Ramazan'ın farklı islam ülkelerinde farklı tarihlerde başlama sebebi

#1
Sponsorlu Bağlantılar
Ramazanın Tespiti Nasıl Olur? Ru´yetle mi, Hesapla mı?

Özellikle yetmişli yıllardan beri Ramazan´ın ve buna bağlı olarak da diğer kameri ayların ve Kurban Bayramının tespiti konusunda Müslümanlar arasında hoş olmayan bir ayrılığın yaşandığını herkes bilmektedir Bu ayrılığın birden çok sebebinin olduğu gözlemlenmiştir Bazı çevreler meseleyi siyasi olarak ele alırken, bazıları ideolojik yaklaşımlarda bulunmakta, bir kısım insanlar da ilim adına çok basit şeyler söyleyebilmektedirler Bunların yanında, başından beri ilmi bir düzey tutturanlar da olagelmiştir Ancak bu sonuncular hem çok azdırlar, hem de halk kitlelerine etki edecek özelliklere sahip değildirler

Konuyu siyasi olarak ele alanların başında Suudi Arabistan gelmektedir Sanıldığı kadarıyla iki sebepten ötürü başından beri bu ülke hep farklılığını korumuştur: 1 Muhtemelen İslamın temsilciliğini kaptırmamak ve böylece bölge halkları üzerindeki etkisini korumak istemiştir 2 Sosyal hayatta çok etkili olmayan ama sansasyon yaratacak olan bu konuyu farklı biçimde gündemde tutarak kendi halkına “Şeriatın gerçek koruyucusu” olduğu mesajını vermek ve şirin görünmek istemiştir Böylece de sosyal hayatın asıl önemli sahalarındaki din dışı tasarruflarını gizlemek istemiştir

Konuyu ideolojik olarak ele alanlar daha çok bizdeki bazı marjinal gruplardır Onlar da sırf “Düzene ve onu temsil eden Diyanete” bir tepki olsun diye ya Suudi Arabistan´a uyarak oruca başlamış ve bitirmişlerdir, ya da çok basit tespit yollarıyla çoğu kez hataya düşmüşlerdir Bu grupların “ilmiyye” si de doğruyu bulmak için değil de belirlenen görüşü teyit için ideolojik bir fıkıh anlayışıyla, güya bazı araştırmalar yapmışlardır

Doğrusunu söylemek gerekirse, yetmişli yılların sonlarına doğru bu mesele gündeme geldiğinde gençliğin verdiği tepkisel davranışlarla bizler de heyecan yaşamış birkaç yıl Ramazan´ı ve bayramı oradan buradan gelen haberlerle başlatmış ya da bitirmiştik Ancak bu haberlerde dikkati çeken husus bunların hep “miş” li haberler olması idi Mesela, “Malatya´da hilali görmüşler Almanya´dan telefon gelmiş, yarın Ramazan imiş Suudi Arabistan´da hilal görülmüş ve bayramın yarın olduğunu ilan etmişler Falan Hoca Efendi oruc tutmaya başlamış, ya da tutun demiş” gibi haberler yayılır dururdu

Haksızlıklara ve rejimin Müslümanlara karşı olumsuz olarak gördükleri tavırlarına kızan bir takım kimseler de, muhtemelen sırf bu tepkinin sonucu olarak bu haberlere bakıyor ve onlara göre hareket ediyorlardı Bunu yaparken de ilk bakışta makul gibi görünen şöyle bir gerekçe ileri sürüyorlardı: “Bizdeki sistem, ya da bu işle ilgili çevreler bu konuda dinin ne dediğini tespit etme gibi bir hedef gözetmiyorlar Suudi Arabistan ise bu işi şeriata göre yaptığını iddia ediyor Binaenaleyh, dinin doğrusunu bulma gibi bir derdi olmayanlara uyarak isabet etme ihtimaline karşılık, böyle bir hedefi olanlara uyarak isabet etmeme ihtimali daha iyidir” Eğer mesele hep ihtimalli kalmış olsaydı bu akıl yürütmenin bir mantığı olabilirdi Ancak göreceğimiz gibi, konu erbabınca bilinemeyecek bir kapalılıkta değildir Binaenaleyh, pireye kızıp yorganı yakmak akıllılık olmamalıdır

Bu işin aslını bilen çok fazla insan yoktu Doğrusu bu, sıradan insanlar için kolay bilinecek bir mesele de değildi Fıkıh ve usul-ü fıkıh hakkında geniş bilgiyi gerektiriyordu TC Diyanet İşleri Başkanlığı´nın bu konuda işin başından beri olumlu bir tavır aldığı söylenebilir Ancak o da temsil ettiği insanların gönlünü alamamıştı ve onları bilgilendirme yerine hep kontrol etme görevi üstlendiği kanaati, dindar kesimde hakim olmuş ve inanılırlığını yitirmişti

Sonra Suudi Arabistan´da bulunma fırsatı elde ettik ve oradaki idarecilerin de halkın inançlarını sağlam bir şekilde yaşamaları konusunda bizdekilerden farklı bir endişe taşımadıklarını, işin siyası rantını hesap ediyor izlenimi verdiklerini gördük Orada da haberlerin hep miş´li olduğuna şahit olduk Derken konuya eğilme gereği duyduk ve meselenin her yönünü gözden geçirmeyi ve gerekli bilgileri ideolojik olmayan (yani önceden belirlenen bir ön kabulü ispat için uğraşmayan) bir bakışla, öncelikle kendimiz için öğrenmeyi hedefledik Vardığımız sonuçların üzerinden sekiz-on sene geçince ve kanaatimiz her gün daha da netleşince düşündüklerimizi yazmak zamanı geldiğine inandık ve yazdık Böylece, muhtemel yanlışlarımız konusunda ikaz ve düzeltme alma şansını da elde etmek istedik

Konuyu Ele Almadaki Usul Konunun sıhhatli bir şekilde tartışılabilmesi için öncelikle usul konusunun halledilmesi gerektiği kanaatindeyiz Mesela bu konuyu tartışanların şu noktalarda belli bir karara varmış olmaları gerekir:

1 Fıkıh dediğimiz şey acaba kitaplarda bulunanlar mıdır? Dolayısıyla fakîh, onları bulabilen ve anlayan insan mıdır? Ya da ister dünyaya, ister ibadetlere ilişkin olsun, fakihlerin her söyledikleri, her zaman ve her şahıs için geçerli midir? Bunu böyle kabul etmek, geçmişe ve onlara karşı saygılı olmak mıdır? Bu sorulara olumsuz cevap verenler geçmişe saygısızlık ve ictihada kalkışmak suçlarıyla yargılanmalı mıdırlar?

2 Hadisleri ve daha genel anlamda sünneti anlamak nasıl olmalıdır? Acaba onları Kur´ân´ı anlamada başvurulan lafzî yoruma tabi tutabilir miyiz? Tek tek her hadis diğer hadislerden ve başka delil ve karinelerden bağımsız olarak anlaşılıp onunla amel edilebilir mi? Ve ya, öyle ya da böyle, hadisler bize hilali görerek başlama dışında bir tespitin caiz olmadığını söylüyor mu?

3 Ay´ın seyri her zaman ve isabetli bir şekilde tespit edilebilir mi? Ya da Güneş´in seyri zaman tayininde bir ölçü olduğu gibi, Ay da bunun için bir ölçü olabilir mi? Yani, ayın hareketlerinde hesapla davranılmaması onun hareketlerinin ve nereden gideceğinin bilinememesinden midir?

Görüldüğü gibi, konunun pek çok yönü vardır ve bunların hepsini bir arada irdelemek ancak bir kitap hacminde mümkün olabilir Oysa bizim yapmak istediğimiz şey meselenin sadece bir iki önemli noktasına temas etmekten ibaret olacaktır Ancak temas ediş biçimimiz bu soruların cevabı konusunda da okuyucuyu genel bir fikre sahip kılabilecektir
 
Üst