesinin Döğer beldesindedir. 1434 yılında II. Murat tarafından yaptırılmıştır. Alt katında ahır, üst katında ise yolcu konaklama odaları bulunmaktadır.



Çay Kervansarayı: Çay ilçesinde bulunan yapı Selçuklu dönemi taş mimarisi örneklerindendir. Avlulu ve kapalı kervansaray tiplerindendir. Avlusu tahrip olmuş, yalnızca kışlık kapalı kısmı ayakta kalmıştır. Merkezde dört fil ayağı ve çevresinde on iki ayak üzerinde tonoz örtülü ışıklıklı, kale görünümlü, kâgir bir yapıdır.



Eğret Kervansarayı: Anıtkaya kasabasındadır. Selçuklu ve Osmanlı kervansaraylarına benzememektedir. Germiyanoğulları dönemi yapıtı olduğu tahmin edilmektedir.



Mezarlar ve Tapınaklar



Göynüş Vadisi Açık Hava Tapınağı: İhsaniye İlçesi Kayıhan Mahallesinde, Afyon-Eskişehir karayolunun 32.km.de 1,5 km. sola dönülerek ulaşılan bir vadi içinde olan Göynüş Kalesi, Aslantaş ve Yılantaş üzerinde aslan kabartmaları bulunan mezar odaları olup, Maltaş Kybele Açık Hava Tapınağıdır.



Sarıçayır(İscehisar) Kaya Mezarları: İscehisar ilçesine bağlı Sarıçayır köyünün çevresinde bulunan kayalıklarda Bizans Dönemi'nde kayaya oyma aile ve tek mezar odaları, mezarlar ve barınaklar yapılmıştır. Yüzeyi kabartma ve bezemelerle süslenmiş, kimlere ait olduklarını belirten kırmızı boyayla yazılar yazılmıştır.



Şuhut - Bininler Kayalığı: Şuhut'un 6 km. batısında bulunan Senir köyü yakınlarında bir kayalık olup, hayvan üniteleri ve insanların barınma yerleri olan bir yerleşim yeridir. Bizans yerleşimi olan bu kayalığın alt eteğinde yine Bizans kilisesi ve manastır yapı kalıntıları bulunmaktadır. Ayrıca Geç Roma Dönemi kapaklı kayaya oyulmuş mezarlar vardır.



Köprüler



Bolvadin - Kırkgöz Köprüsü: Bolvadin ilçesinde, Eber Gölü'ne akan Akarçay üzerindedir. Köprü kuzey ve güney olmak üzere iki bölümden oluşur. Güney bölümü Bizans İmparatoru I. Manuel Kommen tarafından mermer ve yontulmuş bazalt taştan yaptırılmıştır. Kuzey bölümü ise, Mimar Sinan tarafından 64 göze kadar uzatılmış ve buraya bir namazgah ve kitabe ilave edilmiştir.

Altıgöz Köprüsü: Afyon�da Akarçay üzerinde iki istasyon arasında Cirit kayası eteğinde bulunan altı kemerli köprüdür. 1214 yılında Akkoyunlular tarafından yapılmış, Osmanlı devrinde tamir edilmiştir. Köprünün güneydoğu yüzünde beyaz mermer üzerine yazılmış kitabeler vardır.



İscehisar Köprüsü: Geniş açıklıklı yüksekçe hafif sivri kemerlidir. Bazalt ve devşirme mermer parçalardan yapılmıştır. Bizans dönemine ait olduğu sanılmaktadır.



Mağaralar



Kurtini Mağarası: Sandıklı ilçesinden 34 km. uzaklıkta, Bökenin yurdu denilen bölgededir. 1700 m. yükseklikte orman içerisinde bulunan mağara tahminen 300 m. uzunluğundadır. Daha uzun olduğu tahmin edilen mağaranın tavanının göçmesiyle ikinci bölüme girilememiştir. Aynı bölgede Menteş kasabasına yakın bir mevkide Oktur Mağarası da bulunmaktadır.



Buzluk Mağarası: 2500 m�yi bulan Sultandağları�nın zirvesindeki mağara, yüzyıllardan beri sadece yaz sıcağında buz eritebilmektedir. Buzluk Mağarası, Sultandağı ilçesine bağlı Dereçine kasabasının güneyinde Sultandağları�nın 2519 m. ile en yüksek yeri olan kuzeybatı zirvelerinde yer alan bir doğa harikasıdır. Sadece yazın çıkılabilmektedir.



İnsuyu Mağarası: Bolvadin�e 7 km. uzaklıkta, Dipes köyü, Karakaya yöresindedir. İki kat ortalama onar metrekarelik odalar halindedir. Sarkıt ve dikitlerle dolu olan mağaradaki berrak ve tatlı suyun bazı akciğer hastalıklarına iyi geldiği söylenmektedir.



Kaplıcalar



Önemli Kaplıcaları Hüdai Termal Turizm Merkezi, Gazlıgöl Termal Turizm Merkezi ve Ömer ve Gecek Termal Turizm Merkezi'dir.



Korunan Alanlar



Başkomutanlık Milli Parkı

Dandinidere Tabiatı Koruma Alanı



Kuş Gözlem Alanı



Akdağ

Acıgöl

Akşehir ve Eber Gölü
 
#4
Afyonkarahisar Genel Bilgi


Batı Anadolu ile İç Anadolu Bölgelerini birleştiren yüksek alanın güney parçasını oluşturan Afyon, doğuda Konya, batıda Uşak, kuzeybatıda Kütahya, güneybatıda Denizli, güneyde Burdur, güneydoğuda Isparta ve kuzeyde Eskişehir illeri ile komşudur.

Afyon, Türkiye’nin coğrafi bölgelerinden üçü üzerinde (Ege, Akdeniz, İç Anadolu) yayılan bir ildir. Büyük kısmı Ege bölgesinin İçbatı Anadolu bölümünde bulunur. Güneyde bulunan Başmakçı, Dazkırı, Dinar ve Evciler ilçelerinin bazı toprakları Akdeniz Bölgesi sınırları içine girer.

İlin doğu ve kuzeydoğu kısımlarındaki bazı topraklar da İç Anadolu Bölgesine taşar. Önemli merkezleri birbirine bağlayan kara ve demiryolları Afyon’dan geçer. Bu özellikleri sebebiyle Afyon, yolların kesiştiği, bölgelerin birbirine bağlandığı bir merkez konumundadır.

Yüzölçümü 14.295 km2 olan Afyon ilinin büyük bir bölümü Ege Bölgesinin iç batı olarak adlandırılan kesiminde bulunur. İlin doğusunda kalan topraklar İç Anadolu Bölgesinin özelliklerini gösterir. Güneybatıda kalan çok küçük bir parçada Akdeniz karekteristiğini görmek mümkündür.

Afyonkarahisar ismini dünyanın oluşumunun dördüncü zaman diliminde bir yanardağ ağzında meydana gelen sarp kayalar üzerine kurulan kaleden (Karahisar) ve ilk defa "Synnada" antik kenti sikkelerin de karşımıza çıkan haşhaş (Opıum-Afyonkarahisar)'dan almıştır.

Afyon çevresinde ilk yerleşimin MÖ.7.000 yılında başladığı, Kalkolitik ve Eski Tunç çağı kültürlerinin burada yaşandığı ele geçen buluntulardan anlaşılmaktadır. Bunun yanı sıra Afyon'un, Hititlerin Arzava Prensliği tarafından kurulduğu sanılmaktadır. Bilinen en eski adı Akroenos idi.

MÖ.X.yüzyıla kadar Hititlerin, MÖ.660 yılına kadar Phrygia'nın, sonra Kimmerlerin, Lydialıların, Helenlerin ve Bergama Krallığının yönetiminde kalmıştır. Son Bergama Kralı Attalos III'ün vasiyeti üzerine Romalıların egemenliğine geçmiştir.

XIII.yüzyılda Anadolu Selçuklularının yönetimine giren Afyon'daki kalede Selçuklular devlet hazinelerini saklamış, bu yüzden de şehre Hisar-ı Devre ismi verilmişti. Yöre 1265-1333 yıllarında Saip Ata Oğullarının başkenti olmuş 1329'da Osmanlıların egemenliğine girmiş, 1402'deki Ankara Savaşı'ndan sonra Germiyanoğulları'na bağlanmıştır. XIV.yüzyılda Germiyanlıların egemenliğinde iken, son Germiyan beyi II.Yakup'un ölümü üzerine, vasiyeti uyarınca 1428'de Osmanlı topraklarına katılmıştır. Bundan sonra da Karahisar-ı Sahip olmuştur.

Osmanlı yönetiminde 1451'de Kütahya Sancağına bağlanmış, 1802'de eyalet merkezi, Tanzimattan sonra Kütahya'ya bağlı ilçe, 1865'te Bursa iline bağlı sancak merkezi olmuştur. 1914 yılında da bağımsız sancak haline gelmiştir. I.Dünya savaşı'nda 2 yıl boyunca Yunan işgali altında kalmış, Cumhuriyetin ilanından sonra yapılan düzenlemede Afyon İl Merkezi olmuştur.

Başkomutanlık Meydan Savaşı, Afyonkarahisar'da yapılmıştır. Büyük Taarruzdan bir gün sonra 27 Ağustos 1922 günü, saat:17.oo'de Türk orduları Afyonkarahisar'a girmiş bundan sonra Başkomutanlık ve Garp Cephesi Karargâhı Afyonkarahisar'a taşınmış ve karargâh olarak kullanılmıştır. Atatürk, 28 Ağustos1922 günü Afyonkarahisar'daki karargâhına gelmiş, büyük zafere kadar çalışmalarını buradan idare etmiştir.

Kentin simgesi olan Kale MÖ.1350'de Hitit İmparatoru II.Murşil tarafından yaptırılmıştır. Frig Kaya Mezarları, Gazlı Göl ve Sandıklı Kaplıcaları,Ulu Cami (1273), Kâbe Mescidi (1397), Gedik Ahmet paşa Külliyesi (1477), Ak Mescit (1397), Çavuşbaşı Camisi (1575), Kubbeli Mescit (1330), Kuyulu Mescit, Mısrî Camisi (1483), Ot Pazarı Camisi (1582), Türbe (Mevlevi) Camisi (1844), Yeni Cami (1711) kentin belli başlı tarihi yapıları arasındadır. Bunun dışında cami, mescit, hamam ve köprüler diğer önemli yapılarıdır. Kentte bunlardan başka 1922 Başkumandanlık Savaşı anısına Avusturyalı Heykeltraş Heinrich Krippel'in kurtuluşu simgeleyen zafer anıtı (1935) kentin simgesi konumundadır.
 
#5
fyonkarahisar Gezgin Gözüyle


Karahisar Kalesi:
Afyon şehri ile özdeşleşen Karahisar Kalesi’nin günümüzden yaklaşık 3 bin 340 yıl önce, İsa’dan Önce 1340’lı yıllarda Arzava ülkesine sefer düzenleyen Hitit Kralı II.Murşil tarafından, askerlerinin kışı geçirmeleri amacıyla yapıldığı sanılmaktadır.

Kale’nin o zaman ki adı Hapanuva, yani “ Yüksek Tepe Şehri “ dir. Daha sonra Mira Kuvalya Krallığı’nın egemenliğine bırakılan Hapanuva eteklerine Frigler zamanında köy kurulur ve “Akronio” ya da “Akroniom” adını alır.Sırasıyla Lidyalılar, Persler ,Helenler, Bergama Krallığı,Pont krallığı, Romalılar ve Bizanslılar’ın egemenliğinde kalan Kale, Hicret’ten sonra İstanbul’u fethetmek amcında olan Emevi Halifelerinin ,Anadolu’ya yaptıkları seferler sırasında birkaç kez el değiştirdikten sonra , Alparslan’ın oğlu Melikşah zamanında Selçuklu topraklarına katılmıştır. Daha sonra Devlet Hazineleri2nin Kale ‘de saklanmasından dolayı “Karahisar-ı Devle” yani “Devletin Karahisarı” adını alır. Anadolu Beylikleri döneminde Sahipoğulları ve Germiyanoğulları’^nın hüküm sürdükleri Karahisar-ı Devle ,1392 yılında Yıldırm Beyazıt tarafından Osmanlı topraklarına katılır. Ankara Savaşı’ndan sonra Timur ordularının hakimiyetine giren Karahisar-ı Devle, Timur’un beylere, topraklarını geri vermelri üzerine Germiyanoğulları’na, daha sonra vasiyet yoluyla 1428 yılında Osmanlı Türk Birliği’ne katılır. Anadolu’daki diğer karahisarlarla karışamamsı için “ Karahisar-ı Sahib” yani “ Sahibinin Karahisarı” adını alır.

Mevcut Şeriye Sicillerine göre Karahisar’ın başına Afyon kelimesi ilk kez 1651 yılında gelmiş ve o günden bu yana Afyonkarahisar adı ile anılır olmuştur.
Afyon Müzesi

Müzede, Afyon ve çevresinde yer alan höyük ve antik şehirde bulunan Kalkolitik, Eski Tunç, Hitit, Frig, Roma ve Bizans devirlerine ait eserler sergilenmektedir. Ayrıca müzenin bahçesinde Herakles ve İmparator Hadrianus’un kolosal (büyük) heykelleri, Ion, Korinth tipi sütun başlıkları, üzerleri yazıtlı veya kabartmalı ve bölgenin tipik eserleri arasında olan “Kapı Tipi Mezar Stelleri”, pişmiş toprak lahitler ve çeşitli mimari parçalar sergilenmektedir.

Zafer Müzesi

İhsaniye Ayazini Kasabası (Metropolis): Afyon-Eskişehir karayolunun 27.km.den sağa doğru 4.7 km. gidilerek ulaşılan Ayazini kasabasının Frigler Dönemi’nden beri yerleşim yeri olarak kullanıldığı bilinmektedir. Roma ve Bizans Dönemleri’ne ait aile ve tek kişilik kaya mezar odaları, Bizans Dönemi’ne ait kiliseler ve kaya yerleşimleri arazinin elverişli olması nedeniyle oyularak yapılmış eserleridir.

Aslanlı mezar odaları, sütunlu mezar odaları ile kayaya oyulmuş kilise ve şapeller bulunmaktadır.

İhsaniye Döğer Yerleşim Yeri:


İhsaniye ilçesine 12 km. uzaklıktaki Döğer kasabası Frigler Döneminden beri yerleşim yeri olarak kullanılmıştır. Aslankaya, Kapıkaya I ve II, Tanrıça Kybele adına yapılmış açık hava tapınağı özelliğinde M.Ö.7.yüzyılda yapılmış kaya anıtları ile Asar ve Eski Döğer’de Frig yerleşim yerleri vardır. Roma ve Bizans Dönemi’ne ait kaya yerleşim ve mezar odaları ile kiliseler çevrede oldukça çok görülmektedir.

Synnada:


Şuhut ilçe merkezinde bulunan kent, Roma ve Bizans dönemlerinde Frigya’nın başkenti olmuş büyük bir kenttir. Roma döneminde yarı özerk bir konuma ulaşmış olan kentte, imparator adına ve Hieropolis’le ortaklaşa, gümüş Cistophorus ve bronz sikkeler bastırılmıştır.


Apameia Kibotos Antik Kenti:


Bugünkü Dinar ilçesinde bulunan kentin daha önceki adı Kelainai’dir. Roma döneminde Apameia Kibotos adını almıştır. Şehir M.Ö. 6. yüzyıldan itibaren önemli bir merkez olmuştur. Efes’ten sonra ikinci büyük kent olduğu bilinmektedir. Anıtsal yapıtlardan olan stadyum ve tiyatro kısmen özelliğini koruyarak kalmıştır. Efes’le birlikte bastırdığı bronz sikkeler de vardır. Yarı özerk olarak imparator adına sikkeler bastırmıştır.

Dokimaia Antik Kenti (İscehisar):


İscehisar ilçe merkezinde, Makedonyalılar tarafından kurulmuş bir kenttir. Roma döneminde yarı özerk konumuyla, imparator adına bronz kent sikkeleri bastırılmıştır.


Yedi Kapı Kaya Yerleşim Yeri:
Bolvadin-Emirdağ karayolu üzerinde, Bolvadin Kemerkaya kasabasının 3 km. kuzeyinde karayolunun 1 km. doğusunda yer almaktadır. Çalışmalar sırasında askeri garnizon veya idari binalar olabileceği tahmin edilen kayaya oyma kompleks yapı grubu ile halkın sığınak olarak kullandıkları yeraltı kentinin bir bölümü ortaya çıkarılmıştır. Geç Roma ve Erken Bizans Dönemi’ne tarihlenen yerleşimdeki çalışmalar devam etmektedir.


Pentapolis Kentleri

Bruzus:

Sandıklı ilçesi Karasandıklı köyünde bulunan kent Pentapolis olarak adlandırılan beş kentten birisidir ve kentlerin kuzeyinde yer almaktadır.

Eucarpeia:

Sandıklı ilçesi Emirhisar köyünde bulunan Pentapolis kentlerinden biridir.

Hierapolis:

Sandıklı ilçesi, Koçhisar köyünde bulunan Pentapolis kentlerinden biridir. Aynı zamanda Phrygia Salutaris (Şifalı Frigya)’nın merkezidir. "Kutsal Kent" olarak adlandırılmıştır.

Otrus:

Hocalar ilçesi Yanıkören köyünde kurulmuş Pentapolis kentlerinden biridir.

Stectorıum:

Sandıklı ilçesi Menteş kasabasında kurulan Pentapolis kentlerinden biridir.
Ococleia: Şuhut ilçesi Karacaören köyünde bir kenttir. Roma Dönemi’nde yarı özerk konumuyla, imparator adına ve Bruzus kentiyle ortaklaşa bronz kent sikkeleri bastırmıştır.

Lysias:

Şuhut ilçesi Arızlı köyünde bir kenttir.

Metropolis:

Dinar ilçesi Tatarlı kasabasında kurulmuş, bir kenttir; Campus Metropolitanus veya Frig Metropolisi adıyla bilinir.

Cidyessus:

Sincanlı ilçesi Küçükhöyük kasabasında Höyük mevkiindedir.

Prymnessus:

Merkez ilçe Sülün köyünde Frigler tarafından kurulmuş büyük kentlerdendir. Afyon Arkeoloji Müzesinde bulunan devasa boyutlu Herkül heykelinin bulunduğu antik kenttir.

Sanaus:

Dazkırı ilçesi Sarıkavak köyünde kurulmuş bulunan bir kenttir.
 
#6
Afyon Cami ve Mescitleri


Ulu Cami (Merkez)


Afyon’un merkezinde, kalenin bulunduğu tepenin güneybatısında yer alan Ulu Cami, Selçuklu döneminde 1272 tarihinde Sahip Ata oğullarından Nusretüddin Ahmet tarafından yaptırılmıştır. Karamanoğulları zamanında da 1341 yılında onarılmıştır.

Selçuklu döneminde ahşap tavanlı, ağaç direkli camiler grubundan olan Ulu Cami dikdörtgen planlı olup, üzeri düz bir çatı ile örtülmüştür. Ahşap örnekleri stalaktit başlıklı ağaç sütunları ile Konya Sahip Ata Külliyesi içerisindeki Sahip Ata Mescidine çok benzemektedir. Ulu Cami dıştan moloz taşlı olup üç sıra kesme taş hatıllarla cephe üç bölüme ayrılmıştır. kuzeyde ve batıda iki giriş kapısı bulunmaktadır.

İç mekan batı ve kuzeyde dörder pencere ile aydınlatılmıştır. İç mekan kıbleye dik dokuz nefli olup her nef, altışar sütundan meydana gelmiştir. Cami içerisinde 40 ahşap direk bulunmaktadır. Sütun başlıklarının bazıları sade, bazıları mukarnaslıdır. Bu bakımdan farklı bir işçilik gösterirler.

Düz tavanlı caminin tavanında kadınlar mahfilinin üst kısmında nakışlar, konsol kıvrımları arasında da yer yer
süslemeler bulunmaktadır. Bu süslemelerde mavi, lacivert, kırmızı renkler kullanılmıştır. Bitkisel motiflerde ise mavi, yeşil, sarı, kırmızı ve kahverenginin değişik tonları kullanılmıştır. Motifler bitkisel ve geometrik olup, zaman zaman rumi ve palmetlere de rastlanmaktadır.

Kıble duvarının ortasında Selçuklu işçiliğini yansıtan taş mihrap yer almaktadır. Mihrap nişinin ortasında ve üç tarafında iki kitabe bulunmaktadır. Bu kitabede; “Büyük Serhat zamanında fakir köle Sivastos’un oğlu Ali Bey, Mahmud’un oğlu Hacı Murat” isimleri okunmaktadır. Ayrıca yazı ustalarının imzası niteliğinde de işaretler bulunmaktadır. Buradan da mimarının Emirhac Bey olduğu, nakışlarının da Nakkaş Mahmud oğlu Hacı Murat tarafından yapıldığı anlaşılmaktadır. Bu mihrabın Selçuklu Sultanı İzzettin Keykavus tarafından yaptırıldığı sanılmaktadır.

Kıble duvarına bitişik olan ve mihrabın sağında yer alan ahşap minber Selçuklu ağaç işçiliğinin en güzel örnekleri arasında olup, geometrik bezemeler, üçgen panolar ve geçmeler dikkati çekmektedir. Minber kapısı üzerindeki küçük bir kitabede de:

“ Büyük vezirler Sülalesinden büyük devlet adamı Nusratu’d Devle ve’d Din Ahmet. Allah onun yardımcılarını aziz kılsın. Saltanatı zamanında 742 senesi Muharreminde bu cemaati toplayan mescidin imarına Allahu Teala’nın rahmetine muhtaç kulu merhum Muzaferuddin oğlu Mugisiddin Emir İsa muvaffak oldu” yazılıdır.

Caminin kuzeydoğu köşesinde yer alan minaresi orijinalliğini korumaktadır. Camiye bitişik olan bu minare saçak hizasına kadar üç sıra tuğla ve bir sıra kesme taştan kaidesi devam eder. Gövdesi açık yeşil sır renkli baklava motiflerinin süslediği tuğla örgülüdür. Ayrıca minare kaidesi önüne Osmanlı döneminde bir de çeşme eklenmiştir.

Cumhuriyet döneminde Vakıflar Genel Müdürlüğü tarafından 1983-1984 yıllarında onarılmıştır. Vakıflar Genel Müdürlüğü’nün bilgisi dışında minberin yağlı boya ile boyanarak özelliğinden uzaklaşmıştır.




Yukarı Pazar Mescidi (Merkez)


Afyon Yukarı Pazar Mahallesinde bulunan Yukarı Pazar Mescidi kitabesinden öğrenildiğine göre 1264 yılında Karamanoğlu Yusuf Bey tarafından yaptırılmıştır. Giriş kapısı üzerindeki ikinci bir kitabeden Turgut Bin İsmail tarafından 1465 yılında onarıldığı öğrenilmektedir

Afyon’daki Selçuklu eserlerinden olan bu cami kare planlı, pandantiflerin yardımıyla kubbeye geçiş sağlanmıştır. Dıştan kesme taştan caminin doğu duvarında içerisini aydınlatan bir penceresi vardır. Doğu cephesinin duvarları üzerindeki minaresinin tuğladan kısa bir gövdesi, basit bir şerefesi vardır.

Cami bütünüyle sade ve küçük olup içerisinde çağını yansıtan bezemesi bulunmamaktadır.


Kuyulu Mescit (Merkez)

Afyon’un merkezinde bulunan bu caminin kitabesi olmadığından ne zaman ve kimin tarafından yaptırıldığı bilinmemektedir. Günümüze kadar ulaşan sırlı tuğla minaresinden XIII.yüzyıl Selçuklu eseri olduğu anlaşılmaktadır. Minare temelindeki bir kuyudan ötürü Kuyulu Mescit ismi buraya yakıştırılmıştır.

Kare planlı tek kubbeli bir camidir. Mescidin doğu,batı ve mihrap yönündeki pencerelerden aydınlanmaktadır. Kuzey doğu köşesindeki minare orijinal olup bir sıra taş ve iki sıra tuğlalı,yıldız şeklinde üçgen dolgulu silindirik gövdesi bulunmaktadır. Gövdede baklava şeklinde firuze renkli tuğlalar kullanılmıştır.

Mescidin kuzey yönüne eklenen ek bölüm caminin görünümünü tamamen değiştirmiştir.


Kubbeli Mescit (Merkez)

Kubbeli Mescit Sahip Ata oğlu Nusreddin Ahmed Bin Mehmet’in emriyle İdris oğlu Hacı Ali tarafından 1331 yılında yaptırılmıştır.

Kare planlı,tek kubbeli bir cami olup on iki kasnaklı kubbenin kasnakla duvar araları kiremitle örtülmüştür.Mescidin giriş kapısı kuzey yönünde olup dört basamaklı bir merdivenle içeriye girilmektedir. Giriş kapısının solundaki dikdörtgen pencere üzerinde Bizans döneminden kalma bir lento kullanılmıştır.Giriş kapısı sivri kemerlidir,üzerinde mescidin yapılışını belirten kitabesi yer almaktadır:

Rahim ve Rahman olan Allah’ın ismiyle Mescitler şüphesiz Allah’ındır.Oralarda Allah’ a yalvarırken başkasını katmayın.Bu mübarek yerin imarı,büyük devlet adamı Nusratu’devle ve’d-Din Ahmed bin Muhammed’in 731 senesi mübarek Ramazanında günahkar kul İdris oğlu Hacı Ali- Allah akıbetini iyi kılsın- tarafından yaptırıldı.

Caminin ağaç işçiliği son derece güzel olup yapıldığı devri yansıtmaktadır.Ortada daire içinde bir yıldız motifi ve bu yıldızın etrafında geometrik geçmeler içerisinde kıvrık dal motifleri bulunmaktadır.


Arasta Mescidi (Merkez)

Afyon Çarşısı içerisindeki Mescidi Hacı İsmail Bin Mehmet 1335 yılında yaptırmıştır. Küçük ölçüdeki mescidin etrafı dükkanlarla çevrilmiş olup basit bir mimarisi bulunmaktadır.

Giriş kapısı üzerinde biri yapılışını,diğeri de Miralay İsmail Bey tarafından h.l311 (1893) yılında yapılan onarımını belirten iki kitabesi bulunmaktadır.

Kare planlı mescidin üzeri küçük bir kubbe ile örtülüdür. Küçük boyuttaki minarenin belirgin bir özelliği yoktur. Ayrıca iç mekanda önemli bir bezemesi de bulunmamaktadır.











Kabe Mescidi (Merkez)


Afyon Kalesinin altında Çavuş Başı Mahallesinde olan Kabe Mescidi’ni l397 yılında Hacı Mehmet Bin Yusuf yaptırmıştır.Söylentiye göre Kabe ölçüsünde yapıldığı için Kabe Mescidi ismini almıştır.

Kar planlı mescidin üzeri küçük bir kubbe ile örtülüdür. Kesme bazalt taşından yapılmış olup duvarlarında antik dönemlere ait taşlar yer yer kullanılmıştır. Camiye batı yönündeki 11 basamaklı bir merdivenle çıkılan bir kapıdan girilmektedir. Giriş kapısının üzerinde üç satırlık 1397 tarihli kitabesi bulunmaktadır:

Cedde’de ve dehale el Cennete bed
Elhaç Muhammed bin elhaç Yusuf
Fi Muharrem âm...samanimie

Türkçe’si:

Bu mescidi yenileştirdi ve sevabı dolayısıyla cennete girdi
Hacı Muhammet bin Hacı Yusuf
800 Muharreminde

Girişin iki yanında ve kıble yönünde açılmış iki pencere ile içerisi aydınlatılmıştır. İç mekan badanalanmış olup herhangi bir bezemesi bulunmamaktadır. Mescidin güney batı yönündeki, beden duvarları üzerine yapılmış minaresine duvarların içinde açılmış dar bir merdivenle çıkılmaktadır


Ak Mescit (Merkez)

Afyon Ak Mescit Mahallesinde yer alan Ak Mescit Ketencioğlu Hacı Hamza Bey tarafından l397 de yaptırılmıştır.

Kare planlı mescidin kuzey cephesinde son cemaat yeri bulunmaktadır. Dışa kapalı olan son cemaat yerinin üzeri beşik tonozla örtülüdür. Doğu yönünde mescit duvarlarının çıkıntı yapmasıyla minare kaidesi meydana getirilmiştir. Mescidin duvarları kesme taştan, son cemaat yeri tuğladan yapılmıştır.Doğu kenarındaki iki pencerenin altına küçük bir çeşme yerleştirilmiştir. Giriş kapısı üzerinde kitabesi bulunmaktadır:

“Aziz ve celi olan Allahu Taala buyurdu “Mescidler şüphesiz Allah’ındır. Oralarda Allah’ a yalvarırken başkasını katmayın. Nebi Aleyhis-Selam buyurdu: Kim Allahu Taâla için bir mescit bina ederse. Allah ona Cennette bir köşk bina eder-Allah’ın Resulu doğru söyledi. Bu mübarek mescidi şerifi Hacı Hamze bin Hacı Hasan el-Kettani 800 tarihinde bina etti”.

Mescit 7.48 X 7.56 ölçüsünde kareye yakın bir plan gösterir. Kubbe kasnağına Türk üçgenleri ile geçilir. Kubbe on iki kenarlı bir kasnak üzerine oturtulmuştur.


Mısrı Camisi (Merkez)

Afyon Mısrı Mahallesinde 1593 yılında Kasım Paşa tarafından yaptırılmıştır.Evliya Çelebi bu camiden Abdürrahim Efendi Camisi olarak söz etmiştir.Halk arasında da Mısrî Sultan, Mısırlı Camisi veya Kasım Paşa Camisi isimleriyle tanınmıştır.

Kasım Paşa Mescidi, büyük olasılıkla türbenin inşası sırasında kuzeybatı köşesine bir minare eklenmiş ve camiye çevrilmiştir.Cami iki kare bölümün birleşmesinden dikdörtgen bir plan şekline dönüşmüş, güneydoğu köşesine de kubbeli küçük bir bölüm eklenmiştir. Böylece caminin planı L şeklini almıştır. Yapımında kesme taş ve moloz taş kullanılmıştır. Özellikle kuzeydeki bölüm bütünüyle kesme taştandır. Üst örtüsünü sekizgen kasnak üzerine oturan bir kubbe tamamlamıştır. Kubbe, kalem işleri ile bezelidir. Burada Hülefâ-i Raşid’in isimleri, Rumili ve palmetli kompozisyonlar bulunmaktadır. Aynı bezeme harimde ve türbede de uygulanmıştır.

Kuzeydeki girişin karşısına gelen mihrap mozaik kakma çinilerle bezenmiştir. Dikdörtgen olan mihrabın iç içe iki bordüründen sonra dikdörtgen bir nişi bulunmaktadır. Bunun içerisine de beş kenarlı bir diğer niş yerleştirilmiştir. Bu mihrabın XIII.yüzyılda Karamanoğulları döneminde yapıldığı sanılmaktadır. Burada manganez moru, firuze, kobalt mavisi, mozaik kakma çiniler bir araya getirilmiştir. Ayrıca yıldızlar, beşgenler, geometrik motifler de onları tamamlamaktadır. Üst kısmı kûfi yazı şeklinde örgü motifi ile bezenmiştir. Caminin minber ve hünkâr mahfili orijinal değildir.

Minare kesme taştan olup, cami duvarlarının saçak hizasına kadar yükselmekte, burada yıldız şeklindeki üçgenlerle silindirik gövdeye geçilmektedir. Burmalı bir kordondan sonra da minare gövdesi düz olarak devam etmektedir. Şerefe altı mukarnaslıdır ve camiye oranla çok yüksek olan bu minare orijinaldir.

Caminin güneybatı kenarında L planın ucunu oluşturan küçük kubbeli kısım türbeye dönüştürülmüş olup, burada Akşemseddin’in soyundan Abdurrahman Karahisari ile Kasım Paşa’nın oğlu Çelebi Sultan gömülüdür. Türbeye hem cami içerisinden hem de yan harimden geçilmektedir.

Caminin güneyinde dikdörtgen planlı bir medrese ile kuzeydoğusunda da kadın ve erkeklere mahsus çifte bir hamamı vardır.



Gedik Ahmet Paşa Külliyesi (Merkez)

Afyon’da Osmanlı döneminde yapılmış en önemli eserlerden biri olan Gedik Ahmet Paşa Külliyesi, cami, medrese ve hamamdan meydana gelmiştir. Erken Osmanlı Devri yapılarından bir örnek olan bu külliye Sadrazam Gedik Ahmet Paşa’nın Anadolu Beylerbeyliği sırasında 1472 yılında yaptırılmıştır.

Evliya Çelebi bu yapı topluluğundan şöyle söz etmiştir: “Nezih bir burmalı minaresi vardır. Boyu 159, eni 80 kademdir. 2 kubbe yan yanadır. Mihrap ve minber eski sanat tarzında yapılmış ve bu minber Sinop şehrindeki minbere benzer, caminin yan sofaları vardır. Hareminde şifalı bir hamamı vardır. 70 hücreli medresesi vardır”.

Osmanlı Erken dönem mimarisinde ters T, yan mekanlı camiler tipinde olan bu caminin orta ekseninde iki kubbe ibadet mekanını oluşturmaktadır. Ayrıca doğu ve batı yönlerinde de üçer küçük kubbeli yan mekanlar bulunmaktadır.

Caminin kuzey cephesinde altı sütunlu ve beş kubbeli bir son cemaat yeri bulunmaktadır. Buradaki sütunlar Klasik Osmanlı mimarisinde olduğu gibi stalaktit başlıklıdır. Bu sütun başlıkları birbirlerine kemerlerle caminin beden duvarlarına da demir putrellerle bağlanmıştır. Son cemaat yeri ile cami duvarında iki sıralı pencereler yer almıştır. Alt sıradaki pencereler dikdörtgen, üst sıradakiler ise sivri kemerlidirler. Giriş kapısının iki yanında iki küçük mukarnaslı mihrapçık vardır. Caminin giriş kapısı zengin bir portal nişi görünümünde olup, köşeler yarım sütunlarla yuvarlatılmıştır. Buradaki yazılar Nakkaş hasan tarafından yazılmıştır. İbadet mekanın üzerini on iki kasnağa oturan, peş peşe iki kubbe örtmektedir. İbadet mekanının ilk bölümünde sağ ve soldaki üçer küçük kubbeli yan mekanlara açılan kapılar bulunmaktadır.

Kıble duvarının ortasında yer alan mihrap beyaz mermerden olup yukarıya doğru kademeli olarak daralmakta ve mukarnaslarla sonuçlanmaktadır. Mihrabın sol tarafındaki minber orijinaldir. Gri renkli mermerden yapılmış olan taş minberin girişi burmalı iki yarım sütunla sınırlanmış ve kapı üzerine de bir kartuş içerisinde ayet yazılmıştır. Merdiven korkulukları oldukça sade ve düzdür. Piramidal biçimde başlayan hutbe yeri konik bir külahla sonuçlanmaktadır.

Caminin en önemli tarafı zengin ağaç işçiliğidir. İki kanatlı kapıları, üstündeki kitabeler, geometrik geçmeler ve kündekâri işçilikle çağının en güzel örneklerinden birini ortaya koymaktadır. Ayrıca caminin içerisi zengin kalem işleri ile kaplanmıştır. Ancak, bu kalem işleri orijinal olmayıp XX.yüzyılda yapılmıştır.

Gedik Ahmet Paşa Camisi’nin minaresinin ayrı bir özelliği vardır. Taş kaide üzerinde burmalı ve yivli olarak yapılmış olup, Osmanlı taş işçiliğinin en güzel örnekleri arasındadır. Minare caminin kuzeybatı köşesinde, son cemaat yerinin başlangıcında kare bir çıkıntı yapmaktadır ve buradaki bir kapıdan da minareye çıkılır. Minare kaidesi kesme taştan, son cemaat yeri saçak hizasına kadar yükselir. Burada bir frizle kesildikten sonra yivli olarak gövde başlamaktadır. Başlangıçta dik olan bu yivler 1,5 metre sonra sağa doğru kıvrılarak burmalı yivler meydana getirir ve şerefe altında da zikzaklar halinde sona erer. Minare gövdesinin yivleri arasına lacivert renkli Kütahya çini parçaları yerleştirilmiştir.



Gedik Ahmet Paşa Medresesi


Gedik Ahmet Paşa Camisi’nin güneybatısında yer alan medrese cami ile birlikte 1472 yılında Gedik Ahmet Paşa tarafından yapılmıştır. Dikdörtgen planlı ve kesme taştandır. Kuzey cephesinde dışarıya doğru çıkıntı oluşturan portal sivri kemerlidir. Buradaki nişin içerisinde pembe mermerden yay kemerli giriş kapısı bulunmaktadır.

Avlunun doğu ve batısında dörder sütunlu kubbeli beşer revakın arkasında üçer hücre, iki köşede de iki ayrı hücre bulunmaktadır. Hücreler dışarıya iki sıra pencere ile açılmaktadır. Alt sıradaki pencereler dikdörtgen, üst sıradakiler de sivri kemerlidir.

Girişin karşısında, güney cephedeki üzeri kubbeli dershane ve yanında bir hücre yer almaktadır.



Gedik Ahmet Paşa Hamamı

Gedik Ahmet paşa Camisi’nin kuzeydoğusunda yer alan hamam, külliye ile birlikte 1472 yılında Gedik Ahmet Paşa tarafından yaptırılmıştır. Çifte hamam olarak yapılan bu hamam yol seviyesinin yükselmesinden ötürü zemini yolun altında kalmıştır. Moloz taştan yapılan hamamın erkekler kısmı kadınlar kısmından daha büyüktür.

Erkekler kısmının soyunmalığı dört kademeli duvarlardan meydana gelmiştir. Kare planlı bölüm, iki kademeli duvarlardan sonra sekizgene geçilmiş ve üzeri çatı ile örtülmüştür. Ayrıca doğu yönünde dışarıya doğru çıkıntılı kesme taştan giriş kapısının ortasına da Bursa kemerli bir giriş açılmıştır. Bu kapının sağ ve solunda sivri kemerli iki pencere ile aydınlatılan soğukluk bulunmaktadır. Erkekler kısmının soyunmalığına bitişik olan kadınlar kısmı, ölçü ve yükseklik olarak erkeklerinkinden daha küçüktür. Buraya batıdaki yay kemerli bir kapıdan girilmektedir.

Kadınlar ve erkekler kısmının soyunmalığının üzeri pandantiflerin taşıdığı merkezi kubbelerle örtülüdür. Soyunmalıktan dikdörtgen ve beşik tonozla örtülmüş soğukluk kısmına geçilir. Erkekler bölümünün sıcaklık kısmı, ortadaki kubbeli bölümün iki yanında tonozlu dikdörtgenler halindedir. Ayrıca bunun doğusunda da yine üzeri kubbe ile örtülü iki özel halvet bulunmaktadır.

Kadınlar kısmının halveti erkeklere göre daha farklıdır. Burada üçer tane yan yana sıralanmış kubbeli hücreler vardır. Kuzeyinde ise bugün yol seviyesinin altında kalmış olan sarnıç ve külhan bulunmaktadır.


Bağ Çeşme Camisi (Merkez)

Afyon’un Bağ Çeşme Mahallesi’nde bulunan bu camiyi Hacı İlyas oğlu Hacı Mustafa Bey 1495’te yaptırmıştır. Cami 1868 yılında onarılmıştır. Giriş kapısı üzerinde yapılış ve onarımına ait iki ayrı kitabe bulunmaktadır.

Bağ Çeşme Camisi kare planlı olup, kuzeyine tonoz örtülü bir son cemaat yeri eklenmiştir. Kesme taştan sade bir yapı olup, üzeri sekizgen kasnağın taşıdığı basık bir kubbe ile örtülüdür. İç mekan doğu ve güney duvarlarında açılmış ikişer pencere ile aydınlatılmıştır.

Kuzeybatı köşesinde, kaidesi bir sıra taş, üç sıra tuğladan yapılmış yuvarlak gövdeli minaresi bulunmaktadır.


Çavuşbaşı Camisi (Merkez)

Afyon’un Çavuşbaşı Mahallesi’nde bulunan bu camiyi Mustafa Bin Umur 1575 yılında yaptırmıştır. Banisinin Afyon’da Subaşılık yaptığı bilinmektedir.

Cami yüksek avlu duvarları ile çevrilmiş olup, batı yönündeki avlu giriş kapısının sağında kitabeli bir çeşme bulunmaktadır. Kare planlı, dıştan kesme taş olarak yapılmış caminin kuzey yönünde iki sütunlu ve kubbeli bir revak kısmı bulunmaktadır. İlk yapıldığı dönemde tek kubbeli küçük bir cami iken 1871 onarımında kuzeydeki son cemaat yerinin buraya eklendiği, yapı malzemesi ile uygulanan farklı tekniklerden anlaşılmaktadır. İbadet mekanı sekizgen bir kasnağın taşıdığı basit bir kubbe ile örtülüdür.

Caminin içerisi son derece sade olup, beyaz badana ile sıvanmıştır. Mihrap ve minberi herhangi bir özellik taşımamaktadır.

Caminin kuzeybatı köşesine sonradan yapılmış minare oturtulmuştur. Minarenin kaidesi caminin beden duvarlarının yarısına kadar yükseldikten sonra, Türk üçgenlerinin yardımı ile kareden on altıgene geçilmekte ve minare gövdesi de tuğladan on altıgen olarak devam etmektedir.


Ot Pazarı Camisi (Merkez)

Afyon çarşısı içerisinde yer alan Ot Pazarı Camisi’ni Tellalzade Süleyman Çavuş 1601 yılında yaptırmıştır. İlk yapılışında caminin arkasında bulunan türbe günümüze ulaşamamıştır.

Cami Kare planlı küçük bir yapı olup, dış duvarları kesme taştandır. İbadet mekanının üzeri pandandiflerin taşıdığı bir kubbe ile örtülmüştür. Mihrap basit bir mermerden olup, bezemesizdir. Ancak, caminin son derece güzel bir ağaç işçiliği gösteren minberi bulunmaktadır. Kuzey tarafına camekanla kapatılmış bir son cemaat yeri eklenmiştir. Üç sivri kemerli olan son cemaat yerinin üzerini üç kubbe örtmektedir.

Doğu cephesine de caminin beden duvarlarının çıkıntısı üzerine minare yerleştirilmiştir. Minare kaidesi orijinal olmasına rağmen gövdesi kesme taştan geç devirlerde yapılmıştır.









Arap Mescidi (Merkez)


Afyon Arap Mescit Mahallesi’nde bulunan Arap Mescidi’nin yapım tarihi ve banisi bilinmemektedir. Giriş kapısı üzerindeki kitabede 1809’da onarıldığı belirtilmiştir.

Kare planlı, tek kubbeli bir yapı olup, ayrıca küçük iki kubbeli bir son cemaat yeri bulunmaktadır. Kesme taştan yapılmış olan caminin üzeri pandantiflerin taşıdığı silindirik kasnaklı basık bir kubbe ile örtülmüştür. Caminin iç mekanı oldukça basit olup, herhangi bir tezyinatı bulunmamaktadır.

Batısında dışarıya doğru çıkıntı oluşturan bir minaresi vardır. Minare kaidesi sekizgen olup, bir sıra kesme taş, üç sıra tuğla ile örülmüştür. Minare gövdesi burmalı bir kordon üzerinde tuğladan düz olarak yapılmıştır.





Yeni Cami (Merkez)


Afyon Çarşısı içerisinde bulunan yeni Cami’yi 1711 yılında Hacı Abdi Çavuş yaptırmıştır. Bunu belirten kitabesinin yanı sıra 1838 yılında Hoca Paşa tarafından onarıldığını gösteren ikinci bir kitabe de camide bulunmaktadır. Bu onarımdan sonra Yeni cami ismi ile tanınmıştır.

Caminin onarım kitabesi;
Yeni Cami binasını Hacı Abdi Çavuş
Yaptı bu mabedi Ona bir çok senelerin yüceliğini verdi.
Sonunda mürürü zaman dolayısıyla tamire muhtaç oldu
Temiz hanedanın neslinden
Vakıf yapan nesilden Süleyman Şerif Elhac Paşa
Onun tamirine bir çok mal sarfetti
Yeni Cami güzel bir şekil kazandı
Yüz yıl evvel vakf edicisi ve yapıcısı yapmış iken
Görenlerin hepsi beğenip onun tarihini söylediler
Allah’a hamdolsun halen ikinci vakf edici Hoca Paşa’dır. 1224
Allahha hamdolsun dünya Allah’ın feyzine mashar oldu
Hacı Abdi Çavuş bu camiyi yaptı
Allah’ın yardıma erişip Suri onun bir tarih söyledi
İstekleri olanlar bir secde yeridir, hem de gönül açıcı bir makamdır 1124.

Yeni Cami tek kubbeli bir yapı olup, kuzey yönünde üç sütunun taşıdığı üç bölümlü üzeri kubbeli bir son cemaat yeri bulunmaktadır. Kesme taştan caminin doğu, batı, güney duvarlarında üç sıra halinde pencereler açılmıştır. İç mekan son derece sade olup, kubbe köşe traomplarının yardımı ile bir kasnak üzerine oturtulmuştur.

Caminin kuzeybatı köşesinde yer alan minaresi hafif çıkıntılı bir kaide üzerinde ve tuğladandır. Tuğlalar arasında zikzak ve çıkıntılarla gövde hareketlendirilmiştir.

Caminin 1254 tarihinde yapılan onarımından sonra Hacı Bakizadeler buraya bir medrese yaptırmıştır. Caminin kuzeydoğusunda sekizgen planlı küçük yapının kimin tarafından yaptırıldığı bilinmemektedir. Kesme taştan, kiremit çatılı bu yapının kütüphane olduğu sanılmaktadır.


Güdük Minare Mescidi (Merkez)

Afyon Demirciler Mahallesi’nde bulunan bu yapının ne zaman ve kimin tarafından yapıldığı bilinmemektedir. Kapısı üzerinde 1810 yılında onarıldığını belirten bir kitabe bulunmaktadır.

Güdük Minare Mescidi moloz taştan, kare planlı tek kubbeli bir yapıdır. Kubbe ana duvarlar üzerine sekizgen kasnak üzerine oturmaktadır. İçerisi oldukça basittir. Yanındaki minarenin kaidesi kesme taştan sekizgen olup, kubbe hizasına kadar yükselmektedir. Bunun üzerinde tuğladan minare gövdesine geçilir. Gövdenin ortasında zikzaklı iki kuşakla da minareye hareketlilik kazandırılmıştır.


Ulu Cami (Çarşı Camisi) (Şuhut)

Şuhut’un çarşısında yer alan Ulu Cami’yi Demirtaş Paşazade Hazma Paşa 1415’te yaptırmıştır. Cami 1862 yılında da onarılmıştır.

Kareye yakın dikdörtgen planlı olan caminin içerisinde kıbleye dikey, her sırada dörder tane olmak üzere dört sıra sütun bulunmaktadır. Böylece caminin içerisi Osmanlı ulu cami tiplerinde olduğu gibi dört nefe ayrılmıştır.

Kuzey yönündeki ahşap kadınlar mahfili ile caminin içerisi 1862 onarımında yenilenmiştir. Daha sonra 1970’li yıllarda Vakıflar Genel Müdürlüğü’nce onarılmıştır.

Caminin güneydoğu köşesinde yer alan minare kaidesinde toplama taşlar kullanılmıştır. Bunlar Bizans dönemine ait mermer bloklardır. Bu kaide üzerindeki minare tuğladan silindirik bir şekilde yükselmektedir.


Kubbeli Mescit (Şuhut)

Şuhut Hisar Mahallesi’nde bulunan bu camiyi Hamitoğulları’ndan Hızır Oğlu Emir İbrahim 1374 tarihinde yaptırmıştır. 1863 depreminde tamamen yıkılan cami 1964 yılında yeniden inşa edilmiştir.

Kubbeli Mescit Kitabesi:
Bu mübarek caminin yapılmasını Hızır oğlu hayrat ve hasenat sahibi, adil, kamil dinin yükselmesine çalışan büyük Emir İbrahim emretti. Allah onun mülkünü devlet, tahtını daim kılsın.

Peygamber Efendimiz dedi ki; Bir kimse Allah için ve Allah rızasını isteyerek bir cami yaptırırsa, Allah onun için cennette mislini yapar.

Dikdörtgen planlı, üzeri ahşap tavanlı olan cami, önceden kubbeli olduğundan kubbeli mescit olarak tanımlanmıştır.


Sinan Paşa Külliyesi (Sincanlı)

Afyon, Sincanlı’da bulunan Sinan Paşa Külliyesi’nin kitabesine göre Lala Sinan Paşa tarafından 1525 yılında cami, imaret ve hamamdan oluşan bir külliye olarak yaptırılmıştır.

Sinan Paşa Camisi yan mekanlı veya ters T tipi camiler plan düzenindedir. Dört sütunun taşıdığı kemerlerle birbirine bağlı, beş kubbeli son cemaatten sonra ibadet mekanı, kemerlerle birbirine bağlı kare bir bölüm halinde olup aynı eksende iki kubbe orta bölümünün üzerini örtmektedir. Bu kubbeler caminin diğer üst örtülerinden daha yüksektir. Bunun dışında kalan iki yan nefin üzeri tonoz örtülüdür. İbadet mekanın yanında, küçük kubbeli iki yan kanat bulunmaktadır.

Caminin kuzey bölümünde cümle kapısı dışarıya doğru çıkıntı meydana getirmektedir. Giriş Bursa kemerli bir niş içinde bulunmaktadır. Bu kapının üzerine kitabe oturtulmuştur.

Sinan Paşa bilüp dünya fenasın
Diledi kim yapa ukba binasın
İmaret başladı ve cami idi
Ki verdi ihmadına can safasın
Kılındı Cuma ve evkatı hamse
Okundu her seher evrad
Kamu mü’min olanlar bu sebebten
İderler runhuna rahmet du’asın
Yazanalar bu sefedarına tarih
Kodular addıgayine
Bi’avnillah ve hüsnü tevfik-ı
Kad temmet bi’avnillah hüsnü ve tevfik-i Huda

Sinan Paşa külliyesinin yaklaşık 300 m. uzaklıkta 1524-1525 tarihinde yapılmış hamamı bulunmaktadır. Sinan Paşa’nın Türbesi, Erken Osmanlı Döneminde çok sık rastlanılan biçimde, yüksek bir kaide üzerinde baklava başlıklı dört sütunun kemerlerle birbirine bağlanmasından oluşturulmuş olup bu mekanın ortasındaki mezarından ibarettir. Türbenin üst örtüsü pandantifli bir kubbe ile örtülmüştür. Ayrıca imaret dikdörtgen planlıdır. Yakın tarihlerde restore edilen imaretin üzeri beşik tonozlarla örtülüdür. Taş duvarlı ve derzli imareti batı ve kuzey yönündeki iki kapıdan girilmektedir.


Çarşı Camisi (Sultandağlı-İshaklı)

İshaklı Selçuk Mahallesinde bulunan Çarşı Camisi, Çakırağa Caddesi üzerinde, Sahip Ata Kervansarayı arkasındadır. Kitabesine göre 1458 yılında Karamanoğlu İbrahim Bey zamanında Şeyh Bünyadin Oğlu Hüsrev ile Mehmetzade Halil kardeşler tarafından yaptırılmıştır.

Rahman ve rahim olan Tanrı adıyla...
Bu mübarek mescidi Mehmet han zade Sultan İbrahim’in
Zamanında, Allah mülkünü muhaledetsin
Mehmet oğulları Mehmet ve Halil ve şeyh bünyad
Oğlu Hüsrev Ali (863 h) yılı evvellerinde recep ayında
Yaptılar. Allah akıbetlerini iyi etsin.Bu taşı
Ahmed işledi (863 h.) (1458)

1914 yılında temelinden itibaren yeniden yapılmış olan caminin ibadet mekanı altı ahşap sütunun taşıdığı bir tavanla örtülmüştür. İlk yapılışında toprak damlı olduğu sanılan caminin kuzey ve doğu cephelerinde iki kapısı bulunmaktadır. Güney cephede üç, diğer cephelerde de ikişer pencere ile ibadet mekanı aydınlatılmıştır. İçeride kuzey yönünde kadınlar mahfili ikinci katı oluşturmaktadır. Kuzey doğu köşesindeki minare kesme taş kaide üzerinde tuğla gövdelidir.

Caminin önünde Laleli Çeşmesi ismi verilmiş bir çeşme bulunmaktadır.Çeşmeye bu ismin verilmesi ayna taşı üzerindeki iki selvi ile lale motiflerinden kaynaklanmaktadır.


Rüstem Paşa Camisi (Bolvadin)

Bolvadin ilçe merkezinde,çarşı içerisinde bulunan Rüstem Paşa Camisini Rüstem Paşa yaptırmış olmasına karşılık yapım tarihi bilinmemektedir. Mimar Sinan’ın eserlerinin listesini veren Tezkiret-ül Ebniye’de bu caminin isminin geçmiş olması ve caminin yapı üslubundan XVI.yüzyılda yapıldığını ortaya koymaktadır. Ayrıca cami avlusundaki l546 tarihli, Lala Sinan Paşa’nın torunu Alaeddin’in mezarının bulunuşu caminin l546’dan sonra yapılmış olduğunun n belirgin delilidir.

Osmanlı mimarisinde tek kubbeli klasik yapılar gurubundaki bu caminin son cemaat yeri orijinal değildir. Zemindeki kalıntılardan burada sütunlu ve kemerlerle birbirine bağlanan bir son cemaat yeri olduğu anlaşılmaktadır. Sultan Abdülmecit zamanında yeniden ve ahşap bir son cemaat yeri buraya yapılmıştır. Dört köşe ağaç direklerin kaideleri ve başlıkları Klasik Dönem mimari parçalarıdır.

Caminin ibadet mekanı yayvan kemerli, köşe tromplu bir kubbe ile örtülmüştür. İki trompun arası kemerlerle birleştirilmiş,içleri de yarım kemerlerle takviye edilmiştir. Kubbe kasnağı beden duvarlarından daha içeride olup, kasnak normal kasnaklardan daha yüksek tutulmuştur. Kasnağın üzerinde sekiz adet alçı şebekeli pencere dizisi bulunmaktadır. Mihrap oldukça basittir. İç kısımdaki bezemelerde geç devirlerde yapılmıştır ve süsleme sanatı yönünden bir özelliği bulunmamaktadır.

Caminin kuzeybatı köşesinde tuğladan silindirik gövdeli bir minare, önüne de geç devirde yapılmış ahşap bir şadırvan yerleştirilmiştir. Ayrıca caminin yakınında küçük bir de hamam bulunmaktadır.


Alaca Cami (Bolvadin)

Bolvadin Alaca Sokakta bulunan Alaca Camisinin ne zaman ve kimin tarafından yaptırıldığı bilinmemektedir. Cami dikdörtgen planlı olup sütunlarla ibadet mekanı dört sahna ayrılmıştır Bu sahınları meydana getiren sütunları birbirine bağlıyan dört kemer ahşap tavanı taşımaktadır. Kuzeydoğu köşesindeki minare kare kaide üzerinde silindirik gövdelidir.

Bu caminin mimari izleri, yapı tarzı ve ahşap kapı kalıntıları Selçuklu döneminde, XIII.yüzyılda yapıldığı izlenimini vermektedir.Ancak yapılan onarımlar caminin orijinalliğini kaybetmesine neden olmuştur.


Çarşı Camisi (Emirdağ)

Emirdağ Çarşısı içerisindeki bu caminin ne zaman ve kimin tarafından yaptırıldığı bilinmemektedir. Yalnızca onarım kitabesinden 1908 de yenilendiği öğrenilmektedir.

Kuzey cephesindeki beş bölümlü son cemaat yeri sivri kemerlerle birbirine bağlanmış,üzerleri kubbelerle örtülmüştür. Dikdörtgen planlı ibadet yerinin ahşap bir tavanla örtülmüştür. Beden duvarları üzerinde basık kemerli pencereler bulunmaktadır.

Çarşı Camisi’nin mimari bir özelliği olmayıp basit bir köy camisi konumundadır.


Ulu Cami (Sandıklı)

Sandıklı Cuma Mahallesi’nde Yukarı Pazar Mevkii’nde bulunan bu cami, kitabesine göre Aydemir Bin Abdullah El Necip tarafından 1378 yılında yaptırılmıştır. Bir başka kitabeye göre de Abdullah Bin Mustafa tarafından 1526’da onarılmıştır.

Bu yapıya Ulu Cami denilmesine rağmen Osmanlı mimarisinde Ulu Cami tiplerinden hiçbirisine girmemektedir. Kare planlı, kalın duvarlı caminin üzeri pandantiflerin yardımı ile kasnaksız tek bir kubbe ile örtülmüştür. Duvarları takviye amacıyla içeride yapılan kemerler camiye basık bir görüntü vermiştir. Kuzey cephesindeki son cemaat yeri daha sonradan yapılmıştır. Mihrap nişi yarım silindirik olup, kademeler halinde yukarıya doğru daralmaktadır. Bezeme tamamen XIX.yüzyıl sonlarını yansıttığı gibi içeride duvar resimleri de bulunmaktadır.

Caminin kuzeydoğusundaki minare taş temelli, tuğladan silindirik gövdelidir. Bu da geç devirlerde yapılmıştır.


Hamamönü Camisi (Sandıklı)

Hamamönü Camisi’nin yapım ve banisi bilinmemektedir. Mimari üslubundan yaklaşık 150 yıllık bir yapı olduğu anlaşılmaktadır. Dikdörtgen planlı, kerpiç bağdadi duvarlı olan caminin üzeri içeriden ahşap tavanlı, dışarıdan da toprak damlıdır. İç mekan iki sıralı ağaç direklerle üç sahna ayrılmıştır ve bunların üzerindeki küçük yastıklar kirişleri taşımaktadır.

Caminin önündeki hamamdan ötürü buraya Hamamönü Camisi ismi verilmiştir. Vakıf kayıtlarına göre caminin ve hamamın Hacı Arif Efendi vakfından olduğu belirtilmiştir.


Muradım Camisi (Sandıklı)

Sandıklı Çay Mahallesi’nde Dereboyu Sokağı’nda bulunan Muradım Camisi’nin ne zaman ve kimin tarafından yapıldığı bilinmemektedir. XVIII.yüzyılın sonlarında yapıldığı sanılmaktadır.

Dikdörtgen planlı cami, ahşap on iki direkle üç sahna ayrılmış olup, bunlar tavanı desteklemektedir. Mimari yönden bir özelliği bulunmamaktadır. Caminin bitişiğinde bulunan Muradım Türbesi kare planlı küçük bir yapıdır. Üzeri kubbe ile örtülmüştür. Türbede Şeyh Nurettin ve Şeyh hazma isimli şahıslar gömülüdür.


Ahmet Paşa Camisi (Sincanlı)

Sandıklı Ahmet paşa Köyü’ndeki bu camiyi yaptıran kişi ve yapım tarihi bilinmemektedir. XVII.yüzyılda yapıldığı sanılmaktadır. XX.yüzyılın ikinci yarısında batı yönüne üç kubbeli mekan eklenmiş ve yapı orijinalliğinden uzaklaşmıştır. İlk yapılışında dikdörtgen planlı olup, üzeri aynı eksende iki kubbe ile örtülü idi. Düzgün kesme taş ve molozdan yapılmıştır. İbadet mekanını örten kubbeler sekizgen kasnaklıdır. Mihrap niş şeklinde olup herhengi bir özelliği yoktur. Gerçek mihrabın bunun altında kaldığı sanılmaktadır. Ahşap minberinin bir özelliği yoktur.

Caminin kuzeybatı köşesine, kesme taş kaideli, tuğla gövdeli minaresi eklenmiştir.
 
#7
Afyon Çeşmeleri


Hodalı Çeşmesi (Merkez)


Afyon Ulu Cami mahallesi’ndeki Hodalı Çeşmesi’ni Selçuklu Sultanı II.İzzettin Keykavus Bin Keyhüsrev Han’ın emri ile Senir’li Şemseddin Ömer 1250 tarihinde yaptırmıştır. Çeşmenin dört köşe Selçuklu sülüsü ile yazılmış 6 satırlık bir kitabesi vardır:

“Es-Sultanel-Azam İzzedünya ve
Edin Ebül Fetih Keykavus Bin Keyhüsrev
Burhane Emirel mü’müminin emere bi-imareti
El mekamül mübarek el-Abdüs-zaif
Şemseddin Ömer Bin Osman el-Seniri
Fi tarih sene ve erbaine ve sittemie
648 (1250)”.


Alaca Çeşmesi (Bolvadin)

Bolvadin İstasyon Caddesi’ndeki Alaca Çeşme kitabesinden öğrenildiğine göre Sahip Ata Fahrettin Ali’nin kölelerinden ve beylerden olan Bayram, Sultan Gıyasüddin’in emri ile 1278 yılında yaptırılmıştır. Yedikapı savaşından sonra Bolvadin’e gelen Selçuklu Sultanı Bayram bey’e bu çeşmenin yapılmasını emretmiştir. Bu çeşme karşısındaki Alaca Camisi ile birlikte yaptırılmıştır. Yarım yıldızlarla süslü çeşme aynası üzerinde Selçuklu sülüsü ile dört satırlık bir kitabe bulunmaktadır:

“Emere bi-inşae hazihil-aynül-cariye fi eyyamı devlet
Es-Sultanel-azam Gıyasüddünya ved-din Keyhüsrev Bin Kılıçaslan
El-Abdüs-zaif Bayram İbni Abdullah üs-sahibi ahsenalluh hatimet ehu
Fi Muharrem sene seb’a ve seb’ine ve sittemie
677 (1278)”.


Gezler Köy Çeşmesi (Sincanlı)

Sicanlı Ovası’nın doğusunda bulunan Gezler Köyü Meydanı’ndaki çeşmenin üzerindeki sekiz satırlık Arapça kitabeden burada daha önce bulunan eski çeşmenin Germiyan Beylerinden Ebubekir oğlu Cemal Bey’in isteği ile 1323 yılında yaptırıldığı öğrenilmiştir:

“Bismillaâhir-rahmanir-rahim
Kalel-lahu tebareke ve tealâ
Ve Enzelna mines-samâi Mâen Tahura
Ve kelen-nebi aleyhi-selâm
Ve minel-mae küllü şeyh’i hay
Emere hazel-aynül-Mübârek
El-Emir Cemal ibni Ebubekir yalu ahsenallahu
Avakıbehu fi sene selase ve ışrine seb’a mie
723 (1323)”.


Tahtalı Cami Çeşmesi (Bolvadin)

Bolvadin çarşısından Ağılönü Mahallesi’ne giden yol üzerinde, tahtalı Camisi’nin karşısındadır. Bu çeşme 1454 yılında halk tarafından yaptırılmıştır. Sivri kemerli çeşmenin yan tarafında sekiz satır halinde kitabesi bulunmaktadır:

“Şah Süleyman Al-i Osman pür keramet pür safa
Sayesibnde hoş geçerler daima bay-ı geda
Hamdü Lillah Devletinde olup işbe âyn-ı cari
Rûz-ü şeb hazretine herkes eder daim düa.
Sahib-ül-hayr, mübaşir her kimin kisâyi var
Avn-ı Hak olsun refiki anların yemül-Ceza
Bu tarik-ı âm’dan her kim geçerse ey imam
Diler Tahsin ede tarihini ‘Huşca bina’ “.


Hüsam oğlu Hacı Beyazıt Çeşmesi (Bolvadin)

Bolvadin’de Hacı Ahmet Mahallesi’ndeki çeşmeyi Kanuni Sultan Süleyman’ın emri ile Hüsam oğlu Hacı Beyazıt 1539 yılında yaptırmıştır. Osmanlı döneminde Surra yolunun (Hac yolu) Bolvadin’den geçmesinden ötürü bu çeşmenin yapıldığı sanılmaktadır. Bunun yanı sıra sefere çıkan ordu da burada konaklıyordu.

Çeşmenin Kitabesi:
“Emere bi-inşai hazel-aynül-cariye
Fi eyyamı Devlete Sultan Süleyman bin Selim Han
Edamellahu ömrühu El-abdüzzaif Hacı Bayazıd bin Hüsam
Fi evasıt-ı zil-kade 945”.


Umuroğlu Mustafa Çavuş Çeşmesi (Çavuşbaşı Camisi Çeşmesi) (Sandıklı)

Çavuşbaş Mahallesi’ndeki Çavuşbaş Camisi’nin bulunduğu yerde, Mustafa Çavuşun oğlu Mehmet Bey bir çeşme yaptırmıştır. Sivri kemerli çeşmenin üzerine altı yazıtlık bir kitabe yerleştirilmiştir:

“Mustafa Ağa merhum bünyadI mesçide
Oğlu merhum Mehmed çeşmesine ihtimam
Cafer Ağa’dır sebeb bunların itmamına,
İde mahşerde şefaat anlara Fahrül-Enam
Çeşme tarihi Kemal aşkına nuş olsun deyin
Aşkına hem de Hüseyn-ı Kerbela’nın Ves-selam”










Halime Kadın (Cevizaltı) Çeşmesi (Merkez)


Gedik Ahmet Paşa külliyesi’nin avlusunda, çifte sütunlu bir çeşme bulunmaktadır. Hayırsever bir kadın olan Halime Kadın bu çeşmeyi 1764 yılında yaptırmıştır. Çeşmenin iki satırlık kitabesi bulunmaktadır:

“Barek-Allahbudur tevfik-i Hakkın mazharı
Kim Halime Kadın oldu bu hayrın masdarı
Yaptırıp atşile dedi murassa tarihini
Nuş edin bu çeşmeden ab-ı zülal-ı sükkeri
1178 (1764)”


Mustafa Bey Çeşmeleri (Merkez)

Hersek Ahmet Paşa’nın torunlarından Hacı Ahmet Paşa’nın küçük oğlu Mustafa Bey Afyon’da çeşitli yerlerde çeşmeler yaptırmıştır. Bunlar Bolvadin Ağılönü Camisi karşısında, Ali Çetinkaya Kız Enstitüsü köşesindeki Askeriye Çeşmesidir. Ancak bu çeşmeler Afyon’da açılan yollar sırasında yıkılmıştır. Buğday Pazarındaki Çeşmesi’nin kitabesi Afyon Müzesindedir.


Döğer Işıklar Çeşmesi (İhsaniye)

İhsaniye Döğer’deki yuvarlak kemerli çeşmeyi yazıtına göre Döğer’ın zenginlerinden Hüseyin oğlu İbrahim 1779’da yaptırmıştır.Çeşmenin Kitabesi :

“Bena hazel-ayn-ül-latif İbrahim Ağa bin Hüseyin Ağa
Fi-sene selase ve tis’ine ve mie ve elf
Min Hicreti-men lehül-izz-ü veş-şeref
1193 (1779)”


Olucak Çeşmesi (Merkez)

Afyon Karahisar Çavuşbaş Mahallesi’nde bulunan bu çeşmenin suyu XIII.yüzyılda Mimar Gevhertaş’ın Alaeddin Medresesi’ne bağladığı kaynaktan sağlanmıştır. Medresenin yıkılmasından sonra 1789’da bu çeşme yapılmıştır. Kitabesinden öğrenildiğine göre Turşan Hacı Ali isimli bir kişinin ruhu için öldükten sonra yapılmıştır

Yuvarlak kemerli çeşme üzerindeki kitabesi:
“Hubbeza Turşan El-Hacı Ali
Ruhuna bu çeşme oldu sebil
Çıktı tarihi meya-ı nehirden
Hayr-ı cari mizab-ı Cemil 1204 (1789)”.


Badakoğlu Çeşmesi (Sultandağ)

Sultandağı, İshaklı’daki Konya Caddesi üzerinde bulunan Badakoğlu Çeşmesini kitabesinden öğrenildiğine göre İshaklı’da Badakoğlu ismi ile tanınmış bir hayırsever Rodoslu Manuel Usta’ya 1791’de yaptırmıştır. Çeşmede Selçuklu Kervansaray’ının yıkıntısından arta kalan taşlardan yararlanılmıştır. Çeşmenin ayna taşı üzerinde kitabesi bulunmaktadır:

“Bu çeşmeden içip mai Fıratı
Her içtikçe bula canın hayatı
Sebeb olan bula ya Rab izzeti.
Çekmesünler dareynde mihneti
Amele Rodoslu Haç Mansur
1206 (1791)”.


Siyahlar Çeşmesi (Merkez)

Afyon Karahisar’da Siyahlar Mescidi ismi ile tanınan caminin önündeki çeşmeyi hayırsever bir kadın olan Neslihan Kadın 1810 tarihinde yaptırmıştır. Çeşmenin yuvarlak kemeri üzerinde dört satır halinde kitabesi bulunmaktadır:

“Şimdi suyun buldu siyah tekkesi
Neslihan Kadın verüp hayra sebat
Bismillah ile deyin tarihi tam,
Nuş edin bu çeşmeden Ab-ı Hayat 1225 (1810)”.


Abdal Baba Çeşmesi (Şuhut)

Şuhut, Bektaşi Babalarından olan Abdullah Sultanoğlu Ahmet Baba adına, bu çeşmeyi oğlu İsmail Efendi l817 yılında yaptırmıştır. Çeşmenin sivri kemerli ayna taşı üzerinde kitabesi bulunmaktadır:

“Bismillahir-rahmanir-rahim
Ab-ı revan-ı Ahmed Baba han bin Abdullah Sultan
Sahibül-hayrat evladı İsmail Efendi
1232 (1817)”.


Hüsrev Paşa Hanı Çeşmesi (Emirdağ)

Emirdağ Han Köyü’ndeki Hüsrev Paşa Hanı yapılırken yanına bir de çeşme eklenmiştir. Zamanla çeşmenin su yolları bozulmuş ,kitabesinden öğrenildiğine göre Karahisar ve Sultanönü Sancakları Valisi Mehmet Reşit Paşa su yollarını onarmış ve çeşmeyi de yeniden yaptırmıştır. Bunu belirten 6 satırlık kitabeyi de çeşmenin üzerine koydurmuştur:

“Müror-u vakt ile olmuş idi bu çeşme virane
Şikayetkar olurdu teşnelikten uğrayan hana
Vezir-i sami, alihimmet, bülend-i ikbal Reşid Paşa
Ki tamir eyledi anı, muammer ola merdane,
Vahid’in hame-i safı ana nutk eyledi tarih.
Bu bir ayn-ı kerem kim caddedeki cümle atşanef
1237(1821)”.


Hacı Paşa Çeşmesi (Merkez)

Afyon Karahisar merkez köylerinden Erkman Köyü’nde Hacıbaba Türbesi’nin önündeki çeşmeyi Hacı Ahmet Ağa’nın oğlu Süleyman Ağa, halas Hanife Hanım’ın ruhu için 1831 yılında yaptırmıştır. Dikdörtgen, üzeri çatılı türbenin tarih kitabesi bulunmaktadır:

“Hub mevkiinde bir eser olmuş bu Ayn-ı canfeza
Dil-teşneler nuş eylesün işte bu Ma-i azep Fırat
Hoş sarf-ı himmet kldı Mollazade Süleyman Ağa
Vala himem ali nejad ol zat-ı memduh-us sıfat
Daim cücuh-u hayra sarf eyler heman hep varmış
İzzü şerefle rıfatı hemvari olsun ber sebat
Yaptırdı halası Hanife hanımın ruhu için
Mevla ivez versin ana Ukbaba duzahten necat
Hak ömrünü müzdad ede adasını berbad ede
Subh-u mesa dilşad ede,gam görmiye ezher cihat
Feyzi düayı hatm edüp medhiyle tarihin dedi
Hakka cihande var ise ancak budur Ab-ı Hayat
1247 (1831)”.


Gazlıgöl Çeşmesi (Merkez)

Afyonkarahisar Gazlıgöl kaplıcası önündeki çeşme üzerindeki yazıta göre Boyacıoğlu Mehmet Ağa’nın ruhu için 1902 yılında yaptırılmıştır. Boyacıoğlu Hacı Mehmet ağa Afyon’da üç çeşme yaptırmış ve üç dükkanını da vakfetmiş bir hayırseverdir. Şeriye Sicillerinden öğrenildiğine göre de bu çeşme vasiyeti uyarınca ailesi tarafından yaptırılmıştır.
Çeşmenin Kitabesi:

“Binayı çeşme-i Ziba vücuda geldi hamdolsun
İçenler ab-ı safından sükun-ü atş-ı can olsun
Müror-u abirin nuş eyledikçe ruz-ı mahşerde
Boyazızade merhum Mehmet ruhu şad olsun
Yirmiyle binüçyüzde yapıldı çeşme-i rana
Zuhur etti ana Haktan lutf-u tarih tılsım olsun
1320 (1902)”.


Bedüş Köyü Çeşmesi (Şuhut)

Beduş ilçesi Bedeş Köyü’ndeki çeşmeyi kitabesinden öğrenildiğine göre Şuhutlu Tülüzade Hüseyin Avni Bey l913 yılında yaptırmıştır. Mimari bir özelliği olmayan çeşmenin iki yanında yivli iki plaster olup birbirlerine sivri, kırık bir kemerle bağlanmıştır. Ayna taşı üzerindeki kitabesini Mevlevi dervişlerinden hattat Kazancı Mehmet Dede Efendi yazmıştır:

“Söy kıldı Tülu zade Hüseyin Avni
Yaptırıp bu çeşmeyi Kablel-memat
Hazret-i Şah-i velayet ruhuna
Bahş kıldı ecrini aldı berat
Şahit olsun Oniki İmam ana
Böyledir Al-i Aba’dan senihat
Hu deyip içse erenler abını
Her belalardan bulur fev-ü necat
Gel Şehid-i Kerbela’nın aşkına
Nuş kıl bu çeşmeden ab-ı hayat
1330 –l332 (1913)”.
 
#8
Afyon Kaleleri


Afyon Kalesi
(Merkez)

Afyon Kalesi, Arzava ülkesine sefer düzenleyen Hitit İmparatoru II.Murşil tarafından MÖ.1350 yılında, askerlerinin kışı geçirmeleri amacıyla 226 m. yüksekliğindeki trakit bir kaya kütlesi üzerinde yapıldığı sanılmaktadır. Kalenin o zamanki ismi Hapanuva (Yüksek Tepe Şehri) idi. Sonraki dönemlerde eklerle daha da genişleyen kale çevrenin kontrolü için önemli stratejik bir konumdadır.

MÖ.VIII.-VII. Yüzyıllarda Frigler burasını kontrol altında tutmuşlar ve yöreyi hakimiyetlerine almışlardır. Ayrıca kalenin eteklerine de Akronio veya Akronium ismini verdikleri bir yerleşim yeri kurmuşlardır.Friglerden sonra Lydialılar, Persler, Pergamon Krallığı, Romalılar Bizanslıların eline geçmiştir.

Malazgirt Savaşı’ndan sonra XI. Yüzyılda Selçuklular buraya yerleşmiş, burada yaşayan Türk boyları kayalar üzerindeki bu kaleye Karahisar ismini vermişlerdir. Selçuklu Sultanı I.Alaeddin Keykubat bu kalede hazinelerini saklamış, bu yüzden de Hisar-ı Devle ismiyle tanınmıştır. Selçuklu vezirlerinden Sahip Ata Fahrettin Ali ve oğullarına kale muhafızlığı verilmiş bu nedenle de ismi Karahisar-ı Sahip olmuştur. Osmanlı döneminde Sultan II.Selim kaleyi onarmış ve en iyi afyonun bu çevrede yetişmesinden ötürü de kaleye Afyonkarahisar denilmiştir.

Dik bir tepe üzerindeki kaleye, kayaların üstüne oyulmuş merdivenlerle çıkılmaktadır. Bunlar iç ve dış olmak üzere iki bölümden oluşurlar. Kız Kalesi veya Kız Kulesi denilen kalenin iç bölümü muhafızlara ayrılmıştır. Sultan Alaeddin Keykubat burada cami, saray, erzak ambarları, cephanelikler, sekiz su sarnıcı ve değerli eşyaların saklandığı bir de mahzenler yaptırmıştır. Burası askerî amaçlı olduğundan halkın oturacağı yerler bulunmaz. Buradaki caminin süslü bezemeleri olan minaresi yıkılmıştır. Ayrıca kalenin batı kapısı üzerindeki iki yazıttan biri Alaeddin Keykubat’ın, diğeri de Sultan II.Selim’in yaptırdığı onarımları belirtmektedir.

Afyon Kalesi’nin Türk mitolojisinde (efsanelerde) de yer etmiş bazı öyküleri bulunmaktadır:

3400 yıllık geçmişe sahip olan Karahisar Kalesi, birçok kez el değiştirmiş, her defasında yeni bir efsane söylenmiştir. Yerden 226 m. yükseklikteki trakit bir kaya kütlesi üzerindeki kaleyi ele geçirmek kolay değildir. Bu nedenle Battal Gazi’den Hz.Ali’ye, Beyböğrek’ten Çavuşbaşı’na , Horoz Dede’ye kadar bir çok efsane anlatılmış, bunların izleri günümüzde de varlığını korumaktadır. Bunlardan Hazreti Ali ya da Düldül’ün ayak izleri efsanesine göre; İslam halifelerinden Hazreti Ali, atı Düldül’ün üzerinde dağdan dağa uçarak sefer yapmaktadır. Bu seferlerin birinde Afyonkarahisar’a gelen Hz. Ali, Hıdırlık Dağı’nda konaklamak için sertçe yere basınca, buradaki bir kaya üzerinde ayağının izi kalır. Daha sonra Hıdırlık’tan Kale’ye atlayan Düldül, burada da dizginlenince bu kez ön ayağının izi bir kayanın üzerinde kalır. Hz. Ali, Düldül’ü sulamak için su yalağına vardığında, atı bağlayacak bir yer bulamaz ve dört parmağı ile yalağın yanındaki bir taşa vurarak taşı deler ve atı buraya bağlar. Afyonkarahisar Kalesi’nde bugün Düldül’ün ayak izi ile atın bağlandığına inanılan kaya üzerinde delik, hala varlığını korumaktadır.

Karahisar Kalesi ile ilgili bir başka efsane ise Battal Gazi ile ilgilidir:

Afyonkarahisar’da 740 yılında öldüğü konusunda tarihçilerin birleştiği Battal Gazi ile yakın arkadaşı Ahmet Tarhan kaleyi kuşatır, içeridekilerin dışarısı ile bütün bağlantılarını keser. Kale komutanı, bunun üzerine Bizans İmparatoru’na haber gönderir ve yüz bin kişilik bir ordu yardım için yola çıkar. Kalenin burçlarından Battal Gazi’yi görerek aşık olan komutanın güzel kızı Ona bir kötülük gelmemesi için çimler üzerinde uyumakta olan Battal Gazi’ye bağırır, ancak duyuramaz. Sonra bir kağıt yazar, taşa sararak üzerine atar. Battal Gazi, bir iki kıpırdandıktan sonra hareketsiz kalır. Battal Gazi’nin uyanmadığını gören kız telaşlanır, babasına Türklerin komutanının çayırda uyuduğunu söyler ve güya Onu öldürmek için zehirli bir hançer ister. Battal Gazi’nin yanına gelen kız onu ölmüş olarak bulur. Çünkü attığı taş, Battal Gazi’nin kulağına gelmiş ve ölümüne neden olmuştur. Kız üzülür ve hançeri kendi kalbine saplayarak hayatına son verir. Bizans ordusu kalenin eteklerine geldiğinde amansız bir savaş başlar, Ahmet Tarhan askerleriyle birlikte şehit olur. Ahmet Tarhan Karahisar Kalesi’nin eteklerinde, şu anda Ulu Caminin karşısındaki bir mezara gömülmüştür. Ancak savaştan sonra çok şiddetli bir fırtına başlar ve Battal Gazi’nin cesedini Eskişehir dolaylarına atar. Böylece Bizanslılar, Battal Gazi’nin öldüğünü anlayamaz ve daha uzun süre onun korkusuyla yaşarlar.

Bugünkü Olucak Çeşmesinin, Çavuşbaşı mahallesinin ve Çavuş Dede mezarı ile ilgili olarak anlatılan Çavuşbaşı ya da Çavuş Dede efsanesi ise şöyledir: Afyonkarahisar sancağı Türk egemenliğine girmeden önce burada valilik yapan kişiye Türk hükümdarı elçiler göndererek kalenin Türklere teslimini ister. Her defasında ret cevabı alınması üzerine hükümdar en güçlü Çavuş Başını Karahisar Kalesi’nin alınması için görevlendirir.Çavuşbaşı askerleriyle birlikte birkaç gün içinde Muttalıp bağlarına gelir. Bunu haber alan kale komutanı, kaleye kapanarak savunma düzeni alır. Ertesi sabah Türk askerleri Karakuyu’ya ulaşır. Su stoku tükenen askerler, Karakuyu’da su içmek isterler ama su sağlığa zararlı olduğu için vazgeçerler.Bunun üzerine çevrede su aramaya başlarlar ancak bulamazlar. Durum Çavuşbaşına bildirilir. Çavuşbaşı, yanına birkaç kişi alarak Yağdan denilen kayalıklara doğru gider. Çok yüksek bir kayanın önünde bazı dualar mırıldanır ve “Burada bir su olacak” diye bağırıp kılıcını kayaya vurur. Kılıç darbesiyle yarılan kayadan su fışkırır. Çok güzel ve şifalı olan su askerlerin yorgunluğunu giderir. Dinlenen ordu bir Cuma günü kaleye saldırır ve kaleyi ele geçirirler. Şehitler arasında Çavuşbaşı da vardır. Bugün Afyonkarahisar’ın Çavuşbaşı Mahallesindeki Olucak suyu güzel bir memba suyudur. Olucak çeşmesinin karşısındaki Çavuş Dede mezarı halkın adaklar adadığı küçük bir türbedir.

Karahisar Kalesi, tarihi boyunca, evlenmek isteyen kızların iyi bir kısmet diledikleri, kısmeti bağlı olanların kısmetlerinin açıldıkları yer olmuştur. İnanışa göre, taliplisi çıkmayan yada evlenme zamanı gelmiş kızlar yanlarında yaşlı bir kadınla birlikte Cuma günü Karahisar Kalesine giderken yanlarına birde asma kilit alırlar, kilit kaleye çıkılmadan önce kilitlenir. Kaleye çıkıldıktan sonra, yaşlı kadın kaleye çıkılmadan önce kilitlenmiş olan kilidi kızların başlarında açarak, inanışa göre bahtlarını açar. Daha sonra kızlar Kız Kulesi’nden
Bahtım bahtım
Altın tahtım
Evlenecek vaktım
Diyerek kaleden şehre doğru bağırırlar. İnanılan odur ki tahminen bir hafta sonra bu kızlara hayırlı birer nasip çıkar ve nişanlanırlar.
Bu gelenek, Hıdrellez’de daha çok ilgi görmekte ve Hıdrellez sabahı erken saatlerde kaleye çıkan kızlar, Kız Kulesi’nden dileklerini bağırmaktadırlar. Kimi zaman kadınların ya da erkeklerinde Kız Kulesi’nden
Çocuğum olacak vaktım
Okulu bitirecek vaktım
gibi dileklerde bulundukları da gözlenmektedir.
Kaledeki Kız Kulesi’nin yanındaki büyük bir oyuğun içine yatan kadınlar çeşitli dileklerde bulunurlar.
Kalenin kapısının kemerinde bulunan bir oyuğa, bir dilek tutulup 3 taş atılmaktadır. Eğer taşların 3’üde oyuğa girerse dileğin yerine geleceğine inanılmaktadır.
Yine kalenin kapısının önündeki uçmak ağacına insanlar üzerlerinden bir bez ya da ip parçası kopararak bağlamak suretiyle dilekte bulunmaktadır.

Pişmiş Kale (İhsaniye)

Afyon’a 60 km. uzaklıkta bulunan Yazılıkaya yerleşimini koruyan küçük bir kaledir. Yazılıkaya’nın tüften oluşmuş kaya kitlesi içeriden ve dışarıdan oyularak yapılmıştır. Bu kalenin içerisinde ambarlar, barınaklar, sarnıçlar kayalar oyularak oluşturulmuştur. Kayalardan arta kalan boşluklar iri taşlarla kapatılmıştır. Burada yapılan araştırmalar bu kalenin Germiyanoğulları ile Osmanlılar arasında sınır karakolu olarak kullanıldığını ortaya koymuştur. Bu kalenin batısında Akpara isimli bir başka kale daha bulunmakta olup, yakın tarihlere kadar bu kalenin kapı ve giriş kısımları sağlam durumda idi.


Oynaş Kalesi (İhsaniye)

Afyon Kümbet Köyü’nün doğusunda alçak tepeler üzerinde kurulmuştur. İlk Osmanlı döneminde bu kalenin yapıldığı sanılmaktadır. Kaleden su sarnıcı tüneli, merdivenli kuyusu günümüze kadar ulaşmıştır.


Yapıldak Kalesi (İhsaniye)

Yazılıkaya ile Kümbet köyleri arasında Kıyır çayı’nın kenarında bulunmaktadır. Yakınındaki Yapıldak Köyü de bu kaleden almıştır. Yapıldak Çayı’nın kenarında çeşitli yüksekliklerdeki kayadan arta kalan kesme taş duvarları görülmektedir. Ayrıca kale içerisinde kayalardan oyulmuş barınaklar, mezar odaları ve Kıyır Çayı’na inen merdivenli bir su tüneli bulunmaktadır.


Demirli Kale (İhsaniye)

İhsaniye’ye 8 km uzaklıktaki Demirli köyünün kuzeyinde yer alan Demirli Kale, Frigler zamanından kalmıştır. Buradaki dağların içeriden ve dışarıdan oyulması ile meydana getirilmiştir. Kale içerisinde evler, sur duvarları üzerindeki mazgallar, merdivenli sarnıç kuyusu ve mezar odaları bulunmaktadır. Afyon-Seyitgazi arasındaki yolu koruyan bir karakol kalesidir. Ancak kalenin güneyi bir deprem sonucu yıkılmıştır.


Avdalaz Kalesi (İhsaniye)

İhsaniye ilçesinde, Afyon-Seyitgazi yolunun doğusunda Ayazin Köyü yakınındadır. Buradaki tüf bir kaya kitlesi oyularak yapılmıştır. Kayanın üzerindeki kaleye çıkmak için dar bir yol yapılmış, kale içerisinde barınaklar ve merdivenle inilen bir kuyusu bulunmaktadır. Bu kalenin de buradaki yolu koruyan bir karakol kalesi olarak yapıldığı bilinmektedir.


Sandıklı Kalesi (Sandıklı)

Sandıklı yakınlarında bir höyük üzerinde Germiyanoğlu I.Yakup Bey tarafından 1325’te yaptırılmıştır. Bu kaleden günümüze yalnızca bir duvar kalıntısı gelebilmiştir.


Toprakkale (Şuhut)

Şuhut’un 6 km. Batısında Senir Köyü yakınlarındadır. Burada bulunan 2000 m. Yüksekliğindeki bir tepe üzerine yapılmıştır. Ne zaman ve kim tarafından yaptırıldığı bilinmemektedir. Günümüze yalnızca duvar kalıntılarından pek azı gelebilmiştir.

Gezler Kalesi (Sincanlı)
Sincanlı’nın 13 km. Uzağında Gezler Köyün’deki bu kalenin ne zaman ve kim tarafından yapıldığı bilinmemektedir. Günümüze yalnızca duvar kalıntıları gelebilmiştir.

Yazılıkaya Kalesi (İhsaniye)
Yazılıkaya Frig kentini koruyan bir kaledir. Aynı zamanda burası Midas’ın şehri diye tanınmıştır. Kale, tüf kayalıklarından oluşmuş bir tepe üzerindedir. Bu tepenin dopğu ve batısında iki yol açılmış ve kayaların aralıkları kesme taşlarla kapatılmıştır. Ayrıca buradaki dağ şehrinin su ihtiyacını sağlamak için de kalenin altına doğru merdivenli geniş bir tünel açılarak sarnıca iniş sağlanmıştır. Dağın çevresindeki su kaynaklarından da bu yolla su ihtiyacı giderilmiştir.
Yazılıkaya Kalesi’nin çevresinde mabetler, mezar odaları bulunmaktadır. Burada ele geçen Frig kitabeleri de o dönemde burasının önemini göstermektedir.
 
#9
Afyon Anıt ve Şehitlikleri


Afyon Zafer Anıtı (Merkez)


Cumhuriyet Meydanı’nda Afyon'un simgesi olan anıt devrin önemli heykeltıraşlarından Krippel'in (1883-1945) 1934-1936 da yaptığı eseridir. 27 Ağustos 1922 tarihinde Kurtuluş Savaşı’nda Afyon’un Yunan saldırısından kurtarılışını sembolize eden tunçtan bir anıttır.

Anıt yeşil porfir bir platform üzerinde, yine porfirden dikdörtgen bir kaidenin taşıdığı iki çıplak insan figüründen meydana gelen bir kompozisyondur. Kaidenin uzun kenarlarında çerçeveler içinde rölyef halinde işlenmiş Kurtuluş Savaşı’nı simgeleyen figürler yer alır. Kaidenin ön yüzünde Atatürk’ün portresi, sol yönünde de Atatürk, İnönü ve Fevzi Çakmak’ın harita üzerinde Başkumandanlık Savaşı’nı planlarken yapmış oldukları hazırlıkları, arka yüzünde de askerin taşıdığı sancağı işgalden kurtulan halkın öpmesi, sağında da Mehmetcik’in süngü taarruzu kabartmalar halinde tasvir edilmiştir.

Kaide üzerindeki heykeller normal insan boyutlarından daha büyük ve hareketler son derece canlıdır. İşgalcileri sembolize eden ve yerde yatan figürün büyük bir çaresizlikle aşağı sarkmış olan başındaki ıstıraplı yüz ifadesi ve bitkin vücudu yenilgiyi göstermektedir. Ayaktaki figürün yüzünde ise büyük bir hiddet ifadesi vardır. Gerilmiş adaleleri, şişmiş boyun damarları, yukarı kalkmış kolları, biri yumruk şeklinde sıkılmış, diğer bir şeyi parçalayacakmış gibi açılmış elleri ile ayakları altında yatan figüre yukarıdan bakarak adeta ezmektedir.

Atatürk 1937 deki Afyon ziyaretinde, anıt hakkında "Büyük Zaferi en iyi anlatan anıt" diyerek beğenisini dile getirmiştir.

Zaman içerisinde heykelin üzerinde meydana gelen oksitlenme ve deformasyon, geçtiğimiz yıl içerisinde Afyon Belediyesince 7 milyar TL. harcanarak temizlenmiştir. Bu çalışma Anıtlar ve Müzeler Genel Müdürlüğünün koordinasyonunda gerçekleşmiş olup, konservasyon uzmanlarının çalışmaları ile gerçekleştirilmiştir.

Zafertepe Anıtı

Kütahya-Afyon karayolunda ,Afyon’a 60 km. kala "Abideler Sapağı" levhasından itibaren 29 km. sonra 1181 rakımlı tepededir. 1964 de 220 sayılı yasa ile inşaatına başlanmış ve 1968 de tamamlanıp ziyarete açılmıştır.
30 Ağustos 1922 günü Atatürk Genel Kurmay Başkanı Fevzi Çakmak,Batı Cephesi Komutanı İsmet İnönü ile beraber Afyon’dan Çalköy-Zafertepe’ye gelir ve saat 14.00 den itibaren Dumlupınar Meydan Muharebesini buradan idare eder. Çalköy-Allıköy,Yerköy,Adatepe arasındaki bu dar bölgeyi 5 Yunan Tümeni ve 2.inci Kolordu karargahıyla onlara bağlı birliklerle ordunun bütün top ve donanımı ile doldurmuştur.

Bu arada en önemli mevkilerden biri Çalköy’dür. Atatürk Çalköyde koşullanmış olan Yunan askerlerinden tepenin alınması emrini 57 nci Tümen Komutanı Albay Reşat Çiğiltepe’ye vermiştir. Birliğin belirli zamanda tepeyi alınamaması üzerine verdiği sözü yerine getiremediğinden dolayı Albay Reşat Bey orada intihar eder. Onun ölümü asker üzerinde büyük bir etki yapar ve yarım saat sonra tepe alınır. Atatürk buradaki birlikle savaşın durumu için telefon bağlantısı kurduğunda Albay Reşat Bey’i ister, "Paşam Çiğiltepe’yi aldık fakat Albay Reşat Bey yarım saat evvel size söz verdiği zamanda burayı alamadığı için tabancası ile intihar etti" cevabını alınca üzüntüsünden telefonu elinden düşürür. Soyadı kanunu çıkınca da bizzat kendisi aileye Çiğiltepe soyadını vermiştir.

Yunan ordusunun hezimeti bütün donanımlarını savaş alanında bırakarak kaçmalarını tepeden dürbünle izleyen Atatürk Kurtuluş Savaşının başından beri belki de ilk defa tüm duygularını dışa vurarak , Karargahını İzmirde tutan Yunan Orduları Komutanı Hacı Anesti için şöyle bağırır: "Hacı Anesti gel de ordularını kurtar". Hacı Anesti Lozan Antlaşmasından sonra Yunan Hükümeti tarafından askeri mahkemeye verilmiş ve savaştaki başarısızlığı ile suçlu bulunup Atina’da kurşuna dizilmiştir.

31 Agustos 1922 günü Atatürk Fevzi Çakmak ve İsmet İnönü ile birlikte Yunanlıların çekilirken yakıp yıktığı Çalköy kasabasına gelirler ve orada henüz yangının dumanları tüten bir evin avlusunda buldukları kırık bir kağnı arabasını masa gibi kullanarak durum muhakemesinde bulunurlar ve İzmir’e doğru kaçan düşmanı kovalama kararı alarak tarihimizdeki şu meşhur komutu verir: "Ordular ilk hedefiniz Akdenizdir ileri"

Atatürk zaferden iki sene sonra Çalköy’de verdiği nutukta savaş meydanında gördüğü manzarayı şöyle anlatmaktadır:

" Muharebe meydanını dolaştığım zaman ordumuzun kazandığı zaferin büyüklüğü ve buna karşılık düşman ordusunun duçar edildiği felaketin dehşeti beni çok duygulandırdı,o karşıki sırtların gerisindeki bütün vadiler,dereler,korunak ve açık yerler ,bırakılmış toplarla,otomobillerle sayısız donanım ve gereçlerle ve bütün bu kalıntılar arasında yığınlar teşkil eden ölülerle,toplanıp,karargahımıza sevk edilen sürü-sürü esir kafileleri hakikaten bir kıyamet gününü hatırlatıyordu."

Kurtuluş Savaşının sembolize eden bu anıt taş kaplamalı üçgen bloklardan meydana gelmiştir. Değişik yönlere bakan bu üçgen bloklar Ulusumuza karşı olan milletlerin bize karşı gösterdikleri haksızlığa karşı yaptıkları feveranı,iç ve dıştaki düşman kuvvetlerinin mukabil hareketlerini,iç isyanları,çete harplerini,düşman istilâsını,Büyük Millet Meclisinin kuruluşunu ve çeşitli müdahalelerden sonra milletin tek vücut halinde kazandığı 30 Ağustos Zaferini canlandırır ve gelecek nesillere Türk Milletini iç ve dışta meydana gelebilecek kötü tesirlere karşı birleşilirse zafere gidebileceğini sembolize eder. Bir kompleks şeklinde düzenlenmiş olan bu mekân, tepenin hemen eteğinde bir müze, anma günlerinde yapılacak töreni seyretmek için anfi şeklinde düzenlenmiş bir tribün,merasim pisti gazino,su deposu,çeşmeler,muhafız kıtası için gerekli binaları kapsayan 200 metrekarelik bir alanı kaplamaktadır.


Çiğiltepe Şehitliği


Çiğiltepe’de şehit olanların anısına sembolik olarak 1996 da yapılmıştır. Şehitliğin girişinde intihar eden Albay Reşat Çiğiltepe’nin bronz bir büstü ile kitabe vardır. Kitabede şunlar yazılıdır:

57 nci Tümen Komutanı
Albay Reşat Çiğiltepe

(1879-1922)
İstanbul’da doğdu. Ziya Paşa’nın oğludur. Trablusgarp,Balkan,Çanakkale ve Birinci Dünya Savaşlarına katıldı. Askeri mahkeme üyeliği yaptı. Milli Mücadeleye katılmak üzere İnibolu’dan Anadolu’ya geçti. İnönü ve Sakarya savaşlarına katıldı. Büyük Taaruz’da Yarbay idi. 27 Ağustos 1922 günü Çiğiltepe’ye emredilen saatte hedefine varamaması nedeniyle intihar etmiştir. Sandıklı’da gömülüdür. Mecidi nişanları,gümüş muharebe liyakat ,Tahlisiye,Alman,Avusturya-Macaristan Harp madalyaları ve İstiklâl madalyası ile ödüllendirilmiştir.
Ruhu şad olsun. Türk ulusunun minnet ve şükranlarını sunuyoruz.

Etrafı mermer korkuluklar ile çevrili bu şehitliğin içinde çimenle kaplı yerde küçük mermer plaketlere burada şehit düşenlerin isimlerinin yazılı olduğu makam mezarları vardır.
Bu makam mezarlığının başında da mermerden şu kitabe yer almaktadır:

BÜYÜK TAARUZ ŞEHİTLİĞİNDE
26-29 AĞUSTOS 1922 GÜNLERİ
MUKADDES VATAN TOPRAKLARI İÇİN
ŞEHİT DÜŞEN YÜCE KAHRAMANLAR
YATMAKTADIR.

Buradaki diğer bir mermer kitabede ise şunlar yazılıdır:
"Afyonkarahisar,Dumlupınar Meydan Muharebesi ve onun son devresi olan 30 Ağustos Muharebesi Türk Tarihi’nin en önemli bir dönüm noktasını tekil eder.
Hiç şüphe etmemelidir ki yeni Türk devletinin genç Türk Cumhuriyetinin temeli burada sağlamlaştırıldı. Ebedi hayatı burada taçlandırıldı. Bu sahada akan Türk kanları ,bu semada uçan şehit ruhları Devlet ve Cumhuriyetimizin ebedi koruyucularıdır. Bu büyük Meydan Savaşında şehit düşen evlatlarımızı rahmet minnet ve şükranla anıyorum.
GAZİ MUSTAFA KEMAL ATATÜRK
30 Ağustos 1924

2004 yılında Afyon Valiliğince çevre düzenlenmesi ve etrafın ağaçlandırma çalışması yapılmıştır. Yine Şehitliğe giden Afyon-Antalya yolu üzerindeki ayırım noktasından itibaren 10 km. lik yol asfaltlanmıştır.


Dumlupınar Şehitliği


Kütahya-Afyon karayolundan, Afyon’a 60 km. kala Âbideler sapağına girildikten 41 km. sonra Şehitlik ve âbide karşımıza çıkar. Kütahya ili Dumlupınar ilçesi sınırları içerisindeki Cafer Gazi Tepesindeki bu anıt ve şehitlik,cephede ve cephe gerisinde verilen 137 000 şehidimizin anısına, 26.08.1992’de Büyük Taaruzun 70 inci yıldönümünde, Kültür Bakanlığınca yaptırılıp ziyaret
açılmıştır. Bu kompleks girişten itibaren şadırvan,namazgah, Atatürk İsmet İnönü ve Fevzi Çakmak’ın üçlü anıtı,Milis Anıtı,500 kişilik şehit mezarları ve kitabeleri,baba-oğul anıtı ile tepenin üzerindeki Mehmetçik anıtından meydana gelmiştir.


Şehitliğin kapısından girince mermer bir platform üzerinde Atatürk ortada,sağında Fevzi Çakmak solunda ise İsmet İnönü’den meydana gelen bronzdan yapılmış olan üçlü heykel grubu gelmektedir. Atütürk’ün boynunda dürbün sol elinde ise bir baston vardır. Sağ elini ileriye doğru uzatmış bir şekilde durmaktadır. Her üçü de Kurtuluş Savaşında giydikleri tarzda asker üniformalı olup başlarında kalpak vardır.

Kurtuluş Savaşında savaşan Türk halkını temsil eden bu "Milis Anıtı" mermer bir kaide üzerinde bronzdan yapılmış üçlü bir heykel grubudur. Önde ortada diğerlerine göre biraz daha ileriye çıkmış olan genç bir milis omuzunda fişeklik ve sağ elinde tuttuğu bir tüfek ile canlandırılmıştır. Sağında biraz arkasında kucağında çocuğu ile genç bir kadın kurtuluş savaşındaki çocuğunu arkasına bağlayıp cepheye mermi taşıyan cefakar Türk kadınını sembolize eder. Sol tarafta ise yine biraz geride yaşlı,sakallı başı kalpaklı ,yarı asker giyimli bir erkek sol kolunu ileriye doğru uzatarak parmağı ile ileriyi işaret etmekte olup Kurtuluş Savaşının genç-yaşlı demeden topyekün bir mücadele olduğunu gösterir.

Kaidenin altındaki mermer kitabede Mehmet Akif’in şu dizeleri yazılıdır:
"Ben ezelden beridir hür yaşadım hür yaşarım
Hangi çılgın bana zincir vuracakmış şaşarım
Kükremiş sel gibiyim bendimi çiğner aşarım
Yırtarım dağları enginlere sığmam taşarım"

Tepedeki Mehmetçik Anıtına giden merdiven basamaklarının sağında ise bir trajediyi canlandıran "Şehit Baba-Oğul Anıtı" vardır. 1912 yılında oğlu Mehmet 8 yaşında iken askere giden Çetmili Kara Ali Çavuş’un hikayesini anlatır. Balkan Savaşına giden Ali Çavuş sırasıyla Galiçya,Hicaz,Yemen ve Kafkasya’da cepheden cepheye koşarak 11 yıl köyünden ve ailesinden uzak kalmıştır. Milli Mücadele başlayınca da doğu cephesinden Kurtuluş Savaşına koşmuştur. Dumlupınar’da Başkomutanlık Meydan Savaşında 19 yaşındaki Alay Sancaktarı Mehmet Onbaşı ile karşılaşır. Mehmet Onbaşı onun 11 yıl önce köyünde bıraktığı oğludur. Baba- oğul’un sevinci çok kısa sürer,31 Ağustos günü Kara Ali Çavuş oğlunun kolları arasında şehit olur. Oğlu Mehmet ise 9 Eylül’de İzmir’e giren birliğin başında şehit düşer. Bronzdan yapılmış bu ikili heykel de genç oğul şehit babasını kucağında taşımaktadır. Anıtın altındaki mermer kitabede ise bu hikaye anlatıldıktan sonra "Yüce kahramanları minnet ve şükranla anıyoruz" denilmektedir.

Şehitliğin kapısından girince tam karşıdaki mermer merdivenlerle çıkılan tepeciğin üzerinde mermer bir kaide üzerinde bronzdan yapılmış, elinde süngüsü ile bu savaşta şehit olan isimleri bilinmeyen askerlerimizi temsil eden "Mehmetçik Anıtı" bulunmaktadır.

Şehitliğin giriş kapısı ile Mehmetçik Anıtına çıkan merdivenlerin arasındaki geniş çimenlik sahada isimleri tesbit edilebilen şehitlerimizin mermerden yapılmış sembolik mezarları bulunmaktadır.

Şehitlikteki kitabelerden en önemlisi de Atatürk’ün sözlerini ihtiva edenidir. Mermer üzerine yazılı olan bu kitabe şu sözler yazılıdır:

"26 Ağustos 1922 Afyonkarahisar Dumlupınar Meydan Muharebesi ve onun son devresi olan 30 Ağustos Muharebesi Türk tarihinin en önemli bir dönüm noktasını teşkil eder. Hiç şüphe etmemelidir ki yeni Türk Devletinin ve genç Türk Cumhuriyetinin temeli burada sağlamlaştırıldı. Ebedi hayatı burada taçlandırıldı. Bu sahada akan Türk kanları bu semada uçan Şehit ruhları Devlet ve Cumhuriyetimizin ebedi koruyucularıdır. Bu büyük Meydan Savaşında Şehit düşen evlatlarımızı rahmetle minnet ve şükranla anıyorum.

Gazi Mustafa Kemal Atatürk"


Yüzbaşı Ağah Efendi (Kurtkaya) Şehitliği


Afyonkarahisar-Büyük Kalecik Kasabasında Kocatepe’ye tek geçit olan Kurtkaya mevkiindedir.

Savaşta Kocatepe Karargâhını korumakla görevlendirilen 150 kişilik askeri birlik Kalecik Köyü Kurtkayası mevkiinde mevzilemişlerdi. Şuhut istikametinden 24 Ağustos 1922 akşamı gizlice gelen askerler 25 Ağustos sabahı Büyük Taaruz emriyle harekete geçmiş ve Yunan kuvvetleri Baş komutanı Hacı Anesti General Trikopis’in buraya yardımcı kuvvet gönderilmesi isteğini reddederek "Ben o mevzileri gezdim Türkler o tel örgüleri değil aşmak asla yanına bile yaklaşamazlar" dediği tel örgülerini bir anda aşarak Yunan tümeniyle savaşa başlamıştır.

26 Ağustos 1922 günü öğleden sonra düşmanı Afyon istikametinde kaçırmayı başaran Bayburtlu Yüzbaşı Ağâh ve Sinop’lu Üsteğmen Hulusi Feyzullah 100 kadar askerle birlikte bu mevkide şehit düşmüşlerdir.
Büyük Taaruz’un ilk şehitlerinden olan bu kahramanlar için 1972 de Kültür Bakanlığınca burada sembolik olarak yapılmıştır. 1993 de burası genişletilmiş ,büyük bir anıt,tören alanı ve geçiş yolları yapılmış olup bu yeni düzenlemenin açılışını Fikri Sağlar yapmıştır. 2004 yılında burası yeniden restore edilmiştir.

Yüzbaşı Ağâh Efendi ile Üsteğmen Feyzullah Efendi’nin mezarları mermerden basamaklarla çıkılan Selçuklu tarzı kemerleri olan açık türbe şeklinde yapılmıştır. Mezarların üzerleri ise yine Selçuklu mimari tarzı bir kubbe ile kapatılmıştır.




Yüzbaşı Ağâh’ın mezar kitabesinde şu sözler yazılıdır:

"Büyük Taaruz 26 Ağustos 1922 günü sabah 04.30 da başlamış ve iki saat içinde düşmanın bütün tel örgüleri parçalanarak gün doğmadan zaferin ilk ışıkları Anadolu’yu parlatmaya başlamıştır. Başkumandanlık Kararğâhı’nın bulunduğu Kocatepe’ye tek geçit yeri olan Kalecik ve Kurtkaya Bölgeleri Türk ordusu için çok önemli idi ve düşmandan bir an önce alınması ve düşmanın yok edilmesi görevi 12. Tümen 36. Alay 6.Bölük Komutanı 24 yaşındaki Bayburtlu Yüzbaşı Ağâh’a verildi. Yz. Ağâh,emrindeki 150 Mehmetçik ve Sinoplu Üsteğmen Feyzullah ile beraber 2500 kişilik düşman tümenine saldırarak büyük bir savaşa başladı. 26 Ağustos öğleden sonra başlayan çarpışmalar 27 Ağustos öğlene kadar sürdü. Düşmanın içine kadar dalan Yzb.Ağâh onlara ağır kayıplar verdirerek batı istikametine kaçmalarını sağladı. Büyük bir takviye alan düşman birliği ile çarpışırken Yzb. Ağâh 100 Mehmetçik ve Üsteğmen Feyzullah ile birlikte şehit düştü. Geriye kalan 50 Mehmetçik ve gelen takviye kuvvetlerimizle düşman bu vadi içinde tamamen yok edildi. Kahraman Yüzbaşı Ağâh Efendi ve arkadaşlarını minnetle anıyoruz. Ruhları şâd olsun."

Şehitliğin girişinde sol tarafta yüksek bir mermer kaide üzerinde bronzdan yapılmış sol elindeki sünğüsünü ileriye doğru uzatan Mehmetçik heykeli vardır. Mehmetçiğin ayakları arasında yerde düşman askerleri yatmaktadır.


Yıldırım Kemal Şehitliği


Afyonkarahisar’ın Sincanlı İlçesine bağlı Yıldırım Köyünde Tren İstasyonu binasının yanındadır. Bu köyün eski adı Küçükköy iken Yıldırım Kemal’den ötürü "Yıldırım" ismini almıştır. Süvari Üsteğmeni olan Kemal 57 inci Tümen ile Denizli,Çal,Afyon ve Sakarya Muharebelerine katılmış ve çok büyük yararlılıklar göstermiştir. Katıldığı son muharebede yaralanan bu şehidimiz tedavi görmekte olduğu Konya’daki hastahaneden Büyük Taaruzun başlayacağı haberini alınca iyileşmeyi beklemeden ve doktorların onayını almadan kaçmış ve Fahrettin Altay Paşa’nın bulunduğu cepheye gelmiş,paşa onu o sırada Küçükköy Tren İstasyonundaki Yunan birliklerini ortadan kaldırmak için savaşmakta olan İkinci Tümene bağlı olan 2.inci Alayına göndermiştir.

Burada istasyonu müdafaa etmekte olan Yunan piyadelerine ,birliği ile hücum ederek Küçükköy gibi Afyon bölgesindeki Yunan kuvvetlerinin İzmir’e ulaşması ve haberleşmesini sağlayacak olan önemli bir staratejik bölgeyi düşmandan temizlemiştir. En büyük arzusu mensup olduğu Süvari birliğinin başında İzmir’e girmek olan Yıldırım Kemal (1898-1922),Ayaşlı Rauf ,İstanbullu Selâhattin,Bayramiçli Lütfi ve Kırklarelili Azmi efendi ismindeki dört subay ve 30 erle birlikte şehit düşmüştür.

Topluca gömülen şehitlerin mezar ve anıtları 1966 da bugünkü biçiminde tanzim edilmiş 1996 da da yeni düzenlemeler yapılmıştır. Yıldırım Kemal’in mezarı mermer kare bir kaide üzerinde bir obelisk biçimindedir. Hayat hikayesi ise obeliskin üzerinde eski yazı ile yazılıdır. Kaide de ise şu ibare vardır:

" Bu taş 26-27 Ağustos 1922 Muharebesinde Yunan ordusunun hatt-ı ric’atini kesen Türk Süvari kolordusunun bu civarda verdiği şehitler namına dikilmiştir. Kendilerine Cenâb-ı Hakk’ın rahmeti niyaz olunur."
Bu ibareden sonra burada şehit düşen subay ve erlerin isimleri yazılıdır.


Üç Tepeler Şehitliği (Büyük Aslıhanlar Şehitliği)


Dumlupınar’a 15 km.lik bir mesafededir. Büyük Aslıhanlar köyünün hemen batısındadır. Şehitlik obelisk şeklinde mermer bir kaide üzerindeki dikilitaş ,kitabe ve mezarlardan meydana gelmiş olup 1995 de düzenlenip 30 Ağustosda Kütahya , Afyon Valileri,Garnizon ve Kuvvet Komutanları ile bölgenin diğer idari amirleri ve kalabalık bir vatandaş kitlesinin bulunduğu merasimle Afyon Milletvekili ve Maliye Bakanı İsmet Atila tarafından ziyarete açılmıştır.

30 Ağustos 1922 de Başkomutanlık Meydan Muharebesinde,Büyük Aslıhanlar köyünde şehit düşen Elazığlı Binbaşı Hacı Ömeroğlu Yusuf Ziya.Diyarbakırlı Üsteğen Mehmet oğlu Ahmet, Urfalı Teğmen Halil, İbrahimoğlu Mustafa Hilmi isimli subaylarla beraber 42 Mehmetçiğin makam mezarları bulunmaktadır.

Ayazin taşından yapılmış olan obelisk şeklindeki dikilitaşın tepesinde bir ay yıldız, kaideye yakın yerinde obeliski çepeçevre saran bir ithaf kitabesi vardır. Bu kitabede "Aziz Şehitlerimiz vatan size minnettardır ruhunuz şâd olsun" yazılıdır.


Giresunlular Alay Şehitliği


Afyon’un İncehisar-Doğanlar köyünde,Dede sivrisi tepesinin 1.5 km. kuzeybatısındadır.Burada, Kurtuluş Savaşında Sivri Tepe’yi düşmandan geri almak için hücum eden 47.inci Giresunlu Gönüllüler alayından şehit olan 14 kişinin mezarı bulunmaktadır.

Şehitliği burada savaşan Giresunlu Ahmet Halis Asal (R.1318-M.1977) yanında şehit düşen arkadaşları için 1967 de yaptırmıştır. Daha sonra bu şehitlikte çevre duvarı,mermer bir anıt gibi bir takım düzenlemeler de yapılmıştır. Ondört mezar dikdörtgen sanduka şeklinde mermerden yapılmış olup baş kısımlarındaki ay-yıldız’ın altında isimleri yazılıdır. Ayak uçlarında ise yuvarlak birer suluk vardır. Üstleri toprak örtülü olup çimlendirilmiştir. Şehitliği yaptıran Halis Asal ölümünden sonra vasiyeti üzerine kendisi de buraya gömülmüştür.

Şehitlikte yatanların isimleri Halis Asal tarafından verilmiştir: 1- Sayca Köyü Hasip Hasan oğullarından 1314 doğumlu Ahmet oğlu Dursun 2- Görele/Daylı köyünden Veli oğullarından 1311 doğumlu Mustafa oğlu Yusuf 3- Keşap/Küçükgeriş Köyünden Yusuf oğullarından 1303 doğumlu Emin oğlu Yusuf 4- Keşap/Karabulduk köyünden Çiran oğullarından 1315 doğumlu Şükrü oğlu İbrahim 5- Dereli/Yavuz Kemal Hapan köyünden Türkmenoğullarından 1314 doğumlu Yusuf oğlu Osman 6- Bulancak /Ucallı Mahallesinden Derviş oğullarından 1314 doğumlu Hüseyin oğlu Niyazi 7- Keşap-Halkalı köyünden Alaşalvar oğullarından 1317 doğumlu Salih oğlu Abdullah 8- Hamurlu Köyü Tumbat oğullarından 1309 doğumlu Ahmet oğlu Osman 9- Tatlılı Köyünden Durmuş oğullarından 1316 doğumlu Hüseyin oğlu Nazım 10- Boz Tekke Köyü Karslı oğullarından 1315 doğumlu Ali oğlu Hasan 11- Çukur Köjyü Sipahi oğullarından 1317 doğumlu Mehmet oğlu Necip 12- Alınyoma/Balâ köyü Hallaç oğullarından 1317 doğumlu Osman oğlu Hüseyin 13- Kemaliye Köyü Eski oğullarından 1315 doğumlu Ahmet oğlu Mustafa 14- Çiçekli Köyü Topçu oğullarından 1316 doğumlu İlyas oğlu Rasim.


Anıtkaya Şehitliği


Afyonkarahisar’ın Anıtkaya Kasabasındaki bu şehitlik burada savaşan 13.üncü Alay’ın şehitleri için yapılmış olup 1972 de yenilenmiştir.

Bu şehitlikte 12 Subay ve 6 er yatmaktadır. 13.üncü alaydan şehit olan subay ve erlerimiz : Şemdinlili Binbaşı Galip Bey,Rizeli Yüzbaşı Hasan Hüseyin, Mersinli Teğmen İshak,Mersinli Asteğmen Atıf, Ilgınlı Er Halil Ömer,Konyalı Er Mehmet Sait,Karacasulu Er Galip Mustafa. 20.inci Alaydan şehit olan subay ve erlerimiz ise: Batumlu Üsteğmen Ahmet Nidai,Silifkeli Asteğmen Hüseyin,Antalyalı Er Mehmet Köse,Aksaraydan Er Mehmet Durmuş’dur. Ruhları şâd olsun.
Şehitlik 1972 de bugünkü haliyle düzenlenmiştir. Üç basamaklı mermer bir kaide üzerinde yükselen obelisk biçimindeki taşın dört yüzünde de kartuşlar içinde eski yazı ile şehitlerin isimleri yazılıdır. Bu anıtın sağ tarafında ise yine mermer üzerine yazılı olan şu kitabeler vardır:

" Anıtkaya (Eğret) Kurtuluş Savaşımızı eşsiz bir zaferle düğümleyen Kocatepe’den gürleyerek ve coşarak bir sel gibi bu topraklardan Akdenize akıp giden Büyük Taaruzda yoğun düşman kuvvetlerinin içine baskınla dalan ve boğaz boğaza amansız savaşlarla büyük zafer yaratıcıları ve bu uğurda vatanları,onurları ve yurttaşları için canlarını feda eden,sayısız kahramanların şehitliğidir" 28 Ağustos 1972 B.ALPAKAN

Diğer bir kitabede ise şu sözler yazılmıştır:
" 28 Ağustos 1922 Muharebesinde düşman hattı ricatini keserek arkalarından taaruz eden Türk Süvari Kolordusunun bu civarda verdiği şehitler adına dikilmiştir. Kendilerine Cenab-ı Hakk’ın rahmeti niyaz olunur."


Şuhut Şehitliği


Afyon’un Şuhut İlçesinin merkezindedir. 26 Ağustos’da başlayan Büyük Taaruz’da cephe gerisindeki seyyar hastahane Şuhut’daki Büyük Caminin içinde kurulmuştu. Bu geçici hastahane ve cephede şehit olanlar Demirciler Çarşısı civarındaki mezarlığa defnedilmişlerdi. Daha sonra şimdiki Şehitlik düzenlenmiş ve buraya topluca nakil yapılmıştır.

Çok sade olarak düzenlenmiş bu şehitlik oldukça geniş bir alanı kaplamaktadır. İçerideki mermer kaide üzerinde yükselen obelisk biçimindeki anıtın üzerinde " Kurtuluş Savaşının Aziz Şehitleri 1922" yazılıdır. Burada yatan şehitlerimizin çok büyük bir kısmının kimliği bilinmemektedir.


Bolvadin Kurtuluş Savaşı Şehitliği


Afyon’un Bolvadin ve çevresinde şehit olanlar İlçedeki Mezarlığa defnedilmişlerdir. Birçok isimsiz kahramanın anısına ilçede yeni sembolik olarak yeni bir şehitlik yapılmıştır. Burada İstiklâl Şehitler abidesi ile sembolik mezarlar yer almaktadır. Ortada mermerden yapılmış dikilitaş şeklindeki abidenin üzerinde Kurtuluş Savaşında Şehit düşenler için yaptırıldığını yazan bir plaket vardır.


Büyük Taaruz Şehitliği


Şehitlik,Afyon’a 16 km. uzaklıktaki Işık Tepe (Sarıkız)’nin üzerinde olup Antalya,İzmir Karayollarının kavşağının çok geniş bir bölümünden görülmektedir. 26-29 Ağustos 1922 de Dumlupınar ile Afyon arasında yapılan Yıldırım Savaşlarında şehit düşen 275 Subay ve 2150 Mehmetçiğin anısına sembolik olarak 1993 de Kültür Bakanlığı ve Afyon Valiliğinin ortak çalışması ile yapılmıştır.

Şehitlik yeri olarak da savaşın en yoğun olarak geçtiği Sincanlı ovasının başlangıcı olan Afyon-Antalya-İzmir Karayolu kavşağının bulunduğu Işıktepe seçilmiştir. 3000 metre karelik bir alanı kapsayan şehitliğin giriş bölümünde solda namazgah, sağda şadırvan, girişin tam karşısında ise Mermerden yapılmış sekizgen kaide üzerinde ,tepeyi sembolize eden toprak ve kaya parçalarının üzerinde gösterilmiş bronzdan Atatürk’ün Kocatepedeki düşünceli duruşunu gösteren Anıtı vardır. Bu anıt kaidesiyle birlikte 18 metre yüksekliğindedir. Alttaki mermerden sekizgen kaidenin her cephesine Büyük Taaruza katılan komutanların isimleri yazılıdır :

Fevzi Çakmak, İsmet İnönü, Sakallı Nurettin Paşa, Dördüncü Kolordu komutanı Kemalettin Sami Paşa, Beşinci Süvari Kolordu komutanı Fahrettin Altay, Batı cephesi Kurmay Başkanı Asım Gündüz. Liste Albay ve Yarbayların isimleri ile devam eder. Kaidenin diğer yüzlerinde ise Atatürk’ün bu savaşta verdiği emir ve direktiflerden bazı parçalar yazılıdır.

Anıtın her iki tarafında da savaş sahnelerini canlandıran 45 metrekarelik iki büyük rölyef vardır. Şehitliğin giriş kapısı 8 m. yükseklikte sivri kemerlidir. Kapı ile Atatürk Anıtı arasındaki kısımda , şehit olan 500 er ve 100 subayın künyelerini içeren temsili mezar taşları yapılmıştır.

Atatürk 26 Ağustos sabahı Genel Kurmay Başkanı Fevzi Çakmak,Batı Cepheleri Komutanı İsmet İnönü ve Birinci Ordu Komutanı Sakallı Nurettin Paşa ile savaşı yönetmek üzere Kocatepe’ye gelmişti. 4.30 da Topçu ateşi başladıktan iki saat sonra Birinci Süvari Tümeni Çayhisar’ı işgal etmiş,6.40 da Tınaztepe,Kalecik sivrisi alınmıştı. Çiğiltepe alındıktan sonra Yunan mevzilerinin arkadaki ikmal ile ilgileri kesilmiş ve yer yer çekilmeye başlamışlardır. Bu başarıları diğerleri de takip etmiş ve 30 Ağustos’da zafere ulaşılmıştır.

Yunan kuvvetleri terk ettikleri Uşak, Eskişehir, Aydın, Alaşehir, Turgutlu, Ahmetli, Salihli ve Manisa ile buradaki diğer kasaba ve köyleri Yunan Orduları Başkomutanı Hacı Anesti’nin emri ile yakmışlardır. Zaferden sonra esir alınan Yunan Komutanları Başkomutan vekili General Trikopis,İkinci Kolordu Komutanı Dighenis ve Albay Vandanis ile Kalinas Uşak’a Atatürk ve genel Kurmayının bulunduğu yere götürüldü. Onları ilk karşılayan Batı Cephesi Kurmay Başkanı Asım Gündüz Paşa,yanan köyleri ve yapılan mezalimi gördüğü için kendini tutamayarak şöyle bağırmıştır: "Sezleri muntazam ve asri bir ordunun zâbitleri diye mi,yoksa hunhar bir çetenin efrâdı olarak mı karşılayayım? bunda mütereddidim" Yunanlı komutanlar önce İsmet İnönü,Fevzi Çakmak,Nurettin Paşa ve Kemalettin Sami Paşa nın huzuruna getirildiklerinde,General Trikopis onların ellerini sıkmak istemişse de sadece hafifçe eğilmişler ve ellerini vermemişlerdir. Daha sonra Atatürk’ün huzuruna getirildiklerinde o,burada hiç kimsenin düşünmediğini yapar ve tutsak komutanları güler yüzle karşılar ve General Trikopis’in elini sıkarak "Oturun General,Yorulmuş olacaksınız" der. Daha sonra hep birlikte bir masanın etrafına otururlar ve Atatürk onlarla bir süre görüşerek savaş hakkında bazı sorular sorar. Görüşme bitince ayağı kalkan Atatürk Trikopis’e "Sizin için bir şey yapabilirmiyim" der,General de İstanbul’da bulunan eşine sağlığının yerinde olduğunun haberinin verilmesini rica eder, bunun üzerine Atatürk " Harb bir talih oyunudur General. Bazen en mahiri de yenilir. Siz vazifenizi yaptınız. Mes’uliyet tarihten geliyor. Müteessir olmayınız" diyerek görüşmeyi bitirir.

Güneye giden karayolunun kavşağına çok yakın bulunan bu Anıtı ve şehitlerimizi güneydeki tatilimize çıkarken en fazla yarım saatimizi alacak bir ziyaret ,onların döktüğü kanlar neticesinde bu günümüzü yaşadığımızdan hepimizin bir vefa borcudur.


Emirdağ Suvermez Şehitliği


Afyon’un Emirdağ ile Suvermez köyleri arasındaki Yarım Hatıl mevkiindedir. Küçük bir şehitlik olup kitabesinde "İstiklâl Savaşı Şehitleri" yazılıdır. İsmi tesbit edilebilen yalnızca bir tanesinin ismi yazılıdır o da "Niğde Aksaray’dan Er Ali oğlu Hasan 21 Ekim 1922" .
Emirdağ’ın Çatallı ve Tezköy ’de küçük birer şehitlik bulunmaktadır.


Afyonkarahisar Hava Şehitliği


Asrî Mezarlık içerisindeki bu şehitlik mezarlıkla birlikte 1933-1936 yıllarında yapılmıştır. Buraya Milli Mücadele’de ve daha sonra şehit olanlar gömülmüşlerdir. 24 Temmuz 1922 sabahı Akşehir karargahından havalanarak Afyon’un güneyine keşif uçuşu yapan Hava Üsteğmeni Cemalettin ve Teğmen Reşit Bahaeddin iki Yunan uçağının saldırısına uğramışlar ve hava çarpışmasında Yunan uçaklarını düşürmüşlerdir. Ancak bu arada cephaneleri kalmadığından takviye gelen iki Yunan uçağının açtığı ateş sonucu Gazlıgöl civarına düşerek şehit olmuşlardır.

Şehitler önce Kadınana Mezarlığına,Kesikbaş Sultan Türbesi yanına defnedilmiş,1936 da Asri Mezarlığa nakledilmişlerdir. Anıt mezarları,dikdörtgen gövde üzerine piramidal biçimde sarp kayalık ve onun da üzerinde kanatları açık uçan bir kartal işlenmiştir. Yanda ise kırık bir uçak pervane maketi vardır. Şehitliğin kaidesindeki kitabe şöyledir: "Afyonkarahisar Muharebesinde şehit olan Türk Teyyarecileri cenaze merasimi 25 Temmuz 1338. Kahraman Bahaeddin ve Cemaleddin Beyler Gazlıgöl civarında Yunanlılar tarafından teyyaresi sükut ettirilmek suretiyle şehit edilmişlerdir"

Bu şehitlikte 1939 dan itibaren günümüze kadar hayatlarını kaybeden diğer hava şehitlerimiz yatmaktadır.
 
#10
Afyon Medreseleri


Gedik Ahmet Paşa Medresesi (Merkez)


Gedik Ahmet Paşa Camisi’nin güneybatısında yer alan medrese cami ile birlikte 1472 yılında Gedik Ahmet Paşa tarafından yapılmıştır. Dikdörtgen planlı ve kesme taştandır. Kuzey cephesinde dışarıya doğru çıkıntı oluşturan portal sivri kemerlidir. Buradaki nişin içerisinde pembe mermerden yay kemerli giriş kapısı bulunmaktadır. Avlunun doğu ve batısında dörder sütunlu kubbeli beşer revakın arkasında üçer hücre, iki köşede de iki ayrı hücre bulunmaktadır. Hücreler dışarıya iki sıra pencere ile açılmaktadır. Alt sıradaki pencereler dikdörtgen, üst sıradakiler de sivri kemerlidir.

Girişin karşısında, güney cephedeki üzeri kubbeli dershane ve yanında bir hücre yer almaktadır.


Taş Medrese (Çay)

Taş Medrese Konya İnce Minare Medresesi ile Karatay Medresesi’nin plan bakımından benzeridir. Kapısı üzerindeki kitabesinden Yusuf Bin Yakup tarafından Mimar Ameli Oğul Bey Bin Mehmet’e 1278’de yaptırıldığı öğrenilmektedir. Bu medrese plan şeması bakımından İnce Minareli Medreseyi, çinileri bakımından da Karatay Medresesi’ne benzemektedir. Ayrıca her iki medrese arasındaki özellikler burada bir araya getirilmiştir. Yalnızca giriş kapısı mermerden değil kesme taştan yapılmıştır. Binanın bütününde kesme ve moloz taş kullanılmıştır. Duvarlar dışa açık olmayan sağır duvarlar halindedir.

Kuzey cephesindeki iki taraflı dört basamaklı bir merdivenle ulaşılan portalin iki yanında devam eden sağır duvarlar, dar bir saçak frizi ile sonuçlanmaktadır. Buradaki portal duvarlardan yaklaşık 1,5 m. daha yüksektir. Portalin üç tarafını çepeçevre saran dar bordür bir sıra örgü motifi ve içeriye doğru küçülen geomöetrik geçmeler halinde işlenmiş, Selçuklu portallerinin ve taş işçiliğinin bir örneğidir. Portalin köşe dolgularında birbiri içerisine geçmiş yarım sekizgenlerin çerçevelediği dikdörtgen içerisine de medresenin yapım kitabesi yerleştirilmiştir.

Medresenin giriş eyvanının sonunda pandantifli büyük bir kubbeli bölüm ile bunun doğu ve batısında, her iki yanda orta mekana açılan tonozlu kısımlar bulunmaktadır. Portalin aksında ve kıble tarafında üzeri beşik tonozla örtülü mihraplı medrese eyvanı ve bunun iki yanında da iki kubbeli hücre bulunmaktadır. Ayrıca giriş eyvanının iki yanında da yine beşik tonoz örtülü iki hücre daha bulunmaktadır. Medresenin kuzeybatı köşesinde içerisine batıdaki bir kapıdan girilen iki katlı küçük kubbeli bir mekan daha vardır. Burasının kesin olmamakla beraber türbe olduğu sanılmaktadır.

Medresenin giriş eyvanının orta kısmına açılan kemer, kemer köşe dolguları, orta kubbenin pandantifleri ve mihrabı mozaik kakma tekniğinde çinilerle kaplanmıştır. Ayrıca orta kubbenin iç yüzeyinde baklavalar arasında zikzaklar meydana getiren koyu ve açık renkli sırlı tuğlalarla bezeme yapılmıştır. Medresenin mihrabının ise, çinilerinin büyük bir kısmı dökülmüştür. Bununla birlikte kalan parçalar mihrabın çini kaplaması hakkında bilgi vermektedir. Burada bordürlü bir şeridin üzerinde aralarına sekiz köşeli yıldızların da yerleştirildiği geometrik şekiller ile iç şeritteki frize zemine yapraklı desenler, stilize edilmiş kûfi yazılar eklenmiştir. Böylece Selçuklu mihraplarının bir benzeri daha burada bulunmaktadır.
 
#11
Afyon Kervansarayları


Döğer Kervansarayı (İhsaniye)


Osmanlı döneminde kervan yolu üzerinde bulunan Döğer Kervansarayı İhsaniye ilçesinin yakınlarındadır. Kitabesi günümüze ulaşmadığından yapım tarihi kesinlik kazanamamıştır. Sultan II.Murat zamanında yapıldığı söylenmektedir.

Döğer Kervansarayı iki katlı ve iki kısımdan meydana geldiğinden ötürü değişik bir mimari yapıya sahiptir. Kervansarayın birinci kısmı iki katlı olup, 29.40x13.20 m., İkinci kısım ise 27.10x13.20 m. ölçüsündedir. Kervansarayın birinci bölümünün beden duvarları, üst örtüsü kesme taştan olmasına karşılık ikinci kısım moloz taştan yapılmıştır. Birinci kısmın zemin katı girişten sonra üç adet haç şeklinde paye birbirleri ile ve duvarlarla, kalın kemerlerle bağlanmışlardır.

Giriş kapısının hemen yanında bulunan nişin içerisindeki mazgal şeklindeki pencere içerisini aydınlatmaktadır. İç mekanın üzeri çapraz tonozlarla örtülmüştür. İkinci kata giriş kapısının karşısına gelen merdivenlerden çıkılmaktadır. İkinci kat uzun bir koridor şeklinde olup, çevresinde mazgal pencereli, ocaklı ve üzerleri kubbeli odalar bulunmaktadır. Ayrıca küçük bir mescit de bu bölüme eklenmiştir.

Kervansarayın ikinci kısmının girişi birinci kısma göre daha büyük ve dışa doğru çıkıntılıdır. Üzeri beşik bir tonozla örtülmüştür. Burası da kalın duvarlardan yapılmış olup, diğerinden farklı olarak tek katlıdır. İç mekan altı büyük sivri kemerlerle duvarlara ve birbirlerine bağlanarak bölümler oluşturmuştur. Üzeri beşik tonozla örtülüdür.

Kervansarayın bir ve ikinci kısımları arasında iki mazgal pencere bulunmaktadır. Büyük olasılıkla Döğer Kervansarayında önce birinci kısım, sonra da ikinci kısım yapılmıştır.


Sahip Ata (İshaklı) Kervansarayı (Sultandağı)

Sultandağı’nda Çarşı Camisi yanında bulunan Sahip Ata Kervansarayını Sahip Ata Ali Bin El Hüseyin 1249’da yaptırmıştır.

Açık bir avlu etrafında kareye yakın dikdörtgen planlıdır. Avlu duvarları kale duvarları gibi dışa kapalıdır. Avlunun kuzey yönünde giriş kapısı bulunmaktadır. Selçukluların diğer eserlerinde olduğu gibi avlu kapısının anıtsal bir görünümü vardır.

Kesme taştan profilli taş işçiliği ile dikkat çekmektedir. Portal nişinin iki yanında iki sütun yer almakta olup, kapının üzeri mukarnaslarla bezenmiştir. Avlunun çevresinde set üzerinde yolcuların kaldığı mekanlar sıralanmıştır. Avlunun ortasında küçük bir köşk mescit bulunmaktadır. İki katlı kare mekanlı olan bu mescit kesme taştan yapılmış olup, birinci kattaki dört köşede bulunan ayaklar ve bunları birleştiren dört sivri kemer ikinci katı taşımaktadır. İkinci kat tamamen ibadete ayrılmış olup, içeriye kuzeyden girilmektedir. Her cephede de birer küçük pencere bulunmaktadır. Mescidin üzeri mukarnaslı bir kubbe ile örtülmüştür. Ayrıca kuzey duvarı önünde de tonozlu bir yapı kalıntısı vardır.
 
#12
Afyon Hanları


Taş Han (Çay)


Taş Medresenin doğusunda bulunan Taş Han, III.Gıyaseddin Keyhüsrev zamanında Ebul Mücahit Yusuf Bin Yakut tarafından 1278 yılında yaptırılmıştır. Mimarı Oğul Bey Bin Muhammed’dir. Hanın büyük bir avlusu bulunuyordu. Ancak, avlu duvarlarının hemen hemen bütünü yıkılarak ortadan kalkmıştır. Bugün yalnızca kapalı kısım ayakta durmaktadır.

Hanın planı tam bir kare olup, dış kenarları, uçları üçgen payandalarla takviye edilmiştir. İç mekanı simetrik olarak düzenlenmiş, dörder sütundan oluşan dört sahın ile beş bölüme ayrılmıştır. Bu mekanın ortasındaki dört büyük ayak bir kubbeyi taşımakta olup, burası aynı zamanda hanın merkezini oluşturmaktadır. Buradaki kubbeye bir de ahşap aydınlatma feneri yerleştirilmiştir. Bunun dışında kalan bölümlerin üzeri tonozlarla örtülüdür.

Hanın portali kesme taştan olup moloz taşlar diğer yapı malzemesidir. Portal içeriye doğru daralan profiller ortaya koyarak yarım bir kubbe ile sonuçlanmaktadır. Ayrıca burası istiridye motifleri, köşe dolgularında üçgen yüzeyler ile bezenmiş ve taş işçiliğinin güzel bir örneğini de ortaya koymuştur. İç mekandaki sahınları oluşturan payeler ve bunları birleştiren kemerler üst örtüyü taşımaktadır.
Eğret Han

Afyon-Kütahya karayolu üzerinde Eğret (Anıtkaya) Köyü’nde bulunan Eğret Hanı’nın kitabesi bulunmadığından ne zaman yapıldığı kesinlik kazanamamıştır. Ancak, mimari yapısından XIII.yüzyıl Selçuklu hanlarından biri olduğu anlaşılmaktadır.

Dikdörtgen planlı hanın içerisinde dörderden iki sıra halinde sekiz sütun bulunmaktadır. İç mekan üç nefe ayrılmış ve orta nef diğerlerinden daha yüksek tutulmuştur. Payeler birbirlerine sivri taş kemerlerle bağlanmıştır. Üzerleri moloz taşlardan yapılmış kemerlerle takviye edilerek beşik tonozla örtülmüştür. İç mekanlar kuzey cephede birinci ve üçüncü bölümlere açılan mazgal şeklindeki pencerelerle aydınlatılmıştır.Duvarları kesme taştan yapılmıştır.

Hanın batısındaki giriş kapısı dışarıya doğru taşkın olup, kesme taş kaide üzerinde sütun demetleri ile bezenmiştir. Selçuklu hanlarında çok sık görülen geometrik desenli ve mukarnaslı nişlerin yerini burada sadelik almış ve kapı sivri bir kemerle sonuçlanmıştır. Giriş kapısı beden duvarlarından daha yüksektedir. Burada kitabe yeri varsa da kitabesi günümüze gelememiştir. Han yakın tarihlerde onarılmıştır.
 
#13
Afyon Hamamları


Kasımpaşa Hamamı (Merkez)


Afyon Voyvoda (Gazlıgöl) Caddesi’nde bulunan Kasımpaşa Hamamını, Tuti Mezakoğlu Kasım Paşa tarafından Mimar İlyas Ağa’ya 1475’te yaptırmıştır.

Çifte hamam olan bu hamamın erkekler ve kadınlar kısmının soyunmalıkları yan yanadır. Erkekler soyunmalığının giriş kapısı güney cephededir. Hamamın bütünü moloz taştan ve taşların arası da derzli olarak yapılmıştır. Hamamın giriş kapıları dışarıya doğru hafifçe çıkıntılı olup, dikdörtgen bir frizle çerçevelenmiştir.

Soğukluklar küçük dikdörtgen halinde olup, sıcaklık daha da büyüktür. Her bölümün iki özel halveti ile bunlara bitişik sıcaklık, külhan ve su sarnıçları bulunmaktadır. Ana bölümleri pandantifli kubbelerle örtülmüştür.


Çifte Hamam (İshaklı-Sultandağı)

İshaklı Sahip Ata Kervansarayı arkasında ve Çarşı Camisi’nin karşısında yer alan hamamın kimin tarafından yaptırıldığı bilinmemektedir. Yapı üslubundan ve Çarşı camisi’nin yanında bulunmasından ötürü XV.yüzyılda yapıldığı sanılmaktadır.

Hamam, kadınlar ve erkekler bölümleri ayrı olup, çifte hamam plan düzenindedir. Soyunmalıklar her iki bölümde yan yanadır. Kare planlı ve kubbeli olan soyunmalık bölümlerinin duvarları moloz taştan yapılmış, aralarına da tuğla parçaları ile derz yapılmıştır. Dıştan kubbe etekleri testere dişi şeklindeki çıkıntılarla hareketlendirilmiştir. Erkekler soyunmalığının kadınlar kısmı soyunmalığından farkı büyük bir kemerle niş şeklinde genişletilmiş olmasıdır. Hamamın sıcaklık bölümleri pandantifli kubbelerle duvarlar üzerine oturmuştur. Sıcaklığın batı ucuna külhan kısmı ve iki de özel halvet bölümü yerleştirilmiştir.


Gedik Ahmet Paşa Hamamı (Merkez)

Gedik Ahmet paşa Camisi’nin kuzeydoğusunda yer alan hamam, külliye ile birlikte 1472 yılında Gedik Ahmet Paşa tarafından yaptırılmıştır. Çifte hamam olarak yapılan bu hamam yol seviyesinin yükselmesinden ötürü zemini yolun altında kalmıştır. Moloz taştan yapılan hamamın erkekler kısmı kadınlar kısmından daha büyüktür. Erkekler kısmının soyunmalığı dört kademeli duvarlardan meydana gelmiştir. Kare planlı bölüm, iki kademeli duvarlardan sonra sekizgene geçilmiş ve üzeri çatı ile örtülmüştür. Ayrıca doğu yönünde dışarıya doğru çıkıntılı kesme taştan giriş kapısının ortasına da Bursa kemerli bir giriş açılmıştır. Bu kapının sağ ve solunda sivri kemerli iki pencere ile aydınlatılan soğukluk bulunmaktadır. Erkekler kısmının soyunmalığına bitişik olan kadınlar kısmı, ölçü ve yükseklik olarak erkeklerinkinden daha küçüktür. Buraya batıdaki yay kemerli bir kapıdan girilmektedir.

Kadınlar ve erkekler kısmının soyunmalığının üzeri pandantiflerin taşıdığı merkezi kubbelerle örtülüdür. Soyunmalıktan dikdörtgen ve beşik tonozla örtülmüş soğukluk kısmına geçilir. Erkekler bölümünün sıcaklık kısmı, ortadaki kubbeli bölümün iki yanında tonozlu dikdörtgenler halindedir. Ayrıca bunun doğusunda da yine üzeri kubbe ile örtülü iki özel halvet bulunmaktadır.

Kadınlar kısmının halveti erkeklere göre daha farklıdır. Burada üçer tane yan yana sıralanmış kubbeli hücreler vardır. Kuzeyinde ise bugün yol seviyesinin altında kalmış olan sarnıç ve külhan bulunmaktadır.
 
#14
Afyon Müzeleri


Afyon Arkeoloji Müzesi (Merkez)

Afyon’daki müzecilik çalışmalarına Cumhuriyetin ilk yıllarında kurulan Asar-ı Atika Muhipleri Cemiyeti’nin çalışmalarıyla başlanmıştır. Afyon yöresindeki eski eserler Gedik Ahmet Paşa Medresesi’nde toplanmış ve müze 1933 yılında açılmıştır. Müzenin kuruluşunda Öğretmen Süleyman Göncer’in büyük çabaları olmuş ve müzenin sorumlu yöneticiliğine getirilmiştir.

Müzenin ilk açılışında 160 parça eser bulunurken 1942 yılında bu sayı 3.000’i geçmiştir. Özellikle Kusura’da yapılan kazılarda çıkan eserler, müzede Kusura Buluntuları Salonunda sergilenmiştir. Bunun ardından Çavdarlıtepe buluntularının koleksiyonların zenginleşmesinde payı olmuştur. 1948 yılında da müzenin etnografya bölümü açılmıştır. 1970 yılına kadar karma müze olarak hizmet veren Afyon müzesi 1971 yılında Arkeoloji Müzesi olarak yeni yapılan binasına taşınmıştır. Bu müzede birbirine bağlı 9 sergi salonu, kitaplık, konferans salonu, 4 depo, fotoğraf atölyesi ve laboratuar bulunmaktadır.

Müzede sandıklı-Kusura höyüğünün A tabakasından çıkan Geç Kalkolitik Dönem eserleri, Hacılar Erken Kalkolitik Çağ keramikleri, Isparta Gündürük Höyük, Karacaahmet, Balıkesir, Ergel ve Frigli Belde höyükleri buluntuları, Eski Tunç Çağının tanrı tasvirlerine ışık tutan Bavurdu’dan (Alanyurt) gelen kadın başlı testi, Kusura Höyüğü B katı ile Eskişehir Yazılıkaya (Mideion) Köyü’nden çıkan Eski Tunç Çağı buluntuları, Kusura Höyüğü, Şuhut, Çay, Emirdağ-Daydalı’da bulunan değişik mühürler, pişmiş topraktan örnekler, bıncuklar ve sunak gibi Hitit eserleri, Yazılıkaya’dan çıkarılan Frig çağına ait tunç fibulalar, taslar, demir ok ve mızrak uçları, 2 kybele heykeli sergilenmektedir. Ayrıca Afyon çevresinde sikke basan 18 antik kentten 14’üne ait sikkeler ile Helenistik ve Roma dönemine ait takılar Milas çevresinde bulunmuş MÖ.VIII.yüzyıl geometrik devir çanak çömlekleri, Çavdarlı-Kavalık Höyük yakınlarında bulunan ve Apollon’a sunulmuş adak heykelleri ile Bizans dönemlerine ait mermer mimari parçalar, sütun başlıkları ve yazıtlar sergilenmektedir. Ayrıca Roma ve Bizans dönemine ait Frig kaya tipi mezar taşları, anıt yazıtları, pazar fiyat listeleri, sütunlar, sütun başlık ve altlıkları, mimari parçalar, mermer ve pişmiş toprak lahitler, küpler, İsçehisar mermer ocaklarından çıkmış yarı işlenmiş antik parçalar ve büyük boy Herakles (Herkül) heykeli koleksiyonları tamamlamaktadır.

Kurtuluş Caddesi No: 96
Tel : (0272) 215 11 91
Faks : (0272) 213 39 75
Pazartesi dışında her gün 08.30-17.30 saatlerinde ziyarete açıktır.


Türk ve İslâm Eserleri Müzesi (Merkez)

Müze, Gedik Ahmet Paşa Medresesi’nde bulunmaktadır. Burada çeşitli dönemlere ait İslâmi mezar taşları, kabartmalı Türkmen mezar taşları, at arabaları ve topak evler bahçede sergilenmektedir. Medresenin odalarında Afyonkarahisar evlerinin pencere örnekleri, tarım araç ve gereçleri, İslâmi sikkeler, Türkiye Cumhuriyetinde basılmış paralar, savaş araç ve gereçleri, dergâh eşyaları, el yazmaları sergilenmektedir. Medresenin eyvan bölümünde ve dershanesinde Afyonkarahisar el sanatlarında keçecilik, yemenicilik ve demircilik örnekleri bir araya getirilmiştir. Afyonkarahisar mutfağı, oturma odası, dokuma tezgâhı ve örnekleri, aydınlatma araç ve gereçleri, Afyonkarahisar’lı Aşık Ömer’in kişisel eşyaları, işlemeler, çoraplar, keseler ve yöresel kadın giysileri de koleksiyonları tamamlamaktadır.


Afyon Zafer Müzesi (Merkez)


Milli Parklar Müdürlüğü’nün yönetiminde olan bu müze 1915-1920 yıllarında Saitoğlu Mehmet Sait Efendi tarafından neo-klasik üslupta yapılan bir binadadır. Afyon’un düşman işgâlinden kurtuluşundan sonra Başkomutan Mustafa kemal Paşa, Garp Cephesi Komutanı İsmet İnönü, Genel Kurmay Başkanı Fevzi Çakmak ve Garp Cephesi Harekât Şube Müdürü Tevfik Bıyıklıoğlu’nun burada kalarak bu binayı karargâh olarak kullanmalarından ötürü Zafer Müzesi olarak 1985’te ziyarete açılmıştır.

Milli Birlik Caddesi
Tel / Faks : (0272) 212 09 16 -17


Bolvadin Müzesi (Bolvadin)

Bolvadin Belediyesi yönetiminde 1987 yılında açılan Bolvadin Müzesinde Eski Tunç Çağı, Roma, Bizans, Selçuklu, Osmanlı ve Cumhuriyet dönemine ait buluntular sergilenmektedir. Ayrıca yöresel gelenek ve görenekleri yansıtan etnoğrafik malzemeler de burada yer almaktadır.

Santral Caddesi, Bolvadin, Afyon
Tel : (0272) 612 75 99
 
#15
Afyon Türbeleri


Boyalıköy Hanikâhı ve Türbeleri (Sincanlı)


Afyonkarahisar’a 25 km. uzaklıktaki Sincanlı ile Afyon arasında bulunan Boyalıköy’de iki türbeden oluşan küçük bir yapı topluluğu vardır. Sanat tarihi kaynaklarında uzun süre medrese olarak tanımlanan bu eserin, yapılan araştırmalardan sonra bir zaviye ve iki türbeden meydana geldiği anlaşılmıştır.

Yapıldığı tarih kesin olarak bilinmemekle beraber, bazı kaynaklarda 1210 tarihine rastlanmıştır. Bu durumda XIII.yüzyıl eseri olan bu iki türbe ile zaviyenin Mimar Kureyş Bin Oğuz tarafından yapıldığı ileri sürülmüşse de bu iddia da kesinlik kazanamamıştır. Evliya Çelebi bu yapı topluluğunun XVII.yüzyılda Bektaşi tekkesi olarak kullanıldığını ileri sürmüştür. Yapının bütünü 22 m. uzunluğunda ve 15 m. genişliğindedir. Duvarlarında düzgün olmayan yontma taşlar kullanılmış, kemerlerde tuğlalara yer verilmiştir. Bu arada yer yer eski bir Bizans yapısından toplanan malzeme de burada kullanılmıştır.

Dergâh olarak nitelenen bu yapının girişinde iki büyük oda, ortada yarım kubbelerle desteklenen küçük bir kubbenin örttüğü avlu, bunun da çevresinde üçer oda bulunmaktadır.

Bu binanın doğusunda ve onunla aynı yükseklikte düzgün kesme taşlardan yapılmış olan türbeye, Eyvan Türbe ismi verilmiştir. Yer yer tuğla hatılların kullanıldığı bu türbenin cephe kaplamaları yerlerinden sökülmüştür. Selçuklu dönemi türbeleri ile benzerlik gösteren dikdörtgen planlı türbenin altında mumyalık (mahzen) bunun üzerinde de lahdin bulunduğu bölüm vardır. Bunun üzeri de çapraz tonozla örtülmüştür.

Zaviye ve Eyvan Türbe’nin kuzeyinde hanikâhın karşısında kümbet biçiminde bir türbe bulunmaktadır. Pramidal sivri bir külahla örtülen bu türbenin dört köşe kaidesi üzerine sekizgen planda türbe oturtulmuştur. Değişik renklerde kesme taşlardan yapılmış olan bu kümbet düzgün bir işçilik göstermektedir. Bu kümbet de ölünün gömüldüğü mahzen kısmı (mumyalık) ile sandukanın bulunduğu üst kattan meydana gelmiştir. Güney cepheden iki taraflı merdivenlerle sandukanın bulunduğu giriş kapısına çıkılmaktadır. Giriş kapısı iki sıra halinde düzgün geometrik şeritlerden oluşan bir bezeme ile süslenmiştir. Kapı üzerindeki dikdörtgen boşluğun kitabeye ait olduğu sanılmaktadır. Ancak, bugün bu kitabeden herhangi bir iz bulunmamaktadır. Kümbetin dış duvarlarında pramidal kubbeye yakın alanda çepeçevre bezemeli bir kuşak dolaşmakta olup, buradaki motifler de giriş kapısı çevresindeki bezemelerle aynıdır.

Türbe içten kubbeli, dıştan da pramidal şekildedir. Mahzendeki mumyalık bölümünün üzeri de çapraz tonozla örtülmüştür. Kümbet içerisindeki kalıntılardan buradaki sandukanın çini kaplı olduğu anlaşılmaktadır. Hacı Mehmet Bin İlyas Bin Oğuz isimlerinin yazılı olmasına rağmen kümbetin kime ait olduğu kesinlik kazanamamıştır.


Saya Baba Türbesi (İhsaniye)

İhsaniye ilçesi Gazlıviran Köyü’nde bulunan Saya Baba Türbesi’nin XIII.yüzyılın ikinci yarısında yapıldığı sanılmaktadır. Bu konudaki kitabesi günümüze ulaşamamıştır.

Sanat tarihinde eyvan türbeler grubuna giren bu türbe iki katlı olup, ölünün gömülü bulunduğu mumyalık kısmı toprak içerisindedir. İki yandan üçgen payandalarla desteklenen türbe, kesme taştan yapılmış, dikdörtgen planlıdır. Üzeri beşik tonozla örtülüdür. Yer yer yıkılmış olan türbenin cephe süslemesi fazla bir bilgi vermemekle beraber, geometrik bezemelerle girişinin süslü olduğu anlaşılmaktadır.


Herdane Bahar Baba Türbesi (İhsaniye)

İhsaniye ilçesinin Osman Köyü’nde bulunan bu türbenin kitabesi günümüze ulaşamadığından kime ait olduğu bilinmemektedir. Mimari üslubundan XIII.yüzyılın ikinci yarısına ait olduğu sanılmaktadır. Büyük bir bölümü yıkılmış olan bu türbe de sanat tarihindeki eyvan türbeler bölümünde yer almaktadır.

Ölünün gömülü bulunduğu mumyalık kısmı ile bunun üzerindeki sandukanın bulunduğu dikdörtgen mekandan meydana gelmektedir. Moloz taş ve kesme taş duvarlardan yapılmış olan türbe dikdörtgen planlı olup, beden duvarlarının iki yanında üçgen payandalarla desteklenmiştir. Giriş kapısı yekpare mermer silmeli olup, dışarıya büyük bir kemerle açılmaktadır.


Çelebi Sultan ve Abdurrahman Karahisari Türbesi (Merkez)

Mısrı Camisi’nin güneybatı kenarında bulunmaktadır. Caminin L planın ucunu oluşturan bir bölüm türbeye dönüştürülmüştür. Üzeri kubbe ile örtülü olan türbede Akşemseddin’in soyundan Abdurrahman Karahisari ile Kasım Paşa’nın oğlu Çelebi Sultan gömülüdür. Türbeye hem cami içerisinden hem de yan harimden geçilmektedir.
 
#16
Afyon Sivil Mimari Örnekleri


Afyon Evleri


Afyon’da Tac-ı Ahmet, Zaviye, Mollabahşi, Yukarı Pazar, Kubbeli Mahallesi, Arap Mescit, kale, Akmescit, Nurcu, Mecidiye, Sinanpaşa, Hacıeyup mahallelerinde Afyon sivil mimari örnekleri günümüze kadar iyi korunmuş durumda gelebilmiştir. Bu mahallelerde yeni yapılanmaya gidilmemiştir. Büyük bir bölümü sit alanı olarak belirlenen bu mahallelerdeki evlerde mükemmel bir şehircilik anlayışı dikkati çekmektedir. Özellikle Hıdırlık ve kale eteklerindeki eğimli arazide kurulmuş olan sokaklar birbirine paralel doğu-batı doğrultusundaki caddeler Helenistik dönemin Hippodamos plan düzenine göre ızgara planlı olarak yapılmışlardır.

Adyon evleri genelde iki veya üç katlı olup, bitişik düzende yapıldıkları için köşelerde çift, aralarda ise tek cephelidir. Alt katlar sokağa üst katlar da değişik çıkmalarla dışa açılırlar. Araziye uyum sağlayan bu evler bazen moloz taş temelli bazen de temeller su basmana kadar kesme taş kaplamalıdırlar. Duvarlar arasında ahşap hatıllar, kerpiç dolgular bulunmakta olup, bunların üzeri sıvalıdır. Üzerlerini örten kırma veya üçgen çatılar çoğu kez tuğladandır.

Afyon evlerinde zemin katlarda taşlık ve avlular bulunur. Burada kiler, depo, odunluk, ahır, çamaşırlık yer alırdı. Orta katlar alçak tavanlı ve küçük pencereli olup, sokağa yakın pencerelerde çıkmaları destekleyen konsolların arasına pencereler yerleştirilir. Üst katları taşıyıcı konsollar taşır ve geniş odalar manzaraya ve sokağa karşı açılırdı.

Afyon evleri genellikle iki kapılıdır. Alt kat kapıları tek kanatlıdır. Bazen kapı boşlukları üzerinde, bazen çatı üzerinde üçgen çatılı bir çatı odası ve bir balkon yapılmıştır. Evlerde genellikle dış görünüme önem verilmiştir. Afyon evleri çıkmalı evler, çatı odalı veya balkonlu evler, kapı boşluğu üzerinde balkonlu evler, kapı boşluğu üzerinde cumba biçiminde çıkıntısı olan evler olmak üzere dört ayrı grupta toplanmıştır.

Çıkmalı evlerde çıkma biçimlerine göre, düz çıkmalı, gönye çıkmalı, çokgen çıkmalı olarak gruplara ayrılır ve bu çıkmalar ahşap konsollarla desteklenirdi. Bu tür evlerde odalar dışa doğru yönelirdi. Çatı odalı evlerde, bitişik nizamdan ötürü üstü kapalı, önü açık hayat denilen mekanlar bulunmazdı. Dışarıya doğru açılabilmek için en üst katta önü balkonlu, kemerli ve üçgen alınlıklı çatı üzerinde ayrı mekanlar meydana getirilmişti. Bunlar bazen balkon, bazen kapı boşluğu üzerinde yer alırlardı. Bazen konsollarla desteklenir, bazen de çatı üzerine oturtulurdu. Kapı boşluğu üzerindeki balkonlu evlerde de balkon korkulukları demir veya ahşap olur, cepheler çeşitli çıkmalarla hareket kazanır ve bunlara çok sayıda pencere açılırdı.

Kapı boşluğu veya kapı üzerinde cumba çıkıntısı evlere Afyon’da az rastlanırsa da binaya hareketlilik kazandıran cumba veya şahnişler kapı boşluğu veya kapı üzerinde binanın cephesinde dışa doğru çıkıntı yaparlardı. Afyon evlerinde cumbaların oldukça sade bir görünümü vardır.

Afyon evlerinde çatı ve zemin katı dışındaki katlar ailenin bütün gününü geçirdiği katlardı. Bu katlarda sofa merkez konumunda olup, odalar buraya açılırdı. Evlerde gelişmiş bir mutfak düzeni olmadığından odaların biri mutfağa ayrılmıştır. Ayrıca yüklük denilen kapaklı dolaplar, gusülhaneler, çiçeklik denilen nişler ve ocaklar her evde yer alırdı. Genellikle çıkmalı odalara baş oda denir ve bunlar tavanları ile oldukça bezemeli bir görünümdedirler.

Tavanları alçı, ahşap ve kalemkâri süslemelidir. Tavanlarda tavan göbeklerine önem verilir. Tavan göbekleri yuvarlak veya çokgen kenarlı olup, ahşap çıtalarla ışınsal dizilmeler veya bitki motiflerinden oluşan bezemeler yapılmıştır. Bazı örneklerde de zikzak bordürleri görülmektedir. Bununla beraber Afyon evlerinde kalem işlerine çok az rastlanmaktadır.
 
#17
Afyon Köprüleri


Altıgöz Köprüsü (Merkez)


Afyonkarahisar’ın Çirit kayası eteğinde, Akarçay üzerindedir. Selçuklu üslubunda, altı kemerli olarak yapılmıştır. XIII.yüzyılda Akkoyunlu oymak beylerinden İlyas Bin Oğuz tarafından yaptırılmış, Osmanlı döneminde, 1861’de onarılmıştır.

Köprünün doğu-güney yüzünde soldan ikinci ve üçüncü gözler arasında beyaz mermer üzerine yazılmış bir kitabe bulunmaktadır. Bu kitabe antik bir lahit parçası olup, antik çağa ait bir kitabenin üzeri kazınmış ve Selçuklu sülüsü ile 16 satırlık kitabe buraya yerleştirilmiştir:

“Yüksek sıfatlara ve saygılara layık, bu köprünün sahibi ünlü emir ve rahmetli Oğuz oğlu Sabıküddin Ebül Vefa İlyas Bey, sağlığında köprüyü yaptırmış, öldükten sonra harap olunca bıraktığı vakfın gelirinden onarılmasını da evlatlarına emretmiş bulunduğundan O’nun kutlu oğlu ünlü emirlerden Bedrettin, İslamların direği, melikler ve sultanlar soyundan Ebu Hamid Hacı Mehmet Bin İlyas tarafından H.606 senesinde (1209) onarılmıştır. Hayır dua ve iyi dilekleri ile yazan Mehmet…”

Kırkgöz Köprüsü (Bolvadin)
Bolvadin’in 6 km. Güneyinde Bolvadin ile Sultandağı arasında Akarçay üzerindedir. Doğu Roma (Bizans) İmparatorluğu döneminde yapılmış olan Kırkgöz Köprüsü XVI.yüzyılda Kanuni Sultan Süleyman’ın Bağdat seferine hazırlık olmak üzere yapılan yol onarımı sırasında Mimar Sinan tarafından onarılmış ve boyu uazatılmıştır. Köprü 375 m. Uzunluğunda, 64 gözlüdür. Bolvadin yönündeki 175 m.lik bölümü ile 22 gözünü Mimar Sinan yapmıştır. Köprünün dört gözü Kurtuluş savaşı sırasında Yunan ordusu tarafından dinamitlenmiştir. Bu gözler sonradan Türk askerleri tarafından yenilenmiştir.
Osmanlı döneminde köprünün yatağı üzerine bir de namazgâh eklenmiştir. Köprüden namazgaha girilen kapı üzerindeki beyaz mermer kitabeye bununla ilgili iki satırlık bir yazı yazılmıştır. Bugün bu kitabe Afyonkarahisar Müzesi’ndedir.
Kanuni Sultan Süleyman ordusu ile bu köprüden iki kez geçmiştir.
 
#18
Afyon Mevlevihanesi


Türbe-Mevlevi Camisi (Merkez)


Afyonkarahisar Mevlevihanesi 1710 yılında yapılmıştır. Ancak, bu yapı yıkılmış ve 1844’de Sultan Abdülmecit tarafından yenilenmiş, 1905’te de Sultan II.Abdülhamit tarafından yeniden onarılmıştır.

Mevlevi kültüründe Afyon Mevlevihanesi Konya dergâhından sonra önem sırasına göre 2. sırada gelmekte idi. Mevlevihane, semahane, harem-selamlık, matbah, derviş hücreleri gibi bölümleri ile büyük bir alanı kaplıyordu. Kesme taştan yapılmış olan semahanenin giriş kapısı üzerinde kitabesi ve Mevlevi sikkesi bulunuyordu. Kuzeye bakan cümle kapısındaki merdivenlerden sonra dedegânın hücrelerinin bulunduğu bir avluya giriliyordu. Bu avlunun ortasında da büyük bir şadırvan vardır. Avlunun sağında matbah kısmının bir bölümü ile çilehane yer alıyordu.

Mevlevihane’nin camisi kesme taştan olup, üzeri merkezi bir kubbe ile örtülmüştür. Kasnağındaki renkli camlarla caminin içerisi aydınlatılmıştır. Semahanenin doğusunda şerbethanenin üst katında da semahaneye bakan kafesli kadınlar mahfili bulunmaktadır. Semahanenin sol tarafındaki türbe bölümünde de Mevlevi şeyhlerine ait 12 ahşap sanduka bulunmaktadır. Burada Mevlana’nın torunlarından Aba Puş-i Veli, Sultan-ı Divani Mehmet Semai Çelebi, Hızırşah Çelebi, Şah İsmail’in oğlu Elkas Mirza ve diğer Mevlevi büyükleri gömülü bulunmaktadır.

Tekke ve dergâhların kapatılmasından sonra Mevlevihane Afyon Müftülüğünce kullanılmış ve günümüzde de camiye dönüştürülmüştür.
 
#19
Afyon Kiliseleri


Ayazin Kiliseleri (İhsaniye)


Ayazin’in 30 km. kuzeydoğusunda ormanlık bir alanda İstanbul Fransız Arkeoloji Enstitüsü’nün 1938 yılında yapmış olduğu kazılarda kayalara oyulmuş iki Bizans kilisesi ortaya çıkmıştır. Bunlar Erken Bizans sanatında görülen kapalı Yunan haç planında olup, girişteki iki sütundan sonra ortaya dört sütunun taşıdığı küçük bir kubbe yerleştirilmiştir. Apsidin yanında iki küçük hücre bulunmaktadır.
 
#20
Afyon Kaplıcaları


Afyon ili jeolojik yapısından ötürü kaplıcaları ile ün yapmıştır. Bu kaplıcaların içerdiği kimyasal elemanlar tıbbi yönden de burasını önemli kılmıştır. Afyon çevresinde sıcak su kaynağı olan çok sayıda hamam ve kaplıca bulunmaktadır. Afyon kaplıcaları uluslar arası düzeyde ün yapmıştır.

Frigler döneminden itibaren buradaki sıcak su kaynaklarından yararlanılmış, Romalılar, Bizanslılar, Selçuklular ve Osmanlılar yörede bir takım tesisler kurmuşlardır. Bunların en ünlüleri Gazlıgöl Kaplıcası ile Hüdai Kaplıcalarıdır.


Gazlıgöl Kaplıcası (Merkez)

Afyon’a 21 km. uzaklıkta, Afyon-Eskişehir demiryolu üzerindeki Hamamköy’de bulunmaktadır. Buradaki kaplıcaların çok eski tarihlere inen geçmişleri vardır. Gazlıgöl kaplıcalarında faaliyette olan dört hamamdan en eskisi olan Eskihamam Roma döneminden beri kullanılmaktadır.

Gazlıgöl Kaplıcaları ile mitolojik bir öykü vardır. Bu öyküye göre; Kral Midas’ın çocuğu olmamış, üzüntüsünden her gece Tanrı’ya yalvarmış. Nihayet günün birinde kralın bir kızı olmuş; kız büyümüş ve genç kız olduğunda vücudunun her tarafını çıbanlar sarmış, hiçbir hekim iyileştirememiş. Acı ve ağrılara dayanamayan genç kız, yollara düşmüş ve dağ tepe demeden dolaşmaya başlamış. Bu arada kral Midas kızının kollanması amacı ile peşine gözcüler takmış. Afyon yakınlarına kadar gelen kız, susamış ve bugünkü Gazlıgöl Kaplıcasının bulunduğu yerde bir su görmüş ve bu sudan içmiş. Suyun vücuduna değdiği yerlerde sancılarının kesildiğini, içinin rahatladığını gören genç kız kendisini suyun içerisine atmış. Daha sonra yorgunluktan yeşillikler üzerine uzanmış ve orada uyuyakalmış. Uyandığında kız, suyun yansımasında eski güzelliğine kavuştuğunu, çıbanların kaybolduğunu görmüş. Sarayına döndüğünde Kral Midas kızına sormuş: Seni hangi hekim iyileştirdi. Söyle de onu hekimbaşı yapayım demiş. Bunun üzerine kız; beni hekim değil ülkende çıkan sıcak bir su iyileştirdi diye cevap vermiş. Kral Midas kaynağın olduğu yerde bir hamam yapılmasını ve bütün dertlilerin orada derman bulmasını istemiş. Böylece Gazlıgöl kaplıcaları Friglerden günümüze kadar kullanılmıştır.

Osmanlı döneminde Fatih Sultan Mehmet de Karamanoğulları seferine çıkarken yolu üzerindeki Gazlıgöl Kaplıcalarına uğramış ve burasını imar ettirmiştir.

Gazlıgöl Kaplıcası kimyasal olarak suyunun içerisinde klorür, bromür, iyodür, florür, nitrat, sülfat, nitrit, hidrofosfat, karbonat, hidroarsenat, bikarbonat elemanları ile karbondioksit ve hidrojen gibi gazlar bulunmaktadır. Kaplıcanın sıcaklığı 64 C’dir. Bu kaplıcanın mide, karaciğer, safra kesesi, böbrek taşı, damar sertliğinin giderilmesinde büyük yararları olduğu ve tansiyon düşürücü niteliği ile de tanınmıştır.


Hüdai Kaplıcaları (Sandıklı)

Sandıklı İlçesine 8 km. uzaklıkta olan Hüdai Kaplıcaları çamur banyoları ile ünlüdür. Bu kaplıcalarda Hıristiyanlığın ilk yıllarından itibaren şifa aranmıştır. Hıristiyanlığın ilk yıllarında o çevrenin Başpiskoposu Aziz Michael bu kaplıcalarda hastaları tedavi ederek mucizeler göstermiş ve bu olay tarihe “Aziz Michael’in Mucizeleri” olarak geçmiştir. Bizans döneminde yapılan hamamlardan üç tanesi günümüze kadar ulaşmıştır.

Kaplıcanın suları jeolojik bir çatlama sonucu 500 m. derinlikten kaynamaktadır. Kaplıcanın şifalı çamurları ise özel bir şekilde hazırlanan toprağın 60 C’lik şifalı suyun karıştırılması ile elde edilmektedir. Böylece 45 C sıcaklıkta bir çamur oluşturulmaktadır. Suyun kalsiyumsülfatı radyoaktiviteli olup, romatizma, nevralji, safra yolları, kadın hastalıkları, metabolizma bozukluklarına iyi gelmektedir.


Afyonkarahisar’daki Diğer Kaplıcalar

Afyon’a 18 km. uzaklıktaki Araplı Dere yakınında Gecek Kaplıcası, Eski hamam (Büyük hamam), Çelikli veya Kapıaltı isimleri ile tanınmıştır. Küçük Hamam ise Kükürtlü veya Hacethane olarak bilinmektedir. Bu kaplıcalarda romatizma, metabolizma bozuklukları, cilt ve sinir rahatsızlıkları, kadın hastalıklarının tedavisinde faydalı olduğu görülmüştür.
Afyon’a 16 km. uzaklıktaki Ömerli kaplıcasının öyküsüne göre; Ömer dede isimli bir çoban yeri kazarak bu kaynağı bulmuştur. Bu kaplıcanın da kadın hastalıkları, nevralji, romatizma, kırıklar ve metabolizma bozukluğu tedavisinde yarar sağladığı görülmüştür.
Bolvadin’e 30 km. uzaklıkta Heybeli Kaplıcasının üç ayrı kaynağı olup, burada içme ve banyo tedavisi yapılmaktadır. Özellikle romatizma, nevralji, nefrit ve kadın hastalıkları tedavisinde yararlılığı görülmüştür.
Bu kaplıcaların dışında Kaya Hamamı, Kınık Ilıcası, Uyuz Hamamı ve Bülgüldek Hamamı da tarihi çağlardan itibaren bilinmekte ve sularından yararlanılmaktadır.
Afyon kaplıcalarının yanı sıra maden suları ile de ünlüdür. XX.yüzyılın başında Belçikalı bir doktor buradaki maden suyunun şifalı olduğunu dönemin padişahı Sultan II.Abdülhamit’e duyurmuş ve gerekli tahliller yapıldıktan sonra 1903 yılında çıkarılan bir ferman ile buradaki maden suları işletmeye açılmıştır. Afyonkarahisar maden suyu Kızılay tarafından işletilmektedir.
 
Üst