Çocuk sağlığı ve gelişimi

#1
Sponsorlu Bağlantılar
Yenidoğan Bebeğiniz
İşte sonunda bebeğiniz evinizde !

Gerçi yenidoğanların uyumak, emmek , kaka ve çiş yapmak dışında fazla bir eylemleri yoktur ama yine de hayatınıza girmiş bu küçük "yaratık" anne babaları fazlasıyla etkiler.
Tipik olarak yenidoğan oldukça sakin , hatta nerdeyse devamlı uyuma halindedir. Doğum eyleminin üzerlerinde yarattığı etkiden yavaş yavaş kurtulmakta, anne karnındaki hayatlarından tümüyle farklı yeni "dünyasına " alışmaya çalışmaktadır.
Bu arada bebeğin anneye belirgin bir ilgisi vardır. Anne onunla konuşunca, kucağına alınca susar ve sakinleşir. Bazen annenin bu tür hareketlerine ses çıkararak cevap verir. Annenin yüzünü görünce tepki gösterir.
Daha ilk günlerden, bebeğinizin bireysel özelliklerindeki değişiklikleri de fark edebilirsiniz. Ona dokunun, bebeklerin çoğu kucağa alınmaktan, okşanmaktan, öpülmekten çok hoşlanır. Dokunmak, bebeğinizle iletişim kurmanın en önemli aracıdır. Ona şarkılar söyleyin, onun yanında mırıldanın.

1 haftalık bebek
Bebeğiniz, yüzüstü yatarken kafasını kaldırabilir. Başını sağa sola çevirebilir.
Emme, çiğneme gibi ilkel refleksleri belirgindir. Karnı tok, altı değiştirilmiş, ve banyo yapmış bebek, günün büyük bölümünü uykuda geçirir. Uyuma süreleri, 15-20 saat arasında değişir.
Aşağıdakilere dikkat:
-Emzirme ile ilgili kitaplar okuyun, -Süt miktar ve kalitesiyle sizin beslenmeniz arasında yakın ilişki vardır; diyetinizi buna göre ayarlayın. -Biberonla besleme tekniğini öğrenin, -Bebeğinizin kol ve bacaklarını rahatça hareket ettirebilmesi gerekir, kundak yapmayın, onu dış ortam sıcaklığına uygun giydirin. -Göbek kordonu bakımına dikkat edin, -Sırtüstü ve tam yüzüstü yatırmayın, tercihen sağ yan yatırın, -Bebeğinizin yenidoğan döneminde sünneti hakkında bir karara varın. -Gözlerinde, yüzünde, vücudunda sarılık hissederseniz, doktorunuzu arayın. -Özellikle kasıklarda şişlik -fıtık-, hayalarda şişlik , inmemiş testis varlığında, çocuk doktorunuzla, gerekirse de bir çocuk cerrahı ile görüşün. -Hastaneden taburcu olmadan yapılmamışsa, hepatit-b aşısını yaptırın.



2 haftalık bebek:
Artık bebeğinizin kısa süreli de olsa uyumadan gözleri açık durduğu dönemler olduğunu fark edeceksiniz. Onunla ilişki için bu dönemlerden yararlanın.

Bir süre sonra bebeğinizin dünyasında annesinin yüzü önemli yer tutmaya başlar. Bilimsel çalışmalar, bebeklerin insan yüzünü diğer desen ve renklere tercih ettiğini göstermiştir. Yüzünüzü doğumdan itibaren ona yaklaştırın, onunla konuşun, bebeklerin 40-50 cm.den daha uzak nesneleri net olarak seçememesi nedeniyle fiziksel yakınlık çok önemlidir. Mümkün olduğunca onun net görebileceği 30-40 cm aralığında olun ve kimi hareketler yaparak onun sizi taklit etmesini sağlamaya çalışın. Örneğin, dilinizi çıkarın, kaşlarınızı kaldırın, hareketlerinizi taklit edemese bile, sizi izlediğini göreceksiniz. Bir süre sonra, bebeğiniz, anne sesini tanıdığı gibi, anne yüzü ve mimiklerini de tanır hale gelecektir.

İkincihafta sonunda çocuk doktorunu ziyaret etmenizde yarar var; özellikle;

sarılık tam olarak geçmemişse,
göbeği tam kurumamışsa,
beslenme düzenini tam oturtamamışsanız..


3 haftalık bebek :
Yüksek kontrast renkli nesneler, yenidoğanların ve bebeklerin çok ilgisini çeker. Canlı renkli ve iri oyuncak, resim vb. maddelerle ilgisini çekmeye çalışın.

Kendi ayna görüntüleri de bebeklerin hoşuna gider, yatağının kenarına bazen sağlam, kırılmaz bir bebek aynası koyarsanız, bir süre sonra ne kadar çok ilgilendiğini ve hoşuna gittiğini göreceksiniz.



4 haftalık bebek:
Bebekler doğumdan hemen sonra kıvrık ve gövdelerine doğru çekili olan kollarını ve bacaklarını yavaş yavaş uzatmaya başlarlar. 1. Ay sonu, bebeklerin kendi vücutlarını keşfe başlamalarının da zamanıdır. Bebeğinizin el ve ayak parmaklarıyla oyunlar oynayarak onu bu yönde cesaretlendirin.

Özellikle yarı oturur pozisyonda ve yüzüstü tutulduğunda, bebeğinizin başını kısa bir süre dik tutabildiğini göreceksiniz. Hatta yüzüstü pozisyonda bazen başını her iki yana çevirebilir bile.

Bebeğinizin yeniden muayenesi ve hepatit-b aşısının tekrarı zamanı.



5 Haftalık Bebek:
Bebeğiniz, duygularını belirtmek için değişik sesler çıkarabilir. Kimi bebekler, bu dönemde erken bağrışmalar ve gülücüklere başlar.

Onu mutlaka cevaplayın, çıkardığı sesleri karşılıksız bırakmayın. Onunla yüz yüze “konuşun“. O anda yanında olmasanız bile ona seslenin. Uzaktan da olsa, sesinizi duymak hoşuna gidecektir.

Bakışlarınıza bugünlerde daha uzun süreli karşılık verecektir.

Bu dönemde gaz sancıları iyice kendini hissettirecektir. Doktorunuzla konuşun.

Bebeğinizi taşıma konusunu düşünün, kanguru tipi port bebeler, onunla aranızda daha yakın fiziksel temas sağlayacağı için tercih edilebilir.



6 Haftalık Bebek:
Artık bebeğiniz gündüzleri daha uzun süre uyanık kalacaktır. Uyanık olduğu zamanı, onun duygusal gelişimini stimüle etmek için kullanmalısınız. Bebeğinize müzik dinletin, üzerindeki etkiyi hissedeceksiniz.

2.ayda, bebek daha karmaşık seslere,renklere ve şekillere ilgi duyacaktır. Oyuncak seçiminde bunu dikkate alın.

Her iki gözünü bir nesne üzerine fikse edebilir ve gözleri ile hareketli nesneleri izler. Gözlerinizi gözlerine dikerek, ona yaklaşıp uzaklaşarak oynayın onunla.



7 Haftalık Bebek:
Bebeklerin yaklaşık yarısı, bu dönemde anne babayı tanır ve onlara yabancılardan farklı davranırlar. Bebeğiniz, sizin gülümsemelerinize gülerek karşılık verebilir, sizi gördüğünde gülücükler atabilir. Bu güne dek sizin ona gösterdiğiniz ilgi ve bakıma olan tepkisizliğinin sona ermesi, size attığı bir gülücük sizi ne kadar mutlu edecektir.



8 Haftalık Bebek:
Şimdilerde, bebeğiniz artık kaldırıldığında başını sabit tutar. Yüzüstü yatarken başını kaldırır, ileri doğru itme hareketleri yapabilir. Kollarını ve bacaklarını sallar, ellerini birleştirip parmaklarını açabilir.

Eline bir oyuncak vererek tutmasını sağlamaya çalışın. Sizi dinlemek için, parmaklarını yada biberon emmeyi bırakabilir. Onunla iletişim için konuşun. Onun çıkardığı sesleri çıkarın, sizi sürekli duysun.

Kalabalık konuşma ve sohbet ortamlarında onu hep ortada merkezde- tutun. İnsan etkinleşiminin zenginliğini böylece daha iyi hissedecektir, kısa sürede değişik sesler çıkarmaya başlayacaktır.

 
#2
2 Aylık Bebek:
Artık bebeğiniz daha “canlı” dır.

Duyma, konuşma ve koku alma işlemlerinden sorumlu olan bebeğin temporal lobu yavaş yavaş devreye girer ve bebeğiniz sizi daha belirgin duymaya başlar. Size dönmeye ve sizinle konuşmaya çalışır.

Araştırmalar, bebeklerin 0-1 yaş arası duydukları sözcük sayısının onların entellektüel gelişimleri için önemli olduğunu göstermektedir.
Bunu hiç unutmayın.

Bebeğinizin yatarak geçirdiği zamanın daha eğlenceli olması için ellerine oyuncak verin.

Aylık muayenede, ona bu ay karma, çocuk felci, Hib ve verem aşıları yapılacak.



3 Aylık Bebek:
3 aylık bebek, artık sizin varlığınıza, sesinize, hatta yüz ifadenize kol ve bacak hareketleriyle karşılık verebilir. Artık bebeğiniz sürekli gördüğü insanları, yabancılardan yavaş yavaş ayırt etmeye başlayacaktır.

Kalabalık grup içinde yada yabancıların yanında bir alışma sürecine ihtiyacı olacaktır. Özellikle sizin kucağınızda iken diğer insanlarla ve büyük çocuklarla daha rahat korkusuz ilişki kurar,

Bebeğinizin ruhsal durumu çok değişkendir. Aynı dakikada, gülmeyi ağlamak izleyebilir. Dikkatinizi çekmek için elindeki nesneyi atar vurur, ağlar.

Eller ve ayaklarıyla uzun süre oynar.

Bir anda ses çıkarmamasından korkarak, yanına koşarsınız. El ve ayaklarıyla kendi kendisini eğlendirdiğini görürsünüz. İç rahatlığıyla gazete okumaya devam edebilirsiniz.



4 Aylık bebek:
Artık bebeğinizin fizik gelişimi belirgin olarak hızlanmaktadır. Yüzüstü yatırdığınızda kol ve bacakları üzerinde gerilerek sırtını geriye doğru kaldırabilir. Sırtüstü yatırıldığındaysa, başını ve omuzlarını kaldıracaktır.

Sebep sonuç ilişkisini kurabildiği için, artık küçük oyunlar oynamaya başlayacaktır. Sizin almanızı görmek için elindeki nesneyi atar, düşüşünü izler.

Diş çıkarmaya başlayabilir, bunun yaratacağı ateş, huzursuzluk gibi sorunlarla karşılaşabilirsiniz. Ancak ülkemizde bebeklerin ortalama 6-7. ayda diş çıkardıklarını unutmayın, ufak tefek gecikmelerin fazla bir önemi yoktur. İkinci ayda yapılan aşıların -karma, çocuk felci ve Hib bu ay tekrarlanması gerekir, unutmayın!



5 Aylık bebek:
Bebeğiniz artık oldukça sosyalleşmiştir. Bunu , başkalarıyla ilişkide belirgin olarak hissedebilirsiniz.

Kısa süreli oturabilir, ancak yine de yastıklarla destek oluşturmalısınız.



6 Aylık Bebek :
Bebeğimiz şimdi “saklama” oyunlarında aktif yer almaya başlar. Sesinizde ton ve yükselip alçalmaları ayırdeder, sertçe söylenen sözlere karşı farklı tepki gösterir.

Üç boyutlu uzayda nesnelerin birbiriyle ilişkisini anlamaya başlar. Oyuncaklarını örneğin boyutlarına göre sınıflandırabilir. Aynada kendisini görmekten büyük zevk alır, o sırada siz arkasına geçerseniz, aynada sizi görür görmez arkasına dönerek size bakar, aynada olan görüntünüzün “siz” olmadığını bilir.

Bazı şeylerin ve kişilerin görünüp kaybolma türünden oyunlar onu çok eğlendirir. Örneğin bir örtü altına bir nesneyi saklayın, onu bulsun.

Artık ince motor hareketleri de yapar hale gelmektedir. Oyuncağı bir elinden diğerine geçirebilir. 2 kulplu bir kaptan yardımla içebilir.

Objeleri birbirine vurmaktan hoşlanır. Ellerini çırpar. Bir eliyle uzanarak, bir oyuncağı yakalayabilir.

- Ne kadar kızgın olursanız olun, sakın bebeğinize vurmayın!
- Emekleme günleri yaklaşıyor, evinizi ona göre düzenleyin,
- Doktorunuzla, onu hangi acil durumda aramanız gerektiği konusunu konuşun.

Bu ay yine aşılar var; karma, çocuk felci ve Hib ve hepatit-b'nin üçüncü tekrarı



7 Aylık Bebek:
Bebeğiniz desteksiz oturabilir.

Emeklemeye başlayabilir, geri geri hareket edebilir. Bir şeye tutunarak ayakları üzerinde durabilir.

Bu andan itibaren, düşmeler ve çarpmalar başlar. Düşme ve çarpma, bir bebek için kaçınılmazdır, çok fazla kaygılanmayın. Sadece, evde önceden alınabilecek önlemleri düşünün ve alın.

Onunla konuşarak iletişimi arttırın, daha çok sözcük duymasını sağlayın.



8 Aylık Bebek :
Doğumdan beri bebeğinize söylediğiniz binlerce sözcük artık etkisini göstermeye başlar.

Onun bazı kelimeleri anlamaya başladığını fark edebilirsiniz.

Bebeğiniz yürümenin hemen öncesindedir.

Tutunarak, emekleyerek, bir yerden bir yere gidebilir. İsteklerini net olarak belirtir. Oyuncağının elinden alınmasını tepki gösterir.

Bu dönemde bebekle seyahat çok zordur. Özellikle uzun yolculuk alıştığı rutin uygulamaların aksamasına yol açacağı için, onu rahatsız eder.

Bebeğiniz, size aşırı bağlılık duyup, anne-baba dışında kimseye yaklaşmak istemeyebilir.

Bu durum, özellikle yakın akrabaları, babaanne, anneanne ve dedeleri üzer.



9 Aylık Bebek :
Onunla konuşurken, bir çok basit kelimeyi ve cümleciği, yeni sözcüklerle kullanın. Bazen onun gibi sesler çıkartsanız da, normal “erişkin dilini” de kullanın.

Sürekli onun çıkardığı seslerle ona karşılık vermeniz doğru değildir.

Kişilik özellikleri de yerleşmeye başlamıştır.

Karşılaştığı her insana gülebilir, yada tanımadığı insanlar karşısında utanarak yüzünü saklayabilir. Bazı sesleri taklit edebilir, kapıdan çıkan birine el sallayabilir, hoşlanmadığı durumda hoşnutsuzluğunu belirtir.

Daha önceleri onu etkilemeyen kapı zili vb. sesler onu korkutup ağlatabilir.

Onu sarılıp, öpün, rahatlatın.

Kızamık aşısını unutmayın



10-11-12 Aylık Bebekler :
Artık ağızdan, sözcükler ve sözcük benzeri sesler dökülmeye başlar. Söylediği her şeyi anlamaya çalışın, onu yanıtlayın. Böylece onun sözlü iletişimi öğrenmesine yardım etmiş olacaksınız. Çok fazla konuşmasa bile, isteklerini, işaretle ve sesle belirtecektir.

Ona “hayır” dendiği zaman, “hayır” ın ne anlama geldiğini yavaş yavaş anlayacaktır.

Ancak “hayır”, seyrek olarak ve gerçekten onun için tehlike yaratacak durumlarda kararlıca kullanılmalıdır.

Bebeğiniz, siz olmadan hiç bir şey yapamadığı dönemi geride bıraktı. Her ne kadar bakım ve ilgi ihtiyacı devam etse de, tek başına yürüyebilir, kalkabilir.

Basit emirleri anlar ve uygular.”Bir öpücük ver!”, “bardağı ver” gibi. Kendi sözcük dağarcığı henüz birkaç kelimeyi geçmese de anladığı kelime ve cümle sayısı da çok arttırmıştır.

Dikkatini 2.5 dakika süreyle toplayabilir. İşaretlerle “kulağın nerede?” “burnun nerede?” gibi sorulara cevap verebilir.

Olabildiğince, nesneler ve isimlerini ona öğretmeye çalışın. Gösterdiğimiz ilgi, onun sözcük dağarcığını daha çabuk geliştirecektir.

 
#3
Bebeğiniz ve Uyku

Yenidoğanlar ve uyku
Doğum olayı sona erip, sıra hastaneden eve dönmeye geldi mi, anne-babaların çoğu bebeklerinin evde nasıl uyuyacağını merak etmeye başlarlar. Şunu bilmelisiniz ki, yenidoğanlar, kendilerini rahatsız edebilecek ses ve ışık uyaranlarını etkisiz kılacak bir doğal yetiye sahiptirler. Bu yetenek, kısa sürede alışkanlığa dönüşecektir.

Biz hekimler, bir takım basit testlerle, bebeklerin bu yeteneklerini tespit ederiz. Örneğin, uyuyan bebeğin gözlerine fenerle kuvvetli bir ışık tutulması onun bir takım hareketler yapmasına neden olur. Aynı ışığı, kısa aralıklarla bir kaç kez daha tutalım, dördüncü, beşinci seferde artık bebeğin ışığa hiç tepki göstermeyip mışıl mışıl uyuduğunu görürüz. Benzer test, bir minik çan kullanılarak bebeğin sese tepkisi sırasında da yapılabilir. Örnekteki bebek, uykusunu koruyacak bir takım doğal yollar geliştirmiştir.

Oysa kimi bebeklerin sinir sistemleri, muhtemelen doğum stresinin de etkisiyle henüz bu yeteneğe sahip değildir. Ses ve ışık, onları rahatsız eder ve kolayca uyanabilirler. Böylesi bebekler, tıpkı erken doğmuş bebekler gibi dış uyaranların olabildiğince azaltıldığı sessiz ve loş bir odada uyutulmalıdırlar.

Üç-dört haftalık bebek ve uyku
Bu dönemde bir bebeğin en önemli görevi, uyku hali, uyanıklık hali gibi değişik durumları kontrol yeteneği kazanmaktır. Bu süreçte, anne babanın da iyi bir gözlemle öğreneceği çok şey vardır.

Kalabalık ve gürültülü bir ortamda uyuyabilmek, herhangi bir dış uyaranla tam uyanırken tekrar uykuya dalmak üzere kendi kendini sakinleştirmek, yukarda sözettiğimiz kontrol sürecinin aşamalarıdır.

İyi bir gözlem, bebeğin farklı bilinç durumları arasındaki geçiş dönemlerindeki davranışlarından önemli çıkarımlar yapmanızı sağlayacaktır. Aktif ve gergin bebek, geçiş dönemlerini daha hızlı, sakin bebek ise daha yavaş ve sancısız yaşayacaktır.

Huysuzluk anında, bazı hareketleriniz onun ağlamaya başlamasına neden olurken, başka kimi davranışlar da bebeği sakinleştirecektir. Üç dört saatlik sikluslarla, bebek bu geçiş dönemlerini yaşar. Yeni anne-babanın ilk görevi, bu bağlamda bebeklerinin davranışlarını “tanımaktır”.

Temel sorun, ağlamaya başlayan bebeğin, kısa süre sonra sakinleşip uykuya devam mı edeceği, yoksa acıktığı için mi ağladığının ayırdedilmesidir. Emzirmek yada mama vermek işe yaramıyorsa –ki genellikle bu durumda ilk yapılan iş bebeği beslemektir- bu huzursuzluk hali bir süre devam edecek ve bebek bir süre sonra sakinleşecektir. Bu olay yaklaşık hergün yaşanır. Bebek, bu dönemde, ortalama rakamlarla söylersek, 3-4 satlik dilimler halinde 16-18 saat uyur.

Birbuçuk- iki aylık bebek ve uyku
Bebeğinizin uyuma ve beslenme zamanı ve süresi bu dönemde giderek daha düzenli bir hal almaktadır. İki beslenme arası zaman 3 saate hatta daha fazlasına uzar. İki aylık bebekler, doğum tartısı ve başka kimi faktörlere de bağlı olarak, gece uyku saatlerini de artırırlar.

İkinci ay artık bebeğinizi günlük aile düzeninize alıştırma zamanının da başlangıcıdır. Artık, geceleri yatmadan önce bebeğinizi uyandırıp son bir kez besleyebilir, sabahları onu uyandırarak güne sizin uygun gördüğünüz zamanda başlamasını sağlayabilirsiniz. Tabii ki bunu yaparken bebeğinizin de durumunu ve isteklerini gözönüne almalısınız. Şimdilik, en azından bebeğinizin buna hazır olduğunu bilin..

Bebeğinizin, huzursuzluk ve ağlama dönemleri de artık daha düzenlidir; genellikle günün sonundadır, ve huzursuzluğu kaka yapmayla sona erer. Bebeğiniz, emmeye ve uyumaya kendini hazırlamıştır.

Dört aylık bebek ve uyku
Bu dönemde uyku konusunda temel sorun bebeğinizin gece uyku düzenidir. Dört aylık bebek, bırakıldığı yerde uyumalı, ve uykusu ortalama 8 saat kesintisiz sürmelidir. Bebek için “kesintisiz uyku”nun anlamı, derin uykudan hafif/yüzeyel uykuya geçiş aşamalarını uyanmadan atlatmasıdır.

Hafif uykuya geçen bebek, ağlar, sesler çıkarır, yatakta döner, ama unutmayın, tüm bunlar olurken hala uyumaktadır, ve uyku içi bu geçiş aşamalarında kendi kendini sakinleştirerek/rahatlatarak derin uykuya geçmeyi öğrenmelidir.

Bebeğin uyumayı “öğrenmesi” konusunda ailelere önemli bir görev düşüyor; bebeklerin mutlak anne baba desteğine ihtiyaçları vardır, ama anne-babaların genellikle yaptıkları, bebeğin sesini duyar duymaz onu kucaklarına alıp, kendi kendilerine derin uykuya geçmelerine engel olmaktır. Bu tür yanlış yaklaşım, 3-4 saatte bir hafif uykuya geçen bebeğin her seferinde uyanma ve beslenmeye alışması ve bunu rutin uykunun bir parçası olarak algılamasıdır. Bu alışkanlık bir yerleşti mi, ilerleyen aylarda değiştirmek çok daha zordur.

Yedi aylık bebek ve uyku
Her ne kadar bebeğiniz 7. Aya kadar geceleri kesintisiz 8-12 saat uyumayı “öğrenmiş” de olsa, oturmak, sürünmek, emeklemek gibi bu dönemde kazandığı yeni yetenekler, geceye de taşınacak ve kimi sorunlar çıkaracaktır. Yeni durum, gece uyanmalarını kolaylaştıracak, tekrar uykuya dalmayı güçleştirecektir.

Benzer güçlükler, gündüz uykuları için de geçerlidir. Anne-babaya düşen, 4. Ayda yaptığımız önerileri tekrar uygulamaktır.

7 aylık bebek, kesintisiz gece uykusu yanında öğleden önce ve sonra birer kez olmak üzere toplam en az iki gündüz uykusu uyumalıdır. Uyumasa bile, bu saatleri yatakta kendi başına geçirmeyi öğrenmelidir. Buna sadece bebeğin değil, anne-babanın da ihtiyacı vardır.

Dokuz aylık bebek ve uyku
Daha önce söylediğimiz gibi, kazanılmış yeni yetenekler, uyumayı güçleştirmektedir. Dokuz aylık bebek, artık kendi kendine ayağa kalkabilir, geceleri de kalkacaktır, hem de siz onu uyuması için yatağına bırakıp odasından çıkar çıkmaz! Bu olay, belki on defa tekrarlanacaktır! Bu durumun üstesinden gelebilmek için “kararlı” olmalısınız. Tekrar tekrar ayağa kalkma ve ağlamalar üzerine onu yatağından alıp salona geçmeyin. Kesinlikle yataktan kalkmasına izin vermeyin, kararlılığınızı görsün, uyuması gerektiğini anlasın. Gece uyanmaları sırasında da aynı yöntemi uygulamalısınız.


 
#4
Yenidoğan bebeğinizin büyümesi

Önce kız mı, erkek mi diye bakarız, ardından eline ayağına. Parmaklarını sayarız. Peki sonra? Herhalde boyu ve tartısı gelir. Herkes bunları sorar; kız mı, erkek mi tartısı ne kadar, boyu ne kadar? Siz herkese önce bunları söylersiniz; kız mı, erkek mi, tartısı ne kadar, boyu ne kadar?

Neden herkes önce bunları merak eder? Basit, çünkü tartı ve boy ilk günden itibaren bebeğin gelişiminin en somut göstergesidir.


Bebeğimin tartısı ne kadar olmalı?

Tıpkı erişkinler gibi, yenidoğanların da tartı ve boyları farklı farklıdır. Bebeklerin çoğu “gününde” doğar –size göre 9 ay 10 gün, biz hekimlere göre 40 haftadır bu- tartıları 2500-4000 gram arasında, boyları 47-52 cm arasında değişir. Uzunca bir dönem, yenidoğanlar “ne kadar iri ise o kadar iyi” diye düşünüldü, ama artık “irilikten” çok bebeklerin sağlıklı olmasına önem veriyoruz.

Yenidoğan bebeğin tartısı belirleyen bir çok etken vardır. Bunlardan bazılarını şöyle sıralayabiliriz.

Anne babanın boyu ve kilosu- genellikle iri anne-babanın bebeği, ufak tefek anne-babanın bebeğine göre daha büyüktür.
Bebeğin cinsiyeti- kızlar, erkeklere oranla biraz daha küçüktür.
Gebelik süresi- gününde doğan bebek, erken doğana oranla muhtemelen daha ağır olacaktır.
Annenin gebelik süresinde sağlık durumu- annenin kimi hastalıkları, bebeğin doğum tartısını etkiler. Örneğin yüksek tansiyon düşük doğum tartılı bebeğe, şeker hastalığı bebeğin ,iri doğmasına yol açar. Gebelik boyunca bebeğin tartısına ve sağlığına etki edecek her durum, kadın doğum uzmanının yakın takibi altında olmalıdır.
Annenin gebelik boyunca beslenmesi- bebeğin sağlıklı gelişimi için annenin uygun beslenmesi mutlaka gereklidir. Yetersiz beslenme, bebeğin büyümesini olumsuz etkileyecektir.
Annenin gebelikte sigara, içki ve ilaç kullanması-
Kaçıncı bebek olduğu- ilk bebekler, bazen sonrakilerden düşük tartılıdırlar.
Çoğul gebelik- ikiz, üçüz vb. bebekler, aynı boşluğu paylaştıkları için doğum tartıları daha düşük olacaktır.
Bebeğiniz, ilk ayında, günde ortalama 30-40 gram tartı alacak, boyu ortalama 3 cm uzayacaktır. Kimi bebekler, 10-15 günlükken ve 3-6 haftalıkken bir hızlı büyüme dönemi yaşarlar.

Endişe etmeli miyim?

Bebeğinizin tartısı ortalamaya göre düşük yada fazlaysa, doğumdan sonra bir süre daha yakın takip altında tutulacaktır. Bu takip, olası sorunların kısa sürede çözülmesi ve bebekte ileriye dönük bir zarar oluşmaması için mutlaka gereklidir.

Düşük tartılı bebeklerin en önemli sorunları, beslenme ve vücut ısılarını düzenlemedir. Bu bebeklerin anneleri, bebeklerini sık sık emzirmeli, çocuk hekiminin gerekli görmesi durumunda düzenli aralıklarla biberon vermeli ve vücut ısıları sık sık ölçülmelidir.

Toplumumuzda sağlıklı bebek tombul bebektir! Ancak tombul bebek de en az düşük tartılı bebek gibi sorunlar yaşayabilir. Bunların en sık rastlananı kan şekeri düşüklüğüdür. İri bebeklerin kan şekerlerinin düşmesini önlemek için sık aralıklarla beslenmeleri ve belirli aralıklarla kan şekerlerinin ölçülmesi gerekir.

Prematüre (erken doğan) bebekler genellikle, gününde doğanlardan daha düşük tartılıdırlar. Ağırlıkları zamanından ne kadar önce doğduklarına göre değişiklik gösterir. Vücut yağları azdır, kendilerini ısıtamazlar. Erken doğanlar, ısı ve nemi ayarlı küvözler içerisinde tutularak, dış ortama uyumları sağlanmaya çalışılır. Anne sütüyle, bir takım katkı mamalarıyla yada formül mamalarla, erken doğanların yeterli tartıyı almaları sağlanır.

Son olarak

Bebeğinizi doğumdan bir kaç gün sonra tartarsanız, kilo verdiğini göreceksiniz, sakın meraklanmayın! Bebeklerin çoğu doğumdan sonra tartılarının ortalama %5-10’unu kaybederler. Bu durum tamamiyle normaldir. Doğumdan yaklaşık 10 gün sonra bebekler ancak doğdukları kiloya ulaşırlar. Bu dönemde görülebilecek aşırı tartı kaybı konusunu bebeğinizi izleyen çocuk hekimiyle görüşebilirsiniz.


Son bir nokta, bebeğinizin düşük yada fazla kilolu olması çocukluk yada erişkin dönemindeki kilo ve boyu ile tam ilişkili değildir. Bu aşamada, genetik diye bir bilim devreye girer ve bakarsınız minick bir bebek ilerde dev bir basketbolcu olur!

 
#5
ÇOCUĞUN NORMAL GELİŞİMİ VE GELİŞİMİN AŞAMALARI

1-MOTOR GELİŞİM

2-DİL GELİŞİMİ

3-SOSYAL VE KİŞİLİK GELİŞİM

4-ÇOCUK GELİŞİMİNDE GENEL BİLGİLER



1-MOTOR GELİŞİM VE ÖZELLİKLERİ

İlk üç ay içinde

Gözleri ile hareket eden şekilleri takip edebilir ,kucağa alındığında kafasını dik tutabilir , yüz üstü yatarken kafasını bir miktar yukarı kaldırabilir ve yanlara çevirmeye çalışır, kollarını hareket ettirebilir,ellerini yumruk haline getirebilir.

Üç altı ay arasında

Nesne ve oyuncakları yakalamaya çalışır onlara uzanmaya çalışır , eline aldığı nesneleri ağzına götürmeye çalışır, hoşuna giden nesnelere uzanmaya çalışır. Kafasını yüz üstü yatarken tam dik kaldırabilir. Kafasını tutabilir.

Altı oniki ay arası

Oturabilir , emekleyabilir , tutunarak ayağa kalkabilir , 12. ayın sonuna doğru ayakta çok kısa süreli durabilir ,ayakta tutulduğunda ayaklarını hareket ettirir, ufak eşyaları ve oyuncakları iterek yuvarlayabilir , elleri arasında oyuncak geçişi yapabilir, sırt üstü yatarken düz dönebilir, işaret parmağı ile nesneleri gösterebilir.

Oniki onsekiz ay arası

Yürür , elinden tutulduğunda merdiven tırmanır ,ayakta iken çömelebilir,ayağı ile topa vurabilir,yere doğru eğilir , destekle zıplayabilir, kaşığı rahatlıkla tutabilir.

Onsekiz yimidört ay arası

Kapıyı açabilir , kendi başına merdivenden inip çıkabilir , bir elini daha çok kullanmaya başlar , oyuncakları ile oynarken el becerilerini rahatlıkla kullanabilir (2-3 küpten kule yapabilir ).

İki üç yaş arası

Düşmeden koşabilir , bazı çizgileri taklit eder , merdivenden rahatlıkla kendi başına inip çıkabilir , oyuncakları ile oynarken el becerilerini rahatlıkla kullanabilir ,düğmesini açabilir,üç tekerlekli bisikleti sürebilir ,tek ayak üstünde kısa bir süre durabilir , bir bardak suyu taşıyabilir ,yürürken engelleri adım atarak rahatlıkla geçer , rahatlıkla çömelip kalkabilir , geri geri yürüyebilir ,

Üç dört yaş arası

Tek ayağı üzerinde uzun süre durabilir , ayakkabısını giyer , kendini doyurabilir , düz çizgi çizebilir , tek başına dolaşmaya çalışır , çift ayakla 40 cm sıçrayabilir , öne takla atabilir , yardımsız kaydıraktan kayabilir , çömelip kalkma hareketini rahatlıkla yapabilir , oyuncakları ile oynarken el becerilerini rahatlıkla kullanabilir , 40-50 cm den aşağı atlayabilir , tek ayakla sıçrayabilir , dans etme müzik ile beraber tempo tutma , zıplayan topu eli ile tutma , kağıttaki şekilleri boyar , 3-4 renk eşleştirebilir , aynı kartları eşleştirebilir , bazı harfleri eşleştirebilir , artı eksi yapabilir ,

Dört altı yaş arası

Makasla kağıtları kesebilir , bakarak 1 den 8-9 a kadar sayı yazabilir , öğretilirse adını yazabilir ,sek sek oynayabilir , üçgen ve kare yi kopyalar , kendi giyinir kendi soyunur , ayakkabısını bağlar , yüzünü yıkar , dişini fırçalar , altı yaşında iki tekerlekli bisiklete binebilir , el becerileri gözle görülür bir şekilde gelişir,

DİL GELİŞİMİ VE ÖZELLİKLERİ

İlk üç ay içinde

Sese karşı tepki verir , agulama şeklinde sesler çıkarabilir , tanıdık kişi ve eşyaları görünce ellerini sallar gözü ile takip eder , kendi kendine gülümseyebilir ,müzik ve konuşmaya karşı tepki verir , kendi kendine oynarken bazı heceleri tekrarlar , dudakları ile p , b, m gibi harfleri çıkarmaya çalışır.

Üç altı ay arasında

Çevresinde konuşan kişileri arar , ağlarken konuşulunca rahatlar , agulama şeklinde iletişim kurar , yüksek sesle güler , kendine göre ağlama dışında heceler kullanır,

Altı oniki ay arası

Annenin sesini taklit etmeye çalışır , cee oyunu oynar , bazı eşyaları ses çıkartmak için kullanır , ma ma -da da gibi sesleri rahatlıkla çıkarır , 12 aya doğru baba mama der , oyuncakları ve kişileri ile anlamsız dahi olsa konuşmaya çalışır ,

Oniki onsekiz ay arası

Hızla yeni kelimeleri öğrenmeye devam eder , her gün gördüğü cisimleri adlandırmaya ve onları rahat tanımaya başlar , insanlar ile ilişki kurarken anlamlı kelimeleri çoğunlukla kullanmaya başlar , ailenin öğrettiği kelimeleri kendi kendine tekrarlar ,onsekizinci aya doğru iki komutu üst üste anlayıp yerine getirir, (bardağı al mutfağa götür gibi ) ,

Onsekiz yimidört ay arası

İki kelimelik cümleler yapmaya başlar , tanıdıklarının ismini bilir , isteklerini rahatlıkla ifade edebilir , ikiden fazla komutu anlar ve yerine getirir , yirmidördüncü aya doğru üç kelimelik cümleleride konuşur ,

İki üç yaş arası

Tanıdığı yetişkinler ile rahatlıkla sohbet eder , reddetme ifadesi kullanabilir , cümle yapısı erişkin cümle yapısına benzemeye başlar , vücudunun parçalarını raharlıkla yapar , bütün komutları yerine getirebilir , kelime hazinesi hızla artar,

Üç dört yaş arası

Konuşma ve cümle kurması erişkine iyice benzemeye başlar , kendine ait yaş , soyad gibi özellikleri bilir , ezberlediği şarkı sözleri vb. rahatlıkla söyler , erişkinler ile rahat sohbet edebilir,

Dört altı yaş arası

Grup halinde olan konuşmalara katılır , hikaye ve masal anlatır , sayı sayar , kelime hazinesi iyice artmıştır , sıfatları rahat kullanmaya başlar , cümle yapısı ve şekli erişkinle hemen hemen benzer , isteklerini ayrıntıları ile anlatabilir,

SOSYAL VE KİŞİLİK GELİŞİMİ ÖZELLİKLERİ

İlk üç ay içinde

Anneyi tanıyarak tepki verir , konuşulunca dinler , kucağa alınınca susar , nesneleri takip eder , gülümser

Üç altı ay arasında

Anne babasına sarılarak kucaklar , nesneleri ve yiyecekleri ağzına götürür,kendiliğinden gülümser , elini uzatır ,

Altı oniki ay arası

Oyuncakları ile 10-15 dk oynar , ce oyunu oynar , karşılıklı oyun oynar , yabancıları tanır , tanıdıklarına ses çıkartır , anneden ayrı kalınca endişelenir , baba mama gibi kelimeler ile iletişime geçmeye çalışır,

Oniki onsekiz ay arası

Kendi kendine bardakla su içebilir , kaşıkla yemek yiyebilir , oyuncaklar ile etkileşimi artar , giyimine yardım eder , müzik ile beraber tempo tutabilir , istemediği şeyleri belli eder , ayakkabı çorabını çıkarabilir ,

Onsekiz yimidört ay arası

Tuvaletini söyleyebilir , istendiğinde ufak komutları yerine getirerek erişkinler ile etkileşime girer , taklide dayalı oyunlar oynar ( bir kutuyu araba gibi sürmek gibi ) ,diğer çocuklara ilgisi artar , diğer çocuklar ile oyuncakları ile beraber oynar , oyuncaklarını diğer çocuklardan kıskanır , rahat su içer , yemek yer,

İki üç yaş arası

Evcilik oynar , ev işlerine yardım eder , çatal kullanır , giyimini kendi başına yapabilir , tuvaletini haber verir , bazı arkadaşlarına daha fazla ilgi gösterir ,

Üç dört yaş arası

Diğer çocuklar ile etkileşim ve iletişimi iyice artmıştır , yetişkinlerin söylediklerinin büyük çoğunluğunu anlar , oyunlarındaki kurallara uymaya çalışır , kıyafetlerinin tamamını çıkarabilir , gece tuvalet kontrolünü sağlayabilir , el yüz yıkama diş fırçalama işlemini yapar ,

Dört altı yaş arası

Sosyal hayata adapte olmaya çalışır , arkadaşları ile uyumu artar , TV da bazı programları takip eder , kendine has özellikler belirir , etrafla etkileşimi iyice artar , kendisi masal anlatabilir ,

ÇOCUĞUN GELİŞİMİNDE GENEL BİLGİLER VE ÖZELLİKLER

Çocuk yetiştirmek en büyük sanattır . Çocukların genel davranış özelliklerini anlamak, onların ruh dünyalarına inmek gerçekten her anne babanın yapabildiği bir şey değildir . Bazı anne babalar çocukların sadece fiziksel bakımlarına yönelik beslenme, barınma, sağlık problemlerini gözetip onların olaylar karşısındaki düşündükleri şeyler, tepkileri, yorumları, üzüntüleri, sevinçleri hesaba katmazlar .

 
#6

0-12 YAŞ ÇOCUĞUNUN KİŞİLİK GELİŞİMİ

Kişilik, bireyin iç ve dış çevresiyle kurduğu, diğer bireylerden ayırt edici tutarlı ve yapılaşmış bir ilişki biçimidir. Kişilik, bir insanın duyuş, düşünüş ve davranış tarzını etkileyen faktörlerin kendisine özgü bir örüntüsüdür. Ayrıca çok kapsamlı bir kavram olup, bireyin, biyolojik ve psikolojik, kalıtsal ve edinik bütün yeteneklerini, dugularını, isteklerini, alışkanlıklarını ve bütün davranış özelliklerini içine alır. Kişilik devamlı olarak içten ve dış çevreden gelen uyarıcıların etkisi altındadır ve doğuştan yaşamın sonuna kadar bir oluşum süreci içindedir.

Kişilik gelişinimi bilmek ve bu gelişinin nasıl bir yol izlediğini saptamak önemlidir. Ancak bu sayede insanların neden birbirinden farklı olduğunu, olaylara karşı neden farklı tepkilerde bulunduğunu anlayabiliriz. Bunun yanı sıra kişiliği etkileyen faktörleri bilirsek sağlıklı düşünebilen, kendine yetebilen, bağımsız harekat eden gerek topluma gerek kendisine faydalı bireyler yetiştirebiliriz.

Kişilik çoğu zaman karakter ve mizaç kavramları ile karıştırılır. Hatta bazen bu terimlerin eş anlamda kullanıldığı olur.Halbuki bu kavramlar kişilikle aynı anlama gelmez, bu kavramlar kişiliğin bir parçasıdır. Karakter öğrenmeyle kazanılır.Ve bu öğrenme insanın içinde bulunduğu toplumun ahlak anlayışı ve değerler sistemine uygun bir davranış tarzı benimseyip benimsemediğidir. Mizaç ise otonom sinir sisteminin özelliği ve iç salgı bezlerinin az veya çok çalışması gibi kalıtımla gelen fizyolojik özellikler tarafından meydana gelir yani üzerinde beden kimyası etkilidir. Çabuk kızmak, soğuk kanlılık, sıcak kanlılık vs. Tekrarlamak gerekirse kişilik karekter ve mizaçıda içine alan daha kapsamlı bir kavramdır.

Kişiliği ve davranışları etkileyen en önemli faktörlerden biri de, benliktir. Benlik insanın kendi kendini görüş ve kavrayış tarzıdır; bu bakımdan kişiliğin öznel yanını oluşturur. Benliği analiz edersek şunlar karşımıza çıkacaktır.

“ Ben neyim? Bu sorunun cevabını bazı kimseler, daha çok olumsuz olarak, yani “ben becereksizim, çirkinim, soğuk insanın biriyim” diye cevaplayabilir. Bir başkasının ise kendi hakkında “Ben akıllıyım, güzelim, becerikliyim ve sevimliyim”diye daha olumlu bir kanısı olabilir.

“Ben ne yapabilirim? Bende ne gibi yeterlilikler var”, “Ben iyi konışurum, güzel resim yaparım, müzikten anlarım ya da ben matematikte iyi değilim, iyi sporcu olamam” gibi kendimizde ne gibi yeteneklerin olduğuna dair olumlu ve olumsuz değerlendirmelerimiz kendi kendimizi kavrayış tarzımızdır.

“Benim için ne değerlidir? Ben ne yapmalıyım ve ne yapmamalıyım” Örneğin “Başkalarına yardım etmeliyim”, “Para kazanmalıyım”, “kopya çekmemeliyim” ya da yakalanmamak koşulu ile kopya çekmekte sakınca yoktur”, “Herşeyden önce kendimi düşünmeliyim” gibi bireyin içinde bulunduğu toplumda kendine göre edindiği az çok olumlu ya da olumsuz yargılardan meydana gelen bir değerler sistemi verır. Bu da benliğin önemli bir yanıdır.

“Hayatta ne istiyorum? Doktor, sanatkar, mühendis,iyi bir ev hanımı gibi çeşitli emel ve ideallerde benliğin bir yanını oluşturur.

Çocuk doğuştan ben ile ben olmayanı ayırt edemez. Fakat benlik, kişi doğduğu andan itibaren başından geçen sayısız olaylar, çevresinde değindiği kişilerin etkisiyle yavaş yavaş oluşur.

Diğer gelişim alanları gibi çocuğun kişiliği de iki temel etmenin etkileşiminden oluşur: kalıtım ve çevre. Ancak kalıtım çocuğun kişilik yapısını, bedensel ve bilişsel yapısından daha az etkiler; çevresel ve sosyal etmenler ise bu konuda çok daha önemli rol oynar. Kalıtımın etkisini yeni doğmuş bebekler arasındaki farklılıktada görebiliriz. Bazı bebekler sakin, bazıları hareketli, bazıları ise huysuz olurlar. Ancak onların başlangıçta gösterdikleri bu eğilimlerin ne yönde gelişeceği sosyal çevrelerindeki etmenlere bağlıdır. Örneğin doğuştan sakin bir bebek annesince ihmal edilir ya da sürekli olarak sert davranış görürse sonuçta huysuz ve tedirgin bir çocuk olabilir, kısaca kişilik gelişimi büyük ölçüde sosyal bir olgudur ve çocuğun sosyal çevresi ile olan ilişkilerine çok yakından bağlıdır. Bu yüzden kişilik gelişimine bazen sosyalleşme ya da sosyal öğrenme de denir.

Şimdi kişilik gelişiminin izlediği aşamalara bakalım.

SIFIR YAŞ İLE BİRBUÇUK YAŞ ARASI ( 0-1.5 yaş)

Önce bebeğin yaklaşık bir buçuk yaşına kadar olan gelişimini inceleyelim. Yeni doğan bebeğin çok önemli iki özelliğinden biri yaşayabilmek için tümüyle başkalarına bağımlı ve muhtaç olmasıdır. Ona bakan onu doyuran, koruyan biri olmazsa bebek ölür. Bu temel özellik çocuğun daha yaşamının ilk anından itibaren başka insanlarla ( anne veya anne yerini tutan bir başka kişi v.b ) bir sosyal ilişki içinde olduğunu göstermektedir.

Yenidoğan bebeğin diğer önemli özelliği tümüyle kendi gereksinimlerini gidermeye yönelik olmasıdır. Bu özelliğine egosantrik de diyebiliriz. Ancak burada söz konusu olan bencillik bilinçli olarak kendi gereksinimlerini en ön planda tutmak değildir.

Bebek ilk ilişkisini bu çerçeve içinde annesi ya da annelik görevini yapan kişi ile kurar. Çocuğun bu ilişki içinde iki temel gereksinimi vardır: fiziksel bakım ( doyurma ve korunma ) ve sosyal bakım ( sevgi ve duygusal yakınlık ). Bu iki temel gereksinimin nasıl ve ne ölçüde yerine getirildiğini bilirsek çocuğun ilerdeki kişiliğinin temeli hakkında çok şey öğrenmiş oluruz. Önce fiziksel bakımı ele alalım. Olumlu bir anne çocuk ilişkisinde çocuk zamanla annesini ve ona doyum veren, onu koruyan, rahat ettiren bir kişiyi bir ödül kaynağı olarak beller, ona değer verir. Anne yokken arar, görünce sevinir, ona bağlılık duyar ve bağlanır. Bebeğin kısa süre de olsa annenin gözden uzaklaşmasına dayanabilmesi bebeğin özbenliğine de varlığı artık kesinlik kazanmış bir anne tasarımının bulunduğunu gösterir. Anne bir süre gözden uzaklaşmış olabilir, fakat az sonra gelecektir, çünkü gözden şu anda silinmesi tümden yok olması değildir. Demek ki düzenli alma verme ilişkisi bebeğin zihninde annenin sürekliliğini sağlar. Anne çocuğa karşı tutarlı ve olumlu ise çocukta genel olarak yaşamda doyum bulacağına ilişkin bir temel güven duygusu oluşmaya başlar. Ama anne tutarsız, olumsuz ya da kaygılı ise çocuk bu temel güveni oluşturmakta zorluk çeker.

Fiziksel bakım eksiksiz de olsa temel güveni oluşturmada tek başına yeterli değil. Sevgi ve duygusal yakınlık görmeyen çocuğun kişiliği bu durumdan olumsuz etkilenir. Hatta bakım evlerinde yaşayan çocuklar üzerinde yapılan araştırmalar yeterli fiziksel bakım gören ama sevilip okşanmayan, konuşulmayan çocukların önce çevreden ilgi aradıkları, fakat zamanla adeta yaşama küsüp çevreyle ilişkilerini kestiklerini ortaya koymuşturlar. Oysa sevgi ve duygusal yakınlık gören çocuk insanlarla ilişki kurmayı tatmin edici bir olay olarak görür. Annesinin ona değer vermesi onda değerli olduğu kanısını uyandırır. Genellikle insanlarca sevileceğine, sevilmeye değer bir insan olduğuna ilişkin temel güven oluşturur. İşte, anne çocuk ilişkisindeki bu süreklilik, tutarlılık ve aynılık çocukta “Temel güven duygusunun” özünü oluşturur.

Bununla birlikte bütün yaşlarda yaklaşmakta olan tehlikeyi veya rahatsızlığı sezmek için dürüst ve dürüst olmayan insanlar arasında ayrım yapmak için biraz güvenmemede gereklidir. Ama eğer güvenmeme güvenmeden az olursa çocuk ya da gelişmiş insan hayal kırıklığına uğrayabilir, şüpheci ve kendine güvenden yoksun olabilir

Kişilik gelişimini etkileyen diğer bir faktör ise duygusal gelişimdir.Duygusal gelişim sağlıklı bir insan gelişimini inceleyebilme açısında önemli olduğu kadar, duygusal temelde sorunları olan çocukların bu sorunlarının anlaşılması ve tedavisi açısından da araştırılması gereken bir konudur.Duygusal gelişimin parçası olan korkuya şöyle bir bakalım. Bu dönemde ses korku yaratan uyarıcılar arasında birinci sırada gelir. Altıncı ayda veya daha ileri aylarda bebeklerin yaşındaki ilerlemeye bağlı olarak bebeklerde uçurum görüntüsüne karşı korku tepkileri artmıştır.Diğer bir korku türü ise bebeklerin yabancılara karşı gösterdikleri korku tepkileridir.7. ve 8. aylarda yabancılara karşı hissettikleri korku duyguları birinci yaşın sonuna doğru yoğunluk ve sıklık gösterir.

Bebeklik çağında öfke ve saldırganlık tepkisi çocuğun bir kimse ya da olay tarafından engellenmesinden doğar. Bu engeller en belirgin şekilde şu alanlarda ortaya çıkar; yemek yeme, temizlik, tuvalet eğitimi, uyku, oyundan alıkonma. Bu tür engellere karşı bebeğin ilk tepkisi, hedefi belli olmayan bir ağlama ve çırpınmadır. Giderek çevresinin ödüllendirdiği yönde davranışını belirler, bağırma, tepinme, inatla nefes tutup çevresini korkutma gibi yöntemler bulur.

BİRBUÇUK YAŞ İLE ÜÇ YAŞ ARASI (1.5- 3 yaş )

Çocuk, fiziksel ve psikolojik olarak bağımsız oldukça kişilik için yeni olanaklar ortaya çıkar. Çünkü bu dönemde kas ve hareket gelişim hızlanmıştır ve ayağa kalkıp yürüyen çocuk anne kucağından çevreye doğru uzanmaya, kendi başına hareket etmeye başlar. Bu yılların olumlu unsuru özerklikken, olumsuz unsurlar utanma ve süphedir. Bu dönemde çocukta işeme ve dışkılama işlevini gören kaslar olgunlaşmaya başlamıştır. Dolayısıyla bu kasların olgunlaşması, işeme ve dışkılamanın artık isteğe bağlı olarak yapılabileceği anlamına gelmektedir. Yani çocuk isterse tutar, isterse bırakabilir. Böylece birbirine karşıt iki istek, iki eğilim ortaya çıkmıştır. Çocuk, birbirine karşıt iki eğilim arasında bir şeçim yapabilme durumuna gelmiştir. Bu durum çocuk için yepyeni bir yetinin gelişmesi demektir: tutmak ya da tutmamak; yapmak ya da yapmamak. İşte, özerklik duygusu birbirine karşıt istek ve eğilimler arasında bir şeçim yapabilme gücüdür. Utanma kişinin pantolonunun inikken kendine bakıldığının farkında olduğu anlamına gelir. Şüphe çocuğun göremediği ve kontrol etmeye çalışması gereken, bilinmeyen “arka” ile ilgilidir.

İşeme ve dışkılamayı isteyince tutabilme ya da bırakabilme giderek toplumsal anlam taşıyan birçok davranış örüntülerine geçer ve genelleşir. Bu dönemde çocuk kakasını ne zaman, nereye yapabileceği veya evin nerelerini araştırmaya müsade edildiği gibi kurallarla karşılaşır.Bu kuralar çocuğun gelecekte karşılaşacağı toplumsal kurallar karşısında çocuğu hazırlar.Burada dikkat edilecek nokta çocuk özerkliğini kazanırken onu kurallar altında ezmemek ve kişilik gelişiminin önünü tıkamamaktır.

Çocuk içinde bulunduğu toplumun beklentilerine göre bazı şeyleri yapmayı, örneğin kakasını, çişini uygun zaman ve yerde bırakmak üzere tutabilmeyi öğrenirken ağır utandırmalar ve cazalarla karşılaşırsa utanç ve kuşkuculuk duyguları yerleşir. Böylece bu duyguların etkisi ile şeçim yapabilme ve irade yetilerinin gelişmesi kösteklenebilir. Bu evrede istenmeyen gelişme utanç ve kuşkuculuk duygularının aşırı gelişmesidir.

Kısaca bu dönemdeki en önemli gelişme çocuğun yürüme, konuşma ve tuvalet becerilerini kazanmasıdır.

Bu dönemdeki korkulara bakacak olursak çocukların korkularında farklılaşma ve artmalar görülür. Bu dönemdeki korkular karanlık, köpek, şimsek, ani ses ve yalnız kalma v.s sayılabilir. Ayrıca tuvalet eğitimide bazı çocuklarda korkuya neden olur ki bunun nedeni alaturka tuvalettir çünkü çocuk kakasını kendisine ait bir parça olarak görür ve kendine ait bir şeyinde gitmesi çocuğu korkutur, kaygılandırır. Bu noktada dikkatli olmak gerekir. Çocuğun korkularını etkileyen başlıca faktörler:

1. 1. 1. Zeka

2. 2. 2. Cinsiyet

3. 3. 3. Sosyo-ekonomik statü

4. 4. 4. Sosyal ilişkiler

5. 5. 5. Fizyolojik koşular

6. 6. 6. Kişilik yapısı şeklinde sıralanabilir.



Duygular konusunda yetişkinlere düşen görev, onların doğal olduğunu kabul etmek ve çocuğun duygusunu dile getirmesine saygı göstermektir. Duygu doğru ya da yanlış değildir, sadece gerçektir. Ancak duygunun yol açtığı davranış doğru ya da yanlış olabilir. Demek ki Ali’nin babasına kızması yanlış değildir. Ancak bu kızgınlığı ifade şekli saldırgansa, o davranış yanlıştır.

Üç yaşlarından itibaren öfke nedenleri daha çok sosyal olaylardır; örneğin bir akranla tartışma, bir yetişkinle denetim çatışması, bağımsızlık isteği gibi.

Öfke ve saldırganlık tepkilerine her zaman bastırılması gereken uyumsuz tepkiler olarak bakmamalıyız. Bazı durumlarda çocuğun öfkelenmesi uyumlu olmaktan öte, gereklidir. Hakkı çiğnenen, emekle yaptığı bir resmin başkası tarafından yırtıldığını gören, daha büyük bir çocuğun kardeşini dövdüğünü gören çocuğun öfkelenmesi ve hatta saldırganlık göstermesi doğaldır. Aynı şekilde ona verdiği sözü tutmayan yetişkine kızmasıda doğaldır.

Ancak, haksız istekleri reddedilince, yaptığı işte zorlukla karşılaşınca, yetişkinlerden sürekli ilgi görmeyince öfkelenip saldırgan olan çocuk, uyumsuz demektir. Saldırganlık konusunda yetişkine düşen görevleri şu şekilde sıralayabiliriz;

1. 1. 1. Çocuğun öfkesini anlamaya çalışmak, öfkenin doğal bir duygu olduğunu kabul etmek.

2. 2. 2. çocuğun çevresine ya da kendisine zarar verecek davranışlar yapmasını önlemek.

3. 3. 3. çocuğa saldırganlıktan başka çözümler olduğunu öğretmek.

4. 4. 4. İyi model oluşturmak

Kıskançlık temelde güvensizlikten kaynaklanan bir duygudur. O ana değin sadece kendisine yöneltilen dikkat ve ilgi, bir başkasına da yöneltilince çocuk kendisini bırakılmış, güvensiz ve desteksiz hisseder. İstediği ilgiyi elinden alan kişiye karşı çocuk öfke ve hınç duyar, öç almak ister ve kendi kendine karşı acıma duygularıyla dolar. Aradığı ilgiyi yine kendi üzerine çekmek isteyen çocuk elinden geleni yapar, yaramazlık edip dayak yese bile razıdır, çünkü dayak bile unutulmaktan daha iyidir. Burada çocuğun bir çeşit mücadeleye girdiğini söyleyebiliriz.

ÜÇ İLE ALTI YAŞ ARASI( 3- 6 yaş)

Bir kişi olduğuna iyice ikna olduğundan, çocuk şimdi ne çeşit bir insan olacağını öğrenmek zorundadır. Çocuk ebeveynleri gibi olmak ister ki ebeveynleri ona çok güçlü ve güzel gözükürler. Bu dönemin teması büyük ve güçlü olarak algılanan ebeveynleriyle çocuğun kendini bir kimlik içinde bulması diğer bir deyişle çocuğun anne ve babası gibi olmak istemesidir. Anne ve baba özdeşimi ile çocuk benliği gelişir ve çocuk içinde bulunduğu toplumun rollerine, işlevlerine, kurallarına göre davranmaya; o toplumu için geçerli araç-geçeci kullanmaya, kendinden küçük çocuklara bakım vermeye yönelir ve sorumluluk duygusu gelişir. Kazandığı güven ve özerklik duyguları oranında yavaş yavaş çevresini keşfetmekte, çevre üzerinde bir denetim gücü kazanmaktadır. Bu amaçla kendi bedenine, cinsel ayrılıklara, genellikle çevrede olagelen herşeye karşı derin, bitmek bilmez bir soruşturma ve öğrenme eğilimi gösterir.

Bu dönemde çocukların davranışlarında girişimcilik baskındır. Yalnız gerçek çevreye karşı değil, düşlemlerinde de eylemleri girişimcilik ve atılganlık biçimindedir. Başkalarının üzerine atılma, saldırgan konuşmalar ve sorularla insanların kulaklarına, zihnine girme; canlı hareketlerle çevreye fırlama, bitmeyen öğrenme tutkuları ile bilinmeyene doğru atılmalar bu dönemin belirgin özellikleridir. Çocuğun girişimciliği ve atılganlığı ve öğrenme tutkusu ona bir şeyler becerme, becerebilme yetisini kazandırır. Burada benliğe yerleşen temel öğe girişim duygusudur. Korkular, aşırı şuçlama, cezalar ya da başka engeller bu girişim duygusunun gelişmesini kısıtlayabilir. Bu engellenmeler ilerde cinsel alanlarda ve toplumsal girişimde çeşitli derecelerde kısıtlanış belirtilerine yol açar. Özetle, çocuğun 3-6 yaşlarında gelişen olumlu benlik öğesi girişim duygusudur. Girişim duygusu özerk ve özgür düşünmek, geleceğe yönelik emeller beslemek ve eyleme geçmek için rahatlık ve güç sağlar. Bu dönemin tehlikesi aşırı suçluluk duygusunun gelişmesidir.

ALTI İLE ONİKİ YAŞ ARASI ( 6- 12 yaş )

Çalışma çağı başlamıştır. Çocuk burada daha büyük bir bilgi ve çalışma dünyasına girmek ister. Teması “öğrendiğim neyse ben oyum” dur. Büyük olay toplumun teknolojisine açık olan okula başlangıçtır. Bununla beraber öğrenme sadece okulda değil, aynı zaman da sokakta, arkadaşlarının evinde ve kendi evinde olur. Çocuk ruhsal dünyası ile artık gerçek yaşama girmeye hazır gibidir. Bu dönemde bütün toplumlarda çocuklar düzenli, tutarlı bir eğitim, öğrenim görür. Bunun yalnız okuma yazma biçiminde olması gerekmez. İlkel toplumlarda ana babadan, büyük çocuklardan öğrenilen bir çok beceriler var. Bu dönemde çocuk büyüklerin dünyasına egemen olan araç-gereci kullanmayı öğrenerek, o toplumun teknolojisinin temellerini benliğine yerleştirir. Çünkü bu dönem çocuğun toplumsal gelişmenin yaşıt ve oyun ortamlarında bir genişleme zamanı değil, aynı zamanda gelecekteki sorumlulukları için hazırlanırken toplumun araçlarıyla uğraşmayı öğrendiği zamandır. Makaslardan, kağıtlardan, boyalardan, boya kalemlerinden çocuklar belli becerileri öğrenerek her tür ilginç, yeni şeyi yapabilir duruma gelmiş olup, resim çizebilir, giysiler dikebilir, pasta yapabilir, model gemi ve uçaklar üzerinde çalışabilir ve okulda iyi not alabilir. Çocuklar okuma ve yazma becerilerinin öğrenilmesiyle yeni bilgilere kapıları açan pek çok becerileri kazanırlar.

Eğer çocuklar bu araçları kullanmaya özendirilir ve başarıları övülürse çocukta çalışkanlık ve başarma duygusu gelişecektir. Bu da, belirli bir noktada, yetişkin sorumlulukları almaya hazır bir “iyi, çalışkan kişi” olarak olumlu bir benlik kavramının gelişmesini kolaylaştıracaktır. Çünkü başarılı deneyimler, çocuğa çalışkanlık duygusu, yeterlilik ve hakimiyet duygusu verirken, bu dönemde çocuğun karşılaşabileceği tehlike, yetersizlik ve aşağılık duygusudur. Eğer çocuklardan çok az ya da çok fazla şey beklenirse ya da çocuklar çabalarından dolayı eleştirilirse bir aşağılık duygusu gelişecektir. Çünkü başarısızlık, yetersizlik ve aşağılık duygusu insanın hiç bir şey için iyi olmadığı fikrini verir. Aile yaşamı çocuğu okul yaşamına hazırlamada başarısız olduğunda ya da okul yaşamı daha önceki evrelerin vaadettriği gelişimi sürdürmeyi başaramadığında bir çok çocuğun gelişimi kesintiye uğrar. Sorun, kötü çalışma alışkanlıkları, başarısızlık korkusuyla yarışmalardan kaçınmak ve daha sonraki gelişim görevleriyle başa çıkmada bir yetersizlik olacaktır. Bu dönemde bir başka tehlike çocuğun öğretileni olduğu gibi alması, bunların dışına çıkmaması ve sonunda öğrendiği bilgi ve teknolojinin kölesi olmasıdır. Böylece çocuk benliği daralır, özerk ve girişimci benlik gelişmesi kısıtlanır.
 
#7
0-12 YAŞ ARASI ÇOCUKLARDA CİNSEL GELİŞİM

Çocuğun cinsel gelişimi ve eğitimi konusu, özellikle ülkemizde yeterince ele alınmamış ve aydınlığa kavuşmamış bir konudur. Bu konuya günümüze değin adeta tabu gözüyle bakılmış ve gerek eğitimciler, gerekse anne ve babalar, çocuklarına nasıl bir yaklaşım içinde olacaklarını bilememişlerdir. Son derece önemli olan bu konuda ana-baba ya da eğitimci tarafından yapılabilecek bir hatanın gelecekte bazı duygusal yara ve davranış bozukluklarına yol açacağı gerçeği akıldan çıkarılmamalıdır.

Erişkin cinselliği hakkında pek çok temelin çocuklukta atıldığını biliyoruz. Dişi ve erkek cinsel kimliğimiz, cinsel yönelimlerimiz, cinsiyetimize güvenmemiz, cinsel korkularımız-saplantılarımız çocukluktan itibaren oluşur. Bu nedenle çocuk cinselliği ile ilgili bilgiler çocuk eğitimi ve sağlığı ile ilgili olan herkes aile, öğretmenler ve sağlık elemanları için temel bilgiler olmalıdır.

0-1 YAŞ ARASI DÖNEM

Bebek, annesi tarafından emzirilirken ya da biberonla beslenirken, annesinin göğsü üzerinde şevkatle tutulması,annesinin kokusu ve güveni ona büyük bir haz verir. Bebekler,vermeye hazır ve muktedir olan birinden (anne veya anne yerine geçen kişiden) istediklerini alabilecekleri bir ilişki geliştirmek ve anneleriyle rahatlık duygularını geliştirmek ihtiyacındadırlar. Devamlı ve düzenli bakım, bebeğin güven duygusunu geliştirir. Annenin kendisini hep seveceğinden, hep isteyeceğinden, onu hiç terk etmeyeceğinden emin olma duygusu çocukta "temel güven"duygusunun temelini oluşturur. Böylece çocuk önce kendisini devamlı seven,koruyan anneye güvenir, sonra korunduğu, sevildiği için kendi benliğini sevilen, sevilmeye değer olarak hisseder. Eğer bebeğin ihtiyaçları tutarlı olarak karşılanmazsa bir güvensizlik duygusu geliştirebilir.

Bebek önceleri tanımadığı bir vücuda sahiptir. İlk aylarda gerilim ya da haz duygularıyla biraz vücudunu hisseder. Başkasıyla ilişki kurmaya başlayan vücudu onu mutlandırmaya başlar. Bebeğin annesinden aldığı mutluluk duygusunun yanısıra hissettiği başka mutluluklarda vardır. Örneğin doyan karnın verdiği haz, ılık banyo suyunun tene dokunmasından ve cinsel bölgelerden yayılan haz gibi. Bebekteki doğuştan varolan emme zevki, cinsel içgüdünün ilk aşamasıdır. Güçlü ağız ve tensel temas ilişkisi, bebeğe sıcaklık ve güven duygusu aşılar. Çevresindeki insanlara inanmaya başlar ve böyle yaşaması için gerekli olan cesareti gelişir. Emzik de bebek için emzirilme süresinin dışında yalnızca zevk duymasını sağlayan bir araç değildir. Memeden kesilme döneminde bebeğe kolaylık sağlar. 5. ve 6. Aylara doğru kaşıkla beslenme yoluyla oluşan anne-çocuk ilişkisi artık yeni bir aşamaya girer.

Doğumdan sonraki birinci yılda, bebeğin ilk cinsel uyarıları, yıkanma ve altının değiştirilmesi sırasında ortaya çıkar. Bebek bezinin genital bölgedeki baskı ve hareketi, bebeğin hoşlandığı haz verici duyumsamalardır. Bebek el ve kol hareketlerini daha iyi kontrol edebilecek kadar biraz daha büyüyünce, tesadüfen cinsel organlarına dokunabilir ve haz verici bir duygunun yeniden yaşamasını istemek çok doğal ve insana özgü olduğundan ,bebek yeniden cinsel organlarına dokunmaya çalışır. Erkek bebekler penislerini çekiştirirler, fakat kız bebekler cinsel organlarının gizli olması sebebiyle dokunmakta daha güçlük çekerler, bu sebeple kız bebeklerde cinsel organlarına dokunma daha az görülür. Bazı ana-babalar, bu cinsel ilgiden rahatsız olur ve bunun anormal olduğundan endişelenirler. Oysa bebeklerin bu davranışı tümüyle doğal, normal ve sağlıklıdır.

1-3 YAŞ ARASI DÖNEM

Bu dönemin en belirgin özelliği çocuğun istemli hareketleri yapabilme yeteneklerini kazanmasıdır. Çocukların gözlenmesi ile çocuğun alma-atma, tutma-bırakma gibi birbirinin karşıtı istemli hareketlerde kontrol kazanmaktan büyük bir haz aldığı görülür. Oysa bu kadar hareketli duruma gelen çocuğu çevre haklı olarak kısıtlamaktadır.,yine çevre çocuğu tuvalet eğitimine alıştırmak çabasındadır. Bu çocuğa kendi sfinkterlerini başkalarının isteğine bağlı olarak "tutmayı" ve "bırakmayı" öğretmek demektir. Kısaca anne ve diğer büyükler çocuğun kendi tutma-bırakma hazzına karışmakta, onun bu serbest seçimine egemen olmaya çalışmaktadır. Sabırlı, sevgi dolu anne veya diğer büyükler çocuğun kendi sfinkterleri üzerinde kontrol kazanmış olmasını, belirttikleri sevinç işaretleriyle ödüllendirlerse, yalnızca kendi akıllarına geldiği zaman ve yerde değil de çocuğun zaten bu gereksinimi duymuş olabileceği zaman ve işaretlere göre tuvalet eğitimi uygularlarsa ,çocuğun tutma-bırakma hazzına doğrudan karışmamış olurlar. Çocuk, bu kontrol yeteneğini kazanması ile çevrenin kendisini daha özerk, daha yeterli insan olarak gördüğünü hisseder. Böylece tuvalet eğitimi bu çocuk için bir sorun olmadan rahatça çözümlenir.

Çocuk genellikle 20 aylık olduktan sonra tuvalet eğitimi için yeterli olgunluğa ulaşmaktadır. Buna rağmen bu olgunluğa bazı çocuklar 18.ayda, bazıları 24.ayda ulaşabilirler. Bu nedenle çocuğun bir yaş dolaylarında olduğu dönemde tuvalet eğitimine başlamak son derece sakıncalıdır. Tuvalet eğitimine başlamadan önce mesane kontrolü, bedensel olarak hazır olup olmadığının değerlendirilmesi önerilmektedir.

Çocuk daha bu kontrolü kazanmadan, yürüyüp serbestçe hareket etmeye başlamadan, onu erkenden tuvalet eğitimine zorlayan titiz çevreler veya sabırsız,aceleci, baskılı şekilde çocuğun idrar veya dışkısını kendi düşündükleri yer ve zamanda yapmasına çabalayan erişkinlerle karşılaşan çocuk, kendi içinde çift isyan ve yenilgiyle karşılaşır. Hem kendi anal içgüdülerine karşı güçsüz duruma gelmiş hem de dışındaki kimselere yenilmiştir. Her iki durumda da çocuk gerginlik içindedir. Bu gerginlikten kurtulmak için bilinçdışı savunma mekanizmalarına sığınır, örneğin ya bir öncki bebeklik dönemine geriler, yeniden bebekliğin bağımlı özelliklerini sürdürmeye başlar ya da erişkinlerin kendini kontrol etme çabalarına boyun eğer, sanki kimsenin eline koz vermek istemiyormuş gibi kendini aşırı bir kontrole zorlar. Bu durumda çocuktan düzenli ve temiz olması bekleniyorsa aşırı düzenli, titiz, temiz duruma gelir. Böylece kendisinden istenenleri fazlasıyla yerine getirmeye çabalayan, kendi aşırı kontrolünde doyum arayan titiz bir kişiliğin temelleri atılır. Ya da bütün bu disiplin ve baskılara karşı inatçı, hiçbir kontrol ve kural tanımayan,isyankar kişilik gelişir.

3-6 YAŞ ARASI DÖNEM

3-6 yaş döneminde çocuk dokunma yoluyla kendisini ve cinsel organlarını tanımaya başlar. Çocuğun cinsel organlarını elleyerek tanımaya çalışması çoğu kez büyükleri çok rahatsız eder. Çocuğa karışarak "dokunma,yapma", "ellersen kötü olur", erkek çocuklarda "keserler,kopar,çürür" şeklinde yanlış yaklaşımda bulunurlar. Bu gibi hatalı sözler çocuklarda korku, endişe ve utanma duyguları yaratacağından , son derece sakıncalıdır.

Dokunma yoluyla cinsel organını keşfeden çocuk zamanla tesadüfen zevk almaya başlar ve bunun sonucunda mastürbasyon yaptığı görülebilir. Küçük çocuğun rastlantı sonucu kendini tatmin etmesi normaldir ve zararlı sayılmaz. Sıkça başvurulan bu cinsel uyarılma türü annelerin sandığı ölçüde korkulacak bir durum değildir. Bebekliklerinde çok uzun süre kendi başlarına bırakılan çocuklarda bu duruma daha sık rastlanır. Canı sıkılan, sevgi ve ilgi eksikliği duyan, bilişsel açıdan uyarı ve doyumdan yoksun kalan çocuklar, kendilerine haz ve doyum sağlayan tek kaynak mastürbasyon olduğu için devamlı masturbasyon yapma ihtiyacını hissederler. Çocuğu korkutup yıldırmakla bunun önüne geçilemez. Olsa olsa gizliliğe zorlanır. Onu korkutmadan ve konuya değinmeden başka bir şeyle oyalayarak dikkatini başka bir yöne çekmek genellikle yeterli olur. Bir saplantı şeklinde olursa, çocuk için evde-okulda nelerin eksik olduğu bulunmalı, bu doyumsuzluk ve çatışmaların nedenlerin aranmalı ve bunların giderilme yolları aranmalıdır. Bu amaçla uzman denetiminde aile yönlendirilerek, olumsuz, yakın çevre ortamı yeniden düzenlenebilir.

Çocuklar,cinselliklerinin farkına vardıkları 3 yaşından itibaren, zaman zaman ana babalarını şaşırtıp, zor duruma düşürecek sorular sorarlar. Doğru olan, bu soruları doğal karşılayıp, anında çocuğun yaş ve gelişim seviyesine göre fazla detaya inmeden yanıtlamaktır.

Çocuk cinselliği anlamaya çalışırken ilk önce fantezilerden yola çıkar. Bunu hipotezler evresi izler. Şüphesiz bu evrede yine fantezilerin izi vardır. Hipotez yaratıcıları belirli bir yaştan önce üremenin sindirim sistemi ile olduğunu düşünürler. Açıklamalar şöyledir: Anne çocuğu olsun diye ilaç ya da küçük bir tanecik içer ve ya (babanın rolünü katmak için) babanın idrarını içer. Diğer bir hipotez, çocuğun anüsten çıktığıdır. Bazen yetişkinlerde bu açıklamayı daha kolay bulurlar. Kimi yetişkinler de bu açıklamayı daha kolay bulurlar. Kimi yetişkinler,çocuğun anne kalbinde büyüdüğünü söylemekle annenin çocuğunu ne kadar sevdiğini vurguladıklarını düşünürler. Bir yerden sonra,çocuğun cinsellik ile ilgili hipotezlerine mantık katılır. Çocuk çevreden aldığı bilgileri rasyonalize eder. Bu bilgiler,parça parça, yanlış ya da çelişkili bilgilerdir. Çocuk yetişkinden bunların doğru olup olmadığını öğrenemediği için, kendi olanakları, mantığı ve duyarlılığı ile çözmeye çalışır.

Çocukların cinsellikle ilgili sorduklara sorulara, eksik ya da kaçamak cevaplar vermek neredeyse bir gelenektir. Bu tür sorular karşısında yetişkinin mimikleri,ses tonu,kelimeleri seçimi, bedeninin gerginliği ya da gevşekliği ve çocuğu istekli veya isteksiz biçimde dinlemesi, sorularını dürüstçe cevaplaması, çocuğa ana-babasının duyguları hakkında bilgi verir.

Çocuğa "nereden geldiği" konusunda bilgi verme yasağı kimi zamanda susarak gösterilir. Bu yasak o kadar ağırdır ki,çocuk, soru sormaması gerektiğini bilinçsizce hissedebilir. Sorusuna cevap aldığı kimi zaman, ana babanın konuşma biçimleri,esrarlı ses tonlarıyla kendilerini anlatmada serbest olmadıklarını ortaya koyar. Bu tavır çocuklarca, "Bununla ilgilenmek yasaktır!"diye anlaşılır. Bu da, çocukların meraklarını iki kat arttırır, araştırmalarını derinleştirir. Ama ne yazık ki, yapılanlar hep bir hata duygularıyla karışır. Cinsel bilgi konusunda yardımsız olan çocuk, sonuçta doyumsuz bir merak edinir ve suçluluk duygusuyla yüklenir. En kötüsü cinsel olayların pek güzel bir şey olmadığı, bu yüzden ilgilenilmemesi sonucuna varır. Sonuçta ilgilenilen konunun yasak,pis ya da günah olduğu inancı yerleşir. Bilinçaltına itilen bu inanç, birçok yetişkin insanın hayatını etkiler. Çünkü , böyle yasak bir atmosferde hata ve utanç kavramlarıyla gelişen cinsel hayat,meraklar ve normal ihtiyaçlar,kişiyi ilerde kuracağı evlilikte güzel,sağlıklı,mutlu bir fizik ve sevgi kavramına götüremez.(Haluk Yavuzer,1990)

Cinsel olaylardan hiç söz etmemek, çocuğa bu duygularını daha çok bastırması gerektiği izlenimimi verir. Cinsellik "tabu" durumuna gelir, giderek düşünme bile yasaklanır. Çocuk böylece susar, soru sormaktan yayar ve görünüşte bu konulara ilgi göstermez. Ancak içinden, bebeklerin nereden geldikleri,erkekler ve kızlar arasındaki fark, niçin yalnız "evli" insanların çocuğu olduğunu sorar durur. Bu durumda en büyük tehlike, bu soruları daha bilgili bir arkadaşın cevaplamasıdır. Bu cevaplar, çocuğun ana-babasına olan güvenini kaybettirir.

Sözel bilgi, çocuğa bir şey saklandığı izlenimini vermemelidir. Basit, kesin, somut bilgi zihni karıştırmaz. Sözel bilgi verirken önceden hazırlanmış düşüncesi yaratılmamalıdır. Gebelik ve doğum gibi olaylardan dikkatle söz edilmelidir. Bu konuda annenin bilgi vermesi daha uygundur. Doğumun acı veren yönü üzerinde durmak yerine,anne olmanın güzelliği ve sevinci anlatılmalıdır.

Cinsel ilişki hakkında bilgiyi, annenin kız çocuğa, babanın erkek çocuğa vermesi daha yerinde olur. Böylesi daha doğaldır. Ancak her zaman sonuç böyle olmayabilir. O zaman çocuk, hangi ebeveyne soru yöneltiyorsa,cevabı veren o ebeveyn olmalıdır. Bilgi veren yetişkinle özdeşleşme,duygusal olgunlaşmayı kolaylaştırır. İlgilerin gelişimine göre,giysi ve saçla cinsiyet ayrımından sonra cinsel organların farklılığı keşfedilir, erkek ve kız kardeşlerin ortak yaşamı bunu sağlar.

Üç yaşına doğru, çocuklar kız-erkek ayrılığını sezip incelemeye koyulurlar. Kız çocuk, erkek çocuğun cinsel organı ile daha erken ilgilenmeye başlar. Kendinde olmadığı için üzüntü duyar ve bunu açığa vurur. Buna tanık olan yetişkinin canı sıkılır. Oysa açıkça dile getirilen duygular için rahatsız olunmamalı,gereken açıklama yapılmalıdır. Açıklama: "Kadının çocuk dünyaya getirmesi için böyle bir yapıya ihtiyacı vardır"dan daha karmaşık olmamalıdır. Erkek çocuk,kendi cinsel organından gurur duyar. Bu sebeple, kız çocuğununkiyle ilgilenmez, çünkü bunu bir eksiklik olarak görür. Bu olaylara çevre aşırı önem vermezse çevrede vermez.

Çocukların cinsellikle ilgili sordukları çeşitli sorular şu şekillerde yanıtlanabilir:

-Ben nasıl doğdum?

Çocuk bu soruyu sorduğunda hemen o anda yanıt verilmelidir. Ona, "Sen karnımdaki özel bir şeyde büyüdükten sonra vücudumda karnımın altında bebeğin dışarı çıkabilmesi oluşmuş bir açıklıktan dışarı çıktın" denebilir.

-Neden erkeklerin bebeği olmaz?

Çünkü erkeklerin vücudunda bebeklerin büyümesini sağlayan küçük bir yuvacık yoktur.

-Evlenmemiş kişilerinde bebeği olabilir mi?

Evet. Her yetişkin kadın ve erkek bebek sahibi olabilir. Fakat evlenmeyi beklemeleri, bebeğin bir ailesi ve yuvası olması daha doğrudur.

Cinsel eğitim ne çok erken, ne de çok geç olmalıdır. Çocuğun gelişim düzeyine uymayan bilgi, güçlük yaratır. Çocuğa istendiği anda basit, kısa, gerçek, endişesiz cevap verilmelidir. Çocuklar bu cevapları unutabilirler,fakat yinelemek gereksizdir. Bilgilerin içselleşmesi için belirli bir zaman gereklidir. Çocuklara verilecek cinsel eğitimde sabırlı ve hoşgörülü olmak, endişeye kapılmamak, onun seviyesine inmek ve olası değişik söz ve davranışları olgunlukla karşılayıp, çözmeye çalışmak, çocuğun gelecekteki cinsel yaşamının mutlu ve sağlıklı olması bakımından son derece önemlidir.

Bazı aydın ve ileri görüşlü geçinen ailelerde çocuktan hiçbir şey gizlenmeyerek cinsel eğitimin doğru verildiği sanılır. Bunlar örneğin ortalıkta açık saçık hatta çıplak dolaşır; çocukla birlikte yıkanırlar. Bu çeşit davranışlar çocuğun merakını gereksiz yere kamçılar. Kavranmaya hazır olmadığı gözlemlerle aklı karışır. Ayrıca ailenin bu tutumu, toplumun cinsel davranışlardan beklediği gizlilik ve anlayışla çelişir. Ancak, anne ve babaların, çocukların kendilerini banyoda tesadüfen çıplak görmeleri durumunda büyük bir tepkide bulunmamaları gerekir. Bu tür bir davranış,çocuğa bir şeylerin yanlış olduğu, cinsel organların utanç verici olduğu ve başkalarından her zaman gizlenmesi gerektiği düşüncesini verir. Çok küçük çocuğun önünde çıplak dolaşmamaya özen göstermeli, ancak çocuğun aniden gelmesi halinde giyinmeyi normal bir şekilde sürdürerek yöneltilecek bazı soruları cevaplamaya hazır olunmalıdır.

Çocuğun cinsel kimlik kazanmasında en önemli etken özdeşim olayıdır. Cinsel özdeşim yaklaşık 3 yaşından itibaren oluşmaya başlar. Çocuk erkek ve kız davranışlarını anne ya da babasına özendiği için, onlara benzemek istediği için benimser. Kız çocuklarla annesi, erkek çocuklarla babası arasındaki ilişki ne kadar yakın ve olumlu ise özdeşim o denli kolay oluşur. Cinsel gelişimin yolunda gitmesi için bazı koşullar gerekir. Cinsel kimlikleri olgunlaşmış ve iyice belirlenmiş anne ve babayla büyüyen çocuk bu gelişmeyi önemli bir güçlüğe uğramadan tamamlar. Erkekte toplumun aradığı nitelikleri taşıyan bir baba, çocuğuna iyi örnek olacaktır. Kadın kimliği belirgin bir anne, kızına iyi bir özdeşim örneği olacağı gibi, oğluna da erkek kimliği geliştirmesinde yardımcı olacaktır. Erkek çocuklarını kız ya da kız çocuklarını erkek gibi yetiştirmek çocuğun cinsel kimliğinin gelişimini engelleyebilir. Ayrıca kişiliği baskın annesini model alan erkek çocuk, kız oyunları oynamaya ve süslenmeye başlayabilir. Eğer baba da otoriter ise,çocuk anneye daha çok yaklaşıp yumuşak bir kişilik geliştirilebilir. Ergenlik çağına doğru bu davranışları onaylanıp, hiçbir önlem alınmıyorsa, bu çocuklarda cinsel kimlik sapması görülebilir. Cinsel kimlik gelişiminde ebeveynin yapması gereken en önemli hareket, doğru model oluşturmak ve çocuktaki yanlış davranışların üzerine gitmeden nedenini araştırmak ya da bir uzmana başvurmak olmalıdır.

6-11 YAŞ ARASI DÖNEM

Çocukta cinsel ilgi okul öncesi çağda en yoğundur, okula başlamayla birlikte ilgi ve merakta bir azalma gözlenir. Bu dönemde çocuk, önceki yılların cinsel dürtü ve fantazilerini unutur; düşüncelerini okuldaki etkinliklere çevirir ve aynı cinsten çocuklarla oynar. Çocuksu hayal kurmalar, fantazik oyunlar bırakılır, çocuk daha gerçekci, gözlemci, merakla öğrenici olur.

 
#8
BÖLÜM -1-BEBEKLERDE GÖRÜLEN PSİKİYATRİK DURUMLAR

BÖLÜM -2- ANNE - BABA ile BEBEK ARASINDAKİ KARŞILIKLI İLİŞKİNİN DEĞERLENDİRİLME VE DERECELENDİRİLMESİ



BÖLÜM -1-

1-BEBEKLİKTE TRAVMA SONRASI STRES BOZUKLUĞU

2-BEBEKLİKTE UYUM GÜÇLÜĞÜ

3-BEBEKLİKTE OTİSTİK BOZUKLUK

4-BEBEKLİKTE PSİKOSOSYAL STRES FAKTÖRLERİ



1-TRAVMA SONRASI OLABİLECEK DURUMLAR

Genelde bebeklik yıllarında insanın travma ve önemli zararlı olaylara karşı bedensel savunma mekanizmaları işlemez . Bebek travmanın bütün etkisini ve şiddetini yaşar. Toplum olarak bebeklerin anneleri ve babaları ile güven ve sevgi ortamında büyümeleri sağlanmaya çalışılır. ama bazen anne babaların elinde olmadan minik bedenler bazı travmalara maruz kalabilir. bu travmalar onların o andaki ve sonraki dönemde hatta bütün hayatları boyunca etkilerini devam ettirebilmekte ve bir çok psikolojik sorunun doğmasına zemin hazırlamaktadır. genelde bebeklerin birşey hissetmediği ve olayların farkında olmadığı gibi yanlış bir kanaat vardır ama bu son derece yanlış bir anlayıştır. Daha anne karnında iken çocuğun dış dünya ile psikolojik etkileşimi başlar . Bu nedenlerden dolayı çocuğun anne karnından itibaren travmatik olaylardan uzak kalması ve bu türlü olayları hiç yaşamaması çok önemlidir.

Bu zaman olarak hayatın kısa ama çok önemli evresinde yani bebeklik döneminde insanın karşılaştığı olaylara tepkisi de elbette ki erişkinlerden farklı olmaktadır. Travma olarak bazen anne babaların haricinde gelişen olaylar yaşanmak ile birlikte , bazı durumlarda ise bizzat o minik canlının dünyaya gelmesine vesile olan ve seçme şansı olmadığı anne babası tarafından çocuğa yapılan yanlış veya kasıtlı davranışlar onlarda travmatik yaşantıların oluşmasına ve psikolojik durumların bozulmasına neden olur.

Travmatik yaşantı bizzat çocuğa yönelik olabileceği gibi çocuğun şahit olduğu bir olay ile de olabilir. Genelde bu travmatik yaşantı sıradışı , şiddetli , tehdit edici , kişiyi çaresiz bırakan ve o kişi için çok sıkıntı vericidir. Ve bu olay ile birlikte bebekte bazı belirtiler ortaya çıkar . Bu belirtileri şu şekilde sıralayabiliriz ; genelde yaşanan olaydan sonra o olayı tekrar tekrar yaşama durumu olur bu yaşama durumu, oyunlarda , rüyalarda , göz önüne gelen görüntülerde olabilir. Bebek normal gelişim dönemi ve mevcut kişilik yapısından beklenmeyecek derecede hissizleşme belirtileri (içe çekilme , duygusal kısıtlılık , kazanılmış becerilerde geçici kayıp , oyun oynamada ve hoşça geçirilen vakitlerde azalma ) olabilir. Daha önce olmayan bazı belirtilerin ( sevdiklerinden ayrılmak istememe , yalnız başına kalmak istememe , kızgın ve öfke dolu davranışlar , daha önce olmayan korkular ) ortaya çıkması. Bebeğin aşırı tedirgin ve tetikte olması ( uykuda bozukluklar ,yeme bozuklukları, dikkat toplamakta zorluklar , çabuk irkilme ) gibi.

Yukarıda saydığımız belirtiler genelde travmadan hemen sonra yavaş yavaş belirgin hale gelmeye başlayabilir. Travmadan aylar sonra bile travmayı hatırlatan bir olay veya başka nedenler ile ortaya çıkabilir. Yapılması gerekenler olarak öncelikle çocuğun bu durumunun farkına varılması ve bir an önce bir çocuk psikiyatristi ile durumun değerlendirilmesi önemlidir. Bu durumun çocukta olabilecek diğer durumlar ile ayrırıcı tanısının yapılması gerekir. Anne babaın sevgi ve güven mesajları kuvvetlendirilmelidir. Çocuğun travması ile ilgili oyun terapisi , psikoterapi (yaşa göre) , gerekirse de ilaç tedavisi uygulanmalıdır. Eşlik eden belirtilere göre tedavi ve destek bir an önce ön plana çıkarılmalıdır.

2-UYUM BOZUKLUKLARI

Uyum bozuklukları genelde geçici ve hafif durumlar için sözkonusudur. Yani bebeğin normal gelişimi içinde karşılaştığı stres faktörlerine geçici ve hafif şekilde verdiği cevabı gösterir. Bu durum travma oluşturacak kadar şiddetli değildir ve hiç önemsenmeyecek kadarda belirsiz değildir . Yani bu iki uç kutup arasında kalır. Uyum güçlüğü var diyebilmemiz için çocuğun yaşına uygun gelişimi , çevre şartları , açık stres faktörleri göz önüne alınmalıdır.

Uyum güçlüğü bebek veya küçük çocuğun kendi kişilik özellikleri , aile yapısı ve çevre şartlarının durumuna göre değişen derecelerde gösterdiği geçici bir reaksiyondur. Uyum güçlüğünde bebekte görülen sıkıntılar hiçbir zaman dört aydan uzun sürmez. Dört aydan uzun sürer ise o zaman başka psikiyatrik tanıların ve sıkıntıların olduğunu düşünmek gerekir.

Çocukta görülebilecek belirtiler olarak sessizleşme , yavaşlama , hareketlilikte azalma veya artma , hırçınlık, üzgün bakış , karşı gelme , uyumaya karşı koyma , öfke krizleri veya çabuk sinirlenme , tuvalet eğitimi ve alışkanlığında zorluk ve problemler , uyku sorunları , iştah değişiklikleri ve problemleri sayılabilir.

Uyum bozukluğu oluşturabilecek nedenler arasında bebeğin bakım vereninin değişmesi , annenin işe başlaması , anne baba arasındaki ilişki bozuklukları , bir evden diğerine taşınma , çocukta olabilecek hastalıklar , ailedeki fertlerde değişik psikiyatrik ve bedensel hastalıklar vb gibi durumlar sayılabilir.

Uyum bozuklukları durumunda bebeğin gösterdiği belirtilerin geçmemesi ve giderek ağırlaşması durumunda bebek ve bakımverenin bir çocuk psikiyatristine giderek durumu değerlendirmeleri ileride olabilecek psikopatolojileri önleme açısından önemlidir.

3- BEBEKLİKTE VE ERKEN ÇOCUKLUKTA OTİSTİK BOZUKLUK

Otistik bozukluk genel anlamda belirgin belirtileri olmasına karşın bazı durumlarda anne babalar tarafından geç farkedilebilmektedir. Otistik bozukluk genel olarak hayatın ilk 36 ayında bazı belirtiler vererek yavaş yavaş kendini göstermeye başlar. Normalde bebeklerin gelişim dönemleri içerisinde bebeklerin anne veya diğer insanlar ile iletişim ve etkileşim şekli önemlidir. Bebek ilk doğuduğu andan itibaren etrafı ile iletişim ve etkileşime girmek ister . Bu iletişim ve etkileşim göz ile nesneleri ve insanları takip ederek , agulama ile sinyal vererek , karşısındakine gülümsemede bulunarak , göz kontağı kurarak olabilir. Otistik bozukluğun başlangıcı ilk 36 ayda belli bir normal gelişim dönemi olduktan sonra olmakla beraber doğumdan itibaren bazı belirtiler ile birlikte de görülebilir.

Otistik bozukluğu olan çocuklarda üç temel belirti vardır. Bunlardan birincisi iletişim alanındadır. Yani konuşma , jest ve mimikler vb araçlar ile etraf ile iletişimin olmaması veya çok kısıtlı ve sınırlı olmasıdır. Aileler çoğunlukla çocuklarını ''konuşmuyor'' diye Kulak burun boğaz hekimine veya Çocuk hastalıkları hekimine götürürler. Daha sonrada orada yapılan tetkiklerin normal çıkması ile Çocuk Psikiyatristlerine gelirler. İkinci bozulan alan ise çevre ve diğer insanlar ile etkileşim alanıdır. Yani çocuk başkaları ile duygularını , başarılarını , sevinçlerini paylaşmaz ve etrafındaki insanlar ile herhangi bir karşılıklı etkileşime girmek istemez , zaten otizmin kelime anlamına uygun olarak '' kendi halinde , kendi kabuğunda '' davranır. İnsanların duygusal değişiklikleri ve sinyalleri onları etkilemez veya çok sınırlı olarak etkileşim görülür. Yaşıtlarının yanına gitmez onlar ile ilgilenmezler .Üçüncü temel bozulma alanı ise ısrarla tekrarlayan davranışlar ( dönme ,sallanma , zıplama vb.) ve çok sınırlı olan ilgi alanıdır. Bu durumdaki bir çocuk çamaşır makinasının dönen merdanesi karşısında saatlerce oturup bakabilir veya bir arabanın tekerleğini saatlerce çevirebilir veya bir eşyanın parçası ile saatlerce oturup uğraşabilir.

Ek olarak ayak ucunda yürüme , yandan bakış , ağrıya dayanıklılık, yemek konusunda gıda seçimi vb belirtiler ile otistik çocuk diğer çocuklarıdan kolaylıkla ayırt edilir. Otizmin temel tedavisi eğitim olmakla birlikte erken tanı ve başka sorunların eşlik edip etmediği önemlidir. Önemli olan anne babaların bu konuda uyanık olarak erken tanı ve tedavi açısından bilgili olmalarıdır.

4- BEBEĞİ ETKİLEYEN PSİKOSOSYAL STRES FAKTÖRLERİ

Bebekler ve dolayısıyla çocuklar stresten en çok etkilenen ve en savunmasız durumda olan varlıklardır. Özellikle ailenin üzerindeki stres baskısında en kolay bir şekilde belirti vererek belirti gösteren , psikiyatrik semptomlar gösteren kişi genelde evin en küçük bireyidir. Erişkinler kendi sıkıntılarını gizleme eğiliminde iken bebekler ve çocuklar çok farklı belirtiler ile stres etkenlerini çabucak yansıtırlar.

Bebeğin stres faktörleri genelde ailenin ve bakımverenin stres faktörleri ile aynıdır. Daha ego adaptasyonu gelişmemiş çocukta bu stres etkenlerinin gelişmesinde daha çok çevresel faktörler önemlidir. Ayrıca bakımveren -bebek ilişkisi de başlı başına stres etkeni olabilmektedir.

Stres etkeni kısa zaman içinde etkileyip geçen veya sürekli olabilir. Aynı zamanda bir tane stres etkeni olabileceği gibi birden fazlada stres etkeni olabilir ( örneğin depresyondaki baba hem çocuğu ile ilgilenmez hem tahammülsüzlükten dolayı anne ile kavga eder bu iki durumda bebeği etkiler ). Stres etkeni direk çocuğa yönelik (çocuğun hastalanarak hastaneye yatırılması ) olabileceği gibi dolaylı olarakda olabilir (annenin çalışmaya başlaması).

Bazı stres faktörleri arasında annenin işe dönmesi , fiziksel istismar , taşınma , kaçırılma , duygusal ihmal , kardeş doğumu , hastaneye yatma , tıbbi hastalıklar , anne baba hastalığı , aileyi etkileyen her türlü stres etkeni , yoksulluk , tıbbi bakımın olmaması , doğal felaketler , çevreden şiddet , boşanma , ayrılık , anne baba yada bakımverenin ölümü veya değişmesi , anne baba madde kullanımı , cinsel istismar , sözel istismar vb. sayılabilir.

Stres faktörleri olduğu zaman vakit geçirilmeden çocuk bu olumsuz etkiden korunmaya çalışılmalıdır. Yeterli ve zamanında müdahale olmadığı zaman çocuğa bu stresin etki süresi ve etki şiddeti giderek artacaktır. Stresten elbetteki her çocuk aynı derecede etkilenmemektedir. Bu etkilenmede çocuğun kişisel özellikleri, kişilik farklılıkları , destek faktörleri , çevre şartları etkili olmaktadır. Özellikle fazla etkilenmesi muhtemel çocuklara gerekli ve etkili müdahale geciktirilmemelidir.

Stres sonucunda çocukta görülebilecek bazı değişiklikler arasında , uyku bozuklukları , gece kabusları , gece terörleri , çabuk sinirlenme , çabuk ağlama , hırçınlık , iştah bozuklukları , hareketlilik artışı , hareketlilik azalması , depresif durum , ilgi ve meşguliyetlerde isteksizlik , anne ve babadan ayrılamama , kreşe gitmek istememe , karşı gelme , yatıştırılamayan ağlamalar , aşırı gerginlik , iletişimi kesip içe çekilme , yalnız kalmaktan korku , kişiler arası ilişkilere girmek istememe gibi belirtiler sayılabilir.



BÖLÜM -2-

ANNE - BABA ile BEBEK ARASINDAKİ KARŞILIKLI İLİŞKİNİN DEĞERLENDİRİLME VE DERECELENDİRİLMESİ

90-100 (mükemmel uyumlu ilişki) Hemen her konuda bebek ve anne-baba birlikte vakit geçirmekten çok mutludur ve karşılıklı olarak çok olumlu bir bakış vardır. Karşılıklı ilişkide olağan üstü derecede uyumlu ve karşılıklı anlayış vardır. Arada çok nadir olarak çatışma alanları mevcut olup , anne - baba çocuk ile birlikte çok güzel ve eğlenceli vakit geçirir. Çocukta herhangi bir uyku- yeme - davranış sorunu (psikolojik kaynaklı) yaşansa bile son derece hafiftir. Bakım verene karşı bağlanması tamdır.

70-90 (çok iyi uyumlu ilişki) Çoğunlukla anne-baba bebek ile uyumlu ve olumlu bakış açısındadır. Anne-baba bebek ile genellikle çok iyi vakit geçirir , anlamlı derecede karşılıklı vakit geçirmeden ve meşguliyetten hoşnutluk vardır. Bebeğin uyku -yeme-davranış sorunu (psikolojik kaynaklı ) bir miktar yaşanır ama kısa süreli olarak sorunlar oluşur , genel olarak karşılıklı anlayış içerisinde problemler halledilir. Çocuğun bakım verene bağlanması tamdır.

50-70 ( orta derecede iyi uyumlu ilişki ) Çoğunlukla anne-baba bebek ile iyi anlaşır ve uyumludur. Olumlu bakış genele göre ağırlıktadır fakat bazı zamanlarda anne-baba ile bebek arasında önemli sorunlar yaşanır ( önemli davranış sorunları , uyku , yemek sorunları ) bu sorunlar ara sıra olmasına karşın önemli şiddette ve geçici olarak ilişki bozulmalarına yol açmaktadır. Ama bu problemler uzun sürmez kısa sürede çözülür , karşılıklı olumlu bakış ve uyum devam eder. Çocuğun bağlanmasında sorun yoktur.

30-50 ( orta derecede bozuk uyum gösteren ilişki) burada çoğunlukla anne-baba ile bebek arasında sorunlar yaşanır , olumlu bakış ve karşılıklı uyumda bozulmalar belli dönemlerde krizlere yol açar. Anne-baba bebek ile bir arada olmaktan genelde hoşlanmamamakla birlikte karşılıklı ilişkinin iyi olduğu dönemlerde vardır ama genele göre azınlıktadır. Zamanın çoğu ilişkinin bozuk olduğu durum veya vakitlerdir. Anne-baba bebek arasında uyum bozulmuştur ve karşılıklı ilişki kurarak birlikte hoşça vakit geçirme zamanları azalmıştır. Davranış-uyku-yeme konusunda çoğu zaman sorun yaşanır. Anne-baba bebekleri ile ilgi konusunda eksiklikler göstermektedir. Çocukta bağlanma sorunu olabilir.

10-30 (ileri derecede uyumsuzluk gösteren ilişki ) Burada anne baba ile bebeğin ilişkisi bozulmuştur. Anne baba bebeği ihmal etmekte , ilgi ve sevgide ciddi sorunlar yaşanmaktadır. Bebeğe yönelik sözel -fiziksel istismar ara ara yaşanmaktadır. Bebek anne-baba yanında durmakta iken gergin ve kaygılıdır. Anne-baba bebeğin bakımını yapmak istemez , bebek ile bir arada olmaktan hoşlanmaz. Uyku-yeme-davranışlar konusunda çok ileri derecede krizler yaşanır ve düzen bozulmuştur. Çocuğun duygusal ve fiziksel bakımı konusunda ihmal durumu ağırlıklı olmaktadır. Birbirine karşı olumsuz bakış her iki tarafta da yoğundur. Çocukta bağlanma sorunu yaşanma ihtimali çok artmıştır.

0-10 ( kopmuş ilişki ) Anne-baba bebek ile hiç ilgilenmez , sözel ve fiziksel istismar vardır. Bebekte hemen her alanda sorunlar vardır. İleri derecede psikiyatrik sorunlar yaşanır. Anne-baba bebeği istemez , sevmez , ihtiyaçları ile ilgilenmez. Çocuğun uyku-yeme- davranış olarak ileri derecede sorunları ve krizleri vardır. Çocuğun tıbbi bakımı ihmal edilir. Anne -baba çocuğun varlığından rahatsızdır. İleri sorunların yaşanabilirliği artmıştır. Çocukta ciddi derecede bağlanma sorunu vardır..

 
#9
BÜYÜME

Bebeğiniz 1-3 aylık

Hayatınızın en ilginç aylarını yaşıyorsunuz! Deyim yerindeyse bir “uyuma ve emme makinası” , bu dönemde gülen, tepki veren bir minik canlıya dönüşüyor! Siz bu inanılmaz dönüşüme gün gün tanık oluyorsunuz.

Bebeğim ne kadar büyümeli?

Doğumun hemen ardından görülen olağan tartı kaybının ardından, bebeğiniz düzenli olarak tartı almaya başlayacaktır. 2.haftadan itibaren günlük 30-40 gram, 1. aydan itibaren de ayda ortalama 800-1000 gram tartı alımı, 2.5-3 cm. boy uzaması olacaktır. Ancak, şunu unutmayın, bu verdiklerimiz ortalama değerlerdir. Her bebeğin kendine göre –doğum tartısı, gününde doğup doğmadığı gibi etkenlere göre değişen- bir gelişim çizgisi vardır ve bu çizgi pratikte ortalamanın biraz altında yada üzerindedir. Zaten bir “ortalama”dan söz edebilmek için bazılarının ortalamanın altında bazılarının da üzerinde olması gerekmez mi?


Bu konuda son sözü bebeğinizi izleyen çocuk uzmanı söyleyecek, bebeğinizin, boy, tartı ve baş çevresi gelişiminin sağlıklı olup olmadığı konusunda sizi aydınlatacaktır.

Endişe etmeli miyim?

1-3 aylık bebeğiniz ortalama değerlerin altında büyüyorsa ve gelişim eğrilerinde yavaşlama-duraklama gözleniyorsa, doktorunuz şu soruların cevabını arayacaktır:

bebeğiniz yeteri kadar yiyor mu?
bebeğiniz yediklerini yeterince sindirebiliyor mu?
Yukardaki soruların sağlıklı yanıtı için aşağıdaki konularda doktorunuza somut bilgiler verebilmelisiniz:

Bebeğinizi günde kaç kez besliyorsunuz?
Her seferinde ne kadar besliyorsunuz?
Anne sütü veriyorsanız, her bir memeyi kaç dakika emziriyorsunuz?
Bebeğiniz günde kaç kez kaka yapıyor? Kaka miktarı ne?
Bebeğiniz günde kaç kez çiş yapıyor?


Bir sorun varlığında, doktorunuz beslenme miktarı ve aralığı konusunda önerilerde bulunacaktır. Bazen büyüme azlığı yada fazlalığı bir hastalığa da bağlı olabilir, bu durumda, bir takım özel testler- tetkiklerle bir sonuca varılabilir.

Bebeğinizin gelişimi/büyümesi konusunda en ufak bir kuşku varlığında, gecikmeden doktorunuzla görüşün.


Prematüre (erken doğan) bebekler, belirli bir tartıya ulaşana kadar her hafta tartılmalıdırlar. Büyüme miktarı ve hızı açısından erken doğan bebekler, gününde doğanlarla karşılaştırılamazlar, prematürelerin bizim “yakalama büyümesi” dediğimiz bir hızlı büyüme dönemi vardır, bu yolla erken doğanlar kiloca gününde doğanları yakalarlar.



Son olarak

Çocuk doktorlarının çoğu, 4. Aydan itibaren özellikle iştahlı bebeklerde katı gıdalara başlamayı önerirler. İlk bir kaç aydan sonra bebeğinizin büyümesi için daha fazla enerji, dolayısıyla da kalori gerekecektir. Bunu katı gıdalar sağlayacaktır. Kesin zamanlama için her zaman olduğu gibi çocuk doktorunuzun kararını bekleyin.

 
#10
Bebeğiniz 4-7 aylık

Bebeğiniz katı gıdaları bu günlerde keşfedecek! Bu keşifle birlikte, onda tad duyusunun gelişmeye başladığını farkedeceksiniz, minik yaratık, yavaş yavaş kendi kişiliğiyle karşınıza dikilecek. Bu küçük değişiklikler, eğer bebeğiniz normal sınırlar içinde büyüyorsa çok telaşlandırmasın sizi.


Bebeğim ne kadar büyümeli?


4-7. aylar arasında bir bebeğin ortalama tartı alımı ayda 500-750 gramdır. Kemiklerdeki hızlı büyüme bu dönemde yaklaşık 5 cm.lik bir boy uzamasına yol açacaktır. Aylık kontrollerde, çocuk hekiminizden, bebeğinizin büyüme eğrilerini size göstermesini isteyin. Doğumdan bugüne aldığınız yolu görüp, kafanızdaki kuşkuları dağıtmak için en iyi yol budur. Zira biz çocuk hekimleri, “bebeğim hiç kilo almıyor” diye bize başvuran bir çok anneye, bebeklerinin normalin üzerinde kilo aldığını ancak bu yolla gösteririz.

Bu dönemde bebeklerin kaç kilo olması konusunda size net bir rakam veremiyoruz, ama yaklaşık olarak şunu söyleyebiliriz; 8 aylık olduğunda, bebeğiniz doğum tartısının yaklaşık 2.5 katına ulaşmış olacaktır.

Endişe etmeli miyim?

Bebeğim çok mu zayıf? Çok mu şişman? Boyu uzun mu, kısa mı? Bebekler büyüdükçe, anne-babaların bu konudaki merakları, endişeleri artar. Bunun nedeni, zamanla, normalin alt ve üst sınır aralığının açılmasıdır. Örnek verirsek, 6 aylık bir erkek bebeğin tartısı, 5.5 kilo ile 9.5 kilo arasında değişebilir ve bu aralıkta bulunan bebeklerin tümünün de tartısı normaldir! Oysa yanyana koyduğunuzda, 9.5 kiloluk bebek, 5.5 kiloluğun nerdeyse iki katı büyüklüğündedir? Şunu bir kez daha hatırlatalım, her bir bebek, kendine özgü büyüme çizgisi olan bağımsız bir bireydir.

Büyüme, karmaşık bir süreçtir. Beslenme miktarı ve niteliği, genetik özellikler, organlarının düzenli çalışması, büyümeyi kontrol eden hormonların yeterliliği, bebeğin duygusal durumu gibi çok sayıda etken büyüme sürecinde etkilidir.

Bebeğin tartı alımı en az iki ay süreyle duraklarsa, tetkik edilmelidir. İlk akla gelen neden, bebek anne sütü alıyorsa, sütün yetmediği olacaktır. Bu durumda, bebeğiniz katı gıdalara hazır olana kadar, doktorunuz sütünüzü nasıl artıracağınız konusunda size bilgi verecek, olmazsa, biberon mamalarıyla eksiklik giderilecektir. Bu dönemde bir bebek, günde ortalama 5 öğün beslenmelidir.

Bebeğinizin fazla kilosu varsa ne yapmalı? Sakın onu aç bırakarak “diyet” yaptırmaya çalışmayın. Gıdayı azaltmaktansa, bebeğin hareketliliğini artırmak daha doğrudur. Bacaklarını bisiklete biner gibi hareket ettirin, onu kollarınıza alarak dans edin, hareketin tadına varmasını sağlayın onun.

Bebeğinizin kilosu ve gelişimi konusundaki kuşkularınızı çocuk hekiminizle paylaşın, ve aşağıdaki soruların yanıtları konusunda hazırlıklı olun:

Bebeğinizi günde kaç kez besliyorsunuz?
Her seferinde ne kadar besliyorsunuz?
Anne sütü veriyorsanız, her bir memeyi kaç dakika emziriyorsunuz?
Bebeğiniz günde kaç kez kaka yapıyor? Kaka miktarı ne?
Bebeğiniz günde kaç kez çiş yapıyor?
Bunlara ek olarak, doktorunuz bebeğinizin uykusu, hareketleri ve çevresiyle ilişkisi konusunda da sorular soracaktır. Tüm bu sorular ve yanıtları, belki kimi laboratuar ve röntgen tetkikleriyle birlikte bebeğinizin kendi olağan çizgisinde mi geliştiği, yoksa sürecin altında düzeltilmesi gereken bir bozukluk mu olduğu konusunu açıklığa kavuşturacaktır.

Prematüre (erken doğan) bebekler, bu dönemde hala gününde doğanlardan daha düşük tartılı olacaklardır.

Son olarak

Bebeğinizin 7-8 aylık büyümesi bundan sonra da böyle devam edeceği anlamına gelmez. Bundan sonraki aylarda büyüme hızında azalma yada artma olabilir. Hızlı büyüme, bir kaç ay daha devam edecektir. Ancak, emekleme, yürüme, konuşma derken, dikkatiniz bebeğinizin tartısından çok uğrayabileceği ev kazaları konusuna yoğunlaşacaktır.


 
#11
Bebeğiniz 8-12 aylık

Bebeğiniz, her yönüyle büyüyor, ve siz bunu nerdeyse gün gün farkediyorsunuz! Artık kendi kendine hareket ediyor, emekliyor, ayağa kalkıyor, belki de yürüyor!

Bir yandan hareketlilikteki artış, diğer yandan katı gıdaların günlük beslenme içindeki ağırlığının giderek artması, bu dönemin belirgin özelliğidir. Bir başka deyişle, büyümeyi, özellikle de kiloyu etkileyen değişkenlerin sayısı giderek artmakta.

Bebeğim ne kadar büyümeli?

8 aylık bebekler, ortalama, 7-9 kg arasındadır. Türk çocukları için belirlenmiş gerçek değerler, aşağıdaki tabloda görülebilir.* İlk doğum günü pastası kesilirken, o artık doğum tartısının yaklaşık 3 katına , boyu ise, 75 cm civarına ulaşmış olacak.

Büyüme açısından biz çocuk doktorları, tartı ve boy dışında bir de baş çevresi gelişimine dikkat ederiz. Aylık kontrollerde , 18 aya kadar mutlaka baş çevresini de ölçeriz. 6. aydan itibaren baş çevresi büyümesi yavaşlar. 8. ayda baş çevresi ortalama 44.5 cm, 12. ayda ise 46.5 cm civarındadır.


Bir önemli hatırlatma, lütfen bebeğinizin büyüme paternini başka bebeklerle karşılaştırmayın! Her bebek apayrı bir bireydir ve herşeyiyle kendine özgüdür. Onu sadece kendi beklenen gelişim çizgisinde değerlendirin ve az da olsa düzenli büyüme görülüyorsa, telaşlanmayın.

Endişe etmeli miyim?

Bizim gözlemlerimize göre, anne babaların büyüme konusundaki endişelerinin temelinde, bebeklerinin yeme alışkanlığı yatıyor.Sizin de bebeğinizin yeteri kadar yemediği kuşkusuna kapıldığınız oldu mu? Sanırız olmuştur.

Bir çok bebek, nerdeyse, sadece açlığını bastıracak kadar yer! Oysa, çoğu zaman, bu miktar, onların kendilerine gereken enerjiyi sağlamaya yeter.

Bebeğinizin büyümesi konusunda başlangıç noktanız, doğumdan itibaren düzenli olarak alınan boy, tartı ve başçevresi ölçümlerinin işlendiği grafikler olmalıdır. Bu grafikler düzenli büyüme gösterdiği sürece her şey yolunda demektir. Oysa annelerin çoğu bebeklerinin iştahlarındaki günlük oynamalara gereğinden fazla önem vermekte, yersiz kaygılara kapılmaktalar.

Bebeğinizin tartı alımında ani bir duraklama görülürse, şu soruların cevabını araştırmakta yarar var:

Bebeğiniz bugünlerde hastalandı mı? Bir kaç gün süren kusma , ishal ve yememe, bebeklerde tartı kaybına yol açar. Bu kayıp, vücut ağırlığının %5’ini bulabilir. İyileşmeden sonra, kısa sürede kaybedilen tartı geri alınacaktır.
Bugünlerde emeklemeye yada yürümeye mi başladık? Hareketlilikte artma, günlük harcanan kalorinin ve enarjinin artması anlamına gelir, bu da olağan tartı alımını duraklamasıyla birlikte gider.
Çekmeceleri karıştırıp saklambaç oynamak, bebeğinize yemek yemekten daha mı ilginç geliyor? Etrafta onun keşfedeceği o kadar çok şey var ki…Dış dünyaya her bebeğin tepkisi farklıdır ve her bebeğin düzenli olarak mama sandalyesine oturup sebze püresi yemekten aynı zevki alması beklenmemelidir.
Ona uygun gıdalar veriyor musunuz? Bu dönemde bebeklerde tad duyusu gelişmeye başlar. Artık onun yemeklerine daha fazla özen göstermek, çeşitliliği artırmak gerekir. “Bebek mamaları” artık onun pek ilgisini çekmiyorsa yiyebileceği “erişkin yemeklerine” geçmeyi denemenin zamanı geldi demektir. Bu değişiklik, iştahında belirgin artma sağlayabilir.
Bu soruların hiçbiri bebeğinizin tartı alımındaki duraklamayı açıklamıyorsa, doktorunuzu arayın. Şunu da unutmayın, bu dönem bazı bebekler için bir tür “ayarlama” dönemidir. Genetik yapısı gereği ortalama değerlerde olacak bir şişman bebek, bu dönemde yavaş yavaş olması gereken kiloya iner.

Madalyonun diğer yüzündeyese, tombul bebekler var. Çevremizde nerdeyse herkes kilo verme uğraşı içindeyken, bebeklerin kilo almaları için olmadık yollara başvurmalarını anlamak gerçekten güç. Modern tıp, obezitenin –aşırı şişmanlığın- temellerinin bebeklikte atıldığını söylüyor. Bizde, bebeklerin şişman olmasının da en az zayıflık kadar ciddi bir tıbbi sorun olduğunun anlaşılması için herhalde bir süre daha geçmesi gerekiyor. Biz yine de olması gerekeni söyleyelim; bebeğinizin aldığı kaloriyi değersiz gıdalardan değil de sağlıklı kaynaklardan almasına özen gösterin. Daha çok hareket etsin, daha çok kalori harcasın bebeğiniz. Her susadığında yüksek kalorili içecekler, meyva suları içmesin. Hala kilosu fazlaysa, doktoruyla ayrıntılı olarak konuşun bu konuyu.

Son olarak

Koskoca bir yıl geçti! Hastaneden eve getirdiğiniz 3 kiloluk yenidoğan yok artık ! Ortada koşuşturan, sağı solu kurcalayan afacan aldı onun yerini.Bu bir yıl bir daha hiç yaşanmayacak. Bir daha bu kadar hızlı bir büyüme gelişme olmayacak. Bundan sonraki yıllarda herşey yavaş yavaş olacak…

 
Üst